261 results on '"Çocuk Sağlığı"'
Search Results
152. Decoding ability of emotional facial expressions, socialreciprcity and motor coordination in adolescents with a diagnosis of attention deficit hyperactivity disorders
- Author
-
Erdoğdu, Ayşe Burcu, Yazgan, M Yankı, Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Yazgan, M. Yankı, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Ruh Sağlığı, Çocuklarda ,Hastalıklar ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases ,Tıp - Abstract
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) ilkokul çağındaki çocuklarda en sıkgörülen nörodavranışsal bozukluktur. DEHB'nun ortaya çıkma nedeni tam olarakbilinmemekle birlikte etiyolojide birçok biyopsikososyal nedenin birlikte rol aldığıdüşünülmektedir. DEHB'de, sosyal, akademik, bilişsel ve motor işlevsellik alanlarındabozulmalar görülmektedir. Bu çalışmada kliniğe başvuran ve DSM-IV'e göre DEHBtanısı alan 12-16 yaş grubu çocuk ve ergenlerin duygusal yüz ifadesi tanıma becerileri,sosyal karşılıklılık ve motor koordinasyon becerilerinin yaş ve cinsiyet açısındaneşleştirilmiş kontrol grubu ile karşılaştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya, hasta grubuolarak Marmara Üniversitesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi polikliniğinden DEHB tanısıile takip edilmekte olan 64 çocuk ve kontrol grubu olarak bir ilköğretim okulundan 69sağlıklı çocuk dahil edilmiştir.Olguların sosyodemografik özellikleri ayrıntılı bir formla, klinik değerlendirmeleri OkulÇağı Çocukları için Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi- Şimdive Yaşam Boyu Şekli ile, duygusal ve davranışsal sorunları 4-18 Yaş Çocuk veGençlerde Davranış Değerlendirme Ölçeği ve Güçler ve Güçlükler Anketi ile , sosyalkarşılıklılıkları Sosyal Cevaplılık Ölçeği ile, duygusal yüz ifadelerini tanıma becerileriGözlerden Akıl Okuma Testi ile, motor koordinasyon becerileri Çivili Tahta El BeceriTesti ile ve zeka düzeyleri Wechsler Çocuklar İçin Zeka Ölçeği-gözden geçirilmişformu ile değerlendirilmiştir.DEHB grubu olgularının kontrol grubuna kıyasla duygu ifadesi tanıma becerilerinin,sosyal karşılıklılıklarının ve motor koordinasyon becerilerinin daha zayıf olduğusaptanmıştır. Motor koordinasyon becerilerinde, yaş arttıkça gruplar arası farkın ortadankalktığı görülmüştür. Sosyal karşılıklılık için risk etmenleri incelendiğinde, DEHB'nasahip olmanın ve gözlerden duygu ifadesi tanıma becerisinin sosyal karşılıklılığıyordayabilecek etmenler olduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak, DEHB' nin sosyalişlevsellik ve motor koordinasyon üzerine olumsuz etkileri olduğu ve erken dönemmüdahaleler ile bozukluğun etkilerinin hafifletilebileceği düşünülmektedir.Anahtar Kelimeler: Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu, ergen, duyguifadesi tanıma becerisi, sosyal karşılıklılık, motor koordinasyon. Attention Deficit and Hiperactivity Disorder (ADHD) is the most frequently seenneurobehavior disorder in school-aged children. Although the main cause of ADHD isunknown, it?s thought that numerous biopsychosocial factors have a part in etiology ofADHD together. ADHD have been associated with impairments of functioning inmotor, social, cognitive, academic, and behavioral domains. This study aims to explorethe decoding ability of emotional facial expressions, social reciprocity, and motorability in a group of children between 12-16 years who met the DSM-IV criteria forADHD and to compare them with age and sex matched control children. 64 childrenwith a diagnosis of ADHD from Marmara University Child and Adolescent Psychiatryoutpatient clinic and 69 unimpaired children from a mainstream school are participatedin our study.Parents completed a detailed form for sociodemographic characteristics of theparticipants, Child Behavior Checklist for Ages 4-18 and Strength and DiffucultiesQuestionnare for affective and behavioral problems, and Social Reciprocity Scale forsocial reciprocity. Diagnoses were established by using the Kiddie Schedule forAffective Disorders and Schizophrenia Present and Lifetime Version. Also wemeasured the decoding ability of emotional facial expressions with Reading the Mind inthe Eyes Test, motor coordination with a test adopted from Purdue Pegboard Test andIQ with Wechsler Intelligence Scale for Children-Revised.In this study, we found that decoding ability of emotional facial expressions, socialreciprocity and motor coordination of children with ADHD was significantly lower thanthat of children without ADHD and the differences in motor coordination betweengroups were mainly confined to the younger age group. As we examined the risk factorsfor social reciprocity, we identified that having a diagnosis of ADHD and decodingability of emotional facial expressions could predict social reciprocity. As a result, it?sconsidered that ADHD has negative affects on social reciprocity and motor coordinationand it? s affects can be lessened through early interventions.Key Words: Attention Deficit Hyperactivity Disorder, adolescence, decodingability of emotional facial expressions, social reciprocity, motor koordination. 125
- Published
- 2009
153. Tip 1 diyabetli adolesanlara verilen karbonhidrat sayımı akran eğitiminin metabolik kontrolleri üzerine etkisi
- Author
-
Mutlu, Mümine Çarıkçı, Kuğuoğlu, Sema, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Diyabet ,Hastaslıklar ,Çocuk Sağlığı ,Tıp - Abstract
ÖZETTip 1 Diyabetli Adolesanlara Verilen Karbonhidrat Sayımı AkranEğitiminin Metabolik Kontrolleri Üzerine EtkisiDiyabette tıbbi beslenme tedavisinde kullanılan karbonhidrat sayımı yöntemi,diyabetlilere genel anlamda özgürlük tanımaktadır. Adolesan dönemdeki birey içinen önemli kişiler akranlarıdır.Araştırma, tip 1 diyabetli adolesanlara verilen karbonhidrat sayımı akraneğitiminin metabolik kontrolleri üzerine etkisini incelemek için ileriye yönelik(prospektif) deneysel olarak yapılmıştır.Araştırmanın evrenini Sağlık Bakanlığı Bakırköy Kadın Doğum ve ÇocukHastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Endokrinoloji Bölümü’ne Kayıtlı 13-17yaş arasındaki adolesanlar; örneklemi ise Şubat- Haziran 2009 arasında servisteyatan yada rutin kontrole gelen ve örneklem seçim kriterlerine uygun tip 1 diyabetliadolesanlar ( n= 108 ) oluşturdu.Veri toplanmasında; araştırmacı tarafından literatür doğrultusunda geliştirilenDiyabetli Adolesan Tanılama Formu ve Metabolik Kontrol Sonuçları Formu, AkranEğitimcisi Karbonhidrat Sayımı Eğitim Paketi, Karbonhidrat Sayımı El Kitapçığıkullanılmıştır.Deney ve kontrol gruplarına planlı eğitim verilmiş olup elde edilen bulgularyönünden gruplar karşılaştırılmıştır.Araştırmada, deney ve kontrol gruplarının metabolik kontrol sonuçlarıkarşılaştırıldığında; deney grubunda Açlık Kan Glikozu, Tokluk Kan Glikozu veHbAlc değerlerinde belirgin bir düşme yaşandığı gözlenmiştir. Akran tarafındanverilen eğitimin hastaların Tokluk Kan Glikozu ve HbA1c değerlerini diğereğitimcilere göre daha fazla düşürdüğü saptanmıştır.Anahtar Sözcükler: Tip 1 diyabet, adolesan, metabolik kontrol, akra2. SUMMARYThe Effect of Peer Education About Carbonhydrate Counting on MetabolicControl ın Adolesacents With Type 1 DiabetesCarbohydrate counting method in medical nutrition therapy provides freedom thepeople with diabetes. Peers are the most important people during the period ofadolescence.This prospective experimental research was planned to determine the effect ofpeer education about carbohydrate counting on metabolic control in adolescents withtype 1 diabetes.The scope of the research was the registered adolescents between the ages 13-17in Ministry of Health Bakırköy Women and Children Diseases Education andResearch Hospital Department of Endocrinology, and the sample was the adolescentswith type 1 diabetes (n=108) who hospitalized or being for routine appointmentduring February-June 2009 and suitable for eligibility criteria.Information Form about Adolescents with Diabetes, Metabolic Control ResultsForm, Carbohydrate Counting Education Packet for Peer Educator, CarbohydrateCounting Manual which was developed by the researchers based upon the literatureswere administered to the adolescents for the collection of data. Experimental andcontrol groups were given planed education and the findings obtained in the groupswere compared.In research when the metabolic control results compared between theexperimental and control groups it was fount out that there was a significant decreasein experimental groups for pre-prandial blood glucose, post-prandial blood glucose andHbA1c levels. It was found out that the peer education decrease the post-prandial bloodglucose and HbA1c levels better than the other educators.Key words: Type 1 diabetes, adolescent, metabolic control, peer
- Published
- 2009
154. Yaygın gelişimsel bozukluğu olan çocukların kardeşlerinde psikopatoloji
- Author
-
Ulusan, Semra, Berkem, Meral, and Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Psychiatry ,Ruh Sağlığı ,Psikiyatri ,Psikoloji, Çocuklarda ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases ,Tıp - Abstract
Yaygın Gelisimsel Bozuklugu (YGB) olan çocukların kardesleri, gerektasıdıkları kalıtsal riskler gerekse bozuklugun agır ve kronik dogasının ailebütünü üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle psikopatoloji gelisimi için riskaltındadır.Bu çalısmada, tanısı YGB semsiyesi altında olan çocuklarınkardeslerinde psikiyatrik tanı varlıgı, duygusal ve davranıssal sorun düzeyleri,benlik saygısı ve sosyal karsılıklılık düzeylerinin incelenmesi amaçlandı.Çalısmaya Marmara Üniversitesi Hastanesi Çocuk ve ErgenPsikiyatrisi polikliniginde YGB tanısı ile takip edilen çocukların kardesleridâhil edildi (n=70). Bu gruptan elde edilen sonuçlar kontrol grubu olarakseçilen Tip1 Diabetes Mellitus tanılı çocukların kardesleri (KARD-DM) ilekıyaslandı (n=45).Katılım gösteren kardeslerin sosyodemografik özellikleri ayrıntılı birformla; klinik degerlendirmeleri, Okul Çagı Çocukları için DuygulanımBozuklukları ve Sizofreni Görüsme Çizelgesi- Simdi ve Yasam Boyu Sekli ile;duygusal davranıssal problem düzeyleri, ebeveyn bildirimine ve öz bildirimedayalı ölçeklerle; benlik saygısı, Piers Haris Öz Kavram Ölçegi ile ve sosyalkarsılıklılık problemleri düzeyleri ise Sosyal Cevaplılık Ölçegi (SCÖ) (SocialResponsiveness Scale=SRS) ile degerlendirildi. Olguların annelerinin; sosyaldestek düzeyleri, Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçegi'nin GözdenGeçirilmis Formu ile ve bas etme yöntemleri Basa Çıkma TutumlarınıDegerlendirme Ölçegi (COPE) ile degerlendirildi. YGB' nin bozukluk siddetinisaptamak için Çocukluk Otizmi Derecelendirme Ölçegi (CARS) kullanıldı.ki kronik hastalık varlıgında da kardeslerde psikiyatrik tanı veduygusal davranıssal problem düzeylerinin yüksek oldugu saptandı. KARDDMgrubu ile kıyaslandıgında, KARD-YGB grubunda; dil gelisiminin daha geçoldugu; YGB, Sosyal Anksiyete Bozuklugu (SAB), Obsesif KompulsifBozukluk (OKB), Yaygın Anksiyete Bozuklugu (YAB), Mental Retardasyon(MR) tanılarının daha sık oldugu, sosyal karsılıklılık problemlerinin anlamlıviderecede daha fazla oldugu ve benlik saygılarının ise bir miktar daha yüksekoldugu bulundu.KARD-YGB grubunda olgulardaki yasam boyu psikopatoloji varlıgı,CARS' a göre saptanan YGB siddetiyle iliskiliydi. Bu kardeslerin psikososyaluyumları, annelerinin aktif bas etme yöntemini kullanmalarından olumlu,davranıssal bos verme ve sakaya vurma yöntemini kullanmalarındanolumsuz yönde etkileniyorken, annelerin sosyal desteginden bagımsızdı.Elde edilen bu bulgular; her iki kronik hastalıgın, kardeslerinpsikososyal uyumu üzerinde olumsuz etkilere neden olabilecegini; YGB' nintip 1 Diabetes Mellitus' a (Tip 1 DM) göre kardeslerde artmıs gelisimselproblemler, SAB, YAB, OKB ve sosyal karsılıklılık problem düzeyleri ile iliskilioldugunu desteklemektedir. Özellikle bozukluk siddeti daha agır olan YGBtanılı çocukların kardeslerinin ve anneleri davranıssal bos verme ve sakayavurmayı kullanan kardeslerin, sahip oldukları artmıs psikopatoloji risklerinedeniyle, yakından izlenmeleri erken tanı ve müdahalelerin yapılabilmesinimümkün kılacaktır.Anahtar kelimeler: otizm, kardes, psikopatoloji Siblings of children with Pervasive Developmental Disorder (Sibs-PDD), areat increased risk for developing psychopathology both due to their geneticbackground and due to the impact of the disease itself on the family unit,constituting the environmental risks.In this study it was aimed to evaluate psychopathology, emotionalbehavioraldifficulties and levels of self esteem and social reciprocity of thesiblings of children with PDD.The study sample was composed of two groups. Children andadolescents whose siblings were outpatients in the Child and AdolescentPsychiatry clinic of Marmara University Hospital with a diagnosis of PDDwere included in the index group (n=70). The control group consisted of thesiblings (Sibs-DM) of children with Type 1 Diabetes Mellitus (n=45).The participated siblings? sociodemographic characteristics weremeasured with a detailed form; clinical assessments were made with theKiddie Schedule for Affective Disorders and Schizophrenia Present andLifetime Version; emotional and behavioral problems were measured withparental and self reports; the levels self concept were measured with PiersHarris Self Concept Scale and social reciprocity problems were rated bySocial Responsiveness Scale (SRS). The participants? mothers wereassessed for their social support level by Revised Form of theMultidimensional Scale of Perceived Social Support and for their copingstrategies by Coping Strategies Assessment Scale (COPE). The severity ofPDD is assessed by Childhood Autism Rating Scale (CARS).It is found that in the presence of both chronic illnesses, siblings hadincreased levels of psychiatric illnesses and emotional and behavioraldifficulties. Compared to the Sibs-DM group, in the Sibs-PDD group;achievement of language milestones were later; the diagnoses of PDD,Social Anxiety Disorder, Obsessive Compulsive Disorder, GeneralizedAnxiety Disorder and Mental Retardation were more common; difficulties inviiisocial reciprocity were much more common and the level of self conceptswere more positive.In the Sibs-PDD group; psychopathology of the sibling was related tothe severity of the PDD. In this group siblings? psychosocial adjustment; wereaffected positively from their mothers? active coping and affected negativelyfrom their mothers? ?behavioral disengagement? and ?joking with the problem?but independent from the social support of mothers.These findings support that; both of these chronic illnesses may havenegative effects on the adjustment of siblings and compared to Type 1 DM,PDD is associated with increased levels of developmental problems, SAD,GAD, OCD, and social reciprocity problems in the siblings. Especially whenthe PDD is severe and/or the mother is using ?behavioral disengagement?and/or ?humor? (making jokes about the stressors), siblings should beevaluated closely to enable early diagnosis and possible interventions.Key words: autism, sibling, psychopathology 125
- Published
- 2009
155. Assessment of pain during and endotracheal suctioning in pediatric intensive care unit
- Author
-
Sönmez, Duygu, Kuğuoğlu, Sema, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Endotrakeal Aspirasyon ,Pediatri Yoğun Bakım Ünitesi ,Nursing ,Hemşirelik ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases ,Tıp - Abstract
ÖZETÇalışma, pediatrik yoğun bakım ünitesinde endotrakeal aspirasyon sırasında oluşan ağrının değerlendirilmesi amacıyla iki aşamalı tanımlayıcı ve karşılaştırmalı olarak planlandı.Araştırmanın evrenini; bir üniversite hastanesinin pediatri yoğun bakım ünitesine başvuran hastalar ve çalışan hemşireler oluşturdu. Örnekleme 1 Ocak – 2 Temmuz 2008 tarihleri arasında pediatri yoğun bakım ünitesine kabul edilen ve araştırma kriterlerine uyan tüm hastalar (65) ve onlara bakım veren hemşireler (18) alındı. İki aşamalı olarak gerçekleştirilen araştırmanın I.aşamasında rutin aspirasyon uygulandı. II. aşamasında hemşirelere “Hemşirelerin Aspirasyon Konusunda Bilgileri” anketi yapıldı ve sonrasında “Aspirasyon Klavuzu” anlatılarak aspirasyonu bu klavuz doğrultusunda yapmaları istendi. Veriler 16 sorudan oluşan “Veri Toplama Formu”, iki kısımdan oluşan “FLACC (Face, Legs, Activity, Cry, Consolability) Ağrı Ölçeği ve Wong-Baker Ağrı Yüz Değerlendirme Ölçeği” kullanılarak toplandı. Hastalar gözlemlendi ve monitörlerden izlendi. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS for Windows 14.0 (Statistical package fort he Social Sciences) paket programı kullanıldı.Araştırma sonucunda; hastaların % 33,8 (22)’inin 1 ay ile 1 yaş arasında ve %64,6 (42)’sının erkek olduğu belirlendi. Endotrakeal aspirasyon sırasında hastaların %83,1 (n=54)’inde oksijen saturasyonunda azalma olduğu, %81,5 (n=51)’inin öğürdüğü ve %67,7 (n=44)’sinin huzursuzlaştığı görüldü. Wong-Baker Ağrı yüz değerlendirme ve FLACC puanları Grup I olgularda daha yüksek bulunmasına rağmen gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmadı (p>0,05). Bolus olarak analjezik ve sedasyon alan hastaların Wong-Baker Ağrı yüz değerlendirme puanı (4,38±0,96(4)) ve FLACC puanı (4,61±1,94(4)) almayan hastalara oranla düşük bulundu. (p>0,05).Bu sonuçlara göre, örnekleme alınan hastaların ağrı çektiği ve ağrının aspirasyon uygulamaları ile azda olsa ilişkisi olduğu saptandı. Bu nedenle pediatri yoğun bakım ünitelerinde endotrakeal aspirasyon uygulamalarında standart “Aspirasyon Klavuzu” nun kullanılması önerildi.Anahtar Kelimeler: ağrı, endotrakeal aspirasyon, FLACC ağrı ölçeği, pediatri yoğun bakım ünitesi, Wong-Baker ağrı yüz değerlendirme ölçeğiSUMMARYASSESSMENT OF PAIN DURING AND ENDOTRACHEAL SUCTIONING IN PEDIATRIC INTENSIVE CARE UNITThis research is planned as a two levelled definitive and comparisive one that evaluates pain during endotracheal suction in pediatric intensive care units.Universe of the study is composed of patients applied to pediatric intensive care units and nurses working in pediatric intensive care unit. Cases are sellected trough pediatric intensive care unit patients (65) who filled the study criteria and nurses (18) who give care to them in a time interval of 1 January-2 July 2008. Rutine endotracheal suction was applied as the first level of study. For the second level inquiry on “knowledge of nurses about suction” is applied to nurses and then they are asked to do aspiration according to guideline of suction they were told. Data was obtained with 16 question data form. FLACC pain scale and Wong-Baker facial pain determination scale were used to evaluate patients. All the obtained data were evaluated by SPSS for Windows 14.0 (statistical pacakage fort he social sciences).To summarise; %33,8(22) of patients are between 1 mounth to 1 year old and %64,2 (42) of them are male. During endotracheal suction oxigen saturation of %83,1(54) patients was decreased, %81,5(54) retched, %67,7(44) was troubled. Although group 1 patients had higher scores on Wong-Baker pain facial determination scale and FLACC scale no statistical difference was found amoung two groups (p>0,05). Patients who had bolus dozes of analgesic and sedative drugs had lower Wong-Baker facial pain determination score (4,38+_ 0,96 (4)) and FLACC score(4,61+- 1,94(4)) (p>0,05).According to these; patients are troubling because of pain and pain is slightly but releated with aspiration. So suction guideline is recommended to be used in pediatric intensive care unit during endotracheal suction.Key words: endotracheal suction, FLACC pain scale, pain, pediatric intensive care unit, Wong-Baker facial pain determination scale.
