Search

Today, energy is as important as labour, capital and technology for the growth of countries. As countries grow economically, they try to achieve the same or more amounts of output with fewer inputs. In other words, countries target efficiency based growth. As the economic growth of countries increases, their energy requirements also increase. Regarding countries that are not rich in domestic resources, this increase, imposes significant costs. On the other hand, the finite energy supply in countries rich in domestic resources is an important problem. That is why the phenomenon of renewable energy has become a trend all over the world. In addition to reducing import dependence on energy, new policies are required to reduce the effects of climate changes and to protect natural resources. That is why; renewable energy and economic efficiency are an attractive research area. In the study, efficiency scores were obtained by calculating the Malmquist total factor productivity index in the period 1992–2018 for 10 countries among the N11 countries. Then, the efficiency values obtained by using the two stage estimation method were used as the dependent variables. The test results based on Tobit regression indicated that the increase in the supply of renewable energy positively increases economic efficiency. It can be said that the supply of renewable energy will lead to economic efficiency in the future.

Tasarruf ve yatırım, ekonominin temel konularından biri olan ekonomik büyüme ile yakından ilişkilidir. Büyüme hızı, yatırımların miktarına ve bu yatırımların verimliliğindeki artışa bağlıdır. Yatırımlar ise tasarruf şeklinde elde edilen fonları gerektirmektedir. Bu noktada ortaya çıkan sorun yatırımların ne kadarının ulusal tasarruflarla finanse edildiğidir. Öte yandan sermayenin herhangi bir kısıtlama olmaksızın ülkeye girip çıkabilmesi, sermaye hareketlerinin serbest olduğunu gösterir. Bu da yurtiçi tasarrufların yetersiz kaldığı durumda yabancı tasarruflardan yararlanma imkânı tanımaktadır. Dolayısıyla hem yerli hem de yabancı tasarruflar, sermaye birikimi ve ekonomik kalkınma için kritik öneme sahiptir. Feldstein-Horioka (1980), tasarruf ve yatırım arasındaki korelasyon ne kadar güçlüyse, uluslararası sermayenin o kadar az hareketli olacağını varsaymaktadır. İşte teorik beklentilere ters olan bu durum iktisatta bir bulmaca olarak nitelendirilmektedir. Bu çalışmada, Feldstein-Horioka Bulmacası Türkiye ekonomisi için 1983-2019 dönemi ele alınarak araştırılmıştır. Geleneksel birim kök testleri ve Fourier ADF testi ile yapılan durağanlık incelemesinin ardından uygulanan Fourier Shin eşbütünleşme testi sonuçları, yatırım ve tasarruf arasında uzun dönemli bir ilişki olduğunu kanıtlamıştır. Katsayı tahmini ise ilgili dönemde Türkiye’de tasarrufların yurtiçi yatırımların %53’ünü karşıladığını göstermiştir. Sonuç olarak ilgili dönemde Türkiye’de Feldstein-Horioka Hipotezi geçerlidir.

This paper examines the sustainability of the current account in 27 European Union countries over the period 2005Q1-2020Q3. First, series which is considered as the ratio of the current account to gross domestic product, was applied to the traditional unit root test ADF and the nonlinear unit root test KSS. According to the ADF test, the current account was stationary in 9 countries and according to the KSS test, current account was stationary in 5 countries. Later, nonlinear FADF and FKSS unit root tests based on Fourier were applied. According to the unit root tests results, series were found stationary in 10 countries for FADF and 3 countries for FKSS. ADF and KSS test results are valid for countries whose trigonometric terms are insignificant. According to these results, it can be said that Fourier terms should be taken into account in unit root tests on the current account., Bu çalışmada 27 Avrupa Birliği Ülkesinin 2005Q1-2020Q3 periyodu için cari işlemler hesabının sürdürülebilirliğinin incelenmesi amaçlanmıştır. Cari işlemler hesabının gayri safi yurtiçi hasılaya oranı olarak ele alınan seriye ilk olarak geleneksel birim kök testlerinden ADF ve doğrusal olmayan birim kök testlerinden KSS testi uygulanmıştır. ADF testine göre 9, KSS testine göre ise 5 ülkede cari işlemler hesabının durağan olduğu gözlemlenmiştir. Daha sonra fourier temelli doğrusal olmayan FADF ve FKSS birim kök testlerine yer verilmiştir. Test sonuçlarına göre FADF için 10, FKSS için 3 ülkede durağanlığa rastlanmıştır. Trigonometrik terimleri anlamsız bulunan ülkeler için ADF ve KSS testi sonuçları geçerlidir. Bu sonuçlara göre, cari işlemler hesabı üzerine yapılan birim kök sınamalarında fourier terimlerinin dikkate alınması gerektiği söylenebilir.

