22 results on '"TÜRKYILMAZ, Ümran"'
Search Results
2. Marguerite Duras’nın Cebelitarık Denizcisi’nde Varoluşçuluğun Yansımaları
- Author
-
TÜRKYILMAZ ÜMRAN
- Subjects
Dünya Dilleri ve Edebiyatları - Published
- 2020
3. Marguerite Duras’nın Pasifik’e Karşı Bir Bent Adlı Romanının Anne İmgesi Bağlamında Değerlendirilmesi
- Author
-
TÜRKYILMAZ ÜMRAN
- Subjects
Dünya Dilleri ve Edebiyatları - Published
- 2020
4. Pierre Loti nin Aziyade sinde Osmanlı Kültürünün Yansımaları
- Author
-
TÜRKYILMAZ ÜMRAN
- Subjects
Batı Dilleri ve Edebiyatları - Published
- 2020
5. ALBERT CAMUS’DE YABANCILAŞMA OLGUSU ÜZERİNE
- Author
-
TÜRKYILMAZ ÜMRAN
- Subjects
Dünya Dilleri ve Edebiyatları - Published
- 2020
6. JEAN-CLAUDE GRUMBERG’İN ÇABUKSIĞINLAR HİKÂYESİNE VAROLUŞÇU BİR BAKIŞ
- Author
-
TÜRKYILMAZ ÜMRAN
- Subjects
Dünya Dilleri ve Edebiyatları - Published
- 2020
7. Jean-Paul Sartre’ın Mezarsız Ölüler’inde Bir Varoluş Mücadelesi
- Author
-
TÜRKYILMAZ ÜMRAN,Gül Umre
- Subjects
Dünya Dilleri ve Edebiyatları - Published
- 2020
8. Michel Houellebecq’in Kuşatılmış Yaşamlar Adlı Romanında Uyumsuzluk İklimi
- Author
-
TÜRKYILMAZ, Ümran and AKDOĞAN, Sabahattin Buğra
- Subjects
Michel Houellebecq,Kuşatılmış Yaşamlar,Albert Ca ,Michel Houellebecq,Extension du Domaine de la Lutte,Albert - Abstract
Michel Houllebecq, one of the effective authors of modern French literature, presents his works in an unobjectionably keen style. The author tries to explain the acerbity and frivolity of his generation through his experiences in line with his intellectual goals. He shines a light upon the monotonous modernisation causing the deterioration of humanitarian values and hindrance on human relations. He probes into the selfish and turbulent actions of those who are unloved and became hooked on materialism and sexuality in the context of the new order. He also discusses the divine judgement of the inequality between people, communal and sexual liberalism. According to Houellebecq, living according to the moral laws or frivolling around brings nothing but earthly failures and vanity. The author, the main character, who aged by his numerous experiences, realises the meaninglessness of the narrowness of the limits of his freedom and his mortal life, and acknowledges that he will indeed fall defeated in the face of death. His consciousness, radiating with knowledge and experience, pushes him to deny everything and his disappointments cast him into despair. This acknowledgement of frivolity of life makes him play the absurdity game. The main character who struggles between harmony and absurdity lives his temporary existence out in an ever expanding war inside this complex game. Meanwhile he searches for an answer concerning whether the life is worth living or not, Çağdaş Fransız yazınının etkin yazarlarından Michel Houellebecq, yapıtlarını sakıncasız sivri bir biçemle okurlarına sunar. Yazar, Kuşatılmış Yaşamlar adlı romanında, düşünsel ereği doğrultusunda budadığı yaşantılarıyla, içinde bulunduğu kuşağın burukluğunu ve anlamsızlığını açımlamaya çalışır. Tekdüzeleşen çağdaşlaşmanın, insani değerlerin yoksunluğuna ve insan ilişkilerinin olanaksızlığına yol açtığını gözler önüne serer. Yeni düzen bağlamında, maddiyata ve cinselliğe düşkün duruma gelen, sevgisiz kalmış kimselerin çalkantılı bencil devinimlerini