- Published
- 2009
156. Kronik periodontitisli hastalarda mekanik tedavinin beta-glukan ile desteklenmesinin klinik, mikrobiyolojik ve biyokimyasal olarak değerlendirilmesi
- Author
-
Acar, Neslihan Nal, Noyan, F Ülkü, and Periodontoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Hastalıklar ,Mikrobiyoloji ,Periodontoloji ,Tedavi ,Çocuk Sağlığı ,Tıp - Abstract
Tezin Adı: Kronik Periodontitisli Hastalarda Mekanik Tedavinin Beta-glukan ile Desteklenmesinin Klinik, Mikrobiyolojik ve Biyokimyasal Olarak DeğerlendirilmesiÖZETÇalışmamızda kronik periodontitisli (K.P.) hastalarda diş yüzeyi temizliği ve kök yüzeyi düzleştirmesi (S.R.P.) ve yardımcı olarak sistemik beta-glukan (β-glukan) kullanımının klinik parametreler, mikroflora ve doku iyileşmesi üzerindeki etkileri incelendi. Her yarım çenede sondalanabilir cep derinliği (S.C.D.) ≥5 mm ve gingival indeks (G.İ.) ≥2 olan en az 3 adet tek köklü dişi bulunan 20 K.P.’li hasta 2 gruba ayrıldı. Birinci gruba S.R.P., 2. gruba S.R.P. + β-glukan uygulandı. Sıfırıncı ve 91. günlerde plak indeks (P.İ.), G.İ., sondalamada kanama (S.K.), S.C.D., rölatif ataşman seviyesi (R.A.S.) ölçüldü. S.C.D.≥5 mm ve G.İ.≥2 olan tek köklü dişlerden 0., 14., ve 91. günde dişeti oluğu sıvısı (D.O.S.) örnekleri elde edildi. Yine benzer bölgelerden 0. ve 91. günde subgingival mikrobiyolojik örnekler elde edilerek kültür yöntemiyle incelendi. Periodontal açıdan sağlıklı 10 bireyden de D.O.S. örnekleri elde edildi. D.O.S. transforming growth factor-beta1 (T.G.F-β.1) seviyesi biyokimyasal yöntemle araştırıldı. Tedavi sonrasında her iki grupta da tüm klinik indekslerde ve mikrobiyolojik değerlerde anlamlı değişimler gözlenirken, D.O.S. T.G.F-β.1 seviyesindeki değişim sadece 2. grupta anlamlı bulundu (p0.05). Elde edilen bulgular, K.P.’li hastalarda β-glukan kullanımının S.R.P.’ye ilave bir etkisinin olmadığını gösterdi. Ancak 2. grupta D.O.S. T.G.F-β.1 seviyesindeki artışın anlamlı olması, kullanılan sistemik β-glukanın doku iyileşme potansiyelini arttırabileceği fikrini destekler niteliktedir.Clinical, Microbiological and Biochemical Evaluation of Beta-glucan Usage Adjunctive to Initial Periodontal Therapy in Chronic Periodontitis Patients.SUMMARYThis study investigated the effects of scaling and root planing (S.R.P.) with and without adjunctive use of beta-glucan (β-glucan) on clinical, microbiological and biochemical parameters in patients with chronic periodontitis (C.P.). A total of 20 C.P. patients having probing pocket depth (P.P.D.) ≥5 mm, gingival index (G.I.) ≥2 in at least 3 single rooted teeth at each quadrant were divided into 2 groups: the first group received S.R.P., and the second group received S.R.P. + β-glucan. Plaque index (P.I.), G.I., P.P.D., relative attachment level (R.A.L.) were measured at 0. and 91. days. Gingival crevicular fluid (G.C.F.) samples were collected from selected periodontal sites of patients at 0., 14., 91. days and from healthy sites of 10 periodontally healthy individuals. Subgingival microbial samples were collected at 0. and 91. days and evaluated by culture method. T.G.F-β.1 levels in G.C.F were investigated by biochemical methods. Clinical and microbiological evaluation revealed statistically significant improvements in all clinical parameters of both groups. Changes in G.C.F. T.G.F-β.1 levels were significantly different only in group 2 (p0.05). Our results indicate that adjunctive β-glucan usage did not provide any additional effect to S.R.P alone in C.P. patients, but the significance in the increase of G.C.F. T.G.F-β.1 level supported the view that β-glucan may augment periodontal healing potential.
- Published
- 2009
157. The effectiveness of oral sucrose and topikacal EMLA application in reducing neonatal pain during venepuncture
- Author
-
Karaayvaz, Tülin, Çiğdem, Zerrin, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Hastalıklar ,Çocuk Gelişimi ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
1. ÖZETYenidoğanda ağrı ve etkileri konusunda, 1980’den bu yana birçok çalışma yapılmış, böylece ağrı hakkındaki bilgilerimiz artmıştır. Yenidoğanların prosedürel nedenlere bağlı ağrılarının giderilmesinde kullanılan birçok farmakolojik ve nonfarmakolojik yöntemler vardır. Çalışmamızın amacı; sağlıklı yenidoğanların venöz kan alımı sırasında verdikleri ağrı yanıtlarını değerlendirmek ve işlem sırasında kullanılacak olan sukroz ve topikal EMLA uygulamasının ağrıyı azaltmadaki etkilerinin karşılaştırılmasıdır. Bu çalışma; Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Yenidoğan Bakım Odasında, Haziran – Temmuz 2009 tarihleri arasında deneysel olarak yapıldı. Çalışma kapsamına toplam 60 bebek alındı. Bunlardan birinci grubu 30 yenidoğandan oluşan %24’lük oral sukroz solüsyonu, işlemden 2 dk önce ve işlemden hemen önce 1’er ml verilen grup, ikinci grubu (n=30) ise %5’lik topikal anestetik (prilocain-lidokain) krem olan EMLA grubu oluşturdu. Bu grupta yenidoğanların işlem alanı üzerine işlemden 60dk önce en fazla 1 gr krem uygulandı ve üzeri şeffaf bir örtü ile örtüldü. Araştırma verileri; yenidoğan doğum özelliklerini, yenidoğan ve ailelerine ilişkin özelliklerini, yenidoğanın işlem öncesi, sırası ve sonrasındaki fiziksel değişikliklerini içermektedir. Yenidoğanların işlem öncesi, sırası ve sonrası ağrı puanlarını saptamak için NIPS(Neonatal Infant Pain Scale) kullanıldı. Her iki grup yenidoğanın fiziksel özellikleri ve ailesel özellikleri açısından homojendir. İşlem öncesi sukroz grubunun NIPS puan ortalaması 0.76 ± 1.86, EMLA grubunun ise 2.56±2.89 olarak belirlendi ve gruplar arasında sukroz grubu lehine anlamlı bir ilişki bulundu. İşlem sırasında, sukroz grubunun NIPS puan ortalaması 1.80 ± 2.49 iken EMLA grubunun 4.10 ± 2.78 olduğu görüldü. Sukroz grubunun NIPS puan ortalaması EMLA grubundan istatistiksel olarak düşük bulundu. İşlem sonrasında sukroz ve EMLA gruplarının NIPS puan ortalamaları sırasıyla 1.36 ± 2.37 ile 2.50 ± 2.96 olarak bulundu ve farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı görüldü. Her iki grup arasında yenidoğanların, ağrılı işlem öncesi, sırası ve sonrasında; oksijen saturasyonu, kan basıncı ve kalp tepe atımları arasında anlamlı bir fark olmadığı görüldü. Sonuç olarak; sağlıklı yenidoğanlarda %24’lük oral sukroz solüsyonu, %5’lik EMLA topikal kreme göre daha etkili olduğu söylenebilir. Anahtar Kelimeler: Ağrı, EMLA, Sukroz, Venöz yolla kan alma, Yenidoğan2. SUMMARYTHE EFFECTIVENESS OF ORAL SUCROSE AND TOPICAL EMLA APPLICATION IN REDUCING NEONATAL PAIN DURING VENEPUNCTURESince 1980’s, there has been a significant increase in our knowledge of pain in neonates and many clinical trials have been published. Many pharmacological and no pharmacological methods are currently available to reduce the procedural pain in neonates. The aim of our study is to determine the pain responses of healthy neonates during venepuncture and to compare the effectiveness of oral sucrose and topical EMLA application in reducing neonatal pain. This study was performed between June 2009 and July 2009 at the Maltepe University, Medical Faculty Neonatal Care Unit. Our study included 60 healthy neonates. In the first group consisted of 30 neonates, oral sucrose (concentration 24%) was used in oral doses in the order of 1mls of 24% sucrose in commencing 2 minutes before and just before the procedure. In the second group (n=30), lidocaine-prilocaine 5% cream (EMLA) which is a topical anesthetic, was applied (1g) to puncture site and covered with occlusive dressing, 60 minutes prior to venepuncture. Data collecting questionnaire included the birth characteristics of neonates, demographical features of parents and the physical changes observed in subjects before, during and after the procedure. To determine the pain score in neonates before, during end after he procedure, Neonatal Infant Pain Scale (NIPS) was used. There were no significant differences in birth characteristics between groups. Before the venepuncture; sucrose-treated infants had lower NIPS scores than EMLA applied neonates (0.76±2.89 and 2.56±2.89, respectively). During the procedure, NIPS scores of sucrose treated group was statistically lower than that of EMLA applied group (1.80±2.49 and 4.10±2.78, respectively). After the procedure there was no significant difference in NIPS scores between groups (1.36±2.37 and 2.50±2.96, respectively).There were no significant differences in oxygen saturation, blood pressure and heart rate between groups; before, during and after the procedure. In conclusion; in our study we found that oral sucrose (concentration 24%) solution is more effective than the local anesthetic cream EMLA in reducing pain from venepuncture in healthy newborns.Key words: Pain, EMLA, Sucrose, Venepuncture, Neonate
- Published
- 2009
158. Sağlıklı term yenidoğanlarda yaşamın ilk dakikalarındaki kalp hızı ve oksijen saturasyon persantilleri
- Author
-
Altuncu, Emel, Özek, Eren, Pediatri Anabilim Dalı, and Pediatri Anabilim Dalı Yenidoğan Bilim Dalı
- Subjects
Pediatri ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
Amaç: Sağlıklı term yenidoğanlarda oksijen saturasyonu (SpO2), doğumdan sonrakiilk dakikalarda fizyolojik olarak düşük seyredebilir. Bu çalışmada, komplikasyonsuzvaginal ve sezaryen doğumlardan doğan sağlıklı term bebeklerde, yaşamın ilkdakikalarındaki nabız oksimetre ile ölçülen preduktal SpO2 ve kalp tepe atımı(KTA)'nın normal persantil eğrilerinin belirlenmesi amaçlandı. Ayrıca, oksijensaturasyonunun yükselmesinde gecikme yaratan faktörler incelendi. Oksijensaturasyonunun postnatal normal kabul edilen düzeylere yükselmesindeki gecikmenin,solunum sıkıntısı geliştirecek bebekleri öngörmedeki etkinliği araştırıldı.Yöntem: Klinik olarak iyi doğan, solunumu yeterli 200 bebek çalışmaya alındı.Bebeklerin göbeği bağlandıktan sonra en kısa sürede (%90 olması erkeklere göre 1.3 kat, SpO2>%95 olması ise 1.5 katdaha fazla zaman aldı. Gestasyon haftası, doğum ağırlığı, anne yaşı ve gebeliksayısının SpO2>%90 veya 95'in üzerine çıkması için geçen süreyi etkilemediğigörüldü.4Ortanca KTA değeri, 2. dakikadan 10. dakikaya doğru vaginal grupta 162 (80-212)/dk'dan 156 (118-197)/dk'ya, sezaryen grubunda 158 (85-227)/dk'dan 154 (117-185)/dk'ya düştü. Vaginal ve sezaryen grupları arasında 2., 3., 7. ve 8. dakikalardakikalp hızları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (p90% and 95%in infants born by cesarean delivery was three times longer than infants born byvaginal delivery. In girls compared to boys, it took 1.3 times longer to reach aSpO2>90% and 1.5 times longer to reach a SpO2>95%. Gestational age, birthweight,maternal age and gravidity did not affect the time to exceed SpO2 of 90 or 95%.6The median HR fell from 162 and 158 beats per min (bpm) at the second min to 156and 154 bpm at the tenth min in vaginal and cesarean deliveries, respectively. Therewere significant differences in heart rates at the second, third, seventh and eighthminutes of life between vaginal and cesarean deliveries (p90% and 95% in infants born bycesarean delivery was three times longer than infants born by vaginal delivery. 71
- Published
- 2009
159. Okul öncesi dönemde (3-6 yaş) ana çocuk sağlığı ve anaokulundaki çocukların beslenme özelliklerinin karşılaştırılması
- Author
-
Kobak, Canan, Pek, Hatice, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Beslenme ,Nursing ,Hemşirelik ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE (3-6 YAŞ) ANA ÇOCUK SAĞLIĞI VE ANAOKULUNDAKİ ÇOCUKLARIN BESLENME ÖZELLİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASICANAN KOBAKYÜKSEK LİSANS TEZİ1. ÖZET Anne-babaların yiyecek tüketimleri ve kendi beslenme alışkanlıkları, çocukların yiyecekleri seçimleri ve beslenme alışkanlıklarını doğrudan etkilemektedir. Çalışma Tekirdağ İli’nde okul öncesi dönemde Ana Çocuk Sağlığı ve Anaokulundaki çocukların beslenme özelliklerinin belirlenmesi ve bu özelliklerin karşılaştırılması amacıyla tanımlayıcı olarak planlandı. Çalışmanın evrenini, Ocak 2008- Aralık 2008 tarihleri arasında, Ana Çocuk Sağlığı’nda sağlam çocuk polikliniğine başvuran ebeveynler ve Umudum Anaokulu’nda çocukları bulunan ebeveynler oluşturdu. Örnekleme, seçim kriterlerine uygun, Ana Çocuk Sağlığından 80 ebeveyn ve Umudum Anaokulu’ndan 50 ebeveyn olmak üzere toplam 130 ebeveyn oluşturdu. Veri toplama araçları olarak; Araştırma Onay Formu, Aile ile İlgili Özellikler Formu, Çocuk ile İlgili Özellikler Formu, Beslenme ile İlgili Özellikler Formu kullanıldı. Veri, Statistical Package for Social Sciences for Windows 15.0 programı ortalama, standart sapma, frekans kullanılarak değerlendirildi. Parametreler arası ilişkileri değerlendirmede ki kare kullanıldı. Sonuçlar % 95’lik güven aralığında, anlamlılık p
- Published
- 2009
160. Çocuklarda postoperatif ağrı değerlendirilmesi: ağrı günlükleri
- Author
-
Öntürk, Zehra Kan, Kuğuoğlu, Sema, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları - Abstract
ÖZETÇocuklarda Postoperatif Ağrı Değerlendirilmesi: Ağrı GünlükleriZehra KAN ÖNTÜRKBu çalışma; çocuklarda Sayısal Ağrı Ölçeği (NS), FLACC (Face, Legs, Activity, Cry, Consolability) Ağrı Ölçeği, Yüz Ölçeği (Face Scale) ve Ağrı Günlükleri kullanılarak postoperatif ağrılarının çocuğun / ailenin kendi ifadeleri doğrultusunda saptanması ayrıca postoperatif ağrının değerlendirilmesinde ağrı günlüğü kullanımının öneminin belirlenmesi amacı ile yapılan tanımlayıcı ve karşılaştırmalı bir araştırmadır.Çalışma; Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi çocuk cerrahi servisinde, 2009 Şubat-Mart-Nisan aylarında operasyon olan, okuma yazma bilen, araştırmaya katılmaya gönüllü 40 çocuk hasta ve ailesi ile yapıldı.Çocukların yaş ortalamaları 7.4 olup, 17’ si ( % 42.5 ) okula gitmemektedir. Çocukların 7’ si (% 17.5) minimal invazif cerrahi, 4’ ü ( %10 ) baş-boyun cerrahisi, 19‘ u (% 47.5) sindirim sistemi organlarına ait operasyon, 10’ u ( % 25) boşaltım ve üreme organlarına ait operasyon nedeniyle hastaneye yattı. Çocukların % 70’ inin ameliyatı 1-2 saat sürdü.Çocukların postoperatif birinci değerlendirme de FLACC Ölçeğine göre ağrı şiddeti ortalaması 4.43 iken Sayısal Ölçeğe göre 4.88, Yüz Ölçeğine göre ise 4.58 ‘dir. Ağrı günlüğü incelendiğinde; çocuklardan 19’ u (% 47.5) postop 0. saatte ağrısının yerini ameliyat yeri olarak ve çocukların 14’ ü (% 35) ağrısını acıyor diye ifade etti. Postoperatif 0. saatte ağrı şiddeti ortalaması 4.58 iken çocuklardan 21’ i (%52.5) yatmakta, 14’ünün (% 35) günlük gereksinimleri karşılanmaktaydı ve % 52.5’ i analjezik aldı. Ağrı şiddeti ve aktivitelere etkisine bakıldığında ağrının en fazla olduğu postoperatif 0. saatte ağrı şiddeti ortalaması 4.58 iken çocukların 38’ inin (% 95) aktivitelerinin etkilendiği belirlendi. Çocukların ve/veya ailelerin ifadelerine göre etkilenen aktiviteler beslenme, yürüme, uyku, giyinme, oyun ve yatak içi aktiviteleridir.Ağrı günlüğünün ağrının hem ölçülmesi hem de değerlendirilmesinde sürekliliği sağladığı, ağrıyı objektif hale dönüştürüp ekip içerisinde farklı algılamaları ortadan kaldırdığı ve ağrının farklı bileşenleri arasında ilişkinin gözlenmesine yardımcı olduğu için diğer ağrı ölçeklerinden daha önemli olduğu belirlendi.Anahtar Sözcükler: Ağrı, değerlendirme, postoperatif ağrıSUMMARYEvulation of Postoperative Pain in Children: Pain Diaries Zehra KAN ÖNTÜRK This descriptive and comparative study was planned to determine the child’s postoperative pains with using Numerical Scale (NS), FLACC type Pain Scale, Face Scale and Pain Diaries, and also using the child’s or parents’ declarations and in addition the importance of using pain diaries during the process. This study was performed at the Kocaeli University Research and Application Hospital Pediatric Surgical Service during February-March-April 2009 on 40 child patients and their parents and who were voluntary for joining the research. The eligibility criterias to partiticipates are to be operated during these months and be able to read and write. Mean age of the children are 7.4, 17 of these children aren’t going to school (42.5 %). The seven of them (17.5 %) are being at hospital because of minimal invasive surgery, 4 of them are (10 %) head-neck surgery, 19 of them (47.5%) digestion system surgery, 10 of them (25%) with discharge and reproduction surgery. 70% of the patients surgery took 1-2 hours. The pain severities of the patients have measured as 4.43 with FLACC Scale, 4.88 with Numerical Scale, 4.58 with Face Scale. When Pain Diary is examined it was found out that 19 of the patients (% 47.5) at postoperative 0. Hour showed their pain area as surgery area and 14 of the patients (% 35) have said that their pain as it hurts. At postoperative 0. hour pain severity average is being 4.58, 21 of the children were lying, 14 (% 35) of them were being daily care and % 52.5 of them took some medicines. When pain severity and its effects on activity are examined it was found out that at postoperative 0. Hour pain severity average is 4.58 and 38 of the patients (% 95)’s activity was effected. As parents of the patients told, these activities are; eating, walking, sleeping, wearing, playing, activities in bed. Pain Diary is more important than other pain scales because of that it can both measure and evaluate the pain, ensure continuity in evaluation, eliminates different thoughts on team by turning into the pain objective and helps observing the relationship between the different components of pain.Key words: Pain, evaluation, postoperative pain
- Published
- 2009
161. Fiziksel engelli çocuğun evde bakım gereksiniminin aileye etkisi
- Author
-
Kılıç, Serap, Cimete, Güler, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Fiziksel Engelliler, Çocuklarda ,Çocuk Sağlığı - Published
- 2009
162. Yenidoğan transport hizmetlerinde mevcut durum ve transport fizyolojik stabilite risk indeks değerlendirmesi
- Author
-
Karakoç Tarı, Ayşe, Çiğdem, Zerrin, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Yenidoğan ,Transportation ,Nursing ,Risk assesment ,Hemşirelik ,Infant mortality ,Çocuk Sağlığı ,Yenidoğan Transportu ,Perinatal Bakım ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases ,Infant-newborn - Abstract
1.ÖZETYenidoğan Transport Hizmetlerinde Mevcut Durum ve Transport Fizyolojik Stabilite Risk İndeks DeğerlendirmesiÇalışma yenidoğan transport hizmetlerinde mevcut durumu saptamak ve transport fizyolojik stabilite risk indeks (TRIPS) skorunu değerlendirmek amacıyla tanımlayıcı ve analitik olarak planlanmıştır. Veriler İstanbul il sınırları içinde, ventilatör desteği sağlayabilen, en az 5 yatak kapasitesi olan ve dışardan yenidoğan transportunu kabul eden toplam 12 hastanede, Ocak-Temmuz 2007 tarihleri arasında toplanmış olup 190 yenidoğan transportu incelenmiştir. Bulgular: Yenidoğanların sevk nedeni olarak %60.00 “yer olmaması”, kabul tanısı olarak ise; %40.52 “preterm+ek sorun ve %28.95 solunum sorunları ilk sırada yer almıştır. Çalışmada transport aracı olarak %87.90 ambulans kullanılmış olup, %44.74’ünde epikriz verilmişti. Ambulansta transport küvözü bulunma oranı %82.63, hemşire bulunma oranı %76.65’tir. Transport edilen bebeklerin YYBÜ’ne kabulü esnasında damar yolu açıklığı %68.42, entübasyon %25.79 sağlanmış olup girişimlerin tamamı gönderen hastanede uygulanmıştır. Yenidoğanların TRIPS skor puan dağılımlarında; vücut ısısına göre yüksek risk oranı %53.13, solunum durumuna göre yüksek risk oranı %41.25’tir. Transport sonrası toplam TRIPS puanlarına göre mortalite risk dağılımları; %36.88 yüksek riskli, %21.87 orta riskli olarak bulunmuştur. Sonuç:Yenidoğan transport organizasyonu için her bölgenin özelliklerine göre sistem kurulması göz önüne alındığında; sistematik veri toplamayı, analiz etmeyi, transportu ve ekibin performansını değerlendirmeyi kolaylaştıran TRIPS skorlama sisteminin kullanılmasını önermekteyiz.SUMMARYActual Conditions at Neonatal Transport Services and Transport Risk Index Physiologic Stability AssessmentObjective and Subject: Study planned descriptive and analytic in order to aim actual condition neonatal transport services and Transport Risk Index Physiologic Stability (TRIPS) assessment. Data collected between January and July 2007, where 12 private hospitals in Istanbul that can provide ventilator support with a capacity at least 5 beds and received neonatal transport from the outside hospital. 190 neonatal transports are examined. Result: First rank that reference cause “haven’t place” (%60), admission diagnosis “preterm+problem” (%40.52) and respiration problems (%28.95). In study to transport vehicle had %87.90 ambulance and patient report had given %44.74. The rate of transport incubator use in ambulance; %82.63, accompanied by nurse rate in ambulance is %76.65. %68.42 of transported infants was provide intravenous lines and %25.79 had intubated that all of them performed at referral hospital. High risk rate according to temperature %53.13, high risk rate according to respiratory state %41.25 at TRIPS score distribution of newborns. Mortality risk distribution according to post-transport total TRIPS score was obtained %36.88 high risky, %21.82 moderate risky. Conclusion: We suggestion which can use TRIPS score system that facilitated systematical data collect, analysis, assessment transport and team performance when in view of the fact that establish system according to each regional for neonatal transport organization.
