Search

Objectives: This study aims to determine the current trends in evaluation and management of neurogenic bladder secondary to spinal cord injury (SCI) among Physical Medicine and Rehabilitation (PMR) specialists in Turkey. Materials and methods: Between September 2013 and November 2013, a total of 100 PMR specialists from 18 different provinces of Turkey were included in the study. A 23-item questionnaire was developed to evaluate the current practice on assessment and follow-up of upper and lower urinary tract dysfunction. The questionnaire was delivered via e-mail to the participants routinely providing care for patients with SCI and all responses were obtained electronically. Results: For surveillance of the upper urinary tract dysfunction, 93% of the participants preferred ultrasonography. A total of 59% of the participants favored an annual assessment and 36% preferred six-month intervals. Multichannel urodynamics, voiding cystourethrography combined with urodynamics, and video-urodynamics were preferred by 62%, 25%, and 10% of the participants, respectively for surveillance of the lower urinary tract. Urodynamic evaluation was performed annually by 51% of the participants. In patients with detrusor overactivity unresponsive to the combination of intermittent catheterization (IC) and anticholinergic agents, 66% preferred to increase the dose and 22% preferred to switch to another medication. For treatment of areflexic bladder, 78% preferred IC and 12% preferred the Credé' or Valsalva maneuvers. Treatment of asymptomatic bacteriuria was not favored in patients on IC and indwelling urethral catheter by 33% and 44% of the participants respectively. Totally, 84% participants preferred to administer antibiotics for 10 to 14 days for the treatment of symptomatic urinary tract infection. Conclusion: Our study results indicate that there are some differences in the current practice of PMR specialists for surveillance and management of SCI patients with neurogenic bladder. These results also emphasize the need for development of guidelines and implementation of continuous medical education activities in this field.

Giriş: Serebral palsili çocuklarda büyüme geriliği çok yaygın olup en önemli nedeni malnutrisyondur. Çalışmanın amacı serebral palsili hastaların demografik yapılarını ortaya koymak ve büyüme geriliğine etkili faktörleri tartışmaktır.Gereç ve yöntem: Çalışmaya hastanemizde yatarak rehabilitasyon programı alan 48 serebral palsi tanısı almış, 2-14 yaş arası hasta dahil edildi. Hastaların yaş, cinsiyet, etyoloji, klinik SP tipi ve eşlik eden sorunları kaydedildi. Hastaların fonksiyonel durumları Gross motor function classification system (GMFCS)’e göre belirlendi. Beslenme problemi veya beslenme desteği olup olmadığı, günlük kalori ihtiyacı belirlendi. Hastaların boy, kilo, baş çevresi, kol çevresi ölçümleri yapıldı, vücut kitle indeksleri (VKI) hesaplandı.Bulgular: Hastaların %56.2’si kız ve %43.8’i erkek ve yaş ortalaması 6.031±2.7 (2.3-13.5) yıl idi. Hastalar klinik tiplere göre ayrıldığında 19(39.6) hasta diplejik ve 29(%60.4) hasta kuadriplejik tipti. 28(%58.3) hasta non –ambule ve 19(%41.7) ambule idi.Hastaların baş çevresi 48.1±7.5 cm, kol çevresi 16.4±2.6 cm, kalça çevresi 52.1±5.9, bacak uzunluğu 22.8±3.5 ve cilt kalınlığı 22.4±1.1 cm olarak ölçüldü. Boy ve kilo persentili 10 ve altında olan hastalar sırasıyla %63.8 ve %57.4 ve vücut ağırlık persentiline (VAP) göre 15 ve altında olan hasta %48.9 idi. Hastalarda beslenme problemleri olarak sırasıyla %6.3 gastro-özofagieal reflü, %14.6 yutma güçlüğü, %33.3 salya akıtma ve % 68.8 diş problemi tespit edildi. Hastaların %56.3’ü beslenme desteği (pediasure) kullanıyordu. Aynı şekilde hastaların annelerinin %93.8’i ev hanımı ve %62.5’i ilkokul mezunu idi. Sonuç: Büyüme geriliği normal populasyona kıyasla serebral palsi hastalarında yaygındır. Malnutrisyon en sık görülen nedeni olup, bunun için de birçok risk faktörü mevcuttur., Growth retardation is shown in patients with cerebralpalsy (CP) and most important cause is be malnutrition. The aim of the current study is to reveal socio-demographic characteristics of CP patients and relationship between anthropometric parametres and functionality.Material and Methods: Total of 48 CP patients, between 2-14 years-old admitted to our inpatient clinic, are included in the study. Age, gender, etiology, CP subtype and co-morbidities were recorded. Functional status of the children were recorded according to the Gross motor function classification system (GMFCS). Weight, height measurements were done, body mass index (BMI) and Z-scores were calculated.Results: Of the patients 56.2% were female and 43.8% were male with 6.0±2.7 (2.3-13.5) (mean±SD) years mean age. Totally, 19 patients (39.6%) were classified as diplegic and 29 patients (60.4%) were classified as total type CP. Total of 28 (58.3%) patients were non-ambulatory and 20 (41.7%) patients were ambulatory. Patients with height and weight 3th percentile and below were 46.3% and 34% of all, respectively. The BMI percentile of the patients accoding to the 5th percentile and below were 31.9% of total. Of the patients 68.8% had teeth problems, 33.3% had sialorrhea, 14.6% had dysphagia and 6.3% had gastro-esophageal reflux as nutritional problems.Conclusion: Growth retardation is more common in patients with cerebral palsy and has multiple reasons. Nutritional parameters is used to assess growth. We did not detect significant difference between functionality, CP type and body weight, height and BMI Z- scores in CP patients.