irdeler. Ayrıca, insanlar arasındaki eşitsizliğin tanrısal adilliğinin, toplumsal ve cinsel erkinciliğin de yergisini yapar. Houellebecq’in gözünde, töreye göre ya da oyalanmalarla yaşamı sürdürmek dünyevi başarısızlıklar ve boşunalıktan başka bir şey getirmez. Deneyimlerinin niceliğiyle yaşlanan yazarın kendisi olan başkişi, özgürlük sınırlarının darlığının ve kalımsız yaşamın anlaşılmazlığının bilincine varır, ölüm sorunsalı karşısında da kuşkusuz yenik düşeceğini bilir. Birikimiyle ışıyan bilinci, inandığı her şeyi yadsımaya iter ve yaşadığı düş kırıklıklarıyla onu umutsuzluğa düşürür. Yaşamın anlamsızlığının bu bilinçliliği, ona uyumsuzluk oyununu oynatır. Uyumluluk ile uyumsuzluk arasında bocalayan başkişi, çelişkilerle dolu bu oyunda, sürekli genişleyen bir savaşım içerisinde varlığının geçiciliğini yaşar. Bununla birlikte yaşamın yaşanmaya değer olup olmadığı sorunsalına da bir yanıt aramaya çalışır. Çalışmamızda, döngüsel yaşamın anlamsızlığı karşısında var olmaya çabalayan insanın içinde bulunduğu acıklı durumu, Albert Camus’nün Sisifos Söyleni’ndeki düşüncesinden hareketle felsefeye dayalı inceleme yöntemi ışığında çözümlenmeye çalışılacaktır
- Published
- 2018
9. Samuel Beckett’in Geleneksel Tiyatroya Başkaldıran Oyun Sonu Ve Godot’yu Beklerken Adlı Yapıtları Üzerine Bir İnceleme
- Author
-
TÜRKYILMAZ, Ümran
- Subjects
Samuel Beckett,Endgame,Waiting for Godot,traditional theatre,absurd theatre ,Social ,Samuel Beckett,Oyun Sonu,Godot’yu Beklerken,geleneksel tiyatro,uyumsuz tiyatro ,Sosyal - Abstract
In Endgame and Waiting for Godot of Samuel Beckett, who deniedfundamental styles and themes of common traditional theatre conception, tragicsituation of human being in timeout and indefinite extent is implied. Intwentieth century, an antithesis has developed against plays, having similarstylistic view and themes, in accordance with the existence of restrictinginfluence during the Classical Era. Because of this approach, indirectlyparaphrasing the reality by implicating it, the foundation of absurd theatre,which arose as a reaction to the traditional theatre, is laid. Samuel Beckett,who went out of the before used themes and decoration, examines individualityand existence problematics of human being in body and consciousness depression.In our study Endgame and Waiting for Godot of Samuel Beckett, presenting thereality mimetically, are examined in the light of text oriented approach., Alışılagelmiş geleneksel tiyatro anlayışınınyerleşik biçimlerini ve izleklerini yadsıyan Samuel Beckett’in Oyun Sonu veGodot’yu Beklerken adlı yapıtlarında, insanoğlunun, zaman dışı ve belirsiz uzamdakitrajik durumu imlenir. Klasik dönemlerde kısıtlayıcı bir etkinin varlığıaltında, benzer biçemsel bakış ve izleklere sahip olarak sahneye konan oyunlariçin, yirminci yüzyılda karşı bir sav gelişim gösterir. Gerçeği doğrudan değilde sezdirerek açımlayan bu eğilimin sonucunda, geleneksel tiyatroya tepkiolarak doğan uyumsuz tiyatronun temelleri atılmış olur. Daha önce kullanılanizleklerin ve dekorun dışına çıkan Samuel Beckett de beden ve bilinç çöküntüsüiçindeki insanoğlunun, benlik ve varoluş sorunsalını irdeler. Çalışmamızda,gerçeği mimetik bir biçimde sunan Samuel Beckett’in Oyun Sonu ve Godot’yuBeklerken adlı yapıtları, metne dayalı inceleme yöntemi ışığındairdelenecektir.