- Published
- 2008
163. Senkop etiyolojisinde otonom disregülasyonunun rolü
- Author
-
Topcu, Burcu Yavuz, Akalın, Figen, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Çocuk Sağlığı ,tıp - Published
- 2008
164. Relationship of LATCH breastfeeding score after delivery and state of breastfeeding at first 6 month
- Author
-
Bağlar, Deniz, Pek, Hatice, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Beslenme ,Obstetrics and Gynecology ,Milk-human ,Anne Sütü ,Kadın Hastalıkları ve Doğum ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
Yaşamın ilk 6 ayında tek başına anne sütü ile beslenme ve 6.aydan sonra uygun ek gıdalarla 2 yaşına kadar emzirmenin sürdürülmesi bebekler için en ideal beslenme şeklidir. Çalışma, doğumdan sonraki LATCH emzirme puanı ile ilk 6 aydaki emzirme durumu arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amacıyla planlandı. Araştırmanın evrenini; Bebek Dostu Hastane belgesine sahip olan Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi'nde gerekli izinler alındıktan sonra, Ocak-Eylül 2007 tarihleri arasında doğum yapan anne ve bebekleri oluşturdu. Örnekleme; seçim kriterlerine uygun 80 anne ve bebeği alındı. Veri toplama araçları olarak; Araştırma Onay Formu, Bilgi Formu, LATCH Emzirme Puanlama Sistemi, Emzirme İzlem Kartı ve Telefon Görüşmesi Bilgi Formu kullanıldı. Veriler, SPSS for Windows 15.0 programı ortalama, standart sapma, frekans, oran ve student t testi kullanılarak değerlendirildi. Parametreler arası ilişkileri değerlendirmede Pearson korelasyon analizi kullanıldı. Sonuçlar %95'lik güven aralığında, anlamlılık p
- Published
- 2008
165. Kistik fibrozisli çocuklarda inhale steroid tedavisinin bronş hiperreaktivitesi, oksidatif durum, klinik ve inflamatuar parametreler üzerine etkileri
- Author
-
Uyan, Zeynep Seda, Dağlı, Elif, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Çocuk Sağlığı ,Tıp ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
Ekzokrin epitel hücre membranında aktif klor transportunu sağlayan Kistik Fibrozis Transmembran Regülatör (KFTR) proteininin mutasyonu sonucu oluşan kistik fibrozisin (KF) morbidité ve mortalitesinde akciğerdeki enflamasyon önemli bir yer tutmaktadır. Tedavi edilmediği takdirde bu enflamasyon; hava yollarına hasar vermekte, bronşiektazi ve solunum yetmezliğine neden olabilmektedir. Bu nedenle; KF'te antiinflamatuar tedavinin geri dönüşümsüz akciğer haşan gelişmeden önce, erken dönemde başlanması önerilirken antiinflamatuar tedaviler arasında yer alan inhale steroid tedavisinin gerek erişkin gerekse çocuk KF hastalarında kullanılabilirliği ve etkinliği oldukça tartışmalıdır. Bu çalışmada; inhale steroidlerin KF'li çocuklarda bronş hiperreaktivitesi, oksidatif durum, klinik ve inflamatuar parametreler üzerine etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Bu amaçla; Marmara Üniversitesi Çocuk Göğüs Hastalıkları Polikliniği'nde KF tanısı ile izlenen 32 hasta çalışmaya alınmıştır. Hastalara randomize olarak 2 mg/gün (2x2cc) budesonid veya serum fizyolojik (2x2cc) verilmiştir. Çalışmaya başlandıktan sonra 3 hasta çalışma dışı kalmış ve çalışma 29 hasta ile tamamlanmıştır. Sekiz haftalık nebulize budesonid/plasebo kullanımı sonrası; ortalama yaşı 10,5 + 2,9 yıl olan hastaların semptomlan, solunum fonksiyonlan (FVC; FEVi; FEF25-75 için p değerleri sırası ile 0,28; 0,19; 0,46) ve metakolin provokasyon testi (Nebulize budesonid/plasebo kullanımı öncesi ve sonrasındaki PC20FEV1 değerleri için p=0,22) sonuçlan açısından gruplar arasında anlamlı bir fark saptanmamıştır. Nebulize budesonid/plasebo kullanımı öncesi ve sonrasındaki monositlerdeki solunumsal patlama, hs- CRP, ESR sonuçlan karşılaştınldığmda da hem grupların kendi içinde hem de gruplar arasında (monositlerdeki solunumsal patlama için p=0,89, hs-CRP için p=0,81, ESR için p=0,81) anlamlı bir fark bulunmamıştır. Budesonid ve plasebo gruplarının her ikisinde de sekiz haftanın sonunda kan MDA düzeyinde anlamlı bir azalma görülmekle birlikte gruplar arasında anlamlı bir fark tespit edilmemiştir (p=0,65). Sekiz haftanın sonunda; hastaların balgamdaki beyazküre sayısının budesonid grubunda ilaç sonrası anlamlı ölçüde azaldığı görülmüş (p=0,02), nötrofîl yüzdesi ise hem budesonid hem de plasebo grubunda ilaç sonrası azalmış fakat budesonid grubundaki azalma anlamlı bulunurken (p=0,00) plasebo grubundaki azalma anlamlı bulunmamıştır (p=0,50). Balgamdaki IL-8 düzeyi hem budesonid hem de plasebo grubunda ilaç sonrasında artmış olarak ölçülmüş fakat gruplar arasında anlamlı bir fark görülmemiştir (p=0,39). Balgamdaki TNF-a sonuçlan açısından ise nebulize budesonid/plasebo kullanımı öncesi ve sonrasında gruplar arasında fark görülmemiştir (p=0,92). Sonuç olarak; 8 hafta süre ile 2 mg/gün nebulize budesonid kullanımının KF'li çocuklarda bronş hiperreaktivitesi, oksidatif durum, klinik ve inflamatuar parametreler üzerine anlamlı bir etkisinin bulunmadığı görülmüştür. Cystic fibrosis (CF) is the disease caused by mutation of Cystic Fibrosis Transmembrane Regulator (CFTR) protein which is responsible from the active transport of chlorine in eczocrine epithelial membranes. Inflammation in the lungs has an important role in morbidity and mortality of CF. If untreated, this inflammation can destroy the airways and lead to bronchiectasis and respiratory failure. Therefore; antiinflammatory treatment is advised to be initiated early in the disease progress, before the inevitable lung damage occurs. The effectivity of inhaled steroids which are found among the antiinflammatory medications is debateble both in adult and child patients with CF. The aim of this study is to investigate the effect of inhaled steroids on bronchial hyperreactivity, oxidative status, clinical and inflammatory parameters in CF patients. With this aim; 32 patients who were followed at Marmara University Pediatric Pulmonology Department with the diagnosis of CF were enrolled for the study. The patients were randomized to receive either 2 mg/day (2x2cc) nebulised budesonide or sterile saline (2x2cc) for eight weeks. Since three patients were excluded during the study, it was concluded with 29 patients whose mean age was 10,5 + 2,9 years. There was no statistically significant difference between the two goups at the end of eight weeks in terms of symptoms, respiratory function (p values for FVC; FEVi; FEF25-75 were 0,28; 0,19; 0,46; respectively) and metacholine challange test results (p=0,22). When the results of oxidative burst, hs-CRP and ESR before and after nebulised budesonide/placebo administration were evaluated; there was again no statisticaly significant difference both among and between the groups (p valus for oxidative burst, hs-CRP and ESR were 0,89, 0,81, and 0,81; respectively). Although there was a statistically significant decrease in MDA results at the end of eight weeks in both gropus; there was no statistically significant difference 84
- Published
- 2008
166. İlköğretim çağındaki kızlarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu: kliniğe başvuran bir grupta sosyodemografik, eş tanı ve psikososyal özelliklerin değerlendirilmesi
- Author
-
Aslan, Zeynep, Arman, Ayşe Rodopman, and Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Psychiatry ,Psikoloji ,İlköğretim ,Ruh Sağlığı ,Psikiyatri ,Psikoloji, Çocuklarda ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), çocuk psikiyatrisi alanındaen sık görülen hem erkeklerde hem de kızlarda geçerli olan bir tanıdır. Bunakarşın çalışmalar daha çok okul çağı erkeklere odaklanmış durumdadır. Buçalışmada kliniğe başvuran ve DSM?IV'e göre DEHB tanısı alan ilköğretimçağındaki kızların sosyodemografik, eş tanı ve psikososyal özelliklerininkontrollerle karşılaştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya Marmara Üniversitesi TıpFakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi polikliniğinde DEHB tanısı ile takipedilmekte olan, rastgele örnekleme ile seçilmiş 6-14 yaş arasında 70 kız hastave bunlarla yaş açısından eşleştirilmiş 60 sağlıklı kız çocuk kontrol grubu olarakalınmıştır. Katılımcıların sosyodemografik özellikleri ayrıntılı bir form ile, klinikdeğerlendirmeleri Okul Çağı Çocukları için Duygulanım Bozuklukları ve ŞizofreniGörüşme Çizelgesi- Şimdi ve Yaşam Boyu Şekli ile, DEHB belirtileri ve davranışözellikleri Conners Anababa Değerlendirme Ölçeği, Conners Öğretmen Formu,DSM-IV'e Dayalı Yıkıcı Davranış Bozukluklarını Tarama ve DeğerlendirmeÖlçeği, Güçler ve Güçlükler Anketi, olumsuz yaşam olayları ayrıntılı bir listeyle,sosyal ve okul alanındaki işlevsellikleri genel performans değerlendirmesi formuile değerlendirilmiştir.DEHB olan kızlar kontrollere göre okul başarıları daha düşük, akranilişkileri, anne baba ve kardeş ilişkileri daha sorunlu olarak; eş tanı veailelerinde DEHB öyküsü sıklığı daha fazla oranda bulunmuştur. Bileşik alt tipteen sık eş tanılar sırasıyla anksiyete bozuklukları, karşıt olma karşı gelmebozukluğu; dikkat eksikliği baskın alt tipte ise anksiyete bozukluğu, özgülöğrenme bozukluğu belirtileri olarak bulundu. Hasta grubunda tüm ölçekpuanlarını aileler öğretmenlere göre daha sorunlu bildirmiştir. Bu bulgularDEHB'nin kız çocuklarında psikiyatrik, akademik, sosyal ve davranışsalalanlarda bozulmaya neden olduğunu ancak işlevsellik üzerine etkilerininçoğunlukla okul çağlarında fark edildiğini düşündürmektedir.Anahtar Kelimeler: Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu, kızlar,ilköğretim çağı, eş tanı, psikososyal özellik. Attention Deficit and Hiperactivity Disorder (ADHD) are the most frequently seendiagnosis both for girls and boys in the field of child and adolescent psychiatry.However, the studies in this field mostly focus on the school-age boys. Thisstudy aimed to compare the sociodemographic features, comorbidity andpyschosocial characteristics of primary school aged girls who recoursed to theclinic with a diagnosis of ADHD according to DSM-IV. For this study, 70 femalepatients were randomly selected between the ages of 6 and 14 with a diagnosisof ADHD at Marmara University School of Medicine Child and AdolescentPyschiatry policlinic. 60 healthy girls were selected as a healthy control groupmatched with the patients in terms of age. Sociodemographic characteristics ofthe participants were measured with a detailed form; clinical assessment weremade with the Kiddie Schedule for Affective Disorders and SchizophreniaPresent and Lifetime Version; ADHD symptoms and behavioral characteristicswere assessed with Conners? Parent Rating Scale, Conners? Teacher RatingScale, DSM-IV Screening and Assessement Scale for Disprutive BehavioralDisorders and Strength and Diffuculties Questionnare; adverse life events wereassessed with a detailed list; social and academic functionality was evalutedwith a general performance assessment form.According to the findings girls with ADHD who compared with controlswere found out to have less academic success, poorer peer relationship, moreproblematic parent and sibling relationships, high frequency of comorbidity andfamilial ADHD history. The most common comorbidity in the combined subtypewere found to be respectively anxiety disorders, oppositional defiant disorder, inthe inattantive subtype they were found to be anxiety disorders, learningdisorder symptoms. Parents reported all of the rating scale points moreproblematic than the teachers. Although these findings show that girls withADHD have psychiatric, academic, social and behavioral impairment,functionality effects are identified mostly during the school ages.Keyword: Attention Deficit and Hiperactivity Disorder, girls, primaryschool age, comorbidity, psychosocial characteristics. 106
- Published
- 2008
167. Time management skills of adolescents with type 1 diabetes and the effects on metabolic control
- Author
-
Dedik, Tülin, Pek, Hatice, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Diabetes mellitus ,Hastalıklar ,Zaman Yönetimi ,Endocrinology and Metabolic Diseases ,Diyabet ,Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları ,Nursing ,Hemşirelik ,Time management ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
TİP 1 DİYABETLİ ADOLESANLARIN ZAMAN YÖNETİMİ BECERİLERİ VE METABOLİK KONTROL ÜZERİNE ETKİSİAraştırma; 13-19 yaş arasındaki tip 1 diyabetli adolesanların zaman yönetimi becerileri ve bu becerilerin metabolik kontrol üzerindeki etkisinin belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı olarak planlanmıştır. Araştırma evrenini; İÜ. İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Büyüme–Gelişme ve Pediatrik Endokrinoloji Ünitesi Diyabet Adolesan Obezite Polikliniği’ne kayıtlı ve ayaktan takip edilen tip 1 diabetes mellitüslü adolesanlar, örneklem grubunu 14.03.2006 – 30.06.2006 tarihlerinde poliklinik kontrolüne gelen örneklem seçim kriterlerine uygun tip 1 diyabetli 69 adolesan oluşturmuştur. Veri toplama araçlarını Diyabetli Adolesanı Tanılama Formu, Diyabet Zaman Yönetimi Anketi (DZYA), Diyabete Uyumda Alışkanlıklar, Davranışlar ve Bilgi Anketi (DUADBA), Metabolik Kontrol ve Günlük Kayıt Formu oluşturmuştur. Anketlerin geçerli ve güvenilir oldukları belirlenmiştir. Güvenirlilik çalışmalarında Cronbach’s alpha katsayısı DZYA’nde 0.78, DUADBA’nde 0.59’dur. Adolesanların aldıkları toplam ortalama puan DZYA’nde 118.98±17.64, DUADBA’nde 71.93±7.02’dir ve % 56.5 (n=39)’inde zaman yönetimi, % 50.7 (n=35)’sinde diyabete uyum iyi/orta düzeydedir. Sonuçlar; zaman yönetimi puanı ortalama puanı geçen ve zaman yönetimi iyi/orta olarak değerlendirilen adolesanlar tüm grubun yarısından fazlasını oluşturduğundan adolesanların davranışsal olarak da kendi kendini yönetimlerinin iyi/orta düzeyde olduğunu, zaman yönetimi iyi adolesanların diyabete uyumlu olduğunu, diyabete uyumun metabolik kontrolün iyi olması üzerine etkili olmadığını göstermiştir. Anahtar Sözcükler: Adolesan, diyabet, hemşire, uyum, zaman yönetimiTIME MANAGEMENT SKILLS OF ADOLESCENTS WITH TYPE 1 DIABETES AND THE EFFECTS ON METABOLIC CONTROLThe study was planned as a descriptive study to determine the time management skills of the adolescents aging between 13 – 19 years old with type 1 diabetes and to determine the effects of such skills on the metabolic control. The population of the study was composed of the adolescents with type 1 diabetes, registered and followed-up by Diabetes Adolescents Obesity Outpatient Clinics of Istanbul University, Medical Faculty, Department of Pediatrics, Growth–Development and Pediatric Endocrinology Unit; the sampling group was composed of 69 adolescents with type 1 diabetes fulfilling the sampling criteria who administered the outpatient clinics between dates 14.03.2006 and 30.06.2006 for the follow-up. Data collecting devices were Information Form of Adolescents with Diabetes, The Diabetes Time Management Questionnaire (DTMQ), The Habits, Attitudes and Knowledge Questionnaire of Diabetic Compliance (HAK), Metabolic Control and Daily Record Form. It was determined that the questionnaires were valid and reliable. In reliability studies, Cronbach’s alpha coefficient was 078 for DTMQ and 0.59 for HAK. Total mean score was 118.98±17.64 for DTMQ and 71.93±7.02 for HAK and time management was at a good/moderate level of 56.5% (n=39) and compliance to diabetes was at a good/moderate level of 50.7% (n=35). The results showed that self management of the adolescents was behaviorally at a good/moderate level since the adolescents whose time managements were assessed as good/moderate constituted more than half of the whole group; that the adolescents having good time management were compliant to diabetes; compliance to diabetes was not effective on good metabolic control. Key Words: Adolescent, compliance, diabetes, nurse, time management