Sibirya’da Rusya Federasyonu’na bağlı federe devletler içinde; Sahalar, Altaylar,Hakaslar, Tuvalar, Dolganlar ve Şorlar başta olmak üzere Türkçe konuşan neredeyse ondan fazla akraba topluluk yaşamaktadır. Farklı bilimsel disiplinlere yüzyıllardır araştırma konusu olan Sibirya’nın Türk dilli milletleri arasında en kalabalığı Sahalardır. Özellikle yabancı kaynaklarda Yakut diye adlandırılıp böyle tanıtılan bu Türk kökenli toplumunun nüfusunun çoğu, Rusya Federasyonu’na bağlı Saha (Yakut) Özerk Cumhuriyeti sınırları içerisinde hayatlarını sürdürmektedir. Bu makalede, Sibirya’nın en kalabalık Türkçe konuşan söz konusu halkıyla ilgili ülkemizde yapılan öncü çalışmalar kronolojik bir sırayla değerlendirilmeye çalışılacaktır.Anahtar Kelimeler: Saha (Yakut), Türkiye, Rusya Federasyonu, Türkoloji

Çalışmamızın amacı, Sibirya'da yaşayan Altay, Tuva, Hakas Şor ve Yakut Türklerinin destanlarında yer alan tören ve kutlamaların kültürel arka planları açıklanarak tespit ve tahlilidir. Çalışmamızın malzemesini bu Türk boylarının Türkiye Türkçesine çevrilmiş metinleri oluşturmaktadır. Çalışmamızda öncelikle tören ve kutlama kavramları açıklanmış ardından genel olarak bütün Türklerde ve özelde de Sibirya Türklerindeki törenler üzerinde durulmuştur. Söz konusu destanlardan hareketle bu destanlarda yer alan toplumu bir arada tutan ve beraberliği sağlayan tören ve kutlamalar tespit edilerek tahlili yapılmıştır. Sonuç olarak Sibirya Türk destanlarında yer alan tören ve kutlamaların toplum hayatında büyük bir birleştirici unsur olduğu görülmüştür. The aim of our study of the Southern Siberian Altay Tuva, Hakas, Şor and Yakut Turkish cultural background of those involved in the ceremony and celebration is explained in the determinion and analysis of epıcs. Our study represents the material aspect of Turkey Turkish this text translated into Turkish. In our work primarily ceremony and celebration concepts then it focused on the ceremony in general and Turks in Siberian Turkish. Departing from these epics that holds together communities located in this epics and providing the tie ceremony and celebration determined and analysed. As a result of celebrations and ceremony communities located in Siberia Turkish a great unifying factor that is seen in society life.

