Tez (Yüksek Lisans) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2011, Thesis (M.Sc.) -- İstanbul Technical University, Institute of Science and Technology, 2011, Bu tez, bilgi çağındaki mimar / mimarlığı incelemektedir ve kitlesel özelleştirmenin mimarlığa olası yansımalarını ele almaktadır. Standartlaşma ve özelleştirmenin melezlenmesi sonucu ortaya çıkan bu özel üretim yönteminin amacı her kullanıcıya eşsiz bir kullanım değeri kazandırmaktır. Kulağa her ne kadar paradoksal gelse de, kitlesel özelleştirme yöntemleri bir çok endüstri için vazgeçilmez bir standard haline gelmiştir. Her ne kadar bir çok endüstri alanında temel yöntem haline gelmişse de, kitlesel özelleştirmenin mimarlığa uyarlanması nispeten yenidir. Tez, mimarın bu yeni paradigmadaki rolünü de konu almaktadır. Bu güncel fenomeni ve meslek üzerindeki etkilerini daha iyi anlamak için önce mesleğin tarih içindeki gelişimini, sonra da bu fenomenin ortaya çıkışını incelemek gerekir. Böylece mesleğin tarih içinde gösterdiği değişimlerden yola çıkarak günümüz mimar ve mimarisi hakkında bir fikir elde edebiliriz. Mesleğin evrimini kavrayabilmek için değişimleri tarihsel bir altlığa oturtmak gerekir. Bu noktada Alvin Toffler‘ın Wave (Dalga) adını verdiği paradigma kaymaları dönüm noktaları olarak alınabilir. 1980‘de yayınlanan 3rd Wave adlı kitabında Alvin Toffler üretim yöntemlerinin toplum hayatında derin izler bıraktığını savunmakta ve değişik üretim yöntemlerinin toplumun üstündeki etkilerini incelemektedir. Mimarlığın evrimi üretim yöntemlerinin evrimi ile çakıştırılarak okunmuştur. Böylece değişik dönem mimarlıklarının mimarının diğer mesleklerle olan ilişkisi, mimarın eğitimi ve mimarın ihtisaslaşması gibi konuları karşılaştırmak mümkündür. Toffler‘a göre yerleşik hayata geçilmesini ve ilk toplumların oluşmasını sağlayan tarım odaklı üretim sistemi İlk Dalgayı oluşturur. Toplumsal dayanışma kurgusu sonucu meslekler, ve mimarlık, bu çağda ortaya çıkar. İkinci Dalga ise sanayi devrimiyle birlikte etkisini gösterir. Mesleklerin ortaya çıkmasına önayak olan verimlilik arzusu, sanayi devrimi ile birlikte zirve yapar. Seri üretim, standartlaşma, kitlesel tüketim ve kitlesel eğitim sanayi devrimi ile çıkmış, pazar önem kazanmıştır. İkinci Dünya Savaşı‘ndan sonra ise İkinci Dalga‘da çıkan eğilimlerde başkalaşımlar görülmüştür. Toffler bu dönemin Üçüncü Dalga‘nın başlangıcı olduğunu iddia eder. Üçüncü Dalga bilginin üretiminin öne çıktığı bir dönem olduğundan, bu dönemi Bilgi Çağı olarak da adlandırabiliriz. Üçüncü Dalga‘nın standartlaşmadan, ve seri üretimden uzaklaşan yaklaşımı mimarlığı ve mimarı geç de olsa etkilemeye başlamıştır. Mimarlık eğitimi daha esnek bir yapıya kavuşurken, mimarın fazla ihtisaslaşmasının getireceği zararı önlemek amacıyla, diğer meslek gruplarıyla olan ilişkisini de kapsayan bütünsel bir yaklaşım benimsenmeye başlamıştır. xxii Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş tüketiciyi de etkilemiştir. Mimarlık, günümüzdeki doğası gereği, birden çok tüketici kesminin bulunduğu bir ortamdır. Mekanı kullananın kullanıcı olduğunu kabul edersek, sanayi devriminin sebep olduğu paradigma kaymasının kullanıcıyı derinden etkilediğini söyleyebiliriz. Baudrillard‘ın Tüketici Toplumu‘nda belirttiği üzere, sanayii devrimi ile nesnelerin materyalistik özellikleri ikinci plana kayarken, nesneyi ayırt edici kılan nitelediği semboller ön plana çıkmıştır. Bu semboller tüketicinin tinini tanımlamasının bir parçasıdır. Bir diğer deyişle tüketici sahip olduğu objeler aracılığıyla kendisini dünyaya tanıtır. Ancak devamlı büyümekte olan bir dünyada seri üretim ve seri tüketim alışkanlıkları bu süreçte sürdürülebilir değildir, bu yüzden sanayi öncesi topluluklarında hakim olan, kısmi de olsa, kendine yeterlilik durumu incelenmeli ve pazara olası entegrasyonu sorgulanmalıdır. Tüketici/Üretici diyalektiğinden doğan kitlesel özelleştirme her ne kadar