108 results on '"Cihan Erol"'
Search Results
52. KANAAT SUÇU
- Author
-
WOLF, Erik, CİHAN, Erol, and YENİSEY, Feridun
- Abstract
ÖZET
- Published
- 2011
53. THE REPORT OF THE TURKISH GROUP TO THE PREPARATORY COLLOQIUM FOR XVth INTERNATIONAL PENAL LAW CONGRESS ON CRIMES AGAINST THE ENVIRONMENT
- Author
-
CİHAN, Erol and YENİSEY, Feridun
- Abstract
OTTOWA, 2-6 NOVEMBER 1992
- Published
- 2011
54. Ceza Hukuku ve uygulamada ölçülülük ilkesi
- Author
-
Erdol, Hilal, Cihan, Erol, and Hukuk Ana Bilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Constitution ,Self defence ,Criminal Law ,Constitutional Court ,Individualization ,Law ,Public Law ,Principle of proportionality - Abstract
Devlet elinde bulundurduğu yetkileri kullanmada ve temel hak ve özgürlükleri sınırlamada sonsuz yetki sahibi değildir. Anayasanın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklerin yalnız yasayla sınırlanabileceği ancak bu sınırlamanın da ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Ölçülülük ilkesi yalnızca Anayasa Hukukunun konusu olmayıp birçok hukuk alanında etkisini göstermektedir. Tezimizde amaçlanan ölçülülük ilkesinin Ceza Hukuku alanında ki yansımalarının tespit edilmesidir. Cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesi hususlarında ölçülülük ilkesinden yararlanılmaktadır. Uygulamada ölçülülük ilkesine ilişkin verilen kararlar değerlendirilecek olup, kararların ölçülülük ilkesinin alt ilkeleri olan orantılılık, elverişlilik ve gereklilik ilkelerine uygun olan veya olmayan yönleri tespit edilecektir. The state has no infinite power to use the authorities and to restrict the fundamental rights and freedoms. Article 13 of the Constitution states that basic rights and freedoms can only be limited by the law, but this limitation can not be contrary to the principle of proportionality. The rule of law is not only a matter of Constitutional Law, but it is influential in many legal fields. The aim of this thesis is to determine the reflections of the temperament principle in the field of criminal law. The principle of proportionality is utilized in the determination and individualization of the penalty. In practice, decisions on the principle of proportionality will be assessed and aspects of the decisions will be determined in accordance with the principles of proportionality, suitability and necessity, which are the subordinate principles of the proportionality principle. 63
- Published
- 2017
55. Asker, kumandan, devlet adamı ve siyasetçi İsmet İnönü
- Author
-
Oral, Aykut, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Biography ,İnönü, İsmet ,Türk İnkılap Tarihi - Abstract
ÖZET Büyük devlet adamı, politikacı, Garp Cephesinin galip komutanı, Lozan kahramanı, demokrasiyi yeni Türkiye'ye getiren, Türkiyemizin ulu önderi, kurucusu Mustafa Kem al Atatürk'ün silah ve kader arkadaşı İsmet İnönü, yani Mustafa İsmet 24.09. 1884'de İzmir sorgu hakim Reşit bey ile ev hanımı Cevahir hanımın oğlu olarak doğmuştur. Ailenin beş çocuğundan biridir. Babasının devlet memuru olması, onun öğrenim okullarını da farklı yerlerde bitirmesine neden olmuştur. 1903 senesinde teğmen rütbesiyle askeri yaşamı başlamıştır. 1906'da kurmay subay olarak görevini sürdürmüştür. 1907'de Mustafa Kemal'le tanışmıştır. Yüzbaşı olunca Yemen'e gönderilmiştir. Daha sonra Balkan savaşları patlayınca İstanbul'da Genelkurmay'da görev almıştır. 1915'de 2. Ordu Kurmay başkanı olarak Mustafa Kemal'le çalışmıştır. 1916'da Mevhibe hanımla evlenmiştir. Bu evlilik ona iki erkek bir kız evladı kazandırmıştır. Daha sonra 4. Kolordu komutanı olarak Kafkas ve 20. Kolordu komutanı olarak Filistin ve Suriye cephelerinde bulunmuştur. 16 Mart 1920'de İstanbul'un işgali üzerine, 9 Nisan'da Ankara'ya yönelmiştir. I.TBMM'de Edirne milletvekili olarak görev almış ve Genel Kurmay Başkanlığı görevini de yürütmüştür. 6 Haziran 1920'de İstanbul hükümetince hakkında idam fermanı çıkarılmıştır. 10 Ocak 1921'de kurtuluş savaşımızın ilk askeri başarısı olan I. İnönü zaferini kazandı. Ve general rütbesine terfi ettirildi. Bu zaferi D. İnönü Savaşı izledi. Ve Mustafa Kemal'den tarihe geçen ünlü telgrafını aldı.30 Ağustos 1922'deki Büyük zaferden sonra Mudanya ateşkes antlaşmasını imzalayarak diplomasi alanına adım attı daha sonra bunu Türkiye'yi tüm dünyaya tanıttıran Lozan (24 Temmuz 1923) antlaşması izledi, İsmet Paşa Lozan'da adeta `Kurtlar sofrası`nda mücadele etti. Ve bu mücadeleyi de zaferle sonuçlandırdı. 29 Ekim 1923'de Cumhuriyetin ilânı ve Mustafa Kemal'in Cumhurbaşkanı seçilmesiyle Türkiye'nin ilk başbakanı oldu. 1934'de yine Mustafa Kemal tarafından kendisine İnönü soyadı verildi. Başbakanlık görevini 25 Ekim 1937'ye kadar sürdürdü. Ulu önder'in ölümü üzerine 11 Kasım 1938'de T.B.M.M tarafından Türkiyemizin 2. Cumhurbaşkanı oldu. Dünyayı 2. kez yangın yerine çeviren 2. dünya savaşına ülkesini izlediği akılcı politika ile Türkiyemizi savaş dışında tutmayı başardı. 1945'den itibaren ülkemizin çok partili demokrasiye geçmesini kararlılıkla sağladı. 1950'de seçimleri kaybedince iktidarı DP'ye bıraktı. 1950-1960 döneminde Malatya milletvekili ve Ana muhalefet partisi Genel Başkanı olarak siyaset yaşamını sürdürdü. 1961-1965 yıllan arasmda kısa sürelerle Başbakanlık görevinde bulundu. 20 Kasım 1972'de CHP Genel Başkanlığı ve milletvekilliğinden ayrılarak 1961 Anayasası gereği Cumhuriyet Senatosunun doğal üyesi oldu. 25 Aralık 1973'de hayata gözlerini yumdu. Bakanlar Kurulu kararıyla Ulu önder'in yattığı anıtkabrin karşısındaki ebedi istirahatgahında toprağa verildi. Aykut ORAL SUMMARY ismet İnönü, original Mustafa ismet, was a prominent statesman, a remarkable politician, the hero of Lozan Treaty, a distinguished renovator of democracy m Turkeyand of cource Atatürk is a man of history. He was born on 24 th of September in 1 884. Being one of the five children in the family, he is the son of reşit Bey, a caroner, and Cevahir Hanım, a housewife. Owing to his father's proffessionel status, Mustafa Ismet had to get his education periodacally at diverse territories of the country. His military course of life started in 1903 as a lieutenant and proceeded as a staff- officer (1906). He met Atatürk in 1907.He was sent to Yemen when he became a majör. Later balkan Battlev started; he was charged in General with Mustafa Kemal as the Chief of the General Staff of the 2 nd. Army in 1915. inönü got married to Mevhibe Hanım in 1916. Through this marriage he became the father of two sons and one daughter. In course of time hetook place in the fronts of kafkas as the 4 th.Army-Corps commander and in palestine and Syria, as the 20 th.Army-Corps Commander. Upon the occoupation of Istanbul on March 16, 1920, he went iio Ankara. He was assigned onM.P from Edirne at the Grand National Assemblythe First. On June 6, 1920 Ismet was given death command by Istanbul Government. After winning the First İnönü Victory, which is also the first military success of Independence war, Ismet İnönü was promoted to general rank. When the second inönü Battle followed the first victory, inönü received the famous telegram of historical value from Mustafa Kemal. He stepped into diplomacy area by signing Mudanya Cease-fire Treaty after the great August 30, 1922 Victory. Then came Lozan Treaty, July 24,1923 which made with İnönü proving his fire intelligence at a feast of the vicious wolves. He became the first prime-Minister of the Republic when the Repubblic, Mustafa Kemal Atatürk (October 29, 1923). İnönü stayed with his post until October 25, 1937. Ismet was given the surname `inönü` by Atatürk in 1934. Upon the death of our saviour and great leader Atatürk, inönü was elected as the Second President of the Republic on Nowember 11, 1938. inönü achieved keeping our country out of the world to five, only by pursuing his sensible politics. Since 1945 he had enforced multi-party democracy for the Turkish göverment in stable way.Around 1950 and 1960, inönü prolonged his political life as a Deputy from Malatya and also as the general President of the oppossition party, and during this ten- year period, he took the Presidency of the Republic in short intervals. He left hispost on November 25, 1972 and became a natural member of The Republican Senato under the Constitutioal terms of 1 961. inönü passed away to eternity on December 25,1973. His burial place was attained by the agrement of the Ministry Council across Anıtkabir where our great leader rests in peace. Aykut ORAL 419
- Published
- 2000
56. Homoseksüelliğin; psikolojik, sosyal ve hukuksal yönü
- Author
-
Uğurlu Hakim, Necla, Cihan, Erol, and Adli Tıp Ana Bilim Dalı
- Subjects
Adli Tıp ,Gender identity ,Homosexuality ,Forensic Medicine - Abstract
95 ÖZET Cinsellik; toplumun yapı ve düzeyine bağlı olarak her dönemde, kendine özgü kural ve sınırlamalarla kontrol edilmek istenen bir dürtü olmuştur. Tarihte ve günümüzde mutlak cinsel özgürlüğün bulunduğu bir toplum görülmemektedir. Toplumsal kurallar sisteminde öngörülen temel yarar, toplumsal örgülenmenin düzenini sağlamak iken zaman içinde cinsellik giderek genç hatta erişkin insanlar için korkutucu bir tabu (yasak) haline gelmiştir. Çocuğun doğal gelişimi sürecinde normal sayılabilecek bazı davranışlar bile oluşturulan tabu kavramı içerisine sokularak hoş görülmeyen bir eylem olarak gösterilmesi, pek çok kişinin cinsel davranışlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Hatta ruhsal dengesi bütünü ile bozmaya varan sonuçlara götürebildiği gibi cinsel sapmalara da neden olabilmektedir. Doğru-yanlış davranış şekilleri, değer sistemleri, ahlak anlayışı her ne kadar zaman içinde toplumdan topluma değişiyor olsa dahi homoseksüellik en büyük cinsel ve sosyal tabulardan biri olma niteliğini günümüzde de korumaktadır. Sağlıklı bir toplumsal yapı oluşturabilmek için insanların cinsel davranışlarının nasıl geliştiği, cinsel heyecanın psişik ve fizyolojik yapısı, başka toplumlardaki cinsel davranış şekilleri, çocuk ve gençlerin cinsellikleri konusunda yeterli bilgi sahibi olunmalıdır. Aksi halde hastalıkların yeterli tıbbi tedavisi, doğru toplumsal eğitim ve gerekli kanunların meydana getirilmesi mümkün olamaz. Bu doğrultuda homoseksüel seçimi nedeni ile tolumsal ayrıma maruz kalan bireylerin problemleri ancak kişi ve toplum açısından bilimsel gerçeklerin ve istatistiklerin ortaya çıkarılması ile çözülebilecektir. Bu çalışmada homoseksüel kişilerin psikolojik yapıları, toplumsal konumlan ve hukuk düzenindeki yerleri araştırılmıştır. Böylece homoseksüellik konusunda cinsel tercihi homoseksüel olan kişilerin toplum içerisinde yaşarken karşılaştıkları problemlerin çözümü ayrıca toplumdaki diğer insanların bu konuda duydukları rahatsızlıklar tespit edilmeye çalışılmıştır. Homoseksüel ilişkilerin psikodinamik özelliği ile toplumsal ve hukuksal konumunun değerlendirilebilmesi açısından birinci bölümde genel bir giriş yapılmıştır. İkinci bölümde homoseksüelliğin daha ayrıntılı olarak incelenmesine katkısı olması açısından cinselliğin oluşum ve gelişimi yani psikoseksüel yapısı ile ilgili genel bilgiler incelenmiştir. Üçüncü bölümde homoseksüelliğin tanımına, homoseksüellik ile karıştırılan kavramlara, teorilere ve homoseksüalite sıklığına yer verilmiştir.96 Dördüncü bölümü oluşturan psikolojik yönü ile homoseksüellik bölümünde homoseksüellerin kişilik yapılarına, davranışsal özelliklerine, cinsel rol yapı ve gelişimlerine değinilmiş, beşinci bölümde ise homoseksüellik psikiyatrik açıdan irdelenmiştir. Altıncı bölümde, homoseksüellerin toplumsal konumlan, sosyolojik durumu, dinlerin homoseksüelliğe yaklaşımları, aile içi ve çevre ile olan ilişkileri, homoseksüellere karşı takınılan siyasal tavırlar, sanat, yaratıcılık ve meslek seçimleri incelenmiştir. Yedinci bölümde ceza ve hukuk yasalarındaki homoseksüellikle ilgili düzenlemeler ve homoseksüelliğin adli yönü irdelenmiştir. 97 SUMMARY Sexuality has been a instinct that is wanted to be controlled by distinct rules and restrictions of each different society according to its own structure and social order in all periods of time. There is not a society now or in history that there is an absolute sexual freedom. While the major benefit of the society rules has been to provide an order for the social organization, sexuality has become a frightening taboo in time for the young and adults. To represent a behavior that must be considered normal during childhood as an unpleasant one by regarding these taboos violates the sexual behavior of many people. This violation of sexual behavior may cause a total psychological imbalance or may cause even a sexual perversion. Although there are different rights and wrongs due to different moral principles of different societies, homosexuality is still one of the greatest social taboos today. What is important about homosexuality is that it is not a personal problem and it must be tried to understand instead of to adjudicate. To built a healthy social organization it is required to have an adequate knowledge of how the sexual behavior forms, psychological and physiological nature of sexual excitement, sexual behavior models of other societies and sexuality of young and ad~escent. Otherwise, it will be impossible to provide a better sexual education for the society with adequate treatment of sexual behavioral disorders and will be impossible to produce the laws needed in this field. At this point, social isolation problem of the homosexuals because of their choices can be solved only if the scientific realities and statistics related with the individuals and the society can be brought to light. In this study psychological patterns of homosexuals, their social status and theirposition against the law are searched. We try to find out the solutions for the daily life problems of people whose choices are homosexuality; and to determine the annoying effects of these people among society In the first chapter there is an introduction about psychodynamics of a homosexual relationship and its position against the society and against law. The second chapter is a general review of the development of sexual behavior and psychosexual features of homosexuals to help a better understanding of homosexuality. In the third chapter, the identification of homosexuality, frequency of homosexuality; and concepts and theories about homosexuality are discussed.98 The characteristics of homosexuals, their behavioral features, their pattern of sexual role are mentioned in the forth chapter. The homosexuality is discussed the psychiatrycal point of view in the fifth chapter. In the sixth chapter sociological, theological, and political point of view for the homosexuality are discussed. The ideas of their families, and the relationship of a homosexual with the society and with their own family are also analyzed. In the seventh chapter, sentences and arrangements in law about the homosexuals are discussed to make clear the judicial point of view. 107
- Published
- 1999
57. 31 Mart Vak'ası
- Author
-
Marmara, Cüneyt, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
Tarih ,History ,Ottoman State ,Rebellion of 31 st March - Abstract
ÖZET Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünü durdurma gayretleriyle, yapıları Islahat Hareketleri, büyük devletlerin baskılarıyla, azınlıklara ayrıcalık tanıyarak, ayrılışlarını önleyici bir tedbir olarak yapılmıştır. Fakat bunların hiçbirisi, 1789 Fransız İhtilalinin yarattığı, milliyetçilik hislerini giderememiştir. Bu durum Türk halkında, rahatsızlık yaratarak, baza tepkiler oluşturdu. Bu tepkiler sonunda, Osmanlı'yı, içine düştüğü kötü durumdan kurtarmak için, bazı aydınların hareketleri (Jön Türkler) görülmüş ve ülkeyi Meşrutiyet'e taşımıştır. Ancak II.Abdülhamid, buna fazla tahammül edemeyip, Meclisi Mebusanı iki yıl sonra, süresiz kapatmıştır. Ülke, Abdülhamid'in istibdatı ile başbaşa kalmıştır. Nitekim, 23 Temmuz 1908'de II. Meşrutiyet ilan edilir. II.Meşrutiyet, alışılmadık özgür bir ortamı da beraberinde getirmiş, fikir akimi arının gün ışığına çıkmasını, partilerin örgütlenmelerini, basın hürriyetini sağlamış ve Abdülhamid'in 33 yıllık istibdat rejimine son vermiştir. Ancak bu sınırsız hürriyet ortamı anarşiyi de beraberinde getirmiştir. 31 Mart Vak'asına, etki eden unsurların başında, Ahrar Fırkasının yıkıcı muhalefeti ve İrtihad-ı Muhammedi Cemiyeti ile yayın orgam `Volkan` gazetesi gelir. 13 Nisan 1909 ( 31 Mart 1325 )' de, Taşkışla'daki 4. Avcı Taburunun askerleri,`şeriat isteriz` gerekçesiyle isyan ederler. Kışlanın önünde bekleyen hocalarla, Ayasofya Meydanı'na giderler. İsyan süratle, diğer kışlalara da yayılır. Asiler, bazı kimseleri öldürmüş, meclisi basıp, kabinenin istifasıyla, bir takım isteklerde bulunmuşlardı. VBAynı gün, Erzurum ve Erzincan'da, müteakiben Adana'dâ (14Nisanl909) ve 10 gün sonra yine Adana'dâ (25Nisanl909) isyanlar olur. Bu olayların aynı anda başlaması düşündürücüdür. Hareket Ordusu'nun geliş haberinin alınmasına kadar basm, kışkırtıcı tutumunu sürdürmüştür. İsyan haberini bir telgrafla öğrenen 3. Ordu Komutanı, gerekli hazırlıkları derhal başlatır. `Hareket Ordusu` adında bir birlik, Hüseyin Hüsnü Paşa'mn komutasında hazırlanır. Mustafa Kemal bu Ordunun Kurmay Başkanıdır. Hareket Ordusu, 1 5 Nisan 1909 tarihinde, İstanbul'a hareket eder. Mahmut Şevket Paşa; 22 Nisan 1909'da, Hareket Ordusunun basma geçer. Bu arada, Mebusan ve Ayan üyeleri, Ayastefanos'ta biraraya gelerek, Milli Meclis'i burada topladılar, çalışmalarını İstanbul'un emniyeti sağlanana kadar burada sürdürdüler. Hareket Ordusu 23-24 Nisan 1909 gecesi İstanbul'a girerek, şehrin güvenliğini sağlar. Meclisin 27 Nisan 1909'da aldığı bir kararla, II. Abdülhamid tahtından indirilir ve yerine V.Mehmet Reşat tahta geçer. vın ABSTRACT The Reform Activities which was striven for prevention falling down of Ottoman Empire done by impression of the big states, with giving privileges to minorities, taking measures for prevention of leaving them. But none of them couldn't satisfy their sense of nationalism which was created by French Revolution, year 1789. This situation created a disturbance on Turkish People and costitued some reactions. At the end of the reactions, with proposal of rescuing Ottoman from the situation of it had been fallen, some societies were founded and they bring up the state to the constitutional monarchy. Bat 2nd Abdulhamid Couldn't endured with the situation so 2 years later he abolished the parliament of deputies indefinitely. The state faced despotism of Abdulhamid. As a matter fact, 2nd Constitutional Monarchy was declared by July 23rd 1908. 2nd Constitutional Monarchy brought a liberal environment which had not been accustomed, caused coming out of some counselling trends, becoming organized of parties, freedom of press and ended up the regime of 2nd Abdulhamid that had continued 33 years. However, that unlimited liberty environment brought anarchy with itself. In causes of The Rebellion of 31st March, destructive opposition of Ahrar Division's and Society of îttihad-ı Muhammedi and it's press organ `Volkan` newspaper become at first. On April 13rd 1909, 4th Infantry Battalion in Taşkışla's soldiers rebelled with the reason `we want religious law`. They went to Ayasofya with the Muslim preachers who was waiting in the front of barracks. The IXrebellion spread to the other barracks quickly. Rebels descended on the parliament, wanted resignation of the cabinet and something else. On the same day, in Erzurum and Erzincan, the following day (April 14th, 1909) in Adana and 10 days later (April 25th, 1909) again in Adana, rebellions occurred. Why the incidents are commenced at the same time is thoughtful. Descent led it's provocative attitude till receiving the information of coming up. The Commander of 3rd Army; quickly began the needed preparations just after getting the information about the rebellions by a telegram. A military unit named `Movement Army` got ready with commands of Hüseyin Hüsnü Paşa. Mustafa Kemal was staff director of the army. The Movement Army set out to Istanbul on April 15th, 1909. Mahmut Şevket Paşa took the command of the Movement Army by April 22nd, 1909. The deputies and members of the senate gathered in Ayastefanos and kept on working there till the security in Istanbul was obtained. The Movement Army reached to Istanbul on the night of April 23rd- 24lh and obtained the security. The parliament made a decision to dethrone 2nd Abdulhamid and throne 5th Mehmet Reşat. X 182
- Published
- 1999
58. Atatürkçü düşüncede ulusal kimlik bilinci kavramı
- Author
-
Yardimci, M. Remzi, Cihan, Erol, and Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Nationalism ,Identity ,Kemalism ,National identity ,Türk İnkılap Tarihi - Abstract
İster mevcut devlet yapısı değiştirilerek, ister yeni bir devlet kurularak oluşturulan her ulus-devlet, kendi meşruiyet kaynağını sağlayacak ulusu yaratmaya çalışır. Ulusal bir kimlik yaratma süreci olan uluslaştırma, türdeş olmayan bireyleri türdeş kılma ve türdeş bir bütün içinde olduklarına inandırma çabasıdır. Amacı toplumun farklı kesimlerini, sosyal, siyasal ve kurumsal açıdan bütünleştirmek ve uyumlu hale getirmektir. Ulusal kimlik yaratmak çabası olarak uluslaştırma; `zorunlu eğitim sistemi`, `ordu ve zorunlu askerlik kurumu`, `ulusal tarih yazıcılığı` ve `siyasal katılım` gibi belli temel araçlar aracılığıyla gerçekleştirilir. Ulus-devlet, uluslaştırma araçlarıyla kendi ulusunu yaratır. Böylelikle olgu, kurguya uydurulmaya çalışılır. Atatürk önderliğindeki Türk Devrimi ile sınırları belli olmayan Türk ulusçuluğunun `Misak-ı Milli içinde sınırları çizilmiş, meşruiyet kaynağını bu sınırlar içinde yaşayan Türk ulusal kimliğini edinmiş (ya da uluslaştırma süreci içinde bu kimliği kazanan) halktan alan, bir ulus-devlet yaratılmıştır. Every nation state, whether it has been established by changing the existing state structure or by founding a new state, attempts to create a nation that will provide a source for Iegitimisation. The process of creating a national identity known as nation building is an effect to homogenise the individuals that are not homogenous. The goal is to integrate the different sections of society in terms of social, political and institutional frame and to generate a harmony between them. As a process of creating national identity, nation building is realised through certain basic means such as `compulsory education system`, `national historiography` and `political participation`. Nation state create its nation thorough nation-building. Thus, there is an effort to confirm the phenomenon to the device. The Turkish Revolution under the leadership of Atatürk has delineated the vague frontiers of the Turkish nationalism according to the `National Pact` and has created a nation state that takes its source of Iegitimisation from the people has assumed (or has acquired) the Turkish national identity within these frontiers through the nation-building process. 277
- Published
- 1999
59. Türkiye'nin jeopolitik öneminden kaynaklanan bölücü terör hareketleri ve devletin aldığı tedbirler
- Author
-
Şehirli, Yücel Atila, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Geopolitic position ,PKK ,Terrorism ,Counterterrorism ,Türk İnkılap Tarihi - Abstract
VII ÖZET Orta Doğu Bölgesi'nin dünyada jeopolitik önemi büyüktür. Başta petrol (dünya rezervinin %62.7'si) olmak üzere zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahiptir. Orta Doğu'da tarihin ilk dönemlerinden itibaren din, siyaset, kültür, uygarlık, ekonomi vb. gibi alanlarda pek çok yenilikler (ilkler) yaşanmıştır. Bölgede Osmanlı Devleti uzunca bir süre egemen olmuş, daha sonra İngiltere'nin uyguladığı `bölücü` politikalar sonucunda Orta Doğu XX. yüzyılda yeniden şekillenmiştir. Jeopolitik, devletler açısından önemli bir kavramdır. Türkiye jeopolitikin statik ve dinamik unsurları açısından dünyada önemli bir yere sahip bulunmaktadır. Türklerin 1071 yılında Malazgirt Zaferi ile Anadolu'yu fethetmeleri sonrasında Avrupalı devletler `Şark Meselesi` adım verdikleri bir sorunu çözmek amacıyla Türkleri geri püskürtmek istemişlerdir. Dünya da devletleri uğraştıran en büyük sorunların bazdan `bölücülük, anarşi, terör, gerilla ve düşük yoğunluklu çatışma` denilen kavramlar, eylem ve çatışmalardır. Bunların her birinin özellikleri olup, teröre karşı son yıllarda alınan uluslararası önlemler artmaktadır. Osmanlı Devleti'ne karşı Avrupalı büyük devletler Şark Meselesi'nin bir uzantısı olarak `Ermeni Sorunu`nu suni olarak oluşturarak (XIX. yy. sonlan) Doğu Anadolu'da bağımsız bir Ermenistan Devleti kurdurmak suretiyle `böl, parçala, yönet` politikasını uygulamak istemişlerdir. Bunun başanlı olmadığını görünce yine bölücü politikalar sonucunda ayn bir ulus yaratmak amacıyla oryantalist çalışmalan Doğu Anadolu'da yoğun olarak yaşayan `Kürt` toplulukları üzerine yöneltmişlerdir. Emperyalist devletler dil, kültür ve siyasal çalışmalarla alt yapıyı oluşturduktan sonra `Kurdistan Devleti`ni kurdurmak istemişlerdir. I. Dünya Savaşı sonrasında İngilizler'in çabasıyla Sevr Banş Antlaşması'nda kağıt üzerinde kurdurulan `Ermenistan` ve `Kürdistan` devletleri, Atatürk önderliğinde kazanılan Kurtuluş Savaşı ile yok edilmiştir. Yeni kurulan T.C. Devleti'ne karşı yine batı devletleri önce bölücü unsurlan destekleyerek Kürt isyanlarının çıkmasında rol oynamışlardır. Bunlar bastırılınca da ideolojik olarak ülkede Marksist-Leninist düşünce akımlannı güçlendirip örgütleyerek anarşi ve terör ortamı yaratmışlardır (1970-1980). İçte bunlar olurken dışta da `Ermeni Terörü` vasıtasıyla 1973 'ten itibaren T.C. Devleti'nin dış temsilcileri olan diplomatlar ve diğer görevliler 1984'e kadar geçen süreçte katledilmişlerdir. Türkiye'nin getirildiği terör ve iç savaş ortamı 1980 askeri darbesi ile önlenirken, çeşitli nedenlerin etkisiyle Ermeni terörünün en etkili ve vurucu örgütü olan ASALA, Lübnan'ın Bekaa vadisinde bünyesine aldığı PKK (Partiya Karkeren Kürdistan) bölücü terör örgütüne nöbeti devrederek sahneden çekilmiştir. Türkiye'nin komşularının ve batılı devletlerin desteklediği PKK, 1984 yılından itibaren T.C. Devleti'ne ve Güneydoğu Anadolu halkına karşı bölgede `Kürdistan` adını verdiği bir `Kürt Devleti` kurmak suretiyle ülke ve ulus birliğini parçalamak amacıyla acımasız bir terör uygulamıştır. Son 15 yıllık PKK terörünün maddi ve manevi bilançosu korkunç boyutlara ulaşmıştır. Devletinin ve ulusunun bölünmesine izin vermeyip, azimle direnen Türk Ulusu ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti PKK'yı `kontrol edilebilir bir çatışma` düzeyine getirmiştir. Devlet ise bölücü terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan'ı önce Suriye'den çıkartmış daha sonra ise Kenya'da bir operasyon ile tutuklayıp Türkiye'ye getirerek gücünü dünyaya göstermiş ve PKK'yı parçalanma sürecine sokmayı başarmıştır. VIII SUMMARY The Middle East is a geopolitically important region in the world. It has rich underground and open vesources such as oil (62.7 % of the world reserve). Many new happenings about religion, politics, culture, economy civilization etc. have been occuredin Middle East since the begining of history. Ottoman State has been dominant in the region for a long time, then Middle East has been reshaped in 20th century as a result of the dividing policy of England. Geopolitic is an important aspect from the point of srievyof any state. Turkey has an important place in the world because of its static and dynamic geopolitical factors. After the invasion of Anatolia by Turks in 1071 with Malazgirt Victory, Europian States wanted to push them back with the aim of solving the problem they called `Eastern Matter`. The states of the world struggle with big problems suck as divisiveness, anarchi, terror, guerilla and small dansity fighting. Each of these has its own nature so that international measures against terror is increasing lately. Against the Ottoman State, Stronger Europian states wanted to push `divide, seperate and govern` policy by creating an artificial `Armenian Matter` as a part of `Eastern Matter` and making Armenians establish a new state in eastern Anatolia. After this unsuccesfull attemptthey continued their divisive policies with the aim of creating a new nation and turned their attempts to Kurdish people whe live heavily in Eastern Anatolia Imperialist states wanted them to establish a Kurdistan State after creating all the needed bach ground such as language, cultare and politics. Armenia and Kurdistan states which were established by the English Efforts on paper singned in Sevr were gotten rid of by the Independence war which was won by the lidership of Atatürk. Then Western States again worked against the new Turkish State by helping divisive elements and supporting Kurdish Ribelious motions. After these problems were overcame, they created a state of anarchi and terror by supporting and organizing Marxist-Leninist idealogy (1970-1980). When these are happening internally, Armenian Terrorists Milled Turkish Representatives and Diplomats of the Turkish State from 1973 to 1984 outside of Turkey. While interal war and terror was stopped by army take over in 1980, ASALA which is the most effective and deadly organization of Armenian Terror was leaving its place tp PKK (Partiya Karkeren Kurdistan) in Bekaa Valley in Lubenon. * PKK, with the support of the neighbours of Turkey and Western States, from 1984 to today, carried out an incredable terror aiming to divide the people and the country by creating a Kurdish State called Kurdistan against the wish of Turkish State and Southeastern Anatolian people. PKK terror of last 15 years caused a huge financial last and demoralization. Strongly resistent Turkish people and Republic of Turkey has brought PKK to a controlable level in battle by not allowing the division of the state and people. Turkish State forced the leader of Divisive terror organization Abdullah Öcalan out of Sryia then captured him in Kenia with an operation and brought him to Turkey as a prisoner. This showed the power of Turkey and put the PKK to a diminishing process. 321