İnsan hayatında, doğum, evlenme ve ölüm yaşamın üç geçiş dönemini oluşturmaktadır. İnsanların paylaşmayı toplumsal niteliğini ön planda olan törenleri ve dini uygulamaları gerçekleştirdikleri görülür. Bu çalışma, Makedonya Türklerinde doğum, düğün ve ölüm gibi insan ve toplum hayatını derinden etkileyen geçiş dönemi etrafında yoğun bir şekilde kümelenmiş inanç ve pratiklerinin tespiti ve değerlendirilmesidir. Bunların hepsinin amacı kişinin bu geçiş dönemlerinde yoğunlaştığına inanılan tehlikelerden korunmasıdır. Uygulanan âdet ve inanışlar kişinin içinde yaşadığı toplumun halk kültürünü oluşturur. Aslında geçiş dönemlerinde kümelenen âdetler, gelenekler ve göreneklerin geleneksel kültürün ana bölümlerinden birini meydana getirir. Bugünlere bakılırsa. Makedonya ve çevresinde oluşan âdetler ne kadar unutulsalar bile bazı bölgelerde hâlâ uygulanıyor. Aslında ritüel işlevini kaybetmiş eski Türk inanç kalıntıları âdet adı altında yaşamaktadır. In human life, birth, marriage and death constitute the three transition period of life. The people at the forefront of social nature to share liturgies and they perform religious practices. This study identifies and evaluates that faith and practices of Macedonia Turks which are heavily clustered around the transition period affecting deeply human and community life such as birth, wedding and death. The aim of all this is to protect person from the dangers which are believed that they are intensely concentrated on transition periods. Faith and customs which are applied constitute culture of community in which person lives. In fact, customs and traditions clustered in the transition period create one of the main part of traditional culture. Judging by these days, even if the customs in and around Macedonia are forgotten, they are still being implemented in some regions. In fact, the ruins of the old Turkish beliefs lost ritual function is living under the name of custom.

Amaç: Travmatik beyin hasarlı (TBH) olgularda kemik mineral yoğunluğunun klinik ve demografik faktörlerle ilişkisinin incelenmesidir.Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada, 22 TBH olgusu değerlendirildi. Hastalarda femur boyun ve L1-4 vertebra T skorlarının belirlendiği dual enerji X-ışını absorptiometrisi ölçümleri Lunar Prodigy DPX sistemi kullanılarak yapıldı. Hastaların tutulum tipleri (pleji), alt-üst ekstremite spastisite değerleri, heterotopik ossifikasyon varlığı, ambülasyon düzeyleri gibi klinik parametreleri belirlendi ve bunların femur boyun ve L1-4 vertebra T skorlarıyla ilişkisi Mann-Whitney U testi kullanılarak incelendi. Bulgular: Hastaların yapılan incelemesinde tutulum tipleri (tetraplejik/hemi-paraplejik), alt ekstremite spastisite değerleri ve heterotopik ossifikasyon varlığı (var/yok) alt gruplarının karşılaştırmalarında femur boyun ve L1-4 vertebra T skorlarında istatistiksel anlamlı fark gözlenmedi (p>0,05). Buna karşılık ambülasyon düzeylerine göre belirlenen alt gruplarda [yatağa bağımlı, tekerlekli iskemle/ambüle (ortezle-el desteğiyle-bağımsız)] femur boyun T skorlarında anlamlı fark gözlendi (p=0,044). Ambüle hastalarda femur boyun T skoru anlamlı olarak yüksekti (p=0,044).Sonuç: Travmatik beyin hasarlı olgularda ambülasyon düzeyi kemik mineral yoğunluğuna istatistiksel olarak anlamlı etki eden bir faktördür. Potansiyeli olan olguların olabildiğince erken ambüle edilmesi, ambüle olamayacak hastalarda alternatif yaklaşımların planlanması gerekli görünmektedir Objective: Determine the association between the bone mineral density and traumatic brain injury (TBI).Materials and Methods: Twenty-two patients with TBI included to the study. Dual energy X-ray absorptiometry measurements which determines the femur neck and L1-4 vertebrate T scores in patients was performed via Lunar Prodigy DPX system. Clinical parameters such as types of involvements (plegia), upper-lower extremity spasticity values, presence of heterotypic ossification, ambulation levels were determined and their relations with femur neck and L1-4 vertebrate T scores were examined with Mann-Whitney U Test.Results: In the comparison of sub groups of type of plegia (tetraplegic/hemi-paraplegic), lower extremity spasticity values [Ascworth score 0/1-2-3-4), presence of heterotopic ossification no statistically significant (p> 0.05) difference was found in the femur neck and L1-4 vertebrate T scores. On the other hand, in the subgroups determined according to ambulatory levels of the patients (confined to bed-wheelchair/ambulated (orthesis-hand support-independent)] significant difference was observed in the femur neck T scores (p=0.044). Femur neck T scores were significantly high in ambulated patients (p=0.044).Conclusion: In TBI cases ambulation level is a factor which significantly affect bone mineral density. It is necessary to ambulate patients with potential as soon as possible and to plan alternative approaches in patient could not be ambulated

