Search

Bu çalışmada CNC frezeleme işleminde ısıl değişimlerden kaynaklanan işleme hatasının incelenmesi ve düzeltilmesi hedeflenmiştir. Bu amaçla iş parçası CAD modelinin ısıl genleşme/büzülme davranışı sonlu elemanlar yöntemiyle (FEA) analiz edilmiş ve iş parçası CAD modeli bu analiz sonuçlarına göre “imalat ortamı hangi sıcaklıkta olursa olsun iş parçası tam boyutlarında işlenecek şekilde” revize edilmiştir. Revizyon işlemi için bilgisayar destekli analiz modülü ile CAD modülünü entegre eden yeni bir yazılım geliştirilmiştir. Bu yazılım ile ısıl analiz sonuçları dikkate alınarak iş parçası CAD modeli yeniden yapılandırılmıştır. Revize edilmiş yeni CAD modeli üzerinde gerçekleştirilen CAM uygulaması ile hatayı düzeltecek alternatif CNC işleme kodları elde edilmiştir. Özdeş numuneler farklı imalat ortamı sıcaklıklarında işlenerek düzeltme stratejisinin performansının tekrarlanabilirliği araştırılmıştır. Yapılan çalışma sonucunda Al7075 malzeme için %84 oranında başarı ile işleme hataları indirgenmiştir. Geliştirilen yöntemle talaşlı imalat sektöründe yüksek boyutsal kalitede parça üretebilmek için halen kullanılmakta olan, ortamın sürekli ideal sıcaklıkta (22 oC) kalması için klimatize edilmiş ve yalıtılmış atölyeler oluşturulmasına ihtiyaç kalmayacak, imalat ortamları hangi sıcaklıkta bulunursa bulunsun yüksek boyutsal tamlıkta ürünlerin üretimi ek maliyetlere katlanmaksızın mümkün olacaktır.

Introduction: Rupture of the Achilles’ tendon is a common injury occurring particularly in middle-aged men due to sports trauma. Operative treatment is preferred generally due to lower risk of re-rupture. Possible complications of the operation include suture granulomas. Suture granulomas might represent a foreign body reaction, which itself is the end-stage response of the inflammatory wound-healing process to biomaterials. It may occur with both absorbable and non-absorbable suture materials such as silk in our case. The aim of this study is to present a case of a delayed foreign body reaction 30 years after open repair of the Achilles tendon with silk sutures. Case Report: Our case is a 38-year-old male who presented to our outpatient clinic with complaints of swelling and pain around the posterior region of the ankle for the past 3 months. He had a history of open Achilles tendon repair at the age of 3 at the site of complaints. Physical examination was positive for a mass under the incision scar. Magnetic resonance imaging report was positive for a granulomatosis formation. The patient was booked for an operation to remove the mass. Conclusion: Suture granuloma represents a tissue reaction against the suture material. Orthopedic literature is sparse for such cases and case reports. Both because of its rarity in orthopedic literature and the amount of time between the surgery and reaction, our report is a valuable addition to the literature.

Introduction: Multiple bone fractures in a newborn can be associated with osteogenesis imperfect (OI). OI is a rare genetic disorder that causes Type I collagen synthesis disturbance results in bone fragility. Case Report: We present a female newborn which had numerous fractures of the humerus, bilateral clavicle, and bilateral femur. Her delivery was at 36 weeks gestation by spontaneous vaginal delivery. She had has not any pathological symptom at 2 weeks after birth, the patient had a fracture of the humerus, bilateral clavicle, and femur without any trauma. Genetic analysis of the patient was reported and OI diagnosed. The patient was followed up for 8 months with regularly and without any complication. Conclusion: Multiple fractures with OI in an infant after birth may require an accurate orthopedic plan for diagnosing and treatment.

Temel makroekonomik hedeflere ulaşılabilmesi açısından yatırım teşvikleri çok önemli bir konumdadır. Çünkü teşvikler diğer politikalara göre çok daha az sürede ekonomiye etki eder ve sonuç beklentisi daha yüksektir. Ekonomik hedeflerin yanı sıra sosyal, siyasi, idari amaçlar için de kullanılabilmekte ve bu amaçlarla beraber temel makroekonomik hedefleri gerçekleştirebilmektedir. Teşvik uygulamaları kapsamında yatırımcılara istisnalar, indirimler ve hatta muafiyetler sağlanmaktadır. Ar-Ge indirimi, bu destekler arasında uluslararası rekabet potansiyelini artırmak üzere en önemli yatırım desteklerinden biridir. Bu nedenle tüm ülkeler bu enstrümanları kullanmak isterler. Yatırımcıların teşviklerden faydalanabilmesi için ise teşvik belgesi alması zorunludur.Bu çalışmanın amacı Yeni Yatırım Teşvik Sistemi çerçevesinde ekonomik göstergelerin değişimini tespit etmek ve bu destek çerçevesinde Ar-Ge faaliyetleri ile beraber uluslararası alanda rekabet edilebilir seviyeyi nasıl etkilediğini ortaya koymaktır. Yatırım teşvik sistemi ile ilgili makaleler, yayınlanmış kitaplar ve diğer veriler incelenmiş, elde edilen sonuçlar konu ile ilişkilendirilerek yorumlanmıştır. Sonuçlara bakıldığında sistemin yatırımları, istihdamı, büyümeyi ve bunun yanı sıra uluslararası rekabeti olumlu etkilediği ortaya koyulmuş olsa da bölgelerarası eşitsizliği azaltmada başarısız olduğu tespit edilmiştir. Investment incentives are very important to reach basic macroeconomic targets. Because incentives affect the economy in a much less time than other policies, and the outcome expectation is higher. Incentives can be used for economic, social, political, administrative purposes as well as economic goals and it ensures that macroeconomic targets are realized. Exceptions, reductions and even exemptions are provided for investors within the scope of incentive applications. R & D reduction is one of the most important investment supports that increase the potential of international competition. For this reason, all countries want to use these instruments. However, it is necessary for investors to receive incentives in order to benefit from incentives.. The aim of this study is to identify the exchange of economic indicators within the framework of the New Investment Incentive System and how this affects international competitiveness in the international arena along with R & D activities. The books, articles and other data published in this subject were examined and the results obtained were interpreted in relation to the subject. The results show that the system is unsuccessful in reducing regional inequalities, although it has been shown that investments, employment, growth and, in addition, international competitiveness are positively affected. 158

Background: Madelung deformity is a rare condition characterized by prematuregrowth arrest of the volar–ulnar aspect of the distal radius growth plate. Differentsurgical procedures are described in the literature. In this study, we aim topresent functional and clinical results of our technique in five wrists of 4patients.Methods: 5 wrists of 4 patients (3 females and 1 male) underwent surgery forMadelung deformity in our clinic between 2005-2014. Mean age of the patientswas 15,4 (14-17) and mean follow up duration was 65,6 months (29-111). Onepatient had bilateral deformity. Patients were evaluated with wrist ROM, DASHand VAS score pre and post-operatively. Corrective osteotomy to the radius,shortening osteotomy to the ulna and release of the Vickers ligament wereperformed on all patients.Results: Although there were no meaningful changes in the range of supination-pronation;palmar flexion was decreased; and dorsiflexion and radial deviation were significantlyhigher in the last follow-up compared to the preoperative values. Union wasachieved at the all osteotomy sites. All radiological parameters weresignificantly better in the last follow-up x-rays. Preoperative andpostoperative mean DASH score was 55,4 and 18,8, respectively and preoperativeand postoperative mean VAS score was 6 and 1, respectively.Conclusions:This surgical technique may be a good option forsevere Madelung deformity in terms of functional and radiological results and patientsatisfaction in the midterm follow-up. Pain and gross deformity were our mainsurgical indications., Amaç: Madelung deformitesi, radius distal büyüme plağının volar ve ulnartarafında erken büyüme duraklaması ile tanımlanan nadir bir deformitedir.Literaturde farklı cerrahi girişimler tanımlanmıştır. Bu çalışmada Madelungdeformitesinde kullandığımız cerrahi tekniğin klinik ve radyolojik sonuçlarınıdeğerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: 2005-2014 yılları arasında kliniğimzide dört hastanın 5 elbileği (3 bayan, 1 erkek) Madelung deformitesinedeni ile opera edildi. Hastaların ortalama yaşı 15.4 (14-17) ve ortalam takipsüresi 65 (29-111) ay idi. Bir hastada bilateral deformite vardı. Hastalarameliyat öncesi ve sonrası eklem hareket açıklığı, DASH ve VAS skorları iledeğerlendirildi. Tüm hastalara radius düzeltici osteotomi, ulna kısaltıcıosteotomi ve vicker ligaman gevşetme ameliyatı yapıdı. Sonuçlar: Hastaların son kontrollerindeki eklem hareket açıklıkları ameliyatöncesi değerler ile karşılaştırıldığında; dorsifleksiyon ve radial deviasyonaralığı anlamlı olarak artarken palmar fleksiyon arkı azaldı. Supinasyon vepronasyon aralığında anlamlı bir değişiklik izlenmedi. Tüm osteotomi alanlarında kaynama izlendi. Son takipröntgenlerinde tüm radyolojik parametreler ameliyat öncesine göre anlamlıolarak daha iyiydi. Ameliyat öncesi ve sonrası ortalama DASH skoru sırasıyla55.4 ve 18.8 iken, ameliyat öncesi ve sonrası VAS skoru sırasıyla ortalama 6 ve1 idi. Çıkarımlar: İleri Madelung deformitesi olan hastalarda bu cerrahi teknik hastamemnuniyeti, fonksiyonel ve radyolojik sonuçlar bakımından iyi bir seçenekolabilir. Ağrı ve belirgin deformite bizim ana cerrahiendikasyonumuz oldu.

Spontaneous quadriceps tendon rupture is not rare in patients with chronic renal failure needing dialysis due to the impaired collagen maturation in tendons. With transpatellar tunnel technique, the repair of the impaired tendon and successful healing are reported. The aim of this study is evaluate the functional results, strength and endurance of the quadriceps tendons after repair with transpatellar tunnel technique in hemodialysis patients with spontaneous quadriceps tendon ruptures. Primary repair with transpatellar tunnel technique is performed in 15 spontaneously ruptured quadriceps tendons of 9 patients with the mean age of 50,1 (6 bilateral, 3 unilateral ruptures). After a mean follow-up of 48.7 months, patients were evaluated with Lysholm score for functional evaluation. Isokinetic quadriceps strength and endurance measurements were performed with computerized dynamometer (CYBEX HUMAC–USA) and compared with a control group of 10 volunteers with chronic renal failure needing hemodialysis without quadriceps rupture history. The demographics of the study group and the control group were comparable in terms of age, body weight and dialysis year. 1 patient was deceased during follow-up due to end-stage renal failure. Of the 13 repairs evaluated, 1 repair failed after 3 months and needed revision surgery. Although at the latest follow-up all patients were doing active knee extension against gravity with their repaired quadriceps tendons and walk independently, the Lysholm score of the repair group (mean 75.3) was significantly lower than the control group (mean 93,2) (p: 0.009). The strength (peak torque) of the repaired quadriceps tendon was 43,6 Nm and was significantly lower than the control group (90,6 Nm) (p: 0.001). The endurance of the repaired tendon was also found to be significantly lower than the control group. 259 Nm and 625 Nm respectively (p: 0.001). Primary repair with transpatellar tunnel technique after spontaneous quadriceps ruptures in hemodialysis patients can provide acceptable functional results with active knee extension and independent walking ability. However the strength and endurance of the repaired tendon might be significantly lower than a impaired but unruptured quadriceps tendon.