- Published
- 1999
60. Dersim isyanı-1937
- Author
-
Günel, Necmi, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Dersim rebellion ,Rebellions ,Tunceli ,Kurdish question ,Türk İnkılap Tarihi - Abstract
ÖZET 1937 Dersim İsyanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tarihine damgasını vuran önemli bir olaydır. İsyana tanık olan insanlar, bu acı olayın izlerini günümüze kadar taşıdılar. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı yöneticilerinden farklı olarak Dersim ve Doğu Anadolu üzerinde merkezi otoriteyi kurmaya başladı. Cumhuriyet hükümetinin amacı, bölgedeki feodal yapıyı ortadan kaldırarak tam ve kesin egemenlik kurmaktı. Çünkü, feodal beyler, bölge halkı üzerinde acımasız bir egemenlik kurarak halkın tüm haklarını ellerinde toplamışlardı. 1934 yılında çıkarılan İskan Kanunu ile özellikle 1935' de çıkarılan Tunceli Kanunu feodal beylerin, ağalann, seyitlerin yüzyıllardır süren egemenliklerine son veriyordu. Bu iki kanun uygulamaya konulunca bölgede bulunan toprak ağalan tedirgin olmaya başladılar. Seyit Rıza ile birlikte 6 aşiret lideri halk arasında mezhep etkenini de kullanarak devlete karşı ayaklandı. 20-21 Mart gecesi yani Nevruz (yeni gün-ilkbahar başlangıcı) günü isyan başladı. İsyanın amacı bağımsız Kürt Devleti kurmaktı. Seyit Rıza'nın bu hareketinde zengin olan bu bölgede çıkarlan olan İngiltere ve Fransa Devletinin etkisi oldu. Zaten isyanın başladığı sırada Fransa ile Türkiye arasında Hatay sorunu görüşülüyordu. Fransa'nın amacı Türkiye'yi bu isyan vasıtasıyla zor durumda bırakarak Hatay'ın Suriye'ye kalmasını sağlamaktı. Bu sırada Başbakan olan İsmet İnönü aldığı askeri önlemlerle isyanı 10 Eylül 1937 tarihinde bastırdı. İsyan lideri Seyit Rıza yakalandı. Yapılan mahkeme sonucu isyanda etkili olan 11 kişi idama mahkum oldu ve bu kişiler Elazığ'da asıldılar. İsmet İnönü hastalığı nedeniyle başbakanlıktan ayrıldı. Yerine Celal Bayar getirildi. Celal Bayar Dersim üzerine `1938 Tenkil Harekatı'`nı başlattı. İsyana katilan birçok aile Türkiye'nin batı bölgelerine yerleştirildi. Öte yandan İngiliz'lerin Musul için oynadıklan oyunu oynamaya çalışan Fransa başarılı olamadı ve Hatay Türkiye'ye kaldı. ABSTRACT The 1937 the Dersim Uprising is a significant event which has left its mark on the history of the Turkish Republic. The people who had witnessed this event are still under its effect. Unlike the Ottoman state rulers, the newly founded Turkish Republic started to established ite central authority in Dersim and the eastern part of Turkish. The aim of the Turkish Republic was to establish its absolute sovereignty by removing the feudalistic structure. As the landlords had captured all the rights of the ruthless oppression. `The Residence Law` which was passed in 1934 and especially `The Tunceli Law` which was passed in 1935 were taking away the authority which landowners and squires had been enjoying for centuries. The French were aiming to keep Hatay to Syria by putting Turkey into a difficult situation. Meanwhile İsmet inönü, who was the prime minister at the time, brought the uprising to an end military measures. The rebel leader Seyit Rıza was captured and sentenced to death with his 11 friends. They were hanged in Elazığ. İsmet İnönü was replaced by Celal Bayar due to his illness. Celal Bayar moved many of the people who participated in the uprising to the western parts of the country. As the Britich did in the Musul Conflict, the French tried to play a trick on Turkey by they failed. Hatay was annexed to the motherland. m 286
- Published
- 1999
61. Trafik kazalarında bilirkişilik ve hukuksal koruma sigortası
- Author
-
Nişanci, Dilaver, Cihan, Erol, and Sosyal Bilimler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Insurance ,Adli Tıp ,Traffic accidents ,Forensic medicine ,Expert ,Forensic Medicine - Abstract
127 7. O Z E T Anayasa'mızda ifadesini bulan ve insan olmanın yegane unsurlarından birini oluşturan hak arama özgürlüğünün kullanılabilmesi için için en önemli unsur, hakkın mahkemeye getirilmesidir. Eğer kişiler haklarını biliniyorlarsa, mahkeme ve mahkeme ile ilgili unsurlardan bihaber iseler, yargılama harç ve giderlerinden korkuyorlarsa, avukata gidemiyorlarsa ve tüm bunların sonucu olarak da hak aramak yerine kaderlerine razı oluyorlarsa adli bilimlerin etkinliği, adli bilimcilerin uzmanlığı maalesef işe yaramayacaktır. Bu durumda bireylere haklarını anlatmak, mahkemeleri tanıtmak ve gerektiğinde masraflarını karşılamak gereklidir. Eğer bunlar yapılamazsa, suçlular yaptırmışız bir ortamda mutlu yaşayacaklar ve haklar hukuk dışı yollarla elde edilmeye devam edilecektir. Bunun sonunda ise toplum hukuk toplumu olma vasfını yitirecektir. O halde bireylere her şeyden önce haklan anlatılmalıdır, haklarını nasıl elde edebilecekleri öğretilmelidir, hukuki yollar gösterilmelidir, avukatla dost kılınmalıdır ve tüm bunların neticesinde haklarını hukuki yoldan alabileceği yere, mahkemeye giderken kafasında para endişesi taşımamalıdır.128 İşte bu ve benzeri sorunların çözümünde Avrupa' da uzun yıllardır kullanılan hukuksal koruma sigortası etkin rol oynayacaktır. İlk olarak Fransa' da uygulanmaya başlanmış olan bu sigortada, sigorta şirketi davanın yürütülmesini, dolayısıyla da avukatlık hizmetlerinin verilmesini ve dava masraflarını üzerine almaktadır. Hukuksal koruma sigortacısı, sigortalıya avukatlar vasıtasıyla danışma hizmeti verecek, sigortalının kafasındaki soru işaretlerini silerek haklarını tanımasını sağlayacaktır. Ayrıca sigorta şirketi, sigortalının hak arayışında hukuki durumu ortaya koyacak ve yargılama giderlerini karşılayacaktır. Sigortalının daima yanında olmak suretiyle onun haklarını elde etmek için sonuna kadar mücadele etmesini sağlayacaktır. Bu sayede kişiler korkusuzca mahkemeye gidebilecek, bu da Anayasamızda ifadesini bulan hak arama özgürlüğünün gerçekleşmesini sağlayacaktır. 129 SUMMARY The freedom to search for and protect his own rights, expressed in an explicit way in our Constitution, forms one of the essential components of to be an human being; and the most important element of this freedom is to declare and defend his own rights before a tribunal. If people don't know what are their rights, if they are not aware of the legal procedure, if they don't want to pay legal fees and / or lawyers' honorarium and as a result if they resign and prefer to accept their sorts, the effectiveness of legal sciences, as well as the expertise of legal scientist won't help much. In that case we should explain people what their rights are, make them known what a tribunal is, and even pay the legal fees for themselves. If you don't do these, criminals will go free, without any sanction and people will try to get their rights via unlawful means. Finally, the society will lose its characteristic to be a society of law and order. So, first of all, we must explain to individuals what their rights are, teach them how to get and defend their rights, show them what the legal procedure is, make them friends with a lawyer. He or she should also no financial concerns130 when he / she goes to the tribunal. From that point of view the ` legal protection insurance `, widely used in European countries, is an important instrument. First put in use in France, this insurance helps the victim to pay all kinds of legal charges, including the lawyers' and tribunals' fees. This way, the victim would have access to a lawyer and can consult him, which is a means to protect his rights. The insurance also covers all kinds of expenditures during the legal procedure, helping him to stand and fight back until he gets his rights. So people can apply to legal authorities without any fear or concern, which make the freedom of search for right a reality. 157
- Published
- 1999
62. Ceza Muhakemesi Hukukunda ve adli tıpta delil kavramı, hukuka aykırı deliller ve sonuçları
- Author
-
Sözen, Elife Selma, Cihan, Erol, and Sosyal Bilimler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Adli Tıp ,Forensic medicine ,Criminal Law ,Forensic Medicine ,Criminal procedure ,Law ,Evidence - Abstract
108 ÖZET Bu çalışmada, ceza yargılamasında delil kavramı ele alınıp, delilin ne olduğu, hedefi, nitelikleri, önemi, özelliklerine değinilmiş, hukukumuzda yasak delil durumlarının neler olduğu ve hukuka aykırı şekilde elde edilmiş olan delillerin değerlendirilip, değerlendirilemeyeceği, yasak delillerin uzak etkisi, özel şahıslar tarafından hukuka aykırı deliller elde edilmesi durumunda değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve yasak delillerin etkisinin nasıl önleneceği hususları araştırılmıştır. Bu amaçla, çalışmamızda değerli hocalarımızın görüşlerine yer verilerek, Yüksek Mahkememiz Yargıtay, Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi, Amerikan Yüksek Mahkemesi, Alman Yüksek Mahkemesi, İtalyan Yüksek Mahkemesinin konu ile ilgili içtihatlarına yer verilerek karşılaştırmalı şekilde incelenmiştir. Konuya ilişkin olan görüşlerimize ve önerilerimize de yer verilmiştir. Sonuç olarak, ceza muhakemesi hukukunda her şeyin delil olduğu, hakimin hükmü verirken her türlü delilden yararlanabileceği sonucuna varılmış, ancak her şeyin delil olmasının her delilin yargılamada delil vasfinı alacağı anlamına gelmeyeceği ve elde edilmesindeki kurallara aykırılık nedeni ile bazı delillerin yasak delil olduğu ve yargılamada değerlendirilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır. 109 SUMMARY In this study, the concept of the proof was examined. This examine includes that what is proof, importance, targets and kinds of the proof, what is the prohibition proofs in our law, can we use proofs that were obtained unlawfully, the far effects of the prohibition proofs, can we use proofs that were obtained by private people. For that purpose, important law authorities thoughts were examined. Court of appeal of Turkey's USA's, Germany's, Italy's and court of human rights of Europe's thoughts were examined. Furthermore, thoughts of mine has been explained. Everything is proof in the punishment law. Judge could use everything for proof. But all of the proofs don't have proof private and that proofs is prohibition proofs, so that they has been obtained in unlawful way. 118
- Published
- 1999
63. Türkiye Cumhuriyeti'nde sağlık politikası (1923-1933)
- Author
-
Özpekcan, Meliha, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Turkey ,Türk İnkılap Tarihi ,Health policy - Abstract
