12,818 results on '"Mechanical Engineering"'
Search Results
2. Otomatik depolama vincinin titreşiminin ileri besleme kuvveti ile kontrolü ve endüstriyel alanda uygulanması
- Author
-
KUSEYRİ, İBRAHİM SİNA and Kuseyri İ. S.
- Subjects
Sistem Dinamiği ve Kontrolü ,vibration control ,Mühendislik ,Computational Mechanics ,ENGINEERING ,Makine Mühendisliği ,ASRS ,ENGINEERING, MECHANICAL ,storage ,Makina Mühendisliği ,titreşim kontrolü ,Stacker crane ,MÜHENDİSLİK, MEKANİK ,Engineering, Computing & Technology (ENG) ,Otomatik depolama cihazı ,System Dynamics and Control ,Mechanical Engineering ,Mühendislik, Bilişim ve Teknoloji (ENG) ,Machine Theory and Dynamics ,Hesaplamalı Mekanik ,Makina Teorisi ve Dinamiği ,Fizik Bilimleri ,Automotive Engineering ,Physical Sciences ,Engineering and Technology ,Mühendislik ve Teknoloji ,Otomotiv Mühendisliği ,depolama - Abstract
Yapılan çalışmada depolama sistemlerinde kullanılan otomatik depolama vincinin titreşiminin kontrol edilmesi ve bu sayede ürün alma bırakma zamanının azaltılması için sisteme girilen sinyalin ileri besleme kontrolü ile uygulanması incelenmiştir. Kontrol edilmesi amaçlanan otomatik depolama vinci için yapının indirgenmiş bir modeli belirlenmiş ve buna uygun bir matematik model ortaya koyulmuştur. Kontrol edilecek sistem tek eksende çalışmakta ve bu ekseni tek bir motor kontrol etmektedir. Sistemin aldığı komuta göre takip edeceği trapezoid biçimdeki yörünge planlaması tasarlanan bir algoritma ile belirlenmiştir. Algoritmaya girilen konum, hız, ivme ve jerk değerleriyle ve algoritmadan jerk türevi çıktısı alınmıştır. Sisteme giren jerk türevi komutu, asenkron motora tork komutu olarak girilmiş ve diğer hatalar PID geri-beslemeli kontrol ile azaltılmıştır. Sistemin Simulink ortamında modeli hazırlanmış, örnek bir 10 metrelik komut ile sistem simülasyonu yapılmıştır. In this paper we study the feed-forward control of vibrations in the ASRS stacker crane, hence reducing the pick & place time of the payload that it is carrying. The stacker crane structure in our study has been simplified and an expedient mathematical model has been presented. In accordance with the reference command signal, a trapezoidal trajectory to follow is constructed by an algorithm. With the position, velocity, acceleration and jerk inputs to the algorithm, the derivative of the jerk is taken as an output. The jerk derivative command translates as a torque command to the asynchronous motor and errors are reduced by PID feed-back control. The model of the system is constructed in the Simulink environment, and the system was simulated with a sample 10-meter displacement command.
- Published
- 2023
3. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Dergisi
- Subjects
computer engineering ,electrical engineering ,industrial engineering ,civil engineering ,chemical engineering ,mechanical engineering ,Engineering (General). Civil engineering (General) ,TA1-2040 - Published
- 2019
4. Inşaat çeliklerinde darbe kırılma enerjileri ve darbe geçiş sıcaklıklarının belirlenmesi
- Author
-
Çebi, Şenol, Yılmaz, Serdar Osman, and Dalmış, İbrahim Savaş
- Subjects
Mechanical Engineering ,Impact machinery ,Makine Mühendisliği ,Darbe makineleri - Abstract
Bu çalışmada, TS EN ISO 148-1 ve ASTM E23 standartlarına uygun 290 J kapasiteli PLC kontrollü bir Charpy ve Izod darbe test makinesi tasarım ve imalatı gerçekleştirilmiştir. Araştırmada bu darbe test makinesi ile Türkiye'de üretilen B500B-00, B500C-00, GR60T-01, GR60T-BR, GR60T-02 standartlarında inşaat çeliklerinin +60 °C ile -30 °C sıcaklıkları aralığında kırılma enerjileri tespit edilerek darbe geçiş sıcaklıkları belirlenmiş ve kırılma yüzeyleri incelenip gerekli çıkarımlar yapılmıştır. Yapılan testler sonucunda 5 farklı kalitedeki inşaat çeliklerinin Charpy darbe kırılma enerjileri +60 °C sıcaklıkta 76-105 J arasında, -30 °C sıcaklıkta ise 14-20 J arasında ölçülmüştür. Izod darbe kırılma enerjileri +60 °C sıcaklıkta 100-135 J arasında ve -30 °C sıcaklıkta ise 35-48 J arasında ölçülmüştür. Bu tezde incelenmiş olan 5 farklı kalitedeki inşaat çeliklerinin darbe geçiş sıcaklıklarının +35 °C sıcaklık ile -5 °C sıcaklık aralığında olduğu tespit edilmiştir. Alınan tüm sonuçlar bir arada toplanarak değerlendirilmiş ve Charpy&Izod darbe makinesinin kalibrasyonu yapılmıştır. In this study, a PLC controlled Charpy and Izod impact testing machine with 290 J capacity was designed and manufactured in accordance with TS EN ISO 148-1 and ASTM E23 standards. In the research, the impact transition temperatures of the construction steels produced in Turkey in the B500B-00, B500C-00, GR60T-01, GR60T-BR, GR60T-02 standards were determined in the range of maximum 60 °C and minimum -30 °C temperatures with this impact testing machine. and fracture surfaces were examined and necessary inferences were made. As a result of the tests, the Charpy impact fracture energies of 5 different quality construction steels were measured between 76-105 J at 60 °C and 14-20 J at -30 °C. Izod impact fracture energies were measured between 100-135 J at 60 °C and between 35-48 J at -30 °C. It has been determined that the impact transition temperatures of 5 different quality construction steels examined in this thesis range from 35 °C to -5 °C. All the results obtained were evaluated together and showed that the Charpy&Izod impact machine works correctly.
- Published
- 2023
5. Investigation of electro-discharge machining performance of 32CRMOV12-10 steel
- Author
-
Bedir, Gökhan and Nas, Engin
- Subjects
Mechanical Engineering ,Makine Mühendisliği - Abstract
Bu çalışmada, 32CrMoV12-10 çeliği, üç farklı elektrot (bakır, grafit ve tuncop), üç farklı boşalım akımı (10, 20, 30 A) ve üç farklı vurum süresi (200, 400, 600 µs) sabit talaş derinliği (1 mm) ve sabit bekleme süresi (50 µs) parametreleri kullanılarak işlenebilirlik deneyleri gerçekleştirilmiştir. Deneyler sırasında elektrot malzemelerinin malzeme yüzeyinde oluşturduğu işleme süresi, delik çapı, malzeme aşınma miktarı, yüzey pürüzlülüğü ölçümleri yapılmış ve elde edilen sonuçlar deneysel olarak incelenmiştir. Deneysel sonuçlara göre boşalım akımın ve vurum süresinin artmasıyla birlikte işleme süresinde azalma, delik çapı, malzeme aşınma miktarı ve yüzey pürüzlülüğü değerlerinde ise artış meydana gelmiştir. Yapılan çalışmanın sonucunda 32 ve 50 HRC sertliğinde gerçekleştirilen deneylerde, işleme süresi için en uygun işleme parametreleri, bakır elektrot malzemesi ile 30 A boşalım akım ve 600 µs vurum süresi değerinde 2 dak olarak bulunmuştur. Delik çapı için en uygun işleme parametreleri, elektrot malzemesi için bakır elektrot, boşalım akım için 10 A ve vurum süresi için ise 200 µs değerinde 12,2085 mm olarak elde edilmiştir. Malzeme aşınma miktarı için en uygun işleme parametreleri 30 A akım, 600 µs vurum süresinde grafit elektrot ile 0,9883 g olarak belirlenmiştir. Yüzey pürüzlülüğü için en uygun işleme parametreleri 10 A boşalım akım, 200 µs vurum süresi değerinde bakır elektrot malzemesi ile 7,2 µm olarak tespit edilmiştir. 50 HRC için yüzey pürüzlülük değerlerinin 32 HRC' ye göre daha iyi olduğu saptanmıştır. In this study, 32CrMoV12-10 steel, three different electrodes (copper, graphite and tuncop), three different discharge currents (10, 20, 30 A) and three different impact times (200, 400, 600 µs) fixed depth of cut (1 mm) and fixed dwell time (50 µs) parameters, machinability experiments were carried out. During the experiments, the processing time, hole diameter, material wear amount, surface roughness measurements were made and the results obtained were examined experimentally. According to the experimental results, with the increase of the discharge current and the impact time, the machining time decreased, the hole diameter, material wear amount and surface roughness values increased. As a result of the study, in the experiments performed with 32 and 50 HRC hardness, the most suitable machining parameters for the machining time were found to be 2 min with a copper electrode material with a discharge current of 30 A and a pulse time of 600 µs. The optimum machining parameters for the hole diameter were obtained as copper electrode for the electrode material, 10 A for the discharge current, and 12.2085 mm for the pulse duration of 200 µs. The most suitable machining parameters for the amount of material wear were determined as 0.9883 g with a graphite electrode at a current of 30 A and a pulse time of 600 µs. The most suitable machining parameters for surface roughness were determined as 7.2 µm with copper electrode material with 10 A discharge current, 200 µs pulse time. Surface roughness values for 50 HRC were found to be better than 32 HRC.
- Published
- 2023
6. Evaluating the effects of recycled concrete aggregate size and concentration on properties of high-strength sustainable concrete
- Author
-
Md. Habibur Rahman Sobuz, Shuvo Dip Datta, Abu Sayed Mohammad Akid, Vivian W.Y. Tam, Shoaib Islam, Md. Jewel Rana, Farhad Aslani, Çağlar Yalçınkaya, and Norsuzailina Mohamed Sutan
- Subjects
Environmental Engineering ,General Chemical Engineering ,Mechanical Engineering ,General Engineering ,Electrical and Electronic Engineering ,Catalysis ,Civil and Structural Engineering - Published
- 2022
7. Factors affecting stone-free rates in retrograde intrarenal surgery
- Author
-
Uğur ÖZTÜRK, Emrah KÜÇÜK, Mehmet ÖZEN, Mustafa Koray KIRDAĞ, Turgut SERDAŞ, Varol NALÇACIOĞLU, Mustafa AYDIN, and Mustafa Kemal ATİLLA
- Subjects
Üroloji ve Nefroloji ,Strategy and Management ,Mechanical Engineering ,Metals and Alloys ,Urology ve Nephrology ,retrograt intrarenal cerrahi,böbrek taşı,taşsızlık ,retrograd intrarenal cerrahi,böbrek taşı,taşsızlık ,Industrial and Manufacturing Engineering - Abstract
Amaç: Böbrek taşı nedeniyle retrograt intrarenal cerrahi uygulanan olgularda taşsızlık elde etmede etkili olan faktörleri saptamayı amaçladık.Gereç ve Yöntemler: Ocak 2021- Temmuz 2021 tarihleri arasında kliniğimizde retrograt intrarenal cerrahi (RİRC) uygulanan 160 olgunun verilerini retrospektif olarak analiz ettik. Hastaların demografik özellikleri, bilgisayarlı tomografi (BT) görüntüleri üzerinden ölçümü yapılan taş ve böbrek kalisiyel anatomisi ile ilgili parametreleri, üreter erişim kılıfı (ÜEK) kullanılma durumu ve cerrahi süre analiz edildi. Postoperatif 1.ayda direkt üriner sistem grafisi (DÜSG) veya BT görüntülerindeki rezidü taşın 2 mm’den küçük olması veya hiç taş olmaması cerrahi için başarılı kabul edildi. Hastalar taşssızlık durumuna göre taşsız (Grup1) ve rezidü taşa sahip (Grup 2) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Ayrıca böbrekteki taş lokalizasyona göre alt pol olan (45 derece ve üstü ile altı) ve olmayan diye alt grublara ayrıldı. Gruplar operasyon sonrası rezidü varlığına göre kıyaslandı. Bulgular: Grup 1 ve Grup 2 için cinsiyetin dağılımları, vücut kitle indeksi (VKİ), taraf, ÜEK kullanımı, opasite durumu, infindibulopelvik açı (İPA) ve infundibuler uzunluk için fark yoktu (p>0,05). Taşssız olan Grup 1’de infundibuler genişlik daha fazla idi (p>0,021). Birden fazla taşı olanlarda rezidü, tek taşı olanlara göre fazla idi (p>0,048). Taş hacmi ve taş dansitesi için taşsızlık üzerine etkileyici sonuç bulmadık. Böbrekteki lokalizasyona göre alt pol olanlarda rezidü fazlaydı (p>0,001). Ancak alt pol taşları olanlarda 45 derece üstü ve altı olanlar arasında fark yoktu (p>0,050). Sonuç: Retrograd intrarenal taş cerrahisi tedavisinde, birden fazla taşın olması, alt pol taşın olması, infundibüler genişliğin az olması taşsızlığı olumsuz etkileyen faktörler olarak öngörülebilir., Objective: We aimed to determine the factors that are effective in achieving stone-free status (SFS) in patients who underwent retrograde intrarenal surgery for kidney stones.Material and Methods: We retrospectively analyzed the data of 160 patients who underwent retrograde intrarenal surgery (RIRS) in our clinic between January 2021 and July 2021. Demographic characteristics of the patients, parameters related to stone and renal calyceal anatomy measured on computed tomography (CT) images, use of ureteral access sheath (UAS) and surgical time were analyzed. Surgery was considered successful if the residual stone on direct urinary system radiography (DUSG) or CT images at the postoperative 1st month was smaller than 2 mm or there was no stone at all. The patients were divided into two groups according to their stone free status (SFS), as stone free (Group 1) and with residual stone (Group 2). In addition, stones in the kidney were divided into lower poles (45 degrees and above and below) and non lower pole according to localization. The groups were compared according to the presence of postoperative residues.Results: There was no difference for the distribution of gender, body mass index (BMI), side, UAS use, opacity status, infundibulopelvic angle (IPA) and infundibular length for Group 1 and Group 2 (p>0.05). Infundibular width was greater in Group 1 without stone (p>0.021). The residual in patients with more than one stone was higher than those with one stone (p>0.048). We did not find impressive results on stone-freeness for stone volume and stone density. According to the localization in the kidney, the residue was higher in those with lower poles (p>0.001). However, there was no difference between those with lower pole stones and those above and below 45 degrees (p>0.050).Conclusion: In the treatment of retrograde intrarenal stone surgery, the presence of more than one stone, the presence of lower pole stones, and the small infundibular width can be predicted as factors that negatively affect stone clearance.
- Published
- 2022
8. Saplama kaynağının farklı alüminyum alaşımlara uygulanma parametrelerinin ve mekanik özelliklerinin araştırılması
- Author
-
Babacan, Mehmet and Can, Mustafa
- Subjects
Metalurji Mühendisliği ,Mechanical Engineering ,Metallurgical Engineering ,Makine Mühendisliği - Abstract
Bu araştırmanın temel amacı, ark saplama kaynağının alüminyum malzemelerde bir yöntem olarak kullanılmasını araştırmaktır. Bu metotta kaynak elemanları, ilave malzeme olmadan ve bağlama elemanlarını sabitlemek için herhangi bir delme, zımbalama, diş açma, yapıştırma ve perçinleme işlemi gerektirmeden sadece ark ile birleştirilebilir. Birçok alanda saplama kaynağı en ucuz birleştirme tekniğidir. Özellikle ince plakalarda, saplama kaynağı genellikle tek çözümdür. Alüminyum malzemeler ark saplama kaynağı ile başarılı bir şekilde birleştirilebilmektedir. İmalat sanayinin yanı sıra uzay ve havacılık sanayinde önemli bir yere sahip olan alüminyum alaşımları kullanılmaktadır. Ayrıca yapı teknolojilerinde, otomotiv sektörü, endüstriyel ve ticari yapılar, köprüler, askeri araçlar, kazan üretimi, otomobil, kamyon, demiryolu, gemi yapımı, demiryolu araçları, elektrik parçaları, uçak, metal, mobilya ve diğer metal işleme sanayileri için kullanılır. Bu çalışmada 6060, 6082, 6005 alaşımlı alüminyum malzemeden 5 mm kalınlıktaki levhaların üzerine 5 mm çapındaki alüminyum saplamalar, saplama kaynak yöntemi ile 70, 80, 90, 100, 110, 120, 130, 140, 150 ve 160 volt değerlerinde kondansatör boşaltmalı saplama kaynak makinesi ile atmosfer korumasız ortamda kaynak edildi. Kaynaklı numunelerin mikro yapı resimleri alınmıştır, sertlikleri ölçülerek, eğme çekme, tork testine tabi tutulmuştur ve sonuçları değerlendirilmiştir. The main purpose of this research is to investigate the use of arc stud welding in aluminum materials. In this method, the welding elements can be joined only by arc without additional material and without any drilling, punching, threading, gluing and riveting operations to fix the fasteners. In many areas, stud welding is the least expensive joining technique. Especially for thin plates, stud welding is often the only solution. Aluminum materials can be successfully joined by arc stud welding. In addition to the manufacturing industry, aluminum alloys have an important place in the aerospace and aviation industry. It is also used in building technologies, automotive industry, industrial and commercial structures, bridges, military vehicles, boiler production, automobile, truck, railway, shipbuilding, rolling stock, electrical components, aircraft, metal, furniture and other metalworking industries. In this study, aluminum studs with a diameter of 5 mm were welded on plates of 5 mm thickness made of 6060, 6082, 6005 aluminum alloys by stud welding method with a capacitor discharge stud welding machine at 70, 80, 90, 100, 110, 120, 130, 140, 150 and 160 volts in an atmosphere unprotected environment. Microstructure pictures of welded samples were taken, their hardness was measured, they were subjected to bending, tensile and torque tests and the results were evaluated.
- Published
- 2022
9. Alüminyum ve bakır boru bağlantılarında ötektik ve sert lehim kaynak uygulamalarının mikro yapı ve mekanik özelliklere etkisinin deneysel incelenmesi
- Author
-
Gündüz, Uğur and Demirer, Ahmet
- Subjects
Gas leakage ,Sert lehimleme ,Silindirik boru ,Cylindrical pipe ,Mechanical Engineering ,Brazing ,Makine Mühendisliği ,Absorption cooling systems ,Soğurmalı soğutma sistemleri ,Gaz kaçağı - Abstract
Günümüzde özellikle ısıtma soğutma sektöründe yaygın olarak kullanılan alüminyum ve bakır borular artan maliyetlerden dolayı daha da önem kazanmıştır. Firmalar yüksek maliyetlerden dolayı soğutma çevrimlerinde bakır kullanım miktarlarını azaltıp nispeten daha ucuz olan alüminyum kullanım miktarını artırmaya yönelik çalışmalarını artırmışlardır. Alüminyumun soğutma sistemine doğrudan bağlantı veya kaynağının zor olmasından dolayı bakır ile geçiş yapılması gerekmektedir. Bu nedenle sistemdeki gaz iletimini sağlayan alüminyum bakır boru bağlantıları oldukça önem kazanmıştır. Soğutma çevriminde en önemli faktörlerden biri olan sızdırmazlığın sağlanması için kuvvetli alüminyum bakır bağlantılarının oluşturulması gerekmektedir. Bu bağlantıların sızdırmaz ve uzun ömürlü olması gerekmektedir. Titreşimli bir ortamda çalışan bu bağlantılar aynı zamanda uzun süreli kullanımlar sonucunda meydana gelebilecek sızıntılardan kaynaklı gaz kaçaklarına engel olmalıdır. Genellikle hızlı ve kolay uygulanabilir olan ötektik veya sert lehim yöntemi ile bu bağlantılar gerçekleştirilebilmektedir. Bu çalışmada ötektik ve sert lehim yöntemi ile bağlanmış alüminyum ve bakır borular incelenmiş, bağlantı mukavemetinin artırılması ve sızdırmazlığın sağlaması için bu iki yöntem tek bir bağlantı noktasına beraberce uygulanmıştır. Ötektik, sert lehim ve her ikisinin birlikte uygulandığı numune çeşitleri ve bu numunelerin hazırlanması için uygulanan proses adımları seri üretim koşulları altında üretilerek, test süreçleri gerçekleştirilerek çalışma tamamlanmıştır. Sızdırmazlığa etki eden önemli proses adımları ve bu prosesleri etkileyen parametreler üzerinde durularak detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Tüm numune çeşitlerine patlatma testi, çekme testi, sızdırmazlık testi uygulanmış olup, taramalı elektron mikroskobu altında bağlantı ara yüzeylerindeki mikroyapıları incelenmiştir. Yapılan deneysel çalışmalar sonucunda ötektik üzeri sert lehim bağlantısından kesme gerilmesinin diğer bağlantılara göre %13.33 ile %15.32 daha yüksek sonuçlar elde edilmiştir. Ötektik üzeri sert lehim bağlantısı ile bağlanan numunelerin, ötektik bağlantıya göre %4.76, sert lehim uygulanan bağlantı numunelerine göre ise % 22.22 oranında basınca daha dayanıklı olduğu görülmüştür. Sızdırmazlık testleri sonucunda ise % 1 oranında olan sızdırmazlığın % 1 den % 0 oranına düşürüldüğü tespit edilmiştir. Today, aluminum and copper pipes, which are widely used in the heating and cooling sector, have gained more importance due to increasing costs. Due to high costs, companies have increased their efforts to reduce the amount of copper use in the cooling cycles and to increase the amount of aluminum, which is relatively cheaper. Since aluminum is difficult to connect or source directly to the cooling system, it is necessary to switch with copper. For this reason, aluminum copper pipe connections that provide gas transmission in the system have gained importance. In order to ensure tightness, which is one of the most important factors in the refrigeration cycle, strong aluminum-copper connections must be formed. These connections must be leak-proof and long-lasting. These connections, which operate in a vibrating environment, should also prevent gas leaks caused by leaks that may occur as a result of long-term use. These connections can be made with the eutectic or brazing method, which is generally quick and easy to apply. In this study, aluminum and copper pipes connected by eutectic and brazing method were examined, and these two methods were applied together to a single connection point in order to increase the sealing and joint strength. The sample types in which eutectic, brazing and both are applied together and the process steps applied for the preparation of these samples were produced under mass production conditions and the test processes were carried out, and the study was completed. The important process steps that affect the sealing and the parameters that affect these processes are explained in detail. Explosion test, tensile test, leak test were applied to all sample types, and the connection interfaces were examined under scanning electron microscope. As a result of the experimental studies, the shear stress of the eutectic brazed joint was 13.33% to 15.32% higher than the other connections. It has been observed that the specimens connected by brazing on the eutectic are more resistant to pressure by 4.76% compared to the eutectic connection and by 22.22% compared to the connection specimens with brazing. As a result of the tightness tests, it was determined that the tightness, which was 1%, was reduced from 1% to 0%.
