Hicri II. asır, İslami ilimlerin yüz yüze görüşme (telakki) ve müşâfehe yolu ile kitabet ve yazıya geçirilmek suretiyle nakli noktasında başlangıç devri sayılmaktadır. Bu asırda teşekkül süreci başlayan ilimlerden biri de kıraat ilmidir. Bu ilimden söz edenler kıraat ilmi alanında kitap telif eden ilk kişinin Ebu Ubeyd el-Kasım b. Sellâm (ö.244/858) olduğunu söylemişlerdir. Bazıