133 results on '"Yavuz, Cevdet"'
Search Results
2. Tarımsal Önalım Hakkı ile İlgili Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 15.01.2019 Tarih ve 2018/3645E.-2019/3391K. Sayılı Kararı’nın Değerlendirilmesi
- Author
-
YAVUZ, Cevdet and AÇIKGÖZ, Osman
- Subjects
Hukuk ,Agricultural land,Legal right of first refusal to agricultural land,Agricultural integrity,Minimum agricultural land size,Agricultural land size with sufficient revenue ,Tarım Arazileri,Tarım arazilerinde yasal (tarımsal) önalım hakkı,Tarımsal bütünlük,Asgari tarımsal arazi büyüklüğü,Yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüğü ,Law - Abstract
Considering that there are not enough regulations in our law to protect agricultural land and to prevent fragmentation, amendments have been made to the Law on the Amendment to the Land Protection and Land Use Law and Law No. 6537 on the Land Protection and Land Use Law, and certain articles in the Turkish Civil Code (TCC). The main purpose of these changes and regulations is to protect and improve the soil by eliminating the deficiencies in Land Protection Land Use Law No. 5403. Because the delayed implementation of legal regulations aimed at preventing the fragmentation of agricultural lands led to rapid shrinkage and fragmentation through sales and inheritance, agricultural production and economic efficiency were adversely affected. Considering these negativities, the Lawmaker has reorganized the “transfer of ownership system” in terms of agricultural lands. Different measures have been introduced in terms of content and method to prevent the sharing of agricultural lands between the heirs. One of them is that the "right to agricultural preemption" is regulated. Accordingly, when agricultural lands are sold to third parties, other than the standard boundary agricultural landowners, legal (agricultural) right of preemption arises in favor of other agricultural landowners (boundary) that have a border to the agricultural land sold. It has been stated that the provisions of TCC will be applied in exercising the right. It is stated that if more than one boundary agricultural landowner uses his right to preemption, the criterion of “agricultural integrity” will be applied. With the same law, the subparagraphs (h) and (ı) of the first paragraph of Article 3 of Law No. 5403 were amended and the criteria of “Minimum agricultural land size” and “Sufficient income agricultural land size” that constitute the division boundary of agricultural lands were introduced. The determination of the meaning and function expressed by the mentioned criteria in the birth and use of the right to agricultural pre-emphasis is important in terms of the Supreme Court decision, which constitutes our examination topic., Hukukumuzda, tarım arazilerinin korunması ve parçalanmasının önlenmesine yönelik yeterli düzenlemelerin olmadığı göz önünde bulundurularak, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile Türk Medeni Kanunu’nun bazı hükümlerinde, 6537 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanunla değişiklikler yapılmış ve bir takım yeni düzenlemeler getirilmiştir. Söz konusu değişikliklerin ve düzenlemelerin temel olarak amacı, 5403 sayılı Toprak Koruma Arazi Kullanımı Kanunu’ndaki eksikliklerin giderilerek toprağın korunması ve geliştirilmesidir. Zira tarımsal arazilerin parçalanmasını önlemeye yönelik yasal düzenlemelerin gecikmeli olarak hayata geçirilmesi, satış ve miras yoluyla küçülme ve parçalanmanın hızla devam etmesine yol açmış, tarımsal üretim ile ekonomik verimlilik bundan olumsuz yönde etkilenmiştir. Bu olumsuzlukları göz önünde bulunduran Kanun Koyucu, tarımsal araziler bakımından “mülkiyetin devri sistemi” ni yeniden düzenlemiştir. Tarımsal arazilerin mirasçılar arasında paylaşılmasını önlemeye yönelik olarak içerik ve yöntem bakımından farklı tedbirler getirilmiştir. Bu çerçevede, hukukumuza kazandırılan önemli düzenleme ve yeniliklerden birisi de “tarımsal önalım hakkı”nın düzenlenmiş olmasıdır. Buna göre, tarımsal araziler -sınırdaş tarımsal arazi malikleri dışında- üçüncü kişilere satıldığında, satışı gerçekleşen tarımsal araziye sınırı olan (sınırdaş) diğer tarımsal arazi malikleri lehine yasal (tarımsal) önalım hakkı doğmaktadır. Hakkın kullanılmasında, TMK hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Birden fazla sınırdaş tarımsal arazi malikinin önalım hakkını kullanması halinde ise “tarımsal bütünlük” ölçütüne (kriterine) başvurulacağı ifade edilmiştir. Aynı kanunla 5403 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrasının (h) ve (ı) bentleri de değiştirilmiş, tarımsal arazilerin bölünme sınırını oluşturan “Asgari tarımsal arazi büyüklüğü” ile “Yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüğü” ölçütleri (kriterleri) getirilmiştir. Söz konusu ölçütlerin tarımsal önalım hakkının doğumunda ve kullanılmasında ifade ettiği anlam ve işlevin belirlenmesi, inceleme konumuzu oluşturan Yargıtay kararı bakımından önem taşımaktadır.
- Published
- 2020
3. MİRASIN TEMSİLCİ ARACILIĞIYLA REDDEDİLMESİ HALİNDE ÖZEL YETKİNİN GEREKLİ OLUP OLMADIĞI HUSUSUNUN ÖĞRETİDEKİ GÖRÜŞLER VE YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
- Author
-
YAVUZ, Cevdet and AÇIKGÖZ, Osman
- Subjects
Mirasın Reddi,Yetkili Temsilci,Özel Yetki ,Hukuk ,Disclaimer of inheritance,Authorized representative,Special authority ,Law - Abstract
Disclaimer of inheritance can be exercised through an authorized representative. In contrast, there is no clear provision in the law as to whether the representative should have a special authority. On the other hand, in the Article 39 of the Turkish Civil Code Regulation on the Implementation of Custody, Guardianship and Inheritance Provisions, "if the request has been made by the proxy authorized to do so..." statement is located. Whether it is necessary for the authorized representative to be specially authorized has led to discussions in doctrine and practice., Mirasın reddi, yetkilendirilmiş bir temsilci aracılığıyla yapılabilir. Ancak temsilcinin özel yetkiye sahip olmasının gerekip gerekmediği hususunda kanunda açık bir hüküm yoktur. Türk Medeni Kanunu’nun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzük m. 39’da, “istem, bu konuda yetkisi olan vekil tarafından yapılmış ise….” ifadesi yer almaktadır. Yetkili temsilcinin özel olarak yetkilendirilmiş olmasının gerekli olup olmadığı hususu öğreti ve uygulamada tartışmalara yol açmıştır.
- Published
- 2020
4. Tarımsal Önalım Hakkı ile İlgili Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 15.01.2019 Tarih ve 2018/3645E.-2019/3391K. Sayılı Kararı’nın Değerlendirilmesi
- Author
-
Yavuz, Cevdet, primary and Açıkgöz, Osman, additional
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
5. Professional seller’s responsibility for defects
- Author
-
Yavuz, Cevdet
- Subjects
Ayıptan Sorumluluk ,Notice Burden ,Meslekten Satıcı ,Heavy Defect Concept ,Layman ,Defects That Need To Be Known ,Sorumsuzluk Anlaşması ,Commercial Sales ,Irresponsibility Agreement ,Ticari Satışlar ,Responsibility For Shame ,Bilinmesi Gereken Ayıplar ,Assumption of Heavy Defect ,İhbar Külfeti ,Ağır Kusur Kavramı ,Ağır Kusur Varsayımı - Abstract
Türk Borçlar Kanunu ayıptan doğan sorumluluk rejiminde satıcının ağır kusurluolmasına üç önemli hukuki sonuç bağlamıştır. Buna göre ağır kusurlu satıcı, ayıplarınsüresinde ihbar edilmediğini ileri süremez, ayıptan doğan haklar için kanundaöngörülen kısa zamanaşımı süresinden faydalanamaz, sorumsuzluk anlaşmasınadayanarak sorumlu olmadığını iddia edemez. Ayıptan sorumluluk rejimi içerisindeböylesine önemli hukuki sonuçlar bağlanan ağır kusurun varlığına ilişkin olarakTBK.m.225/II’de meslekten satıcılar bakımından ağır kusur varsayımı kabul edilmiştir.818 sayılı Borçlar Kanunu’nda yer almayan hüküm, ulusal ve uluslararasıalanda elde edilen kazanımlar sonucunda tarafımızca 818 sayılı Borçlar Kanunudöneminde tezimizde savunulmuş, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile yasallaşmıştır.TBK.m.225/II’de yer alan ağır kusur varsayımı, hukuki ilişkilere egemendürüstlük kuralı ışığında, kanunen gerçekleştirilen bir değerlendirmedir. İşbu kural,hayatın olağan akışının kurallaştırılması niteliğinde değil, hayata yön verenbir hukuk politikası özelliğine sahiptir. TBK.m.225/II ayıptan doğan sorumlulukrejiminde satıcının ağır kusurlu olmasına sonuç bağlanan tüm konularda uygulamaalanına sahiptir. TBK.m.225/II eşliğinde hem TBK.m.225/I hem de TBK.m.221hükümleri tacirler arası satışlarda da uygulanacaktır. The Turkish Code of Obligations (TBK., TCO) has brought three major legal consequences to the seller’s severe flaws in the shame responsibility regime. Accordingly, the severely flawed seller cannot claim that the defect has not been reported, cannot benefit from the short period of time prescribed by law for the rights arising from the defect, and cannot claim that he is not responsible on the basis of the irresponsibility agreement. With regard to the existence of a serious defect with such significant legal consequences within the liability responsibility regime, the assumption of a heavy defect in terms of professional sellers was accepted in TBK.m.225/II (TCO.art.225/II). As a result of national and international gains, the provision which is not included in the Law of Obligations no. 818 was defended in our thesis during the Law of Obligations no. 818 and legalized by the Law of Obligations no. The hypothesis of severe flaw in TBK.m.225/II (TCO.art.225/II) is an assessment made by law in the light of the rule of honesty prevailing in legal relations. This rule is not a rule for the normal course of life, but a legal policy that shapes life. TBK.m.225/II (TCO.art.225/II) has the scope of application in all matters which result in the seller’s severe defect under the liability regime arising from the shame. The provisions of TBK.m.225/I (TCO.art.225/I) and TBK.m.221 (TCO. art.221) shall also apply to sales between merchants.
- Published
- 2019
6. Atypical meningioma and extensive calvarium defects in neurofibromatosis type 1
- Author
-
Simsek, Enver, Yavuz, Cevdet, and Ustundag, Nil
- Published
- 2003
- Full Text
- View/download PDF
7. TOPRAK KORUMA VE ARAZİ KULLANIMI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN’UN TÜRK MEDENİ KANUNU’NUN MİRAS HUKUKUNA İLİŞKİN HÜKÜMLERİNDE YAPTIĞI DEĞİŞİKLİKLER
- Author
-
YAVUZ, Cevdet and TOPUZ, Murat
- Subjects
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu,Tarımsal işletme - Abstract
Toprak hukukunun temel ama.larından biri de yeter gelir sağlayan bağımsız tarımişletmelerini korumaktır. Toprakların verimsiz işletmeler haline gelecek şekildeb.lünüp par.alanmalarını .nlemektir. Bu nedenle gerek TMK’nda gerekseToprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda bir .ok hükme yer verilmiştir.Bu kapsamda Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ve Türk Medeni Kanunu’ndadeğişiklikler yapılmıştır. Değişiklik yapan Kanun Türk Meden. Kanununun659 uncu, 660 ıncı, 661 inci, 662 nci, 663 üncü, 664 üncü, 665 inci,666 ncı, 667 nci ve 668 inci maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır. Bu hükümlerinyerine Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’na bir .ok yeni hükümeklenmiştir. B.ylece tarımsal işletmelerin daha verimli olarak değerlendirilmesisağlanmaya .alışılmış ve miras kalan toprakların b.lünmesine engel olacak yenibir takım tedbirler .ng.rülmüştür.
- Published
- 2017
8. Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesinde Yasal Önalım Hakkının Kullanılması Sorununa Dair Görüşler
- Author
-
YAVUZ, Cevdet and İstanbul Medipol Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Özel Hukuk Bölümü, Medeni Hukuk Ana Bilim Dalı
- Subjects
Legal Preemption ,Arsa Sahibi ,Land Owner ,Legal preemption,construction agreement in return for land share,construction law,land owner,contractor ,Yasal önalım hakkı,paylı mülkiyet,yenilik doğuran hak,arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi,arsa sahibi,yüklenici ,Yüklenici ,Construction Law ,Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi ,Yasal Önalım Hakkı ,Construction Agreement in Return for Land Share ,Contractor ,Paylı Mülkiyet ,Yenilik Doğuran Hak - Abstract
The determined charges in a construction agreement in return for land share arises after the parties sign the contract. As mentioned, in construction agreements in return for land share, while the contractor’s principal obligation is to create a construction a building , the land owner’s encumber is to transfer the land share as the payment to the contractor. As a rule, the contractor’s right to demand their allotment earned from fulfilling the obligations of the construction agreement in return for land share originates with the dedition of apartments agreed to the land owner. However, in practice, stakeholders usually transfer this to the contractor as “an advancement” before the end of construction with an independent section in the agreement.In construction agreements in return for land share, the land owner’s required payment to the contractor or third party or parties in accordance with the contractor has been determined as not cash but land share. Furthermore, it is stated that this disposition is not transferred for sale purposed but as the payment of the agreed independent section to the contractor. Hence, because this dedition cannot be classified as “transfer for sale”, the transferred dividends cannot be the subject of pre-emption cases. In short, there needs to be an agreement on the fact that the right of pre-emption cannot be exercised in these transfers. In a contrary case, this will not agree with the usual flow of life or good faith rule, especially for standing construction agreements, Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin taraflarca imzalanmasından sonra, sözleşmede kararlaştırılan yükümlülükler doğar. Anıldığı üzere, arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmelerinde yüklenicinin temel borcu bir inşaat bina meydana getirmek iken, arsa sahibinin borcu da ücret olarak kararlaştırılan arsa payını yükleniciye devretmektedir. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine göre inşaat yapan müteahhidin, yaptığı işin karşılığı olan arsa payını, kural olarak arsa sahibine verilmesi gereken dairelerin teslimi anında talep hakkı doğar. Ancak uygulamada genellikle bu tip sözleşmelerde, paydaşlar, inşaatın tamamlanmasından önce, sözleşmelerde bağımsız bölüm almak kaydıyla yükleniciye finans sağlamaya yönelik olarak “avans” niteliğinde pay devretmektedir. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde arsa sahibi tarafından yükleniciye ya da onun istemiyle üçüncü kişi veya kişilere yapılan pay temliki, nakit para karşılığı değil arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca yapılmış olup, yapılan pay devrinin, satış amaçlı bir devir olmadığı, kendisine teslimi taahhüt edilen bağımsız bölüm karşılığı yapıldığı açıktır. Dolayısıyla, kat karşılığı yapılan bu temlikler “satış amaçlı devir” olarak nitelendirilemeyeceğinden, devredilen bu payların önalım davasına konu olamayacağı, eş deyişle, yapılan devirlerde önalım hakkının kullanılamayacağını kabul etmek gerekir. Aksi bir durum ise, özellikle ayakta olan inşaat sözleşmeleri açısından hayatın olağan akışı ve dürüstlük kuralı ile de bağdaşmayacaktır.