- Published
- 2022
10. Çelik esaslı metal disklerin üzerine lazer metal biriktirme (LMD) yöntemi ile kaplanan süperalaşımların yüksek sıcaklıklarda sürtünmesi sonucunda oluşan aşınma davranışlarının incelenmesi
- Author
-
Öner, Alper, Yalçınkaya, Senai, Marmara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, and Makine Mühendisliği Anabilim Dalı
- Subjects
Makine mühendisliği ,Mechanical engineering - Abstract
Süper alaşımlar kayıpları azaltmak için özellikle zor şartlar olarak kabul edilen uzay ve havacılık, savunma sanayi, petrol çıkarma ve taşımacılık sektörü, madencilik vb sektörlerde süper alaşımların kullanımı artmaktadır. Yüksek sıcaklıklarda sadece ısı değil onun tetiklediği korozif, erozif, yorulma, yapışma ve aşındırıcı aşınmalar önemli olmaktadır. Zor şartlarda yapılan çalışmaların zorluklarının çözümünde Nikel (Ni) ve Kobalt (Co) esaslı süper alaşımların kullanılması önemli bir yer tutmaktadır. Bunların özellikle dökümü ve döküm malzemelerinin işleme zorlukları pahalı çözümler olmaktadır. Artan kaplama teknolojileri ile birçok alanda süper alaşımlar yerine dayanıklı daha düşük alaşımlı malzemeler tercih edilmektedir. Gelişen teknoloji ile birlikte bu ürünler, döküm ve işleme maliyetlerinden dolayı ve işlenmesi zor malzemelerin üzerlerine şartları karşılayacak süper alaşımlar kaplanmaktadır. Deneysel çalışmada, savunma sanayinde, Otomotiv sanayinde, kalıpçılık teknolojilerinde, hareket ileten mil ve dişlilerde yaygın olarak kullanılan düşük alaşımlı ve orta karbonlu AISI4140 çeliği kullanıldı. Deney malzemesi olarak çapı 100 mm ve kalınlığı 10 mm olacak şekilde 18 adet AISI4140 çelik disk hazırlanmıştır. Lazer Eritme Biriktirme (LMD) yöntemiyle kaplamalar yapıldı. Bunlar önce 6 adet diskin üzerine 0,7 mm kalınlığında kobalt esaslı süperalaşım kaplama yapılmıştır. 6 adet diskin üzerine 0,7 mm kalınlığında demir esaslı süper alaşım kaplanmıştır. Son olarak 6 disk AISI4140 kaplamasız olarak deneysel uygulamada kullanılmıştır.Aşınma konusunda gerçeğe en yakın kabul edilen ve en yaygın olarak kullanılan test yöntemi olan Disk Üzerinde Pim yöntemi seçilerek amaca uygun test cihazı tasarlanmıştır ve yapılmıştır. Bu cihaz Otimsa firmasında yüksek gürültü çıkarttığından dolayı cihaz, firmanın boş köşelerinde veya tenha köşelerinde kullanılmıştır. Yüksek ısılara çıkabilen test cihazıyla diskler oda sıcaklığı (25oC), 200oC, 300oC, 450oC, 500oC, 650oC, 800oC’lerde 50 N yük altında ortalama 10,000 mm mesafe katedecek kadar teste tabii tutulmuştur.Yapılan testler sonucunda diskler hassas terazide tartılarak değerlendirilmiştir. Oksitlenmenin ağırlık yapması sonucu net sonuç alınamadığından dolayı disklerin SEM mikroskobunda EDS analizleri yapılmıştır. SEM mikroskobundan her deney parçasına ait 15mm x 15mm boyutlarında numuneler kesilmiştir. Numuneler Tel Erezyon yöntemi ile elde edilmiştir.Tel Erezyon Yöntemiyle kesim için her bir diskin kesiminin başlayacağı nokta belirlenmiş ve her diskten numune alınmıştır. Fakat Tel Erezyon yönteminde, metal kesim sırasında tel başka bir malzemeye denk gelirse tel erezyon makinesi kendini güvene almak için kesme işlemini durdurur ve bu durum kesimler sırasında çokça yaşanmıştır. Tel Erezyon yöntemiyle elde edilen numuneler SEM Mikroskobuna yerleştirilmiştir.Sem Mikroskobunda görüntüler Bartın Üniversitesi’nde alınmıştır. Her numune için 100µm uzaklık ve 20µm uzaklık olacak şekilde ikişer görüntü alınmış ve 20 µm mesafede çizgisel analizleri yapılmıştır.Ağırlık yorumlamaları ve analizler sonucu kobalt esaslı süper alaşım kaplamanın yüksek sıcaklıklarda diğerlerine göre daha iyi olduğu sonucu elde edilmiştir.
- Published
- 2022
11. Aktif ayarlanan eş yerleştirilmemiş titreşim sönümleme sisteminin incelenmesi ve simülasyon ortamında gerçeklenmesi
- Author
-
Özarslan, Ebubekir Buğra, Kurt, Mustafa, Marmara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, and Makine Mühendisliği Anabilim Dalı
- Subjects
Makine mühendisliği ,Mechanical engineering - Abstract
Titreşim problemi gerek endüstride gerek günlük hayatta birçok alanda karşılaşılan çözülmesi gereken bir sorundur. Mekanik titreşimler talaşlı imalatta işlenen parçanın yüzey kalitesini etkilerken, robotlarda uç noktanın yörünge takibini etkileyebilmektedir. Çeşitli endüstrilerde karşılaşılan bu titreşim sorununun çözümü için yıllardan beri uzun uğraşlar gerektiren çalışmalar yapılmıştır. Bu tez içerisinde bu çalışmalardan biri olan gecikmeli rezonatör yardımıyla titreşimin aktif olarak sönümlenmesi incelenecektir. Gecikmeli rezonatör yöntemi 1994 yılında Olgac ve Holm-Hansen tarafından ortaya atılmıştır. Yöntemin amacı, mekanik bir yapıya etki eden titreşimlerin bu yapıya tutturulan basit bir kütle-yay-sönümlendirici sisteminin aktif olarak rezonansa getirilmesi ile bastırılmasıdır. Yöntemi özel kılan kütle-yay sönümlendirici sisteminin rezonansa getirilirken zaman gecikmeli bir geri beslemenin kullanılmasıdır. Bu tez içerisinde titreşim sönümleme için kullanılan kontrol yöntemleri karşılaştırmalı olarak incelenecektir. Ayrıca eş yerleştirilmemiş titreşim sönümleme üzerine geliştirmeler yapılacaktır. Eş yerleştirilmemiş titreşim sönümleme işlemi, sönümlemeyi sağlayacak kuvvetin, titreşimin meydana geldiği yerden uzakta bir konumda gerçekleştirilmesi şeklinde ifade edilmektedir. Bu yüzden literatürde çok rastlanmayan “uzamsal(konumsal) ayarlama” üzerine çalışmalar gerçekleştirilecektir. Ayrıca uyartım frekansının gerçek zamanlı olarak sürekli olarak değiştiği “spektral ayarlama” çözümlenecektir. Kısaca; \"Spektral ayarlama”, zamanla değişen uyarma frekanslarını yönetirken \"uzamsal ayarlama”, istenen sönümleme konumundaki gerçek zamanlı değişiklikleri ele almaktadır. Tez içerisinde örnek modeller üzerinden “spektral ve uzamsal” ayarlamaların titreşim sönümleme üzerindeki etkisi incelenecektir. Literatürde yer alan modellerin yanı sıra oluşturulmuş arayüz ile istenilen modelin birkaç parametre girilmesi ile kararlılık haritalarının ve uygun uyartım frekanslarının belirlenmesi sağlanacaktır. Bu tez çalışmasının ana kapsamı bir yapı içerisinde oluşan mekanik titreşimlerin, titreşimin oluştuğu noktadan uzak bir konumda sönümlenmesinin sağlanmasıdır. Diğer gerçekleştirilen bütün çalışmalarla bu kontrolü sağlamaya kolaylık sağlanması ve teorik temellerinin güçlendirilmesi amaçlanmaktadır. Vibration problem is a problem that needs to be solved in many areas both in industry and daily life. While mechanical vibrations affect the surface quality of the machined part in machining, it can affect the trajectory tracking of the end point in robots. Studies requiring long efforts have been carried out for years to solve this vibration problem encountered in various industries. In this thesis, active damping of vibration with the help of delayed resonator, which is one of these studies, will be examined. The delayed resonator method was introduced in 1994 by Olgac and Holm-Hansen. The aim of the method is to suppress vibrations affecting a mechanical structure by actively resonating a simple mass-spring-absorber system attached to this structure. What makes the method special is the use of a time delayed feedback while bringing the mass-spring-absorber system to resonance. In this thesis, control methods used for vibration absorption will be examined comparatively. In addition, improvements will be made on non-collocated vibration absorption. Non-collocated vibration absorption is expressed as the force to provide damping at a location away from the place where the vibration occurs. Therefore, studies will be carried out on \"spatial tuning\", which is not so common in the literature, on vibration and absorbers that are non-collocated. In addition, \"spectral tuning\" in which the excitation frequency is constantly changing in real time will be analyzed. Briefly; \"Spectral tuning\" manages time-varying excitation frequencies, while \"spatial tuning\" addresses real-time changes in the desired damping position. In the thesis, the effect of \"spectral and spatial\" adjustments on vibration damping will be examined through sample models. In addition to the models in the literature, stability maps and appropriate excitation frequencies will be determined by entering a few parameters of the desired model with the interface created. The main scope of this thesis is to dampen the mechanical vibrations occurring in a structure in a position far from the point where the vibration occurs. With all other studies, it is aimed to facilitate this control and to lay strong theoretical foundations.
- Published
- 2022
12. Tasarlanan hava çalışma platformunun sonlu elemanlar yöntemi ile analizi ve optimizasyonu
- Author
-
Akkaya, Gözde and Karabektaş, Murat
- Subjects
Mechanical Engineering ,Automotive Engineering ,Makine Mühendisliği ,Otomotiv Mühendisliği - Abstract
Hava çalışma platformları, merdivenle ulaşılamayan yerlerde kullanımı tercih edilen makinelerdir. Özellikle sokak lambaları ve enerji hatlarının bakım ve onarımlarında çalışanlar tarafından kullanılmaktadır. Bahsedilen alanlarda, çalışmak riskli olduğundan, ihtiyaç duyulan yüksekliklere uygun çalışan mekanik yapılar tasarlanmaktadır. Bilgisayar destekli programlarla yapılan çalışmalardaki tasarımlar ile, imalat süreçlerini azaltmak hedeflenmektedir. Bu kapsamda tasarlanan makinelerin doğrulaması yapılmalıdır. Böyle tasarım çalışmalarının yetersiz ve eksik yapıldığı durumlar çok ciddi yaralanmalar veya kazalarla sonuçlanabilmektedir. Bu çalışmada; bir hava çalışma platformu tasarlanarak, platformun sonlu elemanlar yöntemiyle analizi ve optimizasyonunun yapılması amaçlanmıştır. Bu amaçla, analitik mukavemet hesaplamaları ve çoklu cisim dinamiği metotları kullanılarak hava çalışma platformu tasarlanmıştır. Tasarımı doğrulama amacıyla üç aşamalı bir çalışma yapılmıştır. İlk aşamada, analitik mukavemet hesaplamaları ve sonlu elemanlar yöntemi kullanılarak hava çalışma platformu tasarımının ilk hali oluşturulmuştur. Yapılan tasarıma, sistemin her yapısı için gelen kuvvetler analitik yöntemlerle hesaplanıp uygulanmış ve statik analiz yapılmıştır. Analiz sonucunda elde edilen veriler ışığında dayanım arttırma ve hafifletme çalışmaları yapılmıştır. Sonlu elemanlar metodu kullanılarak, beş farklı sepet yükünün hava çalışma platformuna uygulanmasıyla elde edilen analiz sonuçlarına göre kritik gerilme bölgeleri ve gerilme değerleri tespit edilmiştir. Böylelikle, maksimum izin verilen gerilme değeri 340 MPa olarak belirlenmiştir. Beş farklı değerlendirme sonucunda, güvenliğin ve optimum tasarımın sağlanabileceği yük değeri 200 kg olarak saptanmıştır. Hava çalışma platformunda kullanılan silindir çapları burkulma hesaplamaları ile belirlenmiştir. İkinci aşamada, çoklu cisim dinamiği yöntemi ile alternatif doğrulama çalışması yapılmış ve sonlu elemanlar metodu kullanılarak optimizasyon sağlanmıştır. Bu kapsamda, çoklu cisim dinamiği yöntemi ile sepetten her bir yapıya aktarılan kuvvetlerin dinamik koşullarda hangi değerleri oluşturduğu belirlenmiş ve bu kuvvetler ile analizler yapılmıştır. Sepet şasesi, birinci bom, ara-bom ve üçüncü bom yapılarının optimum birer yapıya sahip tasarımlar olduğuna, kule yapısında dayanım arttırma çalışması yapılması gerektiğine karar verilmiştir. Son aşamada, kuleye gelen maksimum gerilme, yapılan iyileştirmelerle 493 MPa'dan 289 MPa'la düşürülerek optimize edilmiştir. Sonuç olarak, yapılan ilk iki uygulama karşılaştırılıp yorumlanmıştır. Bunların ışığında, kullanılan iki yönteminde yakın değerlerde olması ile birlikte çoklu cisim dinamiği yöntemiyle elde edilen verilerin daha güvenli olduğu anlaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: hava çalışma platformu, sonlu elemanlar analizi, çoklu cisimler dinamiği, yapısal optimizasyon, bilgisayar destekli mühendislik Aerial work platforms are machines that are preferred to be used in places that can not be reached by stairs. It is especially used by workers in the maintenance and repair of street lamps and power lines. Since working in the mentioned areas is risky, mechanical structures that work in accordance with the required heights are designed. It is aimed to reduce the manufacturing processes with the designs in the studies made with computer aided programs. The machines designed in this context should be verified. Situations where such design work is done insufficiently and incompletely can result in very serious injuries or accidents. In this study; by designing an aerial work platform, it is aimed to analyze and optimize the platform with the finite element method. For this purpose, an aerial work platform was designed by using analytical strength calculations and multi-body dynamics methods. A three-stage study was conducted to validate the design. In the first stage, the first version of the aerial work platform design was created by using analytical strength calculations and the finite element method. The forces applied to the design for each structure of the system were calculated and applied with analytical methods, and static analysis was performed. In the light of the data obtained as a result of the analysis, strength increase and lightening studies were carried out. Critical stress zones and stress values were determined according to the analysis results obtained by applying five different basket loads to the aerial work platform using the finite element method. Thus, the maximum allowable stress value was determined as 340 MPa. As a result of five different evaluations, the load value at which safety and optimum design can be achieved was determined as 200 kg. The diameters of the cylinders used in the aerial work platform were determined by buckling calculations. In the second stage, alternative validation studies were carried out with the multi-body dynamics method and optimization was achieved by using the finite element method. In this context, the values of the forces transferred from the basket to each structure by the multi-body dynamics method were determined under dynamic conditions and analyzes were made with these forces. It has been decided that the basket chassis, first boom, intermediate-boom and third boom structures are designs with an optimum structure, and that strength-enhancing work should be done in the tower structure. In the final stage, the maximum stress on the tower was optimized by reducing it from 493 MPa to 289 MPa with improvements. As a result, the first two applications were compared and interpreted. In the light of these, it has been understood that the data obtained by the multi-body dynamics method is more reliable, although the two methods used are close to each other. Keywords: aerial work platform, finite element analysis, multi-body dynamics, structural optimization, computer aided engineering
- Published
- 2022
13. Elektrik direnç nokta kaynaklı bağlantıların mekanik özelliklerinin belirlenmesi
- Author
-
Uzun, Ahmet and Akkaş, Nuri
- Subjects
Elektrik direnç nokta kaynağı ,Metalurji Mühendisliği ,Mechanical Engineering ,Metallurgical Engineering ,Makine Mühendisliği ,Electrical resistance spot welding - Abstract
Bu çalışmanın amacı son yıllarda otomotiv endüstrisinde üretici firmalar tarafından yaygın olarak kullanılan mikro alaşım ve Sx700 (Strenx700) çeliklerinin elektrik direnç nokta kaynağı ile birleştirme işlemleri sonucu elde edilen bağlantıların tokluk dayanımlarının belirlenmesidir. Bu deneylerde 120 kVA akım gücünde pnömatik kontrollü, pedallı, elektrik akım kontrolüne sahip direnç nokta kaynak makinası kullanıldı. Uygulanan kaynak zamanı 20 periyotta 8,7 kA -15 periyotta 10,2 kA (1 periyot: 0,02 s) olarak uygulandı. Kaynak akım şiddeti yaklaşık olarak 8440 A'den başlayarak 15500 A'ya kadar 1000 A'lik artış yapılarak uygulandı. Uygulanan elektrot kuvveti sabit 4 kN olarak ayarlandı. Nokta kaynaklı bağlantılardan hazırlanan numunelerin farklı sıcaklıklardaki (-10,0,+15,+30 C°) tokluk değerleri çift çekiçli darbe test cihazında belirlendi. Ayrıca nokta kaynaklı numunelerin mikro yapı ve mikro sertlik analizleri yapıldı. The aim of this study is to determine the toughness strength of the connections obtained as a result of electrical resistance spot welding of micro alloy and Sx700 (Strenx700) steels, which are widely used by manufacturers in the automotive industry in recent years. In these experiments, a resistance spot welding machine with 120 kVA current power, pneumatic control, pedal and electric current control was used. The applied welding time was 8.7 kA in 20 periods and 10.2 kA in -15 periods (1 period: 0.02 s). Welding current intensity was applied by increasing 1000 A starting from approximately 8440 A to 15500 A. The applied electrode force was set to a constant 4 kN. The toughness values of the samples prepared from spot welded joints at different temperatures (-10,0,+15,+30 C°) were determined in a double hammer impact tester. In addition, microstructure and microhardness analyzes of spot welded samples were performed.
- Published
- 2022
14. Sürgülü cam sisteminde kullanılan panel tekerleri ve raylarının çelik malzeme ile değiştirilerek mekanik özelliklerinin artırılması
- Author
-
Acar, Furkan and Aslanlar, Salim
- Subjects
Metalurji Mühendisliği ,Mechanical Engineering ,Metallurgical Engineering ,Engineering Sciences ,Makine Mühendisliği ,Mühendislik Bilimleri - Abstract
İnşaat sektöründe endüstriyel üretim yapmakta olan İsviçre menşeili ve Sakarya şehrinin Akyazı ilçesinde endüstriyel üretimine devam etmekte olan Sunparadise Alüminyum A.Ş., ürün gamında bulunan camlı sürgülü sisteminin tasarımının çok eski olması nedeniyle ilgili ürünü geliştirme faaliyetleri başlatmıştır. Açıldığı zaman iç ve dış ortamın bütünleşmesine olanak tanıyan, sürgülü olarak çalışan bir cam sisteminde kullanılan tekerlerin ve sürgü raylarının dayanımın arttırılması amaçlanmıştır. İlgili sürgülü cam sisteminde camlı panellerin hareketini sağlayan tekerlerin plastik yapıya sahip olması, ve sistemin hareketini gerçekleştirdiği alt rayın alüminyum esaslı malzemeden oluşması ürün ömrünün kısa olmasına sebep olmakta ve müşteriler tarafından işletmeye sık sık kalite problemleri gelmesine sebep olmaktadır. Bu kalite problemleri ürüne ait satış rakamlarının yıldan yıla düşmesine sebep olmakta ve bu durumda işletmeye kazanç kaybı yaşatmaktadır. Aynı zamanda müşteriler daha büyük boyutlarda ürünler talep etmekte ve firma buna cevap verememektedir. Sürgülü cam sisteminin geliştirme faaliyetleri kapsamında ürünün sahip oldığu plastik tekerlerin uygun çelik malzeme ile değiştirilmesi için gerekli araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmalar işlenebilirlik, kolay temin edilebilirlik ve mekanik dayanım başlıkları altında incelenmiştir. Tekerlek için uygun görülen çelik malzemelere spektrometrik analiz yapılarak kimyasal özelliklerinin uygunluğu denetlenmiştir. Sürgülü cam sisteminin daha yüksek dayanıma sahip, faydalı ömrü daha uzun ve ortam koşularına uygun olması ve gerekli fonksiyonelliğini koruması için gereken sert malzeme ihtiyacı sebebiyle ısıl sertleştirme işlemine tabi tutulmuştur. Farklı hava şartlarına uygun yüzey kaplama ihtiyacı olduğu için korozyon dayanımını görmek amacıyla tuz testi yapılarak uygun yüzey işlem yöntemi tespit edilmiştir. Aynı zamanda tekerin içinde bulunan ve dönme hareketini sağlayan rulmanın daha iyi bir rulman ile değiştirilmesi sağlanmıştır. Sisteme ait tekerlerin güçlendirilmesi sonucu oluşan hareket raylarının yüzeylerine paslanmaz malzeme ile uygun sertlikte hareket alanı eklenmiştir. Gerekli teorik hesaplamalar, araştırmalar ve denemeler sonucu nihai tasarıma ve malzeme türlerine karar verilen parçaların oluşturduğu yeni camlı sürgülü sistem uluslararı pazarda müşterilerin beğeni ve güvenini kazanması adına bağımsız bir kuruluşta standartlara uygun fonksiyonellik, hava kaynaklı ses yalıtımı ve rüzgar yükü dayanım testleri yapılmıştır. Bu testler sonucu uluslarası geçerlilik kazandırılmış ve sertfikalandırılmıştır. Sunparadise Aluminum A.Ş., which is of Swiss origin and continues its industrial production in the Akyazı district of Sakarya city, which carries out industrial production in the construction sector, has started the development activities of the related product since the design of the glass sliding system in its product range is very old. It is aimed to increase the strength of the wheels and slide rails used in a sliding glass system that allows the integration of the interior and exterior environment when opened. The plastic structure of the wheels that enable the movement of the glazed panels in the relevant sliding glass system, and the aluminum-based material of the bottom rail, on which the system moves, causes the product life to be short and causes quality problems to be frequently encountered by the customers. These quality problems cause the sales figures of the product to decrease from year to year, and in this case, it causes loss of profit to the business. Within the scope of the development activities of the sliding glass system, necessary researches were carried out to replace the plastic wheels of the product with suitable steel material. These studies were examined under the headings of machinability, easy availability and mechanical strength. The suitability of their chemical properties was checked by performing spectrometric analysis on the steel materials deemed suitable for the wheel. In order for the sliding glass system to have higher strength, longer useful life, and strength in accordance with market conditions, it has been subjected to heat hardening due to the need for hard material to maintain its required functionality. Since there is a need for a surface coating suitable for different weather conditions, a salt test was performed to see the corrosion resistance and the appropriate surface treatment method was determined. At the same time, the bearing in the wheel that provides the rotational movement has been replaced with a better bearing. A movement area of appropriate hardness has been added to the surfaces of the movement rails, which are formed as a result of the reinforcement of the wheels of the system, with stainless material. As a result of the necessary theoretical calculations, researches and trials, the new glazed sliding system, which consists of the parts whose final design and material types are decided, have been tested for functionality, air source sound insulation and wind load resistance in accordance with the standards in an independent institution in order to gain the appreciation and trust of the customers in the international market. As a result of these tests, it has been internationally validated and certified.