Objective: Compression of nerves by benign bone and soft tissuetumors comprise an uncommon cause of peripheral neuropathies. We aim to presentcases of peripheral nerve compression due to benign bone and soft tissue tumorstreated in our clinic.Methods: We report a case series with a total of 16 patientswho were treated in our clinic between 2010 and 2015. Mean age of the patientswas 28 (2,5-55). Six of the patients had osteochondroma of the fibular head. Theremaining 10 patients had various soft tissue tumors localized at differentlocations. Patients presented with pure sensory, pure motor, or mixed sensoryand motor deficits. Mean duration of follow-up was 38 (11-120) months. Results: All patients underwent surgical excision and weretreated additionally with vitamin supplements. All patients regained functionwithin 1 month post-operatively. There was no recurrence at the end of thefollow-up.Conclusions: Compression by tumors should be included in thedifferential diagnosis and work-up of peripheral neuropathies. Results areexcellent with prompt diagnosis and surgical intervention.Keywords: Benign tumors; nerve compression; neuropathies;osteochondorma., Amaç: Benign kemik veyumuşak doku tümörlerinin oluşturduğu sinir basıları nadir bir periferik nöropatisebebidir. Bu çalışmada kliniğimizde benign kemik ve yumuşak doku tümörünedeniyle oluşmuş periferik nöropatili hastalarda uyguladığımız cerrahitedavilerin sonuçlarını bildirmeyi amaçladık.Hastalar ve Metod: 2010 ve 2015 yılları arasında kliniğimizde tedavi edilen benigntümöre bağlı sinir basısı oluşmuş 16 hasta çalışmaya dahil edildi. Ortalamayaşları 28 (2,5- 55) idi. Altı hastada fibular sinire bası yapan fibula başıosteokondromu tespit edildi. Geriye kalan 10 hastada çeşitli yerlerde çeşitliyumuşak doku tümöleri tespit edildi. Hastalar ilk başvuruda pür duyusal, pürmotor yada her iki nörolojik deficit ile başvurdu. Ortalama takip süremiz 38(11-120) ay idi.Sonuçlar: Tümhastalar tümörün cerrahi eksizyonu ve ek olarak vitamin takviyesi ile tedaviedildi. Bütün hastalar ameliyat sonrası ortalama 1 ay içerisinde motor veduyusal fonksiyonu geri kazandılar. Hastaların son takiplerinde nüks izlenmedi.Çıkarımlar: Periferiknöropati ayırıcı tanısında sinir basısı yapan tümörler unutulmamalıdır. Erkentanı uygun cerrahi tedavi ile mükemmel sonuç elde edilebilir.Anahtar kelimeler: Nöropati; bening tümörler; osteokondroma; sinirbasısı.

Bu çalışmanın amacı ilköğretim çağındaki öğrencilerin fen dersine yönelik öğrenme yaklaşımlarını belirlemek üzere Fen’i Öğrenme Yaklaşımı Ölçeği uyarlayarak geliştirmek ve bu ölçeği uygulayarak öğrencilerin feni öğrenme yaklaşımlarını belirlemektir. Araştırmanın örneklemini, tesadüfü olarak belirlenen yedinci ve sekizinci sınıfa devam eden 247 ilköğretim öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırma verilerini elde etmek için Feni Öğrenme Yaklaşımı Ölçeği geliştirilmiştir. Geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılarak alt faktörleri belirlenen ölçekten elde edilen veriler SPSS 11.0 paket programında analiz edilerek değerlendirilmiştir. Sonuçta öğrencilerin hem derinlemesine hem de yüzeysel öğrenme yaklaşımlarına sahip oldukları görülmüştür. Öğrenme Yaklaşımı açısından kız ve erkek öğrenciler arasında anlamlı fark bulunmazken, yüzeysel öğrenme yaklaşımının alt boyutlarından yüzeysel güdü faktörü için erkek öğrenciler lehine ve kaygı faktörü içinse kız öğrenciler lehine anlamlı bir fark bulunmuştur. The aim of this research is to develop an instrument for identifying the science learning approaches of the primary school students. The participants are 247 primary school students of seventh and eighth grade who were randomly selected. In order to obtain the research data The Science Learning Approach Questionnaire was developed. After defining the sub-scales by conducting reliability and validity of the questionnaire the data was analyzed and evaluated by using SPSS 11.0 program. At the end, it was found that students have both deep and surface science learning approaches at the same time. Furthermore, it was also found that, there was no significant difference between girls and boys regarding their science learning approaches. However, there were significant differences between boys and girls for the surface motivation in favor of boys and for the anxiety in favor of girls regarding surface science learning approaches.

