Search

Bu çalışmada CNC frezeleme işleminde ısıl değişimlerden kaynaklanan işleme hatasının incelenmesi ve düzeltilmesi hedeflenmiştir. Bu amaçla iş parçası CAD modelinin ısıl genleşme/büzülme davranışı sonlu elemanlar yöntemiyle (FEA) analiz edilmiş ve iş parçası CAD modeli bu analiz sonuçlarına göre “imalat ortamı hangi sıcaklıkta olursa olsun iş parçası tam boyutlarında işlenecek şekilde” revize edilmiştir. Revizyon işlemi için bilgisayar destekli analiz modülü ile CAD modülünü entegre eden yeni bir yazılım geliştirilmiştir. Bu yazılım ile ısıl analiz sonuçları dikkate alınarak iş parçası CAD modeli yeniden yapılandırılmıştır. Revize edilmiş yeni CAD modeli üzerinde gerçekleştirilen CAM uygulaması ile hatayı düzeltecek alternatif CNC işleme kodları elde edilmiştir. Özdeş numuneler farklı imalat ortamı sıcaklıklarında işlenerek düzeltme stratejisinin performansının tekrarlanabilirliği araştırılmıştır. Yapılan çalışma sonucunda Al7075 malzeme için %84 oranında başarı ile işleme hataları indirgenmiştir. Geliştirilen yöntemle talaşlı imalat sektöründe yüksek boyutsal kalitede parça üretebilmek için halen kullanılmakta olan, ortamın sürekli ideal sıcaklıkta (22 oC) kalması için klimatize edilmiş ve yalıtılmış atölyeler oluşturulmasına ihtiyaç kalmayacak, imalat ortamları hangi sıcaklıkta bulunursa bulunsun yüksek boyutsal tamlıkta ürünlerin üretimi ek maliyetlere katlanmaksızın mümkün olacaktır.

Introduction: Rupture of the Achilles’ tendon is a common injury occurring particularly in middle-aged men due to sports trauma. Operative treatment is preferred generally due to lower risk of re-rupture. Possible complications of the operation include suture granulomas. Suture granulomas might represent a foreign body reaction, which itself is the end-stage response of the inflammatory wound-healing process to biomaterials. It may occur with both absorbable and non-absorbable suture materials such as silk in our case. The aim of this study is to present a case of a delayed foreign body reaction 30 years after open repair of the Achilles tendon with silk sutures. Case Report: Our case is a 38-year-old male who presented to our outpatient clinic with complaints of swelling and pain around the posterior region of the ankle for the past 3 months. He had a history of open Achilles tendon repair at the age of 3 at the site of complaints. Physical examination was positive for a mass under the incision scar. Magnetic resonance imaging report was positive for a granulomatosis formation. The patient was booked for an operation to remove the mass. Conclusion: Suture granuloma represents a tissue reaction against the suture material. Orthopedic literature is sparse for such cases and case reports. Both because of its rarity in orthopedic literature and the amount of time between the surgery and reaction, our report is a valuable addition to the literature.

Introduction: Multiple bone fractures in a newborn can be associated with osteogenesis imperfect (OI). OI is a rare genetic disorder that causes Type I collagen synthesis disturbance results in bone fragility. Case Report: We present a female newborn which had numerous fractures of the humerus, bilateral clavicle, and bilateral femur. Her delivery was at 36 weeks gestation by spontaneous vaginal delivery. She had has not any pathological symptom at 2 weeks after birth, the patient had a fracture of the humerus, bilateral clavicle, and femur without any trauma. Genetic analysis of the patient was reported and OI diagnosed. The patient was followed up for 8 months with regularly and without any complication. Conclusion: Multiple fractures with OI in an infant after birth may require an accurate orthopedic plan for diagnosing and treatment.

Temel makroekonomik hedeflere ulaşılabilmesi açısından yatırım teşvikleri çok önemli bir konumdadır. Çünkü teşvikler diğer politikalara göre çok daha az sürede ekonomiye etki eder ve sonuç beklentisi daha yüksektir. Ekonomik hedeflerin yanı sıra sosyal, siyasi, idari amaçlar için de kullanılabilmekte ve bu amaçlarla beraber temel makroekonomik hedefleri gerçekleştirebilmektedir. Teşvik uygulamaları kapsamında yatırımcılara istisnalar, indirimler ve hatta muafiyetler sağlanmaktadır. Ar-Ge indirimi, bu destekler arasında uluslararası rekabet potansiyelini artırmak üzere en önemli yatırım desteklerinden biridir. Bu nedenle tüm ülkeler bu enstrümanları kullanmak isterler. Yatırımcıların teşviklerden faydalanabilmesi için ise teşvik belgesi alması zorunludur.Bu çalışmanın amacı Yeni Yatırım Teşvik Sistemi çerçevesinde ekonomik göstergelerin değişimini tespit etmek ve bu destek çerçevesinde Ar-Ge faaliyetleri ile beraber uluslararası alanda rekabet edilebilir seviyeyi nasıl etkilediğini ortaya koymaktır. Yatırım teşvik sistemi ile ilgili makaleler, yayınlanmış kitaplar ve diğer veriler incelenmiş, elde edilen sonuçlar konu ile ilişkilendirilerek yorumlanmıştır. Sonuçlara bakıldığında sistemin yatırımları, istihdamı, büyümeyi ve bunun yanı sıra uluslararası rekabeti olumlu etkilediği ortaya koyulmuş olsa da bölgelerarası eşitsizliği azaltmada başarısız olduğu tespit edilmiştir. Investment incentives are very important to reach basic macroeconomic targets. Because incentives affect the economy in a much less time than other policies, and the outcome expectation is higher. Incentives can be used for economic, social, political, administrative purposes as well as economic goals and it ensures that macroeconomic targets are realized. Exceptions, reductions and even exemptions are provided for investors within the scope of incentive applications. R & D reduction is one of the most important investment supports that increase the potential of international competition. For this reason, all countries want to use these instruments. However, it is necessary for investors to receive incentives in order to benefit from incentives.. The aim of this study is to identify the exchange of economic indicators within the framework of the New Investment Incentive System and how this affects international competitiveness in the international arena along with R & D activities. The books, articles and other data published in this subject were examined and the results obtained were interpreted in relation to the subject. The results show that the system is unsuccessful in reducing regional inequalities, although it has been shown that investments, employment, growth and, in addition, international competitiveness are positively affected. 158

Background: Madelung deformity is a rare condition characterized by prematuregrowth arrest of the volar–ulnar aspect of the distal radius growth plate. Differentsurgical procedures are described in the literature. In this study, we aim topresent functional and clinical results of our technique in five wrists of 4patients.Methods: 5 wrists of 4 patients (3 females and 1 male) underwent surgery forMadelung deformity in our clinic between 2005-2014. Mean age of the patientswas 15,4 (14-17) and mean follow up duration was 65,6 months (29-111). Onepatient had bilateral deformity. Patients were evaluated with wrist ROM, DASHand VAS score pre and post-operatively. Corrective osteotomy to the radius,shortening osteotomy to the ulna and release of the Vickers ligament wereperformed on all patients.Results: Although there were no meaningful changes in the range of supination-pronation;palmar flexion was decreased; and dorsiflexion and radial deviation were significantlyhigher in the last follow-up compared to the preoperative values. Union wasachieved at the all osteotomy sites. All radiological parameters weresignificantly better in the last follow-up x-rays. Preoperative andpostoperative mean DASH score was 55,4 and 18,8, respectively and preoperativeand postoperative mean VAS score was 6 and 1, respectively.Conclusions:This surgical technique may be a good option forsevere Madelung deformity in terms of functional and radiological results and patientsatisfaction in the midterm follow-up. Pain and gross deformity were our mainsurgical indications., Amaç: Madelung deformitesi, radius distal büyüme plağının volar ve ulnartarafında erken büyüme duraklaması ile tanımlanan nadir bir deformitedir.Literaturde farklı cerrahi girişimler tanımlanmıştır. Bu çalışmada Madelungdeformitesinde kullandığımız cerrahi tekniğin klinik ve radyolojik sonuçlarınıdeğerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: 2005-2014 yılları arasında kliniğimzide dört hastanın 5 elbileği (3 bayan, 1 erkek) Madelung deformitesinedeni ile opera edildi. Hastaların ortalama yaşı 15.4 (14-17) ve ortalam takipsüresi 65 (29-111) ay idi. Bir hastada bilateral deformite vardı. Hastalarameliyat öncesi ve sonrası eklem hareket açıklığı, DASH ve VAS skorları iledeğerlendirildi. Tüm hastalara radius düzeltici osteotomi, ulna kısaltıcıosteotomi ve vicker ligaman gevşetme ameliyatı yapıdı. Sonuçlar: Hastaların son kontrollerindeki eklem hareket açıklıkları ameliyatöncesi değerler ile karşılaştırıldığında; dorsifleksiyon ve radial deviasyonaralığı anlamlı olarak artarken palmar fleksiyon arkı azaldı. Supinasyon vepronasyon aralığında anlamlı bir değişiklik izlenmedi. Tüm osteotomi alanlarında kaynama izlendi. Son takipröntgenlerinde tüm radyolojik parametreler ameliyat öncesine göre anlamlıolarak daha iyiydi. Ameliyat öncesi ve sonrası ortalama DASH skoru sırasıyla55.4 ve 18.8 iken, ameliyat öncesi ve sonrası VAS skoru sırasıyla ortalama 6 ve1 idi. Çıkarımlar: İleri Madelung deformitesi olan hastalarda bu cerrahi teknik hastamemnuniyeti, fonksiyonel ve radyolojik sonuçlar bakımından iyi bir seçenekolabilir. Ağrı ve belirgin deformite bizim ana cerrahiendikasyonumuz oldu.