- Published
- 2022
15. Biodiesel production from waste oil recovered from spent bleaching earth and investigation of its effects on diesel engine performance and emissions
- Author
-
Elarslan, Tuğba, Akçay, Mehmet, and Yılmaz, İlker Turgut
- Subjects
Mechanical Engineering ,Makine Mühendisliği - Abstract
Dünyada gün geçtikçe artan enerji ihtiyacı, fosil yakıtların sınırlı olmaları ve çevreye zarar vermeleri biyodizel gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının önemini arttırmaktadır. Biyodizel yakıtlar motorlarda herhangi bir değişiklik yapmadan kullanılabilen çevre dostu yakıtlardır. Biyodizel; bitkisel, hayvansal ve atık yağlar gibi çeşitli yenilenebilir kaynaklardan elde edilebilmektedir. Bu çalışmada, yemeklik yağ rafinasyon sürecinde bir atık olarak açığa çıkan ağartma toprağı tarafından absorbe edilmiş olan yağ, biyodizel yakıtı üretiminde hammadde kaynağı olarak kullanılmıştır. Mevcut çalışmada öncelikle ekstraksiyon işlemi ile atık ağartma toprağı (AAT) tarafından absorbe edilmiş olan atık yağ geri kazanılmıştır. Daha sonra geri kazanılan atık ağartma toprağı yağı ile biyodizel üretimi gerçekleştirilmiştir. Üretilen biyodizel hacimsel olarak % 10, % 20 ve % 30 oranında dizel yakıtı ile karıştırılmış ve B10, B20 ve B30 yakıtları elde edilmiştir. Yakıtlar, dört silindirli, dört zamanlı, su soğutmalı, 1,461- L, turbo şarjlı, common-rail yakıt enjeksiyon sistemine sahip bir dizel motorda sabit motor devri ( 1750 d/d) ve farklı motor yüklerinde (50 Nm, 75 Nm ve 100 Nm) test edilmiş, motor performans ve egzoz emisyon değerleri incelenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre; atık ağartma toprağı yağından elde edilen biyodizel kullanımı ile özgül yakıt tüketimi artarken egzoz gazı sıcaklığının azaldığı gözlenmiştir. Hacimsel verimde belirgin bir farklılık gözlenmemiştir. Son olarak NOx ve O2 emisyonlarında artış gözlenirken is emisyonlarında azalma gözlemlenmiştir. The increasing energy demand in the World increases the importance of renewable energy sources such as biodiesel, due to the limited use of fossil fuels and their harm to the environment. Biodiesel fuels are environmentally friendly fuels that can be used in diesel engines without any modification. Biodiesel; It can be obtained from various renewable resources such as vegetable, animal and waste oils. In this study, the oil absorbed by the bleaching soil which is released as a waste in the cooking oil refining process was evaluated as a raw material in the production of biodiesel fuel. In the present study, first of all, the waste oil that was absorbed by the AAT was recovered by the extraction process. Then, with the recovered waste bleaching earth oil. The produced biodiesel was mixed at % 10, % 20, % 30 by volüme and B10, B20, B30fuels were obtained. Fuels were tested in a four-cylinder, four-stroke, water-cooled, 1,461-L turbocharged diesel engine with common rail fuel injection system at constant engine speed (1750 rpm) and different engine loads (50 Nm, 75 Nm and 100 Nm).In addition, engine performance and exhaust emission values were ezamined. According to the results obtained; When using biodiesel fuel produced from AATY, it was observed that the specific fuel consumption increased while the exhaust gas temperature decreased. No significant difference was observed in volumetric yield. Finally, an increase was observed in NOx and O2 emissions, while a decrease in smut emissions was observed.
- Published
- 2022
16. Ötektiküstü yüksek kromlu beyaz dökme demirlerde Ce ve B elementlerinin mikroyapı üzerindeki etkileri
- Author
-
Kaya, Hasan, Dalmış, İbrahim Savaş, and Yılmaz, Serdar Osman
- Subjects
Mechanical Engineering ,Makine Mühendisliği - Abstract
Bu çalışmada, yüksek kromlu beyaz dökme demire uygulanan ısıl işlemler ile aşınma dirençleri ve mikro yapıları incelenmiştir. Ötektiküstü yüksek kromlu beyaz dökme demirin Ce ve B elementleriyle alaşımlandırılarak ısı ve zaman kontrollü fırında 900 ve 950 oC sıcaklıklarda 1 ve 2 saat bekleme sürelerinde ısıl işleme tabi tutulup 3, 6, 9 ve 12 saatlik difüzyon bekleme sürelerinde 550, 600, 650 ve 700 oC difüzyon sıcaklıklarında bekletilmiştir. Son olarak su ve havada soğutma işlemi uygulanmıştır. Numunelerin sertlik ölçüm cihazlarında Rockwell ve Mikrovickers cinsinden sertlikleri ölçülmüştür. Abrasif aşınma için kurulan bir aşınma deney düzeneği sayesinde aşınma değerleri ölçülmüştür. Numunelerin iç yapısı optik mikroskop vasıtasıyla görüntülenmiştir. Bu çalışma sonucunda 950°C'de 2 saat östenitleşme sıcaklığında bekletilen ve suda soğutma işlemine tabi tutulan, 65.2 HRC sertliğe ve 0,1015 g aşınma miktarı değişimine sahip olan Ce.4 numunesi en sert, 950°C'de 2 saat östenitleşme sıcaklığında bekletilen ve suda soğutma işlemine tabi tutulan, 61,7 HRC sertliğe ve 0,0646 g aşınma miktarı değişimine sahip olan B.4 numunesi abrasif aşınma direnci en yüksek ve 950°C'de 1 saat östenitleşme sıcaklığında bekletilen, 650°C'de 12 saat tuzlu ortamda difüzyon işleminde bekletilen ve havada soğuma işlemine tabi tutulan, 47,03 HRC sertliğe ve 0,1287 g aşınma miktarı değişimine sahip olan Ce.16 numunesi en yumuşak olduğu tespit edilmiştir. In this study, heat treatments, cooling types, wear resistances and microstructures of high chromium white cast iron were observed. The eutectic high chromium white cast iron is alloyed with Ce and B elements and subjected to heat treatment in a heat and time-controlled furnace at 900 and 950 °C temperatures for 1 and 2 hours waiting times, and at 550, 600, 650 and 700 °C with diffusion waiting times of 3, 6, 9 and 12 hours. at diffusion temperatures. Finally, cooling in water and air was applied. The hardness of the samples were measured in Rockwell and Mikrovickers hardness measuring devices. Wear values were measured by means of a wear test setup for abrasive wear. The internal structure of the samples was visualized by means of an optical microscope. As a result of this study, the Ce.4 sample, which was kept at 950°C for 2 hours at austenitization temperature and cooled in water, had a hardness of 65.2 HRC and a change in wear amount of 0.1015 g, was the hardest and kept at 950°C for 2 hours at austenitization temperature. and water-cooled, with a hardness of 61.7 HRC and a change in the amount of wear of 0.0646 g, the B.4 sample had the highest abrasive wear resistance and was kept at 950°C for 1 hour at austenitization temperature, at 650°C for 12 hours. Ce.16 sample, which was kept in the diffusion process in a salty environment and cooled in air, had a hardness of 47.03 HRC and a change in wear amount of 0.1287 g, was found to be the softest.
- Published
- 2022
17. Experimental analysis of photovoltaic-thermal (PV/T) module assisted vapor compression refrigeration system
- Author
-
Yıldız, Gökhan and Gürel, Ali Etem
- Subjects
Solar energy ,Mechanical Engineering ,Güneş enerjisi ,Konvansiyonel soğutma ,Conventional cooling ,Makine Mühendisliği - Abstract
Enerji insan hayatında her geçen gün daha da önem kazanmaktadır. Dünyadaki enerji ihtiyacının büyük bir kısmı fosil yakıtlardan karşılanmaktadır. Fosil yakıtların fiyatlarındaki artış, artan talep, sonlu olması ve çevreye vermiş olduğu zararlardan dolayı araştırmacılar alternatif enerji kaynağı arayışına girmişlerdir. Çalışmalar sonucunda alternatif enerji olarak yenilenebilir enerji kaynaklarına doğru bir eğilim başlamıştır. Yenilenebilir enerji kaynakları arasında temiz ve sonsuz olmasından dolayı güneş enerjisine olan ilgi her geçen gün artmaktadır. Son yıllarda güneş enerjisi tek başına kullanıldığı gibi soğutma ve ısıtma sistemlerine entegre edilerek birleşik sistem olarak da kullanılmaktadır. Ayrıca, enerji tüketiminde soğutma sistemleri önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü küresel enerji tüketiminde neredeyse üçte birine soğutma, ısıtma ve iklimlendirme sistemleri neden olmaktadır. Bu sebeple, soğutma sistemlerinin performansında yapılacak bir iyileştirme enerji tüketimini ciddi anlamda düşürecektir. Bu konu ile alakalı yapılan birçok çalışma bulunmaktadır. Ayrıca, son yıllarda sistemlerin tek olarak değil başka sistemlerle birleştirilerek performanstaki değişiminin analizi gün geçtikçe popüler hale gelmektedir. Günümüzde soğutma ve ısı pompası sistemlerinde güneş enerjisi desteği ile birleşik sistemler kullanılmaktadır. Bu çalışmada Fotovoltaik/Termal modül destekli buhar sıkıştırmalı soğutma sisteminin (FV/T-BSSS) performansı analiz edilmektedir. Deneyler sonucunda, FV, FV/T ve FV/T-BSSS (25 ?, 30 ? ve 35 ?)'nin modül yüzey sıcaklıkları sırasıyla 68,39 ?, 42,43 ?, 47,58 ?, 49,8 ? ve 52 ? olarak tespit edilmiştir. FV, FV/T ve FV/T-BSSS (25 ?, 30 ? ve 35 ?)'nin elektrik verimleri sırasıyla %15,52, %16,32, %16,15, %16,05 ve %15,94 olarak hesaplanmıştır. BSSS ve FV/T-BSSS (25 ?, 30 ? ve 35 ?) için COP değeri sırasıyla 3,82, 3,66, 3,4 ve 3,17 olarak elde edilmiştir. BSSS ve FV/T-BSSS (25 ?, 30 ? ve 35 ?) için toplam ekserji kaybı sırasıyla 370 W, 387 W, 394 W ve 398 W olarak elde edilmiştir. BSSS ve FV/T-BSSS (25 ?, 30 ? ve 35 ?) için ekserji verimleri sırasıyla %34,33, %32,42, %30,06 ve %28,67 olarak hesaplamıştır. FV/T-BSSS (25 °C, 30 °C ve 35 °C)'nin enerji maliyeti sırasıyla 0,359 $/kWh, 0,443 $/kWh ve 0,508 $/kWh olarak hesaplanmıştır. Ayrıca, termoekonomik analiz sonucunda R_ex değeri FV/T-BSSS (25 °C, 30 °C ve 35 °C)'de sırasıyla 0,647 kWh/$, 0,686 kWh/$ ve 0,692 kWh/$ olarak hesaplanmıştır. Çevre-ekonomik analiz sonucunda FV/T-BSSS (25 ?, 30 ? ve 35 ?) için 15,17 ¢/h, 16,52 ¢/h ve 17,6 ¢/h olarak elde edilmiştir. FV/T-BSSS (25 ?, 30 ? ve 35 ?)'de elde edilen sıcak su miktarları sırasıyla 475 L, 300 L ve 210 L'dir. Energy is gaining more and more importance in human life day by day. Most of the world's energy demands are met by fossil fuels. Due to the increase in the prices of fossil fuels, increasing demand, being finite and the damage they cause to the environment, researchers have started to search for alternative energy sources. Because of the investigations, a tendency towards renewable energy sources as alternative energy has started. The interest in solar energy is increasing day by day because it is clean and endless among renewable energy sources. In recent years, solar energy has been used alone as well as integrated into refrigeration and heating systems and used as a combined system. In addition, refrigeration systems have an important place in energy consumption. Because almost one third of global energy consumption is caused by refrigeration, heating, and air conditioning systems. For this reason, an improvement in the performance of refrigeration systems will significantly reduce energy consumption. There are many studies on this subject. In addition, in recent years, the analysis of the change in performance by combining systems with other systems rather than individually is becoming more and more popular day by day. Today, combined systems with solar energy support are used in refrigeration and heat pump systems. In this study, the performance of Photovoltaic/Thermal module assisted vapor compression refrigeration system (PV/T-VCRS) is analyzed. As a result of the experiments, the module surface temperatures of PV, PV/T and PV/T-VCRS (25 ?, 30 ?, and 35 ?) were determined as 68.39 ?, 42.43 ?, 47.58 ?, 49.8 ?, and 52 ?, respectively. The electrical efficiencies of PV, PV/T, and PV/T-VCRS (25 ?, 30 ?, and 35 ?) were calculated as 15.52%, 16.32%, 16.15%, 16.05%, and 15.94%, respectively. The COP values for VCRS and PV/T-VCRS (25 ?, 30 ? and 35 ?) were obtained as 3.82, 3.66, 3.4, and 3.17, respectively. The total exergy destruction for VCRS and PV/T-VCRS (25 ?, 30 ?, and 35 ?) were obtained as 370 W, 387 W, 394 W, and 398 W, respectively. The exergy efficiencies for VCRS and PV/T-VCRS (25 ?, 30 ?, and 35 ?) were calculated as 34.33%, 32.42%, 30.06%, and 28.67%, respectively. The energy cost of PV/T-BSSS (25 °C, 30 °C, and 35 °C) is calculated as 0.359 $/kWh, 0.443 $/kWh, and 0.508 $/kWh, respectively. In addition, as a result of the thermoeconomic analysis, the R_ex value was calculated as 0.647 kWh/$, 0.686 kWh/$, and 0.692 kWh/$ at FV/T-BSSS (25 °C, 30 °C, and 35 °C), respectively. It was obtained as 15.17 ¢/h, 16.52 ¢/h, and 17.6 ¢/h for FV/T-BSSS (25 ?, 30 ?, and 35 ?). The amounts of hot water obtained in FV/T-BSSS (25 ?, 30 ?, and 35 ?) are 475 L, 300 L, and 210 L, respectively.
- Published
- 2022
18. Effect of boron powder coating with different current types of stainless steel round rod on mechanical
- Author
-
Budak, Sevgi and Apay, Serkan
- Subjects
Boron oxide ,Welding machinery ,Mechanical Engineering ,MIG kaynağı ,Current ,Bor karbür ,Metallurgical Engineering ,Paslanmaz çelik ,Makine Mühendisliği ,Mühendislik Bilimleri ,MIG welding ,Stainless steel ,Metalurji Mühendisliği ,Bor oksit ,Kaynak makineleri ,Engineering Sciences ,Boron carbide ,Akım - Abstract
Bor mineralleri metalürji sanayinden otomotiv sektörüne, kompozit malzeme üretiminden nükleer sanayiye kadar birçok alanda kullanılmaktadır. Özellikle metalürji alanında malzemelerin mekanik özelliklerini iyileştirmek amaçlı kullanılmaktadır. Metalik malzemelerin yüzeylerinde kaplama malzemesi olarak kullanılması sıklıkla karşılaşılan durumlardandır. Yüzey kaplama malzemesi olarak bor yüzeye fırın içeresinde borlama ısıl işlemi ile kaplanabildiği gibi kaynaklı birleştirmelerde ilave malzeme olarak da kaplanabilmektedir. Kaynaklı yöntemlerde, TİG, MİG-MAG, Plazma transfer ark kaynak ve lazer kaynak yöntemleri örnek olarak verilebilir. Bu çalışmada AISI 304 paslanmaz çelik mil malzeme üzerine Bor Karbür ve Bor Oksit tozu 3 farklı akım değerlerinde kaplanmıştır. Sinerjik pulse MİG kaynak yöntemi ile 60 mm uzunluğunda, 8 mm çapında paslanmaz çelik millerine 2 mm derinliğinde ve 7 mm çapında boşluklar açılmıştır. Tepe noktalarına açılan bu boşluklara bu tozlar eklenerek kaynaklı işlem gerçekleştirilmiştir. Açılan boşluklardan tozların uçmasını önlemek amacıyla tozlar saf alkolle macun kıvamına getirilip sürülmüştür. Tozlar ilave edildikten sonra mil üstlerine normal, tek ve double pulse olmak üzere kaynak işlemi gerçekleştirilmiştir. Kaynak işlemi sonucunda optik mikroskopla görüntüler çekilmiştir. Numunelere optik inceleme sonrasında mikro sertlik ölçümü işlemi uygulanmıştır. Kaplama ara yüzü incelemeleri neticesinde, kaynak dikişi ile paslanmaz mil malzemenin metalürjik olarak bağlandığı ve kaynak dikişinde dentritik yapılar olduğu görülmüştür. Kaynak dikişi mikro sertlikleri incelendiğinde double pulse akım ile yapılan kaplamanın, normal akım ve pulse akım ile yapılanlara göre daha sert olduğu tespit edilmiştir. Boron minerals and their constituents are used in many fields from metallurgical industry to automotive industry, from composite material production to nuclear industry. Boron and boron minerals are especially used in the field of metallurgy to improve the mechanical properties of materials. For example, the use of metallic materials as a coating material on the surfaces is often encountered. Boron surface as surface coating material can be coated with boron heat treatment inside the furnace as well as additional material in welded joints. In welding methods, TIG, MIG-MAG, plasma transfer arc welding and laser welding methods can be given as examples. In this study, Boron Carbide and Boron Oxıde powder is coated on three different flow values on AISI 304 stainless steel shaft material. With the synergic pulse MIG welding method, the holes of 60 mm distance, 8 mm diameter stainless steel rod were drilled in 2 mm depth and 7 mm diameter. B4C and B2O3 powder was added to these cavities opening to the peaks and the welded process was carried out. In order to prevent the B4C and B2O3 dust from flying into the cavities opened, it was put into a paste with pure alcohol and applied. After the addition of powder, welding was performed on the shaft tops as normal, single and double pulse. Because of the welding process, optical microscope images were taken. Micro hardness measurement was applied to the samples after optical examination. As a result of the examination of the coating interface, it was seen that the welded seam and stainless shaft material were metallurgical bonded and the welded seam was dendritic structures. When welding micro stiffness was examined, it was determined that the coating with double pulse current was harder than the ones with normal current and pulse current.
- Published
- 2022
19. Hata türü etkileri analizi yöntemi ve otomotiv yan sanayide uygulaması
- Author
-
İstif, Selda and Karabektaş, Murat
- Subjects
Mechanical Engineering ,A dergisi ,A Journal ,Makine Mühendisliği - Abstract
Hata Türleri ve Etkileri Analizi (HMEA), Toplam Kalite Yönetimi (TKY) anlayışında yer bulan bir ürün veya süreçteki potansiyel hataların tanımlanması ve bunların müşteriye olan olası etkilerinin değerlendirilmesiyle, öncelikli iyileştirme alanlarının saptanmasına imkân tanıyan bir risk analiz tekniği olarak tanımlanabilir. İmalat sektörü çok detaylı ve kapsamlı bir süreçtir. Bu durum imalat sürecinde birçok ciddi riskin oluşmasına olanak sağlamaktadır. Tespit edilen hataların önceliğini belirlemek, ciddi ve büyük hataları belirlemek ve tekrarlanmalarını önlemek için yapılan araştırmalar giderek daha önemli hale gelmektedir. Bu çalışmada tespit edilen hataları önceliklendirmek için bir yaklaşım olan, gri ilişki esaslı hata türü ve etkileri analizine yer verilmiştir. HTEA tekniğinde öncelik sıralaması; hataların meydana gelme olasılığı, fark edilmeme olasılığı ve şiddetine yönelik puanların çarpımıyla hesaplanan Risk Öncelik Katsayısına (RÖS) göre yapılmaktadır. Ancak bu uygulamanın farklı risklerin aynı önceliği alabilmesi ve risk faktörlerinin ağırlıklarının dikkate alınmaması gibi bir takım sakıncaları bulunmaktadır. HTEA risk öncelik katsayısının üç değerin çarpımı ile belirlenir. Ancak elde edilen değer sübjektif değerlendirmeye dayalıdır ve göreceli önem değerlerini içermez. Bu çalışma, HTEA' nın etkinliğini arttırmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla gri teori uygulanır. Bu çalışmada ilk olarak yöntemin uygulanışı incelenmiştir. Sonrasında hata türleri, hata tanımlarına yer verilmiştir. Üçüncü bölümde ise; Kalite kavramından, kalite kavramının hata türü ve etkileri ile ilişkisinden ve Kalite Yönetim Sistemi'ndeki yerinden bahsedilmiştir. Dördüncü bölümde, hataların sınıflandırılması anlatılmıştır. Beşinci bölümde Gri İlişki analizi detaylıca açıklanmıştır. Bu eksikliklerin giderilebilmesi amacıyla HTEA gri ilişki analizi kullanılmış olup konuyla ilgili bir sanayi uygulamasına yer verilmiştir. Uygulama kısmında talaşlı imalatta ele aldığımız RÖS değeri 120'den büyük olan hatalar ele alınarak gri ilişki analizi ile hata türü ve etkileri analizi ile önceliklendirilmiştir. Sonuç olarak işletmeler açısından hataların birbirlerini etkilemesi durumunun araştırılmasının son derece önemli olduğu, aynı zamanda işletmelerde zaman, kalite, emek, para ve müşteri kaybına neden olacak endüstriyel bir problem olarak ele alınması gerektiği vurgulanmıştır ve yöntemin sonuçlar üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Hata işleme türlerine bakılmıştır. Bu tür hataların etkisi ve nedenleri dikkate alınarak risk öncelik sayıları hesaplanmıştır ve bu tür hataların müşteriye ulaşmadan tespit edilmesi için mevcut kontroller yapılmıştır Failure Mode Effect Analysis(HTEA) can be defined as a risk analysis technique that enables the determination of prior improvement fields by identifying the potential failures of a product or process and considering the possible effects of these failures on customers. Production is very detailed, wide and big process in machining which brings many serious risks in processes of production. Practices which are about prioritization of the established defects and determination of big and serious defects become importance. Accordingly, in the early stages, machining with incomplete information and limited samples is very important to a business. Grey system theory is one of the prediction methods that can be built with a small sample and yet has a strong ability to make short-term predictions. Priority ranking of HTEA is determined by Risk Priority Number (RPN) which is calculated by multiplication of occurrence, undetectability and severity of failures. But this analysis has some drawbacks which are possibility of different risks having same priority and ignorance of weights of risk factors. In this study, application and disadvantages of this technique was examined. In the third part; The concept of quality, its relationship with the type of error and its effects, and its place in the quality management system are mentioned. In the fourth chapter, the classification of errors is explained. In the fifth chapter, Gray teory analysis is explained in detail. In the application part, the errors with an RPN value greater than 120, which we discussed in machining, were handled and prioritized with gray relationship analysis and error type and effects analysis. Then HTEA was modified using by grey relational analysis to eliminate of these disadvantages, and an industrial application related with the subject was given. Error handling types are examined. Risk priority numbers have been calculated by taking into account the effects and causes of such errors, and existing controls have been made to detect such errors before they reach the customer.