- Published
- 2017
9. MANYETİK REZONANS GÖRÜNTÜLEMEDE PATENT ANEVRİZMAYI TAKLİT EDEN İNTRAKRANYAL KALSİFİKASYONLAR 'OLGU SUNUMU'
- Author
-
YAVUZ, Cevdet and ALL., At
- Abstract
 
- Published
- 2011
10. MİRAS HUKUKUNDA TENKİSTEN SONRA TENKİS KONUSUNU GERİ VERME (İADE) YÜKÜMLÜLÜĞÜ
- Author
-
YAVUZ, Cevdet
- Published
- 2011
11. REFLEXIONS SUR LE DOMAINE D'APPLICATION RECIPROQUE DE LA REPRESENTATION INDIRECTE ET DE LA SIMULATION PAR INTERPOSITION DE PERSONNE EN DROIT TURC, SUISSE ET FRANÇAIS
- Author
-
YAVUZ, Cevdet
- Published
- 2011
12. ADİ KİRADA KİRACININ YAPTIĞI GİDER VE ONARIMLARIN SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİNDE HUKUKİ DURUMU
- Author
-
YAVUZ, Cevdet
- Abstract
ÖZET
- Published
- 2011
13. MEDENİ HUKUKA VE BORÇLAR HUKUKUNA İLİŞKİN MAHKEME KARARLARI KRONİĞİ
- Author
-
YAVUZ, Cevdet
- Abstract
ÖZET
- Published
- 2011
14. ANONİM ORTAKLIKLARDA KURULUŞTAN SONRA DEVİR ALMA
- Author
-
YAVUZ, Cevdet
- Abstract
ÖZET
- Published
- 2011
15. GENEL OLARAK KEFALET SÖZLEŞMESİ, GEÇERLİLİĞİ VE TÜRLERİ
- Author
-
YAVUZ, Cevdet, primary
- Published
- 2015
- Full Text
- View/download PDF
16. Subacute sclerosing panencephalitis (SSPE) associated with congenital measles infection
- Author
-
Şimşek, Enver, Öztürk, Ayhan, Yavuz, Cevdet, and Kocabay, Kenan
- Subjects
subacute sclerosing panencephalitis (SSPE) ,congenital measles - Abstract
WOS: 000228821500011 PubMed: 15884631 A 13-month-old male presented with repetitive episodes of myoclonic jerks of the head and extremities for two months. His past medical history revealed that his non-immunized mother had measles at the time of delivery. Measles antibody titers in serum and cerebrospinal fluid (CSF) were 1/512 (hemagglutinin inhibition [HI]) and 1/128 HI, respectively. Immunofixation electrophoresis of CSF revealed an oligoclonal IgG band. The magnetic resonance imaging (MRI) of the brain on T2-weighted images showed lesions of high signal intensity in the subcortical white matter. Electroencephalography (EEG) revealed periodic high-amplitude slow waves. Diagnosis of subacute sclerosing panencephalitis (SSPE) was based upon clinical presentation, a characteristic EEG, and abnormal CSF studies. MRI findings supported the diagnosis. To the best of our knowledge, this is only the 3(rd) case to date, of SSPE-associated congenital measles in the literature.
- Published
- 2005
17. RESMİ VASİYETNAMEDE DÜZENLEME ŞEKLİ (OKUMA YAZMA BİLEN VE BİLMEYENLERİN VASİYETNAME DÜZENLEME ŞEKİLLERİ ARASINDAKİ FARKLILIKLAR BAĞLAMINDA MK. MADDE 534 ve 535'İN DEĞERLENDİRİLMESİ)
- Author
-
YAVUZ, Cevdet and TOPUZ, Murat
- Abstract
Copyright of Journal of Judgments by the Court of Jurisdictional Disputes / Uyusmazlik Mahkemesi Dergisi is the property of Court of Jurisdictional Disputes of the Republic of Turkey and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2016
18. Borçlar hukuku dersleri özel borç ilişkileri, c.1
- Author
-
Yavuz, Cevdet
- Published
- 1985
19. Professional Seller’s Responsibility for Defects
- Author
-
YAVUZ, Cevdet
- Subjects
layman,heavy defect concept,assumption of heavy defect,responsibility for shame,irresponsibility agreement,defects that need to be known,commercial sales,notice burden ,meslekten satıcı,ağır kusur kavramı,ağır kusur varsayımı,ayıptan sorumluluk,sorumsuzluk anlaşması,bilinmesi gereken ayıplar,ticari satışlar,ihbar külfeti - Abstract
The Turkish Code of Obligations TBK., TCO has brought three major legal consequences to the seller’s severe flaws in the shame responsibility regime. Accordingly, the severely flawed seller cannot claim that the defect has not been reported, cannot benefit from the short period of time prescribed by law for the rights arising from the defect, and cannot claim that he is not responsible on the basis of the irresponsibility agreement. With regard to the existence of a serious defect with such significant legal consequences within the liability responsibility regime, the assumption of a heavy defect in terms of professional sellers was accepted in TBK.m.225/II TCO.art.225/II . As a result of national and international gains, the provision which is not included in the Law of Obligations no. 818 was defended in our thesis during the Law of Obligations no. 818 and legalized by the Law of Obligations no. The hypothesis of severe flaw in TBK.m.225/II TCO.art.225/II is an assessment made by law in the light of the rule of honesty prevailing in legal relations. This rule is not a rule for the normal course of life, but a legal policy that shapes life. TBK.m.225/II TCO.art.225/II has the scope of application in all matters which result in the seller’s severe defect under the liability regime arising from the shame. The provisions of TBK.m.225/I TCO.art.225/I and TBK.m.221 TCO.art.221 shall also apply to sales between merchants, Türk Borçlar Kanunu ayıptan doğan sorumluluk rejiminde satıcının ağır kusurlu olmasına üç önemli hukuki sonuç bağlamıştır. Buna göre ağır kusurlu satıcı, ayıpların süresinde ihbar edilmediğini ileri süremez, ayıptan doğan haklar için kanunda öngörülen kısa zamanaşımı süresinden faydalanamaz, sorumsuzluk anlaşmasına dayanarak sorumlu olmadığını iddia edemez. Ayıptan sorumluluk rejimi içerisinde böylesine önemli hukuki sonuçlar bağlanan ağır kusurun varlığına ilişkin olarak TBK.m.225/II’de meslekten satıcılar bakımından ağır kusur varsayımı kabul edilmiştir. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda yer almayan hüküm, ulusal ve uluslararası alanda elde edilen kazanımlar sonucunda tarafımızca 818 sayılı Borçlar Kanunu döneminde tezimizde savunulmuş, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile yasallaşmıştır. TBK.m.225/II’de yer alan ağır kusur varsayımı, hukuki ilişkilere egemen dürüstlük kuralı ışığında, kanunen gerçekleştirilen bir değerlendirmedir. İşbu kural, hayatın olağan akışının kurallaştırılması niteliğinde değil, hayata yön veren bir hukuk politikası özelliğine sahiptir. TBK.m.225/II ayıptan doğan sorumluluk rejiminde satıcının ağır kusurlu olmasına sonuç bağlanan tüm konularda uygulama alanına sahiptir. TBK.m.225/II eşliğinde hem TBK.m.225/I hem de TBK.m.221 hükümleri tacirler arası satışlarda da uygulanacaktır
20. Ödemede bulunan kefilin alacaklıya halef olması ve hukuki sonuçları
- Author
-
Karataş, Müslüm, Yavuz, Cevdet, Hukuk Anabilim Dalı, Yavuz, cevdet, and Özel Hukuk Anabilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Özel Hukuk ,Law - Abstract
Konu: Ödemede Bulunan Kefilin Alacaklıya Halef Olması ve Hukuki SonuçlarıYazar: Müslüm KarataşÖzet: Kefilin asıl borçluya karşı rücu hakkına sahip bulunması, ödeme yaptığı nispette alacaklının haklarına halef olmasının bir sonucudur. TBK 496 hükmünde düzenlenen halefiyet, rücu hakkının bir fer’i olup, kefilin rücu hakkını gerçekleştirmeye ve güçlendirmeye yönelik bir araçtır; zira burada esas olan kefilin rücu hakkıdır. Ödemede bulunan kefil “alacak hakkının” değil, “alacaklının haklarına” halef olur. Alacaklı hakları kavramına ise, alacağa bağlı bulunan teminatlar ve diğer fer’i haklar girer. Kefile kanundan doğan halefiyet sebebiyle rücu hakkının tanınmasındaki amaç, özellikle asıl borçlu ile arasında hiçbir hukuki ilişki olmayan kefili asıl borçluya karşı savunmasız bırakmamak ve kefilin, kefalet altına alınmış borç için verilmiş diğer teminatlardan yararlanmasını sağlamaktır. Kefilin himayesi maksadıyla konulmuş olan halefiyet kuralı emredici niteliktedir ve önceden bu hükmün kefile tanıdığı himayeden feragat etmek mümkün değildir. Kefilin ödemede bulunması ile asıl borç sona ermediği gibi, tarafların herhangi bir müdahalesi olmaksızın alacaklıya ait haklar kanun gereği kendiliğinden kefile intikal etmektedir. Kefil alacaklıya halef olmak istiyorsa, asıl borçluya ait def’i ve itirazları alacaklıya karşı ileri sürmekle yükümlü olduğu gibi, yaptığı ödemeden de borçluyu haberdar etmek zorundadır. Aksi takdirde rücu hakkını kaybeder. "Summary: The guarantor’s recourse against the main debtor is the result of the subrogation of the creditor’s right as much as the guarantor’s payment to the creditor. The subrogation according to Art. 496 of Turkish Law of Obligations (TLO) is accessory right. It is also an instrument to implement the recourse of the guarantor and to strengthen this right. Since the main factor in this Art. is guarantor’s recourse. The guarantor who made the payment is not the subrogee of “right of credit” but he is subrogee of “creditor’s rights”. Under the concept of the “creditor’s rights” we can deem the guaranties of the credit and the other secondary rights. The main purpose of the recourse arising from legal subrogation right of the guarantor is not to leave the guarantor defenseless against the main debtor because there is not any legal relationship between them, and is to give the guarantor the opportunity to benefit from the other guarantees given for the debt. The subrogation rule which is put for the benefit of the guarantor is statutory and it is not possible to renounce this protection right beforehand. The main debt does not cease upon the payment of the guarantor and the rights belonging to the creditor pass to the guarantor without needing any intervention of any party. If the guarantor wants to be subrogee of the creditor, he must allege the pleas and objections against to the creditor and he must inform the debtor concerning the payments made to the creditor."
- Published
- 2006
21. 'Due diligence and engagement letter' within the framework of mergers & acquisitons
- Author
-
Çek, Merve and Yavuz, Cevdet
- Subjects
Birleşme-Devralma ,Merger- Acquisition ,İrade Bozukluğu ,Defective Intention ,Danışmanlık Sözleşmesi ,Ayıp ve Sorumluluk ,Durum Tespiti ,Due Diligence ,Consulting Contract ,Defect and Liability - Abstract
Küreselleşme akımı, günümüzde internet ve teknolojinin yaygın kullanımı ile birlikte maksimum seviyeye ulaşmıştır. Alım-satım, birleşme-devralma, distribütörlük, kiralama (leasing) gibi ve hatta isimsiz birçok yeni sözleşmenin kurulması ve ifası çevrimiçi ortamlarda gerçekleştirilmektedir. Hem piyasaların ve rekabet ortamının bu derece genişlediği hem de sözleşme çeşitliliğinin bu derece arttığı günümüzde, tezimizin temelini oluşturan "due diligence" (durum tespiti) kavramı oldukça önemli bir fonksiyona sahiptir. Şirketlerin büyümelerinde önemli bir yere sahip olan birleşme-devralma işlemleri alanında uzman kişiler tarafından yürütülen bir süreçtir. Due diligence ile bu süreçteki iş ve işlemler, gerekli dikkat ve özen gösterilerek incelenecektir. Due diligence, birleşme-devralma süreci ve hisse satım sözleşmesinin bir parçası olmasının yanında, alıcı veya satıcı (hedef şirket) ile due diligence hizmetini sağlayan taraflar arasındaki başka bir sözleşmenin konusunu oluşturur. Bu sözleşme, sadece due diligence'ın konu edildiği münferit bir sözleşme olabileceği gibi birleşme-devralma sürecindeki danışmanlık hizmetlerinin tamamı için yapılan ve "engagement letter" olarak adlandırılan sözleşmesinin bir kısmı olarak da yapılabilir. Bu çerçevede çalışmamızda şirket birleşme-devralma işlemleri, due diligence, due diligence'ın sözleşmesel niteliği, engagement letter ve danışmanlık sözleşmesi ve bu işlemlerin taraf sorumluluklarına etkisi incelenmiştir. The globalisation trend has reached its maximum level with the widespread use of internet and technology in the modern age. New contracts in a wide range of areas, including buying-selling, mergers and acquisitions (M&A), distributorship and leasing, and even numerous innominate contracts are concluded and executed via online platforms. In today's world where the markets and the competitive environment have expanded to this extent, and the type of contracts diversified widely, the concept of "due diligence", which forms the basis of this dissertation, has a very important function. M&A transactions, which have an important role in the growth of companies, are carried out by experts in this field. With the due diligence process, the transactions in this process will be examined with the necessary attention and care. Due diligence is the subject of a separate contract between the buyer or seller (target company) and the parties providing the due diligence service as well as being a part of the M&A processes and share sale agreements. This contract can either be laid out as a separate contract where the subject is only "due diligence", or it can be included in a comprehensive "engagement letter" covering all consultancy services that will be offered during the M&A process. Within this framework, this dissertation examines the M&A transactions, due diligence, contractual nature of due diligence, engegament letter, consultancy agreement and the effect of these transactions on the relevant parties' liabilities.