- Published
- 2017
10. Beckett’in Mutlu Günler Oyunu Üzerine Bir İnceleme
- Author
-
TÜRKYILMAZ, Ümran
- Subjects
Samuel Beckett,Mutlu Günler,uyumsuz tiyatro,nihilizm,anlamsızlık, varoluş ,Samuel Beckett,Happy Days,absurd theatre,nihilism,absurdity,exitence - Abstract
The Happy Days, a play consisting of two episodes, that was written by Samuel Beckett is examined by a thematic view. In the Happy Days, it is mentioned about the tragicomic destiny of a couple, named Winnie and Willie, whose value judgements were ruined and haven’t keep the changing and advancing hope, haven’t found a way to go out, and have discrepancies with life. In this play, Beckett reflects conspicuously the existence-war of the human-beings who carried out their non-communicational, lonely, inconsistent and disjointed lives in a manner of vicious circle. In this play loaded with back-up meanings, the attention of the writer directs to the psychical nature of human-being who has a destiny to live into a physical and consciousness collapse. As an incurable witness to the 20th Century, the human-being as the object of ambiguities, struggles, losses, hopes, dreams and disappointments exposes oneself by spoiling the language and the body., Uyumsuz tiyatroya damgasını vurmuş yirminci yüzyılın en üretken ve Nobel ödüllü yazarlarından Samuel Beckett’in iki perdelik Mutlu Günler oyunu, tematik bir bakış açısıyla irdelenmiştir. Oyunda çıkış yolu bulamayan, hümanist değerleri yıkılan, geleceğine ilişkin ilerleme ya da değişme umudu beslemeyen ve yaşamla çelişkileri olan insanoğlunun tüm gücüyle savaşımı ortaya konulmuştur. En aza/yalına indirgenen kişileri ve dekoruyla trajik olanı komedi ile dile getiren Beckett, iletişimden yoksun, yalnızlık içindeki bireyin anlamsız ve amaçsız bir dünyadaki derinleşen umutsuzluğu çarpıcı bir biçimde yansıtılmıştır. İnsanın psişik dünyasını tüm yalınlığı ile ortaya koyan yazarın dikkati, oyun boyunca beden ve bilinç çöküntüsü içinde yaşamaya yazgılı zavallı insana yönelmiştir. Yirminci yüzyılın çaresiz tanığı olarak, belirsizliklerin, savaşımların, yenilgilerin, umutların, düşlerin ve düş kırıklıklarının öznesi ve nesnesi olan insan, kendisini ancak dilin ve bedenin bozulmasıyla dile getirmiştir.
- Published
- 2015
11. GELENEKSEL ROMAN'DAN ÇAĞDAŞ ROMAN'A 'KİŞİLER'İN ANLATIDAKİ
- Author
-
İŞLER, Ertuğrul and TÜRKYILMAZ, Ümran
- Subjects
Narration,Traditional Novel ,Öyküleme Tekniği,Geleneksel Roman,Çağdaş Roman,Yeni-Roman - Abstract
Ever since the novel form has existed, characters as one of the aspects of novel plot w i 11 continue. Man 's condition in the universe will determine his place and function in the novel narration. The character's function heginning with the epic form has strenghtened 1177/7 the rising of the novel form, risen at the top level through Balzac, lost its importance increasingly through Gide, Proust, Giano, and Camus, and has been replaced by objects together with the new novel ad\>enture. The novel's narration tecimi ques have also been developed depending on the progress and transformation in the world. The characters in the eighteenth century novel who are philosophic types, tıırn the ir attention to nature and are interested in sentimental and unattainable love. in the nineteenth century, they have become more realistle in the works of the aıılhors. The authors in the twentieth century have questioned man 'splace in the universe as a rasıılt of the Two IVorld Wars and they have believed the nrcessity of redealing with the funetions of the novel characters., Roman türü olduğu sürece, kişiler de romanın kurgusunu oluşturan öğelerden biri olarak varlığını sürdürecektir. İnsanoğlunun dünyadaki durumuna göre onun da roman anlatısındaki yeri ve işlevi belirlenecektir. Dünyadaki gelişim ve değişime koşut olarak, başka alanlarda olduğu gibi, romanın öyküleme teknikleri de yenilenmiştir. 