- Published
- 2022
20. Üç boyutlu yazıcılarda kullanılmak üzere geri dönüştürülmüş PLA filamentle basılan parçaların mekanik özelliklerinin incelenmesi
- Author
-
Koç, Hanife Bukre, Atakök, Gürcan, Kam, Menderes, Marmara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, and Makine Mühendisliği Anabilim Dalı
- Subjects
Makine mühendisliği ,Three-dimensional printing ,Üç boyutlu baskı ,Mechanical engineering - Abstract
Eklemeli imalat ile birlikte sıkça duyulmaya başlanan üç boyutlu baskı, havacılık, sanat ve eğitim, hızlı prototipleme ve işlevsel parça üretimi gibi işlemlerde aktif kullanılmaktadır. Gelişen bu teknolojiyle hassas ve farklı tasarımlarda kişiye özel ürünler daha kolay ve hızlı şekilde üretilebilir hale gelmiştir. 3B yazıcıda bir parça üretirken hata meydana geldiğinde sorunlu parça, istenen işlevselliği sağlamaması ve tekrar kullanımı mümkün olmaması dolayısıyla ıskarta olarak değerlendirilmektedir. Hatalı üretimler sonrası oluşan atık parçalar pahalı filament malzemesi için israfa ve çevre kirliliğine neden olmaktadır. Her üretim sonucu meydana gelen atık malzemelerin geri kazanımı sağlandığında, atığın minimize edilerek bu tip olumsuzlukların önüne geçilebileceği düşünülmektedir. Bu çalışmada, hatalı üretimler sonrası oluşan atık filament parçalarının geri dönüşümüyle tekrar üretilen geri dönüştürülmüş filamentle yeni bir 3B baskı işlemi için kullanılmasının sağladığı faydalar ve 3B baskılarda oluşan mekanik özellikler araştırılmıştır. Çalışmada filament çeşidi olarak biyoplastiklerden PLA ve Re-PLA filament kullanılmış olup, filament çapı 1,75 mm tercih edilmiştir. İmalat yöntemi olarak FDM ve baskı doluluk oranı %30, %50 ve %70, doldurma şekli ise Çizgi Kafes ve Bal Peteği belirlenmiştir. Çekme testi numuneleri için: ISO 527 Type IV yassı numuneleri, izod darbe testi için ise ISO 180 Type I standartlarında iki farklı test numunesi 0,15 mm, 0,2 mm ve 0,25 mm katman kalınlıklarında setler olarak üretilmiştir. Elde edilen verilere göre; PLA’nın çekme dayanımı, tüm katman kalınlıkları ve doluluk oranları için Re-PLA’dan yüksek çıkmıştır. Çekme, İzod ve üç nokta ile eğme testleri sonrasında en yüksek dayanım değerine PLA’da %70 doluluk oranında ve 0,25 mm katman kalınlığındaki Çizgi Kafes numune testlerinde ulaşılmıştır. Minimum değerler de %30 doluluk oranında Bal Peteği doldurma şekliyle basılan numunelerde elde edilmiştir. Çalışmayla, ülkemizin eklemeli imalat ve 3B yazıcı işlemlerini kapsayan malzeme israfından dolayı çevreye olan zararın azaltılmasıyla çevre kirliliğinin önüne geçilebileceği düşünülmektedir. Three-dimensional printing, which have been heard frequently with additive manufacturing, are actively used in processes such as aviation, art, and education, rapid prototyping and functional part production. With this developing technology, sensitive and custom-made products in different designs can be produced more easily and quickly. When a failure occurs while producing a part in a 3D printer, the failed part considered a scrap as it does not provide the desired functionality and is not possible to reuse. Waste parts formed after failed 3D prints cause waste and environmental pollution for expensive filament material. It is thought that such problems can be prevented by minimizing the waste when the waste materials generated as a result of each production are recovered. In this study, the benefits of using the waste filament parts formed after faulty production with the recycled filament for a new 3D printing process and the strength differences in 3D prints were investigated. The filament types to be used in the study are PLA and Re-PLA, which are bioplastics, and a filament diameter of 1,75 mm was preferred. As the manufacturing method, FDM and infill ratio 30%, 50% and 70%, infill pattern; Rectilinear and Honeycomb were determined. For tensile test samples: ISO 527 Type IV dog bone flat samples, and for Izod impact test, 2 different test samples were produced in ISO 180 Type I standards as sets with 0,15 mm, 0,2 mm ve 0,25 mm layer thickness. According to the test results; the tensile strength of PLA was higher than Re-PLA for all layer thicknesses and infill ratios. After tensile, Izod and 3-point bending tests, the highest strength value was reached in PLA at 70% infill ratio. Also, the high strength was achieved in the specimen tests with a layer thickness of 0,25 mm. Minimum values are also found in secimens printed with Honeycomb infill pattern at 30% infill ratio. With this study, it is thought that environmental pollution can be prevented by reducing the damage to the environment due to the waste of materials in our country including additive manufacturing and 3D printer processes.
- Published
- 2022
21. Akışkan yataklı kurutucu performansını etkileyen faktörlerin optimizasyonu
- Author
-
Pektaş, Sultan and Çelen, Soner
- Subjects
Fluidized bed ,Deniz tuzu ,Mechanical Engineering ,Sea salt ,Akışkan yatak ,Hava akımı ,Akış analizi ,Makine Mühendisliği ,Flow analysis ,Air flow ,Air temperature ,Hava sıcaklığı - Abstract
Bu çalışmada akışkan yataklı kurutucuda yatak yüksekliği, hava hızı ve hava sıcaklığı gibi parametrelerin kurutmaya olan etkisi teorik, analiz ve deneysel olarak incelenmiştir. Yapılan çalışmalarda %3 ilk nem değerine sahip tuz ürünü kullanılmıştır. Minimum akışkanlaştırma hızı, Arşimet sayısı, Reynolds sayısı gibi değerler bulunarak basınç düşümü değeri hesaplanmıştır. Hesaplanan değerler MFIX programında yapılan analizler ve pilot tip statik akışkan yataklı kurutucu ekipmanında yapılan denemeler ile karşılaştırılarak doğruluğu kontrol edilmiştir. Akışkan yatak durumunda parametreler karşılaştırıldığı zaman, teorik hesaplamalarda hava hızındaki artışın basınç düşümüne etkisinin daha fazla olduğu sonucuna ulaşılsa da analizlerde yatak yüksekliğinin daha etkili olduğu görülmüştür. In this study,effect of factors such as bed height, air velocity and air temperature on drying is investigated theortically, analytical and experimentally in fluid bed dryer. In the studies salt that has a initial %3 moisture level is used. Pressure drop is calculated with minimum fludization velocity, Archimed Number and Reynolds Number. These calculated values are compared to and verified with simulations that run with MFIX Software and experimental tests that made with pilot type static fluid bed dryer. With comparing the results as in fluid bed state, in therotical calculations increasing the air velocity had a higher impact on pressure drop however in simulations bed height had a higher impact on pressure drop.
- Published
- 2022
22. Farklı jet geometrili dikdörtgen kesitli kanallarda ısı transferinin termokromik sıvı kristal metodu ile deneysel incelenmesi
- Author
-
Sözbir, Metin and Uysal, Ünal
- Subjects
Mechanical Engineering ,Makine Mühendisliği - Abstract
Gaz türbinleri enerji santrellerinde, uçaklarda ve helikopterlerde kullanılan enerji üreten makinalardır. Gaz türbinlerinin termal verimi ve çıkış gücünü iyileştirmek için yüksek sıcaklıkta (?2000°C) türbin giriş sıcaklığına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu sıcaklıklar gaz türbin kanatlarında güvenli çalışma sıcaklığının üzerindedir. Bu nedenle gaz türbinlerinin herhangi bir arızaya sebep vermemesi için farklı metodlarla soğutulması gerekmektedir. Gaz türbinine giren hava kompresöründen yanma odasına, bir miktarı da iç ve dış kanallara yönlendirilerek birincil ve ikincil kanatlar üzerinde soğutma işleminde kullanılır. Dizi sıralı çarpmalı jetler, yüksek oranda ısı taşınımının gerekli olduğu gaz türbin kanadının hücum kenarı bölgesinin soğutulmasında yaygın olarak kullanılır. Gaz tübin kaanatlarının soğutulmasında çarpmalı jet, film, rip ve pinli soğutma metotları kullanılmaktadır. Bu çalışmada dört farklı Reynolds sayısı için termokromik sıvı kristal (TLC) metoduyla, gaz türbin kanadı iç kanal modeli üzerinde daire, kare ve eşkenar üçgen tipli beş sıra dizilimli toplam elli adet düzenli dağıtılmış çarpmalı jet kullanılarak kanal yüzeyindeki ısı taşınım katsayısı dağılımı deneysel olarak araştırılmıştır. Deneysel veriler kullanılarak jet geometrisinin, jet çapının, jet-hedef plaka aralığının ve Re sayısının, jetlerin plaka üzerinde sıralı dizilimin yüzey ısı taşınım katsayısına etkisi araştırılmıştır. Deneysel çalışmalar sonucunda; Re sayısının artırılması ile akış yönü doğrultusunda ısı taşınım katsayısı dağılımının arttığı görülmüştür. Tüm çarpmalı jet boyutlarında ısı taşınım katsayısı dağılımının eş eğrilerine ve rakamsal değerlere bakıldığında sırasıyla eşkenar üçgen, kare ve daire tipli çarpmalı jetlerde yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca jet-hedef plakası aralığı ve jet hidrolik çaplarının artırılması ile durağan bölgelerin artmış olduğu tespit edilmiştir. Hedef plaka üzerindeki yerel ısı taşınım katsayısı eş eğrileri; jet distorsiyonunun oluşumunda türbülanslı akışın ve çoklu dizili çarpmalı jetlerden gelen çapraz akışın etkisinin güçlü olduğunu göstermiştir. Jet-hedef plaka aralığının arttırılmasının ısı taşınım katsayısı değerinde azalmaya neden olduğu tespit edilmiştir. Hedef plaka yüzeyi üzerinde görülen jet distorsiyonuna bağlı eliptik desenler incelendiği zaman küçük hidrolik çaplı çarpmalı jetlerde ortalama ısı taşınım katsayısı (hort) etkisinin daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Deneysel çalışmada kullanılan çarpmalı jetlerin tümünde hız kanal boyunca eksponansiyel olarak azalmıştır. Hızın azalmasına bağlı olarak ısı taşınım katsayısınında azaldığı tespit edilmiştir. Gas turbines are energy generating machines used in power plants, airplanes and helicopters. A high temperature (?2000°C) turbine inlet temperature is needed to improve the thermal efficiency and output power of gas turbines. These temperatures are above the safe operating temperature in gas turbine blades. For this reason, gas turbines must be cooled by different methods in order not to cause any malfunctions. The entering air to the gas turbine is directed from the compressor to the combustion chamber, and some of it is directed to the inner and outer channels, and is used in the cooling process on the primary and secondary blades. Array sequential impingement jets are commonly used for cooling the leading edge region of the gas turbine blade where high heat transfer is required. Impact jet, film, rip and pin cooling methods are used for cooling gas turbine blades. In this study, the heat transfer coefficient distribution on the channel surface was investigated experimentally by using the thermochromic liquid crystal (TLC) method for four different Reynolds numbers, using a total of fifty regularly distributed impingement jets of circle, square and equilateral triangle type on the gas turbine blade inner channel model. Using the experimental data, the effects of jet geometry, jet diameter, jet-target plate spacing and Re number on the surface heat transfer coefficient of the sequential arrangement of the jets on the plate were investigated. As a result of experimental studies; It has been observed that the distribution of heat transfer coefficient in the direction of flow increases with increasing Re number. Considering the iso-curves and numerical values of the heat transfer coefficient distribution in all impingement jet sizes, it was observed that it was higher in equilateral triangle, square and circle-type impingement jets, respectively. In addition, it was found that the stationary regions increased with increasing jet-target plate spacing and jet hydraulic diameters. Isometric curves of local heat transfer coefficient on the target plate was showed that the effect of turbulent flow and cross flow from multiple-array impingement jets is strong on the formation of jet distortion. It has been detected that increasing the jet-target plate spacing causes a decreasing in the heat transfer coefficient value. When the elliptical patterns connected with the jet distortion on the target plate surface are examined, it has been found that the effect of the average heat transfer coefficient (hort) is higher in impinging jets with small hydraulic diameters. In all of the impinging jets used in the experimental study, the velocity was decreased exponentially along the channel. It has been found that the heat transfer coefficient decreases depending on the decrease in the velocity.
- Published
- 2022
23. Alüminyum işleme merkezi hurda oranlarının azaltılması
- Author
-
Kandemir, Tayfun and İlhan, Erdinç
- Subjects
Metalurji Mühendisliği ,Mechanical Engineering ,Metallurgical Engineering ,Makine Mühendisliği - Abstract
Aluminyum profil kullanılarak imal edilen bu yaşam alanları ürünlerinin üretim proseslerinde; Kesim ve Freze işlemleri büyük bir etkendir. Ölçülendirme, Projelendirme ve aksesuar montajlarının, dizayn resimlerine uygunluğunun kusursuz olması ve sistemin montaj sonrası sorunsuz çalışması için üretim alanında her iki prosesin doğruluğu kilit rol oynamaktadır. İşleme makineleri sayesinde projelendirmede istenen detaylar oluşturulabilmektedir. Müşteri memnuniyetinin üst seviyede, ürün maliyetlerinin ise düşük seviyede olması üretim işletmelerinde sürekli aranan bir kriterdir ve birçok üretim tesisi çalışanları iyileştirme çalışmaları yaparak bu iki kriteri istenilen seviyede tutmayı amaçlamaktadır. Tez'de konu olarak ele alınan çalışmada, müşteri talepleri doğrultusunda üretilen kapama sistemleri (kış bahçeleri, Katlanır ve sürgülü kapılar, kaplama, korkuluk ve diğer camlı kapama sistemleri) için kullanılan Aluminyum profillerin freze prosesindeki çalışmalar yer almaktadır. Bu sistemlerin tasarımı yapılırken, belirlenen kalite kriterlerine göre tasarım yapılması gerekmektedir. Profilin cam taşıma kapasitesi, sistemin rizgar ve kar yükü dayanımları, sistem genişliği ve yüksekliği, çatı için eğim dereceleri, aksesuar montaj konumları ve adetleri, istenen cam ölçülerine göre fitil ve fırça kombinasyonları, belirlenen kalite kriterlerine uygun ve garanti kapsamına giriyor ise projenin tasarım onayı kabul edilmektedir. Bu kriterlerin dışında bir ürün var ise müşteriden revizyon talep edilir ve uygulanabilirlik kriterleri tekrar gözden geçirilmektedir. Projelendirme üzerinde tüm detaylar tamamlandıktan sonra üretim kalite kriterleri (Boyahane için Qualicode, kesim ve freze için işleme kriterleri, üretilebilirlik kriterleri ve ISO kalite standartlarına uyum, geri dönüştürülebilir malzeme kullanımı) devreye girer ve bu kriterlere göre üretim yapılmalıdır. Tez'in yazım amacı; İşleme Merkezinde Aluminyum profillerin işlenmesi sonucunda ortaya çıkan çeşitli problemlerin, fabrika bünyesinde bulunan bölümlere nasıl yansıdığını, kalite problemlerinin üretim, sevkiyat ve müşteri memnuniyetine etkilerinin sayısal verilere dayanarak hesaplanması ve çeşitli analizler uygulanarak bu problemlerin kök nedenine inilerek, kesin çözüm kriterlerinin belirlenmesidir. Hedef konu belirlenirken, üretim ve sevkiyatın zamanında tamamlanamaması incelendiğinde ortaya çıkan sorunlar, ERP programlarında bulunan hurda miktarlarının, planlanan üretim miktarına göre oranı hesaplanmıştır. Montaj proseslerinde 'Montaj Duruş Formu' kaydı ile tutulan formlar incelenerek, hurdanın üretim ve diğer proseslere etkisi hesaplanmıştır. Hedefler, müşterinin üreticiden istediği teslim süresi ve kalite kriterleri baz alınarak belirlenmiştir. Mevcut Durum Analizi ile makine problemlerinin kök nedenine inilerek, kullanım ve bakım talimatlarından da faydalanılarak çözüm önerileri değerlendirilmiş ve uygulamaya alınmıştır.Yapılan iyileştirmeler gözlemlenmiş, ERP sisteminde ortaya çıkan hurda değerleri, montaj duruş formundaki veriler analiz edilerek iyileştirme çalışmalarının ürün maliyetlerine etkisi hesapanmıştır. Ek olarak iyileştirmelerin kalıcı olması için mevcut talimatlara ilaveler yapılarak standartlaştırmanın doğruluğu artırılmıştır. Benzer çözümlerin diğer makinelere uygulanabilirliğinin kolaylaştırılması için ise yaygınlaştırma çalışması yapılmıştır. Yaygınlaştırma çalışması, herhangi bir iyileştirmenin belirli alanların dışında da yapılabilirliğinin bir göstergesidir. Endüstriyel herhangi iki makine kullanım veya hizmet sektörü ne olursa olsun, talimatlarla sınırlandırılması gerekmektedir. Aksi taktirde; arıza adetleri artış gösterir ve buna bağlı olarak makine verimliliği düşer, iş kazası yaşanma riski artar. Ülkemizdeki Sanayi kuruluşlarının çalışma verimliliğinin artırılması, fabrika verimliliğine ve ülke ekonomisine önemli katkılar sağlamaktadır. İyileştirmelerin sınırlı bir alan içerisinde olmadığını görebilmek ve bu çalışmaları sürekli hale getirebilmek firmaların nitelikli büyümesine katkı sağlayacaktır. In the production processes of these living spaces products manufactured using aluminium profiles; cuting and milling processes are big factor. The Accuracy of both processes plays a key role in the production area in order for the dimensioning, projecting and accessory asemblies to be perfect in accordance with the technical pictures and the system to work smoothly after the assembly. In the study, which is the subject of the thesis, there are studies in the milling process of Aluminum profiles used for closing systems (Winter Garden, Folding Doors, Glazing, Railing, Sliding systems and other with glass products) produces in line with customer demands. While designing these systems, it is necessary to design according to the determined quality criteria. The design approval of the projects is accepted if the glass carrying capacity of the profile, the wind and snow load resistance of the system, the width and height of the system, the slope degrees for the roofs, the mounting positions and numbers of accessories, the combinations of gasket and brushes according to the desired glass dimensions, comply with the determined quality criteria and are within the scope of warranty. Is being done. If there is a product other than these criteria, a revision is requested from the customer and the applicability criteria are reviewed again. After all the details on the project ara completed, the production quality criteria (Qualicode for paintshop, processing criteria for cutting and milling, manufactuability criteria and compliance with ISO quality standarts, use of recyclable materials) come into play and production should be made according to these criteria. Thanks to the processing machines, the desired details can be created in projecting. Customer satisfaction is at a high level and product costs are at a low level , which is a constantly sought criterion in production enterprices, and many production facility employees aim to keep theese two criteria at the desired level by making improvement studies. Writing purpose of the thesis; How the various problems arising from the processing of aluminium profiles in the machining center are reflected in the departments within the factory, he effects of quality problems on production, shipment and customer satisfaction are calculated based on numerical data and by applying various analysis determining the exact solution criteria by determining the root cause of these problems. While determining the target subject, the problems that arise when the production and delivery cannot be completed on time are examined, the ratio of the scrap qty in the ERP programs to the planned production amount has been calculated. In the assembly processes, the form kept with the 'Assembly Stopped Form' record were examined, and the effect of scrap on production and other processes was calculated. Targets are determined based on the delivery time and quality criteria requested by the customer from the manufacturer. With the current situation analysis, the root cause of the machine problems was addressed and the solution suggestions were evalueted and implemented by making use of the usage and maintenance instructions. The improvements made were observed the scrap values generated in the ERP system and the data in the assembly stopped form were analyzed and the effect of the improvement works on the product cost was calculated. In addition, the accuary of standardization has been increased bu making additions to the existing instructions so that the improvements are permanent. In order to facilitate the applicability of similar solutions to other machines, a dissemination study has been made. Dissemination work is an indicator that any improvement can be done outside of certain areas. Any two industrial machines, regardless of use or servise sector, need to be limited by instructions. Otherwise; the number of breakdowns increases and the machine efficiency decreases accordingly, and the risk of work accident incerases. Increasing the working efficiency of industrial establishments in our country contributes significanly to factory productivity and the national economy. To be able to see that the improvements are not in a limited area and to make these studies permanent will contribute to the qualified growth of the companies.
- Published
- 2022
24. Investigation of the effect of shallow and deep cryogenic process on wear and impact performance of CPOH tool steel
- Author
-
Çalışkan, Ferhat and Kara, Fuat
- Subjects
Mechanical Engineering ,Engineering Sciences ,Makine Mühendisliği ,Mühendislik Bilimleri - Abstract
CPOH soğuk iş takım çeliği; plastik ve sac metal kalıpları, ovalama makaraları ve yonga bıçakları gibi yüksek aşınma ve darbe dayanımı gerektiren yerlerde kullanılmaktadır. Endüstride geniş bir kullanım alanına sahip olan CPOH soğuk iş takım çeliği hakkında, literatürde sınırlı sayıda araştırma yapıldığı görülmektedir. Bu çalışma ile derin ve sığ kriyojenik işlem uygulanan CPOH soğuk iş takım çeliğinin mikroyapısı ve mekanik özelliklerinde meydana gelen değişimler araştırılmıştır. Deney numuneleri sadece geleneksel ısıl işlem uygulanan ''CHT'' 18 saat bekleme süresinde ve -80 °C sıcaklıkta sığ kriyojenik işlem uygulanan ''SCT-18'' 18 ve 36 saat bekleme sürelerinde -196 °C sıcaklıkta derin kriyojenik işlem uygulanan ''DCT-18'' ve ''DCT-36'' olmak üzere 4 farklı grupta sınıflandırılmıştır. Kriyojenik işlem uygulanan numunelere 200 °C sıcaklıkta 2 saat boyunca temperleme işlemi yapılmıştır. Numunelerin mikro sertlik, makro sertlik, aşınma dayanımı darbe enerjisi ve mikro yapıları incelenmiştir. CPOH takım çeliğine uygulanan kriyojenik işlem neticesinde makro sertlik değerinde %1,1 ve mikro sertlik değerinde ise %2,17 olmak üzere en fazla oransal artış SCT-18 deney numunesinde ölçülmüştür. Kriyojenik işlem uygulanan SCT-18, DCT-18 ve DCT-36 isimli deney numunelerinin sürtünme katsayısı değerlerinde sırasıyla %13,47, %11,77 ve %3,71 oranında iyileşmeler meydana gelmiştir. CPOH cold work tool steel; It is used in places where high wear and impact resistance is required such as plastic and sheet metal molds, scouring rollers and chip blades. It is seen that limited research has been done in the literature about CPOH cold work tool steel, which has a wide usage area in the industry. In this study, the changes in the microstructure and mechanical properties of CPOH cold work tool steel, which were subjected to deep and shallow cryogenic treatment, were investigated. The test specimens were only tested with conventional heat treated "CHT" 18 hours holding time and -80 °C shallow cryogenic treatment "SCT-18" 18 and 36 hours deep cryogenic treatment at -196 °C temperature. It is classified in 4 different groups as DCT-18'' and ''DCT-36''. The cryogenically treated samples were tempered at 200 °C for 2 hours. Microhardness, macro hardness, abrasion resistance, impact energy and microstructure of the samples were investigated. As a result of the cryogenic treatment applied to CPOH tool steel, the highest proportional increase in macro hardness value of 1.1% and microhardness value of 2.17% was measured in the SCT-18 test sample. The friction coefficient values of the experimental samples named SCT-18, DCT-18 and DCT-36, which were subjected to cryogenic treatment, were improved by 13.47%, 11.77% and 3.71%, respectively.