Saha Türkleri, Rusya Federasyonuna bağlı Saha (Yakut) Özerk Cumhuriyetinde yaşamaktadır. Zengin bir sözlü edebiyata sahip olan bu Türk boyunun kahramanlık destanları “olonho” olarak adlandırılır. Olonho, iyi ile kötünün güzel ile çirkinin mücadelesinin anlatıldığı bir sözlü edebiyat türüdür. Bu türle ilgili metinlerin derlenmesi ve yayımlanması yaklaşık iki yüz yıllık bir dönemi kapsamaktadır. Bu makalede, olonho türünün derlenme ve yayımlanma süreci kronolojik olarak incelenmiştir

Saha (Yakut) Türkleri, Rusya Federasyonu'na bağlı ?Saha (Yakut) Cumhuriyeti'nde yaşamaktadır. Ülkeleri, dünyanın en çetin iklim şartlarına sahip bölgelerinden biri olan kuzeydoğu Sibirya'dadır. Bu zor iklim şartlarında, Kamlık dinlerini, geleneklerini ve göreneklerini uzun yıllar boyunca yabancı kültürlerin etkisinden uzak bir şekilde yaşatmış olan bu Türk boyu, zengin bir sözlü edebiyata sahiptir. Bu zengin sözlü edebiyatın şekil ve içerik olarak en önemli türlerinden birisi de olonho adı verilen destanlardır. Olonho, Sahaların uzun ve soğuk kış gecelerinin en önemli eğlence aracıdır. Bu Türk boyunun asırlar boyunca oluşan kültürel kodları da bu türün içeriğinde gizlidir.Saha sözlü kültüründeki olonho terimi, Anadolu sahasında destanı, olonhohut da destan anlatıcısını karşılamaktadır. Bu çalışmamızda, ülkemizde çok ayrıntılı olarak tanınmayan, olonho adındaki bu sözlü edebiyat ürününün, en çok sevilen örneklerinden birisi olan Culuruyar Nurgun Bootur'u inceledik. Başkahramanı ?Nurgun Bootur? olan bu olonho, nazım-nesir karışık olarak icra edilmiştir. Culuruyar Nurgun Bootur'un pek çok varyantı arasında en yaygın olarak bilineni ise K. G. Orosin'e ait olanıdır.Tezimizde metin olarak Culuruyar Nurgun Bootur'un K. G. Orosin varyantını esas aldık. Bu metni, öncelikli olarak Kiril alfabesinden Latin alfabesine çevirip Türkiye Türkçesine aktardık. Aktarmayı, mümkün olduğunca metnin aslına sadık kalarak yapmaya özen gösterdik. Çalışmamız dört bölümden meydana gelmektedir: Birinci bölümde olonho anlatma geleneği, ikinci bölümde Culuruyar Nurgun Bootur Olonhosu'nun gelenek içerisindeki yeri, üçüncü bölümde olonhonun motifleri ve dördüncü bölümde de metin ve aktarma yer almaktadır. Çalışmamızın sonuna ise metnin Sahaca aslının genel dizinini ve ekler bölümünü ilave ettik. The Sakha (Yakut) Turks live in the Sakha (Yakut) Republic. Their country is in northeast Siberia, which has one of the harshest climatic conditions on Earth. This Turkish tribe, who have kept their Kamlık religion (the ancient religion of the Turks), traditions and customs from the effects of foreign cultures for many years, have a rich oral literature. One of the most important genres of this oral literature in terms of form and content are the eposes called olonkho. Olonkho is the most important entertainment tool of the long and cold winter nights of the Sakhas. The cultural codes of this Turkish tribe, which have been formed throughout the centuries are also hidden in this genre.The term olonkho in the Sakha oral culture corresponds to epos in the Anatolian region and olonkhohut corresponds to the epos narrator. In our study, we have studied Culuruyar Nurgun Bootur, which is one of the best known examples of this oral literature genre olonkho which is not known in detail in our country. This olonkho whose main hero is ?Nurgun Bootur? has been improvised as a combination of verse-prose. Among the several variants of the Culuruyar Nurgun Bootur the most widely known is the one that belongs to K. G. Orosin.In our thesis, we have worked on the K. G. Orosin variant of Culuruyar Nurgun Bootur. First of all, we transcribed this text into the Latin alphabet from the Cyril alphabet and then we translated it into Turkish. We paid special care to keep to the original text while translating. Our study consists of four parts. The first part consists of the tradition of olonkho narration, the second part focuses on the place of Culuruyar Nurgun Bootur in this tradition, the third part contains the motifs of the olonkho and the fourth part contains the text and the translation. To the end of our study we have added the general index of the original text in the Sakha language and the appendix. 625