- Published
- 2008
168. İstanbul ilinde çalışan çocuk hekimlerinin hiperbilirunemi tanı, tedavi ve izlemine yaklaşımı
- Author
-
Demirel, Bilge, Bilgen, Hülya Selva, Karavuş, Melda, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Hastalıklar ,Tedavi ,Hekimlik ,Çocuk Sağlığı - Published
- 2008
169. Öğretmenlerin çocuk istismarı ve ihmaline yönelik farkındalık düzeyleri
- Author
-
Tugay, Deniz, Kuğuoğlu, Sema, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Nursing ,Çocuk İstismarı ,Hemşirelik ,Öğretmenler ,Abuse ,İstismar ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
ÖZETBu çalışma çocuk ihmal ve istismarının tanılanmasında önemli rolü olan öğretmenlerin, konuya ilişkin farkındalıklarını belirlemek ve farkındalık düzeyini belirlemeye yönelik bir ölçme aracını Türk Literatürü’ne kazandırmak amacı ile yapılmıştır. Kullanılan anket Dr. Kerryann Walsh, Prf. Ann Farrell, Prf. Robert Schweitzer ve Ruth Bridgstock tarafından geliştirilen “Öğretmenler için Çocuk İstismar ve İhmal Anketi”dir. Araştırma, Ordu İli’ndeki Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı 52 adet lise, ilköğretim, anaokulu ve özel eğitim okulu içerisinden, okul yönetimi tarafından izin verilen okullarda çalışan ve anketi doldurmayı kabul eden 1000 öğretmen üzerinde yapılmıştır. 600 anketin % 60’nın boş bırakılması nedeniyle çalışma 400 öğretmenle tamamlanmıştır. Veriler 01.11.2006–01.02.2007 tarihleri arasında toplanmıştır. Verilerin istatistiksel analizleri SPSS 11.5 paket programında, yüzdelik, aritmetik ortalama, medyan, standart sapma ki-kare testi, t testi, korelâsyon ve regresyon analizi kullanılarak yapılmıştır. Araştırmanın birinci kısmında; öğretmen ve okul özellikleri, kanun ve politikalar hakkındaki farkındalıkları, çocuk ihmal ve istismarı türlerinin belirleyicileri hakkında bilgi, yaygınlığı ile ilgili inanışlar, konuyu bildirim durumu değerlendirilmiştir. İkinci kısımdaysa; öğretmen ve okul özelliklerinin cevap verilen 32 hikâye değişkenleri ile ilşkisi incelenmiştir. Öğretmenlerin hikâyelerde çocuk ihmal ve istismarını belirlemeye yönelik verdikleri cevapların ortalaması 5 üzerinden 3.01 olup “emin değilim” şeklindedir. Bildirime yönelik verdikleri cevapların ortalaması ise 2.77 olup muhtemelen hayır ve emin değilim arasındadır. Çocuk ihmal ve istismarını belirleme olasılıklarının artması ile öğretmenlerin bildirim olasılıklarının da arttığı görülmüştür (p0.001). As a result teachers aren’t sure themselves about determining child abuse and neglect and teachers have a lack of knowledge about reporting issues.Key Words: Abuse, child, recognition, reporting, teachers
- Published
- 2008
170. To assess the process of staying in supine position before discharge in preterm babies
- Author
-
Aydin, Melek, Çiğdem, Zerrin, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Preterm ,Yenidoğan Yoğun Bakım ,Nursing ,Hemşirelik ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
Çalışma Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi'nde (YYBÜ) tedavi/bakım alan preterm bebeklerde taburculuk öncesi supine pozisyonda kalma sürecinin değerlendirilmesi amacıyla planlanmıştır.Çalışma İstanbul il sınırları içinde III. düzey yoğun bakım hizmeti veren bir özel hastanede 1.7.2007 - 31.12.2007 tarihleri arasında yapılmıştır.Araştırmanın evrenini; araştırmanın yapıldığı YYBÜ'ye 1.7.2007-31.12.2007 tarihleri arasında yatan tüm bebekler, örneklemini ise aynı tarihler arası YYBÜ'ye yatan 30 preterm bebek oluşturmuştur.Araştırma verileri literatür bilgileri doğrultusunda hazırlanan Yenidoğan Bilgi Formu ve Yenidoğan İzlem Formu kullanılarak elde edilmiştir. YYBÜ'deki tüm preterm bebeklerin aileleri araştırma hakkında bilgilendirilmiş ve araştırmaya katılmayı kabul eden ailelerden yazılı izin alınmıştır.Araştırma verilerinin istatistiksel analizleri için Statistical Package for Social Sciences (SPSS) for Windows 15.0 programı kullanılmıştır. Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama, Standart sapma) yanı sıra niceliksel verilerin karşılaştırılmasında normal dağılım gösteren parametrelerin gruplararası karşılaştırmalarında student t testi, normal dağılım göstermeyen parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında Mann Whitney U test, niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise Ki-Kare testi ve Fisher's Exact Ki-Kare testi kullanılmıştır. Sonuçlar % 95'lik güven aralığında, anlamlılık p
- Published
- 2008
171. Bebeği yenidoğan bakım ünitesinde olan annelerin endişeleri ve bakım gereksinimleri
- Author
-
Kurnaz, Emine, Gençalp, Nimet Sevgi, and Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Doğum ,Doğum Sonrası Bakım ,Yeni Doğan Üniteleri ,Premature Bebekler ,Çocuk Sağlığı ,Ana - Abstract
BEBEĞİ YENİDOĞAN YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDE OLAN ANNELERİN ENDİŞELERİ VE BAKIM GEREKSİNİMLERİEMİNE KURNAZÖZETBebeği yoğun bakım ünitesinde olan annelerin bakım gereksinimlerini ve endişelerini belirlemek amacıyla planlanan çalışma; İstanbul İli Sağlık Bakanlığı Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın evrenini; Şubat–Haziran 2006 tarihleri arasında bebekleri Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde olan anneler; örneklemini ise prematüre ve düşük doğum ağırlıklı doğan, yapay solunum desteğine gereksinimi olmayan bebeklerin, çalışmaya katılmaya gönüllü 76 anne oluşturmuştur. Araştırma verileri, literatür bilgileri doğrultusunda hazırlanan "Doğum Sonu Tanımlama Formu","Taburculuk Öncesi Annenin ve Bebeğin Değerlendirme Formu" ve "Durumluk Anksiyete Ölçeği" kullanılarak elde edilmiştir. Değerlendirmede; yüzdelik, ortalama dağılımları, korelasyon, t testi, ki-kare testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA) kullanılmıştır.Araştırmaya katılan annelerin yaş ortalaması 27,7, çoğunluğu ilköğretim mezunu ve orta düzeyde ekonomik duruma sahiptir. Annelerin %55,3’ü primipar, gestasyon haftaları ortalama 32 ve %48,7’si sezaryenle doğum yapmıştır. Annelerin %56,6’sı 4-5 saat uyuyabildiğini, %67,1’i yeterince dinlenemediğini, %27,6’sı hiç banyo yapamadığını, %18,4’ü laktasyonu olmadığını belirtmiştir. Annelerin ifade ettiği sorunlar sırasıyla, ulaşım (%42,1), yetersiz ilgi ve bilgilendirme (%35,5) olarak saptanmıştır. Bebeğin yoğun bakımda olmasıyla annelerin %94,7’sinin olumsuz duyguları yoğun hissettiklerini, kendi ve bebek bakımına yönelik %68,4’ü endişeli olduğunu ifade etmişlerdir. Durumluk anksiyete ölçeğine göre, %46,1’inin hafif anksiyete yaşadığı saptanmıştır. Normal doğum ile sezaryen doğum yapan anneler arasında anksiyete puan ortalamaları yönünden istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p
- Published
- 2007
172. Okul çocuklarına hijyen alışkanlığı kazandırma
- Author
-
Soydaş, Emel Özel, Cimete, Güler, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Çocuk Sağlığı - Published
- 2007
173. Postmenopozal dönemdeki kronik periodontitisli kadınlarda bisfosfonat kullanımının periodontal dokular üzerine etkisi
- Author
-
Toprakseven, Rabia Ebru, Kuru, Leyla, and Periodontoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Diş Hekimliği ,Dentistry ,Periodontoloji ,Çocuk Sağlığı ,Tıp - Abstract
1. ÖZETBu çalışmada, postmenopozal osteoporözlü kronik periodontitisli kadınlarda, başlangıç periodontal tedavisi (BPT) ile birlikte kullanılan bisfosfonatın kemik mineral yoğunluğu (KMY), mandibular kortikal kemik morfolojisi ve kalınlığı, klinik parametreler, dişeti oluğu sıvısı (DOS) ve serum osteokalsin ve tip I kollajen C telopeptit (TKCT) seviyeleri üzerine etkisi incelendi. Yirmi hasta bisfosfonat kullanmayan B(-) grubu ve kullanan B(+) grubu olmak üzere 2 gruba ayrıldı. B(-) grubuna diş ve kök yüzeyi temizliği (DKYT), B(+) grubuna DKYT ile birlikte bisfosfonat uygulandı. Hastalardan BPT’den önce (0.gün) ve 6 ay sonra plak indeksi, dişeti oluğu kanama indeksi (DOKİ), sondalanabilir cep derinliği ve rölatif ataşman seviyesi ölçüldü, radyografiler elde edildi ve DOS ve serum örnekleri toplandı. Bu örneklerdeki markerlar enzyme linked immunosorbent assay yöntemiyle araştırıldı. Her iki grupta tüm klinik parametrelerde anlamlı iyileşmeler saptanırken (p
- Published
- 2007
174. 2000-2005 yılları arasında kliniğimize başvuran meningokoksik hastalıklı olguların değerlendirilmesi
- Author
-
Özdal, Gaye Z., Taş, M. Ali, Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, and Özdal, Gaye Z.
- Subjects
Meningokoksik hastalıklar ,Çocuk hastalıkları ,Çocuk sağlığı ,Mortalite - Abstract
Meningokoksik hastalıklar tüm dünyada görülen ve yüksek mortalite oranlarıyla seyreden hastalıklardır. Ülkemizde de meningokosik hastalıklar özellikle çocuk yaş grubunun önemli sorunudur. Meningokokların neden olduğu hastalıklarda mortalite ve mortaliteye etkili faktörleri araştırmak amacıyla retrospektif bir çalışma planladık. Çalışmaya son 6 yıl içinde Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları kliniğinde meningokoksik hastalık tanısıyla izlenen 143 hasta dahil edildi. Hastaların %43,4’ ü kız, %56,6’ sı erkekti. Ortalama yaş 3,89±2,93’ tü. Hastalar epidemiyolojik, klinik ve laboratuar bulguları açısından incelendi. Prognoz ve prognoza etki eden faktörler araştırıldı. Yaşamın ilk iki yılında mortalitenin daha fazla olduğu tespit edildi. Ateş, menenjit yokluğu, lökopeni, trombositopeni, peteşial döküntü varlığı, bilinç durumu, sedimentasyon yüksekliği gibi kriterlerin mortalite ile ilişkileri saptandı ve literatürle karşılaştırıldı. Kliniğimizde takip edilen hastalarda mortalite % 20,3 civarındaydı. Mevsimsel dağılım, sosyoekonomik ve kültürel durumun hastalığın sıklığı ile ilişkisi gösterildi. Yüksek mortalite oranı nedeniyle erken tanı ve tedavinin önemine değinildi ve alınabilecek önlemler tartışıldı. Meningococcal diseases are widely seen throughout the world and highly mortal. It is also an important health issue in Turkey especially in childhood. We have planned a retrospective study in order to determine the mortality and the factors affecting mortality for the diseases caused by meningococcus sp. 143 patients admitted for meningococcal diseases in the Pediatrics ward of Dicle University Medical Faculty Hospital between years 2000-2005 were evaluated. 43.4% of the patient were female and 56.6 were male. Mean age was 3.89±2.93 years. Patients were evaluated for epidemiological, clinical and laboratory findings. Prognosis and the factors affecting the prognosis were searched. Mortality was found higher for the patients in the first two years of life. Criteria like fever, absence of meningitis, leukopenia, trombocytopenia, presence of petechial rush, consciousness, high levels of sedimentation were related with mortality and the findings were compared with previous research reports. Mortality in our patients were 20.3%. Seasonal distribution, socioeconomical and cultural factors were found to be related with the prevelance of the disease. Importance of early diagnosis and treatment of the disease was mentioned because of the high mortality and possible precaution measures were discussed.
- Published
- 2006
175. Anne sütü ile beslenme durumu ve bu durumu etkileyen faktörler
- Author
-
Akgün, Tülay Yılmaz, Çifçili, Saliha Serap, and Aile Hekimliği Anabilim Dalı
- Subjects
Hastalıklar ,Çocuk Sağlığı ,Tıp - Published
- 2006
176. Annelerin prenatal bakım alma durumlarının doğum şekli ve yenidoğan sağlığına etkisi
- Author
-
Çalışkan, Zeynep Şal, Ada, Sefer, and Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Halk Eğitimi Bilim Dalı
- Subjects
Anneler ,Halk Eğitimi ,Doğum ve Kadın Hastalıkları ,Çocuk Sağlığı - Abstract
ÖZET Bu çalışma; annelerin doğum öncesi bakım alma durumlarının tespit edilmesi, bakım alma durumlarının gebelik, doğum ve yeni doğan sağlığı üzerine etkisinin araştırılması amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın evrenini; Zeynep Kamil Çocuk ve Kadın Doğum Hastalıkları Hastanesinde 2005 yılında doğum yapan kadınlar oluşturmuştur. Zeynep Kamil Çocuk ve Kadın Doğum Hastalıkları Hastanesi ’nde 1 Mayıs 2005 – 30 Mayıs 2005 tarihleri arasında rastgele örneklem ile seçilen 403 doğum yapmış anne ise araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Bu araştırmanın verileri anket sorularına verilen cevaplardan oluşmuştur.Anket formunda,1. Annelerin sosyo demografik verileri,2. Annelerin prenatal bakım alma durumları,3. Annelerin doğum şekli, yeni doğan sağlığı ve postnatal durumu sorgulanmıştır.İstatiksel değerlendirmelerde frekans, yüzdeleri bulunmuş; annelerin sosyo- demografik verileri ile prenatal bakım alma durumları ve prenatal bakım alma durumlarının; annelerin doğum şekline ve yenidoğan sağlığına etkisinin karşılaştırlımasında ki-kare analizi kullanılmıştır. Araştırmada annelerin hamilelikleri sırasında en az bir kez olmak üzere %97,8 oranında kontrol yaptırdıkları, yapılan kontrollerde %48,4 oranında sağlık eğitimi almadıkları , %51,6 oranında sağlık eğitimi aldıkları tespit edilmiştir.Annelerin doğum yerleri ile eğitim durumu , evlenme yaşı, eşinin akrabalık durumu arasında; eğitim durumu ile kürtaj olmaları, , evlenme yaşı, ilk gebelik yaşı, gebelik sayısı, eşinin akrabalık durumu arasında istatiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur.Doğum öncesi bakım hizmeti Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinin bir parçası olması, Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinden yararlananların sayısının artırılması, Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinin toplumda bireylerin ve ailelerin kolayca erişebilecekleri ve yararlanabilecekleri şekilde olması, doğum öncesi bakımın gebeliğin erken döneminde başlaması ve etkin bir şekilde yapılması ile gebelik ve doğum komplikasyonlarının en aza indirileceği, sağlık eğitiminin bir ekip hizmeti olarak verilmesi önerilerinde bulunulmuştur. SUMMARYThis research had been done to determine the prenatal taking care states of mothers, to research the effects of the prenatal taking care on pregnancy, birth and newborn health. The universe of the research is formed by women who gave birth in Zeynep Kamil Child And Woman-Birth Diseases Hospital . 403 women were selected randomly from the women who gave birth between on 1 May 2005- 30 May 2005 in Zeynep Kamil Hospital. The research’s datums have been gathered from the answers of poll’s questions. On the poll on the:1.Socio-demographic datums of mothers,2. Prenatal taking care states of mothers,3.Birth types, newborn health and postnatal states have been discussed. In statistical evaluations the frequency and the percentage have been found. Chi-square test has been used for socio-demographic datums of mothers with prenatal taking care states and while comparing the prenatal taking care states’ effects on birth types and newborn health.In the research, it is determined that 97,8% of mothers get control at least one time during their pregnancies and in controls 48,4% of them haven’t got any health education, 51,6% have got health education. There are meaningful relations statistically between mother’s birth place and education, marriage age and husband relativity, abortion and education, pregnancy, first pregnancy age, to be aware of pregnancy, where prenatal taking care has been gotten. As a result, those are offered that: to make the prenatal taking care as a part of the first degree health services, to increase the numbers of people who utilize the first degree health services, to make first degree health services easy to be reached and to be utilized by people, to start the prenatal taking care in early period of pregnancy, and had this is done effectively it can reduce the pregnancy and birth complications to minimum, to give the health education as a team service.