- Published
- 2022
25. The effects of cutting parameters on surface roughness, tool wear and cutting temperature in the milling of industrial gray and spheroidal graphite cast iron
- Author
-
Düzce, Raşit and Samtaş, Gürcan
- Subjects
Optimization ,Cast iron ,Optimizasyon ,Cutting temperature ,Surface roughness ,Kesme sıcaklığı ,Taguchi yöntemi ,Mechanical Engineering ,Taguchi method ,Dökme demir ,Yüzey pürüzlülüğü ,Makine Mühendisliği - Abstract
Dökme demirler, sertlik, aşınma direnci, işlenebilirlik, korozyon direnci ve mukavemet gibi mekanik özelliklerinin yanı sıra kolay üretilebilir ve ekonomiktirler. Bundan ötürü yaygın olarak kullanılan mühendislik malzemeleridir. Dökme demirlerin işlenebilirliği, dökümün tipine ve mikro yapısına bağlıdır. Bu çalışmada GG25 (gri dökme demir) ve GGG60 (küresel grafitli dökme demir) parametrelerinin yüzey pürüzlülüğü, kesici uç aşınması ve kesme sıcaklığı üzerine etkileri araştırılmıştır. Kullanılan malzemeler için özel olarak döktürülmüş deney numuneleri kullanılmıştır. GG25 için üç farklı kaplamaya sahip kesici uç (TiALN, TiN-TiCN-AL2O3 ve ALTiN kaplamalı), üç farklı kesme hızı (150, 200 ve 250 m/dak), üç farklı ilerleme oranı (0,10, 0,25 ve 0,35 mm/diş) ve üç farklı kesme derinliği (0,5, 1 ve 1,5 mm) kullanılmıştır. GGG60 için üç farklı kaplamaya sahip kesici uç (TiALN, TiN-TiCN-AL2O3 ve ALTiN kaplamalı), üç farklı kesme hızı (175, 225 ve 300 m/dak), üç farklı ilerleme oranı (0,10, 0,20 ve 0,30 mm/diş) ve üç farklı kesme derinliği (0,5, 1 ve 1,5 mm) kullanılmıştır. Deneysel tasarım ve optimisazyon için Taguchi metodu kullanılmıştır. Her iki malzeme için deneysel tasarımda Taguchi L27 (34) ortagonal dizi kullanılmıştır. Her iki malzeme için her bir deney sonrası malzeme yüzeyinden iki adet pürüzlülük ölçümü yapılmış bu tezde bu iki ölçümün ortalaması kullanılmıştır. Deneysel sonuçlar Taguchi metodu kullanılarak optimize edilmiş, optimisazyon sonrası optimize parametler ile her bir sonuç için üç adet doğrulama deneyi yapılmıştır. Doğrulama deney sonuçları ortalaması ile hesaplanan Taguchi tahmin değerleri karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırma sonucunda hatalar çok küçük çıkmış ve sonuçlar göstermiştir ki Taguchi metodu bu çalışmaya başarılı bir şekilde uygulanmıştır. Ayrıca her iki malzeme için deneysel sonuçlar varyans analizi, iki boyutlu grafikler ve üç boyutlu grafiklerle değerlendirilmiş, kesme parametrelerinin deneysel sonuçlara etkileri araştırılmıştır. In addition to their properties such as hardness, wear resistance, machinability, corrosion resistance and strength, cast irons are also easily manufacturable and economical. For this reason, they are prevalently used engineering materials. The machinability of cast irons is dependent on the type of cast and its microstructure. This study investigated the effects of cutting parameters on surface roughness, tool wear and cutting temperature in GG25 (gray cast iron) and GGG60 (spheroidal graphite cast iron). Experimental samples that were cast specifically for these materials were used. For GG25, cutting bits with three different coatings (TiALN, TiN-TiCN-AL2O3andALTiNcoatings), three different cutting speeds (150, 200 and 250 m/min), three different feed rates (0.10, 0.25 and 0.35 mm/tooth) and three different depths of cut (0.5, 1 and 1.5 mm) were used. For GGG60, cutting bits with three different coatings (TiALN, TiN-TiCN-AL2O3andALTiN coatings), three different cutting speeds (175, 225 and 300 m/min), three different feed rates (0.10, 0.20 and 0.30 mm/tooth) and three different depths of cut (0.5, 1 and 1.5 mm) were used. The Taguchi method was utilized for experimental design and optimization. For both materials, the Taguchi L27 (34) orthogonal array was used in the experimental design. After each experiment, two roughness measurements were made on the material's surface, and the average of these two measurements was used for the analysis for each material. The experimental results were optimized using the Taguchi method, and three confirmation experiments were conducted for each result that was obtained using the optimized parameters. The mean values of the results of the confirmation experiments and the calculated Taguchi prediction values were compared. The error terms that were found as a result of this comparison were very small, and the results revealed that the Taguchi method was successfully implemented in this study. Moreover, the experimental results for both materials were analyzed using analysis of variance, two-dimensional plots and three-dimensional plots, and the effects of the cutting parameters on the experimental results were evaluated.
- Published
- 2022
26. Investigation of the effect of shallow and deep cryogenic process on wear and impact performance of x40crmov5-1 tool
- Author
-
Yamiç, Cengizhan and Kara, Fuat
- Subjects
Mechanical Engineering ,Makine Mühendisliği - Abstract
[No Abstract Available]
- Published
- 2022
27. Effect of punch taper angle and first hole diameter on hole expansion ratio of high strength dual phase and martenzite steels
- Author
-
Bektaş, Necati and Şen, Nuri
- Subjects
Mechanical Engineering ,Makine Mühendisliği - Abstract
Gelişmiş yüksek mukavemetli çelikler (AHSS), imal edilen araçların yüksek mukavemetlerinden dolayı hem güvenliğini arttırırken hem de daha düşük kalınlıklarda üretilebilmesine olanak sağlamıştır. Kalınlıktaki düşüş aracın ağırlıklarının azalmasına buda yakıt ekonomisinin iyileşmesinde önemli bir rol oynamıştır. Yüksek mukavemet-ağırlık oranları nedeniyle son yılda otomotiv endüstrisinde çok fazla ilgi çekmiştir. Fakat bu sacların yüksek mukavemetleri çeşitli şekillendirme problemlerini ortaya çıkarmıştır. Özellikle DP ve MART tipi AHSS çeliklerinin şekillendirme işlemleri sırasında kenar çatlama hatalarına ciddi bir eğilimi olduğu bilinmektedir. Sac malzemelerin kenar çatlama davranışları sıklıkla ISO 16630 standardında belirtildiği üzere 10 mm'lik sabit bir iç delik çapının 60°'lik bir konik zımba ile genişletilmesi ile test edilir. Fakat, bu çalışmada DP ve MART çeliklerinin kenar çatlama davranışlarını gözlemlemek amacıyla üç farklı başlangıç delik çapına sahip olan (14, 16, 18 mm) DP ve MART sac malzemeler üç farklı açıdaki (30°, 60° ve 90°) konik zımbalar ile delik genişletme testleri (DGT) yapılmıştır. DP ve MART saclarının konik zımba açısının ve ilk başlangıç delik çapındaki değişimlerin delik genişletme oranlarına olan etkisi araştırılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre DP ve MART çeliklerinin delik genişletme oranlarının (DGO), konik zımba açısı ve başlangıç delik çapları ile önemli bir seviyede değişmediği gözlemlenmiştir. Bu durum DP ve MART çeliklerinin sahip oldukları düşük kırılma geriniminden kaynaklanmış olabileceği düşünülmüştür. DP ve MART çeliklerin kenar çatlama davranışlarındaki önemli faktörün konik zımba açıları ve ilk delik çapından ziyade mikroyapı bileşiminin daha etkili olduğu sonucuna varılmıştır. Advanced high-strength steels (AHSS) both increase the safety of the manufactured vehicles due to their high strength and allow them to be produced in lower thicknesses. The decrease in thickness played an important role in the reduction of the vehicle's weight and thus the improvement of fuel economy. Due to its high strength-to-weight ratios, it has attracted a lot of attention in the automotive industry in recent years. However, the high strength of these sheets has revealed various forming problems. It is known that especially DP and MART type AHSS steels have a serious tendency to edge cracking errors during forming processes. The edge cracking behavior of sheet materials is often tested by expanding a fixed inner hole diameter of 10 mm with a 60° conical punch as specified in the ISO 16630 standard. However, in this study, in order to observe the edge cracking behavior of DP and MART steels, DP and MART sheet materials with three different initial hole diameters (14, 16, 18 mm) were drilled with conical punches at three different angles (30°, 60° and 90°) hole expansion tests (HET) were performed. The effects of conical punch angle and initial hole diameter changes on hole expansion rates of DP and MART sheets were investigated. According to the results obtained, it was observed that the hole expansion ratios (HER) of DP and MART steels did not change significantly with the conical punch angle and initial hole diameters. This situation was thought to be due to the low fracture strain of DP and MART steels. It was concluded that the most important factor in the edge cracking behavior of DP and MART steels is the microstructure composition rather than the cone punch angles and the initial hole diameter.
- Published
- 2022
28. Investigation of AISI 420 stainless steel and E360 steel welding by friction welding method
- Author
-
Akyay, Sunay and Apay, Serkan
- Subjects
Mikroyapı ,Mechanical Engineering ,Paslanmaz çelik ,Engineering Sciences ,Makine Mühendisliği ,Sürtünme kaynağı ,Microstructure ,Friction welding ,Mühendislik Bilimleri ,Stainless steel - Abstract
Kaynaklı birleştirme teknolojilerindeki gelişmeler ışığında, sürtünme kaynağı birçok sanayi ve endüstride geniş uygulama alanı imkânı bulmuş katı hal kaynak yöntemidir. Sürtünme kaynağı özellikle otomotiv, savunma sanayi, havacılık ve uzay endüstrilerinde yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Geleneksel kaynak teknikleri ile birleştirilmesi güç ve problemli olan özellikle silindirik parçaların kaynaklarında başarılı bir şekilde uygulanmaktadır. Alüminyum–çelik, alüminyum–bakır, çelik–seramik, alüminyum–seramik gibi malzemeler, bu yöntemle birleştirilebilir. Bu yöntem malzemelerin tam ergime oluşmadan birleştirilmesine olanak sağlar ve avantaj oluşturur. Mekanik ve fiziksel özellikleri farklı olan iki metal malzeme kusursuz bir şekilde birleştirilebilir. Aşınmanın, yorulmanın ve mekanik diğer zorlamaların çok olduğu birçok makine parçası imalatında sürtünme kaynağı başarılı bir şekilde uygulanmaktadır. Deniz suyu altında çalışacak olan bir su pompası fanı için aşınmanın çok olduğu yerde aşınmaya dayanıklı malzeme kullanmak (paslanmaz, titanyum vb.), diğer kısımda ise normal kalite (S235, S355 vb.) bir malzeme kullanmak imalatı olumlu yönde iyileştirebilmektedir. Bu iyileşme çalışma performansı olarak daha sonrada mevcut imalatın maliyeti olarak kendini gösterecektir. Bu çalışmada farklı özelliklere sahip 20 mm çapında AISI 420 ve E 360 çeliği sürtünme kaynağı ile birleştirilmiştir. Kaynaklı birleştirmelerde devir sayısı, sürtünme basıncı, sürtünme süresi gibi parametreler literatür çerçevesinde değerleri değiştirilerek farklı mikroyapı ve mekanik özelliklere sahip birleştirmeler elde edilmiştir. İncelemeler sonucunda iki farklı malzeme türünün boşluksuz olarak birleştiği ve parametrelerin birleşme kalitesinde önemli role sahip olduğu tespit edilmiştir. Farklı özelliklere sahip çelik alaşımlarının sürtünme kaynak yöntemi ile birleştirilmesinde uygun parametrelerin kullanılarak kaynak kalitesini artırmanın mümkün olduğu görülmüştür. In the light of developments in welded joining technologies, friction welding is a solid state welding method that has found wide application in many industries and industries. Friction welding is widely used in the automotive, defense industry, aerospace and aerospace industries. It is successfully applied especially in the welding of cylindrical parts, which are difficult and problematic to join with traditional welding techniques. Materials such as aluminum-steel, aluminum-copper, steel-ceramic, aluminum-ceramic can be combined with this method. This method allows the materials to be joined before full melting occurs and is advantageous. Two metal materials with different mechanical and physical properties can be seamlessly combined. Friction welding is successfully applied in many machine parts manufacturing where abrasion, fatigue and other mechanical stresses are high. For a water pump fan that will operate under sea water, using abrasion resistant material (stainless, titanium, etc.) where abrasion is abundant, and using a normal quality material (S235, S355 etc.) in the other part can improve the manufacturing positively. This improvement will manifest itself as operating performance and then as the cost of the current manufacturing. In this study, 20 mm diameter AISI 420 and E 360 steel with different properties were combined with friction welding. In welded joints, the values of parameters such as speed, friction pressure, friction time were changed within the framework of the literature, and joints with different microstructure and mechanical properties were obtained. As a result of the investigations, it has been determined that two different material types join without gaps and the parameters have an important role in the quality of the joint. It has been seen that it is possible to increase the welding quality by using appropriate parameters in joining steel alloys with different properties by friction welding method.
- Published
- 2022
29. Experimental investigation of the effect of turbo shaft speed on engine performance of a six cylinder diesel engine
- Author
-
Göktaş, Musab and Sarıdemir, Suat
- Subjects
Mechanical Engineering ,Makine Mühendisliği - Abstract
İçten yanmalı motorların icadı ile birlikte aynı motor hacmi ile daha fazla güç elde etmek, ortaya çıkan araştırma konularından biri olmuştur. Aşırı doldurma sistemlerinden biri olarak turboşarj, motorun yanma odasına gönderilen hava miktarını arttırarak motordan daha fazla güç elde edilmesini amaçlamaktadır. Turboşarj komplesi türbin ve kompresör olmak üzere iki temel bileşenden oluşmaktadır. Yanma sonucu oluşan egzoz gazlarının enerjisini, motora giren havayı sıkıştırmak için kullanılan turboşarj sistemi, ortak bir şaft aracılığı ile motora giren havayı sıkıştırır. Basınçlanan ve sıkışan hava, yanma odasına iletilir ve böylece aynı hacme daha fazla hava gönderilmiş olur. Bu çalışmada standart dizel yakıtı ile çalıştırılan, altı silindirli ve su soğutmalı dizel bir motorun, turbo tahliye basıncı ayarlanarak farklı turboşaft hızlarında motor performans değerleri ve egzoz emisyonları ölçülmüştür. Deneyler tam yük altında ve farklı turboşaft hızlarında 1000, 1500, 1800 d/dak motor hızlarında yapılmıştır. Yapılan çalışmada, motor tam yük ve 1500 d/dak'da iken turboşaft hızı artışının motor tork ve gücünü doğru orantılı olarak arttırdığı görülmüştür. Turboşaft hızı arttıkça is, CO ve NOx emisyonları azalmış, HC emisyonu ise artmıştır. Motor tam yük ve 1500 d/dak'da iken tahliye basıncının 2,6 bar seviyesine ayarlanması, egzoz manifoldu sıcaklığını aşırı arttırmış ve güvenli bölgenin dışına çıkılmıştır Since the invention of internal combustion engines, obtaining more power from the same engine volume has been one of the emerging research topics. As one of the supercharging systems, the turbocharger aims to obtain more power from the engine by increasing the amount of air sent to the combustion chamber of the engine. The turbocharger assembly consists of two basic components, the turbine and the compressor. The turbocharger system uses the energy of combustion exhaust gasses to compress the air entering the engine. Pressurized and compressed more air is transmitted to the combustion chamber, so that denser air is sent to the same volume. In this study, engine performance and exhaust emissions values of six-cylinder and water-cooled diesel engine, which is run with standard diesel fuel, were measured at different turboshaft speeds by adjusting the wastegate pressure. The experiments were carried out under full load and at different turboshaft speeds at engine speeds of 1000, 1500, 1800 rpm. In the study, it was observed that an increase in the turboshaft speed increased in the engine torque and power when the engine was at full load and 1500 rpm. As the turbocharger speed increased, the soot, CO and NOx emissions decreased and the HC emissions increased. Adjusting waste gate pressure to 2.6 bar when the engine is at full load and 1500 rpm has increased the exhaust manifold temperature excessively and the safe zone has been exceeded.
- Published
- 2022
30. The characterisation of deformation behavior of high and ultra-high strength steels at warm forming temperatures
- Author
-
Civek, Tolgahan and Şen, Nuri
- Subjects
Deformasyon ,Çekme deneyi ,Steel ,Mechanical Engineering ,Çelik ,Makine Mühendisliği ,Tensile experiment ,Ilık şekillendirme ,Warm styling ,Deformation - Abstract
Günümüzde gerek fosil yakıt kaynaklarının azalması ve gerekse de bunların çevreye vermiş olduğu zararlı etkenlerden dolayı özellikle yeni nesil araçlarda hafif ve yüksek mukavemetli malzemeler tercih edilmeye başlanmıştır. Bu bağlamda, yüksek ve ultra yüksek mukavemetli çelikler, düşük alaşımlı çeliklere göre sahip oldukları yüksek mukavemetleri sayesinde otomotiv parçalarının daha ince üretilebilmesine olanak sağlamış ve otomotiv sektörünün geleceğinin şekillenmesinde önemli bir yer edinmiştir. Buna karşın yüksek ve ultra yüksek mukavemetli çeliklerin göstermiş olduğu yüksek mukavemet değerleri, bu malzemelerin şekillendirilebilmesi açısından zorlukları da beraberinde getirmekte ve daha karmaşık geometriye sahip parçaların şekillendirilmesindeki kullanımlarını kısıtlamaktadır. Ilık şekillendirme yöntemiyle birlikte, bu çeliklerin şekillendirilebilme kabiliyetleri bir miktar daha arttırılabilmektedir. Fakat öncelikle bu çeliklerin ılık sıcaklıklar etkisi altındaki deformasyon davranışının karakterize edilip, ılık sıcaklıkların bu çeliklerin deformasyonunda nasıl bir etkene sahip olduğunun anlaşılması gerekmektedir. Bu sebeple, bu çalışmada DP600 ve DP800 yüksek mukavemetli çelikler oda sıcaklığı (OS), 75 °C, 175 °C, 275 °C ve 375 °C, MART1200 ve MART1400 ultra yüksek mukavemetli çelikler ise OS, 175 °C, 275 °C, 375 °C ve 475 °C sıcaklıklar altında ve iki farklı gerinim hızı değerlerinde (0,05 s-1 ve 0,005 s-1) çekme testlerine tabi tutulmuştur. Çekme deneylerinden elde edilen verilerle birlikte çeliklerin anlık deformasyon yaşlanması ve anlık deformasyon hız hassasiyetlerindeki değişimleri, sertleşme ve uzama kapasitelerindeki değişimleri, ve mikroyapıda oluşan değişiklikler araştırılmıştır. Deney sonuçlarına göre her iki malzeme içinde 175 °C ve 275 °C sıcaklık değerlerinde dinamik deformasyon yaşlanması (DSA) belirtilerine rastlanmış ve bu sıcaklıklar altında gerçekleştirilecek olan deformasyon işlemlerinin şekillendirilebilirlik açısından avantajlı olmayacağı sonucuna varılmıştır. Yüksek mukavemetli çeliklerde 75 °C ve 375 °C sıcaklıklar altında gerçekleştirilen çekme deneylerinde çeliklerin uzama kapasitelerinde önemli bir artış görülürken, ultra yüksek mukavemetli çeliklerde bu artış 375 °C ve 475 °C sıcaklıklarda gözlemlenmiştir. Yüksek mukavemetli çeliklerde gözlemlenen bu artışın malzemenin mikroyapısında bulunan ferrit ve martenzit taneleri arasındaki sertlik farkındaki düşüşten dolayı meydana gelebileceği, ultra yüksek mukavemetli çeliklerde ise martenzit yapısının temperlenmesinden dolayı meydana gelebileceği sonucuna varılmıştır. Nowadays, due to the decrease of fossil fuel resources and as well as their adverse effects on the environment, light and high strength materials have been started to be preferred especially on the new generation vehicles. In that matter, high and ultra-high strength steels, thanks to their high strength values as compared to low alloyed steels, have enabled vehicle parts to be manufactured with lesser thickness and have gained an important stance in forming the future of automotive sector. Conversely, the high strength values of high and ultra-high strength steels bring up problems in terms of their formability which limits their use in more complex shaped parts. The formability of these steels can be increased with the aid of warm forming method. However, it is first needed to characterize the deformation behaviour of these steels under the effect of warm temperatures and understand how the warm temperatures affect the deformation of these steels. For this reason, in this study, tensile tests have been conducted for DP600 and DP800 high strength steels at room temperature, 75, 175, 275 and 375 °C and for MART1200 and MART1400 ultra-high strength steels at room temperature, 175, 275 and 375 and 475 °C temperatures at two different strain rates (0,05 s-1 ve 0,005 s-1). From the results of the tensile tests, the variations in the instantaneous strain hardening exponent, instantaneous strain rate sensitivity exponent, elongation and hardening capacity and the changes in the microstructure of the steels have been investigated. According to the results of the study, for both kinds of steels, manifestations of dynamic strain aging (DSA) phenomenon have been observed at 175 °C and 275 °C temperatures and it has been concluded that the deformation processes of these steels at these temperatures would not be advantageous in terms of their formability. While for the high strength steels, an improvement has been observed at 75 °C and 375 °C, for the ultra-high strength steels improvements in elongation capacity has been observed at 375 °C and 475 °C temperatures. It has been concluded that while the improvement on the elongation capacity of high strength steels might have been due to the decrease of strength gradients between ferrite and martensite grains present in the microstructure, for the ultra-high strength steels the improvement of elongation capacity might have been due to the tempering of martensite.
- Published
- 2022
31. PROGRASİF KALIPLA 5052 ALAŞIMLI ALÜMİNYUM MALZEMENİN İŞLENMESİNDE ZIMBA MALZEMELERİNİN SEÇİLMESİ VE İNCELENMESİ
- Author
-
Terzi, Ahmet and Küçükrendeci, İhsan
- Subjects
Mechanical Engineering ,Makine Mühendisliği - Abstract
Bu çalışmada üretimde sıklıkla kullanılan alüminyumun 5052 alaşımlı halinin ardışık kalıplarda işlenmesinde uygun zımba malzemelerinin seçilmesi konusu çalışılmıştır. Çalışma için seçilen 5052 alaşımlı alüminyum levha, hali hazırda üretimde kullanılan bir prograsif kalıpta kalıplanmıştır. Seçilen kalıp organizasyonların vazgeçilmez ürünü konfetilerin iç hareket mekanizmasının bir parçasının üretimini sağlamaktadır. Üretimi yapılacak ürünün metal olma sebebi mekanizmada bulunan basınçlı havayı mekanizma hareket ettirilene kadar kontrolde tutacak dayanımda olmasıdır. Hazır kalıp setinin zımba malzemeleri olarak belirlenen AISI 1050 çelik malzeme ve DIN 1.2379 ( AISI D2 çeliği ) çelik malzeme kütük halinde satın alınmış olup sertleştirme işlemi uygulandıktan sonra uygun ölçü ve formlarda tel erozyon tezgahında yeniden imal edilmiştir. Kesimi yapılan zımbalar zımba tutucu plakaya monte edilmesi için oksi-gaz ünitesinde sadece baş kısımları ısıtılarak şişirilmiştir. Sac kanalı genişliği ölçüsünde hidrolik giyotin tezgahında dilimlenmiş olan 5052 alaşımlı alüminyum levha kalıp setiyle kalıplanmıştır. Zımba malzemesi olarak imal edilen AISI 1050 çelik malzemeden 1080 adet ve DIN 1.2379 ( AISI D2 çeliği ) çelik malzemeden 1020 adet ürün basılmıştır. Basılan ürünler görsel olarak, zımbalarda test cihazlarında incelenmiştir. Zımbalar üzerinde yapılan testler için Dino-lite marka AM7115mztl model kalem tipi mikroskop cihazı, Mitutoyo marka PJ-A3000 model profil projeksiyon cihazı ve Mitutoyo marka SJ-410 model yüzey pürüzlülük cihazı kullanılmıştır. Testler sonucunda farklı malzemelerden üretilen zımbalarda kalıplama sırasında meydana gelen tahribatlar gözlemlenmiştir. Gözlemlemeler görseller yardımıyla ortaya konmuş ve bazıları grafiklerle raporlaştırılmıştır. Yapılan işlemler sonucunda farklı malzemelerden üretilen zımbaların arasında çok yakın farklar olduğu görülmüştür. Bu sonuçla 5052 alaşımlı alüminyum malzemenin düşük adetli kalıplamalarında orta karbonlu çelikler arasında yer alan AISI 1050 çelik malzemenin kullanılabileceği, böylelikle kalıp maliyetinden tasarrufa gidilebileceği öngürülmüştür. In this study, choosing of the appropriate punch materials for the forming of aluminum 5052 alloy, which is frequently used in production, in sequential dies has been studied. The selected 5052 alloy aluminum sheet for the study was formed in a progressive die used in production. The chosen die provides the production of a part of the inner movement mechanism of confetti, the indispensable product of organizations. AISI 1050 and DIN 1.2379 ( AISI D2 steel ) steel materials determined as the punch of the die set were purchased in billet and after the hardening processes were remanufactured in the wire EDM machine in appropriate sizes and forms. The punches cut were inflated by heating only the head sections in the oxy-gas unit in order to be mounted on the punch holder plate. The 5052 alloy aluminum plate, which was sliced in a hydraulic guillotine machine to the size of the sheet channel width, was formed by a die set. By using AISI 1050 and DIN 1.2379 ( AISI D2 steel ) steel materials which were manufactured as punch material a total of 1080 and 1020 specimens were produced respectively. The formed products were visually inspected and the punches also were examined in test equipment. Dino-lite brand AM7115mztl model pen-type microscope device, Mitutoyo brand PJ-A3000 model profile projector, and Mitutoyo brand SJ-410 model surface roughness device were used for the tests performed on the punches used. As a result of the tests, it was observed that the punches produced from different materials were damaged during forming. Observations were presented by the images and some of them were reported with graphics. As a result of the processes, it has been observed that the differences between the punches produced from different materials are very close. According to these results, it was predicted that AISI 1050 steel material, which is defined as medium carbon steel, can be used in low quantity production of the 5052 aluminum alloys as the punch material, thus saving the die cost.