Amaç: Serebrovasküler olay (SVO) sonrası hemipleji gelişen olgularda el bileği proprioseptif duyu bozukluğunun bilgisayarlı izokinetik sistemler kullanılarak belirlenmesi, izlenmesi ve bu sistemler yardımıyla proprioseptif duyunun geliştirilmesi. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya, SVO sonrası hemipleji gelişen 75 hasta ve 50 sağlıklı kontrol alındı. İncelemeler bilgisayarlı izokinetik dinamometre kullanılarak, hasta grubunda etkilenmiş taraftaki elde, kontrol grubunda ise dominant elde yapıldı. El bileğinde pasif eklem pozisyon duyusu, 2°/sn açısal hızla hedef açı 15° ekstansiyon, 2°/sn açısal hızla hedef açı 15° fleksiyon ve 45°/sn açısal hızla hedef açı 20° ekstansiyon olacak şekilde bilgisayarlı izokinetik dinamometre kullanılarak ölçüldü. Hasta ve kontrol gruplarında her bir hedef pozisyon için üç deneme yapıldı, elde edilen yanılma dereceleri kaydedildi ve üçünün ortalaması alındı (test 1, 2, 3). Bulgular: Kontrol grubu ve hastaların eklem pozisyon duyusundaki hata oranı açısından karşılaştırılmasında, test 1, test 2 ve test 3 için anlamlı fark mevcuttu (p

Dianthus erinaceus Boiss. var. erinaceus, Türkiye, Batı Anadoluʼda, Manisa-Spil dağı, Kırkağaç-Bakırkaya tepesi, Kemalpaşa- Nif ve Mahmut dağında yaşayan dar yaylışlı endemik bir bitkidir. Bu çalışmanın amacı, populasyonlardaki bitkilerin morfolojik özelliklerinin farklılıklarını,yayılış alanlarını, üreme yollarını ve populasyon dinamiğini araştırmaktır. Birbirinden en uzak iki populasyon Mahmut dağı ve Kırkağaçʼtır. Birey sayısı Spil dağında en çok, Kırkağaçʼ ta en azdır. En büyük yayılış alanı Nif dağındadır. Nif dağı populasyonunda bitki ve yaprak büyüklükleri, diğer populasyondan daha büyüktür. Spil dağı populasyonu bitkileri, diğer populasyonların bireylerinden daha büyük kalikslere, korollalara, braktelere ve çiçeksiz sürgünlere sahiptir. Üreme biyolojisi çalışması, stigmaların çiçek açım günü ile bir gün öncesinde en aktif olduklarını ortaya koymuştur. Polen canlılığı %86ʼdır ve bitkiler çoğunlukla böcekle tozlaşırlar. Nadiren otogami görülür. Tohum çimlenmesi % 90 dır. Çiçek sayısı Kırkağaç populasyonunda en yüksektir. Nif dağı populasyonu çiçekleri daha çok sayıda olgun tohum içerirler. Teorik ideal koşullar altında beklenen/hesaplanan olgun tohum sayısı ile gözlenen/ gerçek oluşan olgun tohum oranı %3-5ʼdir. Bu oran çok düşüktür. Bu sonuç, populasyonların daralması için ana sebep olarak kabul edilmiştir.