- Published
- 2021
22. Türk hukukunda işletmenin devri
- Author
-
Kocabey, Doğan, Yavuz, Cevdet, and Özel Hukuk Anabilim Dalı Hukuk Bilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Medeni hukuk ,Civil law ,Law - Abstract
Çalışmamızın konusu, “Türk Hukukunda İşletmenin Devri” genel başlığı altında “Ticarî Nitelikte Olmayan İşletmenin Devri” ve “Ticarî İşletmenin Devri”dir. İşletme, ticarî işletmeye göre daha geniş bir kurumdur. Ticarî işletme daha dar kapsamlıdır. Ticarî işletmenin varlığı için bir işletmenin varlığı yanında TTK m. 11/I’de belirtilen unsurlarında bulunması gerekir. Çalışmamız kapsamı hem işletme hem de ticarî işletmeyi kapsaması için “Türk Hukukunda İşletmenin Devri” olarak tercih edilmiştir.İki kurum bu şekilde bir ayrıma tabi tutulsa da farklı kanunlarda düzenlenmesi beraberinde sorunları da getirmektedir. Kurum hakkındaki esas hükümler Türk Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu ile vaz edilmiştir. Bu temel düzenlemeler dışında mevzuatımızda değişik hükümler vaz edilmiştir. Ticarî nitelikte olmayan işletmenin devri, “Malvarlığının veya işletmenin devralınması” başlığı altında TBK. m. 202’de düzenlenmiştir. Buna karşılık, “ticarî işletmenin devri” konusu TTK. m. 11/III’de düzenlenmiştir. Kanaatimizce tek bir kanunda düzenlenmesi gereken müessese, iki farklı kanunda öngörülmüştür. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 11/III ile ticari işletme devir sözleşmesinin yazılı olarak yapılacağı belirterek yazılı şekil şartı ilk kez hukukumuza getirilmiştir. Bunun yanı sıra, yeni Ticaret Kanunumuz, ticari işletme devrini kolaylaştırmak adına tescilsiz kazanım öngörmekte ve de aktif unsurların devri için genel hükümlerin gerektirdiği kurucu işlemlerin yapılmasına gerek olmadan devrin gerçekleşeceğini düzenlemektedir. Bu düzenlemenin sicile güven ilkesi açısından sonuçları ve doğurabileceği hukuki sakıncalar incelenmiştir. Ticari nitelikte olmayan işletmenin devri esas itibariyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile düzenlenmiştir. Söz konusu Kanunun 202. maddesi anlamında bir işletme devrinden bahsedebilmek için işletmenin tüm aktif ve pasifleri ile birlikte devredilmesinin gerekli olduğu anlaşılmaktadır. “Ticarî işletmenin sadece aktiflerinin devri devredilip, pasiflerin devir kapsamı dışında tutulup tutulamayacağı” Türk hukukunda tartışmalı ve üzerinde ittifak edilemeyen bir konudur. TBK. m. 202 ve TTK. m. 11 düzenlemeleri karşısında, işletmenin sadece aktiflerin devredilip, pasiflerinin devredilmemesine dair sözleşmenin geçerli olup olmadığı bu tartışmanın odak noktasıdır. Türk hukukunda pasiflerin akıbeti ile ilgili açık bir hüküm bulunmadığı için farklı düşünceler ortaya çıkmıştır. Teminat teorisine göre, (e)BK. m. 179’da konuya ilişkin bir düzenleme olmadığı dönemlerde dahi bu tarz sözleşmeler geçersizdir. Bu görüşü savunanlar, Kanunda bir boşluk olduğunu ve hükmün amacından hareketle boşluğun bu şekilde doldurulması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Buna karşılık, irade serbestîsi olarak adlandırılabilecek diğer bir görüşe göre, taraf iradelerine üstünlük tanınması gerekir. Böylece pasiflerin devir kapsamı dışında tutulmasının mümkündür. Bu iki teorinin yanında bağdaştırıcı veya ara görüş olarak adlandırabilecek görüşler de vardır. Yargıtay, ticarî işletmenin sadece aktiflerinin devredilip, pasiflerin devir kapsamı dışında bırakılmasının mümkün olmadığını benimsenmiştir. Yüksek Mahkeme’ye göre, işletmenin aktifleri, işletmeye tanınan kredilerin ve borçların doğal teminatıdır. Başka bir deyişle işletmenin aktifleri aslında işletmenin teminatıdır. Bu sebeple devir sözleşmesinin pasifleri de kapsaması gerekir. Türk hukukunda, doktrinde ve yargı uygulamasında hâkim görüş bu yöndedir.--------------------The subject of our study is "Transfer of Non-Commercial Business" and "Transfer of Commercial Business" under the general heading "Transfer of Business in Turkish Law". A business is a larger institution than a commercial business. The commercial enterprise is narrower. For the existence of a commercial enterprise, besides the existence of an enterprise, TCC Art. It must be included in the elements specified in 11 / I. The scope of our study was chosen as "Transfer of Business in Turkish Law" in order to cover both business and commercial enterprises.Although the two institutions are subjected to a distinction in this way, their arrangement in different laws brings along problems. The main provisions on the institution have been stipulated by the Turkish Code of Obligations and the Turkish Commercial Code. Apart from these basic regulations, different provisions have been stipulated in our legislation. Transfer of non-commercial business, under the heading "Acquisition of assets or business" TBK. m. It was arranged in 202. On the other hand, the subject of "transfer of commercial enterprise" is the TCC. m. It is arranged in 11 / III. In our opinion, the institution that should be regulated in a single law is stipulated in two different laws.The “written form” condition for the transfer of the commercial enterprise agreements and the other agreements in relation to the commercial enterprise has firstly regulated under the Article 11 of the Turkish Commercial Code numbered 6102. In addition to this, in order to facilitate the transfer of the commercial enterprise procedure, New Commercial Code stipulates the acquisition without registration offi cially and transfers of the assets without performing the transaction required by the general provisions. The results and legal inconveniency of the said regulation with respect to the “believe in registration” principle will be discussed in our thesis. Transfer of Non-Commercial Business has also regulated under the Turkish Obligation Code numbered 6098. Pursuant to the article 202 of the said Code, in order to mention the transfer of the commercial enterprise, all assets and liabilities of the enterprises shall be transferred. The fact that only the assets of the commercial enterprise are transferred and the liabilities can not be kept out of the scope of the transfer" is a controversial issue in Turkish law that can not be allied. It is the focus of this discussion that the actor's transfer of assets and whether the contract for the non-transfer of liabilities is valid against the regulations of TBK Article 202 (Turkish Code of Obligations-TCO) and TTK Turkish Commercial Code Article 11 (Turkish Commercial Code-TCC). Different ideas emerged as there is no clear provision in Turkish law about the fate of passives. According to the collateral theory, such contracts are invalid even in periods when there is no regulation on the subject in Article 179 of the (e)BK. The advocates of this view argued that there was a gap in the law and that the gap had to be filled in this way based on the purpose of the judgment. On the other hand, according to another opinion, which can be called free-will, party powers need to be given superiority. Thus, it is possible to exclude the passives from the transfer scope. In addition to these two theories, there are opinions which can be called as adapter or intermediate vision.The Court of Cassation has adopted that it is not possible to transfer only the assets of the commercial enterprise and exclude the liabilities from the transfer scope. According to the Court of Cassation, the assets of the enterprise are the natural guarantee of the loans and debts granted to the business. In other words, the assets of the enterprise are in fact the guarantee of the enterprise. For this reason, the passive of the transfer contract must also be included. In Turkish law, the doctrine and judicial practice are the dominant views in this direction.
- Published
- 2020
23. Miras hukukunda muvazaalı işlemler ve tabi olduğu hükümler
- Author
-
İncedal Denizhan, Siddika, Yavuz, Cevdet, and Özel Hukuk (Medeni Hukuk) Anabilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Law - Abstract
Türk Hukukunda önemli bir yeri olan Muvazaa kavramı; iki tarafın gerçek iradesi ile dışa yönelik beyanları arasında ortaya çıkan uygunsuzluk hali olarak tanımlanabilir. Muris Muvazaası ise murisin mirasçılarını miras hakkından mahrum bırakmak gayesiyle yaptığı işlemlerdir. Bu işlemler genellikle, murisin mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yaptığı; gerçekte bağış olan sözleşmeyi, tapuda resmi memur önünde satım olarak gösterdiği sözleşmelerdir.Muris sağlığında, mirasçılarının miras haklarını engellemek amacıyla, bağışlama ve satış sözleşmelerine başvurduğu gibi buna benzer başka işlemler (sözleşmeler) de yapabilmektedir.Mirasçıların murisin sağlığında yaptığı hukuki işlemlerde muvazaa bulunduğunu ileri sürmeleri dava yoluyla olacaktır. Miras bırakanın muvazaalı hukuki işlemi kesin hükümsüz olduğu için mirasçılar tarafından muvazaa iddiası herhangi bir zamanaşımı süresine tabi olmaksızın, her zaman ileri sürülebilecektir.Çalışmamızda yukarıda özet olarak ele aldığımız konular doktrin ve Yargıtay kararları açısından ayrıntılı olarak işlenecektir. The concept of Fraudulent Transaction which has an important place in Turkish Law; It can be defined as the state of non-conformity between the real will of the two parties and their external statements. Fraudulent Transaction of the Heritage Leap is the process of depriving the inheritors of the inheritance of the legacy. These transactions are usually made by the heirs of the heir of the inheritance for the purpose of smuggling goods; in fact, the contract, which is a donation, the bidding on the deed in front of the official contracts.While the inheritor is alive, he/she can also make other similar transactions (contracts) as he/she has applied for forgiveness and sale contracts in order to prevent the inheritance rights of his/her heirs.The prosecution's claim that the legacy of the inheritor of the legal proceedings during his/her life is fraudulent transaction will be through the case. The fraudulent transaction of the inheritor is strictly void, so the claim of fraudulent act by the heirs can always be asserted without any limitation period.In our study, the topics discussed above will be elaborated in terms of doctrine and Supreme Court decisions. 131
- Published
- 2019
24. Kira sözleşmesinin kiracı tarafından devri (TBK M. 323)
- Author
-
Çakıroğlu, Buğra Kaan, Yavuz, Cevdet, and Özel Hukuk Anabilim Dalı
- Subjects
Rental Contract ,Hukuk ,Kira İlişkisinin Devri ,Kira Sözleşmesi ,Transfer of the Lease Contract By Tenant ,Sözleşmenin Devri ,Transfer of Contract ,Transfer of the Lease Contract ,Law ,Kira İlişkisinin Kiracı Tarafından Devri - Abstract
Kiracı bakımından kira ilişkisinin devri, TBK'nın m. 323 hükmünde düzen-lenmiştir. Bu hüküm, TBK m. 205 hükmünde düzenlenen sözleşmenin devrinin özel bir düzenlemesidir. Bu sözleşme kapsamında kiracı kira ilişkisini devreder ve bu devir ile beraber devre konu kira sözleşmesinden doğan tüm haklar, borçlar ve taraf olma sıfatı devralan kiracıya geçer. Çalışmamızda da kira ilişkisinin kiracı tarafından devri incelenmiştir. Bunun yanında, kira ilişkisinin kiracı tarafından devri bakımından or-taya çıkan hüküm ve sonuçlar ele alınmış, TBK m. 323 ve TBK m. 205 hükümlerinin benzer kurumlardan farkları ve benzerlikleri ortaya konmuştur. The transfer of the lease relationship in terms of the tenant, regulated by Tur-kish Code Of Obligation article 323. This provision is a special arrangement of the transfer of the contract, which is regulated in the article 205. Under this contract, the tenant transfers the lease relationship and with this transfer, all rights, debts and the title of being a party shall be transferred to the leasing contractor. In our study, the transfer of the rent relationship by the tenant was examined. In addition, the provisions and consequences of the transfer of the rent relationship by the tenant are discussed and the differences and similarities of the TCO A. 323 and A. 205 from similar insti-tutions are set forth. 156
- Published
- 2019
25. Türk Hukukunda yoksulluk nafakası
- Author
-
Kartal, Nagihan, Yavuz, Cevdet, and Özel Hukuk Anabilim Dalı
- Subjects
Turkish Law ,Current Debates ,Turkish Civil Law ,Civil Law ,Indefinite Alimony ,Alimony ,Hukuk ,Private Law ,Turkish Civil Code ,Yoksulluk Nafakası ,Süresiz Nafaka ,Poverty Alimony ,Nafaka ,Yoksulluk ,Güncel Tartışmalar ,Law ,Poverty ,Maintenance allowance - Abstract
Türk Hukukunda evlilik birliğinin getirdiği yükümlülüklerden biri de eşler arasındakinafaka yükümlülüğüdür. Kanun koyucu ahlaki ve sosyal düşüncelerin etkisiyle TürkMedeni Kanunun 175. maddesinde düzenlediği yoksulluk nafakası kurumu ile eşlerarasındaki bu yükümlülüğün boşanmadan sonra da devamedebileceğini öngörmüştür. Bu çalışmada öncelikle yoksulluk ve kadın yoksulluğukavramları ile birlikte yoksulluk nafakasının hukuki niteliği ve amacı saptanmıştır.Ayrıca öğreti ve yargı kararları ışığında, yoksulluk nafakasının koşulları, başlangıcı,miktarı, ödeme şekli, süresi, sona erme halleri ve yargılama usulü incelenmiştir.Özellikle yoksulluk nafakasının süresiz uygulanmasından dolayı kamuoyunda ortayaçıkan rahatsızlıklar ve güncel tartışmalar, bu yönde yapılan çalışmalarla birlikte elealınmıştır. İfade edilen bu rahatsızlıklar neticesinde bugün gelinen noktada yoksulluknafakasına dair olası bir kanun değişikliği nedeniyle, toplum yapımız da gözetilerekkarşılaştırmalı hukuk eşliğinde eleştiri ve tavsiyelere yer verilmiştir.Anahtar Sözcükler: Güncel Tartışmalar, Nafaka, Süresiz Nafaka, Yoksulluk,Yoksulluk nafakası. One of the obligations of the marriage union in Turkish Law is the alimonyobligation between the spouses. The legislator envisaged that the poverty alimonyobligation between the spouses, which is regulated by Article 175 of the TurkishCivil Code, may continue after divorce due to ethic and social considerations. In thisstudy, first of all, the legal nature and aim of poverty alimony are determinedtogether with the concepts of poverty and women poverty. In addition, in the light ofthe doctrine and judicial decisions, the conditions, beginning, amount, form ofpayment, duration, termination and judicial proceedings of poverty alimony areexamined. In particular, disturbance and current debates in society due to theindefinite implementation of poverty alimony are discussed together with otherstudies related to the issue. As a result of these disturbances in society, a possiblechange in the legal regulation of poverty alimony may come into force. For thisreason, this study brings outcriticism of current regulation of poverty alimony andrecommendations for the possible change in current regulation by regarding socialstructure of Turkeyand comparative law.Key words: Current Debates, alimony, indefinite alimony, poverty, poverty alimony 170
- Published
- 2019
26. Miras hukukunda muvazaalı işlemler ve tabi olduğu hükümler
- Author
-
Denizhan, Sıddıka İncedal, Yavuz, Cevdet, and Hukuk Anabilim Dalı Özel Hukuk Bilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Medeni hukuk ,Civil law ,Law - Abstract
Türk Hukukunda önemli bir yeri olan Muvazaa kavramı; iki tarafın gerçek iradesi ile dışa yönelik beyanları arasında ortaya çıkan uygunsuzluk hali olarak tanımlanabilir. Muris Muvazaası ise murisin mirascılarını miras hakkından mahrum bırakmak gayesiyle yaptığı işlemlerdir. Bu işlemler genellikle, murisin mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yaptığı; gerçekte bağış olan sözleşmeyi, tapuda resmi memur önünde satım olarak gösterdiği sözleşmelerdir. Muris sağlığında, mirasçılarının miras haklarını engellemek amacıyla, bağışlama ve satış sözleşmelerine başvurduğu gibi buna benzer başka işlemler (sözleşmeler) de yapabilmektedir. Mirasçıların murisin sağlığında yaptığı hukuki işlemlerde muvazaa bulunduğunu ileri sürmeleri dava yoluyla olacaktır. Miras bırakanın muvazaalı hukuki işlemi kesin hükümsüz olduğu için mirasçılar tarafından muvazaa iddiası herhangi bir zamanaşımı süresine tabi olmaksızın, her zaman ileri sürülebilecektir.Çalışmamızda yukarıda özet olarak ele aldığımız konular doktrin ve Yargıtay kararları açısından ayrıntılı olarak işlenecektir.--------------------The concept of Fraudulent Transaction which has an important place in Turkish Law; It can be defined as the state of non-conformity between the real will of the two parties and their external statements. Fraudulent Transaction of the Heritage Leap is the process of depriving the inheritors of the inheritance of the legacy. These transactions are usually made by the heirs of the heir of the inheritance for the purpose of smuggling goods; in fact, the contract, which is a donation, the bidding on the deed in front of the official contracts.While the inheritor is alive, he/she can also make other similar transactions (contracts) as he/she has applied for forgiveness and sale contracts in order to prevent the inheritance rights of his/her heirs.The prosecution's claim that the legacy of the inheritor of the legal proceedings during his/her life is fraudulent transaction will be through the case. The fraudulent transaction of the inheritor is strictly void, so the claim of fraudulent act by the heirs can always be asserted without any limitation period.In our study, the topics discussed above will be elaborated in terms of doctrine and Supreme Court decisions.