Purpose- The most important tool in economic development is investments. Funds are needed for investments. Funds are obtained throughdomestic savings or foreign sources. Resources are known to be limited. For this reason, strong financial systems are needed. The bankingsector is an important element in the financial system. The banking sector provides the collection and use of savings. In other words, thebanking sector is closely related to economic development. The aim of this study is to examine the relationship between economicdevelopment and the banking sector.Methodology- BRICS-T countries are discussed in the study. Panel data for the 2001-2019 period were used. Human Development Index anddomestic credit to private sector by banks (% of GDP) were used as variables. First, cross-section dependence tests were performed. Thenunit root tests were applied. Heterogeneity was determined by delta test. In the last stage, causality test was applied. Causality was examinedby the panel causality test developed by Dumitrescu and Hurlin (2012).Findings- Cross-sectional dependence tests showed that there is crossal-section dependence in the variables and the model. The stationarityof the series was obtained by the CADF test, which is one of the second generation panel unit root tests that takes into account the crosssectional dependence. Delta test results showed that the slope coefficients were heterogeneous. It has been determined that the crosssectional dependence and slope coefficients of the model are heterogeneous. The results of the Dumitrescu-Hurlin panel causality testapplied showed that there is causality between the banking sector and economic development.Conclusion- The results of the research show that the banking sector contributes to the development of individuals. The increase in humandevelopment shows that there are educated, healthy and high-income people in a country. If the banking sector affects human development,human development activities will increase. High-quality human development will increase the level of technological knowledge, productivityin production, and therefore economic growth, Amaç- İktisadi kalkınmanın sağlanmasında en önemli araç yatırımlardır. Yatırımlar için fon kaynağına ihtiyaç duyulmaktadır. Fonlar yurtiçitasarruf ya da yurtdışı kaynaklarla toplanmaktadır. Kaynakların sınırlı olduğu bilinmektedir. Bu sebeple güçlü finansal sistemlere ihtiyaçduyulmaktadır. Finansal sistem içinde bankacılık sektörü önemli bir unsurdur. Bankacılık sektörü tasarrufların toplanması ve kullanımınısağlamaktadır. Yani bankacılık sektörü iktisadi kalkınmayla yakından ilişkilidir. Bu çalışmanın amacı iktisadi kalkınma ile bankacılık sektörüarasındaki ilişkiyi incelemektir.Yöntem- Çalışmada BRICS ülkeleri ele alınmıştır. 2001-2019 periyoduna ait panel veriler kullanılmıştır. Değişken olarak İnsani Gelişme Endeksive bankaların özel sektöre verdiği yurtiçi krediler (GSYİH %) kullanılmıştır. İlk olarak yatay kesit bağımlılığı testleri yapılmıştır. Daha sonrabirim kök testleri uygulanmıştır. Delta testiyle heterojenlik tespiti yapılmıştır. Son aşamada ise nedensellik testi uygulanmıştır. NedensellikDumitrescu ve Hurlin (2012) tarafından geliştirilen panel nedensellik testiyle incelenmiştir.Bulgular- Yatay kesit bağımlılığı testleri, değişkenler ve modelde yatay kesit bağımlığının olduğunu göstermiştir. Serilerin durağanlığı yataykesit bağımlılığını dikkate alan ikinci kuşak panel birim kök testlerinden CADF testiyle elde edilmiştir. Delta testi sonucu eğim katsayılarınınheterojen olduğunu göstermiştir. Modelde yatay kesit bağımlılığı ve eğim katsayılarının heterojen olduğu belirlenmiştir. UygulananDumitrescu-Hurlin panel nedensellik testi sonuçları bankacılık sektörü ile iktisadi kalkınma arasında nedensellik olduğunu göstermiştir.Sonuç- Araştırmanın sonuçları bankacılık sektörünün bireylerin gelişimine katkı sağladığını göstermektedir. İnsani gelişmenin artması birülkede eğitimli, sağlıklı ve yüksek gelirli kişilerin olduğunu göstermektedir. Bankacılık sektörünün insani gelişmeyi etkilediği durumda insani kalkınmaya yönelik faaliyetler artmış olacaktır. Yüksek kalitedeki insani gelişme teknolojik bilgi seviyesini, üretimde verimliliği dolayısıylaekonomik büyümeyi artıracaktır.

