56 results on '"Yinanç, Refet"'
Search Results
2. Rusya Türkiye enerji ilişkileri (19952005)
- Author
-
YİNANÇ, REFET
- Abstract
Türk-Rus enerji ilişkileri "çok boyutlu ortaklık" düzeyine ulaşmıştır. Dünyadaki her ülkenin enerjiye olan ihtiyacının hızla arttığı artık bir gerçektir. Güçlü ve rekabet edebilen bir ekonomi olmanın ön şartı enerji erişimine bağlıdır. Rusya Dünya'nın en büyük gaz üreticisi ise dünyanın en büyük gaz piyasası da Avrupa'dır. İşte burada Türkiye'nin konumu onu bu denklemde önemli aktör kılmaktadır. Türkiye dünyada, enerjide çözümün bir parçası olmak istiyor. Rusya ve diğer bölge ülkelerinden gelen gazı ve petrolü en kısa ve ucuz yoluyla Avrupa'ya aktarmak istiyor. Bu çerçevede Türkiye birkaç projeyi gerçekleştirmiş durumunda; Mavi Akım (Doğalgaz), Bakü-Tiflis-Ceyhan (Petrol), İran-Türkiye (Doğalgaz), Irak-Türkiye (Petrol) ve Rusya-Türkiye (Doğalgaz). Ancak bu hatlar bile küresel enerji aktörü olmaya etmemektedir. Türkiye daha fazla rol üstlenmek istemektedir. Bu yönde atılan önemli adımları vardır. Boru hatlarının sayısını artırmayı amaçlamaktadır, inşa ve proje halinde olan boru hatları; Nubucco (Doğalgaz), Rusya-Türkiye-İsrail (Doğalgaz), Türkmenistan-İran-Türkiye (Doğalgaz), Türkmenistan-Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye (Doğalgaz), Mısır-Türkiye (Doğalgaz), Irak-Türkiye (Doğalgaz) ve Türkiye-Yunanistan-Avrupa (Doğalgaz). Nabucco Projesinin, önemi büyüktür ve enerji alanında, Türkiye'nin jeopolitik konumunu çok iyi kullanması gerekir çünkü Türkiye'nin jeopolitik konumu dünyanın rağbetindedir diyebiliriz. Türkiye'nin enerji diplomasisi ile ilgili yürüttüğü çalışmaların en önemli yapı taşlarından birisi Nabucco Projesidir. Türkiye kendi enerji kaynaklarını tam olarak değerlendirememektedir. Türkiye ve Rusya'nın yenilenebilir kaynakları, rüzgar, güneş, sıcak sular ve deniz dalgalarından elde edilen enerji genel tüketim oranlarında çok düşük seviyelerde kalıyor. Ayrıca, Türkiye'nin sahip olduğu bor madenlerinin kaderi belirsizliğini korumaktadır. Dünya enerji piyasasının önemli aktörleri; ABD, AB, Çin, Rusya ve Japonya. Bu aktörleri göz önüne almadan hiçbir büyük projenin gerçekleşmesi mümkün olmuyor. Burada Rusya ile Türkiye'nin enerji işbirliği ön plana çıkmaktadır. İki ülkenin enerji politikaları ve bu alandaki önemli kuruluşlarının faaliyetleri onları hiç olmadığı kadar yakınlaştırmaktadır. Rusya kendi enerji kaynaklarını en güvenli şekilde uluslararası piyasalara ulaştırma gayretindedir, Türkiye ise enerji zengini komşu ülkelerin bu önemli değerlerini başka ülkelere aktararak hem maddi hem de siyası kazanç elde etme peşindedir. Türkiye'nin önem verdiği bir başka enerji bölgesi de Orta Asya Devletleridir. Bu devletlerle kültürel, etnik ve tarihi yakınlığı bulunan Türkiye, onlarla enerji işbirliği olanaklarını değerlendirmek istemektedir. Ülkemiz bu bölgede Rusya ile rekabet içinde olsa da çeşitli enerji projelerini tasarlayarak hayata geçirmeye çalışmaktadır. Türkiye'nin Rusya ile kuracağı Avrasya Birliği, dünyada bilinen tüm dengeleri değiştirecektir. Bu oluşum Avrupa Birliği gibi ekonomik, siyasal ve kültürel birlik olabilir. Bu birliğin her iki ülkeye çok büyük fırsatlar sunacağına inanmaktayım.
- Published
- 2010
3. HİNDİSTAN ÇİN İLİŞKİLERİNDE TİBET SORUNU
- Author
-
YİNANÇ, REFET
- Abstract
Hindistan-Çin ilişkileri neredeyse altmış yıllık bir süre zarfında 1950'lerdeki iyi komşuluk ve işbirliğinden, 1960'lar ve 1970'lerdeki derin düşmanlığa, 1980'lerdeki ilişkileri normalleştirme çabalarından Sovyetler Birliği'nin yıkılmasını izleyen dönemdeki yakınlaşmaya varan dramatik değişikliklere sahne olmuştur. Soğuk savaş sonrası dönemde iki büyük Asya gücü ortak bir paydada buluşmuşlardır: Çok kutuplu bir dünya düzeninden yana olmak. Çok kutuplu dünya düzeninin Hindistan ve Çin'e dünyanın belli başlı güç merkezlerinden biri haline gelmelerini sağlayacak olan global politik etki ve ekononomik, teknolojik ve askeri kapasitelerini geliştirme imkanı verecek olması bu iki ülkeyi soğuk savaş sonrası dönemde işbirliği içine itmiştir. Fakat Çin Hindistan ilişkilerindeki yumuşama ve yakınlaşmaya rağmen iki ülke arasındaki temel sorun alanları tarafların arasındaki ilişkinin sürmesinde güçlük çıkarmaktadır. Tibet sorunu, sınır sorunu, Pakistan ile Çin arasındaki ilişkiler ve Himalayalar ile Hint Okyanusunda rekabetten oluşan iki ülke arasındaki sorun alanları bu çerçevede Hindistan Çin yakınlaşmasının limitleri olarak tanımlanabilmektedir. India-China relations have undergone dramatic changes for nearly six decades ranging from a good neighbouring and cooperation 1950's, a deep hostility in the 1960's and 1970's, to a normalization in the 1980's and a rapprochement since the demise of the Soviet Union. The two big Asian powers have been drawn together lately in the postcold War era by a common sentiment. Both India and China yearn for a truly multipolar system. The dynamics of a multipolar world require China and India to have global political influence, economic and technological capability and military strength in order to become major power centers of the world. Despite a thaw and rapprochement in Sino-Indian relations, the basic disputes of the two nations continue to bedevil their relationship. Tibet issue, boundary issue, Sino-Pakistani entente and competition on the Himalayas and the Indian Ocean could be serve as the limits of the Sino-Indian rapprochement.
- Published
- 2008
4. 1991 SONRASI TÜRKİYE - AZERBAYCAN İLİŞKİLERİ
- Author
-
YİNANÇ, REFET
- Abstract
Bu tez çalışmasında ilk etapta, Azerbaycan'ın kısa tarihçesine değinilmiştir. Ardından 1980'li yılların sonunda Azerbaycan'ın bağımsızlık mücadelesinin başlamasından 2007 yılına kadar iki ülke arasında yaşanan ilişkiler ele alınmıştır. Çalışmanın temel amacı, Türkiye ve Azerbaycan arasındaki ilişkilere bilimsel açıklama getirmektir. Çalışmada, Ayaz Müttelibov, Ebulfez Elçibey, Haydar Aliyev ve oğlu İlham Aliyev dönemleri ayrıntılı olarak ele alınmıştır. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler özellikle Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı Projesi çerçevesinde işlenmiştir. Çalışmada Türkçe, Azerbaycan Türkçesi, İngilizce ve Rusça kaynaklardan ve zaman zaman da internet ortamından yararlanılmıştır. Ayrıca konu ile ilgili uzmanlarla bire bir yapılan görüşmelerle çalışma zenginleştirilmiştir. In this master thesis, first of all the short history of Azerbaijan had been mentioned.Than the relations between two country in the period from the end 1980's when the independence movement of Azerbaijan had started- to the 2007 had been undertaken. The main purpose of this work, is to make a scientific explanation of Turkey and Azerbaijan relations. In this thesis the eras of Ayaz Müttelibov, Ebulfez Elçibey, Haydar Aliyev and his son İlham Aliyev had been particularly analyzed. Ecomomic relations between two country had been analyzed especially within the framework of Baku-Tiflis Ceyhan oil pipeline. In this work Turkish, Azerbaijani Turkish and Russian sources and from time to time internet medium had been benefited. Furthermore the thesis had been enriched by one to one negotiations with the experts of the subject.
- Published
- 2008
5. Kayseri ve Sivas Darüşşifaları'nın Vakıfları
- Author
-
Yinanç, Refet, primary
- Published
- 1984
- Full Text
- View/download PDF
6. Foreign Ministry versus the War Ministry: Different Approaches in Ottoman Bureaucracy Regarding the Beginnings of the 1911 Malësor Rebellion and Montenegro.
- Author
-
Çınar, ÖZEN, DEMİRAĞ, Yelda, and YİNANÇ, Refet
- Subjects
- *
GOVERNMENT archives , *GOVERNMENT agencies ,TURKISH history - Abstract
This work analyses the role played by the Montenegrin administration in the 1911 Malësor Rebellion and the differences in approach and evaluation between the Hariciye Nezareti (Foreign Ministry) and the Harbiye Nezareti (War Ministry) of the Ottoman Empire based on the 43 documents uncovered from a file dated 1911, located in the Ottoman Archives of the Turkish Prime Ministry. The archives clearly show that the War Ministry, assumed that Montenegro organised renegades and provided them with weapons and ammunition, and saw the activities of Montenegro as preparation for an invasion aimed at the Ottoman lands. The documents, also show that the Interior Ministry shared the same views with the War Ministry to a great extent. Until May 1911, in contrast to these two ministries, the Foreign Ministry and the Ottoman Minister to Montenegro's capital Cetinje, were under the view that Montenegro's intentions were good and did not suspect that the Montenegrin Royal Government would provide help to the Malësors, and felt that the government's promises that the necessary precautions would be taken in an effort to keep order were actually guarantees. It would, however, soon become evident that the Foreign Ministry and the Minister to Cetinje were wrong. As a result, this division of ideas within Ottoman bureaucracy and government would deeply affect the policy the empire would pursue during the Balkan Wars. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2009
7. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Amerika Birleşik devletlerinin Orta Asya politikası
- Author
-
Amanov, Şatlik, Yinanç, Refet, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
International Relations ,Uluslararası İlişkiler - Abstract
Rusya, Çin, Hindistan ve Pakistan gibi nükleer güçlere yakınkonumuyla Orta Asya, ekonomik ve jeopolitik olarak Asya kıtasının önemli birbölgesidir. Potansiyel bir nükleer güç olan ran'ın hemen yanı başındayerleşmektedir ve petrol, doğal gaz, altın, uranyum ve diğer doğal kaynaklaraçısından oldukça zengindir. Amerika Birleşik Devletleri'nin Orta Asyabölgesine yönelik angajmanının düzeyi, 1990'lar boyunca hem siyasi hem deakademik çevrelerde yaşanan büyük tartışmalara konu olmuştur. BazılarıHazar Denizine kıyı ülkelerin enerji zenginliklerinin bölgeyi önemli kıldığınıiddia ederken, birçok enerji uzmanı, Körfez ülkeleri ve Rusya ilekarşılaştırıldığında bölgenin küresel enerji piyasasına katkısının oldukçadüşük olduğuna inanmaktadır.ABD'nin Orta Asya ülkeleriyle ilişkileri, Sovyet Sosyalist CumhuriyetleriBirliği'nin (SSCB) dağılmasıyla bölge ülkelerinin bağımsızlıklarınakavuştukları 1990'lı yılların başlarına kadar uzanmaktadır. lişkilerdeekonomik ve askeri yardımlar ve, Kazakistan örneğinde, artan ticari çıkarlarön plana çıkmasına rağmen, 1990'lı yılların başlarındaki ilişkileri, ?sınırlı? ve?tutarsız? olarak tanımlamak mümkündür. Amerika Birleşik Devletleribölgedeki güvenlik ve ekonomik çıkarlarını mümkün olduğunca darkapsamda değerlendirirken, Amerikalı siyaset yapıcılar, Orta Asyarejimlerinin güvenilirliği konusunda kararsız kalmışlar ve daha çok insanhakları sicilleri, ekonomik ve dış politikaları ile ilgilenmişlerdir. ABD,bağımsızlıktan sonraki on yıl içerisinde Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan,Tacikistan ve Türkmenistan ile farklı düzey ve yoğunlukta ilişkilerinigeliştirmesine rağmen, bölge, coğrafi konumu, karasal olarak ?kapalı? veAmerikan çıkarlarından ?uzak? oluşu nedeniyle Washington'un öncelikleriarasında yer almamıştır.ABD'nin Orta Asya'ya yönelik dış politikasının arkasındaki saikleroldukça karmaşıktır ve ciddi jeopolitik, askeri ve ekonomik boyutlara sahiptir.Sovyetler Birliği'nin dağılmasından hemen sonra ABD, stratejik konuma sahipOrta Asya ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır. Bu stratejinin kilitunsurları arasında, bölge ülkelerinin enerji zenginliklerinden yararlanmasınısağlayacak alternatif boru hatları, bazı ülkelerin toplumsal yapılarınınçöküşünü engelleyecek insani yardımlar, çağdaş siyasal yapılarıngeliştirilmesi için sivil toplum programları, nükleer ve kitle imha silahlarınınyayılmasını önleyici ortak girişimler ve ekonomik modernizasyonu hedefleyendeğişik kalkınma yardımları yer almaktadır. 1990'ların sonlarına doğruAfganistan kaynaklı terörist grupların neden olduğu güvenlik gerilimlerikarşısında Amerikan Birleşik Devletleri, az da olsa güvenlik yardımısağlamıştır. Orta Asya ülkeleri, ABD ve müttefikleri açısından etkileri olacakciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Ayrıca Orta Asya'nın güvenliği, dini aşırıcılık,etnik çatışma, fakirlik, işsizlik, siyasal baskı, yönetimin başarısızlığı vedünyadan yalıtılmışlık gibi temel sorunların tehditi altındadır.11 Eylül 2001 saldırılarından sonra, Amerika Birleşik Devletleri'ninOrta Asya'daki ulusal güvenlik çıkarları büyük bir değişim geçirmiştir. Dışyardımlar, askeri işbirliği programları ve enerji kaynaklarının geliştirilmesialanlarında ABD, bölgede 1992'den beri varlığını hissettirmiştir. Ancak, 11Eylül sonrasında bölgede, ABD'nin ulusal çıkarlarını ciddi ölçüde tehdit edenve doğrudan ele alınması gereken bir güvenlik boşluğunun bulunduğu açıkçaortaya çıkmıştır. Aynı zamanda, Washington, Kalıcı Özgürlük Operasyonu'nuyürütmek için bölge ülkelerinin (üsler, uçuş izinleri, lojistik destek v.s.)yardımlarına ihtiyaç duymuştur; bunun yanısıra, saldırılar, Afganistan gibikırılgan ülkelerin ve Orta Asya'daki bazı potansiyel devletlerin ABD'yi hedefalan uluslararası terörist grupların beslendiği zemine dönüşebileceğitehlikesini açığa çıkarmıştır. ABD'nin, Orta Asya'daki beş cumhuriyetleilişkilerini daha da geliştirmesinin ve uzun vadeli refah ve istikrar için gereklisiyasal ve ekonomik reform önlemlerinin alınmasına yardım etmesinin kendiulusal çıkarları açısından önemli olduğu görülmüştür.Bu bağlamda, 2001'den sonra güvenlik konuları, ABD'nin bölgeyeyönelik politikalarında öncelikli yere sahip olmuştur; ABD, yine de, OrtaAsya'da ekonomik gelişmenin hızlandırılması, insan hakları dahil siyasalilerlemenin teşvik edilmesi ve uluslararası entegrasyonun desteklenmesiyleyakından ilgilenmiştir. Bu faktörler, birbirleriyle bağlantılıdır. ABD'nin bölgepolitikası, Orta Asya'da uzun vadeli istikrarın sağlanmasının temel hedefolduğu ancak buna Orta Asya ülkelerinde köklü iç reformlargerçekleştirmeden ulaşılamayacağı anlayışına dayanmaktadır. Sonuç olarakABD, Orta Asya'daki dış politika hedeflerini, Afganistan'daki operasyonlarınısürdürmek için askeri varlığını artırmanın yanı sıra diplomasi, ikili ilişkiler vedış yardım gibi bileşenleri uygulayarak gerçekleştirmektedir. Orta Asya'yayönelik ABD güvenlik politikasının dönüşümü, Amerikan ulusal güvenlikstratejisinin kilit unsuru olacaktır. Central Asia, economically and geopolitically, is an important region ofthe Asian continent, occupying areas adjacent to several nuclear powers,such as Russia, China, India and Pakistan. It is located in proximity to Iran, apotential nuclear power, and is a major repository of oil, natural gas, gold,uranium and other natural resources. The extent to which the United Statesshould be involved in Central Asia was a topic of significant debatethroughout the 1990?s in both the policy and academic communities. Whilesome argued that the energy wealth of the Caspian littoral states made theregion critical, most energy specialists saw the region as a fairly smallcontributor to the global energy market, especially compared with the GulfStates and Russia.U.S. relations with the Central Asian states date back to the early1990?s, shortly after the collapse of the Union of Soviet Socialist Republics(USSR) made these countries independent. Although the contacts involvedeconomic and military assistance and, in the case of Kazakhstan, increasingtrade interests, the overall engagement effort of the early 1990?s can best bedescribed as ?limited? and ?inconsistent?. The United States assessed itssecurity and economic interests in the region as fairly narrow and Americanpolicymakers were uncertain of Central Asian regimes? reliability and, rather,concerned about their human rights records and economic and foreignpolicies. Although the United States had previously developed relationshipsof varying warmth and intensity with Kazakhstan, Kyrgyzstan, Tajikistan,Uzbekistan, and Turkmenistan during the decade since their independence,the region was far from a priority for Washington due to its ?landlocked? and?remote? geographic position.The motivations behind the US foreign policy towards Central Asia aremuch more complex, and involve serious geopolitical, military, and economicconsiderations. Soon after the collapse of the Soviet Union, the United Statesmoved to engage the strategically placed states of Central Asia. Keyelements in this strategy included multiple pipelines to help the countries ofthe region benefit from their energy wealth, humanitarian efforts to stave offthe collapse of some of the countries' social structure, civil society programsto develop modern political structures, cooperative efforts to obstruct theexport of nuclear arms and weapons of mass destruction, and somedevelopment aid to help economic modernization.As security tensions nurtured by terrorist groups formed in Afghanistanlate in the decade, the United States also provided a modicum of securityassistance. The challenges facing the Central Asian countries are indeeddaunting, with serious implications for the United States and its allies. CentralAsia's stability also is threatened by fundamental problems of religiousextremism, ethnic conflict, poverty, unemployment, political oppression, statefailure, and isolation from the rest of the world.After the events of September 11, 2001, the United States' nationalsecurity interests in Central Asia underwent a drastic shift. The U.S. hasbeen involved in the regionâin terms of foreign aid, military-militaryengagement programs, and energy resource developmentâsince 1992.However, after September 11, it became clear that there was a securityvacuum in the region that posed a serious threat to U.S. national interestsand had to be addressed directly. Meanwhile, Washington needed theassistance of the states of the region (through bases, overflight rights, logisticsupport, etc.) to prosecute Operation Enduring Freedom; even more critically,the attacks exposed the danger that fragile countries like Afghanistan andpotentially some of the states of Central Asia could become the breedingground for international terrorist groups aimed at the United States. It wascritical to the national interests of the United States that it greatly enhancesits relations with the five Central Asian countries and helps them find ways totake the political and economic reform measures necessary for long-termprosperity and stability.Security issues have thus taken priority in U.S. policy approachestoward the region since 2001, but the U.S. is still very much concerned withaccelerating economic growth, fostering political development including thepromotion of human rights, and facilitating international integration in CentralAsia. These factors are seen as interrelated. U.S. policy in the region isbased on the understanding that achieving long-term stability in Central Asiais a primary objective, but will not be possible without significant internalreform in Central Asian republics. As a result, the United States is pursuingits policy objectives in Central Asia through a combination of diplomacy,relationship building, and foreign assistance, in addition to increasing itsmilitary presence to pursue the campaign in Afghanistan. The evolution ofU.S. security policy toward Central Asia will be a crucial component of theU.S. national security strategy. 562
- Published
- 2007
8. Çatışma sonrası yeniden yapılandırma sürecinde barış güçlerinin rolü
- Author
-
Polat, Gökhan, Yinanç, Refet, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
International Relations ,Uluslararası İlişkiler - Abstract