A Rare Etiology of Acute Abdomen Syndrome: Perforation of The Small Intestinal Lymphoma Akut Batın Sendromunun Nadir Bir Etyolojisi: İnce Barsak Lenfoma Perforasyonu Fatih Altıntoprak, Enis Dikicier, Yusuf Yürümez, Osman Nuri Dilek

The purpose of this study is to develop an instrument for measuring the attitudes and behaviors of adults’ towards water usage. For this purpose, Water Usage Questionnaire (WUQ) consisting of two subscales as attitudes and behaviors was prepared. The subscales of WUQ-Attitudes and WQU-Behavior which initially had 28 and 24 items respectively were analyzed by the data collected from 109 randomly selected adults. Explanatory Factor Analysis (EFA) was conducted for determining the structural validity of WUQ. According to the results of EFA, while the WUQ-Attitude subscale had two factors the WUQ-Behavior subscale had one factor. The item total correlations showed that WQU-Attitude subscale consisting of 12 items had internal reliability coefficient 0.82. The Water Usage-Behavior subscale consisting of 13 items had internal reliability coefficient of 0.87. The t-test analysis results for determining the significance of the differences between the scores of upper 27% and lower 27% groups defined by the total score showed that differences are significant for items. WUQ having 25 items in total takes approximately 20 minutes to complete. The developed WUQ may be used in both experimental and survey studies about water by researchers., Bu araştırmanın amacı, yetişkinlerin su kullanımına yönelik tutum ve davranışını ölçen bir ölçme aracı geliştirmektir. Bu amaçla Tutum ve Davranış olmak üzere iki alt ölçekten oluşan Su kullanımı Anketi (SKA) hazırlanmıştır. Başlangıçta 28 maddeden oluşan SKA-Tutum ve 24 maddeden oluşan SKA-Davranış alt ölçekleri rastgele örnekleme yöntemiyle seçilen 109 kişiye uygulanmıştır. SKA’nın yapı geçerliğini belirlemek amacıyla açıklayıcı faktör analizi (AFA) uygulanmıştır. AFA sonuçlarına göre SKA-Tutum alt ölçeği iki faktörlü bir yapıya sahipken, SKA-Davranış alt ölçeği tek faktörlü bir yapıdadır. Belirlenen boyutların güvenirliliklerini belirlemek amacıyla yapılan madde toplam korelâsyonları sonuçlarına göre, 12 maddeden oluşan Su Kullanımı-Tutum alt ölçeğinin iç tutarlık katsayısı 0,82’dir. Su Kullanımı-Davranış alt ölçeği ise 13 maddeden oluşmaktadır ve ölçeğin iç tutarlık katsayısı 0,87 olarak hesaplanmıştır. Toplam puana göre belirlenmiş üst % 27 ve alt % 27’lik grupların madde puanları arasındaki farkın anlamlılığı için yapılan t testi sonuçlarından, farkların tüm maddeler için anlamlı olduğu görülmüştür. Toplam 25 madden oluşan SKA’nın cevaplanma süresi 20 dakika civarındadır. Geliştirilen SKA araştırmacıların suyla ilgili hem deneysel hem de tarama türü çalışmalarında kullanılabilir.

Bu çalışmanın amacı 5E öğrenme modelinin, öğrencilerin öğrenme yaklaşımlarına etkisini incelemektir. Özel durum araştırması yönteminin kullanıldığı bu çalışmada, amaçlı örnekleme yoluyla seçilen üç hedef öğrencinin ders, öğrenmenin amacı, bir zorlukla karşılaşması ve öğrendiklerini hatırlama hakkında uygulamadan önceki ve sonraki yaklaşımlarının analizleri sunulmaktadır. Çalışmanın verileri, öğrencilerin Derinlemesine Öğrenme Yaklaşımı Ölçeği’nden ve Yüzeysel Öğrenme Yaklaşımı Ölçeği’nden aldıkları puanlar ve uygulama başlamadan önce ve uygulamadan sonra öğrencilerle yapılan yarı yapılandırılmış görüşmeler aracılığıyla toplanmıştır. Veri analizleri, öğrencilerin uygulamadan sonra sahip oldukları öğrenme yaklaşımlarındaki değişimin birbirlerinden farklı şekilde gerçekleştiğini göstermiştir. Öğrencilerden iki tanesi, 5E öğrenme modeli uygulanmadan önce hem derinlemesine hem de yüzeysel yaklaşıma sahipken uygulamadan sonra, yaklaşımlarını derinlemesine yönde değiştirmişlerdir. Öğrencinin merkezde olduğu 5E öğrenme modeli kullanılarak yapılan öğretim, bu iki öğrencinin öğrenme yaklaşımlarını derinlemesine yönde değiştirmelerinde etkili olmuştur. Bir öğrenci ise, uygulamadan önce sahip olduğu hem derinlemesine hem de yüzeysel öğrenme yaklaşımını sürdürmüştür. Bu bulgu ayrıca, yapılandırmacı öğrenme kuramına dayalı öğretimin, her öğrenci için aynı etkiyi doğurmayacağına işaret etmektedir. Bu nedenle, öğrencilerin öğrenme yaklaşımlarında derinlemesine yönde bir değişimi sağlamak için araştırmacıların uygulamaları uzun süreli sürdürmeleri önerilmektedir.