- Published
- 2006
177. Uzun dönem izlenen astımlı hastalarda atopi, hava yolu aşırı duyarlılığı ve immunolojik faktörlerin iyileşmeye etkisi
- Author
-
Aydoğan, Metin, Barlan, Işıl, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Pediatrik Allerji-İmmünoloji Bilim Dalı
- Subjects
Pediatri ,Alerji ,Hastalıklar ,Tedavi ,Astım ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
Bu çalışmada, uluslararası kılavuzlara uygun olarak uzun süredir bilim dalımıztarafından izlenen astımlı Türk çocuk1annın doğal öyküsü ve bunlan etkileyen faktörlerinbelirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Allerjive İmmunoloji Bilim Dalı tarafından yürütülen çalışmanın ilk sonuçlan 2001 yılındabildirilmiştir. Bu tezde aynı hasta grubunun 10 yıllık klinik izlem sonuçlannın bildirilmesi vesolunum fonksiyonlannın değerlendirilmesi planlandı.Çalışmaya, yaş ortalaması 15.9±3.5 yıl (10-25 yaş), ortalama izlem süresi 10.3±1.2 yıl(34 erkek, 28 kız) olan 62 hasta dahil edildi. İlk değerlendirmede, tüm hastalarda, bilgi formudolduruldu, fizik muayene, prik allerji testi, bronkodilatörlü solunum fonksiyon testi (SFT),metakolin bronş provokasyon testi yapıldı. Daha sonra hücre kültürü yapılacak hasta gruplanşu şekilde belirlendi; Grup 1: 10 yıldır izlenen ve astım ve rinit semptomlan halen devameden, ev tozuna duyarlı ve metakolİn testi ile bronş hiperreaktivitesi olan 7 hasta (AtopikSemptomatik),Grup 2: Astım ve rinit semptomlan gerilemiş, ev tozuna duyarlı ve metakolintesti negatif olan 7 hasta (Atopik-Asemptomatik), Grup 3: Astım ve rinit semptomlangerilemiş, nonatopik ve metalçolin testi negatif olan 7 hasta (Non-atopik-Asemptomatik),Grup 4: Benzer yaş ve cinsiyette prick deri testi negatif olan sağlıklı 7 kişi de (Sağlıklıkontrol) kontrol grubu olarak çalışmaya alındı. Bu gruplarda periferik kan örneği alınarakperiferik kan mononükleer hücreleri (PBMC) aynldı ve Dermatophagoides pteronyssinus 1(Der p 1) ile uyanlarak hücre kültürü yapıldı. MACS ile Der p I-spesifik pan T hücre aynmıyapıldı ve CDmix ile uyanlarak tekrar 3 günlük kültür yapıldı. Üçüncü günün sonunda flowsitometri ile CD4+CD25+ lenfosit tayini yapıldı.Hastalann %51.6'sında astım, %69,4'ünde rinit bulgulannın halen devam ettiği tespitedildi. Ortalama 10 yıllık izlem sonucunda astım semptomlan ve BHR'si halen devam edenolgulann %96.9'unda prik deri testi pozitifliği olduğu tespit edildi. Yine başlangıçta (1995yılı) atopik olan ve halen prik deri testi pozitifliği devam eden olgulann %85 'inde BHR ve%78'inde astım semptomlan devam ederken, başlangıçtan itibaren allerjen duyarlılığıolmayan olgulann hiçbirinde izlem sonunda astım semptomu ve BHR saptanmadı.İmmunolojik açıdan değerlendirildiğinde ise ev tozu akan duyarlılığı devam ederken iyileşenolgularda Der p l-spesifık CD4+CD25+ T lenfosiderin, semptomlan devam edenlere göreanlamlı olarak yüksek bulundu.Sonuç olarak ortalama 10 yıl süre ile standart tedavi protokollerine göre izlenmişastımlı Türk çocuklannın yaklaşık yansında semptomlannın devam ettiği ve bunu etkileyenen önemli faktörlerin ev tozu akan duyarlılığı ile BHR varlığı olduğu gösterilmiştir. Öteyandan, ev tozu akanna duyarlı olan ve semptomlan düzelmiş olan hastalann ev tozu akannaimmunolojik tolerans geliştirmesinde spesifık CD4+CD25+ T lenfosiderinin rol alabileceğigösterilmiştir. Background: We aimed to evaluate the natural history, predieting factors of asthmaticpatients, and determining the role of CD4+CD25+ regulatory T cells (Treg) in maintaining theimmunological tolerance during a long course of asthma.Study design/Method: In order to investigate the effect of atopy, bronchialhyperresponsiveness (BHR) and pulmonary functions on the natural history of 62 asthmaticchildren followed with a mean of 10 years, questionnaire, physical examination, pulmonaryfunction test, methacholİne provocation and skin prick test were performed. Then, patientswere divided into 4 group s in order to determine the role of CD4+CD25+ regulatory T cells inmaintenance of immunologic tolerance. Moderately-persistent atopic children (group I) hadFEVl ~ 80%, PC20 ~ 8mg/mL Symptom free, atopic children (group II) had FEVl ;; 60
- Published
- 2006
178. Hekim ve hemşirelerin çocuk istismarı ve ihtimaline yönelik farkındalık düzeyleri
- Author
-
Kocaer, Ümmühan, Kuğuoğlu, Sema, İnancı, Mehmet Akif, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Çocuk Hastalıkları ,Sağlık Hizmetleri ,Çocuklar ,Aile ,Çocuk Sağlığı - Abstract
Tez Başlığı: HEKİM VE HEMŞİRELERİN ÇOCUK İSTİSMARI VE İHMALİNE YÖNELİK FARKINDALIK DÜZEYLERİÖZETBu çalışma; çocuk ihmal ve istismarının tanılanmasında önemli rolü olan, koruyucu sağlık hizmetlerinde çalışan hemşirelerin ve hekimlerin konuya ilişkin farkındalıklarını belirlemek amacı ile yapılmıştır. Araştırma evrenini ve örneklemini; İstanbul il sınırlarında bulunan Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezlerinin tümü (35 merkez ) oluşturmuştur. Çalışma gerekli izinler alındıktan sonra 02 Şubat 2006 - 01 Haziran 2006 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Araştırma verileri; “Tanıtıcı Bilgi Formu” (EK 1) ve “Çocuk İstismarı ve İhmalinin Belirti ve Risklerinin Tanılanmasına Yönelik Ölçek Formu” (EK 2) kullanılarak elde edilmiştir.Verilerin istatistiksel analizler için SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 10.0 programı kullanılmıştır. Hekimlerin çocuk istismarı ve ihmali belirti ve riskleri tanılama genel ölçek bilgi puan ortalaması 3,92±0,40, hemşirelerin bilgi puan ortalamaları ise 3,74±0,40 olarak saptanmıştır. Hekimlerin çocuk istismarı ve ihmalinin belirti ve riskleri tanılama ölçeği toplam puanları hemşirelere göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (p
- Published
- 2006
179. Nutrition characteristics and family relation of healty children between 2-5 ages
- Author
-
Dereli, Fatma, Çiğdem, Zerrin, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Halk Sağlığı ,Okul Öncesi Çocuklar ,Beslenme Bozuklukları ,Nutrition and Dietetics ,Beslenme Alışkanlıkları ,Beslenme ve Diyetetik ,Public Health ,Aile ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
Araştırma, 2-5 yaş arası sağlıklı çocukların beslenme özellikleri ve aile etkileşiminibelirlemek amacıyla tanımlayıcı ve analitik olarak planlanmıştır.Araştırma aralık 2004- mart 2005 tarihleri arasında,Sağlık Bakanlığı 70. yılCumhuriyet Okmeydanı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Eğitim Merkezi'ndesağlıklı çocuk polikliniğine başvuran 2-5 yaş arası çocukların anneleri ile yüz yüzegörüşülerek 185 olgu üzerinde gerçekleştirilmiştir.Veri toplama aracı olarak, Çocuğa Yönelik Veri Formu, Aileye Yönelik VeriFormu ve Aile Ortamı Ölçeği(AOÖ) kullanılmıştır.Aile Ortamı Ölçeğinden alınan alt puanlar çocuğun 1-2 yaş beslenme özellikleri ve2-5 yaş arası beslenme özellikleri ile karşılaştırılmıştır.Aile Ortamı Ölçeği ile çocukların 1-2 yaş arası beslenme özellikleri arasındaanlamlı ilişki görülmemiştir. Şu andaki beslenme özelliklerine bakıldığında,Aile OrtamıÖlçeği'nin birlik-beraberlik alt boyutunda çocukların yemek saatleri düzeli olması, kendikendini besleme, yemeğini yemediği taktirde cezalandırma, ceza olarak da aç bırakmayıtercih etme, çocuğun verilen porsiyonu bitirdiği zaman verilen ödüllerin arasında çocuğunistediğini yapmak arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur.Aile Ortamı Ölçeği'nin denetim alt boyutunda ise; beslenme sorunlarındaniştahsızlık, öğün atlamama,kendi kendini besleyebilme arasında anlamlı ilişkibulunmuştur.Sonuç olarak, ailenin yeme alışkanlıklarının doğrudan çocuğun yemealışkanlıklarını etkilediği, ekonomik durumun ailelerin yeme alışkanlıklarında etkisininolduğu belirlenmiştir.Ailenin çocuğun beslenmesi konusundaki bilgi ve tutumu çocuğun yemeözelliklerini şekillendirdiği görülmüştür.Ayrıca ülkemizde 2-5 yaş arası çocukların izlemsıklığının azalmış olmasından dolayı ailelerin doğru beslenme alışkanlıkları konusundayetersiz bilgiye sahip oldukları görülmüştür. The research has been planned as mean of identification and relation means inorder to determine nutrition characteristics and family relation of healthy childrenbetween 2-5 ages.The research has been realized between dates of December-2004 and March -2005 on 185 subjects by talking and discussing directly face -to- face with motherly ofchildren between 2-5 years age who have applied to healthy children Polyclinics at 70thYear Cumhuriyet Okmeydanı Mother Child Health and Family Planning TrainingCenter of the Ministry of Health .As means of collecting data , Data Form Related to Child , Data Form related toFamily Environment Criteria have been applied.Sub-points obtained from Family Environment Criteria ,have been comparedwith nutrition characters of children between 1-2 years age and children betweenchildren between 2-5 years age.No observation has been made in real sense in respect with nutritioncharacteristics for children between 1-2 years age by Family Environment Criteria.There are very serious relationship aspects about regular eating time of children in sub-dimension of unity-togetherness of Family Environment Criteria , Self feedingpunishment if child does not eat meat and preference of leaving child without meal aspunishment and where child finished given portion of meal , child should be amendedand child will be free to do whatsoever child wants .Whereas in Sub-dimension of Family Environment Criteria serious relationshiphas been found between lack of appetite not eating proper meals and self -nutrition.In conclusion it has been determined that eating habits of family effects directlyeating habits of child as well as Economical Conditions Effect eating habit of family.It has been observed that knowledge and attitude of Family about feeding ofchild influences eating characteristics of child. In addition ,due to reduction ofobservation of children between 2-5 years ages in our country, it has been seen andobserved that families have inadequate knowledge and information related to properfeeding and nutrition habits subject-matter.Key words: Nutrition, healty child, 2-5 years ages, family. 127
- Published
- 2006
180. Ümraniye ilçesindeki 3-6 yaşlardaki çocuklarda bildirilen ve ölçülen çevresel tütün dumanı maruziyetinin karşılaştırılması
- Author
-
Gürbüz, Yücel, Sakarya, Sibel, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, and Kalaça, Sibel
- Subjects
Halk Sağlığı ,Çevre Kirliliği ,Sigara ,Public Health ,Çocuk Sağlığı - Abstract
Haziran 2003-Şubat 2006 tarihlerinde Kazım Karabekir Mahallesindeki 3-6yaşlardaki 341 çocukla yapılan bu kesitsel araştırmada, çocuklarda evdeki ÇevreselTütün Dumanı maruziyeti, anket formu ile ailelere sorarak ve idrarda kotinin ölçümüyapılarak incelenmiştir. İdrar kotinin ölçümleri Marmara Üniversitesi FarmasötikKimya Anabilim Dalı'nda HPLC (high performance liquid crmotography-yüksekbasınçlı sıvı kromotografisi) yöntemiyle çalışılmıştır.Araştırmaya katılan çocukların; %73,3'ünde (n=250) kotinin hesaplanmıştır,ortalama idrar kotinin düzeyi 4,8 mg/ml'dir. Eşik değer 10,0 ng/ml alındığında,çocukların %14,4'ü Çevresel Tütün Dumanına maruzdur.Annelerin %46,6'sı ve babaların %89,3'ü halen sigara içmektedir. Annesi sigaraiçen ve babaları evde sigara içen çocukların kotinin düzeyleri içmeyenlerden yüksektir.Anne/baba tarafından çocuğun yanında günde içilen sigara sayısı arttıkça çocuğunkotinin düzeyi artmaktadır. Oda başına 4,1 ve daha çok kişi düşen hanelerde yaşayançocukların kotinin düzeyleri, oda başına daha az kişi düşen hanelerde yaşayanlardanyüksektir.Kotinin varlığı; çocuğun yanında içmediğini bildiren ebeveynlerin çocuklarındaen az, çocuğunu uzaklaştırdığını bildirenlerin çocuklarında en yüksek orandadır.Çocuklarının sigara dumanına maruziyetinin olduğunu bildiren ebeveynlerle olmadığınıbildirenler arasında kotinin varlığı açısından fark bulunmamıştır. Çocuklarının sigaradumanına maruz olduğunu bildiren ebeveynler maruz olmadığını bildirenlerden dahafazla sigara içmektedir ve anne/baba tarafından çocuğun yanında içilen sigara sayısı ileannenin içtiği sigara sayısı, maruz değildir diyenlerden yüksektir.Araştırmada görüşülen kişilerin sigaranın sağlığa zararları konusunda fikir sahibioldukları ancak bu fikirlerin henüz sigara bırakma yönünde davranışa dönüşmediğidüşünülebilir. Sigara içmenin önlenmesi, gelecek kuşakların sağlık kalitesi açısındanönemlidir. Ailesel bildirimleri ve biyolojik göstergeleri kullanan, daha fazla kanıt eldeetmeyi sağlayacak çalışmaların yapılması önerilmiştir.Anahtar kelimeler: Sigara, maruziyet, kotinin, nikotin, pasif sigara içimi, çocuk, sağlık. This cross-sectional study was conducted on 341 children of ages 3-6 living inKazım Karabekir district on the amount of environmental tobacco smoke(ETS) theywere exposed to at home. The reseach was done on June 2003-February 2006 byparental survey method and urine cotinine measuring. The urine cotinine measures weretaken by the Department of Pharmaceutical Chemistry at the Marmara University?sFaculty of Pharmacy by HPLC(high performance liquid crmotography) method.Cotinine was detected in 73.3% of the (n=250) children and the mean value ofurine cotinine was 4,8mg/ml. 10,0ng/ml taken as cut-off level %14.4 of the childrenwere exposed to ETS.46,6% of the mothers and 89,3% of the fathers are smokers. Children ofsmoking mothers and of fathers who smoke at home have higher cotinine levelscompared to those whose parents do not. The child?s cotinine level rises in corelation tothe number of cigarrettes smoked in the childs presence by their parents. The cotininelevels of children living in homes where the population per room is above 4.1 is higherthan those with lower numbers of people per room.The existance of cotinine is minimum in children whose parents reported theydid not smoke in the childs presence, and maximum in those, whose parents reportedthey took their child away while smoking. In terms of parental reports those whoreported that their kid was exposed and those who reported otherwise have shown nodifference in the existance of cotinine in their childs urine. Parents reporting that theirchild is exposed to tobacco smoke, are found to smoke more cigarettes in the childspresence, than those who report that their child is not exposed.The prevention of tobacco consumption is crutial in terms of the quality ofhealth of the future generations. It is advised that further studies involving the educationof the families and collecting public health concerning data should be conducted.Key words: Environmental tobacco smoke, exposure, tobacco smoke, nicotine, cotinine,passive smoking, child, health. 90
- Published
- 2006
181. Süt dişlenme, karışık dişlenme ve sürekli dişlenme dönemindeki çocukların çürük risk faktörlerinin değerlendirilmesi
- Author
-
Eriş, Onur Özlem, Düzdar, Lale, Tanboğa, İlknur, Akıncı, Tevfik, and Pedodonti Anabilim Dalı
- Subjects
Diş Hekimliği ,Pedodonti ,Dentistry ,Ağız ve Diş Sağlığı, Çocuklarda ,Çocuk Sağlığı - Abstract
1. ÖZETBu çalışmada, çocuklarda çürük risk faktörleri belirlendi ve çürük aktivite testlerikullanılarak uygulanan restoratif tedavinin tükürükte bulunan mutans streptokok,laktobasil, maya, tükürük akış hızı (AH) ve tamponlama kapasitesi (TK) üzerindekietkileri değerlendirildi.Çalışmaya yaşları 3-13 arasında değişen Marmara Üniversitesi Diş HekimliğiFakültesi Pedodonti Anabilim Dalı'na gelen çocuklar katıldı. Çocukların ebeveynlerinemevcut çürük risk faktörlerinin belirlenmesi amacıyla bir anket formu doldurtuldu.Çocuklar süt dişlenme, karışık dişlenme ve sürekli dişlenme olmak üzere üç grubaayrıldı. Her bir grup kendi içinde çalışma grubu ve kontrol grubuna ayrıldı. Belirlenenbu gruplardan ve süt dişlenme grubundaki çocukların annelerinden tükürük örneklerialındı ve çürüklü çocuklarda restoratif tedaviye başlandı. Restoratif tedavinin bitiminitakiben birinci, üçüncü ve altıncı ayda tekrar ölçümler yapıldı. Elde edilen değerler,restoratif tedavi öncesi değerleri ile karşılaştırıldı.Süt dişlenme grubundaki çürüklü çocuklarda, anne mutans streptokok değerleri ileçocuğun değerleri arasında pozitif anlamlı bir ilişki bulunduğu saptandı (p=0,014).Çürüklü çocukların çürüksüz çocuklarla karşılaştırıldığında, uyku sırasında beslenmealışkanlıkları olduğu, anne sütüyle beslenme ve biberon kullanmayı daha geçbıraktıkları, fırçalamaya daha geç başladıkları ve dişlerini daha az sıklıkla fırçaladıklarısaptandı. Bütün gruplarda restoratif tedavi sonrasında, mutans streptokok ve laktobasildeğerlerinde, birinci, üçüncü ve altıncı aylarda anlamlı düşüş saptandı. Mutansstreptokok ve laktobasil değerlerinde üçüncü ay sonunda başlangıç değerlerine geridönüş eğilimi olduğu saptandı.Oral hijyen alışkanlıklarının iyileştirilmesi, çocuğun ve ailenin sağlıklı beslenmealışkanlıkları hakkında bilinçlendirilmesi ile birlikte restoratif tedavi uygulamaları vekontrollerin en az üç ay aralıkla yapılmasının çürük oluşum hızının düşürülmesiaçısından büyük önem taşıdığı sonucuna varılmıştır.Anahtar Kelimeler: Çürük risk faktörleri, çürük aktivite testleri, restoratif tedavi, mutansstreptokoklar, laktobasiller9 2. SUMMARYEvaluation of caries risk factors in children with primary dentition, mixeddentition and permanent dentition.In our study, the caries risk factors were determined and the effects of restorativetreatment on salivary levels of mutans streptococci, lactobacilli, candida and also salivasecretion rate and buffer capacity were evaluated by caries activity tests in children.Participants were chosen from children between the ages of 3-13, who came toMarmara University School of Dentistry Pediatric Dentistry Department. The parents ofthe children were interviewed using a structured questionnaire to determine the cariesrisk factors of the children. The children were distributed into three groups as primary,mixed and permanent dentition. Each group were distributed into study group andcontrol group. The stimulated saliva was obtained from subjects and the mothers ofchildren in primary dentition group, then we started restorative treatment of the childrenwith caries. After the restorative treatment, we renewed saliva sampling at first, thirdand sixth month. The results obtained were compared with the pre-treatment values.There was significantly positive relationship was found between children and theirmother?s mutans streptococci counts in primary dentition study group (p=0,014). Thechildren with caries; had a history of bedtime bottle, stopped breastfeeding and usingbottle later, commenced toothbrushing later and brushed their teeth less frequentlycompared with the children without caries. We determined a statistically significantreduction in mutans streptococci and lactobacilli levels at first, third and sixth months.A tendency of returning to the level of pre-restorative treatment levels in mutansstreptococci and lactobacilli counts was seen at the end of third month,.We think that the treatment approaches like improvement of oral hygiene habits,providing the children and their families to become concious of healthy nourishmenthabits must be coupled with conventional restorative therapy and follow upexaminations at relatively long intervals at least three months when attempting toreduce caries incidence.Key Words : Caries risk factors, caries activity tests, restorative treatment mutansstreptococci, lactobacilli.10 201
- Published
- 2006
182. Annelerin 6 ay-6 yaş arası çocukta ateş ile ilgili bilgi tutum ve davranışları
- Author
-
Tuncer, Işıl, Ünalan, Pemra, and Aile Hekimliği Anabilim Dalı
- Subjects
Çocuk Sağlığı - Published
- 2005
183. İdrar yolu enfeksiyonlarını önlemede sünnetin yeri
- Author
-
Özdemir, Gülnihal, Alpay, Harika, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