Spontaneous quadriceps tendon rupture is not rare in patients with chronic renal failure needing dialysis due to the impaired collagen maturation in tendons. With transpatellar tunnel technique, the repair of the impaired tendon and successful healing are reported. The aim of this study is evaluate the functional results, strength and endurance of the quadriceps tendons after repair with transpatellar tunnel technique in hemodialysis patients with spontaneous quadriceps tendon ruptures. Primary repair with transpatellar tunnel technique is performed in 15 spontaneously ruptured quadriceps tendons of 9 patients with the mean age of 50,1 (6 bilateral, 3 unilateral ruptures). After a mean follow-up of 48.7 months, patients were evaluated with Lysholm score for functional evaluation. Isokinetic quadriceps strength and endurance measurements were performed with computerized dynamometer (CYBEX HUMAC–USA) and compared with a control group of 10 volunteers with chronic renal failure needing hemodialysis without quadriceps rupture history. The demographics of the study group and the control group were comparable in terms of age, body weight and dialysis year. 1 patient was deceased during follow-up due to end-stage renal failure. Of the 13 repairs evaluated, 1 repair failed after 3 months and needed revision surgery. Although at the latest follow-up all patients were doing active knee extension against gravity with their repaired quadriceps tendons and walk independently, the Lysholm score of the repair group (mean 75.3) was significantly lower than the control group (mean 93,2) (p: 0.009). The strength (peak torque) of the repaired quadriceps tendon was 43,6 Nm and was significantly lower than the control group (90,6 Nm) (p: 0.001). The endurance of the repaired tendon was also found to be significantly lower than the control group. 259 Nm and 625 Nm respectively (p: 0.001). Primary repair with transpatellar tunnel technique after spontaneous quadriceps ruptures in hemodialysis patients can provide acceptable functional results with active knee extension and independent walking ability. However the strength and endurance of the repaired tendon might be significantly lower than a impaired but unruptured quadriceps tendon.

Objective: Compression of nerves by benign bone and soft tissuetumors comprise an uncommon cause of peripheral neuropathies. We aim to presentcases of peripheral nerve compression due to benign bone and soft tissue tumorstreated in our clinic.Methods: We report a case series with a total of 16 patientswho were treated in our clinic between 2010 and 2015. Mean age of the patientswas 28 (2,5-55). Six of the patients had osteochondroma of the fibular head. Theremaining 10 patients had various soft tissue tumors localized at differentlocations. Patients presented with pure sensory, pure motor, or mixed sensoryand motor deficits. Mean duration of follow-up was 38 (11-120) months. Results: All patients underwent surgical excision and weretreated additionally with vitamin supplements. All patients regained functionwithin 1 month post-operatively. There was no recurrence at the end of thefollow-up.Conclusions: Compression by tumors should be included in thedifferential diagnosis and work-up of peripheral neuropathies. Results areexcellent with prompt diagnosis and surgical intervention.Keywords: Benign tumors; nerve compression; neuropathies;osteochondorma., Amaç: Benign kemik veyumuşak doku tümörlerinin oluşturduğu sinir basıları nadir bir periferik nöropatisebebidir. Bu çalışmada kliniğimizde benign kemik ve yumuşak doku tümörünedeniyle oluşmuş periferik nöropatili hastalarda uyguladığımız cerrahitedavilerin sonuçlarını bildirmeyi amaçladık.Hastalar ve Metod: 2010 ve 2015 yılları arasında kliniğimizde tedavi edilen benigntümöre bağlı sinir basısı oluşmuş 16 hasta çalışmaya dahil edildi. Ortalamayaşları 28 (2,5- 55) idi. Altı hastada fibular sinire bası yapan fibula başıosteokondromu tespit edildi. Geriye kalan 10 hastada çeşitli yerlerde çeşitliyumuşak doku tümöleri tespit edildi. Hastalar ilk başvuruda pür duyusal, pürmotor yada her iki nörolojik deficit ile başvurdu. Ortalama takip süremiz 38(11-120) ay idi.Sonuçlar: Tümhastalar tümörün cerrahi eksizyonu ve ek olarak vitamin takviyesi ile tedaviedildi. Bütün hastalar ameliyat sonrası ortalama 1 ay içerisinde motor veduyusal fonksiyonu geri kazandılar. Hastaların son takiplerinde nüks izlenmedi.Çıkarımlar: Periferiknöropati ayırıcı tanısında sinir basısı yapan tümörler unutulmamalıdır. Erkentanı uygun cerrahi tedavi ile mükemmel sonuç elde edilebilir.Anahtar kelimeler: Nöropati; bening tümörler; osteokondroma; sinirbasısı.

Bu çalışmanın amacı ilköğretim çağındaki öğrencilerin fen dersine yönelik öğrenme yaklaşımlarını belirlemek üzere Fen’i Öğrenme Yaklaşımı Ölçeği uyarlayarak geliştirmek ve bu ölçeği uygulayarak öğrencilerin feni öğrenme yaklaşımlarını belirlemektir. Araştırmanın örneklemini, tesadüfü olarak belirlenen yedinci ve sekizinci sınıfa devam eden 247 ilköğretim öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırma verilerini elde etmek için Feni Öğrenme Yaklaşımı Ölçeği geliştirilmiştir. Geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılarak alt faktörleri belirlenen ölçekten elde edilen veriler SPSS 11.0 paket programında analiz edilerek değerlendirilmiştir. Sonuçta öğrencilerin hem derinlemesine hem de yüzeysel öğrenme yaklaşımlarına sahip oldukları görülmüştür. Öğrenme Yaklaşımı açısından kız ve erkek öğrenciler arasında anlamlı fark bulunmazken, yüzeysel öğrenme yaklaşımının alt boyutlarından yüzeysel güdü faktörü için erkek öğrenciler lehine ve kaygı faktörü içinse kız öğrenciler lehine anlamlı bir fark bulunmuştur. The aim of this research is to develop an instrument for identifying the science learning approaches of the primary school students. The participants are 247 primary school students of seventh and eighth grade who were randomly selected. In order to obtain the research data The Science Learning Approach Questionnaire was developed. After defining the sub-scales by conducting reliability and validity of the questionnaire the data was analyzed and evaluated by using SPSS 11.0 program. At the end, it was found that students have both deep and surface science learning approaches at the same time. Furthermore, it was also found that, there was no significant difference between girls and boys regarding their science learning approaches. However, there were significant differences between boys and girls for the surface motivation in favor of boys and for the anxiety in favor of girls regarding surface science learning approaches.