If all classes of society cannot benefit equally from the blessings of growth, although economic growth rates reach the desired level, an income inequality problem arises. At a time when income inequality is growing at the global level, governments are looking for various remedies to establish a more equitable distribution of income. Regulation and improvement of financial markets and ensuring financial development are among the solution offers. In this study, the relationship between income inequality and financial development in the period of 2000-2015 was examined for 30 countries. The countries covered are divided into three groups as the countries with the best, medium, and poor performance in terms of financial development. Panel data-based analyses were used. In this context, the Durbin-Hausman panel cointegration test and Common Correlated Error (CCE) coefficient estimator were applied. The findings proved the existence of a long-term relationship between the variables in all country groups. As a result of coefficient estimates, it was determined that the inverted U-hypothesis was valid for the countries with the best performance, the mixed results for the countries with a medium performance, and the partially inequality-narrowing hypothesis was valid for the countries with poor performance.

Energy is seen as one of the critical inputs of the production process to ensure countries' economic and social development. Due to the increasing economic integration between countries in recent years, the relationship between globalization and energy consumption is frequently discussed. To contribute to the discussions on this subject, the effect of the globalization process on energy consumption was investigated in this study. In addition to globalization, economic growth, urbanization, and changes in public expenditures on energy consumption are also examined. In this context, panel data analysis was made for the period 1990-2019 by using annual data of 9 countries called EAGLEs (Emerging and Growth-leading Economies). The analysis framework applied cross-section dependency and Pesaran's (2007) CADF (Cross Sectional Dickey-Fuller) unit root tests. Then, coefficient estimates were made with the random-effects model. The findings show that the increase in globalization increases energy consumption. In addition, it has been determined that economic growth, included in the model as a control variable, has an increasing effect on energy consumption. In addition, it has been observed that the increase in urbanization has reduced effects on energy consumption, but the change in public expenditures has no effect. Enerji, ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmelerini sağlamaları bakımından üretim sürecinin önemli girdilerinden biri olarak görülmektedir. Son yıllarda ülkeler arasında artan ekonomik entegrasyona bağlı olarak küreselleşme ile enerji tüketimi arasındaki ilişki sıklıkla tartışılmaktadır. Bu konudaki tartışmalara katkı sağlamak amacıyla bu çalışmada küreselleşme sürecinin enerji tüketimine olan etkisi araştırılmıştır. Küreselleşmenin yanında ekonomik büyüme, kentleşme ve kamu harcamalarındaki değişimin de enerji tüketimi üzerindeki etkisi belirlenmeye çalışılmıştır. Bu kapsamda EAGLEs (Yükselen ve Büyümede Öncü Ekonomiler) olarak adlandırılan 9 ülkeye ait yıllık veriler kullanılarak 1990-2019 dönemi için panel veri analizi yapılmıştır. Analiz çerçevesinde, ilk olarak yatay kesit bağımlılığı ve Pesaran (2007)’nin CADF (Cross Sectional Dickey-Fuller) birim kök testleri uygulanmıştır. Daha sonra tesadüfi etkiler modeliyle katsayı tahminleri yapılmıştır. Elde edilen bulgular küreselleşme düzeyindeki artışın enerji tüketimini arttırdığını göstermiştir. Ayrıca kontrol değişken niteliğinde modele dahil edilen ekonomik büyümenin de enerji tüketimini arttırıcı etkilerde bulunduğu tespit edilmiştir. Ayrıca enerji tüketiminde kentleşmedeki artışın azaltıcı etkilerinin olduğu fakat kamu harcamalarındaki değişimin bir etkisinin olmadığı görülmüştür.