Nekrotizan myelopati çeşitli malignitelerle birlikte görülen nadir nörolojik paraneoplastik bir komplikasyon olmasına rağmen, kanser dışı hastalarda da bildirilmiştir. Yavaş, ilerleyici seyirli, ikinci motor nöron tutulumu ile giden bir sendromdur. Elektromyografide duyusal potansiyeller korunur ve spinal kord da etkilenen segmentlerde denervasyon potansiyelleri ile kendini gösterir. Bu makalede bir nekrotizan myelopati olgusu elektrofizyolojik bulguları ve rehabilitasyon sonuçlarıyla sunulmuş ve literatür gözden geçirilmiştir., Necrotizing myelopathy, although very rare, is a neurological paraneoplastic complication of various malignancies, it may certainly be seen in non-cancer patients. It is a slowly progressing disease characterized with lower motor neuron involvement. Preservation of sensory nerve action potentials and severe denervation seen in electromyography. In this case, we present a necrotizing myelopathy case with electrophysiological findings and rehabilitation outcomes. A discussion of the case and a brief review of the literature on the subject were presented.

166 ÖZET Bu tezde öncelikle Kazak Türklerinin, tarihleri, folklorları ve destanları hakkında bilgi verilmiştir. Bu bölüm hazırlanırken destanın daha iyi anlaşılabilmesi için kullanılacak kadar bilgi verilmekle yetinilmiş konu dışına çıkılmamaya da özen gösterilmiştir. Ayman - Şolpan destanı incelenirken: Birinci bölümde: destanın oluştuğu coğrafya, zaman, destan nüshasının yayınlandığı tarih ve nasıl yayınlandığı, ikinci bölümünde, destanın vak' a örgüsü ile dil, üslûp ve şekil özellikleri; üçüncü bölümde de destanda tespit ettiğimiz Türk kültürü ve mitolojisindeki motifler hakkında bilgi verdik. Dördüncü bölümde destanın Latin harflerine çevrilmiş şekli ile Türkiye Türkçesine aktarılmış şeklini verdik. Transkripsiyonda Türkiye Türkçesinden farklı olan sesleri özel işaretlerle gösterdik. Aktarma kısmında ise Kazak kültürüne ait kelime ve kavramların açıklamasını dipnotlarla belirttik. Destanda anlamı bilinmeyen kelimelerin manalarını sözlük kısmında; tezi hazırlarken yararlandığımız kaynaklarımızın adlarını da bibliyografyada verdik. Ayman - Şolpan destanını hazırlarken kullandığımız metni ve destanın en eski basımlarından olan Arap harfli 1906 Kazan basımını da ekler bölümünde ilâve ettik. [67 ABSTRACT In this thesis, primarily, the history, the folklore, and the epics of Kazak Turks are studied. In the preparation of this thesis, only the essential information that is sufficient to understand the epic is provided. The analysis of Ayman-Şolpan epic is presented in four sections as follows: the first section covering the geography and epoch of the epic, and also information on the first publication date and manner, the second covering the event structure of the epic with its language and textual features, the third covering the motifs in the epic related with Turkish culture and mythology, and the fourth covering the translation into the modern Turkish with Latin alphabet. In the translation, special symbols are used in place of the phonemes different from the modern Turkish. Words and concepts specific to Kazak culture are explained in the footnotes. Glossary and bibliography are provided in the end of the document. Kazan edition (1906), one of the oldest editions in Arabic, is added as the last section. 165