- Published
- 2019
27. Estetik diş hekimliği ve estetik, plastik ve rekonstrüktif cerrahide hekimin hukukî sorumluluğu
- Author
-
Çankaya, Fulya, Yavuz, Cevdet, and Sağlık Hukuku Anabilim Dalı
- Subjects
Estetik ,Gülüş Tasarımı ,Responsibility ,Malpractice ,Dentists ,Malpraktis ,Tıbbî Müdahale ,Smile Design ,Estetik Diş Hekimliği ,Law of Obligations ,Medical Intervention ,Hukuk ,Aesthetic ,Plastic and Reconstructive Surgery ,Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi ,Aesthetic Dentistry ,Physicians ,Dentistry ,Reconstructive surgical ,Health Law ,Faulty liability ,Law ,Legal responsibility ,Medical treatment - Abstract
Geçmişten günümüze gelişen tıp bilimi ve teknoloji, beraberinde toplum yapısında estetik algıyı da geliştirmiş, beklentileri artırmıştır. Günümüzde diş hekimleri tarafından `gülüş tasarımı` olarak ifade edilen ve bu kapsamda yapılan estetik diş hekimliği müdahaleleri popülerlik kazanmıştır. Bununla birlikte; estetik, plastik ve rekonstrüktif cerrahi alanında yapılan tıbbî müdahalelere talep ve bununla bağlantılı olarak hekimin olası bir malpraktis iddiasına karşı kendisine açılan davalar ve basına yansıyan haberlerde de artış gözlemlenmektedir. Hekim/diş hekiminin yapmış olduğu tıbbî müdahalenin hukuka uygun olması için tıbbî müdahalenin tıp mesleğini icraya yetkili kişi tarafından yapılması, endikasyonun bulunması, hastanın aydınlatılmış rızasının alınması ve tıbbî müdahalenin tıbbî standartlara uygun olarak, özenle yapılması gerekmektedir. Hekim ile hasta arasındaki sözleşmenin niteliği konusunda öğreti ve uygulamada farklı görüşler bulunmaktadır. Sözleşmenin niteliği, yapılan tıbbî müdahalenin içeriğine, baskın amacına göre belirlenmektedir. Hekim ile hastanın vekâlet sözleşmesinden doğan, genel nitelik taşıyan birtakım borçları bulunmakla birlikte, sözleşmenin eser sözleşmesi olarak nitelendirildiği hâllerde yalnızca bu sözleşmeye özgü borçları da bulunmaktadır. Malpraktisin gerçekleşmesi hâlinde hekimin hukukî sorumluluğu söz konusu olmaktadır. Komplikasyon her ne kadar sorumluluk doğurmasa da bu aşamada komplikasyon yönetiminin başarıyla gerçekleştirilememesi, komplikasyonu malpraktise çevirmekte, hekimin hukukî sorumluluğunu doğurmaktadır. Şartları gerçekleştiği takdirde, hukukî sorumluluğun sonucu olarak hekimin, hastanın maddî-manevî zararını tazmin etmesi gerekmektedir. The medical science and tecnology which has developed from the past to the present, also developed aesthetic perception of society and has increased the expectations. Nowadays, aesthetic dentistry interventions which are expressed as `smile design` by the dentists are very popular. However, medical interventions in the branch of aesthetic, plastic and reconstructive surgery and the lawsuits against the doctors about malpractice claim also the news on the press has increased. There must be an authorized person who can act about medical interventions, indication, informed consent from the patient and medical intervention in the medical standard and it must be done carefully by doctor/dentist to have been accepted legal. There are different opinions in doctrine and practice about the type of the contract between doctor and patient. The type of the contract is determined according to content of the medical intervention and its dominant aim. The legal character of contract between doctor and the patient is contract of mandate which its own obligations and duties but if this contract is accepted as contract of construction than this contract has some distinctive consequences. If malpractice has been realized, there will be legal responsibility of the doctor. Despite the fact that the complication does not realize legal responsibility of the doctor, if complication can not be managed successfully, complication turns into malpractice and brings out the legal responsibility of the doctor. As a result of the legal responsibility, if the conditions realize, doctor must indemnify material-immaterial damages of the patient. 264
- Published
- 2019
28. Karşılaştırmalı Hukuk ve Türk Hukukunda aşırı ifa güçlüğü
- Author
-
Çalışkaner, Bahadır, Yavuz, Cevdet, Yıldırım, Ahmet Cemil, Uluslararası Ticaret Hukuku Ana Bilim Dalı, and Çalışkaner, Bahadır
- Subjects
Turkish Law ,Changed Circumstances ,Aşırı İfa Güçlüğü ,Hukuk ,Hardship ,Pacta Sunt Servanda ,Değişen Haller ,Sözleşmenin Feshi ,Termination of Contract ,Ahde Vefa ,Comparative Law ,Adaptation of Contract ,Law ,Sözleşmenin Uyarlanması - Abstract
YÖK Tez No: 391140 Yüksek Lisans Aşırı ifa güçlüğü hali ahde vefa ilkesinin bir istisnası olarak görünse de aslında ana kuralın sözleşme koşullarına uymak olduğu tartışmasızdır. Aşırı ifa güçlüğü halinin sonuçlarına yönelik düzenleme ahde vefa ilkesi ile çelişen değil hakkaniyet çerçevesinde onunla uyumlu olan bir düzenlemedir. İmkansızlık derecesine varmayan haller sonucunda edimler arası denge bozulduğunda dahi sözleşme lehine hareket ilkesinden hareketle çözüm bulmak gerekir; ne var ki değişen hal ve şartların sözleşme adaletini ortadan kaldırdığı durumlarda bazen sözleşmenin uyarlanmasından, sözleşmeyi feshetmeye kadar varan tedbirlerin alınması gerekebilir. Aşırı ifa güçlüğü hali ve ilgili düzenlemeler işte tam da bu sorunu düzenlemek için ortaya konulan bir çözümdür. Even though hardship seems to be an exemption to the principle of Pacta Sunt Servanda , it is beyond doubt that the fundamental rule is indeed to comply with the terms of contract.The regulations related to the consequences of hardship are regulations that are not in conflict with the principle of Pacta Sunt Servanda , but are in fact compatible with the same under the terms of equity.A solution in accordance with the terms of the favor contractus principle has to be found even in cases of disequilibrium between the parties' contractual performances resulting from circumstances which are not a degree of impossibility. Nevertheless, in cases where the changed circumstances eliminate the contract equilibrium, it may be necessary to take some measures ranging form an adaptation of the contract to the termination of the contract. The principle ofHardship, including related regulations is a solution provided specifically to regulate this problem.
- Published
- 2015
29. The formation of the shipbuilding contract and the obligations of the parties
- Author
-
Misili, Sinan, Yavuz, Cevdet, Özel Hukuk Anabilim Dalı Özel Hukuk Bilim dalı, and Özel Hukuk Anabilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Turkish Law ,Türkiye ,Yasa ve Yasama ,Shipbuilding ,Shipbuilding industry ,Gemi Yapımı Endüstrisi ,Gemi Yapımı Anlaşmaları ,Contracts ,Law ,Shipbuilding sector ,Deniz Hukuku - Abstract
ÖZET Gemi inşa sözleşmesi, bir tarafında yeni bir gemi inşa ettirmek isteyen iş sahibi ile diğer tarafında gemi inşa işinde uzman olarak yüklenici tersanecinin olduğu, yüklenicinin yeni bir gemi inşa, imal, dizaynını ve teslimini, iş sahibinin bunun karşılığında sözleşme ücretini ödemeyi borçlandığı, karşılıklı borç doğuran, ivazlı, rızai bir eser sözleşmedir. Gemi inşa sözleşmesinin temel unsurunu yüklenicinin gemi meydana getirme borcu ve geminin teslimi oluşturmaktadır. Yüklenicinin sayılan temel borçları karşılığında iş sahibi de sözleşme ücretini ödemek borcu altındadır. Gemi inşa sözleşmesinin konusunu inşa edilecek ve tamamlandığında gemi olacak yapı ve inşa faaliyeti oluşturmaktadır.ABSTRACT The shipbuilding contract, in which one party who want a ship to be built; the buyer, with the other party who is as an expert on shipbuilding; the contractor, that the contractor undertakes to build, manufacture, design and delivery the ship and in return the buyer oblige to pay the contract fee, is a mutual, onerous, consensual contract of work. The essential elements of shipbuilding contract are the contractor’s obligation of forming the ship and its delivery. In return the said obligations of the contractor, the buyer is under the obligation of paying the contract fee. The subject of the shipbuilding contract is a structure which to be built and when completed to be a ship and building activity.
- Published
- 2014
30. Taşınmaz simsarlığı sözleşmesinde ücret ve tabi olduğu hükümler
- Author
-
Bakar, Gökhan, Yavuz, Cevdet, and Ekonomi Hukuku Ana Bilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Brokerage ,Real estates ,Brokers ,Wage ,Law ,Brokerage contract - Abstract
Simsarlık sözleşmesi, pozitif hukukumuzda, 818 sayılı Borçlar Kanunu'na, mehaz İsviçre Borçlar Kanunu'ndan (OR) geçmiş olup, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 520 - 525 hükümleri arasında düzenleme alanı bulmuştur. Buna karşılık, (mülga) 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 100 - 115 hükümleri arasında düzenlenen ticarî işler tellallığına ilişkin hükümlere, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda yer verilmemiştir. Simsarlık sözleşmesinin en önemli unsurlarından biri ücrettir. TBK m. 521 - 525 arasında sadece simsarın ücret alacağına ilişkin hükümler bulunmaktadır. TBK m. 520 f. 2 hükmüne göre, vekâlet sözleşmesi hükümleri, bünyesine uygun düştüğü ölçüde simsarlık sözleşmesine de uygulanır. Ayrıca simsarlık sözleşmesinde de sözleşme özgürlüğü ilkesi geçerlidir. Özellikle sözleşme özgürlüğü ilkesi ve simsarlık sözleşmesi alanındaki yasal düzenlemeler dikkate alınarak simsarlık sözleşmesinde ücreti hak etme zamanı (TBK m. 521), ücretin belirlenmesi (TBK m. 522), simsarın haklarını kaybetmesi (TBK m. 523), ücretten indirim (TBK m. 525) gibi konular üzerinde durulmuştur. Simsarlık sözleşmesinde ücreti etkileyebilecek mevzuata da yer verilmiştir. 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu, 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve konumuz ile ilgili yönetmelik, tebliğ gibi düzenlemeler de incelenmiştir. Simsarlık sözleşmesinin kanunî ve zorunlu bir unsuru olan ücret konusu tartışılmış, simsarlık sözleşmesinin tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olduğu belirtilmiştir. Taşınmaz simsarlığı sözleşmesi; simsarın bir taşınmaz üzerindeki aynî veya şahsî hakkın tesisini konu edinen bir asıl sözleşmenin kurulması fırsatını göstermeyi veya sözleşme görüşmesi için aracılık etmeyi ve iş sahibinin de aksi kararlaştırılmadıkça asıl sözleşme kurulursa ücret ödemeyi borçlandığı bir sözleşme olarak tanımlanmıştır. Simsarlık sözleşmesinin, iş görme borcu doğuran vekâlet sözleşmesinin borç yükleyen bir alt dalı olarak, diğer iş görme sözleşmeleri ile vekâlet sözleşmesinden ayrılan yönleri üzerinde de durulmuştur. Simsarlık faaliyetinin konusunu, taşınmaz üzerinde aynî veya şahsî hak kurulmasına ilişkin bir (asıl) sözleşmenin oluşturması, taşınmaz simsarlığı sözleşmesini diğer simsarlık sözleşmelerinden ayıran temel özellik olarak belirlenmiştir. TBK m. 520 f. son'daki `yazılı şekil` şartı taşınmaz simsarlığı sözleşmesi ile ilgili öngörülen tek istisnai hükümdür. Bunun dışında, taşınmaz simsarlığı sözleşmesi bakımından da aynen uygulanacak olan hükümler değerlendirme konusu yapılmıştır. Brokerage contract has been incorporated to Turkish applicable legislation, the Code of Obligations no. 818, from the referred Swiss Code of Obligations (OR), and is regulated under Articles 520 – 525 of Turkish Code of Obligations no. 6098 (TcO). Notwithstanding, the provisions on 'brokerage at business transactions' which had been regulated under Articles 100 – 115 of the (former) Turkish Commercial Code no. 6762 has not been incorporated to the current Turkish Commercial Code no. 6102. One of the essential elements of the brokerage contract is the 'fee'. Articles 521 – 525 of TcO only regulate the fees of the broker. According to Article 520 (2) of TcO, provisions on attorney-ship would also be applicable to brokerage contracts, to the appropriate extents. Further, the 'freedom of contract' principle is also valid for brokerage contracts. (This article), in light of, particularly, the freedom of contract principle and the legal regulations on brokerage contracts, emphasises on items such as the fee progress under brokerage contracts (TcO Ar. 521), determination of the fees (TcO Ar. 522), lose of brokerage rights (TcO Ar. 523), reduction in fees (TcO Ar. 525). Also, (this article) includes references to the legislation which might affect the brokerage fees. The Law on Turkish Union of Chambers and Exchange Commodities no. 5174, the Law on Union of Chamber of Merchants and Craftsmen no. 5362, the Consumer Protection Law no. 6502 as well as relevant regulations and communiques are also subject of the study.The study emphasizes on the brokerage fees, a legal and mandatory provision essential for brokerage contracts; and the mutually obligatory (istin synallagmatic) nature of such contracts. The real estate brokerage contract has been described as a contract where the broker acts as either an agent or an intermediary for consitution of an agreement subjecting establishement of right(s) in rem or individual right(s) over a real property; whereby the job owner undertakes to pay brokerage fees conditioned upon the execution of the main agreement. Also, the study evaluates the brokerage contract as an obligating sub-branch of attorney-ship agreements, and its differences from other transaction contracts (and attorney-ship agreement). The subject of the (real estate) brokerage contract 'being' the constitution, via a definite agreement, of right(s) in rem or individual right(s) over a real estate has been defined as the main difference of the real estate brokerage contract from other brokerage contracts. The 'requirement of written form' as is stipulated by TcO Article 520 is the sole exceptional provision with regards to the real estate brokerage contracts. Apart from that, the study focuses on provisions which are also applicable for the simple brokerage contracts. 166
- Published
- 2014
31. Türk medeni hukukunda komisyon sözleşmesi
- Author
-
Çakmaklı, Hande Deniz, Yavuz, Cevdet, and Hukuk Bölümü Özel Hukuk Anabilim Dalı
- Subjects
Türkiye ,Yasa ve Yasama ,Medeni Hukuk ,Özel Hukuk ,Komisyoncular, Kamu Sözleşmelerinde, vb ,Komisyoncular ,Borçlar Hukuku - Abstract
ÖZETKomisyoncu, kendi adına ve vekâlet veren hesabına kıymetli evrak veya taşınır eşya alımı satımı yapan kimsedir. Alım satım komisyonculuğu Türk Borçlar Kanunu’nun 532-545 maddeleri arasında düzenlenmiştir. Komisyoncu, kendi adına ve müvekkili hesabına hareket ettiğinden dolaylı temsilcidir. Bu nedenle yaptığı hukuki işlemin sonuçları öncelikle komisyoncu üzerinde etkili olur. Komisyoncu bunları daha sonra komisyon sözleşmesi gereğince vekâlet verene geçirme borcu altındadır. Komisyoncu ile vekâlet veren arasındaki ilişkiye komisyon sözleşmesi, komisyoncu ile vekâlet veren hesabına işlem yaptığı üçüncü kişi arasındaki ilişkiye ise satış sözleşmesi hükümleri uygulanır. Türk Borçlar Kanunu m.532/II’nin vekâlet hükümlerine yaptığı atıf gereğince, komisyon sözleşmesinde hüküm bulunmayan hallerde vekâlet sözleşmesi hükümleri uygulama alanı bulur.Komisyon sözleşmesinden doğan alacak ve davalar, Türk Borçlar Kanunu m.147/V gereğince beş yıllık zamanaşımı süresine tabidir.ZUSAMMENFASSUNGDer Kommissionär übernimmt die Verpflichtung, in eigenem Namen aber für Rechnung des Kommittenten bewegliche Sachen oder Wertpapiere zu kaufen oder zu verkaufen. Einkaufs- und Verkaufskommission ist in Art.532-545 geregelt. Da der Kommissionär in eigenem Namen, aber für Rechnung eines anderen handelt, ist er ein indirekte Stellvertreter. Deshalb treten die Wirkungen des vom Kommissionär abgeschlossonen Vertrages zuerst in der Person des Kommissionärs ein und sie sind durch weitere Rechtsakte auf den Kommittenten zu übertragen.Die Wessenmerkmale des Kommissionsvertrags sind entgeltlichkeit und indirekte Stellvertretung. Dazu gehört auch, dass der in Ausführung des Kommissionsvertrages abzuschliesennde Kaufvertrag ausschliesslich bewegliche Sachen oder Wertpapiere zum Gegenstand haben kann.Die Forderungen und die Klagen, die auf dem Kommissionsvertrag beruhen, verjähren in fünf Jahren nach Art.147/V.