18. yy. romanında fılozofık, doğaya yönelen, duygusal ve olanaksız aşklarla (saf aşk) uğraşan kişiler, 19.yy. 'da yazarlarının biçeni ve öykülemede gösterdikleri ustalıkla daha gerçekçi bir görünüme bürünmüştür. 20.yy. 'da ise İki Dünya Savaşı 'nın etkisiyle i n s a n ın d ü n y a d a k i y e r i n i n y e n i d e n sorgu I anmasıvla roman kişilerinin konumu yeniden ele alınmış ve bunun sonucu olarak çağdaş romancılar kişinin anlatıdaki işlevini belirleme çabasına girişmişlerdir. Hangi dönem olursa olsun, ele alınan asıl konu yine insanoğlunun (kişiler) kendisidir. Yalnızca ele alınış boyutları farklıdır.
- Published
- 2014
12. Un regard sur la culture sous l optique de la perspective co actionnelle dans l enseignement apprentissage du FLE
- Author
-
ALPAR, MELEK and TÜRKYILMAZ, ÜMRAN
- Published
- 2012
13. LE COMBAT DE L’INDIVIDU CONTRE L’HOMME DE MASSE DANS LA PIÈCE D’EUGÈNE IONESCO: RHINOCÉROS
- Author
-
TÜRKYILMAZ, Ümran, primary
- Published
- 2015
- Full Text
- View/download PDF
14. AIMÉ CÉSAIRE: SÖMÜRGE, KÖLELİK VE EŞİTSİZLİK.
- Author
-
TÜRKYILMAZ, Ümran
- Abstract
Born in Martinik, a French colony, in 1913, Aimé Césaire develops the basis of an anti-colonialist discourse by questioning the philosophical and ideological structure of the age when he lived. Having enabled the birth of black movement, Aimé Césaire expounds the colonized whose identities and personalities have been eliminated, whose traditions have been done away with and whose experiences and histories have been negated within the space of slavery and inequality, and expresses his reaction to the injustice, revenge and inequality as well as assimilation conducted in the colonies. The reader perceives the fact that the colonizer destroys not only the civilization but also the whole continent with its people. Hoping to transform his grief for his past as a slave into a constructive force, Aimé Césaire denigrates “the fact that the humanist ideology of the West has legalized slavery, inequality and massacre. For the writer who suffers from the destruction led by imperialism and colonialism, the white symbolizes the capital and the black represents the labour… Strongly opposing the image of the barbarian African, Césaire finds the solution and salvation in denying the established ideological practices. In our study the themes of colony, slavery and inequality which take a prominent place in the works of Aimé Césaire, one of the pioneering figures in colonialist criticism, will be analysed through textual analysis method. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2017
- Full Text
- View/download PDF
15. Simone De Beauvoirın Sessiz Bir Ölüm Adlı Yapıtında Anne İmgesi
- Author
-
TÜRKYILMAZ, Ümran, primary
- Published
- 2015
- Full Text
- View/download PDF
16. Albert Camus'nün eserlerinde yalnızlık ve dayanışma
- Author
-
Türkyilmaz, Ümran, Yılmaz, Nevzat, and Diğer
- Subjects
Western Linguistics and Literature ,Fransız Dili ve Edebiyatı ,Batı Dilleri ve Edebiyatı ,French Linguistics and Literature - Abstract
ÖZET `Albert Camus'nün Eserlerinde Yalnızlık ve Dayanışma` konulu çalışmamızda, yirminci yüzyılm düşün ve edebiyat alanında önemli bir yere sahip olan Camus'nün eserleri üzerine bir inceleme yapılmıştır. Tezin `Giriş` bölümünde içinde yaşadığı yüzyılın olumsuzluklarının izleri görülen Camus'nün eserlerinde yer alan yalnızlık-dayanışma, aynlık-birleşme, yaşam-ölüm gibi karşıt duyguların diyalektik bir biçimde bir arada bulunuşuna değinilmiştir. Ayrıca bu bölümde tezde yer alan konuların içeriği hakkında ana hatlarıyla bilgi verilmiştir. Tezin ilk bölümü `Yalnızlık` başlığını