ÖZET I. Dünya Savaşı sonrası yurdun işgale uğraması üzerine Türk ulusu, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının önderliğinde Kurtuluş Savaşı'nı başlatmıştır. Bir taraftan savaş başarıya ulaştırılmaya çalışılırken bir taraftan da ulusal örgütlenme çabası sürdürülmüştür. Ülkenin sağlık ve sosyal yardım işleriyle uğraşmak üzere ilk kez, 2 Mayıs 1920 tarihinde Sıhhiye ve Muaveneti içtimaiye Vekâleti adıyla ayrı bir bakanlık kurulmuştur. Yeni kurulan bu bakanlık yalnızca sağlık ve sosyal yardım işleriyle değil Kurtuluş Savaşı yıllarında göç ve göçmen yerleştirme işleriyle de görevlendirilmiştir. Başlangıçta sağlık hizmetlerinin kesintiye uğratılmaması için var olan sağlık sistemiyle bazı kanun ve tüzükler, yerlerine yenileri konuncaya kadar korunmuştur. Bu yıllarda sağlık politikasında başlıca hedefler, bulaşıcı ve salgın hastalıklarla savaşmak, koruyucu önlemler almak, çocuk ölümlerini azaltıp nüfusu arttırmak, yurt dışından gelebilecek hastalıklara karşı önlem almak, göç ve göçmen sorunlarını çözmek, gerekli yasaları çıkarmak ve merkezi otorite sağlamaktır. Kurtuluş Savaşı yıllarında sağlık ve sosyal yardımla doğrudan ilgili birçok kanun yanında, illerin yönetimi ve Zonguldak maden işçilerine ilişkin kanunlar gibi yardımcı kanunlar da çıkarılarak toplum sağlığı korunmaya çalışılmıştır. Kurtuluş Savaşı sonunda imzalanan Lozan Barışı ile siyasal varlığımız yabancı devletlerce tanınırken, uzun yıllardır bir kapitülasyon olarak varlığını sürdüren İstanbul Sağlık İşleri Yüksek Kurulu da kaldırılmıştır. Cumhuriyetin ilanıyla başlayan dönemde sağlık politikasındaki hedefler, devlet sağlık örgütünü genişletmek, sağlık personeli sayısını artırmak, meslekte uzmanlaşmışları devlet sağlık kuruluşlarında tutmak, bulaşıcı ve salgın hastalıklarla örgütsel bir savaşa girişmek, yaygın sağlık hizmeti sunmak, koruyucu sağlığı ön planda tutarak gerekli tedavi kurumlarını açmak, ilgili yasaları çıkarmak ve kurumlar arasında işbirliği ve her alanda devlet denetimi sağlamak biçiminde belirlenmiştir. Cumhuriyetin ilk on yıllık döneminde, sağlık personel sayısını artırmak üzere yeni okullar açılıp, kurslar düzenlenmiş, doktorsuz yerlere doktor göndermek, yaygın sağlık hizmeti vermek için 1923'de çıkarılan `Zorunlu Hizmet Yasası` çerçevesinde Doğu'ya gidecek doktorlara özendirici koşullar sunulmuştur. Dr. Refik Saydam'ın 3. kez Sağlık Bakanlığı'na getirildiği 1925 yılından itibaren sıtma, frengi ve trahom gibi halk arasında çok yaygın hastalıklarla yapılan örgütlü çalışmalara, çıkarılan kanunlarla da etkinlik kazandırılmış ve başarılı sonuçlar XTValınmıştır. Toplanan Ulusal Türk Tıp Kongreleri, ülkenin sağlık sorunlarına çözüm üretirken, zamanın hükümet politikalarının ve Sağlık Bakanlığı çalışmalarının yönlendirilmesinde de etkili olmuştur. Bu dönemde tıbbın her dalında ve her yerde halk sağlığını korumaya ve devlet denetimi sağlamaya yönelik birçok kanun Çıkarılmıştır. Bunlardan bazıları bugün de yürürlüktedir. Halk sağlığını koruma işinde yalnızca kanunlarla yaptırım yoluna gidilmeyip, eğitim yoluyla halka sağlık bilinci kazandırılmasına çalışılmıştır. Çocuk ve gençlerin sağlığının korunması için kanunlarda yer alan hükümlerle geleceğe yatırım yapılmış, halka ücretsiz tedavi olanaklarının sunulmasıyla, yoksul ve yaşlıların, gelişme çağındaki çocukların, gebe kadınların gerek iş yaşamında, gerek toplumsal yaşamda sağlıklarını korumaya yönelik kanun hükümleri ve uygulamalarla ilk on yıllık Cumhuriyet döneminde koruyucu, kapsayıcı, insancıl ve devletçilik ilkesi doğrultusunda bir sağlık politikası izlenmiştir. XV ABSTRACT Due to the nation's occupation after World War I, the Turkish War of Liberation was initiated by Mustafa Kemal Paşa and his friends. While they aimed at a successful outcome of the battle, they at the same time tried to achieve a nation-wide organization. In order to look after the nation's medical and social service, 2 May 1920 a new ministry called the Ministry for Medical and Social Assistance was founded. The new ministry's task was not only to concern itself with the medical and social service, but also with immigration and immigration settlement At the beginning the hitherto existing social system and certain laws were not abolished until they were replaced by new ones in order to prevent an interruption in the social service. In these years the aim of the social system was to struggle against infectious and contagious diseases, to take preventions, to decrease the number of of infant mortality and thus to increase the population number, to take preventions against diseases from abroad, to solve the problems of immgration and of immigrants, to decree the necessary laws and to form a central authority. Beside these laws which were directly related to the medical and social service during the War of Liberation the governing of the districts and the regulations concerning the miners in Zonguldak were decreed in order to protect national health. Our political existence was acknowledged through the signing of the Lausanne Peace after the War of Liberation and the Istanbul Medical Care High Council, which continued its existence as a capitulation, was abolished. The social policy's aim in the era which started with the proclamation of the Republic was to widen the state's medical organization, increase the number of the medical staff, keep those in the medical service who specialized in their profession, work in an organized way against infectious and contagious diseases, provide a wide-spread medical service, give priority to preventive health care and establish institutions for treatment, decree the necessary laws and achieve a cooperation of these institutes and astablish state control in all fields. In the first ten years of the Republic, new schools and courses were founded, doctors were sent to areas without any and a wide-spread social service in order to increase the number of the medical service staff was established. Within the framework of the Obligatory Service Law of 1923, doctors who were sent to the East were provided with encouraging conditions. The organizational work and the laws concerning diseases like Malaria, Syphilis and Trachoma, which were wide-spread among the population, became effective and achieved success from the year 1925 onwards when Dr. Refik Saydam was appointed Minister for Health. The Ass®nblies of the Turkish National Congresses on Medicine solved the nation's health problems and their influence and the state's policy towards the workings of the Ministry for Health were also effective. In this era many laws were decreed with the aim to protect the nation's health and to ensure state control in every field. Some of these are still in force today. The aim was not to restrict oneself to the protection of national health through education. In order to protect the health of children and adolescents laws on a long-running scale were decreed and together with the free medical treatment of the poor and the old, adolescents and pregnant women at both their work and their social lives, laws were decreed which took the task to keep their health condition under protection. In the first ten years of the Republic a protective, comprising and humane health policy was pursued in accordance with the policy of state. XVI 247
- Published
- 1999
64. Türkiye'de köy enstitüleri (kuruluşu, kapanışı ve faaliyetleri)
- Author
-
İşçel Bakkal, Bilge, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Village institutions ,Türk İnkılap Tarihi - Abstract
ÖZET Kurtuluş Savaşı'ndan sonra millet egemenliğine dayalı Cumhuriyet yönetimini kuran Atatürk, Türk Milleti'nin her alanda olduğu gibi eğitim alanında da güçlü olmasını istiyordu. Nüfusun %80'inin köylerde yaşadığı ve bu kesimin okuma-yazma olanağından dahi yoksun olduğu bir ortamda Köy Enstitüleri fikri doğdu, önce orduda çavuşluk yapmış okuma-yazma bilen köy delikanlıları 7-8 aylık eğitmen kursundan sonra köylere gönderildi. Bu deneme başarılı olunca Köy öğretmen Okulları ve 17 Nisan 1940'da 3803 sayılı yasa ile Köy Enstitüleri açıldı. Bu kurumlarda amaç ise üretime dayalı eğitimle köye yararlı eleman yetiştirmekti. Bu sistemde öğretmenler kültür dersleri yanında tarım ve teknik ağırlıklı dersleri de öğreneceklerdi.Öğretmenlerin görevleri 4274 sayılı `Köy Okulları ve Köy Enstitüleri Teşkilat Kanunu'nda``Köy öğretmenlerinin hem okul ve kurslarla hem de köy halkını yetiştirmekle ilgili işleri` açıkça ifade edilmiştir. Işe-Üretime dayalı eğitim içinde motorlu araçların da kullanımının öğretildiği Köy Enstitüleri'n de öğretmenler köyleri aydınlatma görevini sürdürmüşlerdi. 1946'da çok partili hayata geçtikten sonra politik bir çok eleştiri üzerine işe- üretime dayalı eğitimden vazgeçilen bu kurumlar 27 Ocak 1954'de 6234 sayılı yasa ile tarihten silinmiştir. İlköğretimin yurt sathına yayılmasının ve köylülere daha bilinçli bir üretim yapma yöntemlerinin öğretilmesinin hedeflendiği bu eğitim kurumları ile köyler daha modern bir yaşama kavuşacak; belki de köyden kente göç de önlenmiş olacaktı. (VII) ABSTRACT After Independence battles, Atatürk, settled Republic Government based on nation's domination, in demand of that Turkish nation should be perfect also in education field as they were in other ones. That condition on which eighty percent of population living in rural areas and even deprived from opportunity of being literate had been, the idea of village Institutions turned out. At first step rural areas pupils being literate serviced as sergeant in the army were educated in courses then sent out villages as a promising teacher. By the time, resulted in a success, in 1940 17 Th-April numbered 3803 low `Village Training Institutions` was accepted at the member of Parliament After in to practice, village Training Institutions were established at rural areas. The object for establishments to train on labor techniques and production so that persons could be favor to village's needs. In this training concept those promising teachers were about to get education in agriculture courses and its technics besides cultural ones. Those teachers, duty in villages tasks were made clear on both Institution, courses and the training of village people in 1942 9 Th-June and 4274 numbered law. In the education based on production and labor technics-even-engines how to be operated-were being taught at the some time the teachers were doing their efforts for en lighting rural areas. But in 1946 after politician system had progressed in to multitude party system, village Institution, criticized heavily and based on production and practice were abandoned. By the date of 47 Th-January 1 954 and numbered 6234 law, those educations were completely closed up. By means of the education given in village Institution, both primary education and functions could be given village people in a more concise and productive way so that village people were going to reach up to the modern and a higher life standard, may be movement and rush from rural areas to urban were going to be prevented. (VIII) 176
- Published
- 1999
65. İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Milli Mücadele
- Author
-
Demirbaş, Osman, Cihan, Erol, and Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Union and Progress Society ,National Struggle ,Türk İnkılap Tarihi - Abstract
ÖZET İttihat ve Terakki Cemiyeti, modern anlamda siyasal bir örgüt olarak Osmanlı Devleti'nin son dönemine damgasını vurmuştur. Böyle bir örgütün bir kongre sonucunda kendini feshetmesi ve liderlerinin yurt dışına çıkması ile tamamen ortadan kalktığı düşünülmemelidir. Anadolu'daki yaygın teşkilatı ve asker-sivil bürokrasideki kadroları ile feshinden sonra da etkisini sürdürmüş, dolayısıyla Milli Mücadelenin örgütlenmesinde belirleyici bir rol oynamıştır. Milli Mücadelenin örgütleri olan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, esas olarak İttihatçı örgütler üzerinde yükselmişlerdir. Milli Mücadelenin lider kadrosu da dahil olmak üzere bir çok elemanı İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin üyesidirler. Ancak bu durum, Milli Mücadelenin İttihatçı bir hareket olduğu şeklinde algılanmamalıdır. Buna, İttihat ve Terakki hareketinin Müdafaa-i Hukuk hareketine dönüşmesi demek daha doğrudur. Ancak bu dönüşüm sürecinde, İttihatçılığını sürekli muhafaza eden ve İttihat ve Terakki'nin yeniden siyasal yaşama dönmesini arzulayan bir grup İttihatçı, sözkonusu sürecin dışında kalmışlardır. Milli Mücadeleye katılmakla birlikte, lider olarak daima Enver ya da Talat Paşaları görmüşler, gerek yurt dışındaki gerekse yurt içindeki İttihatçılar, bu kişilerin hareketin liderliğine geçmeleri için çaba göstermişlerdir. Enver ve Talat Paşaların ölümleri de İttihatçıların yeni yönetime olan muhalifliklerini ortadan kaldırmadığı gibi, bu ölümlerden Ankara'yı sorumlu tutmuşlardır. Cumhuriyetten sonra ülkede gelişen Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 'nın muhalefetine katılan İttihatçılar, bu partinin kapatılmasından sonra etkilerini iyice yitirmişlerdir. 1926 yılma gelindiğinde ortaya çıkarılan Mustafa Kemal Paşa'ya yönelik İzmir'deki suikast girişimi vesilesiyle, ülkedeki tüm muhalif hareketle birlikte İttihatçılar da tasfiye edilmişlerdir. ABSTRACT Committee of Union and Progress and the National Fight. The Committee of Union and Progress was the modern political organization that dominated the last years of the Ottoman State. One should not think that such an organization was fully disappeared after its winding up and the leaders' self exile from the country. The Committee of Union and Progress maintained its power even after its winding up through its widespread organization in Anatolia and its staff in military and civil bureaucracy, and played a dominant role in the organization of the National Fight. Political organizations of the National Fight, Committees for the Defence of the National Rights, were built-up on fundamentals of the Unionist organizations. A large number of the staff of the National Fight, including the leaders, were members of the Committee of Union and Progress. However, it does not follow from the foregoing that, the National Fight was a Unionist movement. One may rather say that the Union and Progress Movement was transformed itself into the National Defence Movement. Notwithstanding, a group of Unionist who insisted on their Unionist approach and sought revival of the Union and Progress remained outside the said transformation process. The latter group participated in the National Fight, but regarded either Enver Pasha or Talat Pasha as their leader, and worked in and outside Turkey for placing these persons at the leadership of the Movement. The Unionist opposition did not disappear with the death of Enver and Talat Pashas, but the Unionists blamed Ankara for their deaths. After the declaration of the Republic, Unionists took part in the opposition led by the Progressive Republic Party, and they lost their power considerably after the latter was shut down. In 1926, following the assassination attempt to Mustapha Kemal Pasha in İzmir, Unionists were purged together with all opposition movements in the country. 302
- Published
- 1999
66. Uyuşturucu maddelerin arzı ile mücadele
- Author
-
Bilgen, Rasim İsa, Cihan, Erol, Atasoy, Sevil, and Sosyal Bilimler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Narcotics ,Adli Tıp ,Forensic Medicine - Abstract
132
- Published
- 1998
67. 2. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yapısal-işlevsel analizi
- Author
-
Çakan, Işil, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Turkish Grand National Assembly ,Türk İnkılap Tarihi - Abstract