- Published
- 2013
32. Türk medeni hukukunda komisyon sözleşmesi
- Author
-
Deniz Çakmakli, Hande, Yavuz, Cevdet, and Hukuk Anabilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Law - Abstract
Komisyoncu, kendi adına ve vekâlet veren hesabına kıymetli evrak veya taşınır eşya alımı satımı yapan kimsedir. Alım satım komisyonculuğu Türk Borçlar Kanunu?nun 532-545 maddeleri arasında düzenlenmiştir. Komisyoncu, kendi adına ve müvekkili hesabına hareket ettiğinden dolaylı temsilcidir. Bu nedenle yaptığı hukuki işlemin sonuçları öncelikle komisyoncu üzerinde etkili olur. Komisyoncu bunları daha sonra komisyon sözleşmesi gereğince vekâlet verene geçirme borcu altındadır. Komisyoncu ile vekâlet veren arasındaki ilişkiye komisyon sözleşmesi, komisyoncu ile vekâlet veren hesabına işlem yaptığı üçüncü kişi arasındaki ilişkiye ise satış sözleşmesi hükümleri uygulanır. Türk Borçlar Kanunu m.532/II?nin vekâlet hükümlerine yaptığı atıf gereğince, komisyon sözleşmesinde hüküm bulunmayan hallerde vekâlet sözleşmesi hükümleri uygulama alanı bulur.Komisyon sözleşmesinden doğan alacak ve davalar, Türk Borçlar Kanunu m.147/V gereğince beş yıllık zamanaşımı süresine tabidir. A commission agent is a person who buys or sells movables or securities for the account of the principal in his own name. The purchase and sale commission has been regulated within the framework of articles 532-545 of the Turkish Code of Obligations.Since the commission agent performs transactions on behalf of himself and on account of the principal, he is deemed as a indirect representative. Therefore, the consequences of the legal transactions performed are primarily effective and valid for the commission agent. In accordance with the commission agreement, the commission agent is obliged to transfer these consequences to the principal. The provisions of the commission agreement are applied for the relation between the commission agent and principal and provisions of the sale agreement are applied for the relation between the commission agent and third persons with whom the commission agent performs transactions on behalf of the principal.In accordance with the reference made to proxy agreement provisions by article 532/II of the Turkish Code of Obligations, the provisions of the agent agreement should be applied in cases where there is no relevant provisions in the commission agreement. The receivables and cases arising from the commission agreement are subject to 5 year lapse of time in accordance with Article 147/V of the Turkish Code of Obligations. 323
- Published
- 2013
33. Legal instruments on protection of environment in Roman law
- Author
-
Söğüt, İpek Sevda, Yavuz, Cevdet, Hukuk Anabilim Dalı Özel Hukuk Bilim Dalı, and Hukuk Anabilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Özel Hukuk ,Roman Law ,Environment ,Roma Hukuku ,Law ,Environmental protection - Abstract
ROMA HUKUKUNDA ÇEVRENİN KORUNMASINA İLİŞKİNHUKUKİ VASITALARBütün insanlığın ortak yaşam alanı olarak çevre olgusu ve çevrenin korunması,coğrafi ve tarihi düzlemde sınır tanımayan bir şekilde tüm toplumların en önemlisorunsalı olmaya devam etmektedir. Çevre sorunları tarihi, hemen hemeninsanlık tarihi kadar eskilere dayanmaktadır. Bu çalışma ile, çevre sorunsalınaantik uygarlıkların yaklaşımı ve esas olarak Roma Hukukununda çevreninkorunmasına ilişkin öngörülen hukuki vasıtalar ortaya koyulmak istenmiştir.Çalışmanın ana teması, Antik Roma Uygarlığı’nda çevre anlayışı, genel olarakçevre sorunları ve bu sorunlar karşısında getirilen hukuki düzenlemelerinaçıklanmasıdır. Antik Roma’da çevrenin korunmasıyla kastedilen, her birbireyin sağlığa (salubritas) temizliğe ve hijyene yönelik menfaatlerininkorunmasına dair kuralların toplamından oluşan genel korumadır. RomaHukukunda çevrenin korunmasını sağlayan pek çok kural, komşular arasındakiilişkileri belirleyen, birlikte yaşama kuralları içerisinden çıkmıştır ve budüzenlemeler mülkiyet hakkına sınırlandırmalar getiren anlamlı kurallardır. Hersomut olayda korunan hukuki menfaatin ise, bireysel menfaat ve kamununmenfaati arasında kaldığı görülmektedir. Antik Roma Uygarlığı’nda çevresorunları, kirlilik yaratan unsurların azlığı ve o dönem itibariyle kaynaklarınhenüz tükenmemişliği gibi objektif nedenlerden dolayı, ilk planda endişe vericiolarak karşılanmamıştır. Çevrenin korunması kuşkusuz Roma hukukpolitikasının ana teması olamamıştır. Özel hukuk açısından, yapısı itibariyle özelmenfaatleri içerdiği kadarıyla basit çevre unsurlarının korunduğu görülmektedir.Romalılar bunun üzerine tamamlayıcı olarak, münferit olaylar üzerine özeldüzenlemelerle, özellikle su kirliliğine karşı kurallarla, bu kuralları daha yararlıhale getirerek, şehrin hijyenini, atıksuların idaresini, o dönemin şartlarına görebaşarılı bir şekilde sağlamışlardır. Romalılar toplumsal şartları dahilinde,kendilerini takip eden medeniyetlere göre, çevrenin korunması için çok dahafazla çaba sarfetmişlerdir.LEGAL INSTRUMENTS ON PROTECTION OF ENVIRONMENTIN ROMAN LAWEnvironmental aspect as the common living space of all mankind and theprotection of the environment continue to be the most important issues of allsocieties in a manner not having any boundaries on a geographic and historicalplatform. The history of environmental issues is as old as the history of humanity.With this study, it is intended to present the approach of ancient civilizations to theenvironmental issues and basically the legal means envisaged with regard to theprotection of the environment in Roman Law. The main theme of the study is theexplanation of the environment perception, and in general, the environmental issuesand the legal arrangements brought forward in the face of these issues in theAncient Roman Civilization. What is meant by the protection of the environment inAncient Rome is the general protection composed of the sum of all the normsrelating to the protection of interests of each individual oriented towards health(salubritas), cleanliness and hygiene. Many norms in Roman Law, ensuring theprotection of the environment, have emerged from the rules of living together,which determined the relations between the neighbors, and these arrangements arethe meaningful rules bringing forth restrictions upon property rights. It is seen thatthe legal benefit, being protected in all concrete cases, has remained in between theindividual interest and the public interest. Environmental issues in the AncientRoman Civilization were not initially regarded as worrisome due to the objectivereasons such as the rarity of the polluting elements and the inexhaustibleness of theresources as of that period. Protection of the environment, indubitably, was not themain theme of the Roman Law policy. It is seen that the basic environmentalelements were protected in terms of private law to the extent of encapsulatingprivate interests in respect of its structure. Adjunct to this, the Romans havesuccessfully ensured, in that period’s conditions, the hygiene of the city, and themanagement of wastewater by making these rules more beneficial with specialarrangements in the face of isolated incidents and with the rules especially againstwater pollution. Romans, within their social conditions, had exerted more effortsfor the protection of the environment when compared to the subsequentcivilizations.
- Published
- 2012
34. Hukuki açıdan elektronik para
- Author
-
Yurtçiçek , Mehmet Sıddık, Yavuz, Cevdet, Özel Hukuk Anabilim Dalı, and Hukuk Anabilim Dalı Özel Hukuk Bilim Dalı
- Subjects
Payments ,Economics ,Bankacılık ,Bank deposits ,Money ,Electronic money ,Teknoloji ,Elektronik Para ,Banking ,Hukuk ,Özel Hukuk ,Ekonomi ,Law ,Payment systems - Abstract
Para tarih boyunca şekil değiştiren bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. İlkel çağlarda para olarak kullanılan materyaller incelendiğinde genel itibariyle doğal ortamda bulunabilecek basit bir yapıya sahip oldukları görülmektedir. Büyükbaş hayvanlar, tütün, deniz tuzu, deniz kabuğu gibi mallar buna örnek olarak gösterilebilir. Sosyal ve teknolojik gelişmeler ile birlikte paranın görünümü değim göstermiş metal veya kâğıt paralar teknik bir uygulama sonucunda kullanılmaya başlanmıştır. Demir, bakır, gümüş ve altın para olarak kullanılan metallerin başında gelmektedir. Bunların içinden öz değeri olan altın ve gümüş uzun süre güvenilir bir para türü olarak varlık gösteriştir. Son zamanlarda teknolojik alanda yaşanan gelişmeler paranın görünümünün bir kez daha değişmesine sebep olmaktadır. Paranın elektronik ortama taşınmasının ilk aşaması olan banka hesabında bulunan sayısal ifadelerden ibaret olan banka parası, para kavramının artık elektronik olarak ifade edilebileceğini ortaya koymuştur. Elektronik para bu durumu bir adım daha ileriye taşıyarak demir ve kağıt para yerine ikame edilebilecek dijital verilerin kullanımını ortaya çıkarmıştır. Bu yeni para türü kullanım ve maliyet açısından geleneksel parayla oranla birçok avantajlara sahiptir. Bu gelişmeler yakın gelecekte kâğıt ve demir para kullanımının tamamıyla ortadan kalkacağı öngörüsünü güçlendirmektedir. Bu çerçevede tezimiz elektronik paranın hukuki niteliğini ortaya koymaya çalışmaktadır. İlk bölümde paranın hukuki ve ekonomik tanımı, tarihi gelişimi ve ödeme araçlarının işleyişi ve hukuki nitelikleri ortaya konulmaktadır. İkinci bölümde e-paranın tanımı, tarihi gelişimi, e-para sistemlerinin yapısal özellikleri incelenmiş ve somut e-para yapıları üzerinde durulmuştur. Üçüncü bölümünde e-paraya ilişkin hukuki çerçeve incelenmiş olup AB, ABD ve Türkiye'deki mevcut yasal çerçeveye yer verilmiş ve e-para kullanımından kaynaklanabilecek sorunlar ve çözüm yolları ortaya konulmuştur. Money has transformed and evolved into various shapes throughout the history. There was always a strong relationship between money and social needs and technology. With the rapid technological developments, we are entering a digital era, and paperless society is not a distant dream anymore. Electronic money is the product of this new era that may replace cash in the near future. This new payment method has many advantages over the conventional payment methods. E-money offers a secure payment option without involvement of cash or a bank account. Therefore, it is an alternative payment method to the cash payments and credit and debit cards in retail and online payments. In the European Union, e-money market was first regulated by the Directive 2000/46/EC and it was replaced by the Directive 2009/110/EC in 2009. There is no specific regulation in the United State and Turkey. This thesis examines all aspects of e-money and attempts to define the legal nature of electronic money. The first part of dissertation is concerned with the definition, legal nature and the historical development of the money. The technical implementation and legal nature of the commonly used payment methods are also examined in this part. The second part of dissertation is allocated to the definition, development, technical structure of electronic money products together with specific e-money applications. The last part critically analyses the regulatory structure in e-money market and addresses possible problems that may be encountered on implementations of e-money products. 263
- Published
- 2012
35. Mortgage loan agreements
- Author
-
Çabri, Sezer, Yavuz, Cevdet, Hukuk Anabilim Dalı Özel Hukuk Bilim Dalı, and Hukuk Anabilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Housing finance ,Credit agreement ,Mortgage credits ,Konut ,Financial leasing ,Consumer Protecting Law ,Özel Hukuk ,Housing credit ,Ekonomi ,Law ,Consumer credits - Abstract
KONUT FİNANSMANI SÖZLEŞMELERİ(ÖZET)Uzun vadeli kurumsal bir konut finansmanının yerleşmesi amacıyla 5582 sayılı Yasayla çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmış ve TKHK’ya eklenen 10/B’de konut edinmek amacıyla yapılan kredi ve finansal kiralama sözleşmeleri tüketici işlemi olarak düzenlenmiştir. Bu düzenlemeyle tüketicilerin barınma ihtiyacını karşılamak amacıyla yapmış oldukları finansman sözleşmelerinin TKHK kapsamında olması sağlanmış ve tüketiciler, nispî emredici nitelikteki hükümlerle, kendilerine göre her zaman güçlü konumda olan konut finansmanı kuruluşlarına karşı özel olarak korunmuştur. Konut finansmanı sözleşmeleri başlıklı TKHK m. 10/B’de iki tür sözleşmeye yer verilmiştir. Bunlar konut kredisi sözleşmesi ile konut edinmeye yönelik finansal kiralama sözleşmesidir. Konut kredisi olarak da üç tür sözleşme düzenlenmiştir. Bunlar tüketicinin konut edinmek için yapmış olduğu kredi sözleşmesi, daha önce alınan konut finansmanı kapsamındaki kredinin kapatılması için yapılan kredi sözleşmesi ve tüketicinin konutunu teminat göstererek yapmış olduğu kredi sözleşmesidir. TKHK m. 10/B hükmü ile konut edinmeye yönelik finansal kiralama sözleşmesi de tüketici işlemi niteliğini kazanmıştır. Konut finansmanı sözleşmesinin tarafları tüketici ile kanunda konut finansmanı kuruluşu olarak sayılan bankalar, finansal kiralama şirketleri ve finansman şirketleridir. Taraflarını tüketici ve konut finansmanı kuruluşlarının oluşturmadığı finansman sözleşmeleri TKHK m. 10/B kapsamında değildir. Çalışmamızda tüketici ile konut finansmanı kuruluşu arasında konut edinmek amacıyla yapılan konut kredisi ve konut edinmeye yönelik finansal kiralama sözleşmeleri incelenmiştir. MORTGAGE LOAN AGREEMENTS (SUMMARY)For the purpose of settlement of long term corporate home financing, with the law of 5582 some changes have made in various laws. In 10/B added TKHK; consumer and financial leasing contracts that are made for having a home have been arranged as consumer process. With this arrangement, financing agreement that consumers have made for the needs of accommodation is provided to be within TKHK and with relative statutory provisions, consumers are protected against home financing companies that are always in a strong position according to them. Two types of contracts are given in TKHK law 10/B that titled mortgage contracts. These are housing loan agreement and financial hiring agreement for having a house. Three types of mortgage agreement were made. These are loan agreements that are made for comsumer’s to get a home; loan agreement that is made for closure of mortgage that was taken before; loan agreement that is made by consumers collateralize their home. With TKHK law 10/B, loan agreement for financial hiring agreement specialized consumer quality. Loan agreement parties are consumer, banks that are considered as a mortgage companies in law, financial hiring companies and financing companies.
- Published
- 2010
36. Türk Medeni Hukukunda toplu yapılar ve toplu yapı yönetimi
- Author
-
Şengül, Mehmet, Yavuz, Cevdet, Hukuk Anabilim Dalı, and Hukuk Anabilim Dalı Özel Hukuk Bilim Dalı
- Subjects
Turkish Civil Law ,Civil Law ,Management ,Türkiye ,Hukuk ,Medeni Hukuk ,Representative authority ,Turkish Civil Code ,Özel Hukuk ,Management contract ,Condominiums ,Law ,Mass houses ,Public goods - Abstract
ÖZET1965 tarihli Türk Kat Mülkiyeti sistemi esasen tek parsel üzerinde birden fazla bağımsız bölümü içeren tek blok yapıdan oluşmaktadır. Kat Mülkiyeti Kanunu’nda 2007 tarihinde ve 5711 sayılı Kanun değişikliği ile “Toplu Yapı” kavramı ilk kez kanunlaşmıştır. Böylece tek ve birden fazla parsel üzerinde ortak yer ve tesislerle birbiriyle bağlantılı yapılaşma hukuki temele kavuşmuştur. Üç bölümden oluşan bu çalışmanın ilk bölümünde toplu yapıların Türk Kat Mülkiyeti sistemindeki yeri ve toplu yapıların kuruluşu için gerekli maddi ve şekli koşullar üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde toplu yapıların var oluş sebebi olan ortak yer ve tesisler ele alınmış ve bunlardan doğan kullanım, yararlanma ve ortak giderlere katılma ilkeleri ortaya konulmuştur. Son bölümde ise toplu yapılarda yapılaşma farklılığına dayalı oluşan alt ve üst yönetim birimleri, toplu yapının yönetilmesi ve alınan kararların yürütülmesini sağlayan toplu yapı yöneticisi üzerinde durulmuştur. ABSTRACTThe regime, established in 1965 regarding separate sections in apartment blocks was based on a single block of building with more than one separate section that was built on a single land parcel. The Law regarding Separate Sections in Apartment Blocks was modified with the Act official number with 5711. The Act introduced the concept of the “Mass Housing” to the Turkish Law for the first time. Accordingly, housing buildings with common places and facilities built on a one or more land parcels have gained a legal status. This work is divided into three sections. In the first section, the position of mass housing under the regime of separate sections in Apartment Blocks and legal requirements in order to establish a mass housing are examined. In the second section, the principles for using and cost sharing regarding common places and facilities in a mass housing are examined. In the last section, the principles regarding to managers, relations between upper and lower level of management and general management of mass housing are examined.