- Published
- 2022
32. Mikro alaşımlı çeliklerin elektrik direnç nokta kaynağında tokluk özelliklerinin belirlenmesi
- Author
-
Özdil, Burak and Akkaş, Nuri
- Subjects
Metalurji Mühendisliği ,Mechanical Engineering ,Metallurgical Engineering ,Makine Mühendisliği - Abstract
Bu akademik çalışmanın amacı, otomotiv endüstrisinde sıkça kullanılan Mikro Alaşım çeliklerinin elektrik direnç nokta kaynağı ile birleştirilmeleriyle elde edilen kaynaklı malzemenin sıcaklık değişimine göre tokluk değerini en iyi sağlayan parametrelerin belirlenmesidir. Deneysel çalışmalarda kullanılan elektrik direnç nokta kaynak makinesi 120 kVA gücünde akım sağlayan ve elektrik akım kontrollü pnömatik sisteme sahip olan bir makinedir. Kaynak zamanı olarak 15, ve 20 periyot (1periyot=0,02 sn) belirlenmiştir. Kaynak akım şiddetleri ise 8,7 kA'den 10,2 kA'e kadar yaklaşık 1000 A artırılarak ayarlanmıştır. Elektrot baskı kuvveti sabit biçimde 4 kN olarak belirlenmiştir. Yapılan kaynaklı birleştirmeler sonrasında numunelere kendi üretimimiz olan çift çekiçli çentik darbe test cihazı ile testleri uygulanmıştır. Test parçaları üzerinde -10, 0, +15, +30 C° sıcaklık uygulanmış ve sıcaklık farklarının kaynak dayanımına etkisi incelenmiştir. Sonuç olarak kaynak zamanı, kaynak akım şiddetinin ve sıcaklık değerinin etkisi belirlenmiş olup, optimum değerleri belirleyen kaynak akım şiddeti ve kaynak zamanına bağlı olarak kaynak eğrisi grafiğine ulaşılmıştır. The aim of this academic study is to determine the parameters that best provide the toughness value of the welding obtained by combining Microalloyed steels commonly used in the automotive industry with electric resistance spot welding according to the highest temperature change. The electric resistance spot welding machine used in experimental studies is a machine that provides a current of 120 kVA and has a pneumatic system with electric current control. The welding time was determined as 15, and 20 periods (1 period=0.02 sec). The source current intensities were adjusted by increasing approximately 1000 A from 8.7 Ka to 10.2 Ka. The electrode pressing force was determined to be 4 kN in a constant form. After the welded joints, the samples were tested with a double hammer notch impact tester of our own production. -10, 0, +15, +30 °C temperature was applied on the test parts and the effect of temperature differences on welding strength was studied. As a result, the effect of welding time, welding current intensity and temperature value was determined, and the welding curve graph was reached depending on the welding current intensity and welding time, which determined the optimum values.
- Published
- 2022
33. Manufactured by high frequency weldingeffects of heat treatment applications on steel pipes
- Author
-
Hıdır, Rahmi and Gürsel, Ali
- Subjects
Kaynak Gerilmeleri ,Yüksek Frekans Kaynağı ,Isıl İşlem ,Heat Treatment ,Mechanical Engineering ,Boru İmalatı ,High Frequency Welding ,Makine Mühendisliği ,Pipe Manufacturing ,Welding Stress - Abstract
ÖZET YÜKSEK FREKANS KAYNAĞI İLE ÜRETİLEN ÇELİK BORULARA ISIL İŞLEM UYGULAMALARININ ETKİLERİ Rahmi HIDIR Düzce Üniversitesi Lisansüstü Fen Bilimleri Enstitüsü, Makine Mühendisliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Danışman: Prof. Dr. Ali GÜRSEL Mayıs 2022 Boru imalatında, yüksek frekans kaynağı ile sürekli alın dikişli üretim her geçen gün artmaktadır. Artan üretim, son kullanıcıya her zaman en iyi ürünü ulaştırmak için yüksek kalite standartları beraberinde getirmektedir. Bu çalışmada boru sektöründe kullanılan yüksek frekanslı indüksiyon kaynağının (HFIW) farklı kullanım amaçlarına yönelik olarak üretilen ürünlerden numuneler alınarak, aynı şartlar altında ısıl işlem öncesi ve sonrası özellikleri incelenerek, kaynaktan dolayı oluşan gerilmeleri gidermek ve daha kaliteli, dayanıklı ve uzun ömürlü ürün elde etmek amaçlanmıştır. Bu çalışmada beyaz eşya, havlupan (heated towel) ve mobilya malzemesi olarak kullanılan ince cidarlı borulardan üretilen üç farklı cinste profil numunesi, kaynak öncesi, kaynak sonrası ve ısıl işlem sonrası mekanik testlere tabi tutulup gözlemlenmiştir. Kaynak yapılan borunun malzeme kalitesi havlupan için Erdemir Standardı olan 6112, beyaz eşya için 7114 ve mobilya malzemesi için 1311 olarak belirlenerek ve kalınlıkları hepsinde 1 mm tutulmuştur. Üretilen numunelere kaynak öncesi, kaynak sonrası ve ısıl işlem sonrası olmak üzere üç aşamalı testler uygulanmıştır. Uygulanan test ve analizler; mekanik (çekme) testleri, sertlik analizleri, boru ezme ve konik açma test yöntemleriyle dikiş mukavemeti muayeneleri ile mikro yapı analizleri yapılarak elde edilen veriler analiz edilmiştir. İncelenen numunelerde ısıl işlem etkileri belirlenip, yüksek frekans kaynağında ısı girdisinin sebep olduğu gerilimler yanında, ısıl işlemden kaynaklanan gerilimler de olduğu gözlemlenmiş, her iki işlemden kaynaklı gerilmeleri gidererek kalite standartlarının dışına çıkan ürünleri standartlara uygun hale getirmek için yapılması gerekenler tespit edilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın sonunda, üretim sırasında kaynak tesirin altında kalıp sertleşen bölgeye uygun ısıl işlem uygulandığı taktirde, malzeme üzerindeki mekanik özelliklerin iyileştiği gözlemlenmiştir. Boru şekillendirme ve yüksek frekans kaynağı esnasında meydana gelen gerilimler ve kusurlar bu sayede giderilebilmiştir. Anahtar Kelimeler: Boru İmalatı, Yüksek Frekans Kaynağı, Kaynak Gerilmeleri, Isıl İşlem. ABSTRACT MANUFACTURED BY HIGH FREQUENCY WELDING EFFECTS OF HEAT TREATMENT APPLICATIONS ON STEEL PIPES Rahmi HIDIR Düzce University Graduate School of Natural and Applied Sciences, Department of Mechanical Engineer Master's Thesis Supervisor: Assoc. Prof. Dr. Ali GÜRSEL May 2022 In pipe manufacturing, high frequency welding is increasing day by day with continuous butt seam. Increasing production brings with it high quality standards to always deliver the best product to the end user.. In this study, it is aimed to remove the stresses caused by welding and to obtain a higher quality, durable and long-lasting product by taking samples from the products manufactured in different purposes of the high frequency induction welding (HFIW) used in the pipe industry, and examining the properties of them before and after the heat treatment under the same conditions. In this study, three different types of profile samples manufactured from thin pipes used as home appliances, towel warmers and furniture materials were subjected to mechanical tests before and after welding, and after heat treatment were observed. The material quality of the welded pipe was determined as Erdemir Standard 6112 for towel warmer, 7114 for home appliance and 1311 for furniture material, and their thickness was kept as 1 mm in all. Three-step tests were applied to the produced samples: before welding, after welding and after heat treatment. Applied tests and analyzes; the data obtained from mechanical (tensile) tests, hardness analysis, pipe crushing and taper opening test methods, seam strength tests, and also microstructure analyzes were employed. The effects of the heat treatment were determined in the samples examined, besides the stresses caused by the heat input in the high frequency welding, it was observed that there were also stresses arising from the heat treatment, and it was tried to determine what should be done to make the products that go beyond the quality standards in accordance with the standards by removing the stresses caused by both processes. At the end of the study, it was observed that the mechanical properties on the material were improved if appropriate heat treatment was applied to the hardened area under the influence of welding during production. In this way, the stresses and imperfections that occur during pipe forming and high frequency welding were able to eliminated. Keywords: Pipe Manufacturing, High Frequency Welding, Welding Stress, Heat Treatment.
- Published
- 2022
34. Alüminyum enjeksiyon kalıplama sektöründe üretim yürütme sisteminin uygulanması
- Author
-
Parlak, Ruşen Ozan, Hartomacıoğlu, Selim, Marmara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, and Makine Mühendisliği Anabilim Dalı
- Subjects
Makine mühendisliği ,Mechanical engineering - Abstract
ÖZET ALÜMİNYUM ENJEKSİYON KALIPLAMA SEKTÖRÜNDE ÜRETİM YÜRÜTME SİSTEMİNİN UYGULANMASI Son on yılda meydana gelen teknolojik gelişmeler, çalışma hayatındaki hemen her şeyi değiştirmiştir. Yerel işletmeler bilginin sürekli ve sınırsız paylaşımı ve aktarımı ile beraber global işletme halini almışlardır. Küresel pazarda rekabet edebilmek için, kuruluşlar üretimlerinin diğer ticari faaliyetleriyle senkronize olmasını sağlamak zorundadır. Bunu başarmak için şirketler, üretim yürütme sistemleri (ÜYS) olarak bilinen çeşitli çözümler üretmektedir. Bu sistemler, kontrol ve iş sistemleri arasında bir köprü sağlar ve birçok iş işlevinde çeşitli insanlar tarafından kullanılır. Tipik kullanıcılar üretim ve bakım personelinden mühendislere, finansmana ve yönetime kadar uzanır. İmalat endüstrisindeki sektörlerin kendi ÜYS tanımları vardır ve bunlar işlevsel gereksinimlerine ve bu sektördeki satıcıların tekliflerine dayanmaktadır. Bu nedenle, insanlar MES anlayışları ve tanımlarında farklılık göstermiştir. Üretim yürütme sistemleri literatürünü incelerken, işlevselliklerin ve tanımların var olduğu, ancak standart bir yaklaşım ve uygulama metodolojisinin eksik olduğu fark edilmiştir. Böylece, bir literatür çalışmasına ve MES ortamındaki deneyimlere dayanan bir çerçeve geliştirilmiştir. Bir tezgâhın bekleme zamanı, arıza sayısı ve zamanı, kalite kriterini sağlamış ürün miktarı, toplam ürün miktarı, fire miktarı, boşta geçen zamanı ve personeller arası farkları MES sistemiyle raporlanacaktır. Bu tez çalışmasında MES yazılımlarının alüminyum enjeksiyon kalıp üretim sektöründe üretim verimliliğine katkıları araştırılacaktır. Anahtar Kelimeler: Üretim verimliliği, alüminyum enjeksiyon döküm, MES yazılımları, optimizasyon. ABSTRACT IMPLEMENTING MANUFACTURING EXECUTION SYSTEM IN ALUMINIUM INJECTION MOLDING SECTOR Technological developments in the last decade have changed almost everything in working life. Local businesses have become global businesses with continuous and unlimited sharing and transfer of information. In order to compete in the global market, organizations must ensure that their production is synchronized with their other business activities. To achieve this, companies produce a variety of solutions known as manufacturing execution systems (MES). These systems provide a bridge between control and business systems and are used by various people in many business functions. Typical users range from manufacturing and maintenance staff to engineers, finance and management. Sectors in the manufacturing industry have their own definitions of MES, and they are based on their functional requirements and the offerings of vendors in that sector. Therefore, people differed in their understanding and definition of MES. When reviewing the manufacturing execution systems literature, it was noticed that functionalities and definitions exist, but a standardized approach and implementation methodology is missing. Thus, a framework based on a study of literature and experiences in the MES environment has been developed. The waiting time of a machine, the number and time of failures, the amount of product that has provided the quality criterion, the total amount of product, the amount of waste, the idle time and the differences between the employees will be reported with the MES system. In this thesis, the contribution of MES software to manufacturing efficiency in aluminum injection molding sector will be investigated Keywords: Manufacturing efficiency, aluminium injection molding, MES softwares, optimization.
- Published
- 2022
35. Alüminyum bronz alaşımlarının aşınma özelliklerinin incelenmesi
- Author
-
Bacak, Sefa and Özsert, İbrahim
- Subjects
Mechanical Engineering ,Makine Mühendisliği - Abstract
Alüminyum bronzları yüksek korozyon ve iyi aşınma özellikleri nedeniyle en önemli bakır alaşımları arasında yer almaktadır. Alüminyum bronzları özellikle ağır yükler altında üstün adhasiv aşınma dayanımı ve yüksek korozyon gerektiren uygulamalar için mükemmel malzemeler olarak kabul edilirler. Bu çalışmada, CuAl10Fe nominal bileşimindeki dövme ve döküm yöntemi olmak üzere iki farklı metot ile üretilmiş alüminyum bronzun kuru ortam atmosferik koşullarında, farklı yükleme şartlarında, farklı kayma hızlarında ve farklı aşınma mesafelerinde aşınma özelliklerinin incelenmesi ve bulunan sonuçların karşılaştırılması amaçlanmıştır. Bu amaçla, iki farklı metot ile üretilmiş olan alüminyum bronz alaşımlarının mikro yapıları ve mekanik özellikleri incelenmiştir. Alaşımların aşınma testleri ise pin on disk esaslı bir deney sisteminde gerçekleştirilmiştir. Bu deneyler sonucunda, iki farklı metot ile üretilmiş alaşımların farklı çalışma şartlarındaki aşınma kayıpları, sürtünme katsayısı değişimleri ve aşınma mekanizmaları belirlenerek karşılaştırmalar yapılmıştır. İlk sonuçlara göre, dövme yöntemi ile üretilmiş alüminyum bronzunun özellikle yüksek yükleme şartlarında döküm yöntemi ile üretilmiş alüminyum bronzuna göre daha yüksek aşınma direncine sahip olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, dövme yöntemi ile üretilmiş alüminyum bronzun bütün yükleme şartlarında döküm yöntemi ile üretilmiş alüminyum bronzuna göre daha düşük bir sürtünme katsayısı sergilemiştir. Söz konusu davranışlar her iki metot ile üretilmiş alüminyum bronz malzemenin mikroyapı, mekanik özellik ve etkin aşınma mekanizmalarına dayandırılarak açıklanmıştır. Aluminum bronzes are among the most important copper alloys due to their high corrosion and good wear characteristics. Aluminum bronzes are considered excellent materials for applications requiring superior adhesive wear resistance and high corrosion, especially under heavy loads. In this study, it is aimed to examine the wear properties of aluminum bronze in the nominal composition of CuAl10Fe, produced by two different methods, namely forging and casting, in dry ambient atmospheric conditions, at different loading conditions, at different shear rates and at different wear distances, and to compare the results. For this purpose, microstructures and mechanical properties of aluminum bronze alloys produced by two different methods were investigated. The wear tests of the alloys were carried out in a pin-on-disc test system. As a result of these experiments, the wear losses, friction coefficient changes and wear mechanisms of the alloys produced by two different methods under different operating conditions were determined and compared. According to the preliminary results, it was determined that the aluminum bronze produced by the forging method has higher wear resistance than the aluminum bronze produced by the casting method, especially under high loading conditions. In addition, aluminum bronze produced by forging method exhibited a lower friction coefficient than aluminum bronze produced by casting method under all loading conditions. These behaviors are explained based on the microstructure, mechanical properties and effective wear mechanisms of the aluminum bronze material produced by both methods.
- Published
- 2022
36. Experimental investigation of liquid-cooled battery thermal management system
- Author
-
Çetin, İrfan, Polat, Fikret, and Avcı, Emre
- Subjects
Mechanical Engineering ,Makine Mühendisliği - Abstract
Elektrikli ve hibrit elektrikli araç sektöründe, araç performansına direkt etki eden batarya sistemleri üzerinde birçok araştırma ve geliştirme çalışması yapılmaktadır. Bu bağlamda batarya paketlerinde şarj/deşarj anında meydana gelen ve kontrol edilemediğinde pil hücrelerine ciddi derecede zarar veren sıcaklık sorunu üzerine odaklanılmıştır. Bahsedilen bu sorunun aşılması adına batarya termal yönetim sistemleri hayati bir öneme sahiptir. Bu tez çalışmasında, 18 adet silindirik lityum iyon pillerden oluşan batarya paketi, 1,5 mm et kalınlığındaki bakır plakalardan imal edilen S tipi bir sıvı soğutma kanalı içerisine yerleştirilerek sıvı soğutmalı batarya termal yönetim sisteminin soğutma performansı üzerinde deneysel bir araştırma yapılmıştır. Batarya paketinin şarj ve deşarj deneylerinde, 15 °C, 25 °C ve 35 °C başlangıç sıvı giriş sıcaklıklarının, 475 ml/dk, 625 ml/dk ve 790 ml/dk sıvı akış hızlarındaki soğutma performansları incelenmiştir. Adyabatik bir deney ortamı sağlanamamış olmasından dolayı sıvı giriş sıcaklığının etkisi hakkında net bir sonuç elde edilememesine karşın, 15 °C – 25 °C arasındaki giriş sıcaklıklarının paket homojenliğine ve maksimum sıcaklığın düşürülmesine katkıda bulunabileceği çıkarımı yapılmıştır. Soğutma performansı açısından 15 °C başlangıç sıvı giriş sıcaklığı ve 790 ml/dk sıvı akış hızı kombinasyonunun en etkili sonuçlara sahip olduğu görülmüştür. Bu koşullarda batarya paketi ortalama sıcaklığı, maksimum sıcaklık ve maksimum sıcaklık farkı değerleri yaklaşık olarak sırasıyla % 39,35, % 39,75 ve % 62,10 oranında azaltılmıştır. Güç tüketimi ve soğutma performansı bir arada değerlendirildiğinde ise en verimli kombinasyonun 15 °C başlangıç sıvı giriş sıcaklığı ve 625 ml/dk sıvı akış hızı olduğu tespit edilmiştir. Many research and development studies are carried out on battery systems that directly affect vehicle performance in the electric and hybrid electric vehicle sectors. In this regard, it has focused on the temperature problem, which occurs at the time of charge/ discharge and seriously damages battery cells when it cannot be controlled in the battery pack. In order to overcome this mentioned problem, battery thermal management systems have vital importance. In this study, experimental research was carried out on the cooling performance of the liquid-cooled battery thermal management system by placing the battery pack consisting of 18 cylindrical lithium-ion batteries in an S-type liquid cooling channel made of copper plates with a wall thickness of 1.5 mm. In the charge and discharge experiments of the battery pack, the cooling performances of 15 °C, 25 °C and 35 °C liquid inlet initial temperatures at 475 ml/min, 625 ml/min and 790 ml/min liquid flow rates were investigated. Although a clear conclusion about the effect of liquid inlet temperature cannot be obtained due to the fact that an adiabatic experimental environment was not provided, it has been deduced that inlet temperatures between 15 °C and 25 °C can contribute to battery pack homogeneity and decrease the maximum temperature. In terms of cooling performance, the combination of 15 °C starting liquid inlet temperature and 790 ml/min liquid flow rate has founded to be the most effective result. In these conditions, the average temperature of the battery pack, the maximum temperature, and the maximum temperature difference values are reduced by approximately 39.35%, 39.75%, and 62.10% respectively. Power consumption and cooling performance when evaluated together, it is seen that the most efficient combination is 15 °C initial liquid inlet temperature and 625 ml/min liquid flow rate.
- Published
- 2022
37. Cam kalıplarının ideal soğutulması için topoloji optimizasyonu ve sonlu elemanlar analizi
- Author
-
Tartan, Yahya, Ay, Mustafa, Marmara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, and Makine Mühendisliği Anabilim Dalı
- Subjects
Topoloji ,Makine mühendisliği ,Matematiksel optimizasyon ,Cam ,Mathematical optimization ,Soğutma ,Glass ,Cooling ,Topology ,Mechanical engineering - Abstract
CAM KALIPLARININ İDEAL SOĞUTULMASI İÇİN TOPOLOJİ OPTİMİZASYONU VE SONLU ELEMANLAR ANALİZİCamdan üretimi yapılacak parçanın şekil, konum ve boyut toleranslarına uygun, kendisinden beklenen dayanım özelliklerini karşılayabilecek, ideal soğutma özelliğine sahip bir cam kalıbının tasarımı ve üretimi amaçlanmıştır. Bu çalışma ile birlikte daha hafif ve yüksek dayanımlı kalıp üretilmesini sağlamakla beraber, işleme ve taşıma maliyetlerinin düşürülmesi, enerji tasarrufunun sağlanması hedeflenmiştir. Tasarlanmak istenilen cam imalat kalıbında, ideal soğutma sağlanması halinde hem üründe kalite ve verimliliğin artacağı hem de kalıp ömrünün daha uzun olacağı düşünülmektedir. Optimizasyon yöntemi ile beraber yeterli malzeme kullanımı ile doğru sonuçlara ulaşılıp sürdürülebilirliğin sağlanması amaçlanmıştır. Bu hedefler doğrultusunda yapılacak tasarım uygulamalarında topoloji optimizasyon ilkelerinden faydalanılmıştır. Bu çalışmada, deneysel ve sayısal analiz yöntemleri kullanılmıştır. CAD/CAM programlarıyla tasarımı yapılan kalıbın, mekanik özellikleri analiz edilmiş ve topoloji optimizasyonu yöntemi uygulanmıştır. Bu şekilde ortaya çıkan iki tasarım kalıp arasında karşılaştırma yapılarak ideal olan kalıp tasarımı seçilmiştir. Sonlu elemanlar analizleriyle birlikte bu yöntemin kullanılabilirliği ve bize sağladığı faydalar gözlemlenmiştir. Bu çalışma ile birlikte, cam kalıplarının uzun ömürlü olması, maliyetlerinin düşürülmesi ve ideal soğutma sağlanması istenilmiştir. Yapılan bütün bu araştırma ve uygulamalar ışığında, uygun tasarıma sahip kalıbın üretilebileceği tasarlanmıştır.