Birleşmiş Milletlerin en önemli görevlerinden birisi uluslararası barış vegüvenliğin korunmasıdır. Kurulduğu günden bu yana, Birleşmiş Milletleruyuşmazlıkların savaşa dönüşmesinin önlenmesi veya çatışmalarınbaşlamasının ardından barışın yeniden temin edilmesi konusunda önemlibaşarılar elde etmiştir.Barışı koruma harekatları 1945 yılında kurulan Birleşmiş Milletlerinbelkide bilinen en önemli faaliyetidir. Bazı istisnalar hariç soğuk savaşdönemi barışı koruma harekatları, farklı ülkelerden silahsız veya hafif silahlıaskeri personelin BM komutası altında, savaşan taraflar arasınakonuşlandırılması suretiyle, devletler arasındaki çatışmaları durdurmak içinkullanılmıştır. Harekatların amacı düşmanları ayırmak, ateşkesi izlemek vekorumak suretiyle şiddeti durdurmak ve azaltmaktı.1990'larda çatışmaların yapısında büyük değişiklikler meydanagelmiştir. Soğuk savaşın sona ermesinin ardından, çatışmaların % 90'nındevletler arasında değil devletlerin içerisinde gerçekleşmekteydi. Ayrıcasoğuk savaşın sona ermesi ile birlikte BM'de ve BM barışı korumaanlayışında da önemli gelişmeler yaşanmıştır. Güvenlik Konseyi, içsavaşların tarafları arasındaki kapsamlı barış anlaşmalarının uygulanmasınayardımcı olmak amacıyla daha büyük ve karmaşık barışı koruma harekatlarıteşkil etmeye başlamıştır. Üstelik BM barışı koruma harekatları karmaşıkgörevleri yürütebilmek amacıyla daha fazla sivil unsur içerir hale gelmiştir. ElSalvador ve Mozambik örneklerinde BM barış güçleri, çatışmalarınsonlandırılması ve kalıcı barışın temininde önemli rol oynamıştır.Bu yeni tür harekatlarda, bazı karmaşık barışın tesisi faaliyetleri BMbarış güçleri tarafından üstlenilmiştir. Görevler ve yetkiler hukuk ve düzeninsağlanması, sivil yönetim, ekonomik gelişim ve insan hakları konularınıiçerecek şekilde genişlemiştir. BM'in başarabilecekleri konusunda fazlaiyimser bir değerlendirme içerisine girilmesi sonucu bazı harekatlar başarısızolmuştur. Güvenlik Konseyi, Kamboçya ve Mozambik'teki karmaşık görevlerdevam ederken, barış güçlerini ateşkesin ve çatışan tarafların rızalarınınsağlanamadığı Somali'deki ve eski Yugoslavya'daki çatışma bölgelerinekonuşlandırmıştır. Bu harekatlar görevlerini yerine getirebilecekleriinsangücünden ve siyasi destekten yoksundular. Özellikle 1994'deRuanda'da ve 1995 yılında Srebrenika'da yaşanan katliamlar BM barışıkorumanın en acı başarısızlıkları haline gelmişlerdir. One of the primary missions of the United Nations is the maintenanceof international peace and security. Since its creation, the United Nations hasgained significant achievements in preventing disputes from escalating intowar and restoring peace when conflict does break out.Peace keeping operations perhaps the most evident activity of theUnited Nations Organization since its creation in 1945. Cold Warpeacekeeping operations were, with rare exceptions, used to resolveconflicts between states by deploying unarmed or lightly armed militarypersonnel from different countries, under UN command, between formerwarring parties. Intent of these operations werre to separate combatants,monitor and maintain ceasefires, thereby halt or reduce violence.During the 1990?s, there have been major changes in the patterns ofconflicts. After the end of the Cold War, more than 90 per cent of recentconflicts have taken place within, rather than between, states. Furthermorewith the end of the Cold War, important developments were undergone in UNand UN peacekeeping approach. The Security Council began to establishlarger and more complex peacekeeping operations, to help implementcomprehensive peace between protagonists in intra-state conflicts.Furthermore, UN peacekeeping operations came to involve more and morecivil elements to implement complex missions. In El Salvador andMozambique, for example, UN peace forces played a major role in endingconflict and achieving lasting peace.In these new type operations, some complex peacebuilding tasks wereundertaken by United Nations peacekeepers. Missions and mandatesexpanded to include rule of law, civil administration, economic developmentand human rights. As the result of an overly optimistic assessment of whatUN could accomplish, some operations failed. While complex missions inCambodia and Mozambique were ongoing, the Security Council dispatchedpeacekeepers to conflict zones like Somalia and former Yugoslavia, whereneither ceasefires nor the consent of the parties in conflict had been secured.These operations did not have the manpower, nor were they supported bythe political will, to implement their mandates. Particularly 1995 massacre inSrebrenica and 1994 genocide in Rwanda became the most tragic failures ofUN peacekeeping. 212
- Published
- 2007
9. 1991 sonrası Türkiye-Azerbaycan ilişkileri
- Author
-
Salmanli, Zeynep, Yinanç, Refet, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
South Caucaus ,Azerbaijan ,Turkey ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Karabakh ,Baku-Ceyhan Petroleum Pipeline - Abstract
Bu tez çalışmasında ilk etapta, Azerbaycan'ın kısa tarihçesine değinilmiştir. Ardından 1980'li yılların sonunda Azerbaycan'ın bağımsızlık mücadelesinin başlamasından 2007 yılına kadar iki ülke arasında yaşanan ilişkiler ele alınmıştır.Çalışmanın temel amacı, Türkiye ve Azerbaycan arasındaki ilişkilere bilimsel açıklama getirmektir. Çalışmada, Ayaz Müttelibov, Ebulfez Elçibey, Haydar Aliyev ve oğlu İlham Aliyev dönemleri ayrıntılı olarak ele alınmıştır. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler özellikle Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı Projesi çerçevesinde işlenmiştir. Çalışmada Türkçe, Azerbaycan Türkçesi, İngilizce ve Rusça kaynaklardan ve zaman zaman da internet ortamından yararlanılmıştır. Ayrıca konu ile ilgili uzmanlarla bire bir yapılan görüşmelerle çalışma zenginleştirilmiştir. In this master thesis, first of all the short history of Azerbaijan had been mentioned.Than the relations between two country in the period from the end 1980?s ? when the independence movement of Azerbaijan had started- to the 2007 had been undertaken.The main purpose of this work, is to make a scientific explanation of Turkey and Azerbaijan relations. In this thesis the eras of Ayaz Müttelibov, Ebulfez Elçibey, Haydar Aliyev and his son İlham Aliyev had been particularly analyzed. Ecomomic relations between two country had been analyzed especially within the framework of Baku-Tiflis Ceyhan oil pipeline. In this work Turkish, Azerbaijani Turkish and Russian sources and from time to time internet medium had been benefited. Furthermore the thesis had been enriched by one to one negotiations with the experts of the subject. 114
- Published
- 2007
10. Hindistan Çin ilişkilerinde Tibet sorunu
- Author
-
Sarialioğlu, İrşat, Yinanç, Refet, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
China ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,India - Abstract
Hindistan-Çin ilişkileri neredeyse altmış yıllık bir süre zarfında 1950'lerdeki iyi komşuluk ve işbirliğinden, 1960'lar ve 1970'lerdeki derin düşmanlığa, 1980'lerdeki ilişkileri normalleştirme çabalarından Sovyetler Birliği'nin yıkılmasını izleyen dönemdeki yakınlaşmaya varan dramatik değişikliklere sahne olmuştur.Soğuk savaş sonrası dönemde iki büyük Asya gücü ortak bir paydada buluşmuşlardır: Çok kutuplu bir dünya düzeninden yana olmak. Çok kutuplu dünya düzeninin Hindistan ve Çin'e dünyanın belli başlı güç merkezlerinden biri haline gelmelerini sağlayacak olan global politik etki ve ekononomik, teknolojik ve askeri kapasitelerini geliştirme imkanı verecek olması bu iki ülkeyi soğuk savaş sonrası dönemde işbirliği içine itmiştir.Fakat Çin Hindistan ilişkilerindeki yumuşama ve yakınlaşmaya rağmen iki ülke arasındaki temel sorun alanları tarafların arasındaki ilişkinin sürmesinde güçlük çıkarmaktadır. Tibet sorunu, sınır sorunu, Pakistan ile Çin arasındaki ilişkiler ve Himalayalar ile Hint Okyanusunda rekabetten oluşan iki ülke arasındaki sorun alanları bu çerçevede Hindistan Çin yakınlaşmasının limitleri olarak tanımlanabilmektedir. India-China relations have undergone dramatic changes for nearly six decades ranging from a good neighbouring and cooperation 1950?s, a deep hostility in the 1960?s and 1970?s, to a normalization in the 1980?s and a rapprochement since the demise of the Soviet Union.The two big Asian powers have been drawn together lately in the post-cold War era by a common sentiment. Both India and China yearn for a truly multipolar system. The dynamics of a multipolar world require China and India to have global political influence, economic and technological capability and military strength in order to become major power centers of the world.Despite a thaw and rapprochement in Sino-Indian relations, the basic disputes of the two nations continue to bedevil their relationship. Tibet issue, boundary issue, Sino-Pakistani entente and competition on the Himalayas and the Indian Ocean could be serve as the limits of the Sino-Indian rapprochement. 158
- Published
- 2007
11. Türkiye ve Irak ilişkilerinde Türkmenler: Körfez savaşı sonrasından günümüze
- Author
-
Selim, Aydin Maruf, Yinanç, Refet, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Siyasal Bilimler ,Political Science ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler - Abstract
233ÖzetBirinci Düny a Savaşı ile birlikte Ortadoğu da p etrol y ataklarının bulunduğubölgeleri kendi kontrolünde tutmakta kararlı olan İn gilizler, Türkiy e'y i bölgedenuzaklaştırmak için Türkmenlerin y oğun y aşadığı bölgey i Musul, Erbil ve Kerkük'üLozan görüşmelerinin dışında tutmayı başardı. 1926 y ılınd a imzalanan AnkaraAnlaşması ile M usul bölgesi İngiltere mandasındak i Irak'a bırak ılmıştı. Bu tarihtensonra Irak'ta Türkmenlerin siy asi varlığın ı İn gilizler tarafından y ok edilmey eçalışıy ordu. Türkmenlere her türlü siy asi ve askeri baskılar yapıldı. 14 Temmuz 1958General Abdülkerim Kasım d arbesinden sonra kültürel an lamd a bazı haklar elde etmeklebirlikte baskı v e sindirme p olitikasına maruz kalan Türkmen ler, o dön emde d eTürkiy e'nin dış p olitik gündeminde üst sıralarda değildi. 1991 tarih inde Birinci KörfezSavaşınd an sonra Saddam'ın Kuzey Irak'a y aptığı askeri saldırısı sonucunda, Türkiy esınırların a büy ük bir göç başlamıştı. Bu nedenle Türkiye, bölgey le y akından ilgilenmey ebaşladığında Kuzey Irak'ta y aşay an Türkmenlerin durumu da günd emin üst sıraların açıktı. Irak'ın top rak bütünlüğünü savunan Türkiy e, bu bütünlüğe zarar verecek her türlüfaaliy ete karşı o lduğunu açık larken, bölgey e y önelik tüm p olitikalarında söz konusu tezisavunmuştur. Gerek etnik ve gerekse de tarih i bağlar nedeniy le Türkiye'den ay rıdüşünülemeyecek olan Türkmenler, Körfez Savaşı'ndan sonraki çekişmelerde Ankaraiçin önemi h er geçen gün artan bir unsur olmaya başladı. 2003 y ılındaki İk inci KörfezSavaşı ve hemen ardından gelen ABD'nın Irak işgali ile birlikte Irak'ın Kuzeybölgesinin Kürt grup ların özellikle K YB ve KDP'nın denetimine girişinde görülenhızlanma, Ankara'yı cidd i anlamda o lumsuz etkilemişti.Bugün Türkmenler önemli ve tarihi günler y aşamaktadır. Türkmenlerinkaderini belirley ecek önemli siyasi gelişmelerle karşı karşıya gelmektedir. Geçmişteolduğu gibi bu gün d e Irak'ın siy asi y apılanmasında büy ük rol oy nay an ABD veİngilizler, özel olarak Türkmenleri gündem dışı tutmay a çalışmaktadırlar. Ay nıp olitikayı işgalçilerin işbirlikçileri Kürt grup ları da izlemektedirler. Türkmenleri Irak'ınsiyasi sahasından silmek v e yok etmek istey en Kürtler, Türkmenlerin yaşadıklarıTürkmeneli bölgeleri Kürtleştirmek ve ele geçirmek, Musul ve Kerkük p etrollerine sahip234olmak için çaba harcamaktadırlar. Bu ned enle Irak'ın kuzey ini bağımsız bir Kürtdevletine dönüştürmek istey en tüm girişimlerin do lay lı olarak bölge ülkelerin in toprakbütünlüğünü de hedefley en ve olumsuz etkiley en bir tehdit olduğunu gözdenkaçırmamak gerekir. Bölge ülk eleri, Irak ve Kuzey Irak'ta olup biten gelişmeleri çok iy itakip etmeli ve birbiriy le işbirliği için e girmeldir. Çünkü Irak'ın kuzeyindeki gelişmelerbütün ortadoğu bölgesini etkiley ecek derecede hızla ilerliy or. 235Abstra ctBritain, determined to maintain control over the oil reservoirs in Middle East,was successful in keep ing M osul, Erbil and Kirkuk, regions where Turkmen p op ulationwas high, out of the agenda of Lausanne n egotiations during the First World War thuskeep ing Turkey out of the territory . M osul Region was left to Iraq which was at that timeunder the En glish mandate in accordance with the Ankara Agreement sign ed in 1926.From then on, Britain strived to abolish the political existence of Turkmen p eop le inIraq. Turkmen p eop le were subjected to all k inds of p olitical and military p ressure. Eventhough they had gain ed some cultural rights after the coup d?état of General AbdulkarimKasım on 14 July 1958, Turkmen p eople, with all the supp ression policies they weresubjected to, did not have a very imp ortant p lace in the Foreign Policies of Turkey. Amajor migration to the borders of Turkey started up on the military attack of Saddam toNorth Iraq after the First Gulf War in 1991. With Turkey beginnin g to take interest inthe region up on all these, condition of the Turkmen p eop le in Northern Iraq becamep rominent in the policies of Turkey . Turkey , advocating for the integrity of the territoryof Iraq, made it known that it is against all kinds of activities that could threaten thisintegrity , and has advocated the same thesis in all its policies regarding the region. TheTurkmen peop le, who cannot be regard ed sep arately from Turkey because of both ethnicand historical bonds, started to become an element of increasing imp ortance for Ankaraduring the conflicts followin g the Gulf War. With the second Gulf War in 2003 and thesubsequent occupation of Iraq by the USA, the rate by which the Northern regions ofIraq have fallen under the control of Kurdish group s, p articularly PUK and KDP, hasincreased and this had a strong, negative imp act on Ankara.Turkmen peop le are exp eriencing a p eriod of great historical imp ortance. Theyare en counterin g imp ortant p olitical develop ments that will affect the fate of Turkmenp eop le. USA and UK, just as they have been doing in the p ast, p lay ing the key roles inthe p olitical structuring of Iraq today , are delib erately try ing to keep the Turkmen p eop le236outside the agenda. The same policy is adop ted also by Kurds, collaborators of theoccup y ing forces. Kurds, who wish to eliminate Turkmen peop le from the p oliticalscene of Iraq, are strivin g to transform the Turkmen regions into Kurdish lands and thusgain control of these lands and Mosul and Kirkuk oil. For that reason, it is imp ortant tounderstand that all attempts to transform the Northern Iraq into an indep endent Kurdishstate are indirect threats to the integrity of other states in the region. The countries in theregion must very carefully monitor the develop ments in Iraq and Northern Iraq and mustcoop erate with each other; because the developments in Iraq are advancing very rap idlyso as to cover the entire Middle East. 236
- Published
- 2007
12. Dış politika aracı olarak tanıtım: Abd dış politikası ve hollywood örneği
- Author
-
Ejder, Ebru, Yinanç, Refet, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
International Relations ,Uluslararası İlişkiler - Abstract
ÖZETDevlet olgusunun gücü ve etki alanı düşünüldüğünde, devletlerin uluslararası arenadaki davranışlarını etkileyen dış faktörler, davranışlarını belirleyen gelenek ya da içgüdüleri ve etkinlik kapasiteleri tarihin her döneminde önemli bir inceleme alanı olmuştur.Devlet merkezli sistem düşünüldüğünde son 200 yıl adeta devletler tarihi şeklindedir. Devlet yapıları, nitelikleri ve hatta tanımları tarihsel koşullara göre değişmiştir. Aynı şekilde devletlerin dış politikaları ve unsurları da farklılıklar göstermiştir. Devlet olgusunun önemli bir boyutunu, onun mevcut amaç ve nitelikleriyle yön bulan dış politikalarıdır.Soğuk savaş sonrası dönem devletlerin dış politikalarında yeni bir dönüşümü beraberinde getirmiştir. Özellikle küreselleşme süreci (ekonomik, siyasal, kültürel anlamda), tek kutuplu siyasal sistem gibi unsurlar uluslararası ilişkilerdeki devlet olgusu ve onun rolüne ilişkin yeni tartışmaları beraberinde getirmiştir. Söz konusu tartışmalardan belki de en önemlisi, devletlerin uluslararası sistemdeki tek (unique) aktör olma özelliklerinin sorgulanmasıdır. Bu sorguyla beraber devletlerin günümüzdeki dış politika uygulama ve kararlarının nelerden etkilenebileceği konusu sıkça gündeme gelmektedir.Çalışmanın kapsamı bağlamında; daha doğru bir zeminde değerlendirmeler yapabilmek için, dış politika, ulus devlet ve uluslararası ilişkilerde aktör kavramlarına değinilmiştir.Devletlerin toplum, birey ve kurumlarıyla olan ilişkilerini açıklamada kullanılan politika kavramı, devletlerin uluslararası sitem ve diğer siyasal birimlerle olan ilişkilerini açıklamada ise dış politikadan faydalanılmaktadır.Ancak dış politika olgusunu incelemeden önce devlet ya da ulus devlet kavramının netleşmesi gerekmektedir. Çünkü, çalışmanın genelinde tartışılacak konulara yön vermiş olan ulus devletin felsefesi ve amaçlarıdır.Bu değerlendirmeler temel olarak, geleneksel dış politika ve uluslararası politika yaklaşımlarını yansıtmaktadır. Ancak, günümüzde siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler disiplinleri; daha farklı alanları da incelemeye başlamışlardır. Siyasette post modern yaklaşımlar, iletişim teknolojileri ve küreselleşme gibi faktörler dış politika kavramının inceleme alanını faklılaştırmıştır. Bu olgulardan biri de `'tanıtım'' kavramıdır. Kamuoyunu etkilemek, politik kararlara meşruiyet kazandırma amaçlı olarak tanıtım ve iletişim faaliyetleri önem kazanmaktadır. Dünya siyasetinde ise bu sürecin belki en önemli uygulayıcısı ABD'dir. Hollywood filmlerindeki senaryo kurguları, karakterlerde işlenen temalar ve benzeri tüm süreçler ABD'nin dünya süper gücü olma rolüne hizmet eder niteliktedir. Bu çalışmada; dış politika süreçlerine farklı bir açıdan bakılarak dış politika ve tanıtım ilişkisi, ABD dış politikası ve Hollywood örneğinde incelenmiştir. ABSTRACTEJDER, Ebru. Promotion As a Factor Of Foreign Policy: USA Foreign Policy and Hollywood Example, Master, Ankara, 2007.As it comes to considering the power and the effect of the state concept, the foreign factors affecting the states attitudes within the international arena, the traditions and instincts defining these attitudes and their capacities have been a significant field of investigation throughout every historical period.When state centered system is thought the last 200 years is somewhat illustrated as history of sates. Their state structures, qualification and even their definitions have changed according to the historical conditions. Likewise foreign policies and factors have also displayed differences . These foreign policies are the ones which find their path with the aim and qualification of the state concept.The period after the cold war has brought together the alteration is their foreign policies. The globalization in particular has brought together the new discussions related to the one oriented political system affecting the states? concept in international relations and the role of this concept.The most outstanding one in these argument is questioning the properties states? being the unique actors in international system.Together with this, states? present application of foreign policies and decision and the factors affecting these have been in consideration. With the aim of making evalutions in the concrete basis, the concept `?actor?? has been referred to in foreign policy, relations and national state.The conceptb `?policy?? is used to express the states? relation to society with its individual citizen and institution while foreign policy is used for defining the states? relations with the international system and other political units.Nevertheless before searching fort eh idea `?foreign policy?? we have to calarify what is `?state?? or what is `?national state?? Since, in the perspective of the study it is the philosophy and the prospects of `?national state?? that will direct the subjects to be discussed.These considerations mainly reflect the conventional foreign policies and international political attitudes. However, today political sciences and international relations disciplines have also started to research more different areas.The factors as post modern attirudes in `?policy??, communication technologies and globalization have altered the research area of `?foreign policy concept??. One of these aspects is `?promotion?? to affect the public opinion to realize the political decision, the promotion and comminication activities aiming these have gained importance. The most outstanding applicant of this process in `?The World Policy?? is probably the USA.The script fictions in Hollywood films, the themes subjected in characterization and all similar prcesses are in the quality of serving the USA to her being the super power.In this study, viewing the foreign policy process from a different aspect the promotion in relations to foreign policy is worked on the USA foeign policy and Hollywood Example. 133