- Published
- 2010
37. Nakit dışı ödeme usulleri çerçevesinde para borcunun banka havalesi yoluyla ödenmesi
- Author
-
Sonat, Kazim Ali, Yavuz, Cevdet, and Hukuk Anabilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Payment methods of interbanking ,Payments ,Money debts ,Banks ,Remittance ,Bankacılık ,Banking Law ,Debts ,Law ,Banking ,Law of Obligations - Abstract
Bu çalışmada, kaydi paranın banka havalesi yoluyla aktarılmasının alacaklı ile borçlu arasındaki ilişki üzerindeki etkileri ve bu ödeme işleminden doğan başlıca riskler ele alınmıştır. Konu üç ana bölümde incelenmektedir: Birinci bölüm, banka havalesi yoluyla yapılan ödemenin gerçekleşebilmesi için gerekli olan hukuki temellerin açıklanmasına ayrılmıştır. Bu kapsamda öncelikle, para borcu, nakit dışı ödeme ve banka havalesi kavramlarına değinilmiş, daha sonra havale tutarının borçludan alacaklıya aktarılmasına olanak sağlayan hukuki kurgu ortaya konulmuştur. İkinci bölümde ise, banka havalesi yoluyla yapılan ödemenin, borçlu ile alacaklı arasındaki bedel ilişkisinde ifa etkisi doğurması bakımından bir araya gelmesi gereken koşullar incelenmiştir. Bu kapsamda öncelikle, banka havalesi yoluyla aktarılan kaydi paranın, borcun konusuna uygun olup olmadığı, banka havalesi yoluyla yapılan ödemenin borçlanılan edime yer ve zaman bakımından uygunluğu ve borca kişi unsuru bakımından uygunluk başlığı altında, banka havalesinin ifa etkisi doğurması için, ödemenin kim tarafından ve kime yapılması gerektiği ortaya konulmuştur. Çalışmamızın üçüncü bölümü, havale tutarının alacaklıya aktarılmasının bir önceki bölümde belirlenen koşullara uygun şekilde gerçekleşmemesinin sonuçlarına ayrılmıştır. Bu kapsamda ödemenin borca uygun olamamasından doğan sonuçlar, esasen ödemenin zamanında gerçekleşmemesi ve ödemenin hiç gerçekleşmemesi şeklinde iki alt başlık altında incelenmektedir. Ödemenin zamanında gerçekleşmemesinin sonuçları başlığı altında, borçlunun gecikmeden doğan zarardan sorumluluğu ele alındıktan sonra, gecikme riskinin borçlu ve banka(lar) arasındaki ilişkide kim tarafından üstlenileceğine yer verilmiştir. Ödemenin hiç gerçekleşmemesi başlığı altında ise, havale tutarının kaybı riskinin bedel ve karşılık ilişkilerindeki dağılımı incelenmektedir. Bu kapsamda bedel ilişkisinde, edim hasarının alacaklıya geçişi ve para borçlusunun hangi durumda para borcundan kurtulmuş sayılacağı belirlenmeye çalışılmıştır In this work, the effect of credit transfer on the relationship of money debt and the risks that arise from this payment transaction is evalued. The subject is discussed in three main parts. The first part includes the explanation of the legal grounds which are necessary for the payment via credit transfer. In this regard, money debt, noncash payment and credit transfer concepts are mentioned and later the legal structure of credit transfer is analysed. In the second part, the conditions which are required for the effect of fulfillment on the value relationship are determined. In this aspect, it is discussed whether deposit money is within the framework in the object of debt, and also the necessary conditions for the payment via credit transfer to be appropriate in time and place. Finally it is tried to be established that the credit transfer is required to be made by whom and to whom. The third part is reserved to the consequences of a credit transfer which is not performed in accordance with the conditions determined in the previous part, as the ?non timeliness of payment? and ?non-execution of the payment?. Under the title of non timeliness of the payment, responsibility of the debtor towards the creditor and the responsibility of the bank towards the transferor is discussed. Under the title of non-payment, it is tried to be determined that under which conditions the debtor is considered to be discharged from the debt, in the meaning of the transfer of the risk of loss to the creditor. 424
- Published
- 2010
38. Borca katılma
- Author
-
Altay, Sabah, Yavuz, Cevdet, Hukuk Anabilim Dalı, and Hukuk Anabilim Dalı Özel Hukuk Bilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Code of Obligations ,Özel Hukuk ,Continous respansibility ,Legal disputes ,Suretyship contract ,Borrowing ,Borçlar ,Law ,Consecutive debt ,Legal responsibility - Abstract
TEZ ÖZETİ Borca katılma, bir kişinin borçlunun edimini alacaklıya karşı üstlenerek, müteselsil borçlu olması şeklinde tarif edilen bir sözleşmedir. Bu sözleşme teminat vermek amacıyla yapılır. Borçlulardan birini edimi yerine getirmesiyle borç sona erer. Teminat vermek amacı, kefalet sözleşmesiyle benzerlik meydana getirir. Kefalet sözleşmesine ilişkin bazı hükümlerin kıyasen bu sözleşmeye uygulanması mümkündür. Borçlar kanununun 141-147 hükmü borca katılmaya uygulanır. THESIS SUMMARY Cumulative assumption of debt is a type of contract which is described as, undertaking debtor's obligation and being solidary obligator with the first debtor. This contract is usually performed for the aim of giving guarantee for the debtors obligation to the creditor. The aim of giving guarantee for the obligation makes this contract's character smiliar to the contract of cautionement and that is why legal analogie is possible between the rules of the both contracts. The rules 141-147 of code of obligations are applied to the contract of cumulative asumption of debt.
- Published
- 2010
39. Sınai hakların rehni
- Author
-
Utku, Doruk, Yavuz, Cevdet, and Hukuk Anabilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Intellectual Law ,Intellectual and industrial property rights ,Law ,Pledge ,Mortgage - Abstract
Teşebbüslerin sahip oldukları sınai hakların teminat değerlerinden kredi ihtiyacı için faydalanma düşüncesi 1990'lı yıllarda ortaya çıkmış ve günümüzde de artarak devam etmektedir. Sınai hak rehni bu düşüncenin hayata geçirilmesi için başvurulabilecek en önemli hukuki araçtır. Çalışmamız sınai hak rehinlerinin hukuki boyutunu konu almakta ve bu rehinleri Medeni Kanunun rehne ilişkin genel hükümleri çerçevesinde incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışmanın rehin türlerinin incelendiği ve rehni kabil gayrimaddi malların tespit edildiği ilk bölümünde, Medeni Kanunun klasik eşya rehni ? hak rehni ayrımına bağlı kalınmayarak, rehin hakları mutlak hak rehni ? nisbi hak rehni şeklindeki teorik ayrıma göre de gruplandırılmış ve bu ayrıma dayalı olarak taşınmaz rehnine ilişkin Medeni Kanun hükümlerinin dahi sınai hak rehinlerine kıyasen uygulanabileceği savunulmuştur. Çalışmanın ikinci bölümünde sınai hak rehni sözleşmesinin teorik yapısı ve hukuki sonuçları incelenmiş; sınai hak tasarrufunun sözleşmenin tarafları arasındaki etkisi ile üçüncü kişilere etkisi ayrılarak, üçüncü kişilere etkinin kural olarak rehnin sınai hak siciline tescil edilmesiyle ortaya çıktığı saptanmıştır. Üçüncü bölüm sınai hak rehninin hukuki sonuçlarına ayrılmıştır. Bu bölümde sınai hak rehninin kapsamı farklı sınai hakların gösterdikleri özellikler dikkate alınarak incelenmiş ve gayrimaddi malın teminat değerinin sınai hak sahibinin ve üçüncü kişilerin bu değeri düşüren davranışlarına karşı rehni hakkına dayanılarak korunması üzerinde durulmuştur. Sınai hak rehninin paraya çevrilmesinin incelendiği son bölümde, bilhassa lisanslama yoluyla paraya çevirme imkanının önemi üzerinde durulmuş; özel yoldan paraya çevirme incelenerek, bu yöntemin lex commissoria yasağı karşısındaki durumu ve özel yoldan paraya çevirme yetkisinin hukuki niteliği tartışılmış; bu yetkinin vekalet ilişkisine dayanan bir ?temsilci yararına temsil yetkisi? olduğu neticesine varılmıştır. The idea of using security value of the industrial properties of undertakings for financial purposes has come into focus in 1990s and still has a growing importance. Mortgage of industrial property is the most significant legal method for achieving this purpose. Our study focuses on the legal aspects of the mortgage of industrial property and examines these mortgages in the context of the relevant provisions of Turkish Civil Code. The first part of the study, in which security rights and intangible goods that can be mortgaged are generally reviewed, classifies the security rights as 'security right in ius in rem - security right in ius in personam' and relying on this classification, argues for applicability of the legal provisions regarding to mortgage of immovables to the mortgage of industrial properties. Second part focuses on theoretical structure and legal consequences of the agreement of industrial property mortgage. Inter partes and erga omnes legal effects of the mortgage are considered separately and it is determined that erga omnes effect comes into existence at the time of the registration to the relevant industrial property registry. Third part is about statutory consequences of the industrial property mortgage. In this part, extent and legal protection of the mortgage against the industrial property owner as well as third parties are considered. The last part, in which sale of the mortgaged industrial property is considered, focuses on the importance of the irrevocable power of attorney for the mortgagee, who wants to sale the mortgaged industrial property himself. 402
- Published
- 2009
40. Lien of the contruction creditor
- Author
-
İslamoğlu, Hümeyra, Yavuz, Cevdet, Hukuk Anabilim Dalı Özel Hukuk Bilim Dalı, and Hukuk Anabilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,İpotek ,Özel Hukuk ,Law - Abstract
Anahtar Kelimeler : Yapı Alacaklısı İpoteği, Kanuni İpotek Hakkı ÖZETYAPI ALACAKLILARININ KANUNİ İPOTEK HAKKIİnşaat sektörünün ülkemizde gittikçe geliştiği ve ekonomiye büyük katkılar sağladığı bilinen bir gerçektir. Çalışma konumuz olan yapı alacaklılarının kanuni ipotek hakkı da tam olarak bu sektörü ilgilendirmektedir. Zira özellikle ekonomik kriz dönemlerinde taşınmaza malzeme vererek veya vermeden emek sarf etmelerine ve taşınmazda değer artışına sebep olmalarına rağmen, alacaklarını elde etmekte güçlük çeken birçok yapı alacaklısının mevcut olduğu bilinmektedir. İşte bu şekilde malzeme vererek veya vermeden emek sarf eden ve taşınmazda bir değer artışı meydana getiren yapı alacaklılarını kanunumuz arsa sahibine karşı bir ipotek hakkı ile korumak ihtiyacını duymuştur. Buna “yapı alacaklılarının kanuni ipotek hakkı” adı verilmektedir. Kanunun koyucunun mevcut düzenlemesine rağmen, uygulamada yapı alacaklılarının kanuni ipotek hakkından yeterince faydalanılmadığı görülmektedir. Dahası ne doktrinde ne de Yargısal İçtihatlarda bu konu üzerinde yeterince durulmamıştır. Tüm bu nedenler bizi “yapı alacaklılarının kanuni ipotek hakkı” konusunu incelemeye sevketmiştir. 2001 yılında yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu çerçevesinde derinlemesine bir inceleme yaparak, uygulamaya yönelik bir çalışma hazırlamayı amaçlamaktayız. Key words : Construction creditors’ lien, LienABSTRACTLIEN OF THE CONTRUCTION CREDITORThe fact that the construction market is a developing market in Turkey and therefore has a major contribution to the economy is fairly accepted. The construction creditor’s lien which constitutes the main subject of this thesis is directly related to the construction market. Thus there are many construction creditors who contribute to the buildings by either or not providing equipment or labor and improving the value of the building, then have difficulties in collecting their claims. The construction creditors who have contributed to the building by providing equipment or supplying labor are protected by the law under an encumbrance right which is called “the construction creditors’ lien”.Despite the existing regulation, in practice the building creditors’ can not benefit from the encumbrance rights satisfactorily. Moreover, neither the doctrine nor the precedents have satisfactorily referred to the construction creditors’ lien. Therefore the foregoing has forced us to examine “the construction creditors’ lien”. This thesis aims to make an in depth examination in line with the Turkish Civil Code which has entered into force in 2001 and provide a guide to the implementation of such encumbrance right.
- Published
- 2009
41. Sınai hakların rehni
- Author
-
Doruk, Utku, Yavuz, Cevdet, and Hukuk Anabilim Dalı Özel Hukuk Bilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Özel Hukuk ,Haklar - Abstract
ÖZETTeşebbüslerin sahip oldukları sınai hakların teminat değerlerinden kredi ihtiyacı için faydalanma düşüncesi 1990’lı yıllarda ortaya çıkmış ve günümüzde de artarak devam etmektedir. Sınai hak rehni bu düşüncenin hayata geçirilmesi için başvurulabilecek en önemli hukuki araçtır. Çalışmamız sınai hak rehinlerinin hukuki boyutunu konu almakta ve bu rehinleri Medeni Kanunun rehne ilişkin genel hükümleri çerçevesinde incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışmanın rehin türlerinin incelendiği ve rehni kabil gayrimaddi malların tespit edildiği ilk bölümünde, Medeni Kanunun klasik eşya rehni – hak rehni ayrımına bağlı kalınmayarak, rehin hakları mutlak hak rehni – nisbi hak rehni şeklindeki teorik ayrıma göre de gruplandırılmış ve bu ayrıma dayalı olarak taşınmaz rehnine ilişkin Medeni Kanun hükümlerinin dahi sınai hak rehinlerine kıyasen uygulanabileceği savunulmuştur. Çalışmanın ikinci bölümünde sınai hak rehni sözleşmesinin teorik yapısı ve hukuki sonuçları incelenmiş; sınai hak tasarrufunun sözleşmenin tarafları arasındaki etkisi ile üçüncü kişilere etkisi ayrılarak, üçüncü kişilere etkinin kural olarak rehnin sınai hak siciline tescil edilmesiyle ortaya çıktığı saptanmıştır. Üçüncü bölüm sınai hak rehninin hukuki sonuçlarına ayrılmıştır. Bu bölümde sınai hak rehninin kapsamı farklı sınai hakların gösterdikleri özellikler dikkate alınarak incelenmiş ve gayrimaddi malın teminat değerinin sınai hak sahibinin ve üçüncü kişilerin bu değeri düşüren davranışlarına karşı rehni hakkına dayanılarak korunması üzerinde durulmuştur. Sınai hak rehninin paraya çevrilmesinin incelendiği son bölümde, bilhassa lisanslama yoluyla paraya çevirme imkanının önemi üzerinde durulmuş; özel yoldan paraya çevirme incelenerek, bu yöntemin lex commissoria yasağı karşısındaki durumu ve özel yoldan paraya çevirme yetkisinin hukuki niteliği tartışılmış; bu yetkinin vekalet ilişkisine dayanan bir “temsilci yararına temsil yetkisi” olduğu neticesine varılmıştır. ABSTRACTThe idea of using security value of the industrial properties of undertakings for financial purposes has come into focus in 1990s and still has a growing importance. Mortgage of industrial property is the most significant legal method for achieving this purpose. Our study focuses on the legal aspects of the mortgage of industrial property and examines these mortgages in the context of the relevant provisions of Turkish Civil Code. The first part of the study, in which security rights and intangible goods that can be mortgaged are generally reviewed, classifies the security rights as ‘security right in ius in rem - security right in ius in personam’ and relying on this classification, argues for applicability of the legal provisions regarding to mortgage of immovables to the mortgage of industrial properties. Second part focuses on theoretical structure and legal consequences of the agreement of industrial property mortgage. Inter partes and erga omnes legal effects of the mortgage are considered separately and it is determined that erga omnes effect comes into existence at the time of the registration to the relevant industrial property registry. Third part is about statutory consequences of the industrial property mortgage. In this part, extent and legal protection of the mortgage against the industrial property owner as well as third parties are considered. The last part, in which sale of the mortgaged industrial property is considered, focuses on the importance of the irrevocable power of attorney for the mortgagee, who wants to sale the mortgaged industrial property himself
- Published
- 2008
42. The Disin- heritance in Turkish Inheritance Law
- Author
-
Sezen, Cehdi Cihan, Yavuz, Cevdet, Hukuk Anabilim Dalı Özel Hukuk Bilim Dalı, and Hukuk Anabilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Heirs ,Inheritance ,Miras ,Inheritance Law ,Türk Miras Hukuku ,Law - Abstract
ÖZMirasçılıktan çıkarma, 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 510, 511, 512 ve 513. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Mirasbırakan, ölüme bağlı tasarruf şekillerinden birine uyarak yapacağı mirasçılıktan çıkarma tasarrufu ile saklı pay sahibi mirasçısının saklı payını ortadan kaldırabilecektir. Kanun koyucu mirasçılıktan çıkarmayı iki amaca hizmet edecek şekilde ceza amaçlı ve koruma amaçlı olarak düzenlemiştir.Tezimizde mirasçılıktan çıkarmanın iki çeşidine de yer verilmekle beraber uygulamada ceza amaçlı mirasçılıktan çıkarmaya daha sık başvurulduğundan dolayı, tezimizin ağırlık noktasını ceza amaçlı mirasçılıktan çıkarma oluşturmuştur.Çalışmamızda, mirasçılıktan çıkarma genel olarak ele alınmış, mirasçılıktan çıkarmanın diğer benzer kurumlarla karşılaştırılması yapılmış ve mirasçılıktan çıkarmanın diğer özel hukuk kurumları üzerindeki rolü üzerinde durulmuştur. Bunun yanında mirasçılıktan çıkarmanın şartları, geçerli bir mirasçılıktan çıkarma tasarrufunun hükümleri ve mirasçılıktan çıkarmanın hükümsüzlüğü ceza amaçlı ve koruma amaçlı mirasçılıktan çıkarma için ayrı ayrı ele alınarak incelenmiştir. ABSTRACTDisin- heritage is regulated under Articles 510, 511, 512 and 513 of the Turkish Civil Code number 4721. The deceased person can remove the legal share of his/her heir with the disin- heritage that conforms to the disposal methods caused by death. The law makers have arranged the disposal of heirship to serve two purposes, as a method of punishment and as a method of protection.Although our thesis includes both aspects of disin- heritage, the thesis will concentrate on the punishment aspect because this is predominantly the case in actual practice.In our study we take a look at disin- heritage in general, we compare it to other similar legal terms and concentrate on its role on other civil law institutions. Furthermore, we assess the clauses of disin- heritage, the effects of a valid disin- heritage and also its invalidity one by one for both the punishment aspect and the protection aspect.