paradoksal bir durum olarak gözükse de, bu entegrasyonun sürdürülebilir bir sonucudur ve bir çok endüstri dalında değişilmez bir konuma sahiptir. Kitlesel özelleştirme, her ne kadar üstüne sayısız makale yazılmış olsa da, hala tam olarak tanımlanamamıştır. Her durumu kapsayan belirli bir tanım yerine, seri üretim ve özel üretim arasında konumlandırılmış çeşitli basamaklardan oluşan bir ölçü ile kitlesel özelliştirmeyi tanımlamak daha doğru olacaktır. Kitlesel özelleştirme yaklaşımları ne kadar farklı olursa olsun, iki özellik her yaklaşımda bulunmalıdır: modülarite ve tüketicinin üretime katkısı. Bir yaklaşımın kitlesel özelleştirme ölçüsündeki konumu bu iki özelliğin yaklaşımlarda bulunma oranına bağlıdır. Tüketici kararlarının üretim döngüsüne dahil olma aşamasına (tasarım / üretim/ tüketim) bağlı olarak farklı modüler yaklaşımlar kullanılabilir. Kitlesel özelleştirme çeşitlilik değildir. Çeşitlilik, tepeden inme bir tasarım kararıdır. Oluşturulan pazar kesimlerine hitap etme amacıyla seri üretimin farklılaşmasıdır, kitlesel özelleştirme değildir. Aynı şekilde her tüketici için farklı üretim de kitlesel özelleştirme değildir. Çeşitlilik karar alma ve müşteri memnuniyetinde sorunlar yaratabilirken, kitlesel özelleştirmede müşteri odaklı bir çözüm vardır. Çeşitlilik ekolojik ve ekonomik açıdan sürdürülebilir değildir, sürdürülebilirlik ancak kitlesel özelleştirme ile sağlanabilir. Getirdiği avantajlar nedeni ile kitlesel özelleştirme bir çok endüstri dalında benimsenmiştir. Yapı endüstrisi, ölçeği, her projenin özelleşmesi ve ilgilendiği kişisel mekan üretimi faktörleri dolayısıyla diğer endüstrilerden farklılaşır. Yeni üretim biçimleri yapı üretiminde daha geç kabul görmüştür. Nispeten yeni bir üretim sistemi de olsa, kitlesel özelleştirmenin etkileri görülmeye başlanmıştır. Yapı endüstrisi bir çok farklı kesimi bir araya getirdiği için üretim döngüsünün basamakları dahilinde kitlesel özelleştirmenin incelenmesi gerekir. Tasarım aşaması mimarlara atfedilmiştir, ve sanayi devriminin getirdiği ihtisaslaşma bağlamında mimarın yetki alanı tasarım süreci ile sınırlandırılmıştır. Oysa kullanıcının isteklerine hitap eden, kullanıcıya farklı deneyimler sunacak olan tasarımlar yeni geliştirilen dijital tasarım ve üretim araçlarıyla mümkündür. Bu araçlara hakim olabilmek için mimar kendini tasarım safhası ile sınırlamamalı, üretim ve kullanım aşamasını da kapsayacak şekilde tasarımını genişletmelidir. xxiii Mimarlar, tasarımın etki alanını genişletebilmek için bilgisayarın sunduğu olasılıklardan yararlanmalıdır. İkinci Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan bilgisayar destekli tasarım (CAD) ve bilgisayar destekli üretim (CAM) araçları geç de olsa mimarlığı etkilemiştir. Ancak bugünkü kullanımı göz önünde bulundurulduğunda mimarların çoğu tasarımlarında bilgisayarın öncelikli görevi olan hesaplamayı es geçmekte, bilgisayarı basit bir dijital çizim aracı olarak görmektedir. Oysa sayıları az da olsa, bilgisayardan önce de mimarlar bilgisel tasarım araçları kullanmaktaydı. Gaudi‘nin kemer tasarımları için geliştirdiği zincir maketi veya Frei Otto‘nun Munich Olimpiyat Stadı ve yerleşkesinin üstünü kaplayan asma germe çatı sistemi için geliştirdiği sabun köpüğü düzeneği dijital çağ öncesi bilgisel tasarım araçlarına örnek gösterilebilir. Bilgisayar destekli tasarım ve üretim araçlarının etkili kullanımı için mimar tasarımı nesne üretimi olarak görmemeli, tasarım parçalarının ilişkilerini ön planda tutmalıdır. Tasarım aşamaları göz önünde bulundurularak dijital tasarım araçlarından yararlanma düzeyini belirleyebiliriz. Tasarımı dört aşamada değerlendirecek olursak – dijital ortamda simgelenmesi / oluşumu / değerlendirmesi / performansı, kullanıcının bu aşamalarla dijital veya fiziksel ortamdaki açık veya örtülü ilişkileri dijital tasarım araçlarının kullanılma düzeyini belirler. Her ne kadar dijital üretim araçları yapı