- Published
- 2007
13. Bulgar yönetiminde azınlıklar (1878-2004)
- Author
-
Nevrezova, Aydzhan, Yinanç, Refet, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
International Relations ,Uluslararası İlişkiler - Abstract
Öteden beri Bulgaristan'da Bulgar idarecileri Hıristiyan kozunu kullanarak Türk-Müslüman azınlığına karşı Bulgarlaştırma politikasını sürdürdüler. Bu siyasetin de başarısızolduğu gözleniyor. Günümüzde Bulgaristan'da halen bir milyondan fazla Türk-Müslümannüfusu yaşadığını bir gerçektir.Türk-Müslüman azınlığına karşı eritme politikası komünist rejimin iktidara geçmesiile birlikte yoğunlaştı. Jivkov döneminde Türklük ve Müslümanlık'ın bütünüyle inkârınavaracak kadar bir boyut kazandı.Jivkov'un devrilmesiyle ortaya çıkan yeni yönetim ?Bulgarlaştırma? politikasınıkınadı ve Türklere haklarının iade edileceğine söz verildi.Balkan ülkeler 1990'lı yıllarda savaş serüvenleri ve iç çatışmalar ile meşgul olurken,Bulgaristan kendini önemli ölçüde reform etmeyi başarmıştır. Uzun süre değişikimparatorlukların bir parçası olarak yaşamış olan Balkan Yarımadası günümüzde barış vegüvenliğini etkileyen gelişmelere tanığız. Bulgaristan'daki reform süreci 1996 yılına kadarönemli ölçüde geciktirilmiştir. Bulgaristan'da üretim mekanizmasının felç olmuş durumdabulunmasından ve eski sisteme göre çok farklı bir örgütlenmeye ihtiyaç duyulmasından dolayıhalkın buna alışması ve yeni siyasi kadroların doğup yeni süreci yürütmesi biraz zamanaldığını görünmektedir. Özellikle adını Sosyalist Parti'ye çeviren eski Komünist Partininiktidar dönemlerinde, bu tarz tutarsız politikalara daha çok yer verilmiştir.Bulgaristan'da yeni dönemin başlamasıyla Türklerin oluşturduğu Hak ve ÖzgürlükHareketi adlı siyasi partisi anahtar parti durumuna gelmiş. Türklerin yoğun olduğu şehirlerdebazı belediye başkanlıklarına Türk adaylar seçilmiştir ve 2001'den bu yana Bakanlık yerlerikazanmıştır. Türklerin parlamentoda temsil edilmesini protesto eden bazı Bulgar gruplarınınvarlığına rağmen 1990 öncesine göre Türklerin durumu eşi görünmemiş bir dönemyaşamaktadırlar.1997 yılından itibaren Bulgaristan'da iktidara geçen Demokratik Güçler Birliğireformlara daha çok yer vermeye başladığı gibi Türklerin hak ve özgürlüklerine ve deBulgaristan'ın Türkiye ile ilişkilerine daha çok önem verdiğini gözlenmektedir.Bulgaristan'da yaşayan Türk-Müslüman azınlığın azınlık hakları iade edildi ve garantialtına alındı. Günümüzde Bulgaristan halkın belirsizlik içinde olması ve büyük bir endişeiçinde bulunması ülkede işsizlik oranı hala yüksek kalmasıyla ilgilidir. Bunun için göçler hiçkesilmeden devam etmektedir.Ancak Bulgaristan'ın bölgesel işbirliği ve AB ile entegrasyonu bu ülkenin daha çokbüyümesine zemin oluşturacaktır. Ancak Bulgaristan'daki refah seviyesinin yükselmesi için,ekonomi alanında daha çok çabanın sarf edilmesi gerekecektir. Since Bulgaria had gain its independance from Otoman Empire, Bulgariangoverments at all times used Hristianity in order to continue their assimilationpolitic against Turkish minority in Bulgaria. But it is clear that this politic wasunsuccessful, because there are stil more than 1 milion Turkihs-Muslimpopulation living in Bulgaria.This assimilation policy against Turkish-Muslim minority intensifieddramatically when the communist rejime came into power. Turkish-Muslimminority was refused at all during Jivkov?s reign.At the end of communist rejime in 1989 the new administration blamed theassimilation (Bulgarisation) process and promissed to give back Turkihs minorityrights. While in 1990 the Balkan countries were occupied with war adventure andinner dispute, Bulgaria succeed in great dimention to reform its policy towardsdemocratisation.Until 1996 the reforms in Bulgaria were delayed. It was due to theproduction mechanism which was paralysed and according to the old sistemBulgaria needed very different policy organisation.It took a long time for Bulgarian citizens to get used to the new sistem andfor he born of the new politic staff that will carry out the new democratisationprocess. Especially during the Socialist Party?s administration the inconsistentpolicy in Bulgaria took much more place.With the begining of the new democratisation process in Bulgaria theTurk?s Righrd and Freedoms politic party became the key party in Bulgaria?s newgoverment. Although there are some Bulgarian groups who protest against Turksbeing represented in the parliament the Turkish population in Bulgaria live inpeace end harmony with all other citizens of this country.After the Union of Democratic Forces won the election in 1997 it gavemuch more attention to the reforms, to the Turks rights and fredom and to theTurkish-Bulgarian relations.Nowadays the Turkish-Muslim minority in Bulgaria have their own rightsthat are taken under guarantee. But because of high unemployment rate people inBulgaria live in anxious conserning their life in present. That is way migrationtowards Turkey and Europe is stil continuing.Bulgaria?s regional cooperation and AB integration process will help thiscountry to progress further. But in order to strenght the country?s prosperitydegree Bulgaria have to strive much more in its economic field. 152
- Published
- 2006
14. Müslüman kardeşler örgütünün çağdaş islamcı akımlar üzerindeki etkileri
- Author
-
Baban, İbrahim Tolga, Yinanç, Refet, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
International Relations ,Uluslararası İlişkiler - Abstract
Uluslararası çıkar mücadelelerinin tüm boyutlarıyla ve en yogun olarakyasandıgı bölgelerin basında gelen Ortadogu, 19. Yüzyıl'ın sonunda ve 20.Yüzyıl'ın basında ?Büyük Güçler?in siyasi ve ekonomik rekabet alanı olmustur.Sözkonusu rekabetin incelenmesi, Ortadogu'da bugün yasanan siyasi,ekonomik ve sosyal sorunların neden - sonuç iliskileriyle dogru analizedilebilmesi açısından önem tasımaktadır.Çalısmamızın kavramsal alanını olusturan ?Müslüman Kardesler(hvan-ı Müslimin) örgütünün çagdas slamcı akımlar üzerindeki etkileri? isebu neden - sonuç iliskilerinin sosyolojik boyutunu ortaya koymaktadır.Müslüman Kardesler, Ortadogu genelinde birçok çagdas slamcı akımagerek siyasi, gerekse sosyal anlamda esin kaynagı olması bakımından, bölgetarihinde önemli yer tutmaktadır.1928'de Mısır'da kurulan Müslüman Kardesler, slami yönelimli olmaklabirlikte, özünde ngiliz Emperyalizmi ile mücadele amaçlı bir bagımsızlıkhareketini baslatmıs, zamanla Mısır toplumunun iç dinamikleri ve konjonktüreletkilesim sayesinde militan bir kimlik kazanmıs, birçok slam ülkesineyayılmıs, faaliyet gösterdigi ülkelerin ve toplumların özellikleri ve ihtiyaçlarıdogrultusunda farklılasmıstır.Yüzyılın sonuna dogru birçok Ortadogu ülkesinde Müslüman Kardeslerfelsefesinden türeyen ve çesitli isimler altında faaliyet gösterenyapılanmaların temel hedefleri dahi çogu zaman farklılık göstermis, slamtoplumunun yasayısı, devletin bu toplum nezdindeki yeri, diger slamcıakımlara yönelik tavır gibi hususlarda Müslüman Kardesler temelindenuzaklasıldıgı gözlenmistir.11 Eylül 2001'de A.B.D.'de meydana gelen ve modern siyasi tarihtemilat kabul edilen terör eylemleri, 1979 ran slam Devrimi sonrasındaOrtadogu'da ve tüm dünyada tartısılan din savasları, dini temelli kültürelayrısmalar ve `Medeniyetler Çatısması` konulu argümanları uluslararasısiyasi gündeme daha yogun olarak tasımıstır.Bugün ve gelecek itibarıyla, Ortadogu'nun yeniden yapılandırılmasındaMüslüman Kardesler gibi bölge rejimlerine karsı belirli bir tabana sahipmuhalif unsurların rolü bu çerçevede önem kazanmaktadır. As a region of intensive international struggle with all aspects ofnational interest, the Middle East has been the area of political andeconomic rivalry of the Great Powers in the late 19th century and the early20th.Scrutiny of the rivalry between the Great Powers is deemed importantfor the correct analysis of the Middle East?s current political, economic andsocial problems, as regards the cause and effect correlations.?The Effects of the Muslim Brotherhood on the Contemporary IslamistMovements? which is the conceptional area of our study, puts forth thesociological aspect of these correlations.Being a source of both political and social inspiration for many currentIslamist movements througout the Middle East, the Muslim Brotherhoodplays an important role in the history of the region.Founded in 1928, the Muslim Brotherhood with an Islamic origin hasessentially started a movement of independence, aiming to fight the BritishImperialism. As a result of the inner dynamics of the Egyptian society andthe conjunctural interaction, it has gained a militant identity over time.Spreading to many of the Muslim countries, it has adopted itself to thefeatures and the needs of these countries and societies.Towards the end of the century, organizations originating from theMuslim Brotherhood philosophy in many Middle Eastern countries, operatingunder different names even have been observed to have strayed away fromtheir main objectives. It has been observed that they have been alienatedfrom the essence of the Muslim Brotherhood, in terms of lifestyle of theslamic society, the status of the state within that society and the attitudetowards the Islamic trends.The terrorist attacks of September 11, 2001 in the U.S.A, perceivedas a milestone in modern political history, have caused the arguments of?Wars of Religion?, ?Cultural Isolations Based on Religion? and ?the Clash ofCivilizations?, which have been debated both in the Middle East andthroughout the world following the Iranian Islamic Revolution of 1979, toappear more intensively on the international political agenda.As of today and the future, the role of the opposing elements having acertain support basis, such as the Muslim Brotherhood, which challenge theregimes in the region, is gaining importance within the context ofrestructuring the Middle East. 173
- Published
- 2006
15. 1970'den günümüze karşılaştırmalı Türkiye-Çin Halk Cumhuriyeti ilişkileri
- Author
-
Durdular, Arzu, Yinanç, Refet, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
International Relations ,Uluslararası İlişkiler - Abstract
Çin'in kayıt altındaki tarihi, dört bin yıl önce Sarı Nehir kenarındaoluşan ilk yerleşim merkezlerine kadar uzanır. M.Ö. 1450-1050yıllarında büyük bir kültüre sahip olan Shang Hanedanlığı ile Çin tarihibaşlamıştır. Bu dönemde bir Türk kabilesi olan Zhou Hanedanlığı'nınM.Ö. 1050'de Shang Hanedanlığı'nı yıkması ile Türk-Çin ilişkileribaşlamıştır. Zhou Hanedanlığı ile birlikte Çinliler, Büyük bir kültür vemedeniyete ulaşmıştır. M.Ö. 206 yılında Han Hanedanlığı'nın kurulmasıile Çin'de idari sistem daha da gelişmiştir. Teoman'ın yerine geçen Mete,çeşitli istilalarla, henüz birleşmemiş olan Çin'e kuvvet bakımındankarşılık verebilecek bir büyük güç haline gelmiştir. Ancak Çin gibinüfusu fazla bir ülkenin yalnızca Çin içinden yönetilebilecek olmasınedeniyle Mete, Çinli bir prensesle evlenerek Asya'daki iki büyük devletarasında ilk antlaşmasını yapmıştır.Han Hanedanlığı'nı yıkılması ile yaklaşık dört yüz yıl devamedecek bir parçalanma ve fetret dönemi yaşayan Çin; SuiHanedanlığı'nın kurulması ile tekrar tarih sahnesine çıkmıştır. M.S907'den sonra Çin; Moğollar tarafından yönetilmiştir. Moğollardan sonraancak 17. yüzyılda Qing Hanedanlığı'nı kurarak Mançular, bütün Çin'ehakim olabilmişlerdir. 19. yüzyıldan itibaren Çin; Batılı güçlerinmüdahalesi ile özellikle ngiltere'nin Çin'in toprak bütünlüğünüsavunmak politikasını bırakması ile Çin'de büyük bir milliyetçilikakımının doğmasına neden olmuştur. 1900'lardan itibaren yaklaşık elliyıl süren iç ayaklanmalar ve iktidar mücadelelerinden sonra 1 Ekim1949'da Mao Zedong'un Çin Halk Cumhuriyetini ilan etmesi ile Çin; yenibir dönemece girmiştir. Günümüzde ise 21. yüzyılın süper gücü olmayolunda ilerlemektedir.1 Ağustos 1971'de Türkiye'nin Çin Halk Cumhuriyeti'ni resmentanıması ile iki ülke arasındaki ilişkiler, 1990'lı yıllardan itibaren gelişmegöstermiştir. Siyasi ilişkiler daha çok üst düzey karşılıklı ziyaretlernezdinde devam etmektedir. Çin, en hassas yumuşak karnı olduğuDoğu Türkistan meselesinin dış destekçisi olarak Türkiye'yi görmektedirve ikili ilişkilerin gelişmesinin ön şartı olarak Doğu Türkistan'aAnkara'nın desteğinin kesilmesini ileri sürmektedir.ki ülkenin coğrafi uzaklığı, yeniden yapılanma süreci içinde olanÇin ekonomisinin karmaşık bir yapı sergilemesi, her iki ülkeningelişmekte olan ülkelerden olması ve ortak malları üretmeleri, Çin'inucuz iş güçüne dayalı üretim yapması, Çin'in 2001'de Dünya TicaretÖrgütü!ne üye olması, iki ülke arasındaki ticaretin Türkiye aleyhine açıkvermesine neden olmaktadır.Sonuç olarak, Çin'in çevresindeki ülkelerle sorunları olması, sonyıllarda ABD ve Rusya ile stratejik işbirliği ortaklık ilişkisine girmesisonucunda Çin; Türkiye ile uzun vadeli dostluk işbirliği ilişkisi kurmakniyetindedir. Bu nedenle Türkiye'nin Çin politikasında daha genişmanevra alanları kazanabilmesi, ancak Doğu Türkistan meselesindeelinden gelen beceriyi göstererek Çin'in bu konudaki saplantılarınınüstesinden gelmesi ile mümkün olacaktır. The recorded history of China dates back to the first settlementswhich were constituted next to Yantze River 4000 years ago. Thehistory of China began with Shang Dynasty which had a great culture in1450-1050 BC. In this era, the relation between Turks and Chinesebegan when Zhou Dynasty, a Turkish tribe, subverted Shang Dynasty in1050 BC. The Chinese accessed a great culture and civilization withZhou Dynasty. In 206 BC, with the foundation of Han Dynasty, theadministrative system improved better in China. Mete, who replacedTeoman, became a powerful ruler who could challenge against Chinawhich had not united yet with different invasions. However, Meteentered into his first treaty between two powerful states in Asia bymarrying a Chinese princess; because such a populous country asChina could be administrated only inside the country.China, undergone a period of crash and depression whichcontinued nearly 400 years with the collapse of Han Dynasty,reappeared on the history stage with the foundation of Sui Dynasty.China was administrated by Mongols after AD 907. Manchu Dynastycould dominate the whole China by founding Qing Dynasty only afterMongols in 17th century. From the 19th century, China became acolony of especially England with the interference of western forces.From 1860s, England gave up the policy of defending China?s territoryunity, so this caused the emergence of a big nationalism movement inChina. As for 1900s, after civil rebellions and power struggles whichcontinued approximately 50 years, China began a new period whenMao Zedong proclaimed People?s Republic of China (PRC) on 1stOctober in 1949. Today, China advances in the way of becoming thesuperpower of the 21th century.The relation between Turkey and China improved as from 1990swhen Turkey accredited PRC officially on 1st August 1971. The politicalrelations continue rather as top-mutual visits. China regards Turkey asher foreign supporter in the matter of Eastern Turkistan, a subject aboutwhich China feels very sensitive. Also China suggests the end ofAnkara?s support towards Eastern Turkistan as the preliminary for theimprovement of mutual relations.The geographic distance between two countries, the displaying acomplex structure of Chinese economy which is in a period ofrestructring, both countries? being developing countries and theirproducing the same products, Chinese production?s depending oncheap lab our force and Chinese membership to WTO in 2001 lead to adeficit in the trade between two countries against Turkey.Consequently, China has a view of setting a long-term alliancewith Turkey as a result of her problems with her neighbors and herstrategic alliance with USA and Russia in recent years. So, it will bepossible for Turkey to get larger rooms in her Chinese policy, only bydoing her best in the subject of Eastern Turkistan and overcomingChina?s obsessions in this matter. 105
- Published
- 2006
16. Avrupa güvenlik yapılanması ve Türkiye
- Author
-
Birer, İsmail, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
Turkey ,Security systems ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Security ,European Union ,European security ,Defence policy ,European ,Security policies ,International security strategies ,International security - Abstract
