Doktora Tezi., Kontrolsüz hücre büyümesi ve apopitoz direnci, kanser hücrelerini karakterize eder. Bu iki ana özellik kanser hücrelerinde, hücre proliferasyonunu ve apopitozu doğrudan kontrol eden yolları düzenleyen anahtar sinyal moleküllerinde mutasyonlar yoluyla başlatılır. Resveratrol (RSV), doğal olarak oluşan bir bitki polifenoldür, farklı hastalıklarla mücadele eden biyolojik etkilere sahip olduğu gösterilmiştir. Kardiyo-protektif, nöro-protektif, immüno-düzenleyici ve anti-kanser özellikleri olduğu bildirilmiştir. RSV'nin kanser hücre çoğalmasını inhibe ettiği, hücre döngüsü tutuklanmasını ve apopitozu indüklediği ve bu anti kanser etkilerinin, bu süreçlerde yer alan sinyal moleküllerini modüle etme kabiliyetine bağlı olduğu keşfedilmiştir. Bu çalışmada resveratrolün, dozlara göre dietilnitrosamin (DEN) ile indüklenen hepatosellüler karsinoma (HCC) karşı sıçanlarda kemopreventif etkisini araştırmayı amaçladık. HCC oluşturmak için, haftada 1 kez olmak üzere 7 hafta boyunca 100 mg/kg dozunda DEN intraperitonal (i.p.) olarak verildi. 7 hafta sonra DEN ile indüklenmiş HCC karsinomlu şıçanlara 50, 75 ve 100 mg/kg dozlarında resveratrol, yedi gün boyunca i.p. olarak verildi. 56. günün sonunda karaciğer hasarının biyokimyasal ve histopatolojik incelenmesi ve HCC insidansına yönelik olarak serum ve karaciğer örnekleri alındı. Karaciğer dokularında histokimyasal olarak hematosilen-eosin ile immünohistokimyasal olarak da Bax/Bcl-2 ve p53 ile histopatolojik değerlendirmeler yapıldı. Ayrıca uygulamaya başlamadan önce ve uygulama boyunca haftada bir tartılarak sıçanların ağırlıkları kaydedildi. Antioksidan kapasiteyi araştırmak için süperoksit dismutaz (SOD) ve glutatyon (GSH), malondialdehit (MDA) düzeyleri ölçüldü. Karaciğer hasarı göstergesi olarak da serumda gama glutamil transpeptidaz (GGT), alanin aminotransferaz (ALT), aspartat aminotransferaz (AST) ve alkalen fosfataz (ALP) seviyeleri ölçüldü. Çalışmamızda SOD, GSH ve MDA DEN+Res 100 grubunda her ne kadar istatistiksel olarak anlamlı olmasa da kontrol grubuna en yakın bulunan doz grubudur. Karaciğer enzim aktiviteleri (ALT, AST, ALP, GGT) ise kontrol grubuna göre DEN+Res 50, DEN+Res 75 ve DEN+Res 100 gruplarında artarken, DEN grubuna kıyasla azalmıştır. Sıçanların karaciğer histopatolojisinde de, DEN verilen gruplarda karaciğer portal alanlarda lenfosit infiltrasyonu, karaciğeri nodüllere ayıran ya da nodüllere ayırma eğilimi gösteren fibrozis, parankimde displastik değişiklikler, hücresel atipi ve tümör odakları gözlendi. Bax/Bcl-2 ve p53 işaretlemelerinde resveratrolün 100 mg/kg dozunda apoptotik hücrelerde istatistiksel olarak anlamlı bir artış gözlendi. Sonuç olarak; 100 mg/kg resveratrol dozunun hepatik hasarın önlenmesi ve HCC'un tedavisinde potansiyel etkili bir terapötik ajan adayı olarak kullanılabileceğini düşünmekteyiz., Uncontrolled cell growth and apoptosis resistance characterize cancer cells. These two main features are initiated in cancer cells by mutations in key signaling molecules that regulate cell proliferation and pathways that directly control apoptosis. Resveratrol (RSV) is a naturally occurring plant polyphenol that has been shown to have biological effects against various diseases. It has been reported that RSV have cardioprotective, neuroprotective, immuno-regulatory and anticancer properties. It has been discovered that RSV inhibits cancer cell proliferation, induces cell cycle arrest and apoptosis, and these anti-cancer effects are dependent on the ability to modulate signal molecules involved in these processes. In this study, we aimed to investigate the chemopreventive effect of resveratrol against to HCC induced by different doses of diethylnitrosamine (DEN) on rats. DEN was administered intraperitoneally at a dose of 100 mg/kg once weekly for 7 weeks to generate liver damage. Seven weeks later, resveratrol at doses of 50, 75 and 100 mg/kg was given intraperitoneally for seven days to rats with DEN- induced HCC carcinoma. At the end of 56 days, serum and liver specimens were collected for biochemical and histopathological investigation of liver damage and HCC incidence. Hemotoxilen-eosine and immunohistochemical (Bax/Bcl-2, p53) histopathological evaluations were performed in liver tissues. Rats body weight were also recorded before we started the application and weekly throughout the application. Superoxide dismutase (SOD), glutathione (GSH) and malondialdehyde (MDA) levels were measured to investigate antioxidant capacity. Gamma glutamyl transpeptidase (GGT), alanine aminotransferase (ALT), aspartate aminotransferase (AST) and alkaline phosphatase (ALP) levels were measured in serum as indicators of liver damage. In our study, although SOD, GSH and MDA DEN + Res 100 groups were not statistically significant, they were the closest group to the control group. Liver enzyme activities (ALT, AST, ALP, GGT) were increased in the DEN + Res 50, DEN+Res 75 and DEN+Res 100 groups compared to the control group, but decreased compared to the DEN group. When liver tissues of rats were evaluated histopathologically, lymphocyte infiltration, fibrosis which tends to differentiate into liver nodules, fibrosis which tends to separate nodules, dysplastic changes in parenchyma, cellular atypia and tumor foci were observed in the liver portal areas in the DEN-treated groups. According to the results of Bax/Bcl-2 and p53, in apoptotic cells a statistically significant increase that was observed at resveratrol 100 mg/kg dose. As a result, we believe that a dose of 100 mg/kg resveratrol can be used as a potential effective therapeutic agent candidate in the prevention of hepatic damage and in the treatment of HCC.