Çocukluk döneminde idrar yolu enfeksiyonları (İYE) hipertansiyon ve böbrek yetmezliğine neden olabilecek renal skar ile sonlanabilir. Yapılan çalışmalar, İYE' nin sünnetsiz çocuklarda, sünnetli çocuklara oranla daha sık görüldüğünü göstermiştir. Bu çalışmanın amacı sünnetin idrar yolu enfeksiyonlarını önlemede etkisi olup olmadığını belirlemektir. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Nefrolojisi Bilim Dalı polikliniğinde Ocak 1999-Aralık 2004 tarihleri arasında, idrar yolu enfeksiyonu tanısı ile izlenen ve takibinde sünnet olan 64 erkek çocukta, sünnet öncesi ve sonrası idrar yolu enfeksiyonu sıklığı (enfeksiyon/ay), idrar kültürü sonuçları ve görüntüleme sonuçlan retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların ortalama başvuru yaşı 13,8±20,42 ay (1-78 ay), ortalama sünnet yaşı 23,59±20,4 ay (3-96 ay), sünnet öncesi takip süresi 9,85±6,33 ay (6-28 ay), sünnet sonrası takip süresi 20,17±17,63 ay (6-72 ay)' di. Sünnet öncesi İYE geçirme sıklığı 0,37±0,33 enfeksiyon /ay ve sünnet sonrası İYE geçirme sıklığı 0,01±0,06 enfeksiyon /ay olarak saptandı. Sünnet öncesi İYE geçirme sıklığı, sünnet sonrası İYE geçirme sıklığına göre 37 kat fazlaydı. Hastaların sünnet öncesi dönemde alınan idrar kültürlerinde sıklık sırasına göre Escherichia coli (%37,8), Proteus türleri (%20,1), Klebsiella türleri (%17,1), Enterokok türleri (%8,9), Enterobakter türleri (%6,5) ve diğerleri (%9,6) saptandı. Hastaların sünnet sonrası alınan idrar kültürlerinde sıklık sırasına göre E.coli (%60), Proteus türleri (%10), Klebsiella türleri (%10), Enterobakter türleri (%10) ve Streptokok türleri (%10) üredi. İYE geçiren çocuklarda sünnet, İYE sıklığını azaltmaktadır. Tekrarlayan İYE geçiren erkek çocuklarına sünnet yapılması önerilmelidir.Anahtar Kelimeler: Sünnet, idrar yolu enfeksiyonu Children with urinary tract infections (UTI) are at risk for renal scarring which may lead to impaired renal function and hypertension. Studies suggested that uncircumcised boys are more likely to develop UTI than circumcised boys. The aim of this study is to determine whether circumcision affects urinary tract infection frequency in boys. A retrospective hospital record review of 64 boys who had UTI and were circumcised in follow-up during the period January 1999 to December 2004 at Marmara University Hospital pediatric nephrology clinic were analysed. Urinary tract infection frequency (infection/month) before and after circumcision, urine culture results and imaging studies were studied. The mean age of the study population was 13.8±20.42 months (1-78 months), timing of circumcision was 23.59±20.4 months (3-96 months) age, the duration of follow-up before circumcision was 9.85±6.33 months (6-28 months), the duration of follow-up after circumcision was 20.1 7±1 7.63 months (6-72 months). Urinary tract infection frequency was 0.37±0.33 infection /month before circumcision and 0.01 ±0.06 infection /month after circumcision. There was a 37-fold increased risk for UTI in uncircumcised boys compared with circumcised boys. The leading identified microorganisms from urine cultures before circumcision were Escherichia coli (37.8%), Proteus sp. (20.1%), Klebsiella sp. (17.1%), Enterokok sp. (8.9%), Enterobakter sp. (6.5%) and other (9.6%). The microorganisms identified from urine cultures after circumcision were E. coli (60%), Proteus sp, (10%), Klebsiella sp. (10%), Enterobakter sp. (10%) and Streptococci (9.6%). Circumcision lowers the recurrence of UTI in boys. We conclude that circumcision should be recommended to boys with recurrent UTI.Key Words: Circumcision, urinary tract infection 39
- Published
- 2005
184. Aralıksız birliktelik (rooming-in) uygulaması ile emzirme sürecinin ilişkisi
- Author
-
Sevinç, Emine, Sevinç, Emine, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, and Pek, Hatice
- Subjects
Beslenme ,Nursing ,Hemşirelik ,Anne Sütü ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
1. ÖZET Rooming-in doğumun hemen sonrasında anne ile bebeğin aym odaya yerleştirilmesi olarak tanımlanmaktadır. Rooming-in uygulaması emzirmeye başlamanın hızlanması ve etkinliğinin arttırılması açısından olumlu rol oynamaktadır. Çalışma, rooming-in uygulaması ile emzirme süreci arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amacı ile planlanan tanımlayıcı bir araştırmadır. Çalışmanın evrenini; Bebek Dostu Hastane unvanına sahip Acıbadem Hastanesi'nde, Kasım 2004-Ocak 2005 tarihleri arasında doğum yapan anne ve bebekleri oluşturmuştur. Örnekleme; seçim kriterleri doğrultusunda, NSD ile doğum yapan 21, SIC ile doğum yapan 130, toplam 151 anne ve bebeği alınmıştır. Veri toplama aracı olarak `Bilgi Formu`, emzirmenin değerlendirilmesi amacıyla Jensen, Wallace ve Kelsay tarafından geliştirilen Ülkemizde Demirhan, Pek tarafından geçerlilik güvenilirlik çalışmaları yapılan LATCH (Breastfeeding Charting System) Emzirme Puanlama Sistemi ve Emzirme İzlem Kartı kullanılmışta. Çalışmanın Cronbach's Alpha değerleri; 1. emzirmede 0.64, 2.emzirmede 0.62, 3.emzirmede 0.60, 4.emzirmede 0.62 ve taburcu olurken değerlendirilen 5.emzirme de 0.61 ve toplamda olarak ta 0.86 bulunmuştur. LATCH Emzirme Puanlama Sistemi, emzirmenin değerlendirilmesinde güvenilir bir araçtır.Sonuç olarak; Rooming-in uygulamasının, LATCH Emzirme Puanlama Sistemi ile elde edilen sonuçlara göre emzirme sürecini olumlu yönde etkilediği görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Rooming-in, Emzirme, LATCH Emzirme Puanlama Sistemi. 2. SUMMARY RELATIONSHIP OF BREASTFEEDING AND ROOMING-IN Rooming-in is a term used to define a baby and the mother stay in the same room immediately after birth. It has an positive role on the efficiency and pace of beginning breastfeeding. This study is the definer research that has been carried out with the aim of evaluating the interaction between the mother and the infant during breastfeeding in the setting of rooming-in. The study was carried out with mothers and their babies born in Acıbadem Hospital, which has the title of `Babies' Pal`, between November 2004 and January 2005. Studied group consisted of a total of 151 mothers, along with their babies, that fit in inclusion criteria, 21 of whom gave birth to healthy babies with NSD, and 130 of whom gave birth to healthy babies with SIC. Study data was collected using a `questionnaire form` prepared depending on literature information and LATCH (Breastfeeding Charting System) scoring system developed by Jensen, Wallace and Kelsay and studying, searching by Mrs. Demirhan and Mrs. Pek to evaluate breastfeeding.In this study, Cronbach's Alpha values; in 1st breastfeeding 0.64, in 2nd breastfeeding 0.62, in 3th breastfeeding 0.60, in 4th breastfeeding 0.62, in the last breastfeeding, in 5th one, just before discharge 0.61, for total 0.86 ; are found. LATCH Breastfeeding Charting System is the safety tool for evaluating breastfeeding. In conclusion, it has been observed that rooming-in positively affects course of breastfeeding depending on the results of LATCH Breastfeeding Charting System. Key Words: Rooming-in, Breastfeeding, LATCH Breastfeeding Charting System. 97
- Published
- 2005
185. Epilepsili çocuklarda dirençli epilepsi gelişiminin öngörülmesini sağlayacak etkenler
- Author
-
Berber, Mustafa, Yılmaz, Yüksel, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Çocuklarda ,Epilepsi ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
ÖZET Amaç: Çocukluk çağında epilepsinin tıbbi tedaviye dirençli olup olmayacağının öngörülmesini sağlayacak etkenleri araştırmak. Hastalar ve yöntem: En az bir yıl epilepsi tanısı ile takip ve tedavi edilmiş 337 çocuk dirençli epilepsi (en az iki uygun antiepileptik ilaca rağmen ayda birden fazla nöbet geçirme) yönünden araştırıldı. Dirençli epilepsi kriterlerine uyan kırk yedi hasta (29 erkek, 18 kız; ortalama yaş 108±47.4 ay) çalışma grubunu oluşturdu. Kontrol grubu olarak, dirençli epilepsi kriterlerine uymayan 290 hasta içinden 47 hasta randomize olarak seçildi. Tüm hastaların özgeçmiş ve soygeçmiş bilgileri, klinik özellikleri, elektrofizyolojik ve nöroradyolojik bulguları incelendi ve epilepsinin tıbbi tedaviye dirençli olup olmamasını öngörecek etkenler istatistiksel olarak araştırıldı. Sonuçlar: Dirençli epilepsi gelişimi açısından nörolojik bulgu, gelişme geriliği-mental retardasyon olması, semptomatik epilepsi, birden çok çeşit tipte nöbet ve status epileptikus varlığı, ilk nöbetin bir yaşın altında geçirilmesi, myoklonik ve tonik aksiyal nöbetler, EEG de zemin aktivitesi bozukluğu ve kranyal MRG de anormallik saptanması anlamlı bulundu (p0.05). Yorum: Semptomatik epilepsi, gelişme geriliği/mental retardasyon, nörolojik bulgu varlığı, status epileptikus, birden çok tipte nöbet geçirme, myoklonik ve tonik astatik tipte nöbet geçirme, EEG de anormal zemin aktivitesi, kranyal MRG de bulgu olması dirençli epilepsi gelişimi açısından risk faktörleridir. Ayrıca dirençli epilepsi gelişimi açısından semptomatik epilepsi, mental retardasyon, EEG de zemin aktivitesi bozukluğu, tanı anında nöromotor gelişme geriliği olması bağımsız prediktif faktörlerdir. SUMMARY Aim: To investigate the factors to predict intractability of epilepsy during childhood. Methods: Three hundred thirty seven children with the diagnosis of epilepsy who followed up for at least 1 year at Marmara University Child Neurology Clinic were retrospectively investigated for intractable epilepsy (IE) (>1 seizure /month, failure of 2 drugs, followed over 12 months). Forty seven children (29 male, 18 girls) have met the criteria of IE. Median age of cases were 108±47.4 months (32-228 months) The control group consisted of 47 children. Controls were randomly selected in 290 children who had epilepsy, followed by at least 1 year but never met criteria for IE with the same demographic properties. All factors including historical data, clinical features, electrophsyological and neuroradiological findings were documented and statistically analyzed for the factors which predict intractability. Results: Following factors were found statistically significant for intractability: neuromotor developmental delay, having multipl types of seizures, a history of status epilepticus, seizure onset before 1 year of life, myoclonic and tonic astatic seizures, abnormal background activity on EEG, abnormal neurological examination and mental retardation, remote symptomatic epilepsy and abnormalities on MRI (p0.05). Conclusion. Children with symptomatic epilepsy, neuromotor developmental delay, abnormal background activity on EEG, abnormal neurological examination, mental retardation, abnormal MRI especially cortical dysplasia, a history of status epilepticus and having myoklonik, tonic- astatic and multipl type of seizures are at risk for intractable epilepsy. Independent predictors of intractability were symptomatic epilepsy, neuromotor developmental delay at the time of diagnosis, abnormal background activity on EEG and mental retardation. 102
- Published
- 2005
186. Helicobacter Pylori’nin çocukluk çağında doğal seyrinin ve çocukluklar üzerine etkisinin araştırılması
- Author
-
Özen, Ahmet, Pehlivanoğlu, Ender, Ertem, Deniz, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Çocuk Sağlığı - Published
- 2005
187. İlköğretim çağındaki çocuklarda kronik horlamanın davranış parametreleri üzerine olan etkisi
- Author
-
Karaman, Mehmet Gökşin, yok, Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, and Arman, Ayşe Rodopman
- Subjects
Psychiatry ,Çocuk Psikolojisi ,Psikiyatri ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
HI ÖZET Yaklaşık on çocuktan birinde rastlanan kronik horlama, uykuda solunum bozukluklarının ortak görünümüdür. Kronik horlamaya eşlik eden davranışsal parametreleri tanımlamak amacıyla, toplum örnekleminden kronik horlaması olduğu kabul edilen 151 çocuk ile yaş ve cinsiyeti eşleştirilmiş 302 kontrolle eşlendi. Vaka ve kontrol grubunda ki çocukların ebeveynlerine, Uykuda solunum Bozuklukları Anketi ve ÇDDÖ (Çocuk ve Gençlerde Davranış Değerlendirme Ölçeği), öğretmenlerine Öğretmen Bilgi Formu verildi. Horlamaya eşlik eden uyku özellikleri ve davranışsal parametreler, kontrol grubu ile karşılaştırılarak tanımlandı. Vaka grubunda, uykuda rastlanan çeşitli problemlerin kontrol grubundan daha sık olduğu bulundu. Öğretmen bildirimleri esas alındığında her iki grubun davranış parametreleri açısından fark bulunmadı. Aksine, genel psikopatolojiyi yansıttığı düşünülen ÇDDÖ genel skorları ve en belirgin olarak dikkat, saldırganlık alt skorları vaka grubunda kontrol grubundan daha yüksek saptandı. Uykuda solunum bozukluklarında dikkatin bozulması, başlangıçta erişkinlerde saptanmış bir bulgu iken, artan yayınlar aynı birlikteliğin çocuklar için de geçerli olduğunu göstermektedir. Saldırganlık alt skoru da vaka grubunda, kontrol grubundan yüksek bulundu. Yakın dönem yayınlarda, kronik horlama ile saldırganlığın çekirdek semptom olarak kabul edildiği, karşı gelme bozukluğu ve davramm bozukluğu birlikteliğine dikkat çekilmektedir. Sonuç olarak, ebeveyn bildirimlerinden elde edilen bulgular temel alındığında, horlama yakınması olan çocuklar, aynı davranışsal parametrelerin görüldüğü psikiyatrik bozukluklar açısından da riskli kabul edilebilirler. 3V SUMMARY Chronic snoring is seen approximately 1 of 10 children and a common feature of the sleep disordered breathing. In order do defining behavioral parameters accompanied by habitual snoring, children who is accepted snoring in population sample was compared with non-snoring children according to age end sex. Sleep disordered breathing questionnaire and Child and adolescent behavioral evaluation scale was applied to parents and teacher information form was applied to teachers. Sleep features and behavioral parameter accompanied with snoring was compared with control group. In snoring group, sleep-related problems was frequent than control group. There was no difference in behavioral parameters in teachers declarations. On the contrary CBCL which is thought to reflect general psychopathology, general scors and attention, aggression subscores was higher than control group. In earlier attention impairments in sleep disordered breating was first established in adults and new reports demonstrated same features are valid in children. Aggression subcore was also higher in case group than control group. In last reports chronic snoring and aggression is accepted as core symptoms and they notice that conduct disorder and oppositional defiant disorder is commonly seen together. Consequence, according to findings from parents declarations, snoring children are at risk in psychiatric disorder in which same behavioral parameters is seen. 68
- Published
- 2005
188. İstanbul ilinde bir devlet hastanesi süt çocuğu servisinde yatan hastaların aşılanma durumu
- Author
-
Mert, Özlem Akman, Çiğdem, Zerrin, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Çocuk Sağlığı - Abstract
İSTANBUL İLİNDE BİR DEVLET HASTANESİ SÜT ÇOCUĞU SERVİSİNDE YATAN HASTALARIN AŞILANMA DURUMUAdı ve Soyadı:Özlem Akman MertDanışman Adı:Yard.Doç.Dr. Zerrin ÇiğdemKabul Tarihi:4 Agustos 2004Program:Yüksek LisansAnabilim dalı:Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Ana Bilim DalıÖZETEnfeksiyon hastalıklarının kontrolünde aşılar çok önemlidir. Aşıların geniş kullanımı ile birçok infeksiyon hastalığının morbidite ve mortalitesinde %90-100 azalma olmuştur. Ancak aşı ile önlenebilir hastalıklar hala büyük bir halk sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir.Çalışmamız; Sağlık Bakanlığı Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Süt Çocuğu Servisinde yatan hastaların aşılanma durumlarını saptamak ve etkileyen risk faktörlerini belirlemek amacıyla planlanmış, tanımlayıcı ve analitik bir çalışmadır. Çalışma; Sağlık Bakanlığı Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Süt Çocuğu Servisinde, gerekli izinler alındıktan sonra Kasım 2001-Mart 2003 tarihleri arasında yapılımıştır.Çalışmanın evrenini, Sağlık Bakanlığı Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Kliniklerinde yatan çocuklar, örneklemini ise; süt çocuğu servisinde yatan, izolasyon odasında olmayan, yanında annesi olan, annesiyle iletişim kurulabilen çalışmayı kabul eden 152 anne ve çocukları oluşturmuştur.Veri toplama aracı olarak, literatür bilgisine dayanılarak araştırmacı tarafından geliştirilen çocuğa ve aileye yönelik bilgi formu ile tartı, mezure ve çocuğun doğuma ait bilgilerini elde etmede hasta dosyaları kullanılmıştır. Verinin değerlendirilmesinde, SPSS (Statistical Packgage for Social Sciences) paket programından yüzde dağılımları, karşılaştırmalarda ki-kare testleri kullanılmıştır.Çalışma bulgularına göre; olgularımızın çoğunluğunu 0-6 ay arası yaş grubu ve erkekler oluşturmuştur. Çocukların yaş ortalaması 9.46±7.11 ay olarak bulunmuştur. Olguların %54.6'sının aşılarının tam olduğu ve en fazla aşısız oranının 0-6 ay yaş grubundaki çocuklarda olduğu saptanmıştır (p
- Published
- 2004
189. Epidemiyologic,prognostik and outcome data of the patients admitted to the pediatric intensive care unit with SIRS, sepsis, severe sepsis, septic shock and MODS
- Author
-
Fidan, Mücahit, Haspolat, Kenan, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, and Fidan, Mücahit
- Subjects
Ağır sepsis ,Çocuk sağlığı ,Sepsis ,Septic shock ,Morbidite ,SIRS ,Septik şok ,MODS ,Severe sepsis ,Mortalite ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
ÖZET SIRS, sepsis, ağır sepsis, septik şok ve MODS yoğun bakım hekimlerinin sık karşılaştıkları ayırıcı tanıda zorlandıkları bunun yanında tanının acilen konulup tedavinin başlanmasının hastanın mortalite morbiditesinin önemli derecede etkilediği bir hastalık gurubudur. Kasım 2002-Ocak 2004 tarihleri arasında DÜTF Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği 6 yataklı Yoğun bakım ünitesinde takip edilen 77'si kız, 80'i erkek olmak üzere 157 hasta çalışmaya alındı. Bu hastaların en küçüğü 1 en büyüğü 182 aylık olduğu tespit edildi. Bu hastalar SIRS,sepsis,ağır sepsis ve septik şok kriterleri için ACCP/SCCM (American College of Chest Physicians/Society of critical Care Medicine) Consensus Conference Commitee tanımlamaları temel alındı. Çalışmada hastaların en sık 25-48 aylık olduğu, en sık kış mevsiminde başvurdukları, sepsisin en sık nedeninin respiratuar kaynaklı olduğu saptandı. Ayrıca yoğun bakım ünitemize kabulde % 42.6'sında MODS saptandığı, MODS ile mortalite arasında belirgin bir ilişki olduğu, yoğun bakıma yatırılıp ölen hastalarda % 95 oranında MODS olduğu, MODS gelişen ve ölen hastalara bakılığında ölen hastalarda en sık iki ve üç organ yetersizliği geliştiği tespit edildi. Sepsisten ağır sepsis ve septik şoka, ağır sepsisten septik şoka ilerleyen hastalarda mortalitenin çok yüksek oranlarda olduğu ve çalışma sonucunda mortalitenin kızlarda daha fazla olduğu, kızlarda en sık mortalitenin (% 23.3) ağır sepsiste, erkeklerde ise en sık mortalitenin (% 23.3) septik şokta gerçekleştiği tespit edildi. Multipl organ disfonksiyonun çocuklarda erken geliştiğini ve sepsisin mortaliteyi artırdığı görüldü. Bunların erkenden tanınıp tedavi edilmesi prognoz açısından büyük önem taşıyabileceği ve yüksek olan mortalite oranlarını düşürebileceği kanısına varıldı. 53 SUMMARY SIRS,Sepsis,severe sepsis,septic shock and MODS are a group of diseases that is frequently seen and hardly diagnosed by physicians working in intensive care units and also in which immediate diagnosis and initializing treatment may significantly affect the morbidity and the mortality. A total of 157 children (77 female, 80 male) aged between 1 to 182 month admitted to a 6 bedded Intensive Care Unit of DÜTF Pediatrics Clinic between November 2002 and January 2004 were studied. In this study patients were evaluated as SIRS, sepsis, severe sepsis, septic shock, based on descriptions of ACCP/SCCM (American College of Chest Physicians/Society of Critical Care Medicine) Consensus Conference Committee. In our study we determined that most patients were between 25-48 months, commonly admitted in winter and respiratory infections were the most frequent reason for sepsis. It is also determined that 42,6% of patients at admission to our PICU were MODS; there was a significant association between MODS and mortality and that MODS was the most frequent reason in our PICU deaths (95%). In these patients lost because of MODS we mostly determined 2 or 3 organ failure. It is determined that mortality is higher when sepsis ameliorates to severe sepsis and septic shock; the mortality is higher in females, and most frequent mortality reason is severe sepsis in females(23.3%) and septic shock in males (23.3%). We determined that MODS develops earlier and sepsis increases mortality in children. It is concluded that in these cases early diagnosis and treatment may be important for prognosis and may decrease these high mortality rates. 54 66
- Published
- 2004
190. Çocuklara bakım veren hemşirelerin çocuk istismar ve ihmalini tanıyabilmeleri
- Author
-
Aktaş Altunsu, Burcu, Pek, Hatice, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Nursing ,Hemşirelik ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
ÖZET Çalışma, çocuklara bakım veren hemşirelerin çocuk istismar ve ihmalini tanıyabilme becerilerini değerlendirmek amacıyla planlanmıştır. Araştırma Mayıs-Temmuz 2003 tarihleri arasında prospektif olarak gerçekleştirilen kesitsel bir araştırmadır. Araştırmanın evrenini Lütfîi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Vehbi Koç Vakfi Amerikan Hastanesi, İstanbul Memorial Hastanesi ve Şafak Hastanesi'nde çalışan tüm hemşireler, örneklemi ise; bu hastanelerde çocuklara bakım veren 112 hemşire oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak Bilgi Formu kullanılmıştır. Elde edilen veri SPSS (Statistical Package for Social Sciences) paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Değerlendirmede yüzdelik ve Ki-Kare testi kullanılmıştır. Kurumlar arasında çocuk istismar ve ihmaline yol açan faktörleri belirtmede, öykü ve gözlem sonucu belirlenen istismar ve ihmal nedenlerini belirtmede ve istismar ve ihmal ile ilgili vaka örneklerini doğru yanıtlamada fark olduğu saptanmıştır (0,01 0,05).Eğitim durumuna göre fiziksel, cinsel ve duygusal istismar belirtilerine verilen doğru yanıt oranlan arasında istatistiksel anlamlılık görülmemiştir(p>0,05). Eğitim durumu ile ihmal belirtileri karşılaştırıldığında sadece tıbbi ihmal belirtilerinde istatistiksel anlamlılık bulunmuştur (p
