Yaşam tarzlarının farklılığı, sosyal ilişkiler, tarihi, kültürel, ekonomik ve toplumsal gelişmeler kent imgesinin günümüze yansımış somut verilerindendir. Köklü bir geçmişe sahip olan ülkemizde geçmişin izlerini bütüncül olarak incelenmesini sağlayan tarihi yapılar zaman içerisinde farklı dönüşümlere ve değişimlere uğramışlardır. Toplumsal olaylarında etkilediği bu dönüşüm-değişim süreci zaman içinde toplumsal belleği ve kent belleğini oluşturmuştur. Var olan mevcut “kent belleği” yakın geçmişte birçok değişime uğramış ve yaşadığı değişimler içinde bulunduğu dönemin, tarihsel–kültürel-mekânsal durumlarını yansıtması açısından önemini korumuştur. Ancak bu süreç günümüzde var olan sürekliliğini devam ettirememiştir. Cumhuriyet döneminden itibaren alışılagelmiş “kent belleği” tamamen yıkılmamakla birlikte kısa sürede yeni bir “kent belleği” tam olarak oluşamamıştır. Özellikle köyden kente yaşanan hızlı göçler kentlerdeki konut ihtiyacını arttırmış, bu durum çok katlı yapıların kentlerde hızla belirmesine neden olmuştur. Kent hayatının gelişmesinden en çok etkilenen kentlerden biri de Elazığ’dır. Milattan önceye dayanan “Harput” yerleşimi kentin ilk yerleşim bölgesidir. Ancak bu bölge, birçok etkene bağlı olarak zaman içerisinde terk edilmeye başlanmıştır. Daha sonra Kent merkezi eskiden ova olarak kullanılan “El-Aziz” bölgesine doğru kaymıştır. Kent merkezinin taşınması zamanla yeni yapılaşmaları etkilemiş ve hafızlarda yer etmiş olan eski “Harput kenti” çok katlı binaların artmasıyla yeni bir kimliğe bürünmüştür. Özellikle 2020 Elazığ depremi kentte büyük yıkımlara yol açmış, şehir merkezinde birçok ev yıkılıp yeni yapılaşmalar başlamıştır. Deprem öncesinde devam ettirilemeyen köklü geçmişe sahip olan “Harput Kent Belleği” yapılan yeni deprem konutlarında uygulanılmaya çalışılmıştır. Bu çalışmada, tarihsel gerçekliğin yeniden inşa edilmesinde, geçmişin “nasıl bir iz bıraktığı” ve “ne anlama geldiği” gibi sorular dikkate alınarak, kentsel mekânın toplumsal bellekteki karşılıkları, geçmişle arasında olan benzerlikler ve farklılıklar, Elazığ kenti Harput bölgesi üzerinden incelenmiştir. Çalışmada sözlü bilginin veri olarak değerlendirildiği bir yaklaşımla, mekânın kentsel bellekteki karşılıkları araştırılarak sözlü tarih belgeleme yöntemi kullanılmıştır. Kente kimlik kazandıran mekânsal öğeler ile kent belleği arasındaki ilişkinin önemi tartışılmıştır. Bu doğrultuda kentin ilk yerleşimi olan Harput bölgesinde o döneme tanıklık etmiş 65 yaş üstü 10 kişiyle röportaj yapılarak ses kayıtları alınmıştır. Böylece kentlilerin bireysel belleğinde kayıtlı bilginin analizi yapılmıştır. Bunun yanı sıra dergi ve gazetelerden alınan kente ait eski görüntülerle, tespitlerde bulunulmuştur. Daha sonra bu tespitler ışığında elde edilen verilerin söz konusu TOKİ yapılaşmalarında nasıl kullanıldığı, kentsel bellek ve kent kimliği temelinde tartışılmıştır. Çalışmanın amacı, özlenen “Harput Kenti’nin kent belleğini ne ölçüde etkilediği ve yeni yapılaşmalarda nasıl kullanıldığını araştırmaktır. Söz konusu sorgulama hedefine tarihsel-kültürel-mekânsal sürekliliği özellikle de Elazığ’ın “tarihi belleği” oluşturan Uygurlardan günümüze kadar ticaret şehri olarak kullanılmış Harput şehrinin bu köklü tarihinin nasıl oluştuğu ve gelecekte ne kadar sürdürülebileceğini anlatmaktır. İki farklı TOKİ yapılaşmasından sadece tek bir tipin geleneksel “Harput evleriyle” biçimsel olarak benzeyen yönlerinin olması, Elâzığ aile yapısının ihtiyaçlarına ne ölçüde cevap verdiği gibi soruları akla getirmektedir. Çalışmanın bu soruları cevaplayacak nitelikte gelecekte yapılacak çalışmalara altık oluşturabileceği düşünülmektedir. Sonuç olarak hafızanın şekillenebilmesinde ve toplumun geleceği kurgusunda etkili olan fiziksel çevrenin, “doğru” bir mimarlık ilişkisiyle kente dahil edilmesi esas olmalıdır. Bunun sonucunda kamu projelerinin toplumsal açıdan nelere mal olabileceği önemsenerek, daha dikkatli, bilinçli ve hassas çalışmalar tasarlanması umulmaktadır. Böylelikle Harput’un tarihi, kültürel ve toplumsal değerlerinin gelecek kuşaklara daha iyi anlatılması ve kent kimliğinin gelecek nesillerce doğru bir şekilde yaşatılması arzu edilmektedir. Diversity of lifestyles, social relations; historical, economic