Bu tez çalışmasında, ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra yeni bir sorun yaşanmaması adına Avrupa'da oluşturulmaya çalışılan güvenlik kuruluşları, birbirleriyle ilişkileri, ve pratikteki uygulamaları bir bütünlük içerisinde incelenerek, Türkiye'ye etkileri açısından sorgulanmış ve güçlü bir Birlik oluşturulmasına yönelik çıkış yolları değerlendirilmiştir. Birinci Bölüm'de; Soğuk Savaş sonrası yeni dünya düzeninin oluşumu, hegemonya arayışları ve küresel askeri örgütlenmeler ABD'nin Çevreleme Politikası kapsamında analiz edilerek, en batıdaki NATO'dan en doğudaki ANZUS Paktı'na kadarki oluşumlar ortaya çıkış süreçleri, amaçları ve sonuçları itibariyle irdelenmiştir. Bilahare, Avrupa Birliği'ne uzanan süreç kuramsal boyutu ile incelenmiş, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası'na Klasik Uluslararası İlişkiler Teorisi perspektifinden bir yaklaşımda bulunulmuştur. ikinci Bölüm'de; Birliğin oluşumu ve güvenlik yapısının gelişim süreci, tarihsel gelişim esas alınarak, Avrupa'nın Ortak Dış ve Güvenlik Politikası; aktörleri, kurumsal yapısı, hukuki tabanı ve katettiği mesafe açısından değerlendirilmiştir. Yine aynı bölümde, diğer uluslararası örgütler bağlamında Avrupa'nın güvenliğine projeksiyon tutularak, NATO-AGSP ikilemi (diğer bir deyişle NATO varken Avrupa'da yeni ve ayrı bir silahlı savunma gücü oluşturulmasına ihtiyaç olup olmadığı) sorgulanmıştır. Üçüncü Bölüm'de; Türkiye'nin Avrupa güvenlik mimarisi içerisindeki yeri ve Avrupa güvenliği için önemi, güvenlik mimarisi oluşum sürecinin Türkiye'ye etkileri, yeni dönemde AB'ye yaklaşım, AB'nin asıl niyeti ve dengeleme politikası, Amerika, AB ülkeleri ve Türkiye'nin bakış açısından değerlendirilmiştir. Bilahare, Türkiye'nin AB dolayısıyla AGSP dışında tutulması olasılığına karşılık çevresinde kendi güvenlik kuşağını oluşturabilmesi için uygulaması gereken güvenlik ve savunma politikası248 yaklaşımları ortaya konarak, bölgesel güvenlik arayışlarının bir sentezi yapılmaya çalışılmıştır. Sonuç Bölümü'nde; giriş bölümünde belirtilen araştırmaya esas hususlar hakkında, incelemeler kapsamında yapılan tespitler de özetlenerek, genel bir değerlendirme yapılmıştır. Çalışmanın teorik boyutu temelde 'Realizm' üzerine oturtulmuş olduğundan, Avrupa'ya yönelik güvenlik algılamaları, Türkiye'nin endişeleri, güvenlik alanında dış politika alternatifleri ve tüm tarafların menfaatine olacak güçlü bir Avrupa için çıkış yolu üzerine yapılmış olan sentez de yine Realizm perspektifinden yorumlanarak, Avrupa güvenlik yapılanması ve Türkiye'ye etkileri konusunda ulaşılan sonuç bu bölümde açıklanmıştır. 249 SUMMARY In this study; security organizations being established in Europe, relations with each other, and their practical implementations are examined as a whole, lest a new conflict occurs after the World War II. And their impact on Turkey is interrogated and solutions intended to establish a strong union are evaluated. In the first chapter; through the analyze of the formation of the new world order after the cold war, hegemony struggles and global military organizations in the scope of Containment Policy, the formations from NATO in the very west to ANZUS Pact in the very east, are examined in the view of their phases, objectives and outcomes. Afterwards, the process towards to European Union is examined based on theoretical dimensions and made an approach to the European Security and Defense Policy in the perspective of Theory of Realism. In the second chapter; the formation of the EU and the architecture of the ESDP are evaluated from the point of view of its actors, organizational structures, legal bases and progresses. In the same chapter, dilemma of NATO-ESDP was questioned in the light overall European security measures (in other words, it was questioned whether there is a need to establish any new armed defense system while NATO exists). In the third chapter; the importance of Turkey for the European Security Architecture is evaluated with the impact of the ESDP on Turkey, the approach to the EU in the new period, the real intention of the EU, and balancing policy from the point of view of America, EU countries, and Turkey. Subsequently, a synthesis of the regional security approaches of Turkey to establish its own security line is outlined, against the possibility of Turkey's being out of EU and ESDP.250 In the final chapter-; an overall evaluation of the subject to be researched which was spelled out in the introduction chapter is done along with the summary of the findings. Since the theoritical basis of this study has been placed on the `Realism`, the result about the European security architecture and its effects to Turkey is also stated from the same point of view in this chapter with the comments for a powerful and healty Union (which is equally good for all parties), and foreign policy alternatives on security. 256
- Published
- 2004
17. Rusya Federasyonu ekseninde Bağımsız Devletler Topluluğu
- Author
-
Purtaş, Firat, Yinanç, Refet, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Commonwealth of Independent States ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,International relations ,International policy ,Russia - Abstract
313 ÖZET Bağımsız Devletler Topluluğu Baltık cumhuriyetleri hariç tüm eski Sovyet cumhuriyetlerinin üye olduğu siyasi ve ekonomik nitelikli uluslararası bölgesel bir örgüttür. Sahip olduğu kaynaklar itibariyle Rusya Federasyonu bu örgüt içerisinde merkezi bir konuma sahiptir. Rusya Federasyonu'nun iç ve dış politikasındaki değişimlere paralel olarak Bağımsız Devletler Topluluğu da çeşitli safhalardan geçmiştir. Başlangıçta Sovyetler Birliği'nin dağılmasından kaynaklanan sorunların çözülmesi için düşünülmüş ortak bir platform olarak ortaya çıkan örgüt zamanla siyasi ve ekonomik entegrasyonu hedefleyen bir yapıya bürünmüştür. Kuruluşundan bu yana geçen sürede BDT sahasında meydana gelen gelişmeleri inceleyerek BDT'nin niteliğini ortaya koymayı hedefleyen bu tez üç bölümden oluşmaktadır. `BDT Halklarının Müşterek Tarihi` başlıklı birinci bölümde, BDT'nin kurucu belgelerinde sık sık tekrarlanan üye ülkelerin halkları arasındaki kader birliğinin nasıl oluştuğu ortaya konmaya çalışılmaktadır. Bu maksatla Çarlık dönemi ve Sovyet dönemi Rus ve Rus olmayan halklar arasındaki ilişkiler yanında günümüz Rus kimliğini ve bunun yansıması olan dış politikayı daha iyi anlamamıza katkısı olacağından hareketle çok özet bir şekilde ana hatlarıyla Rus tarihi anlatılmaktadır. Birinci bölümde, Gorbaçov dönemi ve Yeltsin ile Gorbaçov arasındaki rekabet üzerinde ayrıntılı bir şekilde durulmakta, Sovyetlerin dağılması konusu da detaylı bir şekilde incelenmektedir. Zira eski birlik cumhuriyetleri arasında yeni kurulan yapının bağımsızlık, egemenlik ve eşitlik esasları üzerine kurulması bu dönemdeki gelişmelerle doğrudan ilişkilidir. ikinci bölüm `Bağımsız Devletler Topluluğu: Kurumsal Yapı ve İşbirliği Sahaları (1991-2004) başlığı altındadır. Bu bölümde BDT'nin kurucu belgeleri olan Minsk ve Almaata Anlaşmaları ile BDT Tüzüğü incelenmekte; BDT'nin kurumsallaşma süreci anlatılarak asli ve tali organları sıralanmakta; üye ülkeler arasında siyasi ve askeri işbirliği ile ekonomik ve sosyal konularda işbirliğinin gelişimi ve boyutu sergilenerek entegrasyon sürecinde gelinen nokta ortaya konulmaktadır. Mayıs 1992'de imzalanan Kollektif Güvenlik Anlaşması BDT bünyesinde siyasi ve askeri işbirliği, Eylül 1993 'de imzalanan Ekonomik Birlik Anlaşması da ekonomik işbirliği açısından önemli belgelerdir. Bu anlaşmalar314 çerçevesinde atılan adımlar ve sağlanan gelişmeler, başarılanlar ve başarısızlıklar anlatılmaktadır. İkinci bölümde ayrıca `BDT Coğrafyasında Altbölgesel Oluşumlar` başlığı allında eski Sovyet cumhuriyetlerinin kendi aralarında oluşturduğu diğer entegrasyon girişimleri de ele alınmaktadır. Bu çerçevede GUAM Örgütü, Orta Asya Birliği, Rus-Belarus Birliği, Avrasya Ekonomik Topluluğu, Tek Ekonomik Saha örgütleri incelenmektedir. Bu yeni inisiyatiflerden üçü Rusya'nın 1996'dan itibaren uygulamaya koyduğu `farklı hızlarda entegrasyon` stratejisinin uzantısı olarak BDT'yi güçlendirmeye matuf girişimlerken, ikisi ise Rusya' nın dahil olmadığı BDT'ye alternatif nitelik taşıyan örgütlenmelerdir. Bu örgütlenmelerin incelenmesi BDT içerisindeki gruplaşmalar ve örgütün geleceğine ilişkin sağlıklı değerlendirmeler açısından önem taşımaktadır. `Rusya Federasyonu Ekseninde BDT` başlığını taşıyan üçüncü bölümde Rusya'nın eski Sovyet coğrafyasına yönelik dış politikası anlatılmaktadır. 1990'dan buyana Rus dış politikasının geçirdiği değişimler ve Rusya'nın BDT politikası dört döneme ayrılarak incelenmektedir. A) 1991-93 yılları arası Batı yanlısı dış politika ve BDT'nin öncelikli olmadığı dönem; b) 1993-1996 arası Rusya'ma Monroe Doktrini olarak adlandırılan `yalan çevre` doktrini çerçevesinde eski Sovyet coğrafyasının hayat alam olarak ilan edildiği dönem; c) 1996-1999 arası Primakov'un dışişleri bakanlığı ve başbakanlığı döneminde gerçekleştirilmeye çalışılan `çok kutuplu adil bir dünya düzeni` içerisinde Rusya'nın Avrasya kutbu olmasına yönelik politikalar; d) Putin dönemi pragmatik dış politika yaklaşımı. Rusya bir taraftan BDT bünyesinde eski Sovyet cumhuriyetleriyle çok taraflı işbirliğini geliştirmeye çalışırken diğer taraftan da ikili ilişkiler yoluyla da eski bağlarını sürdürmüştür. Tezin üçüncü bölümünde Rusya'nın BDT üyesi ülkelerle olan ikili ilişkilerinin genel niteliği de sunulmaya çalışılmıştır. 11 Eylül terör eylemleri `Soğuk Savaş sonrası` olarak adlandırılan geçiş dönemini sona erdirmiştir ve dünya tarihinde yeni bir sayfa açılmıştır. Tüm dünyada olduğu gibi BDT coğrafyasında da yeni dengeler oluşturacak bir süreç başlamışlar. Bu süreçte ABD'nin eski Sovyet coğrafyasındaki varlığını artırması ve konumunu güçlendirmesi, BDT üyelerinin çoğunun ABD ile olan ilişkileri, Rusya'nın arka bahçesinde dominantlığını kaybetmeye başlaması, BDT içinde ortaya çıkan yeni alt bölgesel örgütlenmeler öne çıkan olayladır. Sonuç bölümünde özellikle 11 Eylül315 sonrasında BDT sahasında meydana gelen gelişmeler ve BDT'nin geleceğine ilişkin öngörüler yer almaktadır. 316 ABSTRACT Commonwealth of Independent States is an economic and political regional international organization which is formed among the former Soviet republics excluding the Baltic republics. The Russian Federation owns a central importance in CIS due to her resources. The CIS faced some changes in accordance with both domestic and foreign policy changes in the Russian Federation. This organization, which was originally designed to solve the problems that occurred because of the dissolution of the Soviet Union, turned out to be an organization which aims a body of political and economic integration in time. This thesis, which aims to clarify the structure of the CIS by investigating the developments in this area from the time of her establishment until now, is composed of three parts The first chapter ` The Common History of the CIS Nations`, tries to clear out how the common destiny betweeen the member countries appeared which is frequantly repeated in the estabishment documents of the CIS. With this purpose; the basics of the Russian history is examined with the intention of a better understanding the relations of Russians and non Russians and the Russian identity in todays` world and its continuation of foreign policy of the Tchar period and the Soviet period is examined. The first chapter also analyses the competition between Gorbachev and Yeltsin during the Gorbachev period and the dissolution of the Soviets in detail. The newly established construction among the republics of the former union and her basics of freedom and equity is directly related to the developments in this period. The second chapter ` Commonwealth of Independent States: Institutional Framework and Areas of Cooperation (1991-2004)`, investigates the foundation treaties of CIS, which are the Minsk Treaty and the Almaata Treaty, and her charter, the institutionalization period, main and subsidiary organs and the level of integration among the members by illustrating the develpoment of the social and economic cooperation as well as security cooperation. The treaties of Collective Security (signed in May 1992) and Economic Union Treaty (signed in September 1993) have considerable importance in this structure. This chapter also deals with the steps that are taken,successes and failures in accordance with these agreements. The317 second chapter at the same time deals with the other integration attempts of the former Soviet republics under the heading of ` Subregional Cooperations in the CIS Geography`. İn this framework, GUUAM (Georgia, Ukraine, Uzbekistan, Azerbaijan, Moldova), Central Asian Union, Russia-Byelorussia Union, Eurasian Economic Union and recently emerged Common Economic Region (Russia, Ukraine, Kazakhstan and Byelorussia) formations are investigated. While three of these initiatives are the pillars of the attempts of the Russian strategy of `integrations in different speed` initialized in 1996 aiming to strengthen the CIS, two of them are alternative organizations to the CIS in which Russia is not a member. The examination of these organizations is important in order to clarify the partitioning in the CIS and to make healthy projections about the future of it. The third chapter `CIS in the Axis of the Russian Federation`, illustrates the Russian foreign policy towards the former Soviet geography. The changes in the Russian foreign policy since 1990 and the basics of the CIS policy of Russia are analyzed by dividing into four parts. A) The period between 1991-93 a Western oriented foreign policy in which CIS is not given the priority; B) The period between 1993-96 which is defined as the `Monroe doctrine` of Russia in where the former Soviet geography is regarded as the living space which is named as `the near abroad`, C) The period between 1996-99, when Primakov used to be the foreign minister and prime minister, in which there are the attempts of `a multipolar just world system` where Russia is regarded to be the Eurasians polar and D) The pragmatic foreign policy period in the Putin era. Russia is trying to build multilateral relationships with the former Soviet republics in one hand; she continued to carry out the old relations by bilateral relations in the other. The general conditions of the bilateral relations of Russia and the CIS member states are also examined in the third chapter. September 1 1 terrorist attacks ended the transition period which is named as `Post Cold War Period` and opened a new phase in the world history. The CIS geography has entered into a new phase in which a new balance is going to be restructured. The whole world is likely to enter this phase. The sub regional developments which are foregrounded in the CIS are the increase in the American influence and strength in the former Soviet territory, the relations of most of the CIS318 members with the United States and the decreasing influence of the dominance of Russia in her back yard in this period. The Conclusion part deals especially with the projections about the developments in the CIS area after September 1 1 and the future of the CIS in particular. 328
- Published
- 2004
18. Soğuk Savaş döneminde Türkiye-Sovyetler Birliği ilişkisi (1945-1965) ve Türk dış politikası, cilt 1
- Author
-
Gemuhluoğlu, Mehmed Ali, Yinanç, Refet, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Soviet Union ,Turkish-Russian relations ,Cyprus problem ,Turkey ,International Relations ,Cold war ,Uluslararası İlişkiler ,Cuba ,United States of America ,International policy ,North Atlantic Treaty Organisation - Abstract
Rusya (Sovyetler Birliği), gerek Türkiye gerekse dünya politikası açı sından çok önemli bir konuma sahiptir. Rusya'nın bu konumu, çarlık ve ko münizm dönemlerinde olduğu gibi, günümüzde de devam etmektedir. Sov yetler Birliği, özellikle Soğuk Savaş döneminde, hem dünya politikasının hem de Türk dış politikasının oluşumunda belirleyici bir rol oynamıştır. Soğuk Sa vaş döneminde Türk-Sovyet ilişkilerinin incelenmesi, aynı zamanda bu dö nemde Türk-Amerikan ilişkilerinin, hatta Türkiye'nin genel olarak Batı ile iliş kilerinin de incelenmesi anlamına gelmektedir. 1945-1965 döneminde Türk-Sovyet ilişkileri, gerek Soğuk Savaş dö neminin uluslararası politikası, gerekse Türk ve Sovyet dış politikaları bağla mında derinlemesine incelenerek, Türk ve Sovyet (Rus) zihniyetlerinin bu ülkelerin dış politikalarının oluşumuna etkisi ve dış politikayı ne ölçüde yön lendirdikleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ayrıca, iki ülke arasında suni ola rak oluşturulan gerginlik döneminin, Soğuk Savaş döneminden ne kadar et kilendiği ve Soğuk Savaş dönemini ne kadar etkilediği üzerinde de durul muştur. (Post-revizyonist yaklaşım) Soğuk Savaş dönemindeki Türk-Sovyet ilişkileri bilinmeden, Türk dış politikasının en gergin olduğu dönemde, yani Soğuk Savaş döneminde Tür kiye'nin kendi bekasını korumak için geliştirdiği politikaların ve reflekslerin yorumlanması mümkün değildir. Türk dış politikasının genel gidişatının, ulaşmak istediği hedeflerin ve bölgesel güç olabilmesinin ip uçlarına Soğuk Savaş döneminde yoğun olarak rastlanmaktadır. Türkiye bu dönemde, sağ ve sol aydınların haklı olarak eleştirdikleri gibi, Amerika ve NATO'nun fazla etkisi altında kalarak `denge politikasından uzaklaşmış, Amerika'ya tek yanlı tam bağımlı hale gelmiş ve zaman zaman yumuşamaya (detant) bile karşı çıkarak, Soğuk Savaş taraftarı bir dış politika izlemiştir. Ayrıca Soğuk Savaş dönemi, iki süper güç ile aynı anda gizli bir denge politikası izleyen Türkiye'ye, bölgesel güç olmanın dışında izleyeceği politikaların, Türk dış politikasının genel çizgisini bozacağını açıkça göster miştir.530 Cumhuriyet döneminde Türk dış politikasını oluşturanların geliştirdiği önemli bir varsayım da, `Gerginlik dönemlerinde Türkiye'nin öneminin arttığı, yumuşama dönemlerinde ise azaldığı` düşüncesidir. Bu varsayım yanlış ol mamakla birlikte, söz konusu varsayımın ön plana çıkması, Türkiye'yi, ger ginlik dönemlerinin uzun sürmesi için gayret göstermeye, hatta suni gerginlik dönemleri yaratmaya itmiştir. Oysa gerginlik dönemleri, Türkiye'nin özellikle Amerika'ya tek yanlı tam bağımlılığının daha da arttığı ve dış baskı nedeniyle ulusal çıkarlarını zorunlu olarak ikinci plana ittiği dönemler olmuştur. Amerika'nın savunma stratejisindeki değişiklik, 1960'lı yıllarda Türk dış politikasını derinden etkilemiştir. Türk-Amerikan ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen, hatta iki ülke arasında Türkiye açısından güven bunalımına yol açan bir çok olayın (Küba krizi ve Kıbrıs sorunu gibi) temelinde bu stratejik değişiklikler vardır. 1954 yılından itibaren, Soğuk Savaş'ın eski hızını kay betmesi üzerine Amerika nezdinde stratejik önemini kaybeden Türkiye, Sov yetler Birliği'nin 1957 Ekiminde Sputnik'i uzaya fırlatması ve kıtalararası ba listik füzeler konusunda ilerleme sağlamasıyla tekrar önem kazanmıştır. An cak, Amerika'nın denizaltılardan atılabilen kıtalararası Polaris füzelerini geliş tirmesi ve Kitlevi Mukabele doktrini (Massive Retaliation) yerine Esnek Mu kabele doktrinini (Flexible Response) kabul etmesiyle, Türkiye'nin Amerika nezdindeki stratejik önemi tekrar azalmıştır. Esnek Mukabele doktrininin uygulanması sonrasında, Türkiye'nin Amerika nezdindeki stratejik öneminin azalması, Küba krizinde yansımasını bulmuş ve Kıbrıs sorunu ile artarak devam etmiştir. Bu durum, Türkiye'yi, Amerika'dan bağımsız politikalar izleyerek, Amerika nezdinde tekrar önem kazanma gayretine sürüklemiştir. Türkiye'nin, Sovyetler Birliği ve Avrupa ile yakınlaşmasını bu çerçevede yorumlamak lazımdır. 