Tez (yüksek lisans) -- Ondokuz Mayıs Üniversitesi, 2015 Libra Kayıt No: 83461 …

Amaç: Aşil tendon rüptürü sık rastlanan bir yaralanma türü olmasına rağmen tedavisi halen tartışmalıdır. Çalışmamızda Aşil tendon tamirinde kullanılan perkütan ve açık cerrahi tekniklerin fonksiyonel durumunu karşılaştırmak amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 33’ü perkütan (ortalama takip süresi 39 [16–49] ay), 57’si açık (ortalama takip süresi 44,16 [16–95] ay) teknikle tedavi edilmiş 90 hastanın sonuçları geriye dönük olarak karşılaştırıldı. Hastalar AOFAS skoru, ayakbileği eklem hareket açıklığı, dorsifleksiyon ve plantar fleksiyon gücü, işe ve spora yeniden başlama zamanları açısından değerlendirildi. Bulgular: Her iki grubun demografik özellikleri benzer olarak değerlendirildi ve yaş, cinsiyet, ortalama takip süreleri açısından fark yoktu. Fonksiyonel değerlendirmede AOFAS skorlarında (p=0.266), plantar fleksiyonda (p=0.106), dorsifleksiyonda (p=0.104), dorsifleksiyon (p=0.531) ve plantar fleksiyon (p=0.413) güçlerinde iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Grupların komplikasyon oranlarında anlamlı fark yoktu. Sonuç: Aşil tendon rüptüründe perkütan ve açık tekniklerin fonksiyonel sonuçları başarılıdır ve perkütan tekniğin erken iyileşme ve işe dönme açısından üstünlüğü gösterilememiştir. Background: Acute Achilles tendon rupture is a common injury for which recommended treatment is still controversial. The aim of the present study was to compare functional results of percutaneous and open surgical techniques of Achilles tendon repair. Methods: Ninety patients (33 percutaneous repairs with a mean follow-up of 39 [16–49] months, and 57 open repairs with a mean follow-up of 44.16 [16–95] months) were included in this retrospective, comparative study. Patients were evaluated for American Orthopaedic Foot and Ankle Society (AOFAS) scores, ankle range of motion (ROM), dorsiflexion and plantar flexion strength, and time of return to work and sports at last follow-up. Results: Both groups had similar demographic characteristics, and there were no differences in terms of age, gender, and mean follow-up. In functional assessment, there were no statistical differences in AOFAS scores (p=0.266), plantar flexion (p=0.106), dorsiflexion (p=0.104), plantar flexion (p=0.413), and dorsiflexion strength (p=0.531) between the 2 groups. Regarding complications, there were no statistical differences between the groups. Conclusion: Percutaneous and open Achilles repair can be performed with successful functional rates, and percutaneous technique did not show any superiority in terms of early recovery and return to work.