ÖZET `II.TBMM'nin (1923-1927) Yapısal-İşlevsel Analizi` başlıklı bu tez, üç ana eksen üzerine kurulu olarak çalışılmıştır. Bunlardan ilki, Meclis'in oluşumunu belirleyen dinamiklerle, seçim sürecinin mümkün olabildiği ölçüde mikro düzeydeki anlatışıdır. İkinci eksen, II.TBMM'nin toplantı dönemleri itibariyle mebus sayısındaki hareketliliği ile sözkonusu mebusların sosyo-ekonomik tabanının belirlenmesi çabası üzerine kuruludur. Meclis, son olarak toplumsal-siyasal alanın mümkün olabilen her kesiti açısından oluşturduğu etkinlikleri ile serimlenmiştir. Bu üç eksen etrafında elde edilen bulgular kısaca şöyle özetlenebilir: Öncelikle, II.TBMM'nin oluşumuna yol veren asal dinamiğin, I.TBMM'nin kozmopolit yapısına dayalı keskin gruplaşmalarıyla siyasal karar alma sürecinin tıkanması olduğunu söylemek mümkündür. Bu durum yeni ve homojen bir Meclis'in kurulmasını adeta zorlamıştır. Seçim sürecinin Mustafa Kemal'in liderliğindeki Birinci Grup'un belirleyiciliği al tında geçtiği net olarak görülebilmektedir. Grub'un ülkedeki tek yaygın örgüt olması, Meclis içindeki iktidar konumu ve bu iktidar avantajı ile oluşturduğu seçim öncesi düzenlemelerle, karşısında mücadele edecek programlı ve örgütlü grupların bulunmayışı seçim zaferinin kaçınılmaz olarak Birinci Grup lehinde sonuçlanmasında etkili olmuştur. Meclis'in yapı sal analizi kapsamında elde edilen bulgular, yüksek öğrenimli asker-sivil bürokrat katmanının Meclis'teki ağırlıklı konumunun göstergesi olmuştur. Meclis'in bu seçkinci niteliği bütünüyle yerel düzlemden kopuk bir seçkincilik olmayıp, II.Meclis mebuslarının %60'ın üzerinde bölge köklü oldukları saptanmıştır. Meclis'in işlevsel analiz sonuçlarından, II.TBMM'ndeki etkinliklerin temel bir felsefi bakıştan; modernleşmeden kaynak aldığı görülmektedir. Söz konusu modernleşme kavramı salt dinsel -geleneksel yapıdan ayrılış değil, merkezileşme yönsemesi olarak kullanıldığı ölçüde bu Meclis'in etkinliğinin doğru biçimde ortaya konulacağı düşünülmektedir. II.Meclis'in pek çok alt ilgi evreninde etkinliği bulunmakla birlikte, total olarak Meclis'e bakıldığında gözlemlenen bu Meclis'in devraldığı mira sın çok başlı, parçalı, atomize iktidarlı ve ikili yapılanmasının yerini bir merkezli siyasal ve toplumsal düzene dönüştürme çabasında olduğunu göstermektedir. Bu Meclis'in modern- merkezi devletin kurulduğu bir siyasi organ olarak tanımlanması olanaklıdır. XI ABSTRACT Present thesis which its title is `Analysis of Structural-Functional of II.TBMM (Turkish Grand National Assembly)` has been prepared on three main axis. First one is the dynamics which determined the formation of the Assembly and the expression of this process as in micro level. The second axis is base on the movements in the number of Members of Parliament as regards of meeting periods of II Turkish Grand National Assembly and studies of determination of the said Member of Parliament's social- economic base. Parliament has been examined as the activities which formatted according to the all possible social levels of the social-political field. The findings which obtained are summarised as; the main dynamic which gave a direction to the establishment of II Turkish Grand National Assembly and therefore it can be said that this is the suffocating of the process of to take decision with the severe groups based on the cosmopolitan structure of I Turkish Grand National Assembly. This situation presented difficulties for the establishment of homogeneous Parliament instead of the old one. It can be seen very clearly that the election process lasted under the supervision of First Group which under the leadership of Mustapha Kemal. The said group was the only widespread organization in country and it was an effective position in the Parliament and the pre-election ordinances which were organized with the advantage of ruling party, there has been no other organizations and groups which could be make a resistance against the said group, thus all these factors played an important role in order to gain election victory for the First Group. According to the information which obtained in the Parliament's structural analysis, the well educated military-civil officials class became the mirror of the Parliament. This distinguished quality was not totally outside of the local community, but 60 % of the Members of the Parliament were from the regional origin. It can be seen that the activities of II Turkish Grand National Assembly were coming from the main philosophical invention and modernism. The said modernism concept, it can not be separated from the regional-traditional structure and it can be appraised as centralized inclination, thus the activity of the Assembly can be exposed correctly with this method. This inheritance of the Assembly has been replaced with the one centralized political and social structure from the atomised and separated ruling party. The said Assembly can be defined as a political organ which modern-central state has been established. XII 473
- Published
- 1998
68. Organ ve doku naklinin hukuki ve cezai yönden değerlendirilmesi
- Author
-
Karataş, Mehmet, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
Adli Tıp ,Tissue transplantation ,Organ transplantation ,Forensic Medicine - Abstract
114
- Published
- 1998
69. Trafik kazalarında kusur ve kusurun tesbiti
- Author
-
Albayrak, Mustafa, Cihan, Erol, and Sosyal Bilimler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Adli Tıp ,Traffic accidents ,Forensic Medicine - Abstract
125
- Published
- 1997
70. Tekalifi Milliye (Ulusal yükümlülük emirleri)
- Author
-
Berkson, Öğüt, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Tekalif-i Milliye ,Independence War ,Economic situation ,Financial resources ,National Struggle ,Türk İnkılap Tarihi - Abstract
T Tezde, 1919-1923 yıllan arasında gerçekleşen Kurtuluş Savaşı'nda karşılaşılan ekonomik ve maddî sorunları, bu milletin nasıl aştığı incelenmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, halkının güveniyle gerçekleştirdiği bu Ulusal Kurtuluş Savaşı' nın dönüm noktası olan Sakarya Savaşı'ndan önce ordunun maddî ve manevî balomdan güçlenmesi için Meclisin kendisine vermiş olduğu yetkiye dayanarak çıkarmış olduğu Ulusal Yükümlülük Emirleri (Tekâlif-i Milliye) ile halkı orduya maddî yardıma çağırmıştı. Bu emirler Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasında çok önemli katkılar sağlamıştır. Mustafa Kemal Atatürk'ün çıkarmış olduğu bu emirler zorunludur; ayrıca hukuka uygundur. Bundan daha önce Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı sırasında çıkarmış olduğu Tekâlif-i Harbiye Kanunu ile de bu yükümlülüklerin paralelliği vardır. Bilindiği üzere istimval ( rekizisyon) idareye, ihtiyacı olan mal ve hizmetleri, kamu kudretini kullanarak elde etme olanağı sağlayan bir yöntemdir. Bugünkü ihtiyaçlar,bu konuda çağdaş düzenlemeler getirmiştir. Bugünkü mevzuat, Mustafa Kemal Atatürk'ün Millî Mücadele döneminin ardından getirdiği düzenleme ile hemen hemen tam bir uygunluk sergilemektedir. İstimvalin, savaş, doğal âfet, ekonomik bunalım ya da kamu düzeninin ciddî şekilde bozulduğu olağanüstü hallerde ortaya çıkabileceği kabul edilmiştir, istimval, sözleşme niteliğinde değildir. Aynı zamanda vergi niteliğinde de değildir, istimval konusu, 7 Haziran 1939 tarihli 3634 sayılı kanunla düzenlenmiştir. Ayrıca sivil istımvallerde, 25 Ekim 1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu ile uygulanmaktadır. Bu kanun da askerî istimval halini düzenlemektedir. İşte bu anlayışın en açık biçimde ifadesi, Millî Mücadele' de halka olan borçların geri ödenmesiydi. 12 Nisan 1923 tarih ve 328 sayılı yasa, savaştan yeni çıkmış, malî balomdan çok güç durumdaki devletin borçlarını ödemek konusundaki titizliğini göstermek bakımından çok dikkat çekici ve ibret verici bir örnektir. Böylelikle halktan alman bütün borçlarını devlet, yine halkına hiç eksiksiz geri ödemiş ve bunları belgelemiştir. O zaman böylesine çağdaş ve adaletli bir kanun anlayışı, hukuk bilincinin sergilenmesi, hukuk duygusuna sahip olmayı, ona saygılı olmayı ifade etmektedir. Sonuç olarak, Mustafa Kemal Atatürk'ün bu düşüncesi, günümüz koşullarında uygulanan mevzuatla bir ölçüde uyum içinde bir sistem olarak karşımıza çıkmaktadır. ABSTRACT: How this nation has solued the economic problems encountered during the Independence War of 1919-1923, has been investigated in this study. In the period leading to the battle of Sakarya, the turning point of the Independence War, Mustafa Kemal Atatürk, authorised by the assembly, issued the National Requisition Orders, calling the people to contribut to the war effort. These orders have played an important part in the outcome of the war. They conform to the law of the land. There are parallels between these orders and the law Tekâlif-î Harbiye ( War Tax ) promulgated by the Ottoman Government during World War I. As is well known, requisition provides the government with the goods and services needed in a crisis. Requisition is authorised by the modern judicial framework. Mustafa Kemal Atatürk' s wartime measure is in harmony with the legislation after the war. It has long been accepted that requisition can be implemented in conditions of war, naturel disasters, economic crises or the breakdown of public order. Requisition is neither a contract nor a tax. The Requisition Law (number 3634) has been enacted in 7 June 1939. Military and civilian requisitions have been redefined by the Law on Extraordinary State (number 2935) enacted on 25 October 1983. This attitude has found it expression in the repayment of debt on requisitions. Law number 328 enacted on 12 April 1923 shows the exemplary effort of the state to repay its debts in a period of reconstruction and severe fiscal difficulty. In this way die state has repayed its debt on requisition and documented it This idea of Mustafa Kemal Atatürk stands as a system which can applied even today. Thas having such a modem and just legal attitude, expressing such a legal consciousness means having respect for him. / / 159
- Published
- 1997
71. Birinci - İkinci İnönü Muharebeleri
- Author
-
Türker, Selami, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,İnönü Wars I ,National Struggle Period ,İnönü Wars II ,Türk İnkılap Tarihi - Abstract
Birinci Dünya Harbinin galibleri olan İtilaf devletleri Osmanlı Devleti'ne önce Mondros mütarekesini, daha sonra ise Sevr anlaşmasını imzalatmışlardır. Bu anlaşmalar çerçevesinde Anadolu ve Rumeli topraklarını paylaşmaya girişen bu devletlerden İngiltere'nin Başbakanı Lloyd George 'un özel gayreti ve desteği ile İzmir'e çıkan Yunan ordusu da paylaşıma ortak edilmek istenmiştir. Bu haksız işgal üzerine Türk milleti Millî Mücadele'yi başlatarak Mustafa Kemal Paşa'nın yanında yer almıştır. Yunan Ordusu İzmir'den sonra 2 temmuz 1920'ye kadar Batı Anadolu içlerine ve Marmara bölgesine doğru ilerleyerek Aydın, Balıkesir, Bursa, Akşehir, Uşak ve Nazilli gibi önemli yerleşim merkezlerini işgal etmiştir. Bunun üzerine Mustafa Kemal T.B.M.M.'de kurulması ve başına da Ali Fuat (Cebesoy) Paşa'nın getirilmesi fikrini kabul ettirmiştir. Ancak 19 Ekim 1920'de Ali Fuat Paşa'nın taarruz emri ile başlayan Gediz muharebesi mağlubiyetle neticelenince Yunan kuvvetlerine karşı mücadele veren Çerkez Ethem ve diğer millî kuvvetlerin disipline edilerek düzenli bir ordu kurulması fikri doğdu. İsmet Paşa yeni Batı Cephesi Kumandanı tayin edildi. Fakat yeni düzenleme sırasında duruma uyum sağlayamayan Çerkez Ethem isyan edince bunu fırsat bilen Yunan ordusu taarruuza geçti. Öncelikle Çerkez Ethem isyanım bastıran İsmet Paşa daha sonra Eskişehir yönünde ilerleyen Yunan ordusu da İnönü mevkiinde durdurmayı başarmıştır.Birinci İnönü zaferinin T.B.M.M.'de yaratmış olduğu müsbet havayı iyi değerlendiren Mustafa Kemal cumhuriyetin ilk anayasası sayılan Ocak 1921 Anayasası'nın ve ilk bütçesinin hazırlanması çalışmalarını gerçekleştirmiştir. Öte yandan İtilaf devletleri de İnönü zaferi üzerine T.B.M.M. hükümetini temsilen bir heyeti Londra Konferansı'na davet etmiştir. Ancak konferanstaki gelişmelerden beklediği neticeyi alamayacağını anlayan Yunanistan konferansın bitmesini beklemeden İngiltere Başbakanı Lloyd George'dan aldığı cesaret ve destekle yeniden saldırıya geçerek şansım denemek istedi. Fakat 1 Nisan 1921 'de neticelenen İkinci İnönü muharebesinde İsmet Paşa kumandasındaki Türk ordusu karşısında Yunan ordusu bir kez daha mağlup olmuştur. İkinci İnönü zaferi T.B.M.M. 'nin konumunu sağlamlaştırmış ve İsmet Paşa, İnönü'de Mustafa Kemal Paşa'nın deyişi ile sadece Yunanlıları değil Türk milletinin ma'kus talihini de yenmiştir. Following the First World War, Ottoman State was obliged to sign first the Mondros Peace Treaty and then the Sevres Treaty. Regarding the articles of these mentioned treaties, Entente Powers started to invade Ottoman Thrace and Anatolia. Through special efforts and supports of English prime minister Lloyd George, Greek army occupated Izmir and was added to the invader forces. Following Izmir, Greek army marched till 2 July 1920 towards Westerm Anatolia and Marmara Region and occupated importand towns like Ay dm, Balıkesir, Bursa, Akshehir, Ushak and Nazilli. Upon this, Mustafa Kemal Pasha was able to make The Grand National Assembly of Turkey to accept the establishment of the western front and the appointment of Ali Fuat Pasha as its commandeer. When the Battle of Gediz, realized by the order of AH Fuad Pasha, was ended with a disaster, it was planned to discipline the local Turkish forces and transform them into an ordinary army. With this purpose, Ismet Pasha was appointed as the new commandeer of the Western Front. As Cherkes Edhem the leading local notable, rebelled during this reorganization, Greek Army made a new attack. Ismet Pasha crushed first the rebellion and then stopped the greek army in inönü on its march towards Eskishehir. Utilizing the ambiance in the Grand National Assembly caused by the. first inönü Victory, Mustafa Kemal was able to realize the so accepted first constitution (1921) of the Turkish Republic as well the first budged. On the other hand, European Entent Powers invited the government of G.N.A.T. to the London Conference. However, without waiting the end of the conference, Greek army attacked once again depending on the support of Lloyd George. But, they lost also this Second Battle of inönü against the Turkish army under the command of Ismet Pasha.The Second Victory of inönü strenghtened the position of G.N.A.T. and brought to the Turkish nation a new impetus in the defence of the motherland. 142