A Rare Etiology of Acute Abdomen Syndrome: Perforation of The Small Intestinal Lymphoma Akut Batın Sendromunun Nadir Bir Etyolojisi: İnce Barsak Lenfoma Perforasyonu Fatih Altıntoprak, Enis Dikicier, Yusuf Yürümez, Osman Nuri Dilek

The purpose of this study is to develop an instrument for measuring the attitudes and behaviors of adults’ towards water usage. For this purpose, Water Usage Questionnaire (WUQ) consisting of two subscales as attitudes and behaviors was prepared. The subscales of WUQ-Attitudes and WQU-Behavior which initially had 28 and 24 items respectively were analyzed by the data collected from 109 randomly selected adults. Explanatory Factor Analysis (EFA) was conducted for determining the structural validity of WUQ. According to the results of EFA, while the WUQ-Attitude subscale had two factors the WUQ-Behavior subscale had one factor. The item total correlations showed that WQU-Attitude subscale consisting of 12 items had internal reliability coefficient 0.82. The Water Usage-Behavior subscale consisting of 13 items had internal reliability coefficient of 0.87. The t-test analysis results for determining the significance of the differences between the scores of upper 27% and lower 27% groups defined by the total score showed that differences are significant for items. WUQ having 25 items in total takes approximately 20 minutes to complete. The developed WUQ may be used in both experimental and survey studies about water by researchers., Bu araştırmanın amacı, yetişkinlerin su kullanımına yönelik tutum ve davranışını ölçen bir ölçme aracı geliştirmektir. Bu amaçla Tutum ve Davranış olmak üzere iki alt ölçekten oluşan Su kullanımı Anketi (SKA) hazırlanmıştır. Başlangıçta 28 maddeden oluşan SKA-Tutum ve 24 maddeden oluşan SKA-Davranış alt ölçekleri rastgele örnekleme yöntemiyle seçilen 109 kişiye uygulanmıştır. SKA’nın yapı geçerliğini belirlemek amacıyla açıklayıcı faktör analizi (AFA) uygulanmıştır. AFA sonuçlarına göre SKA-Tutum alt ölçeği iki faktörlü bir yapıya sahipken, SKA-Davranış alt ölçeği tek faktörlü bir yapıdadır. Belirlenen boyutların güvenirliliklerini belirlemek amacıyla yapılan madde toplam korelâsyonları sonuçlarına göre, 12 maddeden oluşan Su Kullanımı-Tutum alt ölçeğinin iç tutarlık katsayısı 0,82’dir. Su Kullanımı-Davranış alt ölçeği ise 13 maddeden oluşmaktadır ve ölçeğin iç tutarlık katsayısı 0,87 olarak hesaplanmıştır. Toplam puana göre belirlenmiş üst % 27 ve alt % 27’lik grupların madde puanları arasındaki farkın anlamlılığı için yapılan t testi sonuçlarından, farkların tüm maddeler için anlamlı olduğu görülmüştür. Toplam 25 madden oluşan SKA’nın cevaplanma süresi 20 dakika civarındadır. Geliştirilen SKA araştırmacıların suyla ilgili hem deneysel hem de tarama türü çalışmalarında kullanılabilir.

Bu çalışmanın amacı 5E öğrenme modelinin, öğrencilerin öğrenme yaklaşımlarına etkisini incelemektir. Özel durum araştırması yönteminin kullanıldığı bu çalışmada, amaçlı örnekleme yoluyla seçilen üç hedef öğrencinin ders, öğrenmenin amacı, bir zorlukla karşılaşması ve öğrendiklerini hatırlama hakkında uygulamadan önceki ve sonraki yaklaşımlarının analizleri sunulmaktadır. Çalışmanın verileri, öğrencilerin Derinlemesine Öğrenme Yaklaşımı Ölçeği’nden ve Yüzeysel Öğrenme Yaklaşımı Ölçeği’nden aldıkları puanlar ve uygulama başlamadan önce ve uygulamadan sonra öğrencilerle yapılan yarı yapılandırılmış görüşmeler aracılığıyla toplanmıştır. Veri analizleri, öğrencilerin uygulamadan sonra sahip oldukları öğrenme yaklaşımlarındaki değişimin birbirlerinden farklı şekilde gerçekleştiğini göstermiştir. Öğrencilerden iki tanesi, 5E öğrenme modeli uygulanmadan önce hem derinlemesine hem de yüzeysel yaklaşıma sahipken uygulamadan sonra, yaklaşımlarını derinlemesine yönde değiştirmişlerdir. Öğrencinin merkezde olduğu 5E öğrenme modeli kullanılarak yapılan öğretim, bu iki öğrencinin öğrenme yaklaşımlarını derinlemesine yönde değiştirmelerinde etkili olmuştur. Bir öğrenci ise, uygulamadan önce sahip olduğu hem derinlemesine hem de yüzeysel öğrenme yaklaşımını sürdürmüştür. Bu bulgu ayrıca, yapılandırmacı öğrenme kuramına dayalı öğretimin, her öğrenci için aynı etkiyi doğurmayacağına işaret etmektedir. Bu nedenle, öğrencilerin öğrenme yaklaşımlarında derinlemesine yönde bir değişimi sağlamak için araştırmacıların uygulamaları uzun süreli sürdürmeleri önerilmektedir.

Tez (yüksek lisans) -- Ondokuz Mayıs Üniversitesi, 2015 Libra Kayıt No: 83461 …

Amaç: Aşil tendon rüptürü sık rastlanan bir yaralanma türü olmasına rağmen tedavisi halen tartışmalıdır. Çalışmamızda Aşil tendon tamirinde kullanılan perkütan ve açık cerrahi tekniklerin fonksiyonel durumunu karşılaştırmak amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 33’ü perkütan (ortalama takip süresi 39 [16–49] ay), 57’si açık (ortalama takip süresi 44,16 [16–95] ay) teknikle tedavi edilmiş 90 hastanın sonuçları geriye dönük olarak karşılaştırıldı. Hastalar AOFAS skoru, ayakbileği eklem hareket açıklığı, dorsifleksiyon ve plantar fleksiyon gücü, işe ve spora yeniden başlama zamanları açısından değerlendirildi. Bulgular: Her iki grubun demografik özellikleri benzer olarak değerlendirildi ve yaş, cinsiyet, ortalama takip süreleri açısından fark yoktu. Fonksiyonel değerlendirmede AOFAS skorlarında (p=0.266), plantar fleksiyonda (p=0.106), dorsifleksiyonda (p=0.104), dorsifleksiyon (p=0.531) ve plantar fleksiyon (p=0.413) güçlerinde iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Grupların komplikasyon oranlarında anlamlı fark yoktu. Sonuç: Aşil tendon rüptüründe perkütan ve açık tekniklerin fonksiyonel sonuçları başarılıdır ve perkütan tekniğin erken iyileşme ve işe dönme açısından üstünlüğü gösterilememiştir. Background: Acute Achilles tendon rupture is a common injury for which recommended treatment is still controversial. The aim of the present study was to compare functional results of percutaneous and open surgical techniques of Achilles tendon repair. Methods: Ninety patients (33 percutaneous repairs with a mean follow-up of 39 [16–49] months, and 57 open repairs with a mean follow-up of 44.16 [16–95] months) were included in this retrospective, comparative study. Patients were evaluated for American Orthopaedic Foot and Ankle Society (AOFAS) scores, ankle range of motion (ROM), dorsiflexion and plantar flexion strength, and time of return to work and sports at last follow-up. Results: Both groups had similar demographic characteristics, and there were no differences in terms of age, gender, and mean follow-up. In functional assessment, there were no statistical differences in AOFAS scores (p=0.266), plantar flexion (p=0.106), dorsiflexion (p=0.104), plantar flexion (p=0.413), and dorsiflexion strength (p=0.531) between the 2 groups. Regarding complications, there were no statistical differences between the groups. Conclusion: Percutaneous and open Achilles repair can be performed with successful functional rates, and percutaneous technique did not show any superiority in terms of early recovery and return to work.