- Published
- 2008
43. The Publishing Contract According to the Turkish and Swiss Code of Obligations
- Author
-
Yilmaz, Canan, Yavuz, Cevdet, Özel Hukuk Anabilim Dalı, and Hukuk Anabilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Yayın Sözleşmesi ,Türk ve İsviçre Borçlar Kanunu ,Law ,Borçlar Hukuku - Abstract
ÖZET“Türk ve İsviçre Borçlar Kanunlarına Göre Yayın Sözleşmesi” konulu doktora tezimiz üçbölümden oluşmaktadır. Çalışmanın birinci bölümünde, yayın sözleşmesinin tanımı, tarafları,konusu ve özellikleri incelenmiş olup, ikinci bölümünde sözleşmenin hükümleri, bu anlamdatarafların hak ve borçları ele alınmıştır. Çalışmanın üçüncü bölümü sözleşmenin sonaermesine ilişkin olup, bu çerçevede yayın sözleşmesine özgü sona erme sebeplerinin yanısıra, genel sona erme sebeplerinin yayın sözleşmesine yansımaları ve sonuçları üzerinde dedurulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda, sürekli edimli sözleşme tipleri arasında yer alan vetaraflar arasında kurulan özel güven ilişkisine dayanan yayın sözleşmesinin bu özelliğinin biruzantısı olarak devreye giren “Haklı Sebeple Fesih” kurumunun yayın sözleşmesinin sonaermesi açısından geniş bir uygulama alanına sahiptir.Yayın sözleşmesinin tarafları yayınlayan ve yayınlatandır. Yayınlatanın ana borcu yayınhakkının devridir. Yayın hakkı, sözleşmenin kurulmasıyla birlite yayınlayana geçen mutlakhaktır. Yayınlatanın diğer borçları yayın konusu eseri, çoğaltmaya elverişli bir şekilde“çoğaltması ve yayması” amacıyla yayınlayana teslim etme borcu, eserin tamamında veya birkısmında yayınlayanın zararına tasarruflardan kaçınma borcu, sözleşmenin kurulduğu andayayın hakkının varlığını tekeffül borcudur.Yayınlatanın bu borçlarına karşılık, yayınlayanın asli edim yükümlülükleri, “çoğaltma veyayma borcu”dur. Yayın sözleşmesini diğer sözleşmelerden ayıran unsur da, bu borçlarınyayınlayanın hesabına olması ve bu borçların ekonomik rizikosunu yayınlayanın taşımasıdır.Buna karşılık, “bedel” ya da uygulamadaki adıyla “telif ücreti”, yayın sözleşmesininobjektif esaslı unsurları arasında yer almaz. Ancak, telif ücreti ve görünüm şekilleriuygulamada önemli bir konuma sahip olduğu için çalışmada da yoğun olarak incelenmeyeçalışılmıştır.Çalışmamız sonucunda “de lege feranda öneriler” olarak önemli bulduğumuz bazı sonuçlaraulaştık. Öncelikle, sözleşmenin zayıf olan tarafını koruma ilkesinden hareketle, bu anlamdaeser sahibinin korunması amacıyla, her fikri hak sözleşmesi için bazı emredici hükümlerinyasal pozitif hükümlerde yer alması gerektiği kanaatindeyiz. İkinci olarak, bedelin,sözleşmenin kurulması anında götürü olarak belirlenmiş olması halinde, eğer eser sonradançok başarılı bir satış grafiği yakalayarak çok satan eserler grubu içinde yer alırsa,kararlaştırılan götürü bedel ile yayınlayanın eserin satışından elde ettiği gelir arasında,yayınlatan aleyhine açık bir oransızlık sözkonusu olabilecektir ki, eser sahibine yayınlayanınelde edeceği bu kazanca sonradan katılma hakkı tanınmalıdır. SUMMARYOur doctorate thesis, titled “The Publishing Contract According to the Turkish and SwissCode of Obligations” consists of three parts. In the first part, the definition, parties,characteristics and the subject of the contract is examined, while in the second part theobligations of the parties are analysied. Third part is related to the the termination of thecontract, in which special termination reasons and general termination reasons and theirreflections and results on the publishing contract are studied. Termination because of fairreason has a wide implementation place in the terminatination of the contract, because thecontract is a constant performed contract and is based on the special confidence relationshipbetween the parties.The parties of the publishing contract are the author and his successors and the publisher. Themain obligation of the author is to transfer the right to publish. The publishing right is anabsolute right that is transferred to the publisher within the conclusion of the contract. Theother important obligations are to deliver the work to the publisher in a form that is suitable tocopy, to avoid from facilities that is harmfull to the publisher, to guarantee the existence ofthe publishing right. On the other hand the main obligations of the publishers are to copy andto distribute the work. The feature that the publisher carries the economic risks of theseobligations are the main characteristics that districts the publishing contract from the othercontracts. However royalty fees are not mandatory elements, because of the importance of theroyalty fees and kinds of fees in practice, we have also an intensive part about this issue.Finally, we have reached some important results which are “de lege ferenda” suggestions.First of all, because of the principle, to protect the weaker party of the contract, which meansto protect the author, we also think that mandatory provions should take place as legalprovisions in each copyright contract. Second, if the royalty fee is decided as a sum totalamount, but the work reaches a succesfull sells rate and becomes one of the best sellers, thethe gain of the publisher and the decided fee amount would be a disproportion, than the authormust be granted to give the right to access to the gain of the publisher.
- Published
- 2007
44. Özel hukukta hayvan hakları
- Author
-
Berksoy, İrem, Yavuz, Cevdet, Hukuk Anabilim Dalı, and Özel Hukuk Anabilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Özel Hukuk ,Hayvan Hakları ,Ortak Yaşam ,Hak Sahibi ,Law - Abstract
ÖZETÖZEL HUKUKTA HAYVAN HAKLARIOrtak yaşam felsefesi ile harmanlanmış, konusunu evrensel değerlerin oluşturduğu ve bir anlam kazanabilmesi, devlet sınırları ötesinde insanlık ailesinin bütün üyelerinin çabalarını birleştirmesini gerektirmesi bakımından Dayanışma Hakları olarak adlandırılan günümüzün Üçüncü Kuşak Hakları, Hayvan Haklarının Anayasal temellerini oluşturur. Öte yandan bir haktan bahsedebilmek, bu hakka sahip olacak bir kişiyi gerektirir. Hayvana farklı bir hukuki statü tanınması ve bu sayede haklarının korunması konusunda dünyada bir ivme söz konusudur. Buna karşılık ülkemizde hayvan, halen daha eşya statüsündedir. Hayvana reva görülmüş bu statü, hayvanları koruma mevzuatı ile çelişmektedir. Hakkın özü menfaatlerin tatmini olduğuna, hakkın kullanımı esnasında devreye giren iradenin ise ayırt etme gücünden yoksun olanlar için temsilcileri tarafından kullanılabildiğine göre duygusal yetileri olan tüm canlı varlıklar hak sahibi olmaya elverişlidir. Hayvanların korunması yolunda en etkili yol, onların da hak sahibi kılınmasıdır. ABSTRACTANIMAL RIGHTS IN PRIVATE LAWThird Generation Rights, which is combined with the idea of common life and contain global values and named as Rights of Solidarity because they necessitate the efforts of all humanity members beyond the nation boundaries, form animal rights' Constitutional bases. On the other hand, to mention a right, it is needed to a person that possesses this right. There is an acceleration about the recognition of a different legal status to animals and by the way about the protection of their rights. However, in our country animals are still in property status. This status conflicts with animal protection legislation. While the essence of the right is the satisfaction of the benefits and the will that is stage in during the usage of the right is used from the representatives for mentally incapable person, all living creatures with emotional faculty are adequate to have rights. The best efficient way for the animal protection is to make them holder of a right.
- Published
- 2007
45. The evaluation of the landlord's warranty with respect to the law of obligations and new Turkish Law of obligation bill
- Author
-
Kök, Yasin, Yavuz, Cevdet, Özel Hukuk Anabilim Dalı, and Hukuk Anabilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Law ,Borçlar Hukuku - Abstract
BORÇLAR KANUNUNA VE YENİ TÜRK BORÇLAR KANUNU TASARISINAGÖRE KİRAYA VERENİN AYIBA KARŞI TEKEFFÜL BORCUKonumuz Kiraya Verenin Ayıba Karşı Tekeffül Borcu günümüz toplumunda birçok kiracıyı ve kiraya vereni ilgilendirmektedir. Bu araştırmada öncelikle kiraya verenin ayıba karşı tekeffül borcunu farklı hukuklarda kıyasladık. Roma, Mecelle ve İngiliz Hukukları gibi hukuklardaki durumunu inceledik.Genel Borç ilişkilerinde kötü ifanın tanımını, koşullarını ve sonuçlarını inceledik. Daha sonra bu bilgiler ışığında kiraya verenin ayıba karşı tekeffül borcunun tanımını, hukuki niteliğini ve özelliklerini araştırdık.Tezimize kiraya verenin ayıba karşı tekeffül borcunun oluşmasının şartlarıyla devam ettik. Bu şartları da iki bölüm halinde: Esasa İlişkin şartlar, şekle ilişkin şartlar olarak inceledik.Daha sonra kiraya verenin ayıba karşı tekeffül borcunun hükümlerini anlattık. Bu bölüm altında oluşacak hükümleri ve niteliklerini analiz ettik.Yaptığımız çalışmamızda genel olarak kiraya veren ile kiracının hukuki ilişkilerini inceledik. Bu araştırmayı; Borçlar Kanunu, Yeni Türk Borçlar Kanunu Tasarısı, Yargıtay ve Doktrin ışığında ele aldık. ABSTRACTThe Evaluation of The Landlord’s Warranty with respect to the Law of Obligation andNew Turkish Law of Obligation BillThe subject of the Landlord’s Warranty concerns a lot of landlords and tenants in our country. In this research, firstly the obligation of a landlord was investigated considering Roman, Mecelle and British Law. In this research we analyzed the default in liabilities of parties with its consequences and requirements. After giving the description of liability we then analyzed the description, juridical character and characteristics of warranty of the landlord. Then we continued with the circumstances of forming of landlord’s warranty. The research was carried out in two parts: Meritorious and procedural circumstances. The arbitraments of landlord’s warranty occupied our next part in this research. Under this heading we specifically analyzed the legal thing in action in rights in favor for tenants. In our research we generally dealt with relations between landlords and tenants. While analyzing we used various references. In the light of Code of Obligations, the Bill of Turkish Code of Obligations, the Court of Cassation or in the doctrine we looked for solutions.
- Published
- 2007
46. Technological protection of copyright
- Author
-
Bayamlioğlu, İbrahim Emre, Yavuz, Cevdet, and Özel Hukuk Anabilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Türkiye ,Fikri Haklar ,Fikir Ve Sanat Eserleri Kanunu ,Özel Hukuk ,Telif Hakkı ,Law - Abstract
ÖZETTez içinde internet ve bilisim teknolojilerinin telif hakları alanında yarattıgı degisimin pozitifhukuktaki sonuçlarının yanı sıra, genel anlamda fikri mülkiyet hukukunun geçirdigi degisimve bunun olası hukuki ve sosyal sonuçları üzerinde durulmustur. Çalısmanın sonlandıgı 2007yılı, serbest pazar politikalarının çevresel ve sosyal planda insanlık için yarattıgı maliyetinartık katlanılamaz seviyeye ulastıgı bir zamandır. ste bu baglamda, serbest pazar retorikleriüzerine insa edilen mevcut eser koruması rejiminin analizi ve elestirisi önemli hale gelmistir.Özel hukuka iliskin bir sahanın kamusal çerçeveden analizi, öncelikle söz konusu hukuksahasındaki mevcut rejimin temel mesruiyet söylemlerinin daha genis bir perspektifedegerlendirilmesini gerektirmistir. Bu nedenle eldeki çalısma içinde, eser koruması ve bunailiskin fikir ve sanat eserleri hukuku rejimi, bilginin sahipligi ve kontrolü açısından yarattıgısonuçlar ısıgında degerlendirilmistir. Böyle bir degerlendirme, “özel hukuk” diye tanımlananalanın kendi düsünsel temellerini sorgulamasını da kapsayacak bir bilgi transferini ihtiyaçgösternistir. Bu sebeple çalısma içinde, sosyal bilimlerin çesitli dallarında görülen, teknolojifelsefesine ve özellikle bilgi sosyolojisine dayalı kuram ve yaklasımlar, disiplinlerarası birmetodla ele alınmaya çalısılmıs; diger bir deyisle eser korumasına iliskin rejiminirdelenmesine imkan verecek sosyolojik ve felesefi birikimin hukukla iliskisini kurmakamaçlanmıstır. Fikir ve sanat eserleri hukuku açısından bakıldıgında “koruma”, toplumunbilgiden faydalanma pratigiyle bilgiyi yaratanlara yeterli tesvik saglama düsüncelerininkarsılıklı paradoksunu içeren bir sorunsal ortaya koyar. SUMMARYThe distribution of content in the digital form has changed the very substance of copyrightlaw as pure information products. Regarding digital copies there is no question of scarcity andthis resulted with the collapse of classical copyright regime which is concerned withdistribution of works in physical form such as book, CD, tape, etc.1996 WIPO Treaties, 2001 EU Copyright Directive and US DMCA are the main regulationswhich deal with this problem as providing sanctions against the circumvention of thetechnological systems protecting copyright on the internet. DRM and similar contentmanaging and law executing software stem from these regulations. Those systems provide thelegal infrastructure for copyright owners to charge consumers on the basis amount ofconsumption of the works also called as” pay-per-view/listen/read.”. Such practice raisesmany concerns as to the ownership of information and automated application of legal rules
- Published
- 2007
47. Credit contract
- Author
-
Yener, Mehmet Deniz, Yavuz, Cevdet, Özel Hukuk Anabilim Dalı, and Hukuk Anabilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Banka Kredileri ,Banka Hukuku ,Law - Abstract
TEZ ÖZETİKredi açma sözleşmesi kredi verene, belli bir bedel karşılığı kredi hazır bulundurma ve kullandırma borcu yükleyen bir sözleşmedir. Kullanılacak kredinin miktarı ve zamanı ise müşterinin ihtiyaçlarına göre onun tarafından yapılacak taleple belirlenecektir. Kredi açma sözleşmesinin temel unsurları ve özellikleri banka uygulaması yoluyla ortaya çıkmıştır çünkü kredi açma sözleşmesi bankacılık uygulaması tarafından ortaya çıkartılmış ve kredi işlemlerinde kullanılmaya başlanmıştır, temeli bankacılık uygulamalarına dayanır. Banka kredi işlemlerinde kullanılan ve sözleşmenin konusunu oluşturan kredi işlemlerinin çeşitliliği sebebiyle, kredi açma sözleşmesi sadece para ödüncü veya konusunu para ödünçlerinin oluşturduğu bir sözleşme olarak tanımlanamaz. Kredi açma sözleşmesini münferit kredi kullandırma işlemlerinin ön hazırlığı veya bir tür önsözleşme, çok aşamalı sözleşme olarak açıklamaya çalışan görüşler de bankacılık uygulaması ve sözleşmenin taraflarının iradeleriyle uyuşmamaktadır. Sözleşmede tarafların borç altına girmeye yönelik iradeleri ilk kuruluş aşamasında belirgin niteliktedir, kredi açma sözleşmesi içeriğinde nitelik olarak belirginleşmese de münferit kredi işlemleri yoluyla çeşitli türlerde kredi kullandırma borcu içeren tek aşamalı bir sözleşmedir. Kredi talebi, kredi kullandırma ediminin vadesini ve içeriğini belirleyen bir işlemdir. Kredi açma sözleşmesinde mevcut taraf iradeleri eğer açıkça bir kredi türü kararlaştırılmamışsa talep hakkının kullanılması ile belirli hale gelir, bu düzenleme hakkı bir tür seçim hakkı niteliğindedir ve banka için kural olarak bağlayıcı sonuçlar meydana getiren bir işlemdir.Kredi açma sözleşmesi güven temeline dayanmaktadır ve genelde bu güvenin sarsılması hallerinde tarafların, olağan ve olağanüstü fesih, dönme beyanı gibi tek taraflı yenilik doğurucu işlemleriyle sona erdirilir. Kredi açma sözleşmesi sürekli borç ilişkisi oluşturmaktadır ve sözleşme kapsamındaki borçların ifasına başlanmışsa tarafların anlaşması akdi ilişkiyi ileriye etkili olarak sona erdirir, yeni kredi talebi imkanını ortadan kaldırır, ifasına başlanmış olan münferit kredi işlemleri bu sona ermeden etkilenmez. Summary,The credit contract obliges the lender to grant credit, against a consideration. It permits the borrower to decide on time and height of the credit demands in accordance with the needs of the business life. The examination of the constitutive features of the credit contract had to start out from the bank business practice since the contract has developed its typical expression there. The variety of the bank in moderation usual credit performances forbids restricting the credit contract to the loan.The analysis of the prepared statements given in the course of the credit negotiations and at the contract conclusion shows that the credit contract shall not prepare additional legal contracts but that the relationship will of the lender is definite. Therefore, the credit contract is a one-level contract immediately committing to do the credit accommodation in the different forms. The multiple claims on the loan are left to the discretion of the borrower, except for rare exceptions. With the call of a certain credit sum the borrower puts the general claim to credit accommodation in concrete terms. As continuous debt contract, the credit contract is carried by the mutual confidence of the parties. That the term of the credit, inherent confidence element leads to a uniform evaluation of the substantial questions of the application of the law. This becomes particularly clear for the problems of the order over the requirement for credit and the achievement disturbances and regarding the reasons, that leads the completion of the contract .