- Published
- 2022
38. Dikey tip akışkan yataklı kurutucuda silis kumun kurutma prosesinin incelenmesi
- Author
-
Şengül, Aysun, Haksever, Ayşen, and Çelen, Soner
- Subjects
Mechanical Engineering ,Silis ,Hava akımı ,Silica ,Makine Mühendisliği ,Air flow ,Air temperature ,Hava sıcaklığı ,Fluidized bed ,Sand ,Akışkan yatak ,Kurutma ,Kum ,Drying - Abstract
Kurutma veya dehidrasyon, mikrobiyal bozulmaların ve kimyasal reaksiyonların yavaşlatılması veya durdurulması amacıyla katı maddeden su gibi uçucu sıvının uzaklaştırılması işlemidir. Bu çalışmada dikey tip akışkan yataklı kurutucuda silis kumun kurutulmasında partikül boyutu, sıcaklık ve kek yüksekliği parametreleri değişimlerinin kurumaya olan etkisi deneysel, teorik ve analiz olarak incelenmiş ve kurutma parametrelerinin basınç düşüşüne olan etkisi belirtilmiştir. Silis kumun kurutulmasında minimum akışkanlaşma hızının tahmini için, deney ve literatürde var olan korelasyonların uyuşma durumu karşılaştırılıp sapmaları incelenmiştir. Silis kumunun kurutulmasının avantajı iyi akış karakteristiği sağlaması ve farklı katkı maddeleri ile daha iyi karışmasıdır. Günümüzde kum kurutma işlemleri çok farklı sistemlerle yapılmaktadır. Kullanılan dikey tip akışkan yataklı kurutucu 108 mm çapında, 151 mm ürün haznesi boyunda ve toplam yüksekliği 853 mm olan paslanmaz çelikten imal edilmiş bir kurutucudur. Deneylerde kullanılan silis kumunun ilk nem içeriği yaş baza göre %9,57 olarak belirlenmiştir. Kurutma deneyinde kuruma prosesine etki eden faktörlerden; sıcaklık, kek yüksekliği ve partikül boyutu parametreleri 3'er farklı değerde incelenmiştir. Tüm deney sonuçları karşılaştırıldığında silis kum numunesinin kurutma sıcaklığının artışıyla nem kaybının hızlandığı, yatak yüksekliğindeki artışın basınç düşümünü de arttırdığı gözlemlenmiştir. Minimum akışkanlaştırma hızının parçacık boyutuyla doğrudan ve sıcaklıkla ters orantılı olarak değiştiği belirlenmiştir. Drying or dehydration is the process of removing volatile liquid, such as water, from solid material in order to slow or stop microbial spoilage and chemical reactions. In this study, the effect of particle size, temperature and cake height parameters changes on drying of silica sand in vertical type fluidized bed dryer was investigated experimentally, theoretically and analytically, and the effect of drying parameters on pressure drop was stated. For the estimation of the minimum fluidization rate in the drying of silica sand, the correlations existing in the experiment and the literature were compared and their deviations were examined. The advantage of drying silica sand is that it provides good flow characteristics and better mixing with different additives. Today, sand drying processes are carried out with very different systems. The vertical type fluidized bed dryer used is a stainless steel dryer with a diameter of 108 mm, a product chamber length of 151 mm and a total height of 853 mm. The initial moisture content of the silica sand used in the experiments was determined as % 9.57 according to the wet base. Among the factors affecting the drying process in the drying experiment; temperature, cake height and particle size parameters were examined at 3 different values. When all the test results were compared, it was observed that the moisture loss accelerated with the increase in the drying temperature of the silica sand sample, and the pressure drop increased with the increase in the bed height. It was determined that the minimum fluidization rate varies directly with the particle size and inversely with the temperature.
- Published
- 2022
39. The effect of the minimum quantity lubrication method with nanoparticles on the sustainable manufacturing of cw511l alloy
- Author
-
Sapaz, Mert, Kara, Fuat, and Özbek, Onur
- Subjects
Mechanical Engineering ,Makine Mühendisliği - Abstract
Makine, imalat ve savunma sanayisinde her geçen gün kullanımı artan aynı zamanda çevreci MQL (Minimum Quantity Lubrication - Minimum Miktarda Yağlama) yöntemi geleneksel soğutma sıvılarının yerini almaktadır. MQL yönteminde yapılan talaş kaldırma işlemlerinde uygulanan basınçlı hava, kullanılan malzeme ve kesici takım arasında bir yağ filmi oluşturmasıyla kesme bölgesinde sürtünmenin azalmasına sebep olmaktadır. Aynı zamanda kesme bölgesinde oluşan ısının talaş ile uzaklaştırılmasına, kesme bölgesinin daha az ısınmasına ve bununla birlikte kesici takım ömrüne pozitif etki etmektedir. Artan kesici takım ömrü ve ürün kalitesi ile birlikte azalan kesme kuvveti sayesinde kesme sıvıları talaşlı imalatta verimliliğin artmasını sağlamaktadır. Bu çalışmada CW511L pirinç malzemesi kuru, MQL, MQL+ÇDKN (Çok Duvarlı Karbon Nanotüp), MQL+Nano Grafen yöntemleri ile tornalanarak gerçekleştirilmiştir. Nano MQL yöntemiyle yapılacak deneylerde kesme sıvısı içerisine nano boyutta tozlar ilave edilerek yapılmıştır. Tornalama deneyleri 160, 240, 320, 400 m/dk kesme hızlarında, 0,16, 0,24, 0,32 ve 0,40 mm/dev ilerleme hızlarında, 1,5 mm sabit talaş derinliğinde ve kaplamasız tungsten karbür kesici takımlarla yapılmıştır. Toplam 64 adet deney yapılmış olup deneyler sonucunda iş parçası yüzey pürüzlülüğüne, yüzey topografyasına, kesme bölgesi sıcaklığına, kesici takım aşınmasına etkileri ve farkları ortaya koyularak incelenmiştir. Deneyler sonucunda MQL+Nano Grafen yönteminin kuru işlemeye göre yüzey pürüzlülüğünde %57,75, kesme bölgesi sıcaklığında %16,46, kesici takım aşınmasında ise %59,26 daha iyi değerler elde edilmiştir. The environmentally friendly MQL (Minimum Quantity Lubrication) method, which is increasingly used in the machinery, manufacturing and defense industries, replaces traditional coolants. Compressed air applied in machining processes performed in the MQL method creates an oil film between the material used and the cutting tool, causing a decrease in friction in the cutting area. At the same time, it has a positive effect on the removal of the heat generated in the cutting zone with chips, less heating of the cutting zone, and on the life of the cutting tool. Thanks to the increased cutting tool life and product quality, as well as the reduced cutting force, cutting fluids increase productivity in machining. In this study, CW511L brass material was turned by dry, MQL, MQL+ÇDKN (Multi-Walled Carbon Nanotube), MQL+Nano Graphene methods. In the experiments to be carried out with the nano MQL method, nano-sized powders were added into the cutting fluid. Turning experiments were carried out with uncoated tungsten carbide cutting tools at cutting speeds of 160, 240, 320, 400 m/min, feed rates of 0,16, 0,24, 0,32 and 0,40 mm/rev and a fixed depth of cut of 1,5 mm. A total of 64 experiments were carried out and as a result of the experiments, the effects and differences on the workpiece surface roughness, surface topography, cutting zone temperature, cutting tool wear were examined. As a result of the experiments, 57,75% better values in surface roughness, 16,46% in cutting zone temperature and 59,26% better in cutting tool wear were obtained compared to dry machining of MQL+Nano Graphene method.
- Published
- 2022
40. Investigation of some mechanical properties of particle reinforced epoxy based polymer matrix composite materials
- Author
-
Arıcı, Mert and Uygur, İlyas
- Subjects
Mechanical Engineering ,Makine Mühendisliği - Abstract
Yüksek mukavemet ve hafifliğin istendiği birçok uygulamada, farklı iki veya daha fazla malzemelerin üstün özelliklerini birleştirmek için kompozit malzemelerin kullanımı oldukça tercih edilen bir çözümdür. Kompozit malzemelerin birleştirilmesi sırasında mekanik bağlantıların kullanımı; delik açılması, açılan deliğin çatlak oluşturması ve ağırlık artışı gibi sorunlara sebep olmakta bu yüzden yapıştırıcı kullanımı büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle ticari veya laboratuvar ölçekli yapıştırıcıların mekanik özelliklerini artırmaya yönelik çalışmalar da önem kazanmaktadır. Günümüzde yapışkan malzemelerin mukavemetini artırmak için farklı cinste mikro ve nano partiküllerin eklenmesi popüler bir konudur. Yapılan literatür çalışmalarında da görüldüğü üzere, yapışkan malzemelere mikro ve nano boyutlu partiküller eklendiğinde yapışkanın mukavemetinde önemli artışlar sağladığını görülmüştür. Bu çalışmada, tek bindirmeli bağlantı deneyleri ve çekme deneyinden elde edilen çekme mukavemetine etkileri incelemek için epoksi reçineye nano ve mikro boyutlarda ve farklı kütlece yüzde derişim oranlarında B, TiO2, Al2O3 ve SiC parçacıklar eklenmiştir. Tek bindirmeli bağlantıların geometrisi ASTM D5868 kesme standardına göre hazırlanıp kesilmiş ve yapıştırılmıştır. Daha sonra test numunelerine yine ASTM D638 standardına göre çekme testleri yapılmıştır. Tek bindirmeli bağlantı numunelerinin ortalama kopma yükleri ve ortalama yer değiştirme değerleri çekme ve kesme testlerinden elde edilmiştir. Bu çıkan değerlere göre tez çalışmasında kullanılan farklı parametrelerin yapışma performansına ve malzemenin bazı mekanik özelliklerine etkisi incelenmiş ve yorumlanmıştır. In many applications where high strength and lightness are desired, the use of composite materials is a highly preferred solution to combine the superior properties of two or more different materials. The use of mechanical connections when joining composite materials; This causes problems such as opening a hole, cracking of the drilled hole and increasing weight, so the use of adhesive is of great importance. For this reason, studies to increase the mechanical properties of commercial or laboratory-scale adhesives are gaining importance. Adding different species of micro and nano particles to increase the strength of adhesive materials is a hot topic nowadays. As can be seen in the literature study, it shows that when micro and nano-sized particles are added to epoxy resin, significant increases in the strength of the adhesive are provided. In this study, B, TiO2, Al2O3 and SiC particles were added to the epoxy resin in nano and micro sizes and in different mass percent concentration ratios to examine the effect on the tensile strength of single lap joints. The geometry of single lap joints is prepared, cut and glued according to ASTM D5868 standard. Then, the tensile tests of the test samples were carried out according to the ASTM D638 standard. Average breaking loads and average displacement values of single lap joint specimens were obtained from tensile tests. According to these values, the effects of different parameters used in the thesis on the adhesion performance and mechanical properties of the material were examined and interpreted.
- Published
- 2022
41. Soğutma yüklerine enlem, rakımi boylam, rüzgar hızı ve bağıl nem ilişkisinin yetmiş dokuz il için araştırılması
- Author
-
Tuna, Muhammed Sinan and Ertürk, Mustafa Ali Ergün
- Subjects
Energy ,Mechanical Engineering ,Makine Mühendisliği ,Enerji - Abstract
Soğutma sezonun belirlenmesi, aylık ve yıllık bazda enerji tüketiminin tayini için derece-zaman yöntemleri büyük önem arz etmektedir. Yapılan bu çalışmada 79 il için literatürde bulunan soğutma derece saat (SDS) değerlerine coğrafik şartların etkisi incelenmiştir. Aylık ve yıllık yüzdesel olarak bulunan SDS değerleri, aylık ve sezonluk sayısal değere dönüştürülerek tezde literatüre sunulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nce kayıt altına alınan iklim verileri Bakanlıktan temin edilerek gerekli çalışmalar yapılmıştır. Yıllık sıcaklık dağılımının bulunduğu grafiklere ek olarak aylık bazda çalışma yapılmış olup istenen sıcaklığın istenilen herhangi bir ayda kaç saat gözlemlendiği ilgili grafikçe okunabilmektedir. Yapılan bu çalışmalarda geçmişe dönük en az 40 yıllık veriler kullanılmıştır. SDS değerlerine rakım, enlem, boylam, nem miktarı, rüzgar hızı parametrelerinin etkisi Türkiye'de bulunan 79 il için incelenmiştir. Türkiye'de bulunan iller 7 bölgeye ayrılarak elde edilen veriler tablolaştırılmıştır. 7 adet tablo sunulmuştur. Bu tablolarla ilgili bölge bölge yapılan çalışmalarda coğrafik faktörlerin SDS değerine etkisinin incelenmesi adına 7 farklı sav ortaya koyulmuştur. Türkiye'deki 7 bölgenin ayrı ayrı incelenmesi sonucunda 7 adet rakım-SDS grafiği yaklaşımı getirilmiştir. Bu yaklaşımla grafiklerde eğri uydurma işlemi gerçekleştirilerek 7 ayrı grafik ve 7 ayrı denklem elde edilmiştir. Regrasyon katsayıları %80 in üzerinde değer gösteren yani gerçek değerlere bu orandan yüksek yakınlık gösteren bölgeler bulunmuştur. Ege Bölgesinde %93, Doğu Anadolu Bölgesinde %87 ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ise %96 oranlarında değerler tespit edilmiştir. Tespit edilen bu 3 bölge için detaylı analizler yapılmıştır. Yapılan analiz çalışmalarınca rakım-SDS grafiğinden elde edilen denklemler ilgili yazılımlara aktarılarak çalışmalar sürdürülmüştür. Elde edilen yazılımda bulunan denklemin x parametresi rakım olarak kodlanmıştır. Y değeri ise SDS değerini vermektedir. Yani rakım değeri bilinen herhangi bir yerleşim birimi için ilgili yazılımda rakım değeri yerine yazıldığında o rakımda bulunan SDS değeri ortaya koyulmaktadır. Bu çalışmalar sonucunda ilgili bakanlıktan ilçelerin rakım değerleri temin edilerek Ege bölgesinde bulunan 8 ilin 116 ilçesi için, Doğu Anadolu Bölgesinde bulunan 14 ilin 125 ilçesi için ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunan 6 ilin 57 ilçesi için ayrı ayrı SDS değerleri ilgili yazılım rüzgar hızı yardımıyla bulunmuştur. Toplamda 298 adet ilçenin SDS değeri ilgili bölgenin regrasyon katsayısı oranında gerçeğe yakınsanarak bulunmuştur. Degree-time methods are of great importance for determining the cooling season and determining energy consumption on a monthly and annual basis. In this study, the effect of geographical conditions on the cooling degree hour (CDH) values in the literature for 79 provinces was examined. CDH values, which are found as monthly and annual percentages, are converted into monthly and seasonal numerical values and presented to the literature in the thesis. The climate data recorded by the General Directorate of Meteorology of the Ministry of Environment, Urbanization and Climate Change of the Republic of Turkey were obtained from the Ministry and necessary studies were carried out. In addition to the graphs with the annual temperature distribution, studies have been carried out on a monthly basis and the desired temperature and for how long they have been observed can be read in the relevant graph. In these studies, at least 40 years of historical data were used. The effect of altitude, latitude, longitude, humidity amount, wind speed parameters on CDH values was examined for 79 provinces in Turkey. The provinces in Turkey are divided into 7 regions and the data obtained are tabulated. 7 tables are presented. In the studies conducted region by region related to the relevant tables, 7 different arguments have been put forward in order to examine the effect of geographical factors on CDH value. As a result of the separate examination of 7 regions in Turkey, 7 altitude-CDH graphs were drawn. In the graphs drawn, curve fitting process was performed and 7 different graphs and 7 different equations were obtained. Regions with regression coefficients showing values above 80%, that is, proximity to real values higher than this rate, were found. 93% in the Aegean Region, 87% in the Eastern Anatolia Region and 96% in the South-eastern Anatolia Region. Detailed analyses were made for these 3 identified regions. The analysis studies continued by transferring the equations obtained from the altitude-CDH graph to the relevant software. The x parameter of the equation in the resulting software is encoded as altitude. The Y value gives the CDH value. In other words, when the altitude value is written instead of the altitude value in the relevant software for any known settlement unit, the CDH value at that altitude is revealed. As a result of these studies, the altitude values of the districts were obtained from the relevant ministry and the CDH values were found separately for 116 districts of 8 provinces in the Aegean region, 125 districts of 14 provinces in the Eastern Anatolia Region and 57 districts of 6 provinces in the South-eastern Anatolia Region with the help of the relevant software. The CDH value of a total of 298 districts was found by converging with reality in the ratio of the regression coefficient of the relevant region.
- Published
- 2022
42. Ekstrüzyon ile imal edilmiş ısıl işlem uygulanmış alüminyum alaşımlardan AA2024’ün kademelendirme formunun geri yaylanma hesaplarının sayısal ve deneysel yolla belirlenmesi
- Author
-
Işık, Sedat, Girit, Oğuz, Marmara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, and Makine Mühendisliği Anabilim Dalı
- Subjects
Makine mühendisliği ,Mechanical engineering - Abstract
ÖZET EKSTRÜZYON İLE İMAL EDİLMİŞ ISIL İŞLEM UYGULANMIŞ ALÜMİNYUM ALAŞIMLARDAN AA2024’ÜN KADEMELENDİRME FORMUNUN GERİ YAYLANMA HESAPLARININ SAYISAL VE DENEYSEL YOLLA BELİRLENMESİ Bu çalışmada ekstrüzyon yöntemi ile imal edilmiş olan alüminyum alaşımlardan 2024-T3 ve 7075-T6’ya kalıp ile kademe formu verilirken oluşan geri yaylanma miktarları deneysel ve sonlu elemanlar yöntemi ile araştırılmıştır. Öncelikle uçak parçalarındaki kademe formu standartları incelenmiş ve genellikle tercih edilen kademe oranları belirlenmiştir. Kademe oranı uzunluğun derinliğe oranı ile hesaplanmaktadır. Uzunluğunun derinliğe oranı 3, 5 ve 6 olan kademe formlarının çokça kullanıldığı görülmüştür. Çalışmamda havacılık standartlarına uygun, kademe oranı 3, 5 ve 6 olan ekstrüzyon uçak parçası tasarlanıp bu parçalara kademe formu vermek için uygun kalıp tasarımları yapılmıştır. Belirlenen değişkenler ile parçalara kademe formu verilmiş ve ölçümleri yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar sonlu elemanlar analizi ile karşılaştırılmış ve verilerin kontrolü sağlanmıştır. Sonlu elemanlar yöntemi için Pam-stamp analiz programı kullanılarak ekstrüzyon yöntemi ile imal edilmiş olan parçalar için analiz modellemesi sağlanmıştır. Sonuçlar incelendiğinde bazı geri yaylanma değerlerinin ölçü toleranslarının dışında kaldığı görülmüştür. AA7075-T6’daki geri yaylanmanın AA2024-T3’e göre daha fazla olduğu belirlenmiştir. Ayrıca kalınlık arttıkça ve kademe oranı büyüdükçe geri yaylanmanın arttığı tespit edilmiştir. Kademe formu verilirken soğuk şekillendirme yönteminde sıcak şekillendirme yöntemine göre daha fazla geri yaylanma olduğu görülmüştür. Bu çalışma sayesinde geri yaylanma değerleri ile ilgili veriler kullanılarak ve Pam-stamp analiz programında çözümleme yaparak geri yaylanma değerleri önceden tahmin edilmiştir. Bu tezin sonucunda kalıbı tekrar işleme maliyeti düşürülmüş, kalıp hurda miktarı ve uçak parçası hurda miktarları azaltılmıştır. v ABSTRACT NUMERICAL AND EXPERIMENTAL DETERMINATION OF THE SPRING BACK CALCULATION JOGGLE FORM OF AA2024 ALUMINUM ALLOY TO APPLIED HEAT TREATMENT PRODUCED BY EXTRUSION In this study, the springback values that occur while the aluminum alloys 2024-T3 and 7075-T6 which are produced by the extrusion method while given the joggle form with the mold were investigated by experimental and finite element method. First of all, joggle form parts were researched standards in aircraft and joggle ratios were determined generally preferred. The joggle ratio is calculated by the ratio of length to depth. It has been seen that joggle forms with a length to depth ratio of 3, 5 and 6 are used widely. In my study, extruded aircraft part was designed with joggle ratio of 3, 5 and 6 in accordance aviation standards and conforming mold designs were made to give joggle form to these parts. Joggle form was given the parts with the predetermined variables and they measured. The obtained results were compared with the finite element analysis and the data were checked. For the finite element method, analysis modeling was made for the parts manufactured by the extrusion method with the Pam-stamp analysis program. When the results were inspected, some springback values were out of tolerances. The springback in AA7075-T6 was higher than in AA2024-T3 according this study. In addition, it was determined that the springback increased as the thickness increased and the joggle ratio increased. There was more springback in the cold forming method than in the hot forming method. Thanks to this study, the springback values were predicted by using the data results and analyzing in the Pam-stamp analysis program. As a result of this thesis, the cost of reworking the mold was reduced, the amount of mold scrap and aircraft of part scraps were reduced
- Published
- 2022
43. Al-Cu bimetal kompozitlerinin elektrik anahtarlarında iletken olarak kullanılabilirliğinin araştırılması
- Author
-
Gözel, Hüseyin Tunahan and Cesur, İdris
- Subjects
Mechanical Engineering ,Makine Mühendisliği - Abstract
Elektrik anahtarlarında iletken olarak çoğunlukla bakır ve pirinç hammaddeler tercih edilmektedir. 2019'da başlayan küresel hadiselerin etkisi sonucu tedarik zincirinin bozulması ve aynı zamanda da elektrikli araç sektörünün de hızla gelişmesi nedeniyle bakır ve pirinç ham madde arzı talepleri karşılayamaz hale gelmiştir. Bakır ve pirinç gibi gelenekselleşmiş ham maddelerin artan maliyetleri ve tedarik edilebilirliğinin zorlaşması nedeniyle daha kolay temin edilebilir iletken ham maddeler için araştırmalar yapılmaktadır. Bu tez çalışmasında da, bakır ve pirince alternatif olacağı düşünülen daha düşük maliyetli Al-Cu bimetalik kompozit ham maddesinin konut tipi elektrik anahtarlarında kullanılabilirliği teorik ve deneysel olarak araştırılmıştır. Al-Cu bimetal kompozit alternatif ham maddesi; temin edilebilirlik, şekil verilebilirlik, uluslararası elektrik standartlarına uygunluk, ısıl ve elektriksel iletkenlik gibi başlıca gereklilikleri karşılayacağı öngörülmüş ve elektriksel anahtarlarda iletken olarak kullanılabilirliği değerlendirilmiştir. Tez iki aşamadan oluşmaktadır. Araştırmanın birinci aşamasında teorik termal analizler yapılmıştır. Termal analizler, Ansys Electronics Maxwell 3D ve Ansys Workbench Transient Thermal modülleri kullanılarak multi-fizik simülasyonu şeklinde gerçekleştirilmiştir. Teorik olarak yapılan simülasyon çalışmalarında; yeni iletken Al-Cu bimetal ile mevcutta kullanılan iletkenler olan bakır ve pirincin elektrik akımı altındaki ısınma karakteristikleri incelenmiştir. Tezin ikinci aşamasında ise deneysel çalışmalar yapılarak teorik çalışmaların doğrulaması ve uluslararası elektrik standartlarına uygunluğunu kontrol için bir dizi test yapılmıştır. Üç farklı ham maddeye öncelikle; çekme, sertlik, XRF kimyasal analizler yapılmıştır. Daha sonra bu hammaddeler kullanılarak oluşturulmuş üç farklı numuneye uluslararası elektrik standartları gereği uygunluk testleri uygulanmıştır. Bu testler ise sırasıyla; aşırı akım testi, elektrik yükü altında ömür testi, sıcaklık artış testi ve izolasyon testleridir. Yapılan testlerin sonuçları, teorik-deneysel ve ham maddelerin birbirleri ile karşılaştırılması şeklinde sunulmuştur. Yapılan analiz ve testler sonunda Al-Cu bimetalik ham maddesinin elektrik anahtar standartlarını sağladığı ve iletken olarak kullanılabilir olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Copper and brass raw materials are mostly preferred as conductors in electrical switches. Due to the deterioration of the supply chain as a result of the global events that started in 2019 and the rapid development of the electric vehicle industry, the supply of copper and brass raw materials has become unable to meet the demands. Due to the increasing costs and difficult supply of traditional raw materials such as copper and brass, more easily available conductive raw materials are being searched. In this thesis, the usability of lower cost Al-Cu bimetallic composite raw material, which is thought to be an alternative to copper and brass, in residential electrical switches was investigated theoretically and experimentally. Al-Cu bimetal composite alternative raw material; It is predicted that it will meet the main requirements such as availability, formability, compliance with international electrical standards, thermal and electrical conductivity, and its usability as a conductor in electrical switches has been evaluated. The thesis consists of two stages. In the first stage of the research, theoretical thermal analyzes were made. Termal analizler, Ansys Electronics Maxwell 3D ve Ansys Workbench Transient Thermal modülleri kullanılarak multi-fizik simülasyonu şeklinde gerçekleştirilmiştir. In theoretical simulation studies; The heating characteristics of the new conductor Al-Cu bimetal and the currently used conductors copper and brass under electric current were investigated. In the second stage of the thesis, a series of tests were carried out to verify the theoretical studies and to check their compliance with international electrical standards by conducting experimental studies. First of all, three different raw materials; tensile, hardness, XRF chemical analysis were made. Then, conformity tests were applied to three different samples, which were created using these raw materials, in accordance with international electrical standards. These tests are respectively; over current test, life test under electrical load, temperature rise test and insulation tests. The results of the tests are presented in the form of comparison of theoretical-experimental and raw materials with each other. As a result of the analysis and tests, it was concluded that the Al-Cu bimetallic raw material meets the electrical switch standards and can be used as a conductor.