1960'iı yılların ortasından itibaren, Türkiye'nin Küba krizi sırasında gı yabında pazarlık konusu yapılması, Johnson mektubu (5 Haziran 1964) ve hemen akabinde Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin'in Sovyetler Birliği'ni ziyareti (30 Ekim-6 Kasım 1964) sonrasında, Türk dış politikası önemli bir değişim sürecine girmiştir. Türk dış politikası, Amerika önderliğindeki Batı ile yakın ilişkiler kuran `tek odaklı bir politika` olmaktan çıkarak, `çok yönlü bir531 politika` olma yoluna girmiştir. Sovyetler Birliği ile ilişkilerin normalleşmesi yönünde atılan adımlar, Balkan ve Orta Doğu ülkeleriyle düzeltilen ve gelişti rilen ilişkiler, Türk dış politikasına çok yönlü bir nitelik kazandırmıştır. Bu dönemde Türkiye'nin, Sovyetler Birliği ile ilişkilerini düzeltmek is temesinin ötesinde bölgesel güç olmanın yollarını aradığı, bunun da, kom şuları ve bölge ülkeleriyle dostane ilişkiler kurmaktan geçtiğinin farkına var dığı anlaşılmaktadır. Türkiye, Soğuk Savaş dönemi gibi tek yanlı tam bağım lılığın en üst seviyede olduğu dönemlerde dahi, tarihi misyonunun da zorla masıyla bölgesel güç olmanın yollarını aramış ve dış politikasını da buna göre düzenlemiştir. Türkiye'nin yükselen ulusal burjuvazisi, kendi ulusal çıkarlarını Ame rika'nın global çıkarlarına tercih ederek, Türk dış politikasının çok yönlülüğe geçişini desteklemiş ve hızlandırmıştır. Bu bağlamda Türkiye, tarihi misyonu ve ulusal çıkarları ile global dünya arasında bir denge kurabilirse, jeopolitik öneminin ötesinde stratejik önemini de sürekli hale getirebilecektir. Böylece, hem bölgesel güç olacak hem de bölgesinde liberal ekonomi ve demokrasi nin örnek ülkesi haline gelerek, konjonktürel değişimlerden asgari düzeyde etkilenecek ve sadece jeopolitik önemini ileri sürerek dış yardım bulma tela şına düşmeyecektir. Türkiye'nin bölgesel güç olma isteğinin ve tarihi geçmişinin bu mis yonu Türkiye'ye bir anlamda zorunluluk olarak yüklemesi, ayrıca varlığını ve bekasını devam ettirebilmesi ve stratejik önemini konjonktürel olmaktan çıka rarak devamlı hale getirebilmesi gibi nedenler, Türkiye'yi çok yönlü dış poli tika izlemeye yöneltmiştir. Gelişen ulusal burjuvazinin Türk dış politikasında değişim talebinin ve Türkiye'nin Amerika'ya tek yanlı tam bağımlılık politika sının, Türkiye'nin dış politika taleplerini karşılayamaz hale gelmelerinin öte sinde, Türkiye'nin tarihi birikimi ve misyonu Türkiye'yi bölgesel güç olmaya zorlamaktadır. Soğuk Savaş döneminde Türk-Sovyet ve Türk-Amerikan iliş kilerinin izlediği seyri de bu durumun en somut göstergesidir. Russia (Soviet Union) has a significant position with regard to Turkey and the world policy. Russia has maintained this position since the czarism and communism periods. The Soviet Union has played a vital role in defining the world policy and Turkish foreign policy during the Cold War era. An analysis of Turkish-Soviet relations in the Cold War era would entail a review of Turkish-US relations, even Turkey's general relations with the West. Turkish-Soviet relations between 1945-1965 have been reviewed both in terms of the international policy of the Cold War era and the foreign policies of Turkey and Soviet Union in order to determine how and to what extent Turkish and Soviet mentalities had influenced the development of foreign policy in these countries. Moreover, the mutual effects of the artificial tension between the two countries and the Cold War era are the subject of analysis. Without any background knowledge of Turkish-Soviet relations in the Cold War era, it is not possible to comment on the policies and the stance taken by Turkey for securing its existence in that period which was the most tense period for Turkish foreign policy. The general course of Turkish foreign policy, the long-term objectives and her aim of becoming a regional power can be frequently observed in the Cold War era. As the intellectuals of both the leftist and the rightist wings have rightfully pointed out, Turkey has drifted apart from balance policy at the time as a result of being over influenced by United States and NATO, followed a unilateral, fully dependent policy to United States and even carried out a pro- Cold War policy from time to time against detente efforts. Turkey, who was running a veiled balance policy concurrently with the two super powers, realized during the Cold War era that the policies other than the objective of becoming a regional power would damage her general foreign policy. Another worth mentioning hypothesis developed by the early policy makers of the Republic is that Turkey plays a leading part in tense533 circumstances whereas she somewhat loses her crucial position in detente periods. Although there is some truth in this hypothesis, it led Turkey to try to extend such tense periods and even to create artificial tensions. On the contrary, in tense times Turkey has particularly become more dependent on the US and as a result of external pressures has had to hold back her national interests. The shift in the defense strategy of the USA left a profound effect on Turkish foreign policy in 1 960s. This change in the strategy is the basis of many events that troubled Turkish-American relations and even occasionally caused a trust problem on the part of Turkey (such as Cuba crisis and Cypriot issue). As the Cold War slowed down since 1954, Turkey lost her strategic importance for the US but again came into prominence when The Soviet Union launched Sputnik in 1957 and gained ground on intercontinental ballistic missiles. However, when the USA developed intercontinental Polaris missiles usable by submarines and accepted Flexible Response in lieu of Massive Retaliation, Turkey once again lost her strategic importance for the USA. The consequences of the implementation of Flexible Response and of the fact that Turkey no longer held a significant position for the USA were reflected on the Cuba crisis and went on with the Cypriot problem. This situation prompted Turkey to follow policies independent of the USA and to try to gain a strategic importance for the USA. it would be wiser to interpret the convergence of Turkey with the Soviet Union and Europe in this framework. In the mid-60s, Turkish foreign policy underwent a crucial transformation in the aftermath of the negotiations that took place in the absence of Turkey during the Cuba Crisis, the Johnson letter (June 5, 1964) and the visit of the Minister of Foreign Affairs, Feridun Cemal Erkin to the Soviet Union (October 30-November 6, 1964). Turkish foreign policy has evolved into a multidimensional policy rather than having a single focal point and being merely involved with the West led by the USA. Particularly the534 steps taken for the normalization of the relations with the Soviet Union and renewed relations with the Balkan and Middle Eastern countries have given a multilateral nature to Turkish foreign policy. It is obvious that Turkey did not merely want to rearrange relations with the Soviet Union, but was searching for ways to become a regional power and saw that in order to achieve this, she would have to establish friendly relations with her neighbors and the regional states. Turkey has always been, even when she strictly followed a unilateral, fully dependent policy in the Cold War era, in search of ways to become a regional power, as her historical mission demanded and has amended her foreign policy accordingly. The rise of national bourgeois in Turkey put its national interests before the US global interests and supported and accelerated the transformation of Turkish foreign policy into a multidimensional form. If in this context Turkey could form a balance between her historical mission, her national interests and the world, not only her strategic but also geopolitical importance would be longstanding. Therefore, Turkey would both be a regional power and by becoming a regional model for liberal economy and democracy, be least subject to conjecture and would not have to worry about finding external aid by solely claiming her geopolitical position. The fact that Turkey wants to be a regional power and that her past somewhat compels her to do so and the necessity to secure her existence and maintain her strategic importance have led Turkey to follow a multidimensional foreign policy. In addition to the demands of a change in foreign policy by national bourgeois and the fact that unilateral, fully dependent policy to the USA does not meet Turkey's foreign policy needs, it is Turkey's past and historical mission that compel her to become a regional power. The way the Turkish-Soviet relations and the Turkish-American relations evolved in the Cold War era is the most significant indicator of this. 548
- Published
- 2003
19. Türkmenistan dış politikası (bağımsızlıktan bugüne)
- Author
-
Salamov, Bayram, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Turkish-Turkmenistan relations ,Turkmenistan ,International policy - Abstract
176 ÖZET Türkmenistan'ın tarihi çok eski köklere dayanmaktadır. Türkmenler birçok güçlü devlet kurmuşlardır. Tarihleri boyunca savaşan bir halk olarak bilinmişlerdir. Tarihlerindeki önemli olayları sıralayacak olursak; 9. yüzyılda Karahanlılar devletinin İslam dinini kabul etmeleri, 12. yüzyılda Selçuklu devletinin dünyanın en önemli devletlerinden biri olması, daha sonra Moğol istilası ile yıkılması ve ardından gelen tarihi düşüş ana başlık olabilir. Türkmenler bu topraklarda bir daha ancak 800 yıl sonra devlet kurabilmişlerdir. Bu 800 yıl içinde Türkmenistan toprakları defalarca Rus ve İran işgaline uğramıştır. Türkmenistan 27 Ekim 1991 'de SSCB'den bağımsızlığını kazanmıştır. Bağımsızlığını kazandıktan sonra Türkmenistan SSCB'den ayrılan diğer devletler gibi demokrasiye ve piyasa ekonomisine geçmede acele etmemiştir. Kendine göre sebepler sıralayan ülke yönetimi çok yavaş da olsa piyasa ekonomisine geçeceğini ilan etmiştir. Muazzam yeraltı kaynakları ve nüfusun azlığı bu reformların gecikmesinde etken olmuştur. Genel istatistiklere bakacak olursak Türkmenistan'ın üç temel üretim ve ihracat malı olduğunu görürüz. Bunlar; gaz, petrol ve pamuktur. Bu mallar ülke ekonomisinin %75 oluşturmaktadır. Sanayisi yeterince gelişmemiş olan Türkmenistan hammadde ihracatı ile döviz kazanabilmektedir. Yabancı sermayenin çeşitli doğal, bürokratik ve hukuki engeller nedeniyle ülkeye çok az girdiğini görüyoruz. 1992'den itibaren ülke yönetimi `10 yıllık refah` kalkınma programı uygulamaya koymuştur ancak 2002 yılına gelindiğinde bu programda belirtilen rakamların yarısına dahi ulaşılamadığı görülmüştür. Bütün bunlara rağmen Türkmenistan ekonomisi 1992 yılına göre büyüme kaydetmiştir. Türkmenistan bağımsızlığını kazanır kazanmaz zengin tabii kaynaklarının işletilmesine ve uluslararası piyasaya pazarlanmasına dayanan bir dış politika yürütmüştür. Bu süratle kısa sürede gelişmiş devletlerin seviyesine ulaşmayı hedeflemiştir. Ancak tecrübesizliği, ülke yönetiminde kalifiye eleman eksikliği ve dış etkenleri yeterince göz önüne alamamış olması bu amacına ulaşmasına engel olmuştur.177 Türkmenistan, dış politikasında radikal bir karar alarak 1995 Aralık ayında BM'den `Daimi Tarafsızlık` statüsünü almayı başarmıştır. Tarafsızlık statüsü Türkmenistan'a birçok şey kazandırsa da ülke ekonomisine istenen katkıyı sağlayamamıştır. Bunun en büyük nedeni kendi doğal zenginliklerini uluslararası piyasalara taşımada zorluk çekmesidir. Dış politikada katı tarafsızlık siyaseti izleyen Türkmenistan bazı BDT devletlerinin tepkisini çekmiştir ve tarafsızlığı içe kapanmak için kullanmakla suçlanmıştır. Türkmenistan'ın dış politikada diğer önemli sorunu da `Hazarın Statüsü` teşkil etmektedir. Hazar havzasında çok zengin petrol ve doğal gaz kaynakların olduğuna inanılmaktadır, SSCB'nin dağılmasıyla yeni bir hukuki durum ortaya çıkmıştır. Hazarın paylaşımı sorunu bölge ülkelerin dış politikalarında en önemli yeri işgal etmeye devam etmektedir. Ayrıca önemli başka bir sorun da 11 Eylül'den sonra merkezi Asya'da oluşan yeni jeopolitik durumdur. Bu yapı her ne kadar Türkmenistan'ın lehine gözükse de bölgeye nasıl sorunlar getireceği belli değildir. Türkmenistan yakın gelecekte dış politikasında çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalabilir. Bunları çözebilmesi için kalifiye elemana, tutarlı dış politikaya ve cesarete ihtiyacı olacaktır. 178 ABSTRACT The history of Turkmenistan lies in the very ancient origins, Turkmen people have established many powerful states and are always remembered as a nation warred throughout their history. The significant events in their history are the following: the Karakhanid accepts Islam in the 9th century; the State of Seljuk becomes one of the most important states of the world and then collapses after the Mongolian invasion and the subsequent historical fall. Turkmen people could establish a state again on these lands only after 800 years. Within these 800 years the lands of Turkmenistan suffers from Russian and Iranian invasion many times. Turkmenistan gets her independence from Russia on October 27, 1991. After the independence, Turkmenistan didn't hurry in passing to democracy and market economy like other states separated from USSR; the government of country by listing reasons in according to their own vision, announced that they will pass to market economy though slowly. The magnificent underground resources and the insufficiency of the population have played important roles in the delay of such reforms. If general statistics are examined, it is seen that three basic production and exportation materials are possessed by Turkmenistan: natural gas, oil and cotton. These materials consists 75% of the country economy. Turkmenistan, which has an underdeveloped industry, can earn foreign money by exporting raw materials. It is seen that the foreign capital enters the country in small amounts because of various natural, bureaucratic and legal obstructions. Since 1992, the government of the country put into practice the `10 year prosperity` development program, however, in 2002 it is seen that even the half of the figures estimated in this program are not reached. In spite of all these, the Turkmenistan economy was greater when compared with 1992. Right after the independence, Turkmenistan followed a foreign policy based on processing and marketing of her rich natural resources in international market. With this respect, reaching the level of the developed countries in a short time was aimed. However, lack of experience, lack of qualified personnel in country government and evaluating the outer factors insufficiently, obstructed reaching this aim. By reaching a radical decision Turkmenistan succeeded in obtaining the `Permanent Neutrality` status from UN in December 1995. Although neutrality status gained many things to Turkmenistan, it did not provide the desired development in the country economy. The most important reason for this is that the country has difficulties in carrying her own natural resources in international markets. Turkmenistan, following a strict neutrality policy in foreign politics, is exposed to reactions of some CIS states and is accused of using neutrality to withdraw into her own shell. Another important problem of Turkmenistan in foreign politics is the `Status of Caspian Sea`. It is believed that there are very rich oil and natural gas resources in the Caspian basin. After the disintegration of USSR, a new legal position came out. The problem of sharing Caspian Sea continues to occupy the most important place in the foreign policies of the countries found in the region. Also, another important problem is the. new geopolitical circumstance having its center in Asia after September 11th. Although this structure seems to be to the advantage of Turkmenistan, there is an uncertainty about which problems it will bring.179 Turkmenistan may encounter very serious problems in her foreign policy. In order to overcome these, qualified personnel, consistent foreign policy and courage will be essential. «asssre» 179
- Published
- 2002
20. Kazakistan'ın dış politikası
- Author
-
Bazarova, Feride, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,International relations ,International policy ,Kazakhstan - Abstract
141 ÖZET 16 Aralık 1991 tarihinde Kazakistan Parlamentosu bağımsızlığını ilan etti. Kazakistan'ın 11 yıllık bir süre içerisinde izlediği dış politikasını incelediğimizde şunu görmekteyiz: Diğer eski Sovyet ülkeleri gibi, Kazakistan da bağımsızlığının ilk yıllarında dış politika stratejisini belirlemek zorundaydı. Yakın ve uzak ülkelerle diplomatik ilişkilerin kurulması gerekiyordu. Dünyadaki çeşitli uluslararası ve bölgesel örgüt ve kuruluşlara entegre olma çalışmalarının yapılması gerekiyordu. Bu hedeflerin bir çoğuna oldukça kısa denilebilecek bir sürede ulaşılabilindi. 2 Mart 1992 tarihinde Kazakistan Birleşmiş Milletlere üye oldu ve bu örgütün Anlaşmasına uymayı kabul etti. Bu sayede dünya toplumuna dahil oldu. Ocak 1992'de Kazakistan Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası'na üyelik için başvuruda bulundu ve 1992 Temmuzunda bu örgütlere kabul edildi. Kısa bir süre içerisinde dünyanın birçok önemli ülkesi Kazakistan'ı tanıdı. 1992 yılında Kazakistan'ı bağımsız bir devlet olarak dünyanın 30'dan fazla ülkesi tanımıştı. Bunların arasında ABD, Çin, Türkiye, Iran, Pakistan, İsviçre, Kanada gibi devletler vardı. 1996 yılın başında Kazakistan'ı tanıyan devlet sayısı 120'yi aşmıştı. Bunlardan 92'si ile diplomatik ilişkiler kurulmuştu. Kazakistan Helsinki sürecine, Nükleer Silah Anlaşması'na katıldı. ABD ile demokratik işbirliği konusunda bir Anlaşma imzaladı ve ticaret için elverişli bir rejim elde etti. Bütün nükleer silah sahibi ülkeler Kazakistan'a toprak bütünlüğünün garantisini verdiler. Kazakistan dış ilişkilerinde iyi komşuluk, başka devletlerin iç işlerine karışmama, eşitlik, sorunları barışçıl yollarla çözme gibi evrensel ilkeleri takip etmektedir. Uluslararası ticaret alanında büyük adımlar atarak Kazakistan Shevron, British Petrol, British Gas, Elf-Akiten, Adjip gibi büyük yabancı şirketlerle ortak petrol ve gaz aramaları başlattı.142 Bu onbir yıllık süre içerisinde birçok eski SSCB ülkesinde zaman zaman savaş ve karışıklıklar yaşanırken, Kazakistan'da durum sakindi. Bu da uluslararası arenada Kazakistan'ın saygınlığını artırdı. Mevcut olan önemli uluslararası örgüt ve kuruluşlara üye olmanın yanısıra, Kazakistan kendisi de bölgesel entegrasyonların oluşturulması için çaba sarfetmektedir. Bu tezde Kazakistan Cumhuriyeti'nin dış politika stratejisi olarak devletin diğer ülkelerle kuşaklar şeklinde olan münasebetler stratejisi ele alındı. Kazakistan'ın bu halkalar halinde dağılan ilişkiler zinciri önemine ve yakınlığına göre merkezden kenarlara doğru yayılmaktadır. Birinci kuşakta Kazakistan'ın Rusya, Çin, Özbekistan, Kırgızistan gibi komşu ve diğer eski Sovyet ülkelerle istikrarlı ve dostane ilişkilerin sağlanması vardır. İkinci halkayı Türkiye, İran, Pakistan, Hindistan gibi devletlerle olan ilişkiler oluşturmaktadır. Üçüncü kuşak ise - ABD, Japonya ve Avrupa ülkelerinin ileri teknolojisine ulaşma ve önemli uluslararası kuruluşlarla ilişkiler kurmadır. Kazakistan'ın coğrafik konumunun elverişli olduğu kadar elverişsiz olduğunu da söylemek mümkündür. Çin ve Rusya gibi iki dev arasında kalarak, Kazakistan çok dengeli ve akıllı politikaları yürütmek zorundadır ve avantajlarını kendi leyhine kullanmayı bilmelidir. Kazakistan'ın yakın yada uzak herhangi devletle bir sorunu yoktur. Dünyada barışın ve istikrarın sağlanması için katkıda bulunduğu gibi, Kazakistan kendi bölgesinde de güvenliğin oluşması, ekonomi, ticaret ve demokrasinin gelişmesi, refah seviyesinin yükselmesi için yoğun çaba harcamaktadır. Ancak tabi ki bazı şeyler elde edilmesine rağmen, birçok konuda belli bir düzeye ulaşmak için yapılması gereken çok şey vardır. Kazakistan daha yolun başında. Burda da dikkat edilmesi gereken nokta, doğru yolu seçmek ve doğru kararları almaktır. Çünkü yapılan bazı hataları daha sonra düzeltmek hiç de kolay olmayabilir 143 ABSTRACT Kazakhstan Parliament decleared its independence in 16 December 1991. During 11 years time, while researching Kazakhstan's foreign policy we found out that: Alike other ex - Soviet counties in the beginning times of its independence Kazahstan had to determine its foreign policy strategy. With close and far countries diplomatic relations had to be set. Integration studies with international and national foundations and organizations all over the world, had to be done. Most of those aims were done in a very short time. Kazakhstan became a member of the United Nations and accepted to obey those organizations aggrement in 2 March 1992. By this way it included the world society. In 1992 January Kazahstan applied International Money Foundation and World Bank for the membership and it is accepted by those organizations in July 1992. In a very short time worlds many important countries recognized Kazakhstan. In more than 30 countries of the world Kazakhstan is known as independed in 1992. USA, China, Turkey, Iran, Pakistan, Switzerland, Canada were some of those countries. Beginning of 1996 the number of the countries which had known Kazakhstan were more than 120 and of those 96, diplomatic relations were set. Kazakhstan participated the Helsinki progress, nuclear weapon aggrement. For the democratic cooperation Kazakhstan signed out an aggrement with USA and for this it obtained conveniet regime for trade. All countries which owned nuclear weapons quareenteed Kazakhstan its land integrity. In its foreign relations Kazakhstan followed universal principles like; good neighbourhood, not integrated to other countries internal affairs, equality and solving problems with peaceful ways. In the area of international trading, Kazakhstan made big progress with big foreign companies like Shevron, British Petrol, British Gas, Elf-144 Akiten, Adjib, and Kazakhstan started commen petrol and gas seaching with those. During this 1 1 years time despite in many of ex. USSR countries time to time there were war and disorderness, Kazakhstan is peaceful. Because of this reason Kazakhstan presstige is remained over in the international arena. Togerher with existing important international organizations and foundations membership, Kazakhstan tried to constitute regional integrations by itself. In this thesis as Kazakhstan Republic's foreign politicial strategy, goverments relation strategy like generations with other countires is described. Kazakhstan's relationship is distrubuted like circles, and this relation chain with its importance and closeness is spreaded from center to edges. The first generation is Kazakhstan's stabilized and friendly (peaceful) relations with its neighbours and other ex - Soviet Union Countries like; Russia, China, Uzbekistan, Kırghızistan. Second generation is its relationship with countries like Turkey, Iran, Pakistan, India. Third generation is to reuch USA, Japanese, European countries well developed technology and relations with important international organizations. It is possible to say that Kazakhstan's geographical location is suitable but also it is unsuitable. In the middle of the two huge countries like China and Russia, Kazakhstan has to carryout balabced and intelligent politics and has to know to use the adventages to its own favour. Kazakhstan has no problems with any far and close countries. Kazakhstan contributed to the world peace and stability and it also made big efforts in its own region to form reliability, economics, trade and development of democracy to reach upper prosperity level. Of course there are some things which were obtained, but also in many topics to reach the certain level; there are a lot of things to do. Kazakhstan is in the begining. Here the point had to be taken care is to choose the right way and to take the right decisions. Because it might not be easy to put in order some mistakes which has been made. f.C- 133