- Published
- 1997
72. Ana hatları ile Türk Hukuk Devrimi ve cumhuriyet sonrası benimseme ve kanunlaştırma çalışmaları
- Author
-
Özatan, Halim, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Codification ,Turkish Law ,Laicism ,Revolutions ,Türk İnkılap Tarihi - Abstract
T ANA HATLARI ÎLE TÜRK HUKUK DEVRİMİ VE CUMHURİYET SONRASI BENİMSEME VE KANUNLAŞTIRMA ÇALIŞMALARI 1920'li yıllarda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruculan Türk halkım çağdaşlaştırmak için bir devrim hareketi başlattılar. Bu gMşimin yansımalarmdan birisi de hukuk alanında oldu. Bu dönemde Kara Avrupası Hukuk Sistemi örnek alınarak hukukun hemen her dalında, özellikle de medeni hukuk alanında kanunlaştırmalar yapıldı. Bkbirini bütünleyen kanunlaştırma çalışmaları genellikle benimseme esasma dayandırıldı. Bu tez çalışmasında, tarihsel gelişim süreci içinde Türk Hukuk Devriminin nedenleri ve doğrultusu mcelenmiştir. Hukuk devriminin kimliği irdelenirken ulusal egemenlik, laiklik gibi kavramlarla hukuk arasındaki ilişkiler araştırılmıştır. Bu coşmalar açısından Atatürk'ün hukuk üzerine görüşleri rehber kabul edilmiş ve eski-yem karşılaştamasma oldukça sık başvurulmuştur. i T &zin ikinci bölümünde, genel olarak kanunlaştırma ve benimseme kaStfarniarl İncelendikten başka, Türkiye'de cumhuriyet öncesi ve sonrası kanunlaştırma ve benimseme çahşmalanmn değerlendirilmesi yapılmıştır. T.C. YÜKSEKÖ?RETİM KORULU DOKÜMANTASYON MERKEZİ ABSTRACT OUTLINES OF THE TURKISH LAW REVOLUTION & RECEPTION AND CODIFICATION EFFORTS IN POST-REPUBLIC PERIOD In 1920s, a revolutionary movement was held by the institutions of the Turkish Republic to make the Turkish people contemporaneous. One of the reflections of this attempt is the Law Revolution. In this period, many laws were made in almost all branches of the law especially in Civil Law, taking as a guide of the Law System of the Central Europe. Laws complete to each other, in general and they depend on reception principle. In this thesis, the reasons and the direction of the Law Revolution is investigated paying attention to their historical progressions. From one side, the identification of the Law Revolution is examined but from other side relations with some concepts like national sovereignty, secularism and the law are evaluated. During this works, Atatürk's opinions on the law are choosen as the guide former and new comparisions are made very freguently. In the second part of the thesis, codification and reception concepts are examined in general as well as the evalution of codification and reception efforts in Turkey both pre-republic and post-republic phases. 96
- Published
- 1997
73. Ekrandaki şiddet görüntülerinin çocuk üzerindeki kötü etkileri
- Author
-
Çöğgün, Mustafa, Cihan, Erol, and Sosyal Bilimler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Adli Tıp ,Television ,Forensic Medicine ,Violence - Abstract
92
- Published
- 1997
74. Cumhuriyet döneminde yerel yönetimler
- Author
-
Kaya, Oktay, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Kamu Yönetimi ,Republican Period ,Public Administration ,Local administrations ,Türk İnkılap Tarihi ,Municipalities ,Management - Abstract
İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsünde hazırlamış olduğum tezim itibariyle 1923-1996 yıllan arasın kapsamaktadır. Tezimde `Cumhuriyet Döneminde Mahalli İdareler` konusunu inceledim. Tezimi dört ana : altında ele almaya çalıştım. Bunlar: a) Yerel Yönetim Kavramı b) Cumhuriyet Öncesi Dönemde Yerel Yönetimler c) 1921 Anayasası Döneminde Yerel Yönetimler d) Cumhuriyet Döneminde Yerel Yönetimler Cumhuriyet Döneminde Yerel Yönetimler konusunu ise; i) 1924 Anayasası döneminde yerel yönetimler ii) 1961 Anayasası döneminde yerel yönetimler iii) 1982 Anayasası döneminde yerel yönetimler, alt başlıkları altında inceledim. Bütün bu konulan incelerken yerel yönetim türleri olan; İl Özel idareleri, belediyeler ve köyler konularını her başlık altında aynı ayrı inceledim. Ayrıca bu idarelerle ilgili olarak anayasalarımızın vaz olduğu hükümleri de inceleme ihtiyacı duydum. Anayasaların ortaya koymuş olduğu esaslar da ülkemizdeki mevzuat hükümleri de ayrıntılı olarak incelenmiştir. Bu yüksek lisans tezinde- Cumhuriyet Döneminde Mahalli İdareler konusu incelenirken, bu ar bakımından yapılan mevzuat değişikliklerini içermeye ve bütün bu konulardaki temel bazı ilke arayışları, kısa yalın ve nesnel bir açıdan açıklamaya çalıştım. 1982 Anayasası döneminde yerel yönetimler konusundaki açıklamalarımda ayrıca Büyükşehir iyeleri, İdari Vesayet ve Yerel Yönetimlerin sorunları - çözüm önerileri konulan üzerinde de m. ABSTRAKT The thesis, which is about The Local Government in Turkey, is prepared at the Istanbul ersity. I've finished the master 18 th of March in 1997. The subject of my thesis is The Local rnment at the Republic Term in Turkey. The master thesis is devided into four main parts. a) The Conception of Local Government. b) The Local Government before the Turkish Republic. c) The Local Government at the 1921 Constitution Period of Time. d) The Local Government at the Turkish Republic. When I explain `The Local Government at the Turkish Republic`, I seperated this subject into, main groups. i) The Local Government at the 1 924 Constitution Term ii) The Local Government at the 1961 Constitution Term iii) The Local Government at the 1982 Constitution Term, tn Turkey, We've got three sort of Local Government Parts. These are; Municipalities Villages The special menagements of cities. I mentioned all these kind of Local Government Parts, in all parts of my thesis. 211
- Published
- 1997
75. Milli birlik ve beraberlik içinde bölünme
- Author
-
Serbest, Murat Bürkan, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Sovereignty ,Nationalism ,National Struggle Period ,National unity ,Türk İnkılap Tarihi ,Atatürk ,Division - Abstract
126
- Published
- 1996
76. Kuva-i Milliye (Kuvayı Milliye)
- Author
-
Tanriverdi, Ömer Faruk, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Kuva-yı Milliye ,Independence War ,Associations ,Türk İnkılap Tarihi - Abstract
115
- Published
- 1996
77. Ceza muhakemesinde yasak deliller
- Author
-
Kaymaz, Seydi, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
Hukuk ,Prohibitions ,Criminal procedure ,Law ,Public Law ,Evidence - Abstract
158
- Published
- 1996
78. Türk çağdaşlaşma sürecinin ekonomik boyutu (Bir inkılapçı olarak Atatürk'ün iktisat politikası)
- Author
-
Karakoyunlu, Yilmaz, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,National Struggle Period ,Economics ,Ottoman State ,Ekonomi ,Economic policies ,Türk İnkılap Tarihi ,Atatürk - Abstract
210
- Published
- 1996
79. Ziraat Bankası'nın Cumhuriyet dönemi tarım hayatına etkisi
- Author
-
Yitmener, Çetin, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Republican Period ,Economics ,Economy ,Agricultural policies ,Ziraat Bank ,Ekonomi ,Türk İnkılap Tarihi - Abstract
126
- Published
- 1996
80. Organ ve doku nakillerinde hekimin cezai sorumluluğu
- Author
-
Taşkin, Ahmet, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
Adli Tıp ,Tissue transplantation ,Euthanasia ,Organ transplantation ,Physicians ,Criminal Law ,Forensic Medicine ,Criminal liability - Abstract
230
- Published
- 1996
81. Ceza Muhakemesi Hukukunda temyiz nedeni olarak hukuka aykırılık
- Author
-
Keskin, Serap, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
Hukuk ,Unlawful ,Appeal ,Criminal procedure ,Law ,Public Law - Abstract
245
- Published
- 1995
82. Yasak sorgu yöntemleri ve hukuk açısından değerlendirilmesi
- Author
-
Akti, Haluk, Cihan, Erol, and Sosyal Bilimler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Adli Tıp ,Inquiry ,Forensic Medicine ,Law - Abstract
127
- Published
- 1995
83. Aydınlanma geleneğimizin oluşumu ve kültürel olgunlaşmamızda laiklik
- Author
-
Cander, Lale, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Republican Period ,Laicism ,Historical development ,Türk İnkılap Tarihi - Abstract
123
- Published
- 1995
84. Türkiye ile Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) ilişkileri
- Author
-
Feyzioğlu, Ayfer, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Republican Period ,United Nations ,Turkey ,Historical development ,Türk İnkılap Tarihi - Abstract
95
- Published
- 1995
85. Ankara gecekondu gençliğinin eğitimine ve kentleşmesine televizyon yayınlarının etkisi
- Author
-
Akman, A. Zahid, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
Radyo-Televizyon ,Communication ,Urbanization ,Radio and Television ,Turkish education system ,Youngs ,Television programs ,Sociology ,Squatters ,Youth problems ,Ankara ,Socio-economic structure ,Sosyoloji ,Mass media - Abstract
8. SONUÇ VE TEZİMİZİN ÖZETİ / 8.1. Genel Değerlendirme Türkiye'de gecekondu olgusu, genellikle kırsal bölgelerden maddi koşullardaki yetersizlik ve şehirlerdeki koşulların cazibesi yani, itici ve çekici güçler nedeniyle şehre yönelik iç göç hareketleri sonucunda ortaya çıkmaktadır. Tam anlamıyla kırsal bölge yaşantılarını sürdüremedikleri gibi, şehir yaşantısının özellik ve koşullarına da yabana olan gecekondulu, geçiş / halinde bir toplumun özellikleri içinde yaşantısını sürdürmektedir. Bu nedenle, bir taraftan kırsal `...î bölge alışkanlıklarına sahip olan ve diğer taraftan şehirleşme sürecinin meydana getirdiği sosyo¬ ekonomik ve kültürel koşulların etkisinde kalan bu nüfusun yeni bir ortam içinde yaşama zorunluluğu, kaçınılmaz bir takım sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bütün özellikleriyle Türkiye'de kentleşme, şehirlerin ekonomik gelişmelerinin haklı göstermediği bir hız `- ve biçimde devam etmektedir. Sahte, sağlıksız, içiboş gibi terimlerle nitelendirilen bu kentleşme modeli dolaylı veya dolaysız olarak çok yönlü ve çeşitli sorunların kaynağı olmakta ve genel eğilimiyle bu sorunların ağırlığı da yığılarak artmaktadır. J.-Aşın kentleşmeye bağlı olarak beliren sorunları, ekonomik, hizmet, sosyal, konut ve yerleşim sorunu `gecekondulaşma` (daha doğrusu gecekondulaşmadan doğan sorunlar) olarak ifade edebiliriz. Bu sorunların en önemlilerinden olan gecekondu, kırdan kente göçenlerin kırsal ve kentsel kaynaklarının önemli bir bölümünü kullanabilme imkanını bulabildiği, bayındırlık ve yapı kurallarına aykırı olarak gerçek ya da tüzel, kamusal kişilerin topraklan üzerine toprak sahibinin istek ve bilgisi dışında izinsiz olarak yapılan, barınma gereksinimleri devlet ve kent yönetimlerince karşılanamayan dar gelirli ailelerin yaşadığı bannak türü olarak tanımlanmaktadır. Köyünü, toprağını bırakıp modern koşullar içinde yeni bir yaşam düzeni kurmak umut ve çabasıyla köyden şehre gelmiş kimselerin yerleşme yeri, konut, iş vb. konularda başvuracağı bir kurum bulamadığı, kendi çabalanyla çözmeye çalıştığı bu sorunların yanında yerleştiği ortamda kendisinin ve ailesinin psikolojik ve sosyo-ekonomik ihtiyaçlarına cevap verecek herhangi bir örgütün varlığından sözedilemez. İç göç yaşayanların karşılaştığı sorunlardan; çevreye uyum sorunundan ve kişilik gelişiminde genç nüfusun daha fazla etkilendiği söylenebilir. Gençler, içinde buJunduklan çağın özellikleri gereği çevresinden kolaylıkla ve süratle etkilenmektedir. 182Ülkemizin içinde bulunduğu sorunlardan da en fazla etkilenen kesimin gençler olduğu söylenebilir. Yaşadıkları ekonomik sorunların doğal sonucu olan yetersiz eğitim, işsizlik, sağlıksız çevre, sağlık vb. sosyo-ekonomik problemler gençlerin kişiliklerini etkilemektedir. Kalkınmanın ve modernleşmenin dinamosu durumundaki eğitimin, ülkemizdeki verileri hiç iç açıcı değildir. Eğitim sistemimiz artan nüfusun eğitim talebini karşılayamamaktadır. Şu anda geri olan okullaşma oram daha da gerilemektedir. Bunun yanında batıyla dünyayla rekabet edecek bir eğitim kalitesine sahip olduğumuz da kesinlikle söylenemez. Sonuç olarak ülkemizde her yüz kişiden 22.6'sı okur yazar değildir. 18.5'i ilkokulu bitirmeden hayata atılmıştır. 