taşımaktadır. Bu bölümde iletişimsizlik, yabancılaşma, ayrılık, sürgün ve ölüm izlekleri alt başlıklar halinde ele alınmıştır. însan sorunlarının ve özlemlerinin sözcülüğünü yapan Camus, yaşamın anlamsızlığım vurgularken günümüz yalnız insanının dramını yansıtmak istemiştir. Yaşamın monotonluğu ve mekanikliği, gelişen toplumsal olaylar karşısında kişinin yalnızlığa itilmesi ya da bu duyguya kapılması, akıp giden zaman karşısında çaresizlik içinde oluşu ve bu duruma ölümün kaçınılmaz bir son oluşunun eklenmesi, Camus'nün insanının ne kadar çaresiz olduğunu gösterir. Yaşamı etkin kılamamanın sıkıntısı, yalnızlık duygusuyla bütünleşir; bunun bir sonucu olarak da yaşamın anlamdan yoksun olduğu görülür. Camus'nün eserlerinde yalnızlığı doğuran ya da yalnızlığın büyüttüğü duygular, tıpkı dayanışma bölümünde olduğu gibi çift yönlü bir etkileşim ortaya koymaktadır. 347Tezin ikinci bölümü `Dayanışma` başlığını taşımaktadır. Üç alt bölüm halinde düzenlenen bu bölüm sevgi, birlik ve başkaldırı üzerine düşüncelere ayrılmıştır. Yaşamın anlamdan yoksun oluşu karşısında Camus, direnmenin gerekliliğini vurgulayan bir başkaldırı felsefesi ortaya koymuştur. Sürekli bir bilinç duygusuyla ortaya çıkan uyanış, insan olmanın bir gereğidir. Başkaldırı aracılığıyla adalet, dayanışma, birlik ve dostluk gibi değerler açığa çıkar. Sesini yükselten Camus'nün insanının itirazı bireysel olmaktan çıkıp toplumun bir itirazı olur. Yalnızlığa karşı sığınılan sevgi ve kardeşlik duyguları aracılığıyla dayanışma sağlanır. Dayanışma ile bütünleşen insan, sevmesini, birlik ve beraberlik içinde yüreklice karşı koymasını bilir. Bu iki bölümde Albert Camus'nün eserleri incelenerek, yaygın olarak karşılaşılan izlekler incelenmeye çalışılmış ve bu bilgiler ışığında belli bir sonuca ulaşılmıştır. Çalışmamızın `Sonuç` bölümünde Albert Camus'nün eserlerinin incelenmesi ile elde edilen veriler, genel bir tanımlama ve düşünce oluşturma amacıyla değerlendirilmiştir. 348 Resume Dans ce travail compost de deux parties, nous avons etudie les motife de la solitude et la solidarity dans les oeuvres d' Albert Camus. Nous avons essaye` d'exposer quelques donnees thematiques qui nous ont paru d'une importance particuliere. Dans la premiere partie dont le titre est `la solitude`, nous avons, en premier lieu, essay6 d' examiner les sources de la solitude qui s'est manifestee â la suite des deux guerres mondiales dans le monde entier. L'individu egare, aliene, est reste sans aucun appui devant les effets destructeurs de la guerre. Comprendre son epoque et les circonstances de son temps, essayer de supporter sa condition dans Punivers et dormer ainsi un sens â son existence ont ete la preoccupation primordiale de Camus. Nous avons remarqud que toutes les voies de son existence se heurtent â des impasses. Au milieu du 20eme siecle, la situation de Fetre humain peint un tableau bien sombre et triste: vivre dans un monde oü la faillite des rapports humains ainsi qu'un remarquable manque de communications et oü regne egalement la solitude: tout ceci fait de cette existence un univers absürde entierement depourvu de sens et d'espoir. Desoriente et angoisse, l'etre humain se sentait `jete dans ce monde`. On naît sans le vouloir, on souffre, on est mortel, on vit dans un monde inexplicable. Les heros camusiens enfermes dans une solitude extrSme crient leur angoisse devant l'existence qui demeure toujours pour eux une enigme. Tous les heros camusiens partagent ce monde de souflrance et d'angoisse, qu'ils soient vieux, jeunes, c?Kbataires, maries, riches ou pauvres. Dans nous these, nous avons vu que tous ces 349protagonistes sont des solitaires comme nous le sommes tous. Les demarches inutiles que 1'homme fait pour se liberer de cette solitude