Economic growth is very important for open economies. In the structural change process brought by globalization and technology, the entrepreneurship is vital for the new economic opportunities. In the present study, the relationships between economic growth, entrepreneurship, and employment variables were analyzed. The panel data analyses based on the cointegration and causality were conducted for the countries that were in the middle-income group between years 2006 and 2016. First, the first generation unit root tests revealed that all the series were stationary in difference values. Accordingly, the cointegration relationship between the series was investigated. After determining that the variables were cointegrated, the results of Panel VECM are presented for determining the direction of the relationship. According to the results of the analysis, it was found that there was no causal relationship from growth to entrepreneurship and employment in the short-term, there was a causal relationship from entrepreneurship to growth and employment. Furthermore, there was no causal relationship from employment to growth and entrepreneurship in the short-term. For the long-term, however, it was determined that there was was no causal relationship when the growth variable is independent, whereas a causal relationship was found when the entrepreneurship and employment variables were independent, respectively. The findings suggest that entrepreneurship is an important factor for economic growth.

Küreselleşmenin sonuçlarından biri, finansal olarak ülkeler arasındaki ilişkilerin genişlemesi ve işlem hacminin artmasıdır. Global finansal rekabete ayak uydurmak isteyen ülkeler, mali konularla ilgili yenilikleri takip etmeli ve bu yenilikleri ekonomilerine adapte etmelidirler. Dayanıklı finansal sistemlerin varlığı bu sistemleri yeterli düzeyde tanıma ve anlama sürecinin iyi işlemesine bağlıdır. Finansal konular yalnızca politika yapıcıları ya da ekonomistlerin değil hanehalklarının da duyarlı olması gereken bir alandır. Sürdürülebilir iktisadi büyüme yakalayan ülkelerin önemli özelliklerinden biri yurtiçi tasarruf oranlarının yüksek olmasıdır. Tasarrufun parayı tanıma ve yönetme becerileriyle ilişkili olduğu bilinmektedir. Tasarrufların arttırılmasının finansal okuryazarlıkla ilgili olduğu görülmektedir. Hanehalkı kaynaklı tasarrufların arttırılması Türkiye’de tasarruf bilinci ve tasarruf yöntemlerini gündeme getirmektedir. Bu noktadan hareketle, çalışmada Türkiye’de tasarruf ve finansal okuryazarlık düzeyini ölçmek amaçlanmıştır. Araştırmada Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi öğrencilerine online anket metoduyla sorular yöneltilmiştir. Böylelikle Türkiye’de tasarruf eğilimi, finansal okuryazarlık düzeyi, finansal okuryazarlık bilincinin tasarruf davranışı üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Sonuçlar katılımcıların %68,5’inin tasarruf yaptığını göstermektedir. Öte yandan katılımcıların %59,6’si finansal okuryazarlık kavramını bilmediğini ifade etmiştir. Türkiye’de finansal okuryazarlık kavramının bilinmediği ancak temel düzeyde finansal konularda bilgi sahibi olunduğu söylenebilir.

The scarcity ofresources obliges them to adapt to innovation to achieve steady growth ofcountries. The source of innovation is research and development activities. Theaim of this study is to reveal the determinants of the effectiveness ofresearch and development. 1996-2014 period data of 16 OECD countries were usedin the study. Firstly, the efficiency values of research and development werecalculated by Data Envelopment Analysis Method and then Total FactorProductivity, which is considered to be the determinant of the effectiveness ofresearch and development, was obtained. Malmquist Index Method was used inTotal Factor Productivity calculations. In the final stage of the study, TobitModel in which the efficiency values of research and development are used asdependent variables was estimated. Total factor productivity calculated, energyconsumption and foreign direct investment data were used as independentvariable. According to Tobit model estimation results, it was determined thattotal factor productivity and energy consumption variables have a directed lineeffect on the efficiency of research and development, while foreign directinvestment has a back line effect on the efficiency of research anddevelopment., Kaynaklarınkıtlığı, ülkelerin istikrarlı büyümeyi yakalamalarında yeniliğe adapteolmalarını zorunlu kılmaktadır. Yeniliğin kaynağı ise araştırma geliştirmefaaliyetleridir. Bu çalışmanın amacıaraştırma geliştirmenin etkinliğinin belirleyicilerini ortaya koymaktır.Araştırmada 16 OECD ülkesine ait 1996-2014 dönemi verileri kullanılmıştır. İlkolarak araştırma geliştirmenin etkinlik değerleri Veri Zarflama Analizi Yöntemiile hesaplanmıştır. Daha sonra araştırma geliştirmenin etkinliğininbelirleyicisi olduğu düşülen Toplam Faktör Verimliliği elde edilmiştir. ToplamFaktör Verimliliği hesaplamalarında Malmquist Endeks Yöntemine başvurulmuştur.Araştırmanın son aşamasında araştırma geliştirmenin etkinlik değerlerininbağımlı değişken olarak kullanıldığı Tobit Model tahmin edilmiştir. Bağımsızdeğişken olarak hesaplanan toplam faktör verimliliği, enerji tüketimi vedoğrudan yabancı yatırım verileri kullanılmıştır. Tobit model tahmin sonuçlarına göre toplamfaktör verimliliği ve enerji tüketimi değişkenlerinin araştırma geliştirmeninetkinliği üzerinde doğru yönlü; buna karşılık doğrudan yabancı yatırımların iseters yönlü etkiye sahip olduğu tespit edilmiştir.