43.4'ü ilkokul, 6.6'sı ortaokul mezunu, 4.5'i lise mezunu, 2.1 'i de yüksekokul mezunudur. Başka bir deyişle her yüz kişiden 95.7'si örgün milli eğitim sistemi içinde herhangi bir mesleğe hazırlanmadan hayata atılmıştır. Bu düşük oranlar ülke genelinde eğitim alanındaki boşluğu ve dengesizliği ortaya koymaktadır. Doğal olarak bu dengesizliğin ve yetersiz eğitimin menfi etkilerini bir geçiş toplumu özelliği taşıyan gecekondu inşam çok daha ağır bir şekilde yaşamaktadır. Ülkemizde 12-25 yaşlan arasında 15 milyon dolayında genç yaşamaktadır. Genel nüfus içinde genç nüfusun oram yüzde 29.6'dır. Ülkemizde çalışan gençliğin büyük bir çoğunluğu istemedikleri,benimsemedikleri ve kendilerine büyük bir yarar sağladığına inanmadıkları işlerde sadece gelir elde edebilmek amacıyla çalışmakta olup başka alanlara yönelmek arzusu taşımaktadırlar. Çeşitli sektörlerde çalışan gençlerin iş çevresi, Aile çevresi, sosyal güvenlik kurumlan, serbest zamanlan değerlendirme, genel eğitim, hizmet içi eğitim, sağlık, iktisadi durundan ile ilgili sorunlan çözüm beklemektedir. Okuyan gençliğin eğitimle ilgili sosyo-ekonomik, kültürel sorunlan bulunmaktadır. Gecekonduda yaşayan gençlerin çaüşanlan ve okuyanlan ifade edilen sorunlardan doğrudan etkilendikleri gibi bunun yanında gerek sosyal, gerek ekonomik bakımdan geçiş halinde bir kuşağın üyesi olmaktan dolayı farklı problemlerin etkisi altındadır, özellikle ekonomik sorunlann çokluğu, eğitim ve sosyalleşme imkanlannın azlığı, modern şehrin baskısı, yaşadığı çevrenin geriliği vb. nedenler gençleri marjinal anlayışlara ve kapalı bir toplum yaşantısına itmektedir. Türkiye'de hızlı kentleşmenin ortaya çıkardığı eğitim ve toplumsallaşma sorunlarının çözümünün de diğer ülkelerde olduğu gibi kitle iletişim araçlarından, özellikle televizyondan 183yararlanılmaktadır. Ülkemizde yönetimi, kamu kuruluşu olarak devletin elinde olan TRT televizyonu ile özel televizyon kanallarının yaygın olarak izlenmesi, bu aracın ülke sorunlarının çözümüne yardım edebileceği ve toplumda bir diyalog ortamı sağlayabileceği düşüncesini de beraberinde getirmiştir. Televizyon; bugün toplumumuzun yaşamında yerini almış, vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Bu kitle iletişim aracı toplumumuzun eğitim, haber alma, eğlenme gibi çeşitli gereksinimlerini ya doğrudan karşılamaldaja da destekleyici olmaktadır. Mesajı ses ve görüntü olarak amnda en uzak yerlere kadar iletebilme özelliği olması ülkemizdeki yönetimleri toplumumuzun çeşitli gereksinimlerini bu araç yoluyla karşılamaya yöneltilmiştir. Televizyon ile yapılan eğitim geniş ve dar anlamlan ile kişiye genel bilgi, kültür veren, beceri uğraşı öğreten iletileri kapsamakta ve toplumu oluşturan herkese bu bilgiler ulaştırılmaktadır. Televizyonda yer alan eğitim, seslenilen kitle yönünden değerlendirildiğinde yetişkin eğitimi ile ilgili yaymlar, çocuklara seslenen eğitsel yayınlar olmak üzere iki genel grupta toplanabilir. t Bunun yanında televizyonla eğitimde hedef izleyici kitleler yaş dışında da bir takım özellikler arzetmektedir. Okur yazar olmayanlar^ okulu bırakanlar, toplumda henüz verimli yerini alamayanlar, elde ettikleri yeteneklerini geüştirmeyi amaçlayanlar, gelişmemiş bölgelerde yaşayanlar, ekonomik ve sosyo kültürel eksikliklerini gidermeye çalışanlar, doğrudan veya dolaylı TV eğitiminden yararlanan kesimler olarak sayılabilir. Ülkemizde 31 Ocak 1968'de başlayan ilk TV yayınından sonra uzun yıllar yayın tekeli TRT'de kalmıştır. Devletin yayın organı olan TRT televizyonunun devletin genel esas ve prensiplerine aykırı bir yayını olması beklenemezdi. TRT her yıl yayınladığı, Genel Yayın hedeflerinden ilk maddeyi hep eğitim programlarına ağırlık verilmesi ve Atatürk ilke ve inkılaplarının öğretilmesine ayırmıştır. Bu ilke çerçevesinde örgün ve yaygın eğitime yönelik sürekli yayınlan olmaktadır. Buna karşın özel televizyon kanallan şu ana kadar doğrudan bir eğitim yayınma ihtiyaç duymamaktadırlar. Ticari amaçlı bu kanallar ancak dolaylı eğitimde faydalı olabilmektedirler. v TRT gençlere yönelik yayınlannda gençlerin Atatürk ilke ve inkılaplanna, Atütürk milliyetçiliğine olan bağlılığının kökleştirilmesine, Türkiye'ye ve menfaatlerine yönelik tehditler konusunda bilgili kılınmasına vb. prensiplere bağlı yaymlar yapmak zorunda olduğundan izleyiciyi cezbedecek gençlik programlan ortaya koyamamaktadır. Bunun yanında denetimsiz yayınlara 184devam eden özel televizyonlar, -ilke ve sınır tanımayan özellikle yabancı kültürlerin ürünü gençlik yayınlarla da insanımızı belirsiz bir hedefe çekmeye çalışmaktadırlar. Gençlerin yapısı dikkate alınmadan yapılan programlar ne adma olursa olsun bir fayda getirmemekte bilakis uzaklaştırıcı olmaktadır. Ülkemizde sık sık yaşanan anti-demokratik dönemlerin mahsulü tepeden inmeci, halkı dikkate almayan baskıcı anayasalarla yapılan her türlü faaliyet, toplumumuzda huzur yerine terörü, ilerleme yerine geriliği, birlik yerine kaosu getirmektedir. Türkiye'de 1945'lerde gözlenmeye başlayan ve 1960'lı yıllarda hızlanan kırdan kente göç ve dalayısryla kentleşme olgusu, önceleri olumlu bir gelişme olarak ele alınmış, kalkınma için potansiyel bir itici güç olarak kabul edilmiştir. Yıllar ilerledikçe kırdan kente göçün hız kazanması ile kentlerdeki iş gücü arzı-sanayi ve hizmetler sektörünün iş gücü talebinin üstüne çıkmış, kentlerde artan işgücü talebi ve düzensiz kentleşme önemli bir sorun haline gelmiştir. 1965-70 yıllan arasında ülke içindeki her 1000 kişiden 107'sinin yer değiştirdiğini ve bu nüfus hareketinin yüzde 45'inin üç büyük şehrimizde olduğunu söyleyebiliriz. DPT'ye göre Ankara' nm 1950-1975 yıllan arasında Türkiye ortalamasının üzerinde bir nüfus artışına sahip olduğu, 1980' de ise ortalamanın..altında bir nüfus hareketliliği tespit edilmiştir. Türkiye'de iç göçlerin yeni yeni başladığa 194Ö'k yıllarda kırsal kesimden gelenler, başkent olması, iş imkanlarının daha fazla olması, kent imkanlarını cazibesi nedeniyle Ankara'ya yönelmişlerdir. Şu anda Ankara nüfusunun yüzde 70'i gecekonduda yaşamaktadır. Ortalama aile büyüklüğü 5.19 kabul edilirse, Ankara'da 300.000 dolayında gecekondulu bulunmaktadır. Ankara'da gecekondularda yaş ortalaması 30.9'dur. 12/24 yaşlan arası genç nüfûsun oram yüzde 41.6'dır. 8.2. Bulguların Değerlendirilmesi Çalışmamızın amacı ve kapsamı; kendine özgü bir toplumsal örgüye sahip olan gecekondulu gençliğin eğitimine ve en geniş anlamı ile bireyin toplumsallaşma aşamasında televizyon yaymlannın etkili olup olamayacağını ölçmekti. Araştırmamızın başında da ifade ettiğimiz, televizyon yayınlarındaki eğitim programlamnm gecekondu gençliğinin, eğitim ve kentleşmesine yardımcı olduğunu, programların içerik ve sunuşu, hitabedilen kesimin özellikleri dikkate alınarak hazırlandığında faydalı olduğunu, yayınlann izleyiciye ulaşması ve yayın saati uygun olursa, Türkiye koşullarında, gecekondu gençliğinin eğitimi ve gelişmesini ileri derecede 185etkileyen en etkili ararcm televizyon olduğu varsayımımız, araştırmamızın neticesinde doğrulanmıştır. Bu bölümde, bu amaçla yaptığımız araştırmanın tezimiz açısından değerini ifade edeceğiz: 1. Gecekonduda yaşayan aileler çocuklarının eğitimini gerçekteki beklenti düzeylerinde gerçekleştirememektedirler. Bunun başlıca nedeni maddi imkansızlıklardır. Dolayısıyla eğitim düzeyi de bir hayli düşüktür. 2. Erkek ve kadınların öğrenim düzeyleri hemen hemen eşittir. Kırsal kesimde sık görülen kız çocuklarının okutulmaması geleneği, şehirde terkedilmektedir. 3. Gecekondulu genç nüfus, Ankara'nın bürokrasi merkezi olması nedeniyle memuriyetle birlikte sosyal güvencesi olmayan, beceri gerektirmeyen, geliri düşük marjinal işlerde çalışmaktadır. 4. Gençlerin oturdukları gecekondular hane halkı kolaylıklarının hemen heme hepsinden yararlanmaktadırlar. 5. Gecekondu gençleri, yaşadıkları çevrede sosyal aktivite gösterebilecekleri kurumlara sahip değillerdir. Bunun yanında işsizliğin ve boş gezmenin doğal neticesi olan kahvehaneler, deneklerin yüzde 90'ına yakınının hemen yambaşmdadır. 6. Gözlemimiz gecekonduların kent tüketim pazanna yoğun bir biçimde girdiğim göstermektedir. Bu durum eşyalara duyulan gereksinimin de ötesinde, bir sosyal statü arayışından ve kentsel tüketim biçiminin özenme şeklinde benimsenmesinden kaynaklanmaktadır. 7. Ekonomik yönden geri olan bu kesim eğlenme, bilgilenme, haber alma ve diğer sosyal ihtiyaçlarım televizyondan karşılamaktadır. 8. Gençler TV yayınlarım belli amaçlar için izlemektedirler. Düşük eğitim düzeyleri ve mali imkansızlık nedeniyle ortaya çıkan toplum içindeki statü farklığım gidermek, şehir hayatında karşılaşılan kültürlü çevrerelerle ilişki kurmak gibi nedenler belirli programlara ilgiyi artırmaktadır. 9. Gecekondularda hemşehrilik ve akrabalık ilişkileri bir hayli ileri düzeyde devam etmektedir. 10. Gençlerin en çok izledikleri televizyonlar özel kanallardır. Yıllardır devletçi ve tek yanlı yayın yapan TRT kanallarından tatmin olmayan gençlik, daha canlı, dinamik, hayata adapte olmuş yayınları nedeniyle özel kanalları tercih etmektedirler. 11. Özel TV kanalları içinde içeriği, sunuşu, programlan diğer unsurlas^İa farklı bir çizgi ortaya koyan TGRT yüzde 20 civarında seyredilmektedir. Özel kanallarda aile ha^ptim nega. içlerin özel yönde etkileyen yayınlar izleyiciyi bu muhafazakar kanala yöneltmektedir. Geı 186televizyon kanallarından en büyük rahatsızlığı `açık-saçık` diye ifade edilen programlardandır. Ondan sonra da inançlara, örf ve adetlere aykırı yayınlardan hoşlanmamaktadırlar. Buna göre gençlerin yüzde 60'a yakını inanç ve ahlaki kaygılar taşımaktadır denilebilir. 12. Gençlerin eğlence gereksinimini kitle iletişim araçlarından, özellikle TV'den karşıladıkları görülmüştür. Bölgelerinde eğlenceyi de kapsayan toplumsal gösterilerin bir tek düğün törenleri olması, sinema salonunda film seyretmek, gazinoya, diskoya gitmek gibi mali imkan gerektiren eğlenme türlerine, imkansızlıktan iştirak edememeleri, TV ile eğlenmek gibi bir sonucu doğal kılmaktadır. 13. Gecekondu gençliği, bir geçiş toplumunun üyeleri olarak, iki kültür, iki yaşam biçimi aasındâ kalmış aidiyet duygularını yitirmiş bir kesimdir. Bu kesim müzik olarak yüzde 65 oranında arabesk dinlemektedir. Arabesk müzik, sanatçılarının sergiledikleri mutsuzluk tablosuyla bütünleşmek bir ölçüde kendi acılarını unutmak ve paylaşmak amacıyla bu kesimde tercih edilmektedir. 14. Gecekondulu genç kadınlar, toplum içinde ihtiyaç duydukları statü değişimini etkileyecek bilgi veren yayınları herşeye rağmen ilgiyle izlemektedirler. Toplumsal yaşamda gündeme gelen kadm-erkek eşitliğinin ne olduğunun öğrenilmesi çabası kentleşme eğiliminin doğal sonucudur. [' ~ ' 15. Denekler, televizyondan yalnızca bir eğlenme aracı olarak değil, bir eğitim ve öğretim aracı olarak da yararlanıldığını ifade etmişlerdir. Özellikle izlenimi kolaylaştınlan eğlenme yönü de olan eğitim yaymlannın izleyiciye birşeyler katan, zevk ve beğeni düzeyini yükselten, zenginleştiren ve eğlendirirken eğiten yayınlar olduğu söylenebilir. 16. Eğitsel yayınların yalnız devlet televizyonundan yapılması özel kanallarda hemen hemen hiç olmaması bir eksikliktir. 17. TRT eğitim yayınlarında öğretilmesi amaçlanan konunun izleyici grubunun özelliklerini ve eğitim tekniklerini dikkate alan yayınlar faydalı olmaktadır. Eğitsel amaçlı yayınların yapımma özen gösterilmeli, biçim ve sunumla ilgili teknikler eğitsel yayınlara uygun seçilmelidir. 18. Televizyonda yer alan eğitsel nitelikli yayınlar bireyin eğitsel gereksinmesini karşılamakta, onun eğitsel sürecini tamamlamasına yardımcı olabilmektedir. 19. Eğitsel yayınlara ilgi duydukları halde izleyemeyenler yayın saatlerinin uygun olmadığını söylemişlerdir. Yayın saati izlenmeyi artırmıyorsa, eğitimi yayınlarından; faydalanmaktan sözedilemez. 18720. İfade edilmeye çalışılan koşullar yerine getirildiğinde, televizyon, kitle iletişim araçları içinde gençliğin eğitiminde en fazla kullanılan ve yararlanılan iletişim aracıdır. u- 21. Yayınların salt eğitsel amacı ve içeriği olduğunda ilgi azalmakta, eğlendirirken eğiten yayınlar daha fazla izlenmektedir. 22.Hedef kitlesi ve amacı belli olmayan yayınlar eğitimden, arzu edilen faydayı f sağlayamamaktadır. 23.Eğitsel yayınlar yayınlanmadan izlemesi amaçlanan kesim önceden uyarılmalı, konu ve zaman hakkında bilgilendirilmelidir., 24.Toplumsallaşmayı, toplumdaki maddi ve manevj tüm değerlerin kuralların, inanışların toplumu oluşturan bireylerce onanması, bunları tutum ve davranışlarına yansıtması olarak tanımlarsak, kapalı toplum bazen de geçiş toplumu özellikleri gösteren gecekondu insanı yaşadığı toplum koşullarında toplumsallaşmaktadır. 25.Elektronik kitle iletişim araçları, özellikle televizyon, gecekondu gençlerinin toplumsallaşmasında aile, arkadaş, çevre gibi etkin kümeler kadar etkili olmakta, hatta birçok yeniliğin ilk ulaştırıcısı olması bakımından da daha fazla gençleri etkilemektedir. 26.Yaşadığı çevre ile bütünleşmeye çalışan genç, bilinçli olarak TV yoluyla gelen iletileı. almakta, tutum ve davranışlarına bunu yansıtmaktadır. 27.İletilerin önemli bir kesimi gecekondu gençlerinin bilmediği, duymadığı ya da çok yüzeysel bilgisi olduğu konularda olunca bireyin bundan yararlanması, bilgi düzeyi ve gereksinimleriyle doğru orantılıdır. 28.Kırsal kesimde egemen olan aile içi ilişkiler ve toplumsal yapı ile ilgili tutum ve davranışların birçoğu özellikle genç kadınlar tarafindan terkedilmiş, şehirde kabul gören ve yaygın olan anlayışların kabullenildiği görülmüştür. 29.Televizyon açık olma koşuluyla gençlerin yaşamlarının önemli kesimini oluşturan sağlık, eğitim, aile yapısı, törelerle ilgili davranışlar ve ülke sorunlarına yaklaşımda kırsal kesim anlayış ve davranma biçimlerini bırakarak, daha çağdaş ve kentsel yaşam biçimlerini benimsedikleri, dolayısıyla toplumsallaşma eğiliminde oldukları belirtilmiştir. 30.Televizyon yayınlarındaki yabancı kültür ağırlıklı programlar, gecekondu gençlerinin toplumdışı toplumsallaşmasını da sağlamaktadır. Toplumun temel değerlerine aykın bu tutum ve davranışların kuralsız ve ölçüsüz bir biçimde temelsiz olarak benimsenmesi toplumumuzun geleceği için önemli bir sorun olarak ifade edilebilir. 1883 1. Gecekondu gençleri televizyon yayınlarını bilinçli bir biçimde, belirli amaçlar için, yani ondan belli konularda doyum sağlamak ve belirli gereksinimlerini gidermek amacını taşıyarak izlemektedirler. Televizyon, toplumun çağdaş uygarlık düzeyini yakalamama tezi doğrultusunda değişmesine elverişli ortamı hazırlama, değişmenin, kentleşmenin, endüstrileşmenin doğurduğu yeni koşullara, bireyin uyum sağlamasına yayınlarıyla yardımcı olmalıdır. İnsanımızın anayasal hak ve özgürlüklerini kavramaya, onları bilinçli bir şekilde kullanacak düzeye erişmesine yardımcı nitelikteki eğitici yayınlara gereksinme açıktır. Bireyin sorumluluklarına sahip çıkmasına çözüm yollan bulmasına demokratik bilincin yükseltilmesine yardımcı halk eğitimi, televizyonun temel görevi olmalıdır. Yaşanılan sorunlara duyarlılık ancak bu sorunlarla yüzyüze gelindiğinde farkedilebiliyor ve gündeme alınabiliyorsa, bu durum muhtemel vahim sosyal sonuçların temel nedeni olarak ifade edilebilir. Ülkemiz insanının yaşadığa ekonomik ve sosyal sorunlar, ivedi çözümler isteyen ciddi eylemleri gerekurmejaedir. 189 207
- Published
- 1995
86. Atatürk'ün kurduğu bir müessese olarak Türk Hava Kurumu: Dünü, bugünü, yarını
- Author
-
Zaif, Oktay, Cihan, Erol, and Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Aviation ,Türk İnkılap Tarihi ,Atatürk ,Turkish Aeronautical Association - Abstract
166
- Published
- 1995
87. Çerkez Ethem
- Author
-
Turan, Kenan, Cihan, Erol, and Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Rebellions ,Çerkez Ethem ,Green Army Corporation ,National Struggle ,Türk İnkılap Tarihi - Abstract
163
- Published
- 1995
88. Elyazısının kişiye ait olup olmadığını belirten grafik göstergeler
- Author
-
Marmara, Nursu, Cihan, Erol, and Psikoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Handwriting recognition ,Psikoloji ,Psychology ,Graphology ,Writing analysis - Abstract
177
- Published
- 1994
89. Bir kültür değişmesi olarak Atatürk'ün hukuk politikası
- Author
-
Talu, İncila, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Türk İnkılap Tarihi ,Democracy ,Law ,Atatürk - Abstract
210
- Published
- 1994
90. Milli Mücadelede 'Eşraf'
- Author
-
Aydin, Gülay, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Elites ,National Struggle Period ,Social stratification ,Social structure ,Notables ,National Struggle ,Türk İnkılap Tarihi - Abstract
93
- Published
- 1994
91. Hazırlık soruşturmasında sanığın kolluk tarafından sorgulanması
- Author
-
Şahin, Cumhur, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
Hukuk ,Inquiry ,Accused ,Law - Abstract
286
- Published
- 1993
92. Milli Mücadele'de Yahya Kemal
- Author
-
Balci, Ramazan, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Beyatlı, Yahya Kemal ,Literary trends ,National Struggle ,Türk İnkılap Tarihi ,National literature - Abstract
66
- Published
- 1993
93. Memurlar hakkında tahkikat ve muhakeme usulü
- Author
-
Kirmizigül, Hüsamettin, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
Hukuk ,Investigation ,Law ,Civil servants - Abstract
149
- Published
- 1993
94. Çağdaş Türk tiyatrosunda anlatım araçları
- Author
-
Hatipoğlu, Şahine, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
Sahne ve Görüntü Sanatları ,Turkish theatre ,Theatre ,Performing and Visual Arts - Abstract
84
- Published
- 1992
95. Ceza muhakemesi hukukunda sanığın sorgusu
- Author
-
Yildiz, Ali Kemal, Cihan, Erol, and Kamu Hukuku Anabilim Dalı
- Subjects
Hukuk ,Inquiry ,Accused ,Criminal procedure ,Law - Abstract
116
- Published
- 1992
96. Atatürk'ün tarih anlayışı
- Author
-
Akpinar, Tahsin, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,History ,Türk İnkılap Tarihi ,Atatürk - Abstract
VIII ÖZET Bu çalışmamız üç ana bolümden meydana gelmektedir. Birinci bolümde Tarih kavramı üzerinde durulmuş, önce yazar ve düşünürlere göre, tarihin birbirinden farklı olan çeşitli tanımları yapılmıştır. Bundan sonra, diğer sosyal bilim dallan ile tarihin ilişkisi incelenmiş, tarihin bu bilim dallarından yararlanma durumu açıklanmıştır. Böylece düşünürlerin bu bilgilerinden yararlanılarak ayrıntılı bir tarih tanımı ortaya konulmuştur. Tarihin amacı adını taşıyan ikinci ana başlık altında da, tarihin sosyal bir bilim olduğu, milletlerin geçmişinin ortaya çıkarılmasında, dolayısıyla insanların mazilerini tanımada yardımcı olduğu, geçmişle ilgili bilgi belgelerin incelenmesinden yararlanılarak toplum hayatının tecrübe kazanacağı vurgulanmıştır. Ayrıca tarihin milletlerin geleceğini hazırlayan bir olgu olduğu ifâde edilerek, geçmişle gelecek arasında kurulacak bir bağlantının, toplum ve milletlerin kültür ve uygarlıklarını zenginleştireceği kabul edilmiştir. Bu bağlamda, böyle zengin bir kültür ve uygarlığın ışığı altında da, geleceğe yönelik planların daha sağlarn gerçekleştirilebileceğiVIII -anlaşılmıştır. Bu arada tarihin amaçları arasında en önemli hususun, onun millî bilinci bütünleştirmede oynadığı rol vurgulanmıştır. Çünkü, tarihsel geçmişin derinliği, bu esnada, yaşanan kederli ve kıvançlı günlerin, bilinmesi, hatırlanması, millî gururu okşamakta tarihiyle bütünleşen millet ve toplumlara moral değerler kazandırmaktadır. çalışmamızın ikinci bölümü Tarih yorumları ve Toplum başlığını taşımaktadır. Bu. bölümde Tarih anlayışları ele alınmış, ilk çağ tarihçisi Heredotos'dan günümüze kadar gelen tarih anlayışlarının gelişme süreçleri ile birlikte incelenmiştir. İlk tarihlerin yazılmaya başlandığı andan bu yana, hemen her çağda geçerliliğini koruyan Hikayeci ve Pragmatik bu tarih anlayışlarının yanısıra, XIX. yüzyılda, daha çok çeşitlilik ortaya çıkmış ve birbirini reddeden tarih anlayışları görülmüştür. Nitekim bu tarih anlayışlarından bazıları da, bir kısım devletlerin siyasal rejimlerinin temel görüşü olarak kabul edilmiştir. Ancak bu. anlayışlar arasında Araştırıcı Tarih Anlayışı, günümüzde en çok kabul gören ve geniş bir tarihçi topluluğu tarafından kabul edilen anlayış olmuş, ülkemiz tarihçileri de, son dönemlerde bu anlayışı benimsemişlerdir. Batıda gelişen farklı bu tarih anlayışlarına karşılık, islâm dünyasındaki tarihçilik ve tarih anlayışları üzerinde de durulmuş, bu sahada, sosyolojinin kurucusu olan İbn Haldun'un tarih kuramının. Doğu tarihçiliğine en çok etki. yaptığı görülmüştür. Bu arada batıda da geniş biçimde görülen Teolojik Tarih Anlayışı kilisenin etkisi altında katı kuramcı biçimde uygulanırken, islam tarihçileri, bunu. daha. esnek biçimde anlayıp o doğrultuda eserler vermişlerdir: El -Biruni ile İbn Miskeveyh bunların başında gelmektedir. Tezimizin asıl konusunu III. Bölüm oluşturmaktadır. Bu bölümde Atatürk'ün tarihe duyduğu ilgi, daha okul sıralarında iken ele alınmış, okuduğu kitaplar incelenmiş, bu kitaplarda etkilendiği bahislerden hareketle tarih bilgisi birikimi ile bunun niteliğine ulaşılmaya çalışılmıştır. Onun okuduğu kitaplar üzerinde yapılan incelemede, Atatürk'ün gerçekten dikkatli bir okuyucu olduğu, bazen bir kitabı bir gecede bitirdiği görülmüştür. Okuduğu kitapların kenarına açıklamalar, yorumlar da yazanIX Atatürk `ün bazen tarihçilerin bile- gösterecek derecede köklü dikkatli tarih bilgisine sahip olduğunu, öğrenmekteyiz. Ayrıca çok kuvvetli bir dimağa ve iradeye sahip olan Atatürk'ün tarihçilerle, tarih sorunlarını bıkmadan.'tartıştığı, `onları yanından ayırmadığı eser yazanları da takdir ve taltif ettiği anlaşılmaktadır: Târihi iyi ` bilen ve onun yararına inanan Atatürk'ün tarih araştırmalarının kurumlaşması için Türk Tarih Kurumu ile Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi'ni açtırdığı, herkesçe bilinmektedir. Daha sonraki bir başlıkta. 'Atatürk 'ün Türk tarihinin nasıl araştırılması konusu işlenmiş, onun direktif vererek hazırlattığı `Türk Tarihinin Ana Hatları` üzerinde durulmuştur. Atatürk bu ana hatlar programı doğrultusunda, Türk tarihinin Osmanlı-Selçuklu çizgisini, ta. Orta Asya Türk Tarihine ve Miladdan önceki çağlara kadar götürmüştür. Ayrıca anavatan `Anadolu, 'nun `en eski halkları olan Hititlere kadar incelemeler yapılmasını` istemiştir. İşte `bu Aha Hatlar çerçevesinde tarih tezini de ortaya atan Atatürk, onun bir bütün halinde incelenmesini istemiş ve ağırlıklı bir biçimde, Türk uygarlığının dünyaya olan katkılarını, belirlenmesini, bunun ortaya konulmasını amaçlamıştır. Onun tarih tezi, bir yandan Türk Milletinin derin mazisini ortaya çıkarmayı amaçlarken, bir yandan pragmatik bir anlayışla, Anadolu'nun Roma ve Bizanslılardan önce bir Türk yurdu olduğunun isbatını öngörmekte idi. Atatürk'ün hazırlattığı `Ana Hatlar` kitabı ile Tarih Tezi, ülkemizde bu bilim daimin önemini ortaya koymuş sorunun en üst düzeyde ele alınması ve izlenmesi, tarihçiliği diğer bilimlerin yanında ön plâna çıkarmıştır. Bundan dolayı, pek çok tarih kitabı yazılmış, az bilinen pek çok konu aydınlanmıştır. Türk tarihçiliğinin bugün ulaştığı düşeyin de, Atatürk'ün bu ilgi ve teşviklerine borçlu olduğu vurgulanmıştır. Daha sonra Atatürk'ün tarihten yararlanması söz konusu edilmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı dönemindeki konuşmalarında tarihten nasıl yararlandığı gösterilmiştir. Daha okul sıralarında hitabete önem veren Atatürk'ün kalabalıkları ve dinleyicilerietkilemekte, sürüklemekteki, başarısında, tarihten verdiği örneklerin büyük payı olduğu görülmüştür. Tezimizin son.kısmında -Atatûrk'ün tarih anlayışı doğrultusunda çeşitli konulardaki, görüşlerine yer verilmiştir. `Onun eski Türk Tarihi ile ilgili olarak Asya. Bunlarının.Orta Asya'daki konumları, tarih incelemelerinin bunlardan başlaması gerektiği kendi konuşmalarıyla vurgulanmıştır. Eski Anadolu tarihinde de Hitit ve Sümerlerin üzerinde ciddiyetle durulması gerektiği ifâde edilmiş, nitekim bundan dolayı Anadolu'da, yapılan kazılar sonucu bu eski uygarlık ürünleri ortaya çıkarılmıştır. Bu bölümde Atatürk'ün islâm tarihi hakkındaki görüşleri de zengin bir bilgi birikimini sergilemektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi `nde özellikle hilâfetin kaldırılması sırasında yaptığı konuşmalar, verdiği 'örnekler dikkate değer niteliktedir. Yıkılan Osmanlı Devleti 'nin yerine çağdaş bir cumhuriyet kuran Atatürk, Osmanlı tarihini de çok iyi yorumlamış, başarıların takdirkârı olmuş, ancak yapılan hataları da gerçekçi bir gözle, gözler önüne sermiştir. O devletin mirasını ve borçlarını yüklenmekten de çekinmeyen Atatürk, bu devletin içine sürüklendiği duruma düşmemeye gayret etmiştir, çalışmamızın sonunda, devlet adamı, şair, düşünür ve ün yapmış bazı kişiler hakkındaki görüşleri de yer almıştır. 185
- Published
- 1991
97. Uluslararası film festivalleri kapsamında Türk sineması
- Author
-
Yildirim, Bayezid, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
Sahne ve Görüntü Sanatları ,Turkish cinema ,Film festival ,International film festival ,Cinema ,Performing and Visual Arts - Abstract
180
- Published
- 1990
98. Atatürk ve eğitim kavramı
- Author
-
Özgürel, Nesrin, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
History of Turkish Revolution ,Türk İnkılap Tarihi ,Atatürk ,Education - Abstract
97
- Published
- 1989
99. TRT televizyonu haberciliği
- Author
-
Akman, A. Zahid, Cihan, Erol, and Diğer
- Subjects
Radyo-Televizyon ,Journalism ,Radio and Television ,Television ,Turkish Radio and Television Corporation ,Mass media - Abstract
İnsan, sürekli olarak toplumlar içinde yaşamıştır. Yapısı gereği çevresinde olanlarla ilgilenmiş, olayları takip etmiş, bunları başkalarına iletmek ihtiyacını duymuştur. Yaşanılanı, olup biteni öğrenmek merakı, bunları daha geniş alanlara yayama isteği `haberleşme` eylemini ortaya çıkarmıştır. Her türlü toplumsal yapı içinde, bağlantı ve bilişmenin şekli, süreci aynıdır. Taşıdıkları unsurlar değişmemektedir.. Buna göre haberleşme, daima üç ana öğeyi gerektirir. Bu öğeler; kaynak, mesaj ve hedeftir. Haberleşme, nitelik ve oluşma şekillerine göre değişik sınıflandırmalara tabi tutulmuştur. Hitap edilen kişilerin niceliğine göre yapılan sınıflandırmada; basın, radyo ve tele¬ vizyon, sinema filmleri ile yapılan haberleşmeye `kitle haberleşmesi`, bunların dışında yapılan haberleşmeye de `bireysel haberleşme` denilmiştir. Kitle haberleşmesi, toplumsal ilişkilerin yoğun olduğu çağımızda ayrı bir önem arzetmektedir. Kitle haberleşmesi, işlevleri açısından şu şekilde tanımlanmıştır: Çeşitli insanlardan meydana gelmiş bir topluluğa, bir amaç için geliştirilmiş araçlar vasıtasıyla bilgi, fikir ve tutumların ulaştırılması, böylece belirli bir insan topluluğu içinde benzerlik ve birlik taşıyan bir toplum oluşturmasıdır. Kitle haberleşme araçlarının üç ana işlevi vardır? 1)Kamu oyunun oluşmasına ve düzenlenmesine yardımcı olmak, 2)Devletlerle olan ilişkiler yönünden faydalı etkilerde bulunmak, 3)Halkın eğlenme gereksinimini karşılamaya katkıda bulunmak. Kitle haberleşme araçları özelliklerine göre iki türlüdür:105 a) Basılı haberleşme araçları, b) Sesli ve görüntülü haberleşme araçları. Toplumlar üzerinde tartışılmaz etkileri olan kitle iletişim araçları herzaman iktidarlar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak kontrol edilmişlerdir. Bu kontrolün şekline göre iktidarların yapıları ve yönetim şekilleri tanımlanmış tır. Türkiye'de de, kitle iletişimini sağlayan radyo ve televizyonun yayın faaliyetleri, kanunla belirlenen sınırlar dahilinde yürütülmektedir. Radyo ve televizyon üzerinde değişmez ve katı bir devlet tekeli uygulanmaktadır. TRT'nin işlevsel açıdan en etkili organı televizyon dur. Televizyon, yayın faaliyetleri içinde, habercilik ve haber programları önemli bir yer tutmaktadır. Bu hizmetleri, 1964 yılında kurulan haber merkezi aracılığı ile yürütmektedir. Haber merkezi; haberlerin seçilmesi, işlenmesi, sunulma sı, milli kültür ve eğitime yardımcılık görevlerinin yerine getirilmesi, haberlerin doğruluğunun sağlanması, organların seçimi gibi faaliyetleri kanunla belirlenen kurallar dahilin de yapmak zorundadır. Haber dairesi başkanlığına bağlı beş müdürlük bulun maktadır. Bunları haber, spor, yurt dışı yayınlar, arşiv, idari işler müdürlükleridir. Bu müdürlüklere bağlı merkezde 330 personel, taşrada ise 670 sözleşmeli muhabir çalışmakta dır. Belirlenen hedefler ve ilkeler ışığında, TRT Haber dairesi şu tür programları gerçekleştirmektedir: 1- Haber yayınları, 2- Spor yayınları, 3- Haber programları, 4- Naklen yayınlar. TRT Haber dairesinin haber kaynakları şunlardır: I. Kurumsal kaynaklar: Yurt içi bürolar, yurt dışı bürolar, yurt içi sözleşmeli muhabirler, yurt dışı sözleşmeli muhabirler, dinleme servisi, haber ekiplerinden oluşur. II. Ajanslar: Yerli ajanslar ve yabancı ajanslardır. III. EurovisionII. Ajanslar: Yerli ve yabanca, ajanslar. III. Avrupa Yayın Birliği (Eurovision). IV. Bültenler, bildiriler, tebliğler. Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğunun televizyon izleyebilir olması, TRT'nin Anayasal bir kurum statüsünde bulun ması, televizyonun kendi yapısal özelliklerinden kaynaklanan etkinliği göz önüne alındığında bu araç vasıtasıyla yapılan haber yayınlarının önemi ortaya çıkmaktadır. TRT Haber dairesi, habercilik faaliyetini organize e- dereken, teknik donanım ve personel açısından yeterli bir seviyede bulunmadığı için kısıtlı ve tatminkar olmayan bir habercilik anlayışıyla hareket edebilmektedir. Yurt içi haber kaynaklarının sınırlılığı da bu olumsuz sonucu etkileyen faktörlerdendir. Yurt dışı haberlerin hemen tümü yabancı ajanslardan sağlanmaktadır. Bu ajana İare- da, dünyada söz sahibi, belirli sistemlerin temsilcisi birkaç ülkenin kontrolü altında faali yet gösterirler. Dış kaynaklardaki bu bağımlılık da, diğer bütün dış kaynaklı haberlerin kapsam ve yönünü de etkilemektedir. TRT televizyonunun habercilik anlayışı ve ilkeleri, değişik güç ve etkilere sahip bazı faktörlerin kurum üzerin deki kontrol ve hareketleriyle belirlenmektedir. Başta devle tin getirdiği kısıtlamalar ve zorunlu uygulamalar olmak üzere, kaynaklardaki tek yönlülük ve sınırlılık, haberlerin değerlendirilmesindeki katı gelenekler televizyonun habercilik faaliyetinde bazı aksaklık ve yetersizliklerin sebebi olarak görülmektedir. 115
- Published
- 1987
100. Türkiye'de reklam ajansları
- Author
-
Dinçbal, Hatice Güner, Cihan, Erol, and Radyo Televizyon Anabilim Dalı
- Subjects
Radyo-Televizyon ,Radio and Television - Abstract
172
- Published
- 1985
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.