finissent par aneantir l'âtre humain qui ne peut fuir cette vie insupportable. Lorsque Fauteur evoque le probleme de la solitude, ce n'est plus le probleme d'une seule personne mais celui de tout le monde. Dans cette partie, nous avons 6tudi6 d'une maniere sensible, la solitude de Fetre humain causee par Fincommunicabilit? de Findividu, la confrontation de Fhomme avec la mite du temps, le risque d'alienation, la separation, Fexil et Faneantissement inevitable. La deuxieme partie a et6 Fobjet d'une &ude concernant `la solidarite`. Albert Camus developpe dans ses romans, ses essais et ses pieces de theatre une vision du monde egalement marquee par des problemes politiques et moraux de Fepoque. Nous avons vu que les oeuvres camusiennes etaient encerclees par Fidee d'une revolte. Le heros camusien qui confronte avec toutes les realites de l'existence humaine se revolte contre ce monde depourvu de sens. Nous avons constate â travers ces oeuvres que la revolte depourvue de toute valeur, au commencement, etait une revolte negative qui menait Findividu â la destruction et â la mort. Mais nous avons analyse la revolte decrite cette fois dans L 'Homme Revolte. La revolte changeait de caractere et subissait une evolution. La revolte devient un acte creatif qui s'attachait a certaines valeurs comme Funion et Faffection. Quant au theme de Funion, Fxmion prend egalement sa part dans la solidarite. Les heros camusiens eprouvent porfondement en eux Faffection qui aboutit a la solidarite. 350 350
- Published
- 2004
17. Albert Camus'un Le Malentendu ve Caligua adlı eserlerinde 'absürd' kavramı
- Author
-
Türkyilmaz, Ümran, İnal, Tuğrul, and Diğer
- Subjects
Alienation ,Camus, Albert ,Fransız Dili ve Edebiyatı ,Absurd theatre ,French Linguistics and Literature - Abstract
IX ÖZET İdeolojilerin insan değerlerinin bozulmasına yol açtığı, ahlaksal ve düşünsel karışıklıklar, sarsıntılar çağı; İkinci Dünya Savaşı sonrasının getirdiği `hayatın yaşanmaya değer olup olmadığı` fikrinden yola çıkan `Absürde ( Uyumsuz) ` felsefe aklın bu dünyayı anlama ve açıklama gayretidir. Bilindiği gibi toplumlardaki felsefi düşünce akımları öncelikle sanatta ifadesini bulur. Absürde felsefenin Fransız edebiyatında önemli temsilcilerinden biri de Albert Camus' dür. Savaş sonrası Fransız tiyatrosunun çatışma, yabancılaşma, hiçlik konularını tartışan en önemli temsilcilerinden biridir Camus. Çalışmamızın birinci bölümünde, savaşın yol açtığı bunalımdan kaynaklanan kötümser ve hiçlikçi bir dünya görüşü doğrultusunda gelişen, insanın kendine yabancı bir evrendeki yalnızlık, yabancılaşma, düş kırıklığı ve iletişimsizlik duygularını ortaya koymaya çalıştık. İkinci bölümde yaşamın anlamsızlığından kaynaklanan bir kavrayıştan yola çıkan başkaldırma ve intihar temalarını ele aldık. Romancı, tiyatro yazarı, düşünür olarak yalnız Fransa'da değil, Avrupa'da ve bütün dünyada kendi kuşağının sözcüsü, sonraki kuşakların da yol göstericisi olan Albert Camus için yaşamın anlamı `başkaldırma`dır.III İnsanoğlu yeni ve modern çağa geçerken hiçbir dayanağı olmayan ideallerin, amaçların anlamlarını yitirip, değerlerin yıkılısını gözlemlemiştir. Üçüncü ve son bölümde ise bu gözlemden yola çıkarak, yasamın anlamsızlığı düşüncesinin getirdiği ölümün mutlak ve kaçınılmaz bir son olmasıyla gelen çaresizlik duygusunu incelemeye çalıştık. IV ABSTRACT «The Absurd Philosophy` is the mind' s effort to comprehend and to interpret this world. This philosophy springs from those ideas: Human values are shattered by the ideologies, the ethical and philosophical confusions, the age crises, the thoupt in the end of the second worl war, * life is worth living or not.