- Published
- 2004
191. Kistik fibrozis dışı bronşiektazili çocuklarda inhale steroid tedavisinin bronş hiperreaktivitesi, apoptoz, klinik ve inflamatuar parametreler üzerine etkileri
- Author
-
Güran, Tülay, yok, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Dağlı Güner, Elif, and Pediatri Anabilim Dalı
- Subjects
Hastalıklar ,Solunum sistemi ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
73 ÖZET Bronşiektazi kronik akciğer enfeksiyon ve inflamasyomma cevap olarak gelişen, kalıcı hava yolu hasan ve değişikliklerini içeren, morbiditesi yüksek bir hastalıktır. Çocuklarda erişkinlere oranla nadir olan bu hastalık; gelişmekte olan ülkelerde tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonları, hava kirliliği, yetersiz aşılama ve malnutrisyon sebebiyle daha sıktır. Uzun dönemli takip gerektiren çocukluk çağı bronşiektazisinin uygun yöntemlerle, doğru tanısı ve hızlı, yeterli tedavisi önemlidir. Göğüs fizyoterapisi, yeterli beslenme, aşılama, araya giren enfeksiyonların tedavisi gibi uygulamalar yaygın olarak kullanılmakta olup patolojide çok önemli yeri olan inflamasyonun tedavisi ve özellikle inhale steroidlerin kullanılması tartışılmaktadır. Literatürde bronşiektazi ile ilgili çalışmalar genellikle erişkin verilerini yansıtmakta olup çocuk hastalardaki uygulamalar ve tedavi yaklaşımları çoğunlukla bu çalışmalara dayandınlmaktadır. Çalışmamızda ülkemizde nisbeten sık görülen kistik fîbrozis dışı çocukluk çağı bronşiektazisinde semptomlar, solunum fonksiyonları, prognoz üzerindeki olumsuz etkileri bilinen bronş hiperreaktivitesi, hava yollarındaki nötrofîlik inflamasyon, sitokin düzeyleri ve inflamasyon kontrol basarnalarının en önemlilerinden biri olan apoptoz balgam indüksiyonu yöntemi ile incelenmiş ve inhale steroid tedavisinin bu parametreler üzerindeki etkinliği araştırılmıştır. Prospektif olarak tasarlanan çalışmamızda hastalarımızın inhale steroid tedavisi alırken ve tedavi kesildikten 12 hafta sonra ölçülen değerleri karşılaştırılmıştır. Hastaların kullandıkları inhale steroid tedavisinin kesilmesi ile bronş hiperreaktivitesinde artış, inflamasyonun sonlandırılmasında rol oynayan apoptozda azalma ve balgam nötrofîl infîltrasyonunda artma eğilimi saptanmıştır. Bu bulgulardan hareketle hava yollarında kalıcı hasara sebep olan kronik inflamasyonun inhale steroidlerle kontrol edilebileceği, hastalıkta kötü prognoza sebep olabilecek bronş hiperreaktivitesinin tedavi edilebileceği, literatürdeki in vitro verilerin aksine inhale steroidlerin nötrofîl apoptozumı74 inhibe etmediği dolayısıyla nötrofilik inflamasyonu arttımıadığı sonucuna vanlmıştır. Aynca primer silyer diskineziye bağlı bronşiektazili hastaların antiinflamatuar tedaviye diğer bronşiektazili hastalardan farklı yanıt verebileceği olasılığı vurgulanmıştır. Çalışma sonuçlarımız kistik fibrozis dışı çocukluk bronşiektazisinde literatürdeki ilk veriler olup inhale steroid tedavisinin bu hastalarda kullanımı ile ilgili objektif bulguların edinileceği başka çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. 86
- Published
- 2004
192. Oksitosin perfüzyonu uygulanan anne bebeklerinde kordon kanı troponin T Düzeyleri
- Author
-
Ünver, Tamer, Bilgen, Hülya, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, yok, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Neonatoloji Bilim Dalı
- Subjects
Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
11 ÖZET Sentetik olarak sentezlenen oksitosin hormonu, doğum eylemini başlatmak yada uterus kasılmalarını güçlendirerek doğumun süresini kısaltmak amacıyla kullanılır. Doğum sırasında uterus kasılmaları çok sık olur yada uzun sürerse umbilikal kord kan akımında bozulmaya bağlı fetal hipoksi ve bunun sonucunda kalp kasında hasar oluşabilir. Bu çalışmada oksitosin infüzyonu uygulanan anne bebeklerinde rölatif plasental yetmezliğe bağlı gelişebilecek miyokardiyal doku hasan, serum kardiyak troponin T (cTnT) düzeyi ile araştırılmış ve cTnT düzeylerinin kreatin kinaz (CK), kreatin kinaz MB izoenzimi (CK-MB) ve ekokardiyografik bulgularla olan ilişkisi incelenmiştir. Çalışmaya spontan vajinal yolla doğan 25 bebek (Grup A) ile, annesi oksitosin infüzyonu alan ve vajinal yolla doğan 22 bebek (Grup B) alınmıştır. Oksitosin infüzyonuna lmÜ/dk hızında başlanıp, uterusun yanıtına göre 30 dakikada bir 2 mÜ/dk artırılarak maksimum 12 mÜ/dk dozuna kadar çıkılmıştır. Tüm bebeklerin kordon kanından CK, CK-MB, cTnT ve kan gazı incelemesi yapılmıştır. Ayrıca bebeklerin postnatal 24-72. saatlerinde ekokardiyografik değerlendirmeleri yapılmıştır. A grubundaki bebeklerden sadece bir hastada cTnT düzeyi yüksek saptanırken, B grubunda iki hastada yüksek cTnT düzeyi bulunmuştur. Çalışmada grupların cTnT düzeyleri arasında fark saptanmamıştır. A grubundaki bebeklerin CK düzeyleri istatistiksel olarak anlamlı ölçüde yüksek saptanırken, grupların CK-MB düzeyleri arasında fark saptanmamıştır. Hastaların ekokardiyografik incelemelerinde, gruplar arasında sistolik fonksiyonlara yönelik olarak ölçülen kısalma fraksiyonu ve ejeksiyon fraksiyonu açısından fark bulunmamıştır. Diyastolik fonksiyonlara yönelik olarak ölçülen E dalgası, A dalgası, E/A oranı ve izovolümetrik relaksasyon zamanı açısından da gruplar arasında fark bulunmamıştır. İndüksiyonlu annelerin bebeklerinde sol atriyum çapının normal sınırlar içinde olmakla birlikte, kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı ölçüde büyük olduğu saptanmıştır. Çalışmanın sonucunda, oksitosin indüksiyonunun fetal miyokardiyal doku üzerine olumsuz etkisi olmadığı gösterilmiştir. m ABSTRACT Synthetic oxytocin is used for induction of labor or augmentation. Whenever oxytocin is administered, careful monitoring of the uterus is essential. During labor, the fetus normally tolerates interruptions of uterin blood flow. If contractions last too long or become too frequent oxygen delivery may be insufficient for the fetus to sustain metabolic demands. This fetal hypoxia can lead myocardial damage. The present study was designed to determine the levels of cardiac troponin T(cTnT) in cord blood of neonates exposed in utero to oxytocin induction. Serum cTnT levels were compared with creatine kinase (CK), creatine kinase MB (CK-MB) and echocardiography results. Twenty five healthy spontaneusly vaginally birth newborn infants (Group A) and 24 healthy neonates exposed in utero to oxytocin induction (Group B) were enrolled in the study. Oxytocin infusion was begun at lmU/minute and increased by 2 mU/minute every 30 minutes until adequte labor was established to a maximum 12 mU/minute. In all babies the serum was immediately analyzed for CK, CK-MB and blood gas, using routine biochemical methods. Plasma for cTnT was stored -20 °C until for cardiac troponin testing. Echocardiographic evaluation was established in 24-72. hours. The serum cTnT levels were higher than the upper reference limit for assay in one baby in group A whereas in two babies in group B. There was no significant difference in cTnT levels of the groups. Serum CK levels in group A were significantly higher than group B. There was no significant difference in CK-MB levels of group A and B. In an echocardiographic study there were no significant difference in ejection fraction, shortening fraction, E wave, A wave, E/A ratio and isovolumetric relaxation time between groups. Left atrium dimensions in group B were significantly higher than group A. In conclusion, there were no adverse effects of low dose oxytocin induction on fetal myocardial tissue. 67
- Published
- 2004
193. Urinary system infections of children and effect of family education on recurrence of infection
- Author
-
Uzun, Berna, Cimete, Güler, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Nursing ,Hemşirelik ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
1. ÖZET Bu araştırma, çocuklarda idrar yolu enfeksiyonuna yol açan faktörlerin belirlenmesi ve enfeksiyon tekrarının önlenmesinde, çocuk ve aileye verilen eğitimin etkinliğinin değerlendirilmesi amacıyla yan deneysel olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın ömeklerini, bir eğitim hastanesinin pediyatri polikliniğine başvuran ve idrar yolu enfeksiyonu saptanan 113 çocuk ve ailesi oluşturmuştur. Çocuklardan 60'ı deney, 53 'ü kontrol grubuna yerleştirilmiştir. Araştırma verileri, literatür bilgilerinden yararlanılarak hazırlanan sora formları ile toplanmıştır (Ek-1, Ek-2, Ek-3). Soru formları, idrar yolu enfeksiyonu için risk faktörlerini ve enfeksiyona ilişkin ev içi uygulamaları içermektedir. Deney grubu çocuk ve/veya ebeveynlerin öğretimi sırasında, enfeksiyonun tedavisi ve önlenmesine ilişkin bilgileri içeren broşür ve poster kullanılmıştır(Ek-4). Tam konulmasından 7-10 gün sonra tüm ailelerin evde çocuk bakımına yönelik uygulamalarındaki değişiklikler değerlendirilmiş ve 3 ay sonra enfeksiyonun tekrarlama durumu kontrol edilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde; yüzdelik dağılımlar, kikare ve McNemar testleri değerlendirmede; -deney grubundan 4, kontrol grubundan 22 çocukta enfeksiyonun tekrarlaması, -deney grubundan 22 çocuğun günlük tükettiği sıvı miktarı artırılırken, bu sayının kontrol grubunda sadece 11 olması, besin içeriğinde olumlu değişim gösteren deney grubu çocuk sayısı 18 iken, kontrol grubunda hiç bulunmaması, -deney grubunda 43 çocuğun banyo sayısı haftada 3 ve üstü sayıya çıkarılırken, kontrol grubunda bu sayının sadece 1 1 olması -deney grubunda 40çocuktan 15 'inin iç çamaşır değiştirme sıklığı haftada 3 ve üstü sayıya yükselirken, kontrol grubunda çamaşır değiştirme sıklığında değişiklik olmaması, enfeksiyonu tekrarlayan çocuk oranının deney grubunda oldukça düşük çıkmasında öğretimin etkisini ortaya koymaktadır. Hemşirenin çocuk ve aileye uyguladığı eğitim ile çocukta idrar yolu enfeksiyonuna yol açan faktörlerin belirlenebileceği ve enfeksiyon tekrarının önlenebileceği sonucuna varılmıştır. URINARY SYSTEM INFECTIONS OF CHILDREN AND EFFECT OF FAMILY EDUCATION OURECURRANCE OF INFECTION 2. SUMMARY The research, which has a quasi-experimental structure, has been conducted to evaluate the effectiveness of the education - given to the child and family - on defining the factors that lead to urinary system infections and on preventing their recurrence. The sample is consisted of 113 children and their families who have visited the pediatric clinic of trainang hospital at which they have been diagnosed as having urinary system infections. Of the children, 60 were included in the experiment group, and 53 in the control group. Data of the research were gathered using a data form that was developed through the literature knowledge (Appendixes 1, 2, 3). The questionnaires cover questions related with the risk factors for urniary infections, particularly applications concerning hygiene and liquid-food consumption. The children and/or parents of the experiment group were given information on the treatment and prevention of the infection, and they were provided with posters and brochures (Appendix 4). The children and/or parents of the control group were not given any education. Alternations in the home care of all families were assessed following 7-10 the diagnosis, and infections were monitored against recurrences. Percentages, chi-square and McNemar tests were used in the evaluation of the data. Infection recurrences were observed in 4 children of the experiment group, and in 22 children of the control group. The following findings indicate the consequentiality of education: The daily liquid consumption of 22 children of the experiment group increased, while this number for the control group was 1 1 ; the number of the children with positive changes in eating habits was 18, while no children displayed such an alternation in the control group; in 43 children of the experiment group the number of weekly bathes increased to 3 or more, while this number for the control group was 1 1 ; and 1 5 out of 40 children in the experiment group began to change underwear at least three times a week, while no changes on this matter were noted in the control group. In this research it was concluded that the education given to the child and the family may be effective on changing the factors that set the groundwork of urethra infections and on 'The prevention of infections, and therefore it was suggested that family education should be focused on. 88
- Published
- 2004
194. BALB/C farelerde mukozal toleransı indükleyen ovalbuminin veriliş yolunun belirlenmesi
- Author
-
Yeşil, Özlem, Barlan, Işıl B, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Allerji ve İmmünoloji Bilim Dalı
- Subjects
Allerji ,Çocuk Sağlığı - Abstract
Mukozal tolerans allerjik astım tedavisinde en çok ümit vaad eden terapötik yaklaşımlardan biridir. Öte yandan allerjen immunoterapisinin mukozal uygulanmasının yolu ve dozu tam olarak belirlenmemiştir. Bu çalışmada balb/c farelerde astım gelişiminde ve önceden oluşmuş kronik astımda yüksek doz intragastrik (IG) allerjen immünoterapisi ve düşük doz tekrarlayan intranazal (IN) immünoterapinin terapötik etkilerini araştırmayı amaçladık. Kronik astım modelinin oluşumunun öncesi veya sonrasında intranazal ve intragastrik yolla antijen uygulamasının akciğer histopatolojisinin karakteristik özelliklerini değiştirip değiştiremeyeceğini test etmek için balb/c fareler 6 gruba bölündü. Grup I deki farelere astım modeli geliştirilmeden önce IN yolla 6 gün arka arkaya ovalbumin (OVA) uygulandı. Grup II'deki farelere ise IG yol ile 2 gün arayla 3 kez OVA uygulandı. Daha sonra astım modelini oluşturmak üzere (42. gün) grup I-II-III-IV ve V'TE 7 kez gün aşırı intratrekeal OVA uygulaması yapıldı. Grup III'teki farelere ise IN yol ile 6 gün arka arkaya OVA uygulaması yapıldı. Grup IV'teki fareler de intraperitonel OVA ile duyarlılaştırıldıktan sonra IG yol ile iki gün ara ile aşılandılar (68-71-74. günler).Kronik astım modeli oluşturmak için Grup I-V'teki bütün fareler en son intraperitonel OVA enjeksiyonundan 28 gün sonra intratrekeal olarak 3 kez 2 gün arayla OVA aldılar. Bütün gruplardaki fareler intratrekeal uygulamadan iki gün sonra histopatolojik değerlendirmeleri için akciğerleri çıkartıldı. Bu çalışmada fare modellerinde intranazal düşük doz allerjen immünoterapisinin kronik astım gelişiminin önlenmesinde ümit vaad eden bir yol olduğunu göstermiştir. Ayrıca yüksek doz intragastrik allerjen immünoterapisi ve düşük doz intranazal immünoterapinin, Balb/c farelerin astımlı hava yollarındaki kronik histopatolojik değişikliklerin geriye döndürülmesinde etkin bir terapötik strateji olduğunu gösterilmiştir. SUMMARYDETERMINATION OF THE ROUTE OF OVA MUCOSAL TOLERANCE IN BALB/C MICEMucosal tolerance is suggested to be one of the most promising therapeutic approaches in the treatment of allergic asthma. The route and dose of mucosal administration of allergen immunotherapy is not well established. In this study, we aimed to evaluate the preventive effect of low repeated doses of intranasal (IN) and high doses of intragastric (IG) allergen immunotherapy on already established chronic asthma or on the development of asthma in BALB/c mice. In order to test whether the administration of the antigen, OVA intranasally (IN) and by intragastric (IG) route before or after the establishment of chronic asthma model could reverse the characteristic features of lung histopathology,BALB/c mice were divided into 6 groups. Group I received 100 µg ovalbumin (OVA) in 30 µl saline by intranasal route 6 times on consecutive days (days 15-20). Mice in Group II received 5 mg of ovalbumin (OVA) in 300 µl saline by intragastric route on each alternate days for 3 times (days 28-31-34). Chronic asthma model was established in groups I,II and III by administration of 10 µg OVA intraperitoneally (ip) 7 times on each alternate day starting on day 42. Mice in group III were treated with the same dose as group I by intranasal route on consecutive days starting from day 68. (days 68-73) Mice in group IV were treated with the same dose as group II by intragastric route on each alternate day (days 68-71-74). Twenty-eight days after the last ip. OVA injection all mice in group I-V were challenged with 20 µg OVA 3 times 2 days apart by intratracheal (i. t. ) instillation. Group VI served as controls. Two days after the last i. t. OVA instillation mice in all groups were sacrificed and lungs were taken out for histopathologic evaluation. We concluded that low dose intranasal allergen immunotherapy is a very effective potential strategy for primary prevention of chronic asthma development in mouse model. We also concluded that low dose intranasal allergen immunotherapy,as well as high dose intragastric allergen immunotherapy are efficent therapeutic strategies for ameliorating the chronic histopathological changes in asthmatic airways of BALB/c mice.
- Published
- 2003
195. Prematüre bebeklerde biberonla beslenmeye geçiş sırasında uygulanan geleneksel ve gelişimsel bakım yönteminin karşılaştırılması
- Author
-
Tarı, Ayşe Karakoç, Yıldırım, Zerrin (Çiğdem), and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Beslenme ,Çocuk Sağlığı - Abstract
Araştırma prematüre bebeklerde biberonla beslenmeye geçiş sırasında uygulanan geleneksel ve gelişimsel bakım yönteminin karşılaştırılması amacıyla 60prematüre bebekte deneysel olarak planlanmıştır. Elde edilen veriler SPSS programı kullanılarak analiz edilmiş olup istatistiksel değerlendirmede yüzdelik, ki-kare , t-testi ve Mann-Whitney U testleri kullanılmıştır.Araştırmamızda deney ve kontrol grubundaki bebeklerin 34-35. gestasyon haftasında yoğunlaştığı, doğumdaki vücut tartı ortalamalarının ise deney grubunda 1684.50 ± 179.90 gram , kontrol grubunda 1711.16 ± 171.36 gram olduğu, gruplar arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark olmadığı görülmüştür .Çalışmaya alınan prematürelerin biberonla beslenmeye geçişin 1. , 5. ve taburculuk günlerindeki vücut tartı ortalamaları incelendiğinde iki grup arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark bulunmamıştır.Olguların, doğum tartı ortalamalarına göre biberonla beslenmeye başlanılan 5. günde ve taburculuk günündeki tartı değişimlerine bakıldığında iki grup arasında hem 5. günde hem de taburculuk günündeki farkın istatistiksel açıdan anlamlı olduğu gözlenmiştir.Olgularda çalışmaya başlanılan 1.,5. ve taburculuk günlerinde günlük alınan total besin miktarına bakılmıştır. İki grup arasında 1.günde ve taburculuk gününde istatistiksel açıdan anlamlı fark bulunmamasına karşın, biberonla beslenmeye başlamanın 5. gününde günlük alınan total besin miktarları açısından deney grubu lehine istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur.Prematürelerin çalışma süresince günlük kusma ve dışkılama sayılarına bakıldığında iki grup arasında hem kusma hem de dışkılama sayıları açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur.Çalışmamızda deney grubu prematürelerin kontrol grubu prematürelere göre sepete çıkma ve taburcu olma sürelerinin daha kısa olduğu gözlenmiş, gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur.Sonuç olarak; çalışmamızda sadece biberonla beslenmeye geçişte bile Bireyselleştirilmiş Destekleyici Gelişimsel Bakım yönteminin uygulanmasının prematürelerin tartı alımlarını arttırdığını ve taburculuk sürelerini kısalttığını söyleyebiliriz.TO COMPARE TRADITIONAL AND DEVELOPMENTAL CARE METHODS THAT ARE APPLIED DURING THE TRANSITION PHASE OF FEEDING WITH BOTTLE AT PRETERM INFANT.SUMMARYThe researc is planned experimentally to compare traditional and developmental care methods that are applied during the transition phase of feeding with bottle at 60 preterm infant.The collected data are analysed via SPSS software.Percent, chi-square, t-test and Mann-Whitney U test are used in statistical evaluation.In the experiment ;premature ınfants in experiment and control group become dense in 34-35. gestational week. The premature infants birt weight average is 1684.50 ± 179.90 g. in experiment group and 1711.16 ± 171.36 g.in control group. The fact that there is no statistical difference between two groups.Weights of examined premature infants are studied in first ,5th., and discharge day and it seen that there is no difference between two groups. When weight changes of premature infants in 5th. and discharge days are considered it is seen that the difference between 5th. and discharge day is meaningful statistically.The daily food amount given to infants in first day, 5th. day and discharge day is examined .For first day and discharge day any statistically meaningful difference between two groups , but on 5th.day is meaningful.Daily vomit and feces number is compared between two groups and statistically meaningfull difference is found. In the research, premature ınfants leaving from inkubatör and discharge durations are examined. When two durations are compared between two groups, it is seen that there statistical difference.As a result ; Individualised Supporting Developmental Care Method used in begining to bottle feeding , increased gaining weight and decreased discharge time.