- Published
- 2002
21. Türk dış politikasında Arnavutluk
- Author
-
Yilmaz, Mehmet, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
Turkish-Albanian relations ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Albania ,Balkans ,Turkish foreign policy - Abstract
160 ÖZET Bu çalışmada, Balkanlar1 in anahtar ülkesi Arnavutluk ve Türkiye ile ilişkileri, tarihi süreç içerisinde ele alınmıştır. Tez üç bölümden oluşmaktadır. Arnavutların tarih sahnesine çıkışlarından itibaren 1985 yılında Enver Hoca'nın ölümüne kadar geçen süre Giriş bölümünde özet olarak verilmiştir. Enver Hoca döneminde Arnavutluk sırayla; Yugoslavya, Sovyet Rusya ve Çin'e bağımlı kalmıştır. 1978'de Mao'nun ölümünden sonra bağımsız politika izlemeye başlamış ve demokratik ülkelerle ilişki kurmuştur. Birinci bölümde, Enver Hoca sonrası Arnavutluk ve demokrasiye geçiş süreci günümüze kadar anlatılmıştır. Bu dönemde; Doğu Avrupa ülkelerindeki gelişmeler Arnavutluk'u da etkilemiş ve demokratik reformlar yapılmıştır. 1992 seçimlerini Demokratik Parti'nin kazanmasıyla Arnavutluk siyasi hayatında yeni bir dönem başlamıştır. İkinci bölümde ise, Arnavutluk'ta iç dış gelişmeler, dış politika ilkeleri ve diğer ülkelerle ilişkileri; ABD, Batı Avrupa, AB, Komşuları ile Müslüman Ülkeler ve İslami Kuruluşlarla olan ilişkileri başlıkları altında incelenmiştir. Son bölümde ise, Türkiye-Arnavutluk ilişkileri, tarihi süreç içinde siyasi, ticari ve askeri perspektifle ele alınmıştır. Türkiye'nin Balkan politikasının mihenk taşlarından olan Arnavutluk ile Milli Mücadele döneminde başlayan siyasi ilişkiler, Kral Zogo ve Atatürk Dönemi, II. Dünya Savaşı ve Enver Hoca sonrası ile Yakın Dönem ilişkileri başlıkları altında incelenmiştir. Çalışma sırasında geniş bir kaynak taraması yapılmıştır. Kütüphanelerin yanı sıra yazılı ve sözlü basın, Internet ve bu konuda çalışmış kişilerden yararlanılmıştır. 161 ABSTRACT In this study, we handled Albania as the key country of Balkans and relations with Turkey within the Historical period. Thesis consists of three chapters. From the beginning of first Albanians to the death of Enver Hoxha in 1 985 have been summarized in the beginning part. During the Enver Hoxha period, Albania depended Yugoslavia, Soviet Russia and China respectively. After death of Mao in 1978, Albania had begun to follow independent policy and have established relations with democratic countries. Albania after Enver Hoxha and transition to democracy have been studied in the first chapter. In this time period, evolutions in East Europe had effected Albania and some democratic reforms have been established. After the victory of Democratic Party in 1 992 elections, a new period have begun in Albanian political life. In the second chapter, internal and external changes in Albania, foreign policy principles, and foreign relations have been examined under subtitles of; USA, West Europe, CE, Neighbors, and Muslim Countries and Islamic Organizations respectively. Turkey-Albania relations have been explained in political, economical and military perspective in the last chapter. As a mile stone of Turkish Balkan policy relations with Albania had begun before the establishment of Turkish Republic. Political relations between Turkey and Albania have been studied under King Zogo's and Atatürk period, Second World War and Enver Hoxha period, and Near period subtitles. During this study, many sources are used in addition to libraries, media, internet pages and experts. 161
- Published
- 2001
22. Körfez sorunları ve İran'ın Körfez'e yönelik dış politikası
- Author
-
Zonouzi, M. Sadegh C., Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
Gulf policy ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Iran ,Gulf crises ,International policy - Abstract
ÖZET `Körfez` sorunları ve iran'ın Körfeze yönelik dış politikası bu tezin konusunu oluşturmaktadır. Tez dört bölümden oluşup, birinci bölümde Körfezin adına ilişkin tartışmalar tarihi gerçeklere dayanılarak ve uluslararası hukuk açısından değerlendirilerek incelenmiştir. Ardından, Körfezin coğrafyası, siyasi tarihi ve jeopolitiğiyle ilgili bilgiler sunulduktan sonra, Körfez petrol ve gazına ilişkin istatistiksel bilgiler verilip dünyadaki diğer rezervlerle karşılaştırılıp bölge ve dünya açısından önemine değinilmiştir. Bölümün üçünü alt başlığındaysa, Körfez ülkeleri ve bu ülkelerin Körfezle ilgili politikaları irdelenmeye çalışılmıştır. İkinci bölümde, Körfez bölgesinde toprak ve sınır anlaşmazlıkları ve bölge güvenliği üzerinde durulmuştur. Bu bölüm dört başlıkta toplanıp, bölgenin önemli toprak ve sınır anlaşmazlıkları, kara suları, kıta sahanlığıyla ilgili sorunları ve toprak iddiaları ele alınıp incelenmiş ve bu anlaşmazlıkların sürmesinin potansiyel bir sorun olarak bölge güvenliğini tehdit eden başlıca etkenlerden biri olduğu vurgulanmıştır. Üçüncü bölümde Körfez krizi ve ortaya çıkış nedenleri araştırılmış, iran-lrak Savaşı'nın, ikinci Körfez Savaşının nedenli temelini oluşturduğu üzerinde durulmuştur. Dördüncü ve son bölümdeyse İran'ın Körfeze yönelik dış politikası ele alınıp incelenmeye çalışılmıştır. Bu bölümde, iran'ın Körfezle ilgili politikaları, petrol politikaları, silahlanma yarışı ve ortak güvenlikle alt başlıklarında ele alınıp irdelenmiştir. ABSTRACT The main subject of this study is the problems in Persian Gulf and the foreign policy of Iran towards the Gulf. The study ( thesis ) consists of four chapters. In the first chapter, based on historical realities and in view of international law, the debates about the name of the Gulf has been analysed. Later, information in relation to the Gulfs geography, political history and geopolitics has been presented. Then, the statistics of the oil and gas of the Gulf has been given, the detailed comparisons has been made with other reserves. At the same time its regional and international importance has been emphasised in the same chapter. The Gulf countries and their policies towards the Gulf has been examined. In the second chapter, the disputes over land and border in the Gulf and regional security has been discussed. The chapter consisting of four parts, has taken into consideration important disputes of land and borders, territorial water, disputes of continental shelf and territorial claims. More over, it has emphasised that the continuity of these disputes is the resource of potential problem and threats regional security. In the third chapter, the reasons of the Gulf crisis and its occurrence has been studied and then, the effects of Iran-Iraq War on the second Gulf War have been taken into consideration. In the last chapter, the foreign policy of Iran towards the Gulf has been examined. Taking into consideration the developments on oil policies, arms race and common security, the policies of Iran in relation to Persian Gulf has been analysed. 136
- Published
- 2000
23. Azerbaycan ve Kazakistan petrolleri ve bölgesel politikaya etkisi
- Author
-
Naushabayeva, Assem, Yinanç, Refet, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Pipelines ,Petroleum ,Azerbaijan ,Petroleum pipelines ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Regional policies ,Caspian petroleum ,International relations ,Kazakhstan - Abstract
ÖZET Çağımızda teknolojinin hızla gelişmesi ve yaşam standartlarının yük selmesi, petrol maddesini değişilmez bir enerji kaynağı haline getirmiş du rumdadır. Gün geçtikçe artmakta olan petrol talebi, yeni petrol kaynaklan alanlarını aramaya itmektedir. SSCB'nin dağılması ile, petrole ihtiyaç duyan devletler için yeni petrol alanları açılmıştır. Azerbaycan ve Kazakistan petrolleri ve bölgesel politikaya etkisi konu sunu ortaya koyan bu araştırma, petrolün tarihî ve uluslararası politikadaki yeri, önemi ve petrol endüstrisine değinerek, 1991 yılında Sovyetlerin da ğılmasından sonra gündeme gelen Hazar havzası petrollerini de ele almak tadır. Araştırma özellikle Hazar petrollerinin büyük bir kısmına sahip olan ve dünya piyasasına çıkartılması planlanan Azerbaycan ve Kazakistan petrolle rini inceleyerek, bu devletlerin konuya ilişkin yaklaşım ve tavırlarını açıkla maktadır. Bunun yanı sıra Hazar petrolünün dünya piyasasına taşınması konu sunda mevcut boru hatları projeleri önerilerine olumlu veya olumsuz bak makta olan ülkeler ve kuruluşların görüşleri de araştırmada yer almaktadır. Dünyanın politik ve ekonomik gündemini halen meşgul etmekte olan Hazar petrol taşıma boru hatları projelerini, özellikle Bakü-Ceyhan boru hattı projesine yönelik ülke ve tarafların görüşlerine araştırmada geniş yer ayrıl mıştır. -Gündemi meşgul etmekte- olan bu aktüel konular -hakkında kullanılan - kaynakların çoğunluğu, asıl petrol sahibi olan ülke kaynaklarından sağlan mıştır. Araştırma Hazar'ın ekolojisi konusuna da değinilerek tamamlanmıştır. ft-f;'* ABSTRACT In this century, the petroleum (oil) has been an inevitable material {product) as a result of speedily improving of technology and increase of living standarts. Everyday increasing need to petroleum necessitates to search new petroleum sources. With tne dismantling of the USSR, new petroleum zones have been opened to countries need of oil. This study has explained the matters of Azerbaijan and Kazakhstan oils and their effects on regional policies. Thi study has given emphasis to the history of oil, the oil's place and importance in international policy and the oil industry too. Moreover, it has examined the Caspian Basin which has been an interest point (source) after dismantling of the USSR. The study has especially studied the- petroleum of Az-erbijan and Kazakhstan. These countries have a large proportion of Caspian oil which is plannedlo be presented toThe international oil market. The study has also examined the approches and attidues of Azerbijan and Kazakhstan about this matter. However, the opinions (policies) of countries and companies which they positive and negative attidues abaut Caspian oil pipe-lines have taken place in the study. The policies (approches) of countries and parties about the pipe-line projects of the Caspian oil and especially of Bakü-Ceyhan have also taken place in the study. _...._ The large part of Jtıejstudy.-bibliograrıy. has.. been obtained from the countries which are real owner of the oil. The study has been completed (ended) by axamining of the ecologicl situation of the Caspian Sea. I ! J--.;- So f.G. YÜKSEKÖ?RETİM DOKÜMANTASYON MEBKEZİ 169
- Published
- 1999
24. 1975 Lübnan iç savaşı ve ortadoğu politikası
- Author
-
Sarisaltik, Devrim Ceren, Yinanç, Refet, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Middle East policy ,Palestine ,Syria ,Civil war ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Israel ,Lebanon ,Arabs - Abstract
EKLER I- Araştırmanın Türkçe Özeti Lübnan, doğu Akdeniz'de bulunan bir batı Asya devletidir. I. yy 'dan itibaren Hıristiyanlaşmaya başlayan ülke, 300 yıl Osmanlı egemenliğinde kalmıştır. Lübnan, bu yüzyılın başlarında ulusçuluk akınıma kapılmış olup önce Fransız Mandası, sonraları Bağımsız Lübnan Cumhuriyeti olarak Dünya tarihindeki yerini almıştır. Ancak, bu ülkede çeşitli din ve mezheplerde toplulukların yaşaması, Lübnan'ı iç savaş eşiğine getirmiş ve Sunnilerle Maruniler arasında oluşturulan pakt ile; ilk kez bu ayrı toplulukların birarada yaşamanın temelini atmışlardır. Lübnan'da Müslüman dinine mensup mezheplerden Şiiler, Sünniler, Dürziler ile Hıristiyan mezheplerden Maruniler, Ortodokslar, Katolikler (Din bilimcileri bunların bazılarını mezhep olarak kabul etmektedirler) ile azınlıkta Musevilerle Arap olmayan Ermeniler bulunmaktadır. Bu mezheplerin ülke yönetiminde politik etkinlikleri değişikti: Müslümanlar arasında Sunnilerin, ve Hıristiyan Maruniler en etkili topluluklardı. Ülke ekonomisine gelince; iç savaşla birlikte din, mezhep ayrılıkları, ekonomik çöküş Lübnan'ı sosyal patlamaya hazır duruma getirmiş ve 1970'li yıllarda da Arap ülkeleri petrolünü kısmasıyla, petrol nakil boruları kuruyan Lübnan da kriz doruğa ulaşmış, sokak kavgaları başlamıştır. Bu sokak çatışmaları 1975-1977 döneminde ülke geneline yayımış olup, Suriye Ordusu barışı temin vaadiyle Bekaa Vadisi ve Akkar Bölgesini işgal etmiş, FKÖ 'nün Lübnan'a yerleşmesine yardımcı olmuştur. Bu harekat sonucunda ülkede Müslüman-Hıristiyan savaşı başlatmış ve etkin bölgeler oluşmuştur. Zamanla Filistinliler Lübnan'da; `Devlet içinde Devlet!` yaratmaya çalışınca ülkedeki 106Müslüman ve Hıristiyanlar FKÖ 'ye karşı birleşmişlerdir. Iran (Hizbullah) ve Suriye'nin müdahelesiyle iç savaş yatışmış ve hedefini İsrail'e yöneltmiştir. 1976 sonlarında Lübnan'da iç savaşı durdurmak için iki defa Arap Ligi toplanmış, alman kararla Lübnan'a Suriye, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Sudan asker göndermiş ancak on sekiz ay sonra Suriye dışındaki ülkeler askerlerini çağırmışlardır. Arap Ligi ile Lübnan'a yerleşen Suriye hala askerlerini çekmemiştir. 1978 yılında Suriye'nin bu işgaline ilk tepkiler ülke Hıristiyanlanndan gelmiş, ülkedeki iç savaş; Hıristiyan Lübnanlı -Suriye dış savaşma dönüşmüştür. Savaş sonunda Suriye işgal ettiği topraklarda gerileme kaydetmiş, Müslüman yerleşim yerlerinde kalmıştır. Bu ara ülkesinin güvenliğini korumak amacıyla İsrail, Güney Lübnan'a girmiş, ABD'nin onayım da alarak Güney Lübnan'ı işgal etmiştir. Ancak daha sonraları Birleşmiş Milletler'in baskısıyla işgal ettiği yerleri terketmek zorunda kalmıştır. Tüm bu iç ve dış koşullar, 1926 yılında yazılmış Anayasa, 1943 'de kabul edilen Ulusal Pakt, ülkede yaşayan bu toplulukları Ta'if antlaşması'na götürmüştür. Bu antlaşmanın önemli ana maddeleri ise: 1) Müslüman ve Hıristiyanlar arasında eşit olarak dağılmış olan 108 Milletvekilli bir meclis oluşturulacaktır. 2) Cumhurbaşkanlığı görevi Hıristiyanlara verilecek, ancak Cumhurbaşkanı bağımsız olarak konseyi atayamayacak, Sunnilerin buna veto hakkı olacak. Ta'if Antlaşması, Lübnan'ı iç savaştan kurtarmıştır. Antlaşmadan hemen sonra ülkenin yapılanmasına geçilmiş, yıkılan kentler onarılmaya başlanmıştır. Devlet dış krediler temin etmeye başlamış ancak, yabancı sermaye hala ürkek davranmaktadır. Ta'if Antlaşması sonucunda İsrail'le ikili görüşme çabaları başlamıştır. Ancak, ülke Suriye'nin politik ve ekonomik ambargosundan kurtulamamıştır. Lübnan'da ki iç savaşa bir de Filistin açısından bakarsak, en çok onlara yararı olmuş ve savaş sonrası Filistin Devleti kurulmuştur. 107 II- Araştırmanın İngilizce Özeti Lebanon is a West Asian state which located in Eastern Mediterranean. The country which became Christian at the beginning of the 1st century was administered by Byzantine until invaded by the Muslim authority in 7th century. Between centuries XVI and XIX Lebanon became a part of the Ottoman Empire. In XTX. Century, with the support France, became first of all a mandate state of France, and then in 1943 it takes its place in the world history as an independent state. While establishing the constitutional rules of this new state, all the minorities in the state became together and announced the `al Mithaq al Watani` called in English `National Pact`. This Pact put a traditional rule: making the Maronites President, the Sunnis Prime Minister, and the Shi'is Speaker of the Parliament. However, this system was not welcomed from nearly all sects in Lebanon. In May 8, 1958 the assassination of one of the Maronite leaders Nassib Matni fired the tension. The term-President Chamoun asked the help of USA and in July 15, 1958 USA landed its troops to Lebanon. The separation of sects, the collapse of the economy, the foreign provokes put Lebanon in a situation to explode within one touch. At the beginning of 1970s, the Arab countries reduced the oil flowing to Lebanon. This attitude helped the collapse of the economy widened; and, finally the street conflicts began. These street conflicts widened to whole country. Syria, having benefit from these conflicts, entered Lebanon as a `peace maker`. The Biqa Valley and the Akkar region were invaded by Syria. Adding to this, Syria helped PLO for settling down in Lebanon. The entering of PLO to the conflict separated the Christians and Muslims of Lebanon into two. The Palestinians tried to create a situation as `sate in state`. Due to this development, the Lebanese Christians and Muslims came together against 108Palestinians and PLO. After a while the Israel also entered to the Civil War by invading South Lebanon. To give an end to the Civil War of Lebanon, other Arab states had some conversations to solve the conflict between Muslims and Christians. Two Arab It Summit had done in Cairo and Riyadh. At the result document of these Summits, a Multi-Arab Force sent to Lebanon. The first effect to the Syrian invasion came from the Lebanese Christians. The Civil War returned to a war between Lebanese Christians and Syrians. At the end of the war, Syria had to withdraw until the land controlled by Muslims. At this time, Israel second time invaded South Lebanon telling the reason that the security of her border was in danger. Israel had conflict with Hizboullah and PLO from the South Lebanon. However, after a while from this occupation, Israel had to withdraw from a part of South Lebanon under the pressure of UN. When we look to the years late 1980s, Lebanese Christians and Muslims became o realize the meaning of a `nation`. Within this context they also realize that there is no need to war. They came together for the peace negotiations in the town of Saudi Arabia called Ta'if. They had a result document which will be called Ta'if Accord. The main articles of this Accord is as follows: 1- The Presidency will be given to a Maronite; however, the President can not appoint the Council by himself, the Sunnis will have a veto right. 2- The Prime Minister will be a Sunni member of the Council, elected by Assembly, and appointed by President. The Lebanese Civil War was just useful to Palestine. After this war, the State of Palestine was established. 109 109
- Published
- 1999
25. Türk dış politikası karar verme mekanizmasının işleyişi (Körfez Krizi sırasında)
- Author
-