` As it is known, the philosophical mouvements in societies firstly appear in the art. Albert Camus is one of the important representatives of`the Absurd philosophy` in the French literature. He is one of the most important representatives of the French theatre in the end of the war who debates about conlict, alienation, nihilism and uneasiness. In the first chapter of our work, we tried to explain the sense of man's loneliness, alienation, disappointemnent and non-communication in an alienated universe to himself. This sense develops in the direction of a pessimistic and nihilistic point of view caused by the crises of the war. In the second chapter, we tried to handle the themes of rebellion and suicide that come about from a comprehension that life has no meaning-it is an absurd one. Albert Camus as a novelist, dramatist and philosopher, was the spokesman of his own generation andV the leader of the next generations not only in France, but also in Europe and all over the world. To him, the meaning of life is rebellion. While going into the new and modern age, man has observed that the ideals and aims without basis, have lost their meanings and the values have shattered. In the third and last chapter, by following this observation we tried to study the sense of helplessness comimg together with death which is the absolute and inevitable end and that is the result of life which has of no meaning. 100
- Published
- 1997
18. Crisinel ve Yapıtları
- Author
-
TÜRKYILMAZ, Ümran, primary
- Published
- 2013
- Full Text
- View/download PDF
19. IMAGE OF MOTHER IN SIMONE DE BEAUVOIR'S A SILENT DEATH.
- Author
-
TÜRKYILMAZ, Ümran
- Abstract
Copyright of Electronic Turkish Studies is the property of Electronic Turkish Studies and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2015
- Full Text
- View/download PDF
20. Albert Camus'nün Caligula'sında Yaşam Ölüm Diyalektiği
- Author
-
TÜRKYILMAZ, Ümran, primary
- Published
- 2003
- Full Text
- View/download PDF
21. Albert Camus'nün Caligula'sında Yaşam Ölüm Diyalektiği
- Author
-
TÜRKYILMAZ, Ümran
- Abstract
The death which is a tragic fact of human life is the condition of existence. Existential truth of death reminds the human an existence which is short and transitory. On one hand, Albert Camus had talked about that life which was meaningless and on the other hand he portrayed the rebellion against death in his works. Emperor of Rome, who had come face to face with a lack of harmony because of the conflict of passion far living between concious of death, looked for immortality. Drusilla's sudden death, who was Caligula's sister and lover, had been the reason of Caligula's rejection of death and world in which includes death and had desired a metaphysical world where humans never dies. Caligula who had fighted with death in the name of the life and waged war against struggle to fight with the sublime aim of life. As long as life goes on, death will exist, too. According to Caligula knowing this reality, life is superior to death., İnsan yaşamının trajik olgusu olan ölüm, varolmanın zorunlu bir koşuludur. Ölümün varoluşsal gerçekliği, insana geçici ve kısa olan varlığını hatırlatmaktadır. Albert Camus, yapıtlarında bir yandan yaşamın anlamsızlığını vurgularken diğer yandan ölüme karşı başkaldırıyı işlemiştir. Yaşam sevgisi ve ölüm bilinci arasındaki çatışma sonucu uyumsuzluk duygusuyla karşı karşıya gelen Roma İmparatoru, ölümsüzlük arayışına girmiştir. Sevgilisi ve kız kardeşi Drusilla'nın ani ölümü Caligula'yı harekete geçirmiş, ölümü ve onu içinde barındıran bu dünyayı reddederek insanların ölmeyecekleri fizikötesi bir dünyayı arzulamıştır. Ölüme karşı tavır alan Caligula, yüce bir amaç olan yaşamak uğruna tüm gücüyle savaşım vermiştir. Yaşam oldukça ölümün de her an olacağını bilen Caligula, yaşamı ölüme üstün tutmuştur.