II ÖZET YÜKSEK LİSANS TEZİ 2-HİDROKSİ PROPİL YAN ZİNCİRLİ POLİMERLERİN SENTEZİ VE DEGRADASYONUNUN ARAŞTIRILMASI Murat ERSÖZ Fırat Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Kimya Anabilim Dalı 2001, Sayfa: 59 Bu çalışmada, benzen, toluen, naftalin gibi aril yan zincirli 2-hidroksi propil metakrilat monomerleri klorhidrinlerden elde edilen oksiran bileşikleriyle metakrilik asi tin reaksiyonundan hazırlandı. Monomerlerin polimeri eşmesi 60°C'de A1BN başlatıcısı kullanılarak 1,4-dioksan çözeltisinde yapıldı. Ayrıca, poli(3-p-tolil, 2-hidroksi propil metakrilat-n-bütilmetakrilat) kopolimeri n-bütilmetakrilat ile 3-p-lolil, 2-hidroksi propil metakrilat'ın kopolimerizasyonu ile hazırlandı. Monomer, homopolimer ve kopolimeri erin yapısı FT-IR, 1H-NMR ve 13C-NMR teknikleri ile karakterize edildi. Poli(THPMA-co-BMA)'nın termal degradasyonu TGA, FT-IR ve NMR teknikleriyle çalışıldı. Poli(THPMA-co-BMA) ve poli(3-fenil, 2-hidroksi propil metakrilat'ın çeşitli sıcaklıklara kadar ısıtılan artık ürünleri FT-IR ile açıklandı. Poli(THPMA-co-BMA)'nın degradasyonuyla, degradasyon sıcaklığında uçucu ancak oda sıcaklığında uçucu olmayan ürünler GC-MS, FT-IR ve NMR teknikleriyle aydınlatıldı. Degradasyonun ana ürünleri THPMA ve izomerleridir. Ayrıca, metakrilik asit, diol yapısı, anhidrit halka yapılan ve epoksit halka oluşumuna ilişkin degradasyon mekanizması da tartışıldı.. -. Anahtar Kelimeler : Sentez, 2-Hidroksi Propil Metakrilat, Degradasyon s* «rf.**- Ill ABSTRACT Master Thesis THE SYNTHESIS AND INVESTIGATION OF ITS DEGRADATION OF ? POLYMERS WITH 2-HYDROXY PROPYL SIDE CHAIN Murat ERSÖZ Fırat University Graduate School of Natural and Applied Sciencies,, Department of Chemistry 2001, Page: 59 In this work, 2-hydroxy propyl methacrylate monomers with aryl side chain such as benzene, toluene and napthaline were prepared from the reaction of methacrylic acid with the oxirane compound obtained from the chlorhydrine. Polymerization of this monomers were carried out in 1,4-dioxane solution at 60°C using AIBN as the initiator. Also, poly(3-p-tolyl, 2-hydroxy propyl -co-n-butyl methacrylate) was prepared from n- butyl methacrylate with 3-p-tolil 2-hydroxy propyl methacrylate. The monomers, homopolymers and copolymer were characterized by FT-IR, *H-NMR and 13C-NMR techniques. Thermal degradation of poly(THPMA-co-BMA) was studied by thermogravimetry (TGA), FT-IR and NMR. Residual products of poly(3-phenyl, 2- hydroxy propyl methacrylate) and poly(3-p-tolyl 2-hydroxy propyl methacrylate-co-n- butyl methacrylate) at various temperatures were examined by FT-IR spectroscopy. For poly(THPMA-co-BMA), the cold ring fraction (CRF) of products volatile at degradation temperature but not at ambient temperatures has been characterized by GC-MS, FT-IR, NMR techniques. The main products in thermal degradation of poly(THPMA-co-BMA) are THPMA and their isomers. Also, the other liquid products of the degradation., formation of methacrylic acid, anhydride ring structures diols, epoxy ring and mechanism of degradation are discussed. f Key Word : Synthesis, 2-Hydroxy Propyl Methacrylate, Degradation * 59