and social developments are concrete examples of the city’s image eflected in the present day. In our country, which has a deep-rooted history, historical structures that enable us to examine the traces of the past holistically have undergone different transformations and changes over time. This transformation-change process, which affected in social events, formed social memory and urban memory over time. However, this existing “urban memory” has undergone many changes in the recently past and has reflected the historical-cultural-spatial conditions of the period of change. However, the change historical-cultural-spatial situation could not maintain its continuity today. Although the usual "urban memory" has not been destroyed since the Republican period, a new "urban memory" has not been fully formed in this short period of time. Especially the rapid migration from the village to the city has increased the need for housing in the cities, and this has leading to the rapid emergence of multi-story buildings in the cities. One of the provinces most affected by the development of urban life is Elazig. The "Harput" settlement, which dates back to BC, is the first settlement area of the city. However, this region has begun to be abandoned over time due to many factors. Later, the city center shifted towards the “El-Aziz” region, which was used as a plain in the past. The relocation of the city center affected the new constructions over time and the old "Harput city", which had a place in the memories, took on a new identity with the increase of multi-story buildings. Especially the 2020 Elazig earthquake caused great destruction in the city, many houses in the city center were demolished and new constructions started. "Harput Urban Memory", which has a deep-rooted history that could not be continued before the earthquake, is being tried to be applied in earthquake houses. In this study, in the reconstruction of historical reality, when questions such as "how the past leaves a trace" and "what it means" are taken into account, the correspondences of urban space in social memory, the similarities and differences between the past and the past have been made through the example of Elazig. In the study, the oral history documentation method was used by investigating the correspondence of the space in urban memory, with an approach in which oral information is evaluated as data. The importance of the relationship between the spatial elements that give identity to the city and the urban memory has been discussed. In this direction, voice recordings were made by interviewing 10 people over the age of 65 who witnessed that period in the Harput region, the first settlement of the city. Thus, the information recorded in the individual memory of the citizens was analyzed. In addition, determinations were made with old images of the city taken from magazines and newspapers. Then, how the data obtained in the light of these determinations was used in the said TOKİ constructions was discussed on the basis of urban memory and urban identity. The aim of the study is to investigate how the longed-for "Harput City" affects the memory of the city and how it is used in new constructions. The aim of the questioning is to explain the historical-cultural-spatial continuity, especially how this deep-rooted history of the city of Harput, which has been used as a trade city from the Uyghurs, who formed the "historical memory" of Elazig, to the present day, and how long it can be sustained in the future. The fact that only one of the two different Toki settlements has similarities with traditional "Harput houses" raises questions such as to what extent it meets the needs of the Elazig family structure. It is thought that the study will form a basis for future studies that will answer these questions. As a result, it should be essential to include the physical environment, which is influential in the shaping of memory and the construction of the future of society, into the city with a "correct" architectural relationship. As a result, it is hoped that more careful, conscious and sensitive studies will be designed by considering the social costs of public projects.