Throughout most of the last century, epidemics have been isolated to underdeveloped parts of the world, such as Africa. However, the world is now experiencing a global pandemic. The effects of the COVID-19 pandemic have been heavily felt in both developed and developing countries, and governments worldwide are developing policies to combat it; the most common of which are quarantine practices. These policies are having many sociocultural and economic consequences. The first fluctuations caused by this public health crisis, which is destroying national economies, can be observed in stock markets. This study empirically investigates the effects of the pandemic on the stock markets in G7 and E7 countries. First, the cross-sectional dependency between the series and the stationarity of the variables is investigated. After determining that variables are stationary, fixed effects and random effects models, for G7 and E7 countries, respectively, are used for coefficient estimation. The analysis reveals that the rise in deaths caused by COVID-19 has had no effect on stock markets in G7 and E7 countries, but the strict measures taken to prevent the spread of the virus have had some negative effects.

Calismada paranin yansizligi hipotezinin Turkiye ve Sanghay Isbirligi Orgutu’ne uye ulkelerde gecerli olup olmadigi arastirilmistir. Bu amac dogrultusunda 2000-2016 yillari arasinda ele alinan verilere panel veri analizleri uygulanmistir. Bagimli degisken olarak ekonomik buyume ve bagimsiz degisken olarak para arzindaki yillik buyume orani kullanilmistir. Analiz kapsaminda ilk olarak yatay kesit bagimliligi testlerine yer verilmistir. Daha sonra test sonuclarina uygun olarak CADF birim kok testi uygulanmistir. Degiskenlerin farkli derecede duragan olmalari sebebiyle esbutunlesme testine gecilmistir. Durbin-Hausmann Es-Butunlesme Testi sonuclari grup icin esbutunlesme iliskisinin olmadigini, panelde ise esbutunlesme iliskisinin varligini gostermistir. Bu durumda paranin yansizligi hipotezi grup icin gecerli panel icin gecerli degildir. Arastirmada son olarak Dumitrescu-Hurlin Panel Nedensellik Testi yapilmis ve bulgular para arzi ile cikti arasinda nedensel iliski oldugunu ortaya koymustur

The exchange rates are one of the most important macroeconomic variables influencing the economic activities of any country such as foreign trade, money and capital markets. From this aspect, examining the changes in exchange rates, which are considered as one of the indicators of economic stability, is of significant importance. The aim of this study is to test the purchasing power parity (PPP) hypothesis for E-7 countries between 1994 and 2017. Within the scope of this analysis, firstly the dependence between the cross-sections was examined. Then, the validity of PPP hypothesis was tested using SURADF (Seemingly Unrelated Augmented Dickey Fuller) panel unit root test developed by Breuer et al. (2001) and Carrion-i-Silvestre et al. (2005) panel unit root test (PANKPSS), which takes the structural breaks into consideration. According to the results of SURADF test, it was determined that the PPP is holds only in Russia and Turkey, but not in the other countries. According to the results of PANKPSS unit root test considering the structural breaks, however, it was found that PPP is holds in all the countries.