- Published
- 2003
196. Çocuk cerrahisinde günübirlik olgulara yönelik geliştirilen hemşirelik bakım standartlarının aile anksiyetesini azaltmaya etkisi
- Author
-
Boyacı, Mine, Kuğuoğlu, Sema, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Pediatric Surgery ,Nursing ,Hemşirelik ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Cerrahisi - Abstract
ÖZET Günübirlik çocuk cerrahisi, çocukların geceyi hastanede geçirmelerine gerek kalmadan onlara uygulanan cerrahi işlemlerdir. Günübirlik cerrahi hem aile, hem çocuk, hem de sağlık çalışanları açısından avantajları olan ve bu açılardan tercih edilen uygulamadır. Etkin ve kaliteli bir sağlık hizmeti ancak standartlar yoluyla gerçekleştirilebilir. Standartlar bireyin hakkı olan sağlık hizmetinden, maximum düzeyde faydalanmasını sağlar. Günübirlik çocuk cerrahisinde de oluşturulan hemşirelik bakım standartları yoluyla çocuk ve ailesi sağlık hizmetlerinden en etkin bir şekilde faydalanır. Bu sayede kaliteli bakım verilmiş olur. Bu araştırma, çocuk cerrahisine kabul edilen günübirlik olgulara yönelik hemşirelik bakım standartları oluşturmak, oluşturulan bakım standartlarının aile anksiyetesini azaltmaya ve çocuğun evdeki bakımına etkisini araştırmak amacı ile vaka-kontrol çalışması olarak yapılmıştır. Araştırmanın evrenini; Eskişehir Osmangazi Üniveristesi Hastanesi Çocuk Cerrahisi Kliniğinde günübirlik ameliyat geçiren çocuk ve anneleri oluşturmuştur. Araştırma örneklemine; Mayıs 2002-Aralık 2002 tarihleri arasında 50 kontrol grubu, 50 vaka grubu olmak üzere toplam 100 anne ve çocuğu alınmıştır. Veriler literatür ışığında hazırlanan ` Aile ve Çocuğu Tanıtıcı Bilgi Formu`, `Evde Bakımı Değerlendirme Formu` ve Spilberger'in `Durumluk - Süreklilik Anksiyete Envanteri ( State- Trait Anxiety Inventory I-II)` kullanılarak toplanmıştır. Verilerin analizinde; SPSS (Statistical Package for Social Sciences) bilgisayar paket programından yararlanılmıştır. İstatistiksel değerlendirmede; yüzdelik, ki kare, iki ortalama arasındaki farkın Önemlilik testi (t testi), ANOVA ( varyans analizi), cronbach alpha iç tutarlılık testi, posthoc tukey HSD testi kullanılmıştır. Vaka ve kontrol grubundaki çocukların cinsiyetleri, annelerin eğitim durumları, meslekleri, ailenin çocuk sayısı, ailenin ve çocuğun hastane deneyimi, ailenin sosyal güvencesi karşılaştırıldığında aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı ve bu yönlerden iki grubun homojen olduğu görülmüştür.Annelerin ameliyat öncesi, ameliyat sonrası ve taburculuk sonrası durumluk- süreklilik anksiyete puan ortalamaları karşılaştırıldığında vaka grubundaki annelerin durumluk-süreklilik anksiyete düzeyleri kontrol grubundaki annelerden düşük ve aralarında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur. Günübirlik çocuk cerrahisinde oluşturulan hemşirelik bakım standartları ile verilen bakımın aile anksiyetesini azalttığı görülmüştür. SUMMARY THE EFFECT OF STANDARTS OF CARE DEVELOPEDE DIRECTEDE TOWARDS CASES IN PEDIATRIC AMBULATORY SURGERY ON DECREASING ANXIETY IN CHILDREN Pediatric Ambulatory Surgery Consist of Surgical Procedures which enables children to discharge from hospital without staying a night. Ambulatory surgery has a lot of advantages for parents, children and health professionals. As a result of this, it is preferred by people. Effective and high quality health service is only performed by means of the standards. These standards enable people to benefit from health service in a maximum level. By means of the standards of nursing care which have been developed in pediatric ambulatory surgery, children and their parents can benefit from health services in the most effective way and high quality health service is performed to them The purpose of this research to constitute standards of nursing care which are accepted for day cases in pediatric ambulatory surgery and to look for the effects of these standards of nursing care on decreasing parents anxiety and the care of children at home. And it was made as an occurrence and control study. A total of 100 volunteer mothers and their children (50 for the control group and 50 for the occurrence groups) constituted the research group who were hospitalized in Osmangazi University, Osmangazi Faculty of Medicine, Health Research and Practice Hospital, Clinic of Pediatric Surgery the children in the control and occurrence groups had ambulatory operations. The research was made between May 2002 and December 2002. The data were acquired using introductory family and mother's information questionnaire, evaluation form of the care of children at home and 'State-Trait Anxiety Inventory I-II Spielberger.` The analyze of the data was made by SPSS (Statistical Package for Social Sciences), and the statistical evaluation of the data was tested by t test, X2 test (Chi- square), cronbach alpha test, percentage test and posthoc tukey HSD. In statistical terms, no significant difference was found between the control and the occurrence group with respect to sex of children, mother's level of education, mother's occupation, the number of child family had got the experience of children andtheir families and social guarantee and in addition to this in terms of these characteristics, the control and occurrence groups were found homogeneous. In statistical terms, significant relation ship were found that the point of State- Trait Anxiety in the mothers in the control group was higher than those in the occurrence group, when the average point of state-trait anxiety in the mothers in the control and occurrence groups were compared in preoperative, postoperative and after discharge processes. It was found that the care which was performed according to the standards of nursing care which constituted in Pediatric Ambulatory Surgery decreased the anxiety of the family. 113
- Published
- 2003
197. Önsüt ve sonsütün yenidoğanın basit işlemsel ağrıya yanıtına etkisi
- Author
-
Uyan, Zeynep Seda, Özek, Eren, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, and yok
- Subjects
Anne Sütü ile Beslenme ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
58 ÖZET Bu çalışmada, yenidoğan bebekler için anne sütünün fizyolojik özelliği ve kolay ulaşılabilirliği göz önüne alınarak, özellikle yağ içeriğinin önsüte göre daha fazla olduğu bilinen sonsüt, önsüt ve distile suyun minör ağrılı işlemler öncesinde tek doz olarak verildiğinde, antinosiseptif etkileri karşılaştırılmıştır. Çalışmaya neonatal tarama testi için topuk kanı alınan 62 sağlıklı term bebek alınmıştır. Bebekler 2 mi önsüt, sonsüt ve distile su almak üzere randomize olarak üç gruba ayrılmıştır. Ağrıya yanıt ağlama zamanı, ilk ağlamanın süresi, kalp tepe atımı değişim yüzdesi, maksimum kalp tepe atımı ve yüz ifadesi skorlamaları ile değerlendirilmiştir. Median ağlama zamanı ve ilk ağlamanın süresi sonsüt grubunda en kısa bulunurken (Median ağlama zamanı önsüt grubunda 163 sn, sonsüt grubunda 146 sn, distile su grubunda 154 sn; grupların ilk ağlama süresinin median değerleri önsüt grubunda 160,5 sn, sonsüt grubunda 130 sn, distile su grubunda ise 141 sn), gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmemiştir (sırasıyla p=0,19 ve p=0,08). Kalp tepe atımı değişim yüzdesi ve maksimum kalp tepe atımına bakıldığında, kalp tepe atımı değişim yüzdesi en düşük ve maksimum kalp tepe atımı en yüksek olan grup sonsüt grubu olmakla birlikte (Kalp tepe atımı değişim yüzdesinin median değerleri önsüt grubunda 38,4, sonsüt grubunda 29,6, distile su grubunda 38,2. Maksimum kalp tepe atımının median değerleri59 önsüt grubunda 189 atım/dakika, sonsüt grubunda 191 atım/dakika, distile su grubunda 186 atım/dakika), gerek kalp tepe atımı değişim yüzdesi gerekse maksimum kalp tepe atımı açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark tespit edilmemiştir (sırasıyla p=0,22 ve p=0,91). Grupların 0, 1, 2 ve 3. dakikadaki yüz ifadesi skorları karşılaştırıldığında da, benzer şekilde gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmemiştir (0, 1, 2 ve 3. dakikadaki yüz ifadesi skorları için p değerleri sırasıyla p=0,58, p=0,55, p=0,58 ve p=0,84). Sonuç olarak gerek önsüt gerek sonsütün yenidoğanın basit işlemsel ağrıya yanıtında plaseboya üstünlüğü saptanmamıştır. Yağ içeriği daha fazla olan sonsütün, önsüt ve distile suya göre ağlama zamanı, ilk ağlamanın süresi ve kalp tepe atımı değişim yüzdesine yansıyan minör bir üstünlüğü görülmekle birlikte, bakılan tüm parametreler açısından üç grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. İ t*. 76
- Published
- 2003
198. Kronik astım modeli geliştirilen erişkin BALB/C farelerde Mycobacterium ve Vaccae aşılamasının akciğer histopatolojisi üzerine etkisi
- Author
-
Yazı, Didem, Barlan, Işıl B, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Allerji ve İmmünoloji Bilim Dalı
- Subjects
Çocuk Sağlığı - Abstract
Bu çalışmamızda intratrakeal veya subkutan yolla M. vaccae uygulamasının astım modeli oluşmuş BALB/c farelerde havayolu histopatolojisi üzerine iyileştirici bir etki sağlayıp sağlayamayacağını araştırmayı amaçladık. Çalışmamızda BALB/c fareler dört gruba ayrıldılar. Kronik astım modelini oluşturmak üzere Grup I, II ve III deki fareler 10mg OVA ile intraperitoneal (IP) olarak 7 kez gün aşırı olmak üzere duyarlılaştırıldılar. Daha sonra Grup I, II ve III deki farelere 20mg OVA 3 kez iki gün ara ile intratrakeal olarak verilerek kronik astım modeli oluşturuldu. Intratrakeal (IT) uygulamaların olduğu günlerde Grup I deki fareler ayrıca 10 ml M.vaccae (107 CFU) ile, diğer yandan Grup II deki fareler de 100 ml 107CFU M. Vaccae ile subkutan (SC) olarak aşılandılar. Grup III (kronik astım grubu) deki farelere herhangi bir M. vaccae uygulaması yapılmadı. Son intratrakeal uygulamadan 48 saat sonra patolojik değerlendirmeler için akciğerler çıkartıldı. Kontrol grubu ile kıyaslandığında Grup III'de tüm boyutlardaki havayollarında bakılan patolojik parametrelerde anlamlı bir artış olduğu gözlemlendi. Bu bulgular da kronik astım modelimizin başarılı bir şekilde oluştuğunu göstermektedir. Grup I'e kıyasla küçük ve büyük havayollarındaki bazal membran kalınlığı, tüm boyutlardaki havayollarında hiperplazik goblet hücre sayısı ve inflamasyon parametreleri bakımından Grup III'de anlamlı bir artış olduğu saptanmıştır. Grup I ve Grup II arasında bakılan parametreler açısından anlamlı bir fark gözlemlenmedi. Grup II, kontrol grubu ile kıyaslandığında tüm boyutlardaki havayollarında bakılan bütün patolojik parametrelerin Grup II'de anlamlı olarak artış gösterdiği, öte yandan Grup I'de küçük ve büyük havayollarında düz kas kalınlığının ve hiperplazik goblet hücre sayısının ve büyük havayollarında inflamasyonun kontrolden farksız olduğu gözlemlendi. Bu çalışmada farede kronik astım modelinde intratrakeal M. vaccae uygulamasının subkutan uygulamaya göre istatistiksel olarak anlamlı olmamasına rağmen daha etkili olduğu ve intratrakeal uygulamanın histopatolojik değişikliklerin daha fazlasına iyileştirici etki yaptığı sonucuna varılmıştır. SUMMARYWe aimed to evaluate whether intratracheal M. vaccae instillation or subcutaneous administration may provide a therapeutic effect in asthmatic BALB/c mice on airway histopathology.BALB/c mice were divided into four groups. To establish the chronic asthma model, groups I, II and III were immunized with 10mg of OVA intraperitoneally (i.p.) 7 times on each alternate day. Then they were challenged with 20mg OVA 3 times by intratracheal (i.t.) instillation. Group IV served as controls. On the same days with i.t. instillation, Group I were treated with 107CFU of M. vaccae i.t., and Group II received subsequent subcutaneous (s.c.) injection of 107CFU of M. Vaccae. Group III (chronic asthma group) didn't receive any M. vaccae treatment. Two days after the last i.t. instillation lungs were taken out. All of the histopathologic characteristics evaluated in all airways were significantly more in Group III when compared to controls, which indicates that the chronic asthma model was successfully established. Thickness of basement membrane in small and large airways, number of hyperplasic goblet cells as well as inflammation in all sized airways were significantly more in Group III when compared to Group I. In the comparison of Group II and III, epithelial thickness in large and medium airways, and hyperplasic goblet cell counts in medium airways were significantly more in Group III. Comparison of Group I and II revealed no significant differences. When compared with controls, although all airway histopathologic parameters were significantly more in Group II, smooth muscle thickness, hyperplasic goblet cell numbers in small and large airways and inflammation in large airways were not significantly different than controls in Group I. We suggest that M. vaccae instillation i.t. is superior to s.c. administration in providing an effective therapeutic strategy in the treatment of histopathologic changes in an already established murine model of chronic asthma.
- Published
- 2003
199. Kanserli çocuk ailelerinin yaşam kalitesi
- Author
-
Yokarıbaş, Elif, Cimete, Güler, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Nursing ,Hemşirelik ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
1. ÖZET Bu çalışma, kanserli çocuğun ailelerinin yaşam kalitelerini ve ailelerin yaşam kalitesini etkileyen faktörleri saptamak amacıyla yapılmıştır. Çalışma, üç üniversite hastanesinin çocuk onkoloji-hematoloji servis ve polikliniklerinde izlenen 1-18 yaş arası 103 kanserli çocuğun ebeveyn ya da yakınları ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma verileri, Tanıtıcı Bilgi Formu ve WHOQOL-BREF(TR) Yaşam Kalitesi Ölçeği ile toplanmıştır. WHOQL-BREF (TR) fiziksel, psikolojik, sosyal, çevre alanlarını içermektedir. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS for Windows programından yararlanılmış; yüzdelik dağılımlar, student t testi, mann whitney u testi, kruskal wallis varyans analizi testi, iç tutarlılık için cronbach alfa testi kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda; çocuğun tanısı, hastalık evresi, uygulanan tedavi ve yan etkilerinin ailelerin yaşam kalitesini etkilemediği tespit edilmiştir. Sadece lenfomalı çocukların çevre alan puanı anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p=0.003). Görüşülen bireylerin; algılanan genel yaşam kalitesi puan ortalaması 2.61, algılanan genel sağlık puan ortalaması 3.22, fiziksel alan puan ortalaması 1 1.75, psikolojik alan puan ortalaması 12.56, sosyal alan puan ortalaması 11.47, çevresel alan puan ortalaması 11.07 olarak bulunmuştur. Bu puanlar sağlıklı insanlarla yapılan araştırmalarda elde edilen puanlardan düşüktür. Araştırma sonucunda; yakınlarından destek alan ailelerin tüm alan puanlarının destek alamayanlardan yüksek ve aradaki farkın fiziksel, sosyal alanda anlamlı olduğu bulunmuştur (p= 0.04) (p= 0.01). 7-8 tane başetme yöntemi kullanan bireylerin daha az sayıda yöntem kullananlara göre, çevre alan puanın yüksek olduğu ve aralarındaki fark anlamlı olduğu belirlenmiştir (p= 0.02). Aylık geliri 50-100 milyon arasında olan ailelerin, sosyal ve çevre alanlarında aldıkları puanlar, daha yüksek gelire sahip olanlardan istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulunmuştur (p= 0.001) (p= 0.001).Sonuç olarak; kanserli çocuğa sahip olmak, yaşam kalitesinin fiziksel, sosyal, çevresel boyutlarını etkilemektedir. Bu etkilerin azaltılmasında çocuğa ve aileye birebir bakım veren hemşirenin bütüncü yaklaşımı ailenin yaşam kalitesinin yükseltilmesine önemli katkı sağlayabilir. 2. SUMMARY This study was performed to define the quality of life of families whom their children have had cancer for at least 6 months. The sample of stud was compased parents and close relatives of 103 pediatric cancer patients between 1 to 18 years old, being monitored in the oncology-hematology units and polyclinics of three university hospitals. The data were collected by using Descriptive Information Form and WHOQOLBREF(TR) Life Quality Scale. This scale inclndes physical, psychological, social, environmental domains and percepted quality of life, general percepted health status. Percentages, student's t test, Mann Whitney u test, Kruskal Wallis variance analysis test, cronbach alpha test were used to evaluate the data via SPSS for Windows software. Results of stud; participants had these mean scores: 2.61 for percepted quality of life, 3.22 for percepted health status, 11.75 for physical domain, 12.56 for psychological domain, 11.47 for social domain, and 1 1.7 for environmental domain. These mean scores of participants are lower than those obtained from the studies on people with good health. The diagnosis, the stage of disease of child, applied treatments and side effects of drugs have not statistical significant effects on quality of life of participants. It was found that families who received support from relatives had higher scores in all domains compared to those that did not, and that the differences were significant in physical and social domains (p= 0.04) (p= 0.01). Individuals using 7-8 coping methods had higher scores in the environmental domain, compared to those using less coping methods, the difference being significantly high (p= 0.02). Families having 50-100 million TL's monthly income had statistically significant lesser scores than families who had higher incomes, in social and environmental domains (p= 0.001) (p= 0.001). As a result, having a child with cancer affects physical, social and environmental dimensions of the quality of life.Holistic approach of the nurses providing direct care to the children and their families may infease quality of life of families. T.C. YÜKSEKÖ?RETİM KüBülü BOKUMAHTASYON BAERKEll 74
- Published
- 2003
200. Improvement of 'Parent Anxiety Resources Scale' under conditions of disease and hospitalization of school age children and influence over children anxiety resources
- Author
-
Gönener, Huriye Demet, Pek, Hatice, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
- Subjects
Hemşireler ,Nursing ,Hemşirelik ,Çocuk Sağlığı ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
1. ÖZET Araştırmamız, okul yaş dönemindeki çocukların hastalık ve hastaneye yatma durumunda `Ebeveynlerin Endişe Kaynakları Ölçeği`nin (EEKÖ) geliştirilmesini ve `Çocukların Endişe Kaynaklan`ile etkileşimini saptamak amacıyla metodolojik ve deneysel olarak planlandı. Araştırmamız, Sinop Atatürk İlköğretim Okulu'nda, Sinop SSK Hastanesi'nde, Sinop Devlet Hastanesi 'nde, Samsun SSK Bölge Hastanesi'nde, Samsun Doğum ve Çocuk Hastanesi'nde, gerekli izinler alındıktan sonra Eylül 2002-Ekim 2003 tarihleri arasında yapılmıştır. Araştırmanın evrenini, Sinop Atatürk İlköğretim Okulu'nda okuyan çocukların, Sinop Devlet Hastanesi'nde, Sinop SSK Hastanesi'nde ayakta/yatan hasta çocukların ebeveynleri ve Samsun SSK Bölge Hastanesi'nde ve Samsun Doğum ve Çocuk Hastanesi'nde yatan çocuklar ve ebeveynleri, örneklem ise, basit rastgele örneklem yöntemi ile belirlenen 60 çocuk ve 239 ebeveyn oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak, Ebeveynlerin Endişe Kaynağı Ölçeği (EEKÖ), Endişe Oluşturan Düşünce Kaynakları (ÇEKÖ), Beck Anksiyete Envanteri (BAE), Spielberger Durumluk -Sürekli Kaygı Envanteri (SDSKE), Aile - Çocuk Bilgi Formu kullanıldı. Veri değerlendirilmesinde, SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 10.0 Programı kullanılmıştır. `Ebeveynlerin Endişe Kaynakları Ölçeği`nin güvenirlik ve geçerlik alfa katsayılan = 0.94 olarak bulunmuştur. Vaka grubundaki ebeveynlerin endişe kaynaklarından aldıkları puan ortalamaları ± standart sapmaları eğitim öncesi 158,1±14,4, sonrası 17,7±6,3, kontrol grubundaki ebeveynlerin ise l.gün 158±26,1, 3. gün 158±24,4'dür. Vaka grubundaki çocukların endişe ölçeğinden aldıkları puan ortalamaları ve standart sapmaları l.gün 56,1±5,19 3.gün 4,48±2, kontrol grubunda ise 1.gün 56±8,55, 3.gün 55,8±7,56'dır. ^Vaka grubundaki ebeveynlerin ve vaka grubundaki çocukların, endişe kaynaklarından aldıkları puanların, ebeveynlere yapılan eğitim sonrasında düştüğü ve aradaki farkın ileri derecede anlamlı olduğu belirlendi (p
- Published
- 2003
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.