22. Les images Turque / Ottomane dans Voyage En Orient de Gérard de Nerval
- Author
-
TÜRKYILMAZ, Ümran
- Subjects
Gérard de Nerval,Voyage en Orient,Image Turc / Ottoman,XIXème siècle,La perception de l’Orient,Le voyage,L'orientalisme,L’autre ,Gérard de Nerval,Doğu'da Seyahat,Türk/Osmanlı İmgesi,XIX. yüzyıl,Doğu'nun Algılanması,Yolculuk,Oryantalizm,Öteki - Abstract
Dans notre article, nous allons essayer d'étudier par une méthode analytique, les images turque/ ottomane découlant du Voyage en Orient de Gérard de Nerval qui avait parcouru les principales villes de l'Empire Ottoman du XIX ème siècle. À cette époque en France Nerval qui vivait en brouillant la vie quotidienne avec les rêves; la réalité avec l'imagination, voit en Orient la lueur de l'espoir qui mettrait fin aux désordres et amertumes de son existence. Nerval qui décrit en détails les villes ottomanes qu'il avait déjà visitées dans ses rêves, durant de longues années, poursuit son voyage commencé en Egypte et en Syrie, jusqu'à Istanbul. Nerval nous transmet minutieusement les légendes, traditions, coutumes, structuressociales et politiques orientales. Les informations transmises par l'auteur sur Istanbul, particulièrement sur Péra, telles la vie au harem, la tolérance vis à vis des différences religieuses, les cimetières musulmans, les marchés, les fêtes religieuses, les divertissements du ramadan constituent l'aspect culturel de cet ouvrage., Makalemizde, XIX. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun belli başlı şehirlerine yolculuk eden Gérard de Nerval'in Doğu'da Seyahat adlı yapıtında aktarılan Türk/Osmanlı imgesi metne bağlı inceleme yöntemi ile çözümlenmeye çalışılacaktır. XIX. yüzyıl Fransa'sında, günlük yaşam ile düşleri, gerçeklik ile hayalleri birbirine karışmış olarak yaşayan Nerval, yaşamındaki düzensizlikleri ve acıları sona erdirecek olan umut ışığını Doğu’da görür. Uzun yıllar düşlerinde gezdiği Osmanlı şehirlerini ayrıntılı olarak betimleyen Nerval, Mısır ve Suriye ile başladığı yolculuğunu İstanbul'da sürdürür. Söz konusu uzamlarda, Nerval; Doğu’nun efsanelerini, geleneklerini ve göreneklerini, toplumsal ve siyasal yapısını titizlikle aktarır. İstanbul, özellikle de Pera izlenimleri, harem yaşantısı, dini farklılıklara karşı gösterilen toplumsal hoşgörü, Müslüman mezarlıkları, pazar yerleri, dini bayramlar, Ramazan eğlenceleri gibi toplumsal olay ve olgular konusunda yazar tarafından verilen bilgiler, yapıtın kültürel artalanını oluşturur.
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.