- Published
- 2022
44. Bir ekonomizer tasarımı ve nümerik analizi
- Author
-
Çakar, Nihal and Akyol, Uğur
- Subjects
Mechanical Engineering ,Makine Mühendisliği - Abstract
Atık ısı ile birlikte kazan besi suyunun ısıtılmasını ve enerji geri kazanımını sağlayan ısı değiştiricileri ekonomizer olarak adlandırılmaktadır. Bu çalışmada, atık ısının sisteme geri kazandırılma yöntemleri ve ekonomizer uygulamaları detaylı olarak ele alınmıştır. Fırından çıkan atık baca gazı ısısından yararlanılarak bir ekonomizer tasarımı, teorik hesaplamaları ve nümerik analizi yapılmıştır. Tasarımda, bir kablo firmasında kullanılan yanma testi fırınına ait veriler kullanılmıştır. Duman gazından suya olan ısı transferinde, duman gazı tarafındaki ısı iletim katsayısının su tarafına göre düşük olması sebebi ile ekonomizer tasarımında kendinden kanatçıklı serpantinler kullanılarak ısı geçiş miktarı arttırılmıştır. Ekonomizer tasarımı hesaplamalarında, logaritmik ortalama sıcaklık farkı ve ? - NTU metotlarından yararlanılmıştır. Yapılan hesaplamalar sonucunda, 288,24 m^2 yüzey alanına sahip ve kendinden kanatçıklı 120 adet serpantinden oluşan, 6 geçişli ve 5 sıralı bir ekonomizer tasarlanmıştır. Ekonomizerde kullanılan ısı değiştiricinin etkenliği 0,71 olarak hesaplanmıştır. Boru ve kanatçıklarda kullanılan materyal, ısıl iletkenlik katsayısının yüksek olması sebebi ile bakır olarak seçilmiştir. 20°C'de sıcaklığında ve 500 litre boiler tankında bulunan su, tasarlanan ekonomizer ile birlikte 60°C sıcaklığa 435 saniyede arttırılmıştır. Yanma testi fırını, her bir kablo grubu için 25 dakika çalışmaktadır. Tasarımı özgün kılan noktalardan birisi, ekonomizer yardımı ile yaklaşık 7 dakikada ısının sisteme geri kazandırılmasıdır. Ekonomizer sisteme dâhil edildiğinde baca gazı sıcaklığının 71,2°C'den 50°C'ye azaldığı görülmektedir. Böylece, baca gazı soğutularak daha düşük bir sıcaklıkta atmosfere atılacaktır. Tasarımı ve teorik hesabı yapılan ekonomizerin, ANSYS CFD programında sonlu elemanlar yöntemi ile birlikte nümerik analizi yapılmıştır. Teorik hesaplama sonuçları ve nümerik analiz sonuçlarının uyum içerisinde olduğu görülmüştür. The heating of boiler feed water together with waste heat and heat exchangers that provide energy recovery are called economizers. In this study, waste heat recovery methods and economizer applications are discussed in detail. Economizer design, theoretical calculations and numerical analysis were made by using the heat of the waste flue gas from the furnace. In the design, the data of the combustion test furnace used in a cable company were used. In the heat transfer from the flue gas to the water, the heat transfer rate is increased by using self-finned serpentines in the economizer design since the heat transfer coefficient on the flue gas side is very low compared to the waterside. The mean logarithmic temperature difference and ? - NTU methods were used in the economizer design calculations. As a result of the calculations, a 6-pass and 5-row economizer with a surface area of 288.24 m^2 and consisting of 120 self-finned serpentines was designed. The efficiency of the heat exchanger used in the economizer was calculated as 0.71. The material used in the pipes and fins was chosen as copper due to its high thermal conductivity coefficient. The water in the 500-liter boiler tank at 20°C was increased to 60°C in 435 seconds with the designed economizer. The combustion test furnace runs for 25 minutes for each cable group. One of the points that make the design unique is that the heat is restored to the system in approximately 7 minutes with the help of an economizer. When the economizer is included in the system, it is seen that the flue gas temperature decreases from 71.2°C to 50°C. Thus, the flue gas will be cooled and thrown into the atmosphere at a lower temperature. The designed and theoretically calculated economizer was analyzed in the ANSYS CFD program with the finite element method. It has been seen that the results of the theoretical calculations and the numerical analysis are in harmony.
- Published
- 2022
45. GGG 50 küre grafitli dökme demirin Cr-Mo takviyesi ile aşınma direncinin iyileştirilmesi
- Author
-
Mandacı, İsmail and Yılmaz, Serdar Osman
- Subjects
Mechanical Engineering ,Makine Mühendisliği - Abstract
Proje kapsamında Molibden-Krom katkılı GGG50 malzemesi üretilip, bu malzeme belirli aşamalardan geçtiğinde, gerekli analiz, görüntüleme ve test sonuçları elde edildiğinde, küre grafitli dökme demirin değişken şartlarda kazandığı farklı mekanik özellikler doğrultusunda bazı takım çeliklerinin yerine yüksek aşınma direnci, yüksek darbe direnci katarak ağır işletme şartlarına haiz birçok alanda kullanılabilecek yeni bir malzeme sunulması anlatılmıştır. Within the scope of the project, production of molybdenum-chromium added GGG50 material, presenting it as a new material when the necessary analysis, imaging and test results are obtained after passing through certain stages, that can be used in many areas with heavy operating conditions instead of some tool steels, in line with the different mechanical properties that spheroidal graphite cast iron acquires under variable conditions, are explained.
- Published
- 2022
46. SX700-CR çeliklerinin elektrik direnç nokta kaynağında tokluk dayanımlarının incelenmesi
- Author
-
Olgun, Hasan and Akkaş, Nuri
- Subjects
Elektrik direnç nokta kaynağı ,Metalurji Mühendisliği ,Mechanical Engineering ,Metallurgical Engineering ,Makine Mühendisliği ,Electrical resistance spot welding - Abstract
Bu çalışmanın amacı otomotiv endüstrisinde son zamanlarda kullanımı yaygınlaşan SX700-CR (Strenx700) çeliğinin elektrik direnç nokta kaynağı ile birleştirilmesi sonucu elde edilen bağlantılara ait tokluk dayanımının belirlenmesidir. Deneylerde 120 kVA gücünde, elektronik kademe kontrollü, pedallı nokta kaynak makinası kullanılmıştır. Kaynak zamanı 15 ve 20 periyotlarda (1 periyot= 0,02 s), kaynak akım şiddeti ise 8440 - 15500 Amper arasında 1000 Amper artırılarak farklı değerlerde uygulanmıştır. Elektrot kuvveti 4 KN ve sabittir. Nokta kaynaklı bağlantılardan oluşturulan numuneler çift çekiçli çentik darbe cihazı ile test edilmiştir. Numunelerin farklı sıcaklık değerlerinde (-10, 0, +15, +30 C°) darbe dayanımları belirlenmiştir. Ayrıca mikroyapı ile mikrosertlik analizleri yapılmıştır. The aim of this study is to determine the toughness strength of the connections obtained, as a result of joining SX700-CR (Strenx700) steel with electrical resistance spot welding, which has recently become widespread in the automotive industry. In the experiments, a pedal spot welding machine with 120 kVA power & electronic step control is used. The welding time is applied in 15 and 20 periods (1 period = 0.02 s), and the welding current intensity is applied at different values by increasing step step 1000 Amperes between 8440 - 15500 Amperes. The electrode force is 4 KN and kept constant. Samples formed from spot welded joints were tested with a double hammer notch impact device. Impact strengths of the samples are determined at different temperature values (-10, 0, +15, +30 C°). In addition, microstructure and microhardness analyzes were performed
- Published
- 2022
47. Development of performance measurement methodology in ventilation systems
- Author
-
Özbakış, Yusuf and Erzincanlı, Fehmi
- Subjects
Enerji verimliliği ,Computational fluid dynamics (HAD) ,Energy efficiency ,Ventilating systems ,Flow control valves ,Mechanical Engineering ,Havalandırma sistemleri ,Makine Mühendisliği ,Akıf kontrol valfleri ,Hesaplamalı akışkanlar dinamiği (HAD) - Abstract
Bu tez çalışmasında, merkezi havalandırma sistemlerinde kullanılan hava akış kontrol valfleri ve test yöntemleri hakkında araştırmaların yapılması, ayrıca yenilikçi bir hava akış kontrol valfi geliştirmek için test yöntemlerinin denenerek sonuçlarının uygulamaya aktarılması ve literatüre kazandırılması amaçlanmıştır. Bu amaçlar doğrultusunda, ilk olarak hava akış kontrol valfleri ile ilgili alınmış patentler incelenmiştir. Hava akış kontrol valflerinin performansına etki eden tasarım parametreleri belirlenmiştir. Hava akış kontrol valfinin tasarım parametreleri olarak; hava akış kontrol valfinin konik yapısı, açıklık sayısı ve hava akış slot açısı belirlenmiştir. Diğer taraftan, davlumbaz tasarımı ile ilgili olarak; davlumbaza eklenen hava yönlendirici kılavuzun davlumbaz performansı üzerindeki etkileri incelenmiştir. Yapılan tasarım optimizasyonları sonucu oluşturulan merkezi havalandırma sistemi davlumbazı ve hava akış kontrol valfi, farklı debi koşulunda yakalama hızı, debi için gerekli olan merkezi sistem basıncı ve koku performansı açısından değerlendirilmiştir. Ayrıca, Avrupa standardına uygun koku yakalama performansı gerçek ortam deneyleri sayısal analizler ile simüle edilmiştir. Sayısal analizler içim tam ölçekli bir mutfak ve davlumbaza monte edilmiş hava akış kontrol valfi modellenmiş. Analizlerde, ocak tarafından ısıtılmış su buharı ve metil etil keton karışımının hava akış kontrol valfi tarafından yakalanmasını simule etmektedir. Analiz sonuçları, yakalama hızı, koku yakalama performansı, türbülans oluşumu ve debi için gerekli olan sistem basıncı açısından incelenmiştir. Sayısal çalışmalarda hesaplamalı akışkanlar dinamiği yazılımı olan ANSYS Fluent 19.0 yazılımı kullanılmıştır. Analizlerde çok fazlı akışlar için akışkanların hareketini tanımlayan, standart ??–?? SST türbülans modeli kullanılmıştır. Sayısal analizler deneysel çalışmalar ile doğrulanmıştır. Çalışmalar sonucu geliştirilen yenilikçi hava akış kontrol valfi ile enerji tüketimi deneyleri gerçekleştirilmiştir. Geliştirilen yenilikçi hava akış kontrol valfi sayesinde performans artışı sağlanmış ve tez çalışması kapsamında geliştirilen hava akış kontrol valfi tasarımına patent başvurusu yapılmıştır. The aim of this thesis is to conduct research on air flow control valves and test methods used in central ventilation systems, also as well as to trying test methods to develop an innovative air flow control valve, to transfer the results to application and to bring to the literature. For this purposes, firstly, patents related to air flow control valves were examined. The design parameters that affect the performance of the air flow control valves have been determined. The design parameters of the air flow control valve; the conical structure of the air flow control valve was determined as the number of openings and the air flow slot angle. On the other hand, regarding the hood design; the effects of the air-directing guide added to the hood on the hood performance were investigated. The central ventilation system hood and air flow control valve, which were created as a result of design optimizations, were evaluated in terms of capture velocity, central system pressure required for flow rate and odour performance under different flow conditions. In addition, odour capture performance in accordance with the European standard was simulated by numerical analysis of real environment experiments. A full scale kitchen and hood mounted air flow control valve is modeled for numerical analysis. The analyzes simulate the capture of a mixture of water vapor and methyl ethyl ketone heated by the cooker by the air flow control valve. Analysis results were examined in terms of capture rate, odour capture performance, turbulence formation and system pressure required for flow. ANSYS Fluent 19.0 software, which is a computational fluid dynamics software, was used in numerical studies. The standard ??–?? SST turbulence model, which describes the motion of fluids for multiphase flows, was used in the analyses. Numerical analyzes have been confirmed by experimental studies. Energy consumption experiments were carried out with the innovative air flow control valve developed as a result of the studies. Thanks to the innovative air flow control valve developed, performance increase has been achieved and a patent application has been made for the air flow control valve design developed within the scope of the thesis.
- Published
- 2022
48. Kum döküm ile üretilen DIN X210Cr12 soğuk iş takım çeliklerinde ısıl işlemlerin abraziv aşınma dayanımına etkisi
- Author
-
Öztürk, Şükrü, Eruslu, Sait Özmen, and Yılmaz, Serdar Osman
- Subjects
Mechanical Engineering ,Makine Mühendisliği - Abstract
Bu çalışmada kullanılan numuneler kum döküm yöntemi kullanılarak üretilmiştir. Üretilen numuneler, Mo (Molibden) takviyeli ve Mo takviyesiz olarak üretilmiştir. Üretilen numunelere farklı sıcaklık, bekleme süresi ve soğutma ortamı gibi kıyas parametreleri kullanılarak ısıl işlem uygulanmıştır. Isıl işlem uygulanan numuneler parlatma işlemine tabi tutularak SEM görüntüleri alınmış ve numunelerin içi yapıları incelenmiştir. Numuneler belirli süre ve mesafe parametrelerine bağlı olarak, kum zımpara kullanılarak farklı yükler altında abraziv aşınma deneyine tabi tutulmuştur. Aşınma deneyi sonrası sonuçlar; uygulanan yük, aşınma miktarı, Mo varlığının etkilerine göre mukayese edilmiştir. Numunelerin mikro vickers sertlik ölçümleri yapılarak incelenmiştir. Yapılan deneysel çalışmalar sonrasında, belirli ısıl işlem parametrelerinin ve Mo takviyesinin, soğuk iş takım çeliğinin sertlik ve aşınma direnci üzerinde olumlu sonuçlar ortaya koyduğu belirlenmiştir. The samples used in this study were produced using the sand casting method. The produced samples were produced with and without Mo (Molybdenum) reinforcement. Heat treatment was applied to the produced samples by using comparison parameters such as different temperature, waiting time and cooling environment. The heat treated samples were polished and SEM images were taken and the internal structures of the samples were examined. The samples were subjected to abrasive wear test under different loads using sandpaper, depending on certain time and distance parameters. Results after the wear test; The effects of applied load, amount of wear and presence of Mo were compared. Micro Vickers hardness measurements of the samples were made. As a result of experimental studies, it has been determined that certain heat treatment parameters and Mo reinforcement give positive results on the hardness and wear resistance of cold work tool steel.
- Published
- 2022
49. The effect of acetylene gas addition on performance and emission characteristics of a diesel engine fueled with waste cooking oil biodiesel – diesel fuel blends
- Author
-
Tabakçı, Kadir, Akçay, Mehmet, and Yılmaz, İlker Turgut
- Subjects
Mechanical Engineering ,Makine Mühendisliği - Abstract
Günümüzde enerji ihtiyacının büyük bir bölümü fosil kaynaklı yakıtlardan karşılanmakta olup, fosil kökenli kaynakların gittikçe azalması ve çevre üzerindeki olumsuz etkilerinden dolayı alternatif enerji kaynakları gündeme gelmiştir. Alt ısıl değeri yüksek, maliyeti düşük ve kolay temin edilebilen asetilen gazı, dizel motorları için bir alternatif yakıt olarak görülmektedir. Bu çalışmada, dizel yakıt - atık kızartma yağı biyodizeli karışımı ile çalışan bir dizel motoruna asetilen gazı ilavesinin motor performansı ve egzoz emisyonlarına etkisi deneysel olarak incelenmiştir. Asetilen gazı, dakikada 10 L ve 15 L oranlarında dizel, B25 (%75 dizel+%25 biyodizel) ve B50 (%50 dizel+%50 biyodizel) yakıtları ile çalışan dizel motorunun emme havasına eklenerek motor testleri gerçekleştirilmiştir. Deney yakıtları dört zamanlı, 4 silindirli, su soğutmalı, turbo doldurmalı, Common Rail yakıt püskürtme sistemine sahip bir dizel motorunda 40 Nm, 60 Nm ve 80 Nm motor yüklerinde test edilerek performans ve emisyon değerleri belirlenmiştir. Çalışma sonucunda Dizel, B25 ve B50 test yakıtlarına asetilen gazı ilavesi ısıl verim ve volümetrik verim değerlerinde azalmaya neden olurken, özgül yakıt tüketimi, özgül enerji tüketimi ve egzoz gaz sıcaklığı değerlerinde artışa neden olmuştur. Asetilen gazı katkısı ile NOx, HC, CO ve is emisyonları artarken, CO2 emisyonlarında azalma meydana gelmiştir. Today, a large part of the energy need is met from fossil fuels, and alternative energy sources have come to the fore due to the gradual decrease of fossil-based resources and their negative effects on the environment. Acetylene gas, which has a high lower calorific value, low cost and easily available, is seen as an alternative fuel for diesel engines. In this study, the effect of the addition of acetylene gas to a diesel engine operating with a diesel fuel-waste cooking oil biodiesel mixture on engine performance and exhaust emissions was experimentally investigated. Engine tests were carried out by adding acetylene gas to the intake air of the diesel engine operating with diesel, B25 (75% diesel+25% biodiesel) and B50 (50% diesel+50% biodiesel) fuels at a rate of 10 L and 15 L per minute. The performance and emission values were determined by testing the experimental fuels at 40 Nm, 60 Nm and 80 Nm engine loads in a four-stroke, 4-cylinder, water-cooled, turbocharged diesel engine with Common Rail fuel injection system. As a result of the study, the addition of acetylene gas to Diesel, B25 and B50 test fuels caused a decrease in thermal efficiency and volumetric efficiency, while an increase in specific fuel consumption, specific energy consumption and exhaust gas temperature values. With the contribution of acetylene gas, NOx, HC, CO and soot emissions increased, while CO2 emissions decreased.
- Published
- 2022
50. Investigation of the corrosion mechanism of embedded anchor materials
- Author
-
Akmaz, Volkan and Kam, Menderes
- Subjects
Corrosion ,Korozyon ,Mechanical Engineering ,St37 ,Anchor Element ,Ankraj Elemanı ,Makine Mühendisliği ,Sıcak daldırma galvaniz ,Electro galvanized ,Elektro galvaniz ,Hot-dip galvanized - Abstract
St37 kalite çelikler, otomotiv ve inşaat malzemesi olarak hemen hemen her türlü sektörde çok yaygın kullanım alanlarına sahiptir. Bunun başlıca nedeni olarak performans derecesi ve maliyeti gösterilebilir. Hazırlanan bu çalışma ile St37 çeliğinin üç aşamalı olarak farklı şartlar altında korozyon mekanizmasının incelenmesi amaçlanmıştır. Bu aşamalar sırasıyla; Elektro galvanizli veya galvanizsiz çeliğin korozyon mekanizması, asit yağmurları etkisinde korozyon mekanizması ve sıcak daldırma galvanizli St37 çeliğinin korozyon mekanizması olarak incelenmiştir. Üç aşamalı olarak yapılan deneysel çalışmada St37 çeliğinin korozyona karşı göstermiş olduğu davranışlar; Elektrokimyasal Empedans Spektroskopisi (EIS), Potansiyodinamik Polarizasyon (TP), Açık Devre Potansiyelleri (OCP), Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM), Enerji Dağılım Spektroskopisi (EDS) ve Optik Görüntüleme Analizi kullanılarak araştırılmıştır. Sonuç olarak, elde edilen bulgular ayrıntılı bir şekilde analiz edilmiş ve karşılaştırılmıştır. Buna göre, sıcak daldırma galvaniz ve elektro galvaniz işleminin korozyon direncini artırdığı ve daha etkili bir koruma sağladığı gözlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Ankraj Elemanı, Korozyon, St37, Sıcak daldırma galvaniz, Elektro galvaniz. St37 quality steels have very common usage areas in almost all kinds of sectors as automotive and construction materials. The main reason for this is the degree of performance and cost. In this study, it is aimed to examine the corrosion mechanism of St37 steel under different conditions in three stages. These stages are respectively; the corrosion mechanism of electro galvanized or non-galvanized steel, the corrosion mechanism under the influence of acid rain and the corrosion mechanism of hot-dip galvanized St37 steel were investigated. Behaviors of St37 steel against corrosion in the three-stage experimental study; Electrochemical Impedance Spectroscopy (EIS), Potentiodynamic Polarization (TP), Open Circuit Potentials (OCP), Scanning Electron Microscope (SEM), Energy Distribution Spectroscopy (EDS) and Optical Imaging Analysis were investigated using. As a result, the obtained findings were analyzed and compared in detail. Accordingly, it has been observed that hot-dip galvanization and electro-galvanization process increase corrosion resistance and provide more effective protection. Keywords: Anchor Element, Corrosion, St37, Hot-dip galvanized, Electro galvanized.
- Published
- 2022
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.