The inclusive financial structures of each segment is to contribute to economic development. On the other hand, the financial access network in the country needs to be developed in order to increase the financial transactions of firms and households. For this reason, determinants of financial access in the study have been sought. Between the years 2004-2016 panel data analysis for research in Turkey and Eurasian Economies are used. First, it was determined that there was cross section dependency between the series. Then appropriate unit root tests were applied to this situation. Coefficient estimates made under the random effects model, after determining that the series were stationary. The results of the analysis show that there is a positive and significant relationship between financial access and the schooling in higher education rate and saving rate. In other words, the level of education and savings shall increase in the extent of access to financial services.

In the present study,the relationship between economic growth and export diversification wasexamined for 10 emerging market economies. For this purpose, the panel dataanalysis was performed by using the data of period between 1968 and 2014. Withinthe scope of this analysis, the cross-sectional dependence test and the panelbootstrap causality test developed by Konya (2006) were implemented. Accordingto the results of empirical analyses, it was determined that there was aunidirectional causality relationship from economic growth to exportdiversification only in Indonesia. Moreover, it was alsofound that there was a unidirectional causality relationship from exportdiversification to economic growth in Argentina, Columbia, India, Malaysia, andTurkey. However, no causality relationship was found for other countries. Theseresults reveal the importance of adopting the policies improving the product diversification bypromoting the manufacturers in emerging market economies., Bu çalışmada, seçilmiş 10 yükselen piyasa ekonomisi için ihracat çeşitlendirmesi ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki incelenmiştir. Bu amaçla 1968-2014 dönemi verileri kullanılarak panel veri analizi gerçekleştirilmiştir. Analiz kapsamında, yatay kesit bağımlılığı testi ve Konya (2006) tarafından geliştirilen panel bootstrap nedensellik testi uygulanmıştır. Ampirik analiz sonuçlarına göre, sadece Endonezya’da ekonomik büyümeden ihracat çeşitliliğine doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi olduğu görülmüştür. Ayrıca Arjantin, Kolombiya, Hindistan, Malezya ve Türkiye’de ihracat çeşitliliğinden ekonomik büyümeye doğru tek yönlü bir nedensellik ilişkisinin olduğu bulgusuna da ulaşılmıştır. Ancak diğer ülkelerde herhangi bir nedensellik ilişkisine rastlanılamamıştır. Bu sonuçlar, yükselen piyasa ekonomilerinde üreticilerin teşvik edilerek ürün çeşitliliğini artırıcı politikalarının benimsenmesinin önemini ortaya koymaktadır

İşsizlik, Türkiye’de ekonomi gündeminde sürekli tartışılan önemli bir sorun olarak görülmektedir. Son dönemde yeniden çift haneli rakamlara ulaşan işsizliğin yapısı üzerine bir merak söz konusudur. Bu çalışmada, Türkiye’de işsizliğin histeri etkisiyle mi yoksa doğal oran hipotezi ile mi açıklanabilir olduğu araştırılmıştır. 1982-2017 döneminde ele alınan seri için geleneksel doğrusal birim kök testleri ve yapısal kırılmalı birim kök testleri uygulanmıştır. Ayrıca serinin doğrusal olmama ihtimali göz önünde bulundurularak, doğrusal olmayan birim kök testlerine de yer verilmiştir. Analiz sonuçlarına göre, geleneksel birim kök testlerinden ADF, PP ve KPSS testleri ile ZA ve Lee-Strazicich (2003) yapısal kırılmalı birim kök testleri durağanlığın varlığını ortaya koymuştur. Yani adı geçen testlere göre, Türkiye’de işsizlik için doğal oran hipotezi geçerlidir. Doğrusal olmayan birim kök testlerinden biri olan Kapetanios vd. (2003) testi ise işsizlikte histeri etkisinin olduğunu göstermiştir.

Literatürde teşvik kavramı; özendirme, sübvanse etme, destekleme ve devlet yardımı gibi kavramları kapsamakta veya bu kavramlarla eş tutulmaktadır. Ülkeler gelişmiş ülkelerle aralarındaki farkı kapama veya gelişmiş ülkelerin stratejik önemi olan alanlarda liderliğini sürdürme çabaları yanı sıra bölgeler veya iller arasındaki gelişmişlik farklarını azaltmak amacıyla da teşvik düzenlemelerine başvurmaktadır. Türkiye’de de bölgeler arası gelişmişlik farklarını gidermek amacıyla teşvik uygulamalarının varlığı özellikle 2000 yılı sonrasında uygulamaya konan teşvik paketleriyle daha dikkat çeker olmuştur. Bu bağlamda Türkiye’de İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırmasına göre ayrımı yapılan ve Düzey-2 kapsamında olan 26 alt bölgeye verilen yatırım teşviklerinin sosyo-ekonomik ve siyasal belirleyicilerinin neler olduğu 2004-2012 arası dönem için inceleme konusu yapılmıştır. Analiz sonuçlarına göre Türkiye’de yatırım teşviklerinden faydalanma derecesinin bölgelerin gelişmişlik düzeyleriyle paralellik arz ettiği gözlenmiş ve bu durum bölgesel dengesizlikleri giderme amaçlı uygulanan teşvik politikalarının arzulanan amaçlarının saptığına işaret etmiştir.