endüstrisine yönelik tasarlanmamış olsalar da, yapı üretimi safhasında dijital tasarım araçları ile birlikte mimarın tasarımı doğrultusunda kullanılabilir. Bilgisayar destekli tasarım ve üretim araçları yapının kullanım aşamasında da yenilikler getirir. Her ne kadar çoğunlukla enstalasyon amaçlı ve kamusal olarak kurgulansa da, etkileşimli sistemler kullanıcılar için yeni bir mimarlığın habercisidir. Mimarlıkta kitlesel özelleştirmenin kuramsal anlatımının okuyucu tarafından daha iyi anlaşılabilmesi için örnekler üzerinden okumalar yapılmıştır. Özellikle iyi bilinen üç mimar ve tasarımları, Zaha Hadid / Frank O. Gehry / Kas Oosterhuis, üzerinden farklılaşan dijital tasarım ve üretim sistemleri örneklendirilmiş, kitlesel özelleştirme sistemleri ile kurduğu bağ açıklanmıştır. Dijital tasarım araçları ve üretim sistemlerine uzak bir insan tarafından aynı mimarlığı yaptıkları düşünülebilecek (dekonstruktivist, blob, vb.) bu üç tasarımcı hem tasarım anlayışları hem tasarım araçları kullanımı bakımından birbirinden oldukça farklılaşmaktadır. Son olarak, kitlesel özelleştirmenin oluşturabileceği / gelebileceği nihai nokta olarak siberuzay ve mimarlık ilişkisi sorgulanmış, ve Marcos Novak‘ın bu konudaki çalışmaları irdelenmiştir. Sonuç bölümü çalışmayı özetler ve yazarın konu üzerindeki ek görüşlerini bildirir., This thesis discusses the possible applications of mass customization in the field of architecture. A novel fabrication method from the hybridization of mass standardization and full customization, mass customization aims to provide unique customer experience for all. Mass customization has established itself as the rule of thumb in many industrial fields, yet it is still an emerging method in the field of architecture. Also discussed in this thesis is the role of the architect in this new paradigm. For a better understanding of the current phenomenon and its possible effects on the profession, precedent production methods and their effects are discussed briefly in the second chapter, Waves. Introduction of new production methods causes paradigm shifts, affecting all aspects of life. Named as Waves by Alvin Toffler, paradigm shifts taking place between waves make a great impact on the profession of architecture, and the user/client. Evolutions of both sides through the previous waves are emphasized in this chapter. As the reader gains a general background to production methods and their effects, mass customization as a phenomenon is introduced in the self-titled third chapter, Mass Customization. Emergence of the method is introduced and a thorough classification of the concept is provided, serving as a clear basis for identification of different cases of mass customization. Two essential aspects of mass customized systems, modularity and customer involvement, is further discussed. The difference between variety, which is often mistaken as a mass customization quality, and mass customized products are discussed in the last sub-chapter. Chapter 4, Mass Customization of Architecture, builds on the previous chapter and introduces the possible applications of mass customization in the field of architecture, classified based on the phase of the production cycle. Mass customization in Design Phase focuses on the new digital design methods and computational tooling, while classifying various methods according to their level of effective use of computational power. Fabrication Phase explores different digital fabrication methods that were primarily developed for other fields, but has found their way into the fabrication of building elements. Possible applications of mass-customization in the use phase are discussed under Interactive Architecture. Further Case Studies are briefly explained and evaluated at the end of the chapter. Conclusions summarizes the study including an evaluation of the subject by the author., Yüksek Lisans, M.Sc.