- Published
- 2006
48. Violation and sanction of personal rights through radio and television in Turkish law
- Author
-
Toraman, Cüneyt, Yavuz, Cevdet, and Özel Hukuk Anabilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Radyo-Televizyon ,Özel Hukuk ,Kişilik Hakkı ,Radio and Television ,Hakların Sınırlanması ,Basın Özgürlüğü ,Law - Abstract
ÖZETTÜRK HUKUKUNDA RADYO VE TELEVİZYON YOLUYLA KİŞİLİK HAKKININ İHLALİ VE KORUNMASIRadyo ve televizyon yoluyla kişilik hakkının ihlali ve korunması, hukukun en önemli sorunlarından birini teşkil etmektedir. Zira hemen her yayının, bir şekilde kişilik hakkını ilgilendirmesi, konunun önemini göstermektedir. İkisinden birinin diğerine tercih edilmesi, haksızlığa sebebiyet vereceğinden, basın-yayın özgürlüğü ile kişilik hakkı arasındaki sınırın, hakkaniyete uygun bir şekilde tespit edilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu çerçevede ilk yapılması gereken, kişilik hakkının çerçevesi, kapsamı ve sınırlarını belirlemektir. Kişilik hakkının son derece geniş ve kapsamlı olduğunu, adı, fotoğrafı, eserleri, gibi “maddi bedensel varlıklar”, şeref ve haysiyeti, özel yaşamı gibi “manevi kişisel değerler” ile eserleri, markası, ticari işletmesi gibi “ekonomik kişisel varlıkların” “kişilik hakkı” kapsamı içinde yer aldığını belirtmek gerekir. Kişilik hakkı, kamusal nitelikli (kamusal koruma, idari koruma, kamu denetçiliği, AİHS) koruma yöntemleri yanında, kişisel koruma (meşru müdafaa, düzeltme ve cevap hakkı), koruyucu davalar (önleme davası, durdurma davası, ihtiyati tedbir, tespit davası), tazminat davaları (maddi tazminat davası, manevi tazminat davası, kazancın iadesi davası) gibi, son derece geniş ve etkin bir hukuksal koruma imkanına sahiptir. Kişilik hakkının diğer sınırını ise, radyo ve televizyonların anayasayla güvence altına alınan “basın yayın özgürlüğü” oluşturmaktadır. Buradan hareketle, radyo ve televizyonlar, görevlerini yerine getirirken, hukuka uygunluk sebebinden yararlanmaktadırlar. Bu nedenle, (yasadan kaynaklanan sebepler, haber, rıza, eleştiri, vekaletsiz iş görme vs. gibi) hukuka uygunluk sebeplerine özel bir önem verilmesi gerekir. Kişilik hakkı ile haberin/yayının birbiriyle çatıştığı (yarıştığı), üstün olanın değerin diğerine tercih edildiği öne sürülmekte ise de, bizce, bu değerler arasında bir çatışma söz konusu değildir. Hukuka uygunluk sebebi, yayın fiilinin başından itibaren mevcut olduğundan, haberi hukuka aykırı hale getiren, kişilik hakkına göre üstün bir değer olmasından değil, haberdeki unsurlardan birinin eksik olmasındandır. ABSTRACTViolation and Sanction of Personal RightsThrough Radio and Television in Turkish LawViolation and Sanction of Personal Rights through Radio and Television is one of the important subjects of law because a substantial portion of broadcasting involves personal rights. One needs to establish a fair and lawful line between the freedom of broadcasting and press and personal rights because tilting the balance in favor of one against the other will lead to injustice.Within this framework, the first task must be delineating the framework, jurisdiction and limits of personal rights. Personal rights include “properties material in nature” such as name, image (picture), and works; it can also include “non-material values” such as honor and reputation, and private life; finally it also includes “economic personal entities” such as brand-name, products, and business. In addition to public protection methods (public protection, administrative protection, public supervision, AIHS), personal rights has a wide and effective judicial protection privilege in the fields of personal protection (lawful self-defense, the right of correction and response to accusation), protective lawsuits (protective lawsuit, suit for preventing action, provisional protection and confinement suit), Indemnity (financial indemnity cases, privacy indemnity suits, suits for return of benefits).The other limit of personal rights is found in radio and television whose “freedom of broadcasting and press” is sanctioned by the constitution. Therefore, when the radio and television fulfill their functions they do so based on the principle of lawfulness. For this reason one needs to pay special attention to the reasons for lawfulness (or compatibility to the law) such as reasons emanating from the law, report, consent, criticism, and functioning without delegation, etc. Even though some argue that the report/broadcast conflicts with (or rivals) personal rights, and that the better is preferred over the other, I do not see a conflict between the two. The principle of compatibility with the law exists from the beginning of the action of broadcasting and thus what makes the report unlawful is not that broadcasting has higher value compared to personal rights but because the report lacks all the necessary components to make it lawful.
- Published
- 2006
49. Devre Tatil Sözleşmesi
- Author
-
Çelebi, Funda, Yavuz, Cevdet, Diğer, and Özel Hukuk Anabilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Özel Hukuk ,Sözleşmeler ,Law - Abstract
TEZ ÖZETİDEVRE TATİL SÖZLEŞMESİTezin temel konusu, devre tatil sistemi ve devre tatil sözleşmesidir. Bunun için, 1.Bölümde; devre tatil sözleşmesinin tanımı yapıldı. Devre tatil sisteminde yer alan diğer sistemlerle farkı anlatıldı. Zaman zaman Avrupa Birliği Hukukundaki devre tatil sözleşmeleri ile farkı vurgulandı. Sözleşmede yer alması gereken zorunlu koşullar belirli bir yer ve belirli bir zaman olarak verildi. Devre tatil sözleşmesi bir akitip sözleşme olarak kabul edildi. Devre tatil sözleşmesi Türk Hukukunda Tüketici Hukuku içeresinde yer alan fakat tüm koşulları düzenlenmediği için atipik bir sözleşme olarak kalan bir sözleşme olarak vurgulandı. 2.Bölümde; sözleşmenin tarafları anlatıldı. Eğer sözleşme tüketici hukuku içindeyse devre tatil sahibi tüketici olarak kabul edildi. Diğer taraf ise ünite sağlayıcı olarak adlandırıldı. Bu bölümde kişilerin hak ve borçları yer aldı. Bu bölümde temel borçlar; ünitenin teslim edilmesi, servis hizmeti verilmesi, değişimli ünite ve hafta sağlanması, devre tatil bedeli ödenmesi, süre bitiminde ünitenin terkedilmesi, diğer devre tatil sahiplerinin rahatsız edilmemesi gibi borçlardır. 3.Bölümde; devre tatil sisteminde yönetim kavramı ve yönetim sözleşmesi anlatıldı. Bölüm içinde işletme aidatı sorunları yer aldı. Tezin sonunda sistemin genel bir özeti ve değerlendirme yapıldı. The summery of my write contains and gives the general iformation about the system of time sharing systems and time sharing contracts.Frihst chapter: I explained the matter of time sharing and compared the contracts which has been included in time sharing system and the diffrence between different time sharing systems which placed in European Community Low. In the contract it has to have a certain place and a certain time piece.Time sharing contracts accepted as a non-typical contract and also the contract placed in a comsumer low in Turkish Low system. The reason is all matters of time sharing contract has not been arranged property.Second chapter: Explanation abaout the person placed in the contract. If the contract is in the consumer low, the owners of the time sharing, accepted as a consumer. Also in this chapter owners wrights has been explained. Checking out the units, service fees payments and peyments of time sharing, prosedures of checking, flaxible units and flaxible times (week), alsa been pointed in this chapter. Third chapter: General management of time sharing system and certain problems and details of time sharing contracts. Also monthly serving fees has been placed in this capter.
- Published
- 2006
50. Hukuk ve ekonomi öğretisi ve haksız fiil hukukunun ekonomik analizi
- Author
-
Sanlı, Kerem Cem, Yavuz, Cevdet, and Özel Hukuk Anabilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Economics ,Özel Hukuk ,Ekonomi ,Law - Abstract
TEZ ÖZETİ Hukuk ve ekonomi öğretisi, bugün başta ABD olmak üzere yabancı hukuk sistemlerinde en etkili düşünce akımlarının başında gelmektedir. Hukuk ve ekonomi öğretisi, hukukun ekonomik analizini konu alır. Hukukun ekonomik analizi ise, kişinin rasyonel olarak faydasını maksimize etme eğiliminde olduğunu varsayılarak, hukuk kurallarının kişinin saik ve davranışları üzerindeki etkilerini incelenmesini ifade eder. Mesela haksız fiil hukuku kurallarının kişileri özenli davranmaya sevk edip etmediği veya kusur ve kusursuz sorumluluk kurallarının bu açıdan gösterdiği özellikler buna örnektir. Tezin temel amacı bu öğreti ve öğretinin dayandığı temel prensip, yöntem ve kavramlarının tanıtılmasıdır. Nitekim ilk bölüm, ekonomik analizin temel kavramlarına ayrılmıştır. Bu çerçevede analizde yararlanılan davranış teorileri, piyasa, arz, talep, maliyet, sosyal refah, ekonomik etkinlik gibi, temel kavramlar açıklanmıştır. Hukukun ekonomik analizini açıklamanın en iyi yöntemi, analizi belirli bir hukuk alanında tatbik etmektir. Bu hususta ise, ekonomik analizin en başarılı uygulama alanı olarak kabul edilen haksız fiil hukuku seçilmiştir. Haksız fiil hukukunun ekonomik analizi üç bölümde yapılmıştır. İlk bölüm, ekonomik açıdan haksız fiil hukukuna giriş olarak nitelendirilebilir. Bu bölümdeki ilk paragraf, haksız fiil hukukunun ekonomik açıdan hangi sorunu düzenlendiğini ve bu sorunun çözümünde haksız fiil hukukukunun işlevini izah etmektedir. İkinci paragraf, haksız fiil hukukuna atfedilen amacı konu almaktadır. Önce Türk hukuk doktrininin “amaç” sorununa yaklaşımı eleştirilmiş; akabinde haksız fiil hukukuna atfedilen amacın neden isabetli olmadığı açıklanmıştır. Diğer bölüm, haksız fiil hukukuna atfedilen amaç dikkate alınarak kusur, nedensellik, zarar ve hukuka aykırılık kavramlarının ekonomik açıdan yorumunu konu almaktadır. Paragrafların her birinde önce Türk hukukunda bu kavramlara nasıl yaklaşıldığı ve bu yaklaşımın eleştirisine yer verilmiş, akabinde ekonomik yorum yapılmıştır. Özel önem taşıyan paragraflar, kusur ve zarar başlıklarıdır. Kusur başlığında, “Hand formülüne” yer verilmiş ve formülün Türk hukukunda ihmalin tespitinde ne ölçüde uygulanabileceği incelenmiştir. Zarar bahsinde ise, bilhassa salt ekonomik zarar sorunsalı incelenmiş ve ekonomik teorinin sağlayabileceği muhtemel katkı araştırılmıştır. Son bölüm, hukuki kurumsal yapı sorununu konu almaktadır. Burada öncelikle kurumsal yapı olarak haksız fiil hukukunun hangi hallerde uygulanmasının daha isabetli olabileceği incelenmiştir. Akabinde ise, kusur ve kusursuz sorumluluk kuralları sosyal refah açısından incelenmiş ve bazı somut çıkarımlarda bulunulmuştur. SUMMARY Law and economics has been one of the most successful innovations in the legal academy in the last century. The term Law and Economics refers to a body of scholarship whose objective is to apply the insights of modern economics to the full range of the law, i.e. the system of legal rules which underpin various societies. The application of economics to law can not only help us explain how legal rules evolve, but also what the consequences of alternative rules might be. If one assumes that individuals are rational and seek to maximize their utility, it becomes possible to forecast the social effects of laws. For instance, one could compare the negligence and strict liability rules, in terms of effects on safety and accident levels. Law and Economics therefore uses economic analysis as a way of evaluating these rules by questioning how well they serve particular social objectives, i.e. how efficient they are. The main purpose of this thesis is to explain the main tenets of economic analysis of law and to introduce the Turkish legal academia to this relatively new field of law. Mainly to serve this purpose, the first part is devoted to the main concepts of economic analysis such as rational choice theory, expected utility theory, opportunity cost, efficiency, social welfare, wealth maximization etc. Probably the best way to explain economic analysis is to apply economic principles to certain field of law. In that regard, tort law is considered to be the best candidate for economic analysis given that the norms are vague and there is a vast literature in the scholarship. We categorize our analysis into three parts. The first part could be labeled as the introduction to the economic analysis of torts. Law and economics explains tort law as that body of rules designed to minimize the social costs of accidents, defined as the sum of prevention, accident, and administrative costs. By holding out the possibility of imposing liability on a party for the costs of accidents, tort law seeks to get both potential injurers and potential victims to internalize the costs that their actions or failures to act may impose on others. This possibility induces rational parties to take all cost-justified care-- i.e., to purchase precaution up to the point at which the marginal benefit of that precaution (in terms of the reduced probability and severity of an accident) equals the marginal cost. Doing so minimizes the social costs of accidents. Given the economic purpose of tort law, it is possible to interpret the basic concepts of Tort law from economic perspective. Hence the second part is devoted to the economic interpretation of negligence, causality, damage and wrongfulness (illegality) within this framework. In each paragraph, initially the classical Turkish legal approach is defined, then this approach is criticized and finally legal concepts are rationalized and defined from economic perspective. I believe two paragraphs are particularly important. The first one is apparently economic definition of negligence: namely “Hand formula”. The other one is the concept of “pure economic loss”. Economic theory provides valuable insights in understanding the actual operation of both concepts in Tort Law. The last part covers the problem of institutional choice when dealing with externalities. After examining the comparative advantage of tort law as an institutional structure in law enforcement, negligence and strict liability are compared in terms of social welfare effects.
- Published
- 2006
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.