İnsanın yaratılışının pek çok nedeninden söz edilebilir. Bu nedenlerden biri, belki de en önemlisi, insanın Yaratıcı'sını bilmesidir. İnsanın Yaratıcı'sını bilmeye çalışması, aynı zamanda O'nun varlığını kanıtlama çabası ile birlikte değerlendirilebilir.Doğrusu, biz, Din Felsefesinde Ölümsüzlük Kanıtı isimli Yüksek Lisans tez çalışmamızla, bir yandan Tanrı'yı bilmeye, öte yandan Tanrı'nın varlığını kanıtlamaya katkı sunacağını düşündüğümüz, din felsefesi sorun alanında oldukça yeni olan ve adına ölümsüzlük kanıtı denilen bir kanıtı ele almaya çalıştık.Çalışmamızın Birinci Bölümünde, ölüm düşüncesi, diriliş inancı ve ölümsüzlük düşüncesi ele alınmıştır. İkinci Bölümde ise din felsefesinde Tanrı-ölümsüzlük ilişkisi çeşitli yönleriyle tartışılmıştır. Üçüncü Bölümde ise Ölümsüzlük Kanıtının Kuruluşu başlığıyla Din Felsefesinde Ölümsüzlük Kanıtı irdelenerek sonuca gidilmiştir.Anahtar Sözcükler: Ölümsüzlük Kanıtı, Tanrı, Ölüm, Diriliş, Ölümsüzlük Many reasons can be mentioned about why human being has been created. One of these reasons, perhaps the most important one, is to acknowledge the Creator. Acknowledging the Creator is also considered as an attempt to prove the existence of God.Essentially we tried to analyse a newly emerging thought in area of the philosophy of religion which called 'Argument from Immortality'. So, in our master thesis, called 'Argument from Immortality in the Philosophy of Religion', we tried from one hand to know the existence of God, and to prove his existence on the other. In the introduction part of our thesis we discussed the idea of death, the belief of resurrection and the thought of immortality. In second chapter, the relationship between God-immortality has been discussed in detail. And, in third chapter the establishment of the argument from immortality has been examined and then come to the conclusion. Keywords: Argument from Immortality, Creator, Death, Resurrection, Immortality. 85

In this review study,the concept of metacognition whose emergence goes back to early 1970s in education was investigated and primarily, basic definitions related to the concept of metacognition have been discussed and identified. Afterwards, the studies carried out together on a conceptual change and metacognition have been investigated and some recommendations for developing metacognition in classrooms have been proposed., Derleme türü bu çalışmada, 1970\'li yıllardan sonra eğitim alanında izleri görülmeye başlanan biliş üstü kavramı incelenmiştir. Araştırmada öncelikle bilişüstü kavramıyla ilgili temel tanımlamalara yer verilmiştir. Daha sonra fen eğitiminde kavramsal değişim yaklaşımı ve bilişüstünün birlikte ele alındığı araştırmalar incelenmiş ve son olarak sınıflarda bilişüstünün geliştirilmesi için bazı önerilerde bulunulmuştur.

Bu çalışmanın amacı fen ve teknoloji dersinde kullanılan araştırmaya dayalı ve açık uçlu deney tekniklerinin öğrencilerin bilimsel süreç becerilerine etkilerini incelemektir Çalışmaya İzmir ili Buca ilçesi Vali Rahmi Bey İlköğretim Okulunda açık uçlu deney tekniğinin uygulandığı 30 kişilik deney–1 grubu araştırmaya dayalı deney tekniğinin kullanıldığı 31 kişilik deney–2 grubu ve fen ve teknoloji öğretim programının uygulandığı 30 kişilik kontrol grubu öğrencileri katılmıştır Uygulama yaklaşık 8 hafta boyunca “Kuvvet ve Hareket” ve “Yaşamımızdaki Elektrik” üniteleriyle gerçekleştirilmiştir Çalışma öncesinde ve sonrasında Kuvvet ve Hareket Ünitesine Yönelik Bilimsel Süreç Becerileri Ölçeği ve Yaşamımızdaki Elektrik Ünitesine Yönelik Bilimsel Süreç Becerileri Ölçeği üç çalışma grubuna da uygulanmıştır Çalışma sonuçları deney–1 deney–2 ve kontrol sınıfları arasında bilimsel süreç becerileri puanları açısından deney–1 ve deney–2 grubu lehine anlamlı farklılıkların olduğunu deney–1 ve deney–2 grupları arasında ise anlamlı farklılıkların olmadığını göstermiştir