İnsanın yaratılışının pek çok nedeninden söz edilebilir. Bu nedenlerden biri, belki de en önemlisi, insanın Yaratıcı'sını bilmesidir. İnsanın Yaratıcı'sını bilmeye çalışması, aynı zamanda O'nun varlığını kanıtlama çabası ile birlikte değerlendirilebilir.Doğrusu, biz, Din Felsefesinde Ölümsüzlük Kanıtı isimli Yüksek Lisans tez çalışmamızla, bir yandan Tanrı'yı bilmeye, öte yandan Tanrı'nın varlığını kanıtlamaya katkı sunacağını düşündüğümüz, din felsefesi sorun alanında oldukça yeni olan ve adına ölümsüzlük kanıtı denilen bir kanıtı ele almaya çalıştık.Çalışmamızın Birinci Bölümünde, ölüm düşüncesi, diriliş inancı ve ölümsüzlük düşüncesi ele alınmıştır. İkinci Bölümde ise din felsefesinde Tanrı-ölümsüzlük ilişkisi çeşitli yönleriyle tartışılmıştır. Üçüncü Bölümde ise Ölümsüzlük Kanıtının Kuruluşu başlığıyla Din Felsefesinde Ölümsüzlük Kanıtı irdelenerek sonuca gidilmiştir.Anahtar Sözcükler: Ölümsüzlük Kanıtı, Tanrı, Ölüm, Diriliş, Ölümsüzlük Many reasons can be mentioned about why human being has been created. One of these reasons, perhaps the most important one, is to acknowledge the Creator. Acknowledging the Creator is also considered as an attempt to prove the existence of God.Essentially we tried to analyse a newly emerging thought in area of the philosophy of religion which called 'Argument from Immortality'. So, in our master thesis, called 'Argument from Immortality in the Philosophy of Religion', we tried from one hand to know the existence of God, and to prove his existence on the other. In the introduction part of our thesis we discussed the idea of death, the belief of resurrection and the thought of immortality. In second chapter, the relationship between God-immortality has been discussed in detail. And, in third chapter the establishment of the argument from immortality has been examined and then come to the conclusion. Keywords: Argument from Immortality, Creator, Death, Resurrection, Immortality. 85

In this review study,the concept of metacognition whose emergence goes back to early 1970s in education was investigated and primarily, basic definitions related to the concept of metacognition have been discussed and identified. Afterwards, the studies carried out together on a conceptual change and metacognition have been investigated and some recommendations for developing metacognition in classrooms have been proposed., Derleme türü bu çalışmada, 1970\'li yıllardan sonra eğitim alanında izleri görülmeye başlanan biliş üstü kavramı incelenmiştir. Araştırmada öncelikle bilişüstü kavramıyla ilgili temel tanımlamalara yer verilmiştir. Daha sonra fen eğitiminde kavramsal değişim yaklaşımı ve bilişüstünün birlikte ele alındığı araştırmalar incelenmiş ve son olarak sınıflarda bilişüstünün geliştirilmesi için bazı önerilerde bulunulmuştur.

Bu çalışmanın amacı fen ve teknoloji dersinde kullanılan araştırmaya dayalı ve açık uçlu deney tekniklerinin öğrencilerin bilimsel süreç becerilerine etkilerini incelemektir Çalışmaya İzmir ili Buca ilçesi Vali Rahmi Bey İlköğretim Okulunda açık uçlu deney tekniğinin uygulandığı 30 kişilik deney–1 grubu araştırmaya dayalı deney tekniğinin kullanıldığı 31 kişilik deney–2 grubu ve fen ve teknoloji öğretim programının uygulandığı 30 kişilik kontrol grubu öğrencileri katılmıştır Uygulama yaklaşık 8 hafta boyunca “Kuvvet ve Hareket” ve “Yaşamımızdaki Elektrik” üniteleriyle gerçekleştirilmiştir Çalışma öncesinde ve sonrasında Kuvvet ve Hareket Ünitesine Yönelik Bilimsel Süreç Becerileri Ölçeği ve Yaşamımızdaki Elektrik Ünitesine Yönelik Bilimsel Süreç Becerileri Ölçeği üç çalışma grubuna da uygulanmıştır Çalışma sonuçları deney–1 deney–2 ve kontrol sınıfları arasında bilimsel süreç becerileri puanları açısından deney–1 ve deney–2 grubu lehine anlamlı farklılıkların olduğunu deney–1 ve deney–2 grupları arasında ise anlamlı farklılıkların olmadığını göstermiştir

Amaç: Çalışmamızın amacı ultrasonografik taramanın seçilmiş hastalarda mı (risk faktörleri ya da muayene bulguları olan) ya da genel popülasyon üzerinde mi yapılması gerektiğini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Kliniğimize 2010-2012 gelişimsel kalça displazisi (GKD) taraması amacıyla başvuran 634 bebek çalışmaya dâhil edildi. Risk faktörleri olarak aile öyküsü, makat gelişi, tortikollis, ilk gebelik, oligohidramniyos, çarpık ayak, kız cinsiyet olarak belirlendi. Graf metodu ile yenidoğan kalçaları taranarak, hastalardaki risk faktörleri ve klinik muayene bulguları istatistiksel olarak duyarlılık ve özgüllük açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Çalışmaya alınan 634 bebeğin 403'ü kız, 231'i erkekti. Hastaların ortalama yaşı 87,45±49,6 gündü. Ortalama anne yaşı 29,6±5,4 yıldı. Ultrasonografik tarama sonucunda 66 bebeğin 71 kalçası displazik bulundu. Bu kalçalardan 30'u Tip 2b, 8 kalça Tip 2c, 3 kalça Tip d, 23 kalça Tip 3, 7 kalça Tip 4 olarak tespit edildi. Sonuç: Çalışmamızda klinik bulguların GKD taraması açısından yeterli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle de özellikle ülkemiz gibi GKD prevelansının sık görüldüğü ülkelerde seçilmiş hastalara ultrasonografik tarama yapmaktansa tüm popülasyonun ultrasonografik taramasının yapılması gerektiği düşüncesindeyiz. Objective: The aim of the study is to evaluate the efficacy of ultrasonographic screening in general population and selected patients (who had risk factors or clinical findings) for developmental dysplasia of the hip (DDH).Material and Methods: 634 babies who had been admittted to our clinic between 2010 and 2012 were included in the study. Family history, breech presentation, torticollis, first child, oligohydramnios, club foot, and female gender were accepted as risk factors. The newborns patients were evaluated with Graf method. Risk factors and clinical findings of the patients were compared with these results for sensitivity and specificity. Results: 403 patients were female and 231 patients were male. The mean age of the patients were 87.45±49.6 days and the mean maternal age was 29.6±5.4 years. In the screeening of the patients 66 babies with 71 hips were dysplasic (30 hips Type 2b, 8 hips Type 2c, 3 hips Type d, 23 hips Type 3, and 7 hips Type 4).Conclusion: According to our study, clinical examination of the patients is not sufficient for the screening of the babies for DDH. We think that the ultrasonographic screening of the babies for DDH is recommended for general population of high risk countries like Turkey.

The aim of this study is to examine the effect of integration in primary scienceteaching on students' cognitive level. For this, researchers developed some teachingmaterials are suitable for integrated science teaching. The subject of this study consist of62 8th grade students in a primary school in İzmir. The students in the experimental group(n=31) were taught by using the prepared materials whereas the control group (n=31)were taught traditionally. Before and after treatment, both group were given multiplechoice test, open ended questions. When treatment ended, 9 students from both groups(experimental and control group) were interviewed. As a result, there is a significantdifference between the experimental group and the control group on the cognitive level infavor of the experimental group.Key words : Science teaching, Integration in Science teaching, Energy concept, Bu araştırmanın amacı, fen öğretiminde entegrasyonun öğrencilerin bilişsel düzeylerine etkisini araştırmaktır. Bunun için çeşitli öğretim materyalleri geliştirilmiştir. Araştırmaya İzmir'deki bir ilköğretim okuluna devam eden 62 (31 deney, 31 kontrol) öğrenci katılmıştır. Deney grubunda entegrasyona yönelik hazırlanan materyallerle, kontrol grubunda ise geleneksel öğretim yapılmıştır. Uygulama öncesi ve sonrası her iki gruba da başarı testi ve açık uçlu sorular verilmiştir. Ayrıca, uygulama bittikten sonra her iki gruptan 9'ar öğrenci ile görüşme yapılmıştır. Sonuç olarak, deney ve kontrol grubu arasında bilişsel düzeyde deney grubu lehine anlamlı farkların olduğu görülmüştür. Anahtar sözcükler : Fen Öğretimi, Fen Öğretiminde Entegrasyon, Enerji Kavramı