The basic canonical model fails to predict the aggregate college premium outside of the original sample period (1963-1987) or to account for the observed deviations in college premia for younger vs. older workers. This paper documents that these failings are due to mis-measurement of the relevant prices and quantities when using composition adjustment methods to construct relative skill prices and supplies, which ignore cohort effects that are particularly important in the 1980s and 1990s. Re-estimating the model with prices and quantities that incorporate cohort effects produces a good fit for the out of sample prediction and explains the observed deviation in the college premium for younger vs. older workers even with perfect substitutability across age. Moreover, the estimated elasticity of substitution between high and low skill is higher and there is a much smaller role for skill-biased technical change in explaining the path of the college wage premium. The elasticity of substitution is also an important parameter for the broader literature on education and wages, especially in assessing general equilibrium responses to government policies. In the case of a tuition subsidy, price responses can undo most of the direct (partial equilibrium) effect of the subsidy on enrolment, so that general equilibrium enrolment responses are substantially weaker. The higher elasticity estimated in this paper, produces much weaker general equilibrium relative price changes and stronger enrolment effects.

Regional imbalance is an important socioeconomic problem which can be seen in many countries. The development agency tool which is implemented by many developed or developing countries in order to eliminate the regional imbalances is an important actor in especially implementation of regional plans and policies. In this study, especially the development of Regional Development Agency, which became an important implementation of development strategies in regions especially since early 2000s is evaluated.

Relations between migration and economic growth have been shaped around both positivist and Non-positivist ideas in the economic literature. Approaches based on the Positivist argument mostly views the effect of migration on economic growth through the lens of human capital and brain drain while Non-positivist argument approaches the issue in terms of the negative effects of unqualified labor. On the other hand, increasing migration at the international level has been gaining importance since immigrants create socio-economic problems in both their native and destination countries. In this study, effects of migration, which constitutes and important problem both at the national and the international level, on economic growth were investigated in the light of these approaches. Relations between migration and economic growth in the developing countries were researched through panel data methods. According to the findings of the study, migration has a negative effect on economic growth. Therefore, it can be said that immigration of qualified human capital and brain drain has important consequences for the economic development of countries. This situation undoubtedly implies implementation of policies which directly affects the amount of investment to human capital.

Calismanin amaci, secilmis bir grup ust orta gelirli ulke ornegi uzerinden, yakinsama ve panel veri analizleriyle 1982-2012 donemi icin orta gelir tuzaginin gerceklesme ihtimali ve bu durumdan kacinmada etkili olabilen sosyal ve ekonomik gostergelerin ortaya konulmasidir. Kosulsuz yakinsama analizleri, ilgili ulke grubunun baslangic kisi basina dusen gelir duzeylerinin surec boyunca artirmis olduklarini ortaya koymustur. Birim kok analizine dayali yakinsama analizleri ile ulkelerin bireysel performanslari arastirilmis, bunlardan 15’inin yuksek gelirli ulkelere yakinsarken, kalan 13 ulkenin iraksadiklari belirlenmistir. Panel veri sonuclari ise sadece iraksayan ulkelerin degil ayni zamanda Turkiye’nin de icinde bulundugu yakinsayan ulkelerin yapisal donusum surecine ayak uyduramadiklari takdirde orta gelir tuzagina takilma ihtimalinin yuksek oldugunu gostermistir. Arastirma sonuclari, bu durumun tek basina ulkelerin kisi basina dusen gelirindeki nicel artisa degil, ayni zamanda ekonomilerdeki yapisal degisiklik duzeyine bagli oldugu sonucunu ortaya koymustur