Efegil, Ertan, Yinanç, Refet, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Decision making unit ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Politics ,Gulf crises ,Turkish foreign policy ,International policy - Abstract
VI ÖZET 2 Ağustos 1990 günü Irak güçlerinin Kuveyt'i işgal etmesiyle Ortadoğu'da patlak veren kriz, Türk Dış Politikası Karar Verme Mekanizmasında rol alan aktörlerin harekete geçmesine sebep olmuştur. Başta Amerika Birleşik Devletleri ile ingiltere olmak üzere, bir çok Batılı devlet, bölgesel ve uluslararası örgütler, Irak'ın karşısında yer alınca, Türkiye'de Irak karşıtı politika izlemek zorunda kalmıştır. Dış politikayı oluştururken, uluslararası camianın tepkilerini dikkate alan aktörler, Türkiye'nin mevcut imkanlarını, değişen dünya şartlarını, olayın coğrafi konumunu, Batılı devletlerin baskılarını/tarihsel deneyimlerini, Saddam rejiminin uzlaşmaz tutumunu ve hiyerarşik yapı içindeki konumlarını gözönünde bulundurmuşlar ve bu faktörlerin ışığında alternatiflerini tespit etmişlerdir. Belirledikleri alternatiflerin ışığında da, karar verme mekanizmasında etkin olmaya gayret etmişlerdir. 1982 Anayasasının çizdiği modele sadık kalan gktörler, fiili bazı eksiklikleri de ortaya koymuşlardır. Dış politika oluşturulurken, aktörlerin kişilikleri ve siyasi hayattaki deneyimleri ön plana çıkmıştır. Hükümeti denetlemekle sorumlu muhalefet partileri ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki sandalye sayılarının azınlıkta olması nedeniyle, tüm eleştirilerine rağmen, hükümetin politikalarını frenleme başarısı gösterememiştir. Kriz sırasında, Cumhurbaşkanlığı makamı, kişisel yapısından dolayı, ön plana çıkarken; kararları tavsiye niteliğinde olan Milli Güvenlik Kurulu'nun mekanizma içindeki gücü de bir kez daha ortaya çıkmıştır. Muhalefet ile İktidar arasında işbirliği görülmezken; Genelkurmay Başkanlığı ile Dışişleri Bakanlığı örnek bir işbirliği ortamı oluşturmuşlardır. Ortadoğu'da krizin beklenmeyen şekilde patlak vermesi nedeniyle, başlarda bir kilitlenme dönemi geçiren aktörler, Türkiye'nin ileriye dönük politikalarını önceden belirleme konusunda yetersiz kaldıklarını ortaya koydular ve Körfez Krizi süresince, dışarıdan gelen tepkilere göre hareket ettiler. T.G. YÜKSEKÖĞRETİM KÜHC DRMANTASYOGI 1E1İ VII ABSTRACT The annexation of Kuwait, by the Iraqi forces on August 2, 1990, caused indignation among the great and regional powers. At the beginning stage of the crisis, the actors, taking leading role within the decision-making mechanism of Turkish Foreign Policy, lived in a stalemate period. After getting more information about course of the crisis and reactions of the big powers, they started to take more concrete steps in order to describe the major alternatives of Turkish Foreign Policy from their perspective. Because of strict policies of the U.S.A., Great Britain, many Western countries, regional and international organizations, Turkey pursued same policy with these countries against Iraq. When the actors described their alternatives, they emphasized on reactions of international environment, current possibilities of Turkey, changing world conditions, the geographical structure of the Crisis, pressure of the Western and Great Powers, their historical experiences, Saddam's inconceivable attitude and their position within the hierarchical structure. Within the framework of their alternatives, they tried to manipulate each other during the bargaining. During the Gulf crisis, actors respected to the model, drawn by 1982 Constitution. But, the Gulf Crisis brought up some deficiencies of the mechanism. While describing the foreign policy, the personalities and political experiences of the actors became more important factor. In spite of their criticism, opposition parties did not adjust the government's policies. Because size of their chairs in the Turkish Grand National Assembly is seldom than those of the ruling party. In the meantime, power of the National Security Council within the mechanism emerged once again although its decisions are recommendation. During the Gulf Crisis, while leading party did not cooperate with the opposite parties, the Ministry of Foreign Affairs and the General Staff continuously cooperated with each other. 277
- Published
- 1999
26. Geçmişten günümüze Kosava sorunu
- Author
-
Yürür, Pinar, Yinanç, Refet, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Kosovo ,Yugoslavia ,Balkans - Abstract
142 ÖZET Bu çalışmada son yüzyılda Balkanlarda en son yaşanan savaşın merkezi olan Kosova bölgesindeki gelişmeler tarihi süreç içerisinde ele alınmıştır. Slav ulusunun Balkanlara gelişi, Kosova'daki Osmanlı ve diğer ulusların hakimiyeti ve Sırpların Balkan Savaşları ile bölgeye hakim olmaları Giriş kısmında özet olarak verilmiştir. Çalışmanın tamamı üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümünde Yugoslavya Krallığı ve Yugoslavya Federasyonu Döneminde Kosova Sorunu anlatılmıştır. İkinci bölümde Yugoslavya'nın dağılma sürecinde Kosova'nın durumu ve bölgedeki milliyetçi akımlarla tansiyonun yükselmesi incelenmiştir. Son bölümde ise ağırlıklı olarak güncel Kosova Krizinde yaşanan gelişmeler, NATO müdahalesi ve barış antlaşmasına yer verilmiştir. Ayrıca Batılı devletlerin ve bölge devletlerin Kosova konusundaki tutumları ve Türkiye Kosova ilişkileri de bu bölümde anlatılmıştır. Çalışma hazırlanırken geniş bir kaynak taraması yapılmış, kütüphanelerin yanı sıra yazılı ve sözlü basından ve internet sayfalarından faydalanılmıştır 143 ABSTRACT In this study, in the last century, events in Kosova region which is the center of last conflict continuing in Balkans has mentioned within the historical period. Slav nations come to the Balkans, the authority of Ottoman Empire and other nations on Kosova have been summarized in the entrance part. The study is consist of three parts. Kosova problem in the period of Yugoslav Kingdom and Yugoslavia Federation have been studied in the first part. In the second part, situation of Kosova in the dissolution of Yugoslavia and arising tension resulted from nationalist movement have been examined. Finally, the last events in the Kosova crisis, NATO operation to Yugoslavia (Serbia and Montenegro) and the last peace agreement in the region have been mentioned in the last part of the study. Besides, the attitude of the Western and regional countries, and Turkey-Kosova relations have also been issued in this part. While this study preparing, it was searched many sources. In addition to libraries, writing and speaking media and interned pages have been used. T.CYÜKSffiÛCRrrtM KBBVUj MKtaMMMroN mmm& 152
- Published
- 1999
27. XVI. yüzyılda Kudüs Merkez ve nahiyesinde nüfus ve etnik yapı
- Author
-
Erdoğan, Emine, Yinanç, Refet, and Tarih Ana Bilim Dalı
- Subjects
Tarih ,History ,Palestine ,16. century ,Population ,Ethnic structure ,Palestine-Jerusalem - Abstract
Bu araştırma. Kudüs Sancağı'na ait olan 5 mufassal tahrir defterini esas alarak. XVI. yüzyılda Kudüs Merkez ve Nahiyesinde nüfus ve etnik yapıyı ortaya koymayı amaç edinmiştir. İncelenen bu defterlerden ilk üçü İstanbul'daki Başbakanlık Osmanlı Arşivi' nde bulunmaktadır. Bunlardan ilki 427 no ile kayıtlı olup. H. 932 (M. 1525-6), ikincisil015 no ile kayıtlı olup H. 945 (M. 1538-9) tarihlidir. Üçüncü defter ise, 289 no ile kayıtlı olup, H. 961 (M. 1553-4) tarihlidir. Defterlerin diğer ikisi ise Ankara'da Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyûd-ı Kadîme Arşivi'nde bulunmaktadır. Bu defterlerden ilki 1 12 no ile kayıtlı olup, H.1005 (1596-7) tarihlidir. Bu defterlerden elde edilen verilere dayalı olarak. Kudüs şehrinde ve köylerinde mevcut nüfus tahminen hesaplanmış, sonuçlar tablolar halinde sunulmuştur. Yerleşim birimlerinde bulunan nüfus oranlarında meydana gelen değişimler, yıllara göre tespit edilmiş, grafikler halinde sonuçlar sunulmuştur. Çalışmamızın diğer aşamasında defterlerde kayıtlı olan bilgilere dayalı olarak etnik unsurlar (Gürcüler. Ermeniler. Kiptiler. Rumlar. Habeşliler v.s.) tespit edilerek bu unsurların nüfus durumları hakkında bilgi verilmiştir. This study aims at explaining the population and ethnic pattern in the Central Jerusalem and its subdistrict based on 5 mufassal registers belonging to Kudüs Sanjak in XVI. century. Of the registers analysed, three are in the Prime Ministry's Ottoman Archieve. The first register is recorded with the number of 427 dating 1525- 6/932 and the second with the number of 1015 dating 1538-9/945. The third deftar is recorded with the number of 289 dating 1553-4/961. The other two deftars are in the Kuyûd-ı Kadîme Archieve in General Directorate of Tapu and Kadostro in Ankara. The first one is recorded with the number of 1 12 dating 1596-7 / 1005. Based on the data obtained from these deftars, population of the Jerusalem and its villages were estimated, and the result are given in tables. Yearly population changes in certain settlements were determined and they are presented graphically. Also ethnical elements (Georgians, Armenians, Egyptians, Greeks, Ethiopians, etc.) were identified recorded in the deftars and information regarding their population are reported. 142
- Published
- 1998
28. Avrupa bütünleşmesi sürecinde Avrupa Parlamentosu'nun yeri ve önemi
- Author
-
Aşkin, Özlem, Yinanç, Refet, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
European Parliament ,Economics ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Integration ,Ekonomi ,European Community - Abstract
ÖZET `Avrupa Bütünleşmesi Sürecinde Avrupa Parlamentosu'nun Yeri ve Önemi` başlıklı çalışmada, Avrupa Topluluğu'nun kurumlarından biri olan Avrupa Parlamentosu'nun gelişim süreci, yetkileri ve gelecekte alabileceği görünüm incelenmiştir. Giriş Bölümü'nde Avrupa Topluluları'nın kuruluş ve tarihsel gelişimi hakkında genel bilgi verilmiş ve tez konusu olarak neden Avrupa Parlamentosu'nun seçilmiş olduğu belirtilmiştir. Çalışmanın Birinci Bölümü'nde Avrupa Topluluğu'nun kurumsal yapısı incelenmiştir. Buradaki amaç, Avrupa Parlamentosu'nun Topluluk içindeki yerinin daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla Topluluğu'un kurumsal yapısı hakkında genel bir fikir verebilmektir. İkinci Bölüm'de Parlamento'nun Topluluk içindeki yeri ve önemine, tarihsel gelişimine ve sahip olduğu yetkilere değinilmiştir. Son bölümde ise, Topluluğun geleceği açısından bir dönüm noktası teşkil edecek olan 1996 Hükümetlerarası Konferans'a ve bunun sonucunda ortaya çıkan Amsterdam Antlaşması'na Topluluğa, Topluluk Kurumlarına ve Avrupa Parlamentosu'na getirdiği değişiklikler açısından değinilmiştir. Sonuç bölümünde ise, bu çalışma ile varılan sonuç belirtilmiştir. II ABSTRACT The thesis entitled `The Place and Importance of the European Parliament in the European Integration Process` has aimed to study about the development progress, the power and the future appearance of the European Parliament, one of the institution of the European Community. At the First Chapter, institutional structure of the European Community and the inter institutional relations has been touched in order to more clearly consider the place of the Parliament in the Community. At the Second Chapter the place and the importance, the historical background and the powers of the European Parliament has been examined. At the last Chapter the Intergovernmental Conference and the Treaty of Amsterdam, which are the milestone of the European Community and for its future, have been studied in the view of the Community Institutions and the Parliament according to the new provisions and changes. 138
- Published
- 1998
29. 1950-1960 Demokrat Parti dönemi Türk-Sovyet ilişkilerinde Amerikan faktörü
- Author
-
Aktaş, Rifat Melih, Yinanç, Refet, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Turkish-Russian relations ,Turkey ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Democrat Party ,United States of America ,International policy - Abstract
277 ÖZET 1950-1960 Demokrat Parti dönemi Türk- Sovyet/Türk-Amerikan ilişkilerinin temeli, 1945-1950 yılları arasında atılmıştır. SSCB'nin uzun bir belirlisizlik döneminden sonra 1946 yılında Türkiye'den bir takım taleplerde bulunması olayların başlangıcını oluşturmaktadır. Bundan sonra Türkiye Sovyet tehlikesi karşısında ABD'nin desteğini sağlamak için çaba sarfedecek ve incelenen dönem içinde SSCB ile ilişkilerinde daima 1946 taleplerini hatırlıyacaktır. 1945-1950 yılları arasında Türkiye'nin ABD desteğini kazanmak için demokratik hayata geçme kararı vermesi iç politikanın dış politikaya uyarlanmasındaki en belirgin örnektir. Türkiye'nin SSCB karşısında ABD desteğini kazanmak için verdiği uzun diplomasi mücadelesi nihayet 1947 yılında semeresini verecek, Türkiye Truman Doktrini ve Marshall Planına dahil edilmekle aradığı ABD desteğini bulacaktır. Ancak bu destek ABD bakımından bu devletin siyasi, askeri ve ekonomik çıkarlarının zorunlu sonucu olacak ve incelenen dönemde ABD'nin bu üç motivasyonu Türkiye'yi, özellikle SSCB ile ilişkilerinde sıkıntıya sokacaktır. 14 Mayıs 1950 seçimleri, Türkiye'nin 1960'a dek yaşayacağı Menderes dönemini beraberinde getirmiştir. Seçim sonuçlarına en fazla sevinen ülke `Hür Dünya` ya bir devlet daha katıldığı için Amerika olmuştur. Ancak balayında bile ABD, Türkiye'ye almadan vermemektedir. Mesela Türkiye'nin NATO'ya alınmaması söz konusudur ve partner ABD Türkiye'ye yardımcı olmamaktadır. Türkiye'nin sonunda NATO'ya alınmış olmasına, Kore Savaşına asker göndermesinin etkili olduğu söylenegelse de asıl etki SSCB faktörüdür: Çünkü SSCB'ye karşı NATO'nun Türkiye'de üs ihtiyacı belirmiştir. Kısacası Türkiye'yi NATO'ya ABD'nin `olur` u, ama SSCB'nin dolaylı yardımı sokacaktır. Tarihlerin 1952'yi gösterdiği o yıldan, incelemenin sınırını oluşturan 1960'a kadar Türkiye'nin NATO angajmanı SSCB ile ilişkilerini bir nota teatisi niteliğine büründürmüştür. Türkiye NATO'ya katılmasının diyeti olarak, bir Ortadoğu Komutanlığı tesisinde rol alma konusunda Batılılara söz vermiştir. Sözünü yerine getirmek için Ortadoğu'da giriştiği faaliyetler de SSCB'nin tepkisiyle karşılaşmıştır. Ama sonuçta Batı'nın SSCB'ye karşı Ortadoğu'daki yerini ebedileştirmek için tasarladığı Ortadoğu Komutanlığı projesi hayata geçmemiştir. Bu ise daha ziyade Arap devletlerinin tepkisi ve Batı devletlerin amaçlarındaki farklılıklar yüzündendir.278 1953 yılı Stalin'in öldüğü ve akabinde Sovyetler Birliği'nin barış taarruzlarına başladığı yıldır. Bu meyanda SSCB, Türkiye'ye yönelik toprak taleplerinden vazgeçecek ve iyi komşuluk ilişkileri kurmak isteyecek ama bu durum Türkiye'nin SSCB korkusunu azaltmayacaktır. Bunda Batı Bloku ile çizilen kader birliğinin yanı sıra ABD ile kurulmuş ekonomik bağlantıların rolü de olacaktır. Türkiye, ABD menfaatlerinin belirlediği ekonomik yardımın azalmasını ABD hasisliği olarak algılamaya başladığında, SSCB alternatifini değerlendimek isteyecektir. Ancak hükümetin bu amaçla 1960'da SSCB'ye yönelimi, içinde ABD parmağı olduğu şüphesi uyandıran bir askeri darbe sebebiyle sonuçsuz kalacaktır. Türkiye NATO'ya girdikten sonra, NATO'yu destekleyen çeşitli bölgesel paktlar kurarak, güvenlik halesini genişletmek isteyecektir. Bu çerçevede en çok hareketlendiği bölge, Ortadoğu'da, yine SSCB ile karşı karşıya gelecektir. Temelde bölgedeki ABD-SSCB mücadelesinin alt düzey görünümü olan bu karşı karşıya geliş, Bağdat Paktı, Irak ihtilali ve Lübnan çıkarması olaylarında kendini göstermektedir. Türkiye'nin bazen ABD tarafından teşvik edilen, bazen yine ABD tarafından dizginlenen davranışlarının temelinde yatan (düşünce) hep biraz daha ABD yardımı sağlama umudu olacaktır. Ama görünür gerekçe Sovyet tehdidini izale etmek olduğundan Türkiye Sovyet tepkisi alacaktır. Türkiye'nin Ortadoğu macerası SSCB yanında Arap devletleriyle de ilişkilerini bozmuştur. Yine Türkiye'nin 1955 Bandung Konferansında Bağlantısızları küstürmüş olduğu da hesaba katıldığında durumun tatsızlığı ortaya çıkmaktadır. Nasıl Türkiye'nin ABD nedeniyle Ortadoğu'daki varlığı Sovyet tepkisini çekmişse, ABD'nin Türkiye'deki varlığı da Sovyet tepkisi çekecektir. SSCB'nin Türkiye'deki ABD üslerinin saldırgan niyetlerle kullanılacağı yolundaki ikazlarına, savunma amacı güdüldüğünü söyleyerek cevap veren Türkiye 1956 Balon Krizi ve 1960 U2 olayı ile SSCB'ye mahcup olacaktır. Oysa SSCB için bu üsler kurulduklarından beri görünen köy meselesidir. Bu iki olay SSCB'yi hem doğrulamış, hem de Türkiye'nin ABD karşısındaki çaresizliğinin teyidi olmuştur. SSCB'nin sürekli tepkisini çeken Türkiye'deki füzelerin bu dönemde somut bir soruna sebep olmaması ise Menderes'in tek şansı olmuştur. Sonuçta ABD (yardımı) uğruna Menderesin heba olduğu dönem günahı ve sevabıyla Türkiye Cumhuriyeti Tarihi'nin üzerinde çokça konuşulacak bir dönemi olmaya devam edecektir. 279 RESUME Les fondements des relations Turco-Sovietiques et Turco- Americaines sous la direction du Parti Democrate (1950-1960) en Turquie, ont ete jetes entre les annees 1945-1950. Les revendications de I'URSS, precedees d'une longue periode d'incertitude, constituent le debut des evenements. A partir de ce moment, la Turquie agit (acte ou oeuvre) pour obtenir le soutien des EU face au danger Sovietique, se souvienda des revendications de 1946 dans son comportement â regard de Moscou pendant la periode que nous examinons. La decision de la Turquie de passer a la Democratie entre les annees 1945 et 1950 afin d'obtenir les soutiens des EU, constitue le plus bel exemple de ('application de la politique nationale a la politique internationale. Les efforts diplomatiques deployes par la Turquie pour gagner le soutien des EU face a I'URSS, donneront leurs fruits en 1947 avec son introduction a la doctrine de Truman et au plan Marshall avec lesquels la Turquie trouve le soutien qu'elie cherchait. Mais ce soutien Americain resultera de ses interets politiques, militaires et economiques, et ces trois raisons de motivation mettront la Turquie dans l'embarras dans ses relations notamment avec I'URSS lors de la periode que nous examinons. Les elections de 1 4 Mai 1 950 ont conduit Adnan Menderes au pouvoir jusqu'en 1960. Le pays le plus content des resultats de ce scrutin etait les EU qui se rejouissait de I'introduction au `Monde libre` d'un nouveau pays qu'etait la Turquie. Mais meme lors de cette periode de Lune de Miel les EU n'ont pas donne sans reprendre. Par exemple il est question de ne pas accepter la Turquie â POTAN et les EU, le partenaire, n'aide pas la Turquie. Meme si on montre I'envoi de contingents Turcs â la guerre de Coree comme la raison de I'adhesion de la Turquie a I'OTAN, en fait la vraie raison est le danger Sovietique. Parce que I'OTAN avait besoin de bases militaires en Turquie face â I'URSS. En effet I'adhesion de la Turquie a ete possible avec I'approbation des EU et I'aide indirecte de I'URSS. La periode entre 1952 et 1960, qui constitue la limite de notre examen, I'engagement de la Turquie â I'OTAN transformera ses relations avec I'URSS en un echange de Notes En gage de son entree â I'OTAN la Turquie a promi de devenir le commandement du Moyen-Orient. Et son attitude â I'egard du Moyen-Orient afin de tenir sa parole suscita la reaction de I'URSS. Mais en fin de compte, le projet du commandement du Moyen-Orient qui visait le positionnement280 definitif de l'Occident contre l'URSS n'a pas pu etre realise. Cela est dû aux reactions du Monde Arabe et aux differences entre les interets des pays occidentaux. 1953 est l'annee de la mort de Staline apres laquelle L'URSS passa en action pour la paix. L'URSS renoncera dans ce cadre â ses revendications territoriales a la Turquie et demandera I'instauration de relations de bon voisinage, ce qui ne va pas amoindrir la peur de la Turquie de PURSS. Cela est dû au `destin` trace avec I'occident et aux liens economiques instaures avec les EU. La Turquie se dirigera vers I'alternative Sovietique quand elle s'appercevra que I'aide economique des EU a diminue, ce qu'elle interpreta de I'avidite. Mais cette orientation de la Turquie vers I'URSS ne pourra pas se realiser en raison du coup d'etat militaire de 1960 dont on soupçonne les EU d'etre â I'origine. La Turquie essayera d'elargir son rayonnement de securite tout en essayant de realiser des pactes regionaux soutenant I'OTAN. La region oü elle essaya d'oeuvrer le plus, est le Moyen-Orient oü elle devait faire face encore une fois a I'URSS. Cette situation qui constituait un des exemples de la bataille EU-URSS se manifeste avec le Pacte de Bagdad, la Revolution irakienne et la debarcation au Liban. L'idee principale avec laquelle La Turquie se comporta parfois avec I'encouragement parfois avec le contröle des EU, dans ses relations est celle du souci de voir I'aide Americaine augmenter. Mais la raison apparente sera celle de reagir contre le danger Sovietique ce qui suscita la reaction de I'URSS. L'aventure de la Turquie au Moyen-Orient a egalement detirore ses relations avec les pays arabes. Cela constitue une situation delicate vu que la Turquie a fache les non-Alignes lors de la conference de Bandung. L'URSS qui avait reagi â la presence de la Turquie, par le biasis des EU, au Moyen-Orient, a egalement reagi â la presence des EU en Turquie. La Turquie tombera dans une situation honteuse avec la Crise des Ballons de 1 956 et l'evenement des U2 en 1 960, apres avoir pretendu que les bases Americaines installees en Turquie etaient pour la sauvegarde de la securite face aux accusations de I'URSS qui affirma qu'elles etaient destinees a des aggressions contre I'URSS. Ces deux faits ont d'une part confirme le point de vue Sovietique et de I'autre mis la Turquie dans une situation irremediable. La seule chance de Menderes lors de son pouvoir est que la crise concernant les missiles n'aie pas tourne en un probleme concret avec I'URSS qui avait reagi a leur installation sur le sol Turc. Finalement, cette periode aux depens (de I'aide) des EU et a la fin de laquelle Menderes s'est efface, sera et continuera de l'etre, avec ses plus et ses moins, une des periode les plus discuttees de I'histoire de la Republique de Turquie. 292
- Published
- 1998
30. Türkiye'nin Orta Doğu'daki sınır komşuları ile ilişkileri (1970-1997)
- Author
-
Yilmaz, Türel, Yinanç, Refet, and Uluslararası İktisat Ana Bilim Dalı
- Subjects
Middle East policy ,Turkish-Iraq relations ,Turkey ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Turkish-Iran relations ,Turkish-Syrian relations ,Gulf crises ,Turkish-Middle East relations - Abstract
Ill ÖZET ikinci Dünya Savaşından sonra Batı ittifakı içinde yer alan Türkiye, 1960'larda Kıbrıs meselesinin Birleşmiş Milletlerde oylandığı sırada hissettiği yalnızlığın ve 1970'Ierde de petrol krizinin yarattığı sonuçlar neticesinde petrole duyduğu ihtiyacın etkisiyle Orta Doğu'daki Arap ülkeleri ve komşularıyla ilişkilerini geliştirme çabası içine girdi. Ancak, Türkiye'nin özellikle komşularıyla iyi ilişkiler geliştirme yönündeki politikaları, bölgede cereyan eden olaylar nedeniyle fazla etkili olamadı. 1970'li yıllardan itibaren Türkiye-Irak ilişkilerini Baas İdeolojisi ve Saddam yönetimi, İran-Irak Savaşı, Kürt, su, Musul, Irak'taki Türkmenlerin durumu ve petrole ilişkin sorunlar belirledi. Irak ve Türkiye, ülkelerindeki Kürtler nedeniyle birbirlerine yardım etmektedirler. Ancak zaman zaman bu konuyu birbirlerine koz olarak da kullanabilmektedirler. Türkiye-Irak arasındaki su sorunu, Türkiye'nin güneydoğusunda başlattığı ve Fırat ve Dicle sularını büyük oranda kullandığı GAP'a başlamasıyla daha belirgin bir hal aldı. Musul sorunu ise, 1980'li yılların ortalarından itibaren önce İran-Irak Savaşı sırasında, daha sonra da Körfez Krizinden sonra Irak'ın Kuzey Irak'ta otoritesini yitirmesiyle gündeme geldi. Otorite boşluğu, Türkiye'de bazı kesimleri Musul-Kerkük konusunda alarma geçirdi ve bu bölgenin ve bölgede yaşayan Türkmenlerin güvenliğini sağlamak açısından Türkiye'nin gerekli önlemleri alması gerektiği konusunda tartışmalar başladı. Türkiye, özellikle bölgede yaşayan Türkmenler vasıtasıyla bölgede söz sahibi olmanın yollarını aramaktadır. İki ülke ilişkilerinde en önemli unsurlardan birisi petroldür. Türkiye Irak'ın petrolüne, Irak ise Türkiye'den geçen ve petrolünü pazarlamaya yarayan petrol boru hatlarına büyük ihtiyaç duymaktadır. İki ülke bu konuyu zaman zaman birbirlerine karşı silah olarak kullanmaktadırlar.IV Suriye ile Türkiye'nin ilişkileri hiç bir zaman dostane olmadı. 1936 yılından bu yana iki ülkenin ilişkilerini Hatay sorunu, emlak sorunu, su sorunu ve Suriye'nin Türkiye'ye muhalif örgütlere verdiği destek belirledi. Suriye, Hatay'ın Türkiye'ye ilhakını hiçbir zaman kabul etmediği için günümüze kadar Suriye'yi kendi sınırlarında göstermeye devam etmiştir. Emlak sorunu ve Suriye'deki Türklerin durumu ise, mevcut sorunlar olarak sürmektedir. Şu anda iki ülke arasındaki en belirgin sorun su ve buna bağlı olarak Suriye'nin Türkiye'ye muhalif örgütlere, özellikle PKK'ya verdiği destektir. Türkiye'nin 1979 yılına kadar İran ile ilişkileri fazla sorun yaratmadı. Ancak, 1979'da İran'daki İslam Devrimi ve İran'ın `devrim ihraç politikası` iki ülke ilişkilerini derinden etkiledi. İran-Irak Savaşı bunu bir parça engellemekle birlikte, savaş bittikten sonra tekrar canlandı ve İran, Türkiye'nin laik rejimine tehdit oluşturmaya devam etti. Ayrıca, 1980'li yılların sonlarından itibaren Sovyetler Birliğinin dağılması ve diğerleri ile birlikte Türk Cumhuriyetlerinin de bağımsızlıklarını almaları, etnik yapısı çok karmaşık olan İran'ı alarma geçirdi. İran, hemen yanıbaşında geniş bir Türk dünyasının oluşmasını ve Güney ve Kuzey Azerbaycan'ın bağımsız bir devlet olarak birleşmelerini engellemek için harekete geçti. Ayrıca, Türkiye'yi bu yönde planlar yapmakla suçladı. Bu nedenle de Türkiye aleyhinde faaliyet gösteren PKK'ya yoğun destek vermektedir. Türkiye-İran ilişkilerini bozacak bir diğer gelişme, Körfez Krizinden sonra İran'ın Kuzey Irak'ta varlığını arttırma çabalarıdır. 1990 yılında Irak'ın Kuveyt'i işgali ile başlayan Körfez Krizi Türkiye'nin 1960'lı yıllarda başattığı ve uygulamaya çalıştığı Orta Doğu'daki komşularıyla iyi ilişkiler kurma politikasını derinden değiştirdi ve Türkiye bu krizde Birleşmiş Milletler kararlarına uyarak, kesin olarak Batı yanında yer aldı. Türkiye, bunu yaparken, bölgede üstün bir pozisyon yakalayacağını umuyordu. Ancak hesapları yanlış çıktı. Irak'a uyguladığı ambargo nedeniyle miyarlarca dolar zarara uğradığı gibi, Kürtmeselesinin hız kazandığı ve krizden sonra Türkiye'ye konuşlandırılan Çekiç Güç vasıtasıyla Kuzey Irak'ta bir Kürt devletinin oluşumuna doğru gidildiği görüldü. Ayrıca, bölgedeki otorite boşluğundan faydalanan PKK'nın bölgedeki varlığını arttırdığı gözlendi. Bunun yanı sıra, Kuzey Irak'ta İran ve Suriye'nin faaliyetleri de arttı. Kriz bölgede yaşayan Türkmenlerin de Saddam rejiminin baskısı ile karşı karşıya kalmalarına neden oldu. Kısaca, Körfez Krizi, Türkiye için gerek ekonomik gerekse siyasi açılardan tam bir başarısızlıkla sona erdi ve etkileri hala devam etmektedir. VI ABSTRACT After the Second World War, Turkey, a member of the west alliance, attempted to improve her relations with her neighbour states and the Arap countries in the Middle East due to mainly two reasons: (a)her isolation in the 1960s when the Cyprus conflict was put to vote in the United Nations; (b)the oil crisis, which was one of several causes leading to the recession of Turkish economy, in the 1970s. However, the policies geared to achieve this aim turned out to be hardly influencial because of the events going on in the region in that time. Turkey's relations with Iraq has been determined by a number of elements after the 1970s: (a)Ba'th ideology and Saddam's government; (b)the Iran-Iraq war; (c)the Kurdish issue; (d)the water conflict; (e)Mosul; (f)the political situation of Turks in Iraq and (g)the problems over petrol. Though, Iraq and Turkey have assited each other due to the existence of Kurdish population in both countries, that fact has sometimes been used by either country against each other. On the one hand, the water conflict has become more prominent after the construction of the GAP, in where most of the water of Euphrates and Tigris is regularly recerved and consumed by Turkey. On the other hand, the Mosul problem has been put on the agenda since the second half of 1980s, firstly during the Iran- Iraq war, and secondly the Gulf war, after which the Iraqi state has lost her territorial authority over the Northern Iraq. The lack of authority in the region led some in Turkey to put the Mosul-Kerkük issue intu discussion. It was argued that Turkey had to provide security for the Turks in the Northern Iraq. Turkey has tried to be a key decision-maker in the region by means of the Turks. In fact, it is oil that is one of the most important element in the relations between Turkey and Iraq. While Turkey needs Iraqi oil, Iraq needs the pipe-lines in the Turkish territory to market her oil. Although, either country from time to time attempts to exploit that interdependence to blackmail one other.vıı The relation between Turkey and Syria has always borne hostility. Since 1936, that relationship has been determined by a number of facts: (a)the Hatay conflict; (b)the Real Estate conflict; (c)the water conflict and (d)the Syrian support to organizations oppose to the Turkish state. Syria has never accepted the annexation of Hatay to Turkey and still shows it as a part of her own territory. In addition, the real estate problem and the situation of the Turks in Syria are among the unresolved conflicts going on between two countries. The most serious probles for the time being are the water and subsequently the Syrian support to oppositional organizations, specially the PKK. Turkey had not had much problem in her relations with Iran until 1979. However, the Iranian Revolution and the Iranian attmpt to export her Islamic revolutionary policies to other Muslim countries deeply disminished the Turkish-Iranian relation since then. Though, the Iran- Iraqi war had partially blocked the Iranian threat to the secular regime of Turkey, since the end of the war, that threat has gradually increased. The collapse of Soviet Union and subsequently the establishments of independent Turkic Republics since the later half of the 1980s have made Iran, that is a multi-ethnical country, cautious. ran has set her policies into action to hinder the creation of a large Turkic world in her neighbourhood and the integration of the Nrthem and Southern Azarbaijan as an independent state. Turkey was blamed by Iran for leading to achive these aims. As a result, Iran has given an intensive support to the PKK. In addition, the Iranian attempt to enlarge her influence in the Northern Iraq after the Gulf War is another issue demolishing the Turkish-Iranian relationship. The Gulf Crisis, that was started in 1990 by the Iraqi invasion of Kuwait, has given a reserve direction to the Turkish Middle Eastern policies, which had aimed to improve Turkey's relations with the regional states since the 1960s. As such, Turkey taken the side of the West byvm implementing the United Nations' decisions. Pay doing so, Turkeyhoped to benefit from the crisis nd capture an influential position in the region. Contrary, it has turned out to be a total failure. For example, Turkey has faced very heavy financial lost. More importantly, the Kurdish problem has speeded up and a movement towards the establishment of an independent Kurdish state in the Northern Iraq has been witnessed after the placement of the `Provide Comfort-2` (as known Çekiç Güç in Turkey) in the Turkish territory, on the one hand while the Turkomen have faced with the coercive regime of Saddam, the PKK as well as Iran and Syria has increased its existence to a substantial degree in the region due to the lack of authority, on the other hand. In sum, the Gulf Crisis has resulted in both economic and political failure for Turkey and its negative effects still continues to be deeply felt. 344
- Published
- 1997
31. Bağımsız Özbekistan'ın dış politikası
- Author
-
Abdualimov, Bahram, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Uzbekistan ,International policy - Abstract
133
- Published
- 1996
32. Türkiye-İran münasebetleri
- Author
-
Ahmedov, Şerzad, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
Iran-Iraq war ,Turkey ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Iran Revolution ,Turkish-Iran relations - Abstract
83
- Published
- 1996
33. Türk-Irak ilişkileri (1958-1980)
- Author
-
Jasim El-Obaidi, Hasoon, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
Turkish-Iraq relations ,Cyprus problem ,Petroleum pipelines ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Water problem ,Kurdish question ,Palestine problem - Abstract
146
- Published
- 1995
34. Yugoslavya ve Birleşmiş Milletler kararları
- Author
-
Koruyucu, Güner, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
Montenegro ,United Nations ,Political structuration ,Croatia ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Slovenia ,Yugoslavia ,Tito, Josip Bronz ,Macedonian ,Serbia ,Bosnia-Herzegovina - Abstract
102
- Published
- 1994
35. Siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel açıdan Türkiye-Kore ilişkileri
- Author
-
Lee, Hee Chul, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
Turkish-Korea relations ,International Relations ,Economic relations ,Uluslararası İlişkiler ,Cultural relations ,Political relations ,Economic cooperation ,Korean War ,Military relations - Abstract
SUMMARY it is sal d l,lı a t h i.s tor y, in n sense, is not a record of the past, but is an ardı i ve för the futüre. From this perspective, we believe t. hat Mıe experiences gained f r örn o ur h i si. ör i çal re l a t i onslı i p will provide a useful foundatiorı on whio h t o hu i l d f u tu r e understa rıd i ng and cooperalion betveen our two countries. We also believe tha t hy d e v e l o p i n g and improving relations, both Turkey and Korea will enhance t h e i r standing in tlıe international arena. The p u r p o s e of this s t u d y is t o preseni the relations between Turkey and Korea in a manner which will constitute a s o u r c e of analysis, and t o enable a review of the stages t h r o u g h w h L c h the s e r-el a ti ons h a ve progressed. The initlative here is exp l orat i. ve, with the aim of building a fraraeuork Tor ful üre cooperation. The focal point of this stıtdy is to analyse relations between our two countries from a wider historical aspect and in particular from the 1.950's to the present day. From this study we will l»:- ab l c l.o observe the changes vhich have takon plaoR, o l ansıfy t h e m h i s t o r i c a l l y, and d e t e r m i n e the c h ı/ r a c. l erişti c s of the relevant periods. The ma i n foous is on the period from 1950, when the Korean War started, to 1990. it m u s t be e m p h a s i s e d t h a t this is a c h r o n o l o g i c a l r a t h e r t h a n a n a l y t i c a l study, hase d o n 202events and p u b l i s h e d documents. Tlıere are limitations on t he m a t e r i a l and sources available for inde p t h research on the subject. The study contains f i v e s e e t i o n s.' 1.in the first section, contact and cooperation between Türk and Korean tribes through history are mentioned and the subject of e n l i v e n i n g these relations w lı i oh oame t o the f ör e sin o e the l 9 5 O ' s are di scussed. 2.in the seoond section, relations in general between the two countries since 1950 are considered in four separate periods. T h is covers the early era of blood brotherhood to the developraent of real cooperation and economic relations of the present day. 3.in the third section, the relations betveen Turkey and Korea are given from a political and m i l i. t a r y p o i n t of v i e w. 4.in the four t h section we deal with economic a n d c u l t u r a l a s p e c t s. 5.in the f i f t. h, w e c o ver the relations between Tur l', oy an el M o r /. h K o r e a. The re lal. i ons betveen Turkey and Korea were very in u c h s t r c n g t h e n n d in 1950 w h e n a T u r k i s h b r i g a d e j o i n e d L h e Korean W a r and in 1957 d i p l o nı a t i c relations were
- Published
- 1994
36. Kazakistan ve Özbekistan (Rus işgalinden bağımsızlığa)
- Author
-
Maranci, Derya, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
Turkey ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Turkish Republics ,Uzbekistan ,Kazakhstan - Abstract
227
- Published
- 1993
37. Türkiye'nin kara sınırları ve komşularıyla sınır ilişkileri
- Author
-
Tekin, Kazim, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
Border security ,Turkey ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Boundary relations - Abstract
139
- Published
- 1993
38. Bulgaristan Türkleri (1984-1992)
- Author
-
Önen, S. Tülay, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
Assimilation policies ,Turkish-Bulgarian relations ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Treaties ,Turkish minority ,Bulgarian Turks ,Minority rights - Abstract
114
- Published
- 1992
39. Batı Trakya Türkleri (1878-1990)
- Author
-
Yilmaz, Türel, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Turkish minority ,Western Thrace - Abstract
115
- Published
- 1991
40. Yakup Şevki Paşa ve askeri faaliyetleri
- Author
-
Yel, Selma, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Yakup Şevki Paşa ,Independence War ,Türk İnkılap Tarihi - Abstract
390
- Published
- 1990
41. Türk dış politikası (1908-1912)
- Author
-
İnan, K.Erol, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Türk İnkılap Tarihi ,Turkish foreign policy - Abstract
136
- Published
- 1990
42. Uydu ile iletişimin uluslararası alanda düzenlenmesi
- Author
-
Ülkülü, Pinar, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
Satellite ,İletişim Bilimleri ,Communication ,International communication ,Communication Sciences - Abstract
85
- Published
- 1990
43. Nurettin Paşa'nın biyografisi
- Author
-
Taş, Necati Fahri, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
Biyografi ,Nurettin Pasha ,Biography - Abstract
312
- Published
- 1988
44. Van ve Bitlis vilayetleri askeri istatistiki
- Author
-
Pehlivanli, Hamid, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Bitlis ,Türk İnkılap Tarihi ,Van ,Armenian question - Abstract
283
- Published
- 1986
45. Atatürk döneminde demiryolları ve karayollarının durumu (1923-1938)
- Author
-
Türker, İlhami, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Highways ,Railways ,Türk İnkılap Tarihi ,Atatürk Period - Abstract
72
- Published
- 1987
46. Güneybatı Anadolu'da Kuva-yı Milliye harekatı
- Author
-
Aydinel, Sitki, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Kuva-yı Milliye ,National Struggle ,Southwest Anatolia region ,Türk İnkılap Tarihi - Abstract
546
- Published
- 1988
47. Doktor Nazım Bey
- Author
-
Eyicil, Ahmet, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Doctor Nazım Bey ,Biography ,Türk İnkılap Tarihi - Abstract
208
- Published
- 1988
48. Milli Mücadele yıllarında maliye (23 Nisan 1920-29 Ekim l923)
- Author
-
Çengerme, Zeliha, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Taxation ,Budget ,National Struggle ,Türk İnkılap Tarihi ,İzmir Economy Congress ,Finance - Abstract
160
- Published
- 1987
49. Sadrazam (Küçük) Mehmed Said Paşa (siyasi hayatı)
- Author
-
Çevik, Zeki, Yinanç, Refet, and Diğer
- Subjects
Tarih ,History ,Biyografi ,Biography ,Mehmed Said Pasha - Abstract
112
- Published
- 1988
50. Bursa Ulu Cami yazıları
- Author
-
Önalan, Cemalettin, Yinanç, Refet, and Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı
- Subjects
Islamic art ,Art History ,Bursa ,Calligraphy ,Sanat Tarihi ,Ulu Mosque - Abstract
121
- Published
- 1988
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.