Bu çalışmada Türkiye?de imal edilmiş peynirlerin, peynir altı sularında bulunan beta-kazomorfin-7 (ß-kazomorfin-7, BKM-7) peptiti indirek ELİSA ve ters-faz HPLC de analiz edilmiştir. Öncelikle ELİSA standart grafiğini elde etmek üzere, standart inek BKM-7 peptidi BSA ile gluteraldehit konjugasyon metoduyla konjuge edilmiştir. Optimize ELİSA metodu sonlandırılması 25. dk da, 405 nm dalga boyunda plaka okuyucu ile yapılmıştır. Elde edilen absorbans değerleri, 1:30 molar oranda BSA-BKM-7 peptit konjugatının 6.25-100 ng/ml aralığında 1/150 primer antikor ve 1/250 enzimatik işaret dilüsyonlarında bir seri standart BKM-7 eğrisine karşı hesaplanmıştır. ELİSA testinin hassasiyeti 23±5.3 ng/ml olarak bulunmuştur. 0.05-0.5 dilüsyon aralığındaki 9 çeşit peynir altı suyu BKM-7 miktarı optimizasyon sonrası indirek ELİSA metodu ile ölçülmüştür. C marka peynir örneği için bulunan BKM-7 miktarı absorbans BKM-7 standart eğrisi kullanılarak, 403.1 ng/ml olarak bulunmuştur. Diğer peynir sularında BKM-7 miktar hesaplaması için immün aktivite alınamamıştır.Ters-faz HPLC çalışmalarında, BKM-7?nin 220 nm dalga boyunda, 36-38. dk arasında maksimum absorbans verdiği gözlenmiştir. Elde edilen BKM-7 piklerinin konsantrasyonu, 0.0312-1.25 mM derişim aralığında standart eğrisine karşı hesaplanmıştır. Kullanılan filtrelerin geri kazanım katsayılarına göre (30000 MWCO için 0.9) yapılan iyileştirme ile A marka peynir altı suyundaki ortalama BKM-7 miktarı 12.5 ±2.35 µM ve karşılığı 10 ng/ml, B marka peynir altı suyundaki ortalama BKM-7 miktarı 35.1±3.93 µM ve karşılığı 28.1 ng/ml ve C marka peynir altı suyundaki ortalama BKM-7 miktarı 422.68 ± 4.16 µM ve karşılığı 338.15 ng/ml bulunmuştur.Çalışılan metotları karşılaştırdığımızda, ELİSA metodunun deteksiyon alt limiti 6.25 ng/ml olmakla beraber HPLC metodunun düşük konsantrasyonlarda, ELİSA?nın ise yüksek konsantrasyonlarda HPLC?ye göre daha iyi sonuç verdiği görülmüştür. C marka peynir altı suyu BKM-7 peptit miktarının HPLC ile tespit edilen miktarı ile ELİSA da tayin edilen miktarı yüksek tutarlılık göstermektedir. Çalışılan metotlar peptit tespiti ve ölçümü açısından birbirlerini desteklemektedirler.Pek çok hastalığın etmeni olan ve sağlık açısından her yönden önem ihtiva eden biyoaktif peptit BKM-7, şimdiye kadar geliştirilen diğer yöntemlerinin aksine, sindirim metabolizması çalışmaları ve ekstraksiyon yöntemleri dâhil edilmeden, çalışmamızda geliştirilen metotlarla peynirde direk olarak tespit edilmektedir. Buna bağlı olarak çalışmamız, marketlerde, A1 tip inek sütü ürünlerinin tespitine olanak sağlayan özel bir araştırma niteliği taşımaktadır. İnek sütünde A1 tip süt biyobelirteci niteliğindeki BKM-7? nin miktar tayini yapılabilinmesi yönünden geliştirilen analitik metot, günlük hayata uygulanabilirliği kuvvetle muhtemel inovatif bir çalışmadır. In recent study, beta-casomorphin-7 (ß-casomorphin-7, BCM-7) content of Turkish white cheese rennet was quantitatively detected by indirect ELISA and RP-HPLC methods. Bovine standard BCM-7 was conjugated with BSA by using glutaraldehyde conjugation method for the drawing of standard graph of ELISA method. Developed ELISA plates had read at 405 nm at 25. min by using plate reader. The concentration of BCM-7 peptides in the samples were calculated towards standard graphics. The graphics were constructed by using 1:30 (w/w) molar ratio of BSA-BCM-7 peptide conjugation in the range of 6.25-100 ng/ml with 0.991 r2 linearity where the optimum antibody dilutions were 1/150 and 1/250 for the primer antibody and enzymatic labels, respectively. The presicion of the indirect ELISA test was as 23±5.3 ng/ml. BCM-7 quantity of 9 different brands of cheese wheys were detected in the dilution limits of 0.05-0.5 by using optimized indirect ELISA method. As a result of detection, the amount of BCM-7 in white cheese C brand was found as 403.1 ng/ml. For the other brands, the immunoreactive did not detected for the calculation of the amount of the peptide.In RP-HPLC chromatograms, the maximum absorbance peaks of standard bovine BCM-7 peptides were detected at 220 nm between 36-38. minutes. The amount of the petide in the cheese rennets were calculated towards standard graphic in the range of 0.0312-1.25 mM concentration with 0.9999 r2 linearity. After the calculation of the recovery coefficient (0.9 for MWCO 30,000) of the used filters in the filtration, the concentration of BCM-7 were found as 12.5 ±2.35 µM and 10 ng/ml, 35.1±3.93 µM and 28.1 ng/ml, 422.68 ± 4.16 µM and 338.15 ng/ml for brands A, B and C, respectively. When we compare the methods, even the detection limit of ELISA test was 6.25 ng/ml. It was seen that indirect ELISA method was good in the high concentrations of the peptide and RP-HPLC was good in the low concentrations. A good correlation was found between the methods for the concentration of brand C cheese peptide. Developed methods are supported each other in the determination and the detection of the peptide.The bioactive peptide BCM-7, factor and reason of many diseases in terms of the importance of health, can be directly detected from the cheese rennet by using the designed method in the thesis without the need for digestion, extraction processes and metabolism studies, unlike the other methods so far developed. Therefore, our study is a unique and an innovative research which allows to determine A1-type cow milk and milk products in the markets. In terms of the amount to determination of BCM-7 as A1 type cow milk biomarker in the milk products, the applicability ofthe analytical developed method in daily life is more likely. 102

Bu çalışmanın amacı, ilköğretim 7. sınıf fen ve teknoloji dersi “Kuvvet ve Hareketâ€? ünitesine yönelik bir bilimsel süreç beceri ölçeği geliştirmektir. Ölçek hazırlanırken “Kuvvet ve Hareketâ€? ünitesinde yer alan kazanımlar dikkate alınarak temel ve üst düzey becerilere yönelik sorular hazırlanmış ve uzman görüşlerine sunulmuştur. Uzman görüşleri doğrultusunda bazı sorular ölçekten çıkarılmış, bazı sorularda düzeltilmiştir. Daha sonra 38 maddelik ölçek oluşturulmuş ve bu ölçek İzmir il merkezinde bulunan üç ilköğretim okulundan rastgele seçilen 8. sınıf (n=236) öğrencilerine uygulanmıştır. İstatistiksel analiz için Finesse Paket Programı kullanılarak madde analizi yapılmış ve her sorunun madde güçlüğü ile ayırt edicilik indeksleri hesaplanmıştır. İki sorunun ayırıcılık indeksinin 0.20'nin altında olduğu görülmüş ve bu yüzden ölçekten çıkarılmıştır. Kalan 36 maddelik ölçeğin güvenirliği (KR–20) 0.82 bulunmuştur., Extended AbstractProblem: In Science and Technology Curriculum accepted in 2004 science process skills is emphasized. Therefore, students' learning levels relation to these skills needs be determined. These skills are developed with various contributions at all teaching process of science and technology course. So, identifying the science process skills toward units of “Force and Motionâ€? in science and technology course of the students is important. However, there has not been such an instrument. The basic movement point of this study is the absence of such an instrument identified 7th grade students' science process skills towards units of “Force and Motionâ€? in science and technology course. It is assumed that this study will also fulfill this gap in science education in Turkey. The purpose of the study is to develop a valid and reliable instrument related to 7th grade students' science process skills toward unit of “Force and Motionâ€? in science and technology course.Method: The study was conducted with 236 students attending to 8th grade of the primary schools Buca in İzmir who were chosen randomly. The acquisitions of the unit were carefully examined and then multiple choice items were composed for testing. Some items were removed and some items were revised depending on the expert views. For statistical analysis Finesse statistical package program was used. Item discrimination was calculated by using item analysis. Two items were removed from the scale since the item discrimination indexes were below 0.20. So, the Scale was composed of totally 36 items. Besides, the reliability (KR-20) of the scale was found as 0.82.Results: The results showed that the scale developed is valid and reliable (KR-20=.82). Meanwhile, in literature review it was observed that it is the first instrument developed for determining the science process skills toward units of “Force and Motionâ€? in science and technology course of the primary students in our country.Recommendations: The developed scale can be used by both researchers and the science teachers as it is a valid, reliable instrument. Besides, this scale can be used for identifying variables that affect students' skills with this scale.

Bu çalışmada, modellemeye dayalı etkinliklerle yürütülen fen ve teknoloji dersinin öğrencilerin bilimsel bilginin varlık alanına yönelik düşüncelerine etkisi incelenmiştir. İzmir iline bağlı merkez ilçelerden birindeki bir ilköğretim okulunun 7. sınıflarıyla gerçekleştirilen ve yaklaşık 6 hafta süren uygulamada deney ve kontrol grupları ile çalışılmıştır. Fen dersi deney sınıfında modellemeye dayalı olarak işlenirken, kontrol sınıfında ise mevcut Fen ve Teknoloji programına uygun olarak işlenmiştir. Uygulama öncesinde ve sonrasında her iki sınıfa da bilimsel bilginin varlık alanına yönelik görüş ölçekleri uygulanmış ayrıca her iki sınıftan 5'er öğrenci ile görüşülmüştür. Araştırma sonunda her iki grup arasında nicel olarak anlamlı fark görülürken aynı zamanda nitel olarak da deney grubu lehine gelişme izlenmiştir., In this study the effects of science and technlogy course carried by model based activities on students’ views about the existance domain of scientific knowlegde were examined. The study was conducted by 7th graders with experimental and contol groups in a primary school in one of the central towns of Izmir for about six weeks. While the courses in experimental group was conducted by modelling, the courses in the control group was conducted according to the current scinece and technology curriculum. The scale for existance domanin of scientific knowledge was given to both groups besides interviweing five students from each group before and after the instruction. At the end of the reserach, it was found that there is not a significantly difference between two groups quantitavely despite the improvement of the experimental group qualitatively.

Bu çalışmanın amacı, ilköğretim II. kademe öğrencileri için kullanılabilecek Fen ve Teknoloji Dersine Yönelik Tutum Ölçeği (FTDYTÖ) geliştirmektir.Araştırma, 400 ilköğretim öğrencisi üzerinde gerçekleştirilmiştir. FTDYTÖ’ninyapı geçerliğini belirlemek amacıyla açımlayıcı faktör analizi ve doğrulayıcı faktör analizi uygulanmıştır. FTDYTÖ’nin güvenirliğini belirlemek amacıyla ilkolarak düzeltilmiş madde-toplam korelâsyonları hesaplanmıştır. FTDYTÖ’indeki maddelerin düzeltilmiş madde-toplam korelâsyonları 0.45 ile 0.85 arasındadeğişmektedir. İkinci olarak toplam puana göre belirlenmiş üst % 27 ve alt %27’lik grupların madde puanları arasındaki farkın anlamlılığı test edilmiştir.Yapılan t testi sonuçlarından, farkların tüm maddeler için anlamlı olduğugörülmüştür. Cronbach alfa iç tutarlılık katsayısına bakılmıştır. Ayrıca test-tekrar test yöntemi ile de güvenirlik çalışması yapılmıştır. Son olarak ölçek geliştirme aşamasının bir parçası olarak ölçüt bağıntılı geçerlik çalışması için biraraştırma yapılmıştır. FTDYTÖ’inde “fen ve teknoloji dersinden hoşlanma”,“fen ve teknoloji dersine yönelik kaygı”, “fen ve teknoloji dersine yönelik ilgi”ve “fen ve teknoloji deneylerinden hoşlanma” faktörleri yer almaktadır.FTDYTÖ hem ilköğretim öğrencilerin Fen ve Teknoloji Dersine yönelik tutumların belirlenmesinde hem de farklı öğretim yöntemlerinin öğrencilerin Fen veTeknoloji Dersine yönelik tutumlarına etkisinin araştırılmasında kullanılabilir

Bu çalışmanın amacı, ilköğretim öğrencilerinin bilimsel göre yönelik görüşlerini belirlemek geçerli ve güvenilir bir ölçek. Araştırmaya 7 ilköğretim okulunun 6., 7. ve 8. sınıflarda öğrenim görmekte olan toplam 505 öğrenci katılmıştır. Ölçek geliştirme çalışmaları sonunda ölçeğin Bilimsel Bilgi Kapalı (8 madde), Bilimsel Bilgi Gerekçelilirilir (5 madde) ve Bilimsel Bilgi Değişebilir (3 madde) olmak tümüyle üç faktör ve 16 maddeden oluştuğu ve ölçeğin tamamını cronbach α güvenirlik katsayısının ise 0.83 olduğu tespit edilmiştir. Ölçek aynı zamanda, ilköğretim öğrencilerinin bilimsel mesaja yönelik görüşlerini belirlemek için ülküyde geliştirilen özgün ilk ölçek olma niteliği taşımaktadır, The purpose of this research is to develop a reliable and valid instrument in order to determinethe primary school students’ views about scientific knowledge. A total of 505 students of 6th, 7thand 8thgradesfrom 7 different primary schools were participated in the study. It was identified that the instrument wascomposed of totally 16 items with three factors namely, scientific knowledge is closed (8 items), scientificknowledge is justified (5 items) and scientific knowledge may change (3 items) and the whole instrument has areliability coefficient of cronbach =0.83. At the same time, this instrument is also the first original instrumentdeveloped for determining the primary school students views about scientific knowledge in our country.

According to constructivist theory, students learn by actively constructing their ownknowledge, comparing new knowledge with their prior one. Thus, identifying pre-knowledge of the studentshelps meaningful learning and this should be a starting point in teaching. This paper tries to explain the DualSituatedLearning Model by giving some examples (pressure and buoyant force) form science concepts in the7th grade Science and Technology Course. This model is based on constructivist theory and aims at helpingstudents actively participate in the learning activities. Besides, in this model, it is very important to determinestudents’ prior knowledge about subject which will be taught before starting instruction. It is hoped that thispaper will help science educators and teachers prepare learning-teaching activities based on constructivisttheory with the help of this model., Öğrenciler, anlamlı öğrenmeyi önceki bilgileriyle yeni bilgiler arasında ilişkiler kurarak başarabilirler. Bu nedenle, Öğrenci ön bilgilerinin belirlenmesi ve öğrenilmesi olayına bu noktadan başlanması Önemlidir. Bu makalede, öğrencilerin ön bilgilerinin belirlenerek öğrenilmesi olayına zihinsel olarak aktif katılımlarını temel olarak öğrenmek anlayışına gündüz "İkili Yerleştirildi Öğrenme Modeli "(She, 2002, 2003, 2004a, 2004b) 7. sınıf Fen ve Teknoloji ders içi basınç ve kaldırma kuvveti kavramı ele alınarak örneklerle tanıtılmaya çalışıldı. Bu çalışmanın, ülkemizde yapılandırmacı kurama sırasında öğrenme-öğretme etkinliklerinin hazırlanması ve sınıf içi uygulamalarda kullanılmasına katkı yapacağı beklenmektedir.

Fen öğretiminde deney yaparak öğrenme vazgeçilemeyecek en temel öğrenme yollarından biridir. Fen deneylerinin nitelikli bir öğrenme aracı olabilmesinde en etkili bileşen olarak fen bilgisi öğretmeni düşünülmektedir. Öğretmenlerin bilgi, tutum ve beceri düzeylerinin de deneylerin istenilen amaca ulaşmasında etkisi bilinmektedir. Bu araştırmanın amacı; fen bilgisi öğretmenlerinin fen deneylerine yönelik tutumlarını incelemek ve çeşitli değişkenlerin fen bilgisi öğretmenlerinin fen deneylerine yönelik tutumları üzerindeki etkisini belirlemektir. Araştırmada genel tarama modeli kullanılmıştır. Bu amaçla, bir bilgi formu ve araştırmacılar tarafından geliştirilmiş 19 maddeden oluşan ve güvenirliği 0.92 olan Likert tipi “Fen Deneylerine Yönelik Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırma, İzmir ili merkez ilköğretim okullarında görev yapan ve seçkisiz örneklem yoluyla ulaşılan 97 fen bilgisi öğretmeninin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. İstatistiksel çözümlemeler öğretmenlerin tutumlarında cinsiyet, mesleki deneyim, fen laboratuvarının varlığı, laboratuvardaki donanımın yeterli olup olmaması ve sınıfta deney yapma sıklığı değişkenlerinde anlamlı farklılaşmanın olduğunu göstermiştir.

The importance of the creativity has risen up in recent years. The creativity related to science is expressed as "scientific creativity" in the literature and most of the researchs insist on the necessity of separating the scientific creativity from general creativity since we acquire scientific creativity when we face a problem.In this research, the importance of the creativity was emphasized and creative thinking and the factors effecting creativity were introduced, and the importance of intelligence and knowledge in creativity was explained. Besides, the differences of general creativity andscientific creativity were emphasized and suggestions take place., Son yıllarda Fen eğitiminde yaratıcılığa verilen önem giderek artmaya başlamıştır. Alan yazında Fen ile ilgili yaratıcılık "bilimsel yaratıcılık" olarak ifade edilmekte ve birçok araştırmada bilimsel yaratıcılığı genel yaratıcılıktan ayırmanın gerekli olduğu üzerinde durulmaktadır. Çünkü bilimsel yaratıcılık daha çok bir problemle karşılaştığımız zaman ortaya çıkar.Bu araştırmada fen eğitiminde yaratıcılığın önemi vurgulanmaya çalışılmış ve yaratıcılık, yaratıcı düşünme ve yaratıcılığı etkileyen değişkenlerin ne olduğu tanıtılarak, yaratıcılıkta zeka ve bilginin önemi açıklanmıştır. Bununla beraber araştırmada genel alandaki yaratıcılığın bilimsel yaratıcılıktan farklı olduğu vurgulanarak, fen eğitiminde yaratıcılığı geliştirmek için önerilere yer verilmiştir.

Öğretmen adaylarının alan bilgisi ve alan öğretimi bilgisinin yanında mesleğe karşı tutumları da öğretmenlik mesleğinde başarılı olmalarında etkilidir. Bu çalışmanın amacı, fen bilgisi öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarını belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda, Buca Eğitim Fakültesi Fen Bilgisi Öğretmenliği öğrencileri örneklem olarak alınmış ve 300 fen bilgisi öğretmen adayına Soran, Demirci ve Atay [101 tarafından geliştirilmiş ve güvenirliği .96 olan "öğretmenlik mesleğine yönelik tutum ölçeği" uygulanmıştır. Araştırmada, öğretmenler adaylarının sınıf seviyeleri, cinsiyet, öğretmenlik mesleğini tercih sırası ve ailelerinde öğretmen olup olmaması değişkenlerine göre öğretmenlik mesleğine yönelik tutumları araştırılmıştır. Sonuç olarak, fen bilgisi öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumları cinsiyetlerine, öğretmenlik mesleğini tercih sıralarına, sınıf seviyelerine ve ailesinde öğretmen olma durumuna göre anlamlı farklılıklar göstermiştir., Prospective teachers' professional knowledge and their attitudes toward their profession affect their success of teaching. This study aims to identify prospective science teachers' attitudes toward their profession. To reach this aim, 300 prospective teachers attending to Science Department in Buca Faculty of Education were administrated a scale consisting 40 items. The fındings indicate that there are significant differences between level of class and preference of teaching profession, gender, existence of a teacher in the family and their attitudes toward teaching profession.

According to constructivist theory, when students are learning knowledge aboutscience, they interpret any new information in the light of existing ideas, beliefs and experiences.In this theory, every person is responsible for her/his own learning. This theory is still thedominant paradigm of learning science. The major role of the science teacher in this theory is tocreate learning climate help students reach knowledge easily and make sense of it. In this article,constructivist theory has been discussed and the samples on the role of science teacher in thistheory have been given from some studies concerning this theory. When it is taken into accountthat the primary science curriculums in 2000 and 2004 years in Turkey are under the influence ofconstructivist theory, this article aims at giving a new perspective both for science teachers andother all course teachers in their learning and teaching activities., Yapılandırmacı kurama göre öğrenciler feni öğrenirken yeni bir daha kendinden önceki var olan fikirler, inançlar ve deneyimleri parlaklık yorumlar. Bu kuramda, onun öğrenci kendi öğrenmesinden sorumludur. Yapılandırmacı kuran fenin öğrenilmesinde hala baskın bir paradigmaya sahip. Bu kuramda öğretmenin temellerini öğrenmek öğrencilerinbil ulaşmalarına ve bilgiyi anlamlandırmalarına yardımcı olacak ortamları hazırlamak. Bu makalede, yapılandırmacı kuram tartışılmış ve alanyazın çalışmalarından bu kuramda fen öğretmenin rolü ile örnekler verilmiştir. 2001 ve 2004 fen bilgisi (fen ve Teknoloji) programlarının yapılandırmacı kuramın etkisinde kaldığı düşünüldüğünde, bu makalenin özelde fen bilgisi öğretmenlerinin ve genel de tüm öğretmenlerin öğrenme ve öğretim etkinliklerinde yeni bakış bir bakış açısı kazanmalarına yardımcı olurı beklenmektedir.

It has been observed that the interest in master education has been increasing in recent years in our country. Does this interest arise from the demand for more qualifıed people or the students'disappointments conceming not having found their expectations about graduate education? Students are gained analytical thinking, expressing this and the basic knowledge about their career scope in university education. As for in master education, by making more extensive scientific investigations, the students are gained the ability of solving higher order level and more complicated problems, producing knowledge and being expertise in their career scope. However in 21 st century, named information age, it has been known that there are a lot of problems about master education in our country. It has been thought that determining the university students'views related to master education is going to acquire a new perspective about master education in Turkey.This study was conducted over Buca Faculty of Education students who are in senior class and want to get a master degree. In this investigation by using semi-structured method, it has been determined the subjects below of which concern on increasing the interest in master education and the students' expectations about master education. These are;1.The students'knowledge about master education and instructions,2.The higher order scientifically abilities which will be gained to students by master education,3.The social and economic expectations which will be provided to students by master education., Ülkemizde son yıllarda yüksek lisans eğitimine ilginin arttığı gözlenmektedir. Bu ilgi, kişilerin lisans eğitiminden umduklarını bulamamalarından mı, yoksa toplumun daha nitelikli eleman talebinden mi kaynaklanmaktadır? Lisans eğitiminde öğrencilere, analitik düşünme, bunu ifade etme ve meslek alanlarıyla ilgili temel bilgiler kazandırılır. Yük¬sek lisansta ise daha kapsamlı bilimsel araştırmalar yaparak üst düzeyde karmaşık sorunları çözebilme, bilgi ürete¬bilme ve meslek alanlarında uzmanlaşma becerileri kazandırılır. Bununla birlikte, bilgi çağı olarak isimlendirilen 21. yüzyılda, ülkemizde lisansüstü eğitimle ilgili birçok sorunun olduğu bilinmektedir. Çağa ayak uydurmaya çalışan Tür¬kiye'de, yüksek lisans eğitimine yönelik lisans düzeyindeki öğrenci görüşlerinin belirlenmesinin, lisansüstü eğitime yeni bir bakış açısı kazandıracağı düşünülmektedir.Bu çalışmada; yüksek lisans eğitimi almak isteyen Buca Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Fen Bilgisi, Matematik ve Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı son sınıf lisans öğrencileriyle yarı yapılandırılmış görüşme yöntemiyle, aşağıdaki konularda yüksek lisans eğitimine ilginin artışı ve yüksek lisans eğitimine yönelik öğrencilerin beklentileri belirlenmeye çalışılmaktadır.1.Yüksek lisans eğitimi ve öğretimi hakkındaki bilgileri,2.Yüksek lisans eğitiminin öğrencilere kazandıracağı üst düzey bilimsel beceriler,3.Yüksek lisans eğitiminin öğrencilere kazandıracağı sosyal ve ekonomik beklentiler.

EHRAMI KARAÇAM (Pinus nigra subsp. pallasiana var. pyramidata) AŞILI FİDAN ÜRETİM TEKNİĞİ (Yüksek Lisans Tezi) Ömer Fethi ERGİN GAZİ ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ Şubat 2004 ÖZET Bu çalışmada; Kastamonu-Gölköy'de bulunan Ehramı Karaçam Gen Koruma Ormanı'ndan 3 farklı ortetten alınan aşı materyali, 3+0 ve 2+0 yaşlı altlıklara yarma ve yanaştırma aşı tekniği ile aşılanarak, aşı tekniği, altlık yaşı ve ortet farklılığının aşı tutma başarısı üzerindeki etkisi araştırılmıştır. 2003 yılı Mart ayında yapılan aşıların, başarısına ilişkin fenotipik gözleme dayanan tespitler,Temmuz başında ve Kasım sonunda yapılmıştır. Temmuz başındaki, tespitlerde yarma aşıda ortalama olarak % 73.33, yanaştırma aşıda % 70.00 başarı belirlenmiştir. Kasım sonunda yarma aşıda %65.00, yanaştırma aşıda %36.66 başarı tespit edilmiştir. Yanaştırma aşıda aşı başarısındaki düşüş daha büyük orandadır. 3+0 yaşlı altlıklarda yarma aşı ortalama olarak %66.66, yanaştırma aşı %40.00 oranında başarılı olurken, bu oran 2+0 altlıkta sırasıyla %63.33, %33.33'dür. 3+0 yaşlı altlığa yapılan aşılar daha yüksek oranda başarılıdır. İstatistik olarak ortet, aşı tekniği, altlık aşı başarısı üzerinde etkili olmuştur. Bilim Kodu : 502.01.02 Anahtar Kelimeler : Ehrami karaçam, Gen koruma ormanı, Aşı tekniği Sayfa adedi : 39 Tez Yöneticisi : Yrd. Doç. Dr. Ahmet SIVACIOĞLU PYRAMIDAL ANATOLIAN BLACK PINE (Pinus nigra subsp. pallasiana var. pyramidatd) GRAFTED SHOOT PRODUCTION TECNIQUE (Yüksek Lisans Tezi) Ö.Fethi ERGİN GAZİ UNIVERSITY INSTITUTE OF SCIENCE AND TECNOLOGY January 2004 ABSTRACT In this study, the effects of grafting tecniques, stock age and ortet difference on graft success rate by using scions obtained from ` Gene Conservation Forest of Pyramidal Anatolian Black Pine ` in Gölköy - Kastamonu were investigated. Scions were obtained from 3 different ortets and grafted on 3+0 and 2+0 aged stocks by using cleft and veneer graft tecniques in March. The evaluation of graft success rate was done at the beggining of the July and at the end of the November, phenotypically. As to the the determination at the end of the July, 73.33 % of success for cleft graft and 70.00 % of success for veneer garft were determined. At the end of the November, 65.00 % of success for cleft graft and 36.66 % of success for veneer graft were designated. On 3+0 aged stocks, 66.66% of success for cleft graft and 40.00% for veneer graft were determined. Whereas, on 2+0 aged stocks the success were designated for cleft and veneer graft as 63.33% and 33.33% respectively. Statistically, ortet, graft tecniques and stock age affects the graft success. Science code : 502.01.02 Key words : Pyramidal Anatolian Black Pine, Gene conservation forest, Graft tecnique Page number : 39 Adviser : Ass. Prof. Ahmet SIVACIO?LU 50

ÖZET Yüksek Lisans Tezi AZO GRUBU İÇEREN LIGANDLAR VE BUNLARIN BAZI GEÇİŞ METALLERİ İLE KOMPLEKSLERİNİN SENTEZİ VE İNCELENMESİ Ömer ERGİN Fırat Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Kimya Anabilim Dalı 2003, Sayfa: 31 Bu çalışmada 1 -(4-nitrofenilazo)-2-naftol (L1!^), l-fenilazo-2-naftol (L2H2) ligandları ve bunların bazı geçiş metal kompleksleri sentezlendi. Çalışmada (LIH2) ve (L2H2) ligandlarını sentezlemek için p-nitroanüin ve anilinin diazonyum tuzu çözeltileri hazırlandı ve 2-naftole ilave edildi. Daha sonra (L'H2) ve (L2H2) ligandlarının Co(II) ve Zn(II) kompleksleri sentezlendi. Çalışma ligand ve komplekslerin karakterizasyonu üzerine yoğunlaştırıldı. Sentezlenen ligandların ve komplekslerin yapıları, Molar İletkenlik, Elementel Analiz, Magnetik Süssebtibilite, İR, 'H-NMR Spektroskopisi teknikleri kullanılarak karakterize edildi. Elde edilen sonuçlara göre komplekslerdeki metalin Uganda oram 1:2 bulundu. Deneysel ve teorik sonuçların birbiriyle uyum içinde oldukları bulundu. Anahtar Kelimeler : Boyalar, Azo bileşiklerinin komleksleri, Co(II) V ABSTRACT Master Thesis SYNTHESIS AND INVESTIGATION OF LIGANDS CONTAINING AZO GROUP AND THEIR SOME TRANSITION METAL COMPLEXES Ömer ERGİN Fırat University Graduate School of Natural and Applied Sciencies, Department of Chemistry 2003, Page: 31 In this work, 1 -(4-nitrophnylazo)-2-naphtol (LlH2), l-phenylazo-2-naphtol (L2H2) ligands and their some transition metal complexes were synthesized. Pn the study, diazomum salt solutions of p-nitroaniline or aniline were prepared and added to 2-naphtol in order to synthesis the (L'fk) and (L2H2) ligands. Co(II) and Zn(II) complexes L'H2 and L2H2 ligands were then synthesized. This study was concentrated on the characterization of ligands and complexes. The structures of synthesized ligands and complexes were characterized by using Molar Conductance, Elemental Analysis, Magnetic Sussebtibilty, IR, ^-NMR Spectroscopy techniques. According to obtained results it was found that the metal to ligand ratio in the complexes is 1:2. It was found that experimental and therotical results are in agrement with each other. Key Words : Dyes, Complexes of Azo Compounds, Co(II). fr VI 37

Tam metin/Full text, Fen öğretiminde öğrencinin etkili ve kalıcı algılama yapabilmesi için olabildiğince çok duyu organını kulIanması gerekir. Bunun için öğrenci sınıf içinde sürekli aktif ve katılımcı olmalıdır. Öğretmenin rolü, sadece bu öğrenme ortamını hazırlamak ve sürekliliğini sağlamaktır. Bu çalışmada uygulamasına bu yıl başlanacak olan iIköğretim fen bilgisi öğretim programında birbirinin devamı olan 5. sınıf "Hareket ve Kuvvet" ve 7. sınıf "Kuvvet ve Hareketin Buluşması-Enerji" üniteleri ele alınmıştır. Yukarıda belirtilen öğrenci merkezli aktif öğrenme anlayışına göre öğrenme ortamının nasıl düzenleneceği konusunda öğretmene yardımcı olmak amacıyla örnek öğretme materyalleri hazırlanmıştır., For effective teaching in science education the students should be encouraged to use more than one of their sense organs. ln order to do this the students should be let active in the classroom aIl the time. In this study, two chapters are considered: motion and force in fifth class and force motion and energy in seventh class. For student centered teaching in classroom, teaching materials belonging to these chapters were prepared to help the science teachers.

Ergin, Ömer (Balikesir Author), The title compound, C23H25N3S, was obtained by the reaction of dibenzylidenecyclohexanone with hydrazine hydrate, followed by the treatment of the resulting pyrazoline compound with ethyl isothiocyanate. The structure of the title compound was elucidated by IR, H-1 NMR spectroscopy and elementary analysis, and the stereochemical properties were investigated by X-ray analysis. The cyclohexane ring has a slightly distorted chair conformation while the 2-pyrazoline system is highly flattened from an ideal envelope conformation. One phenyl ring and thiocarbamoyl group are linked to the 2-pyrazoline system in axial and in equatorial positions, respectively. The other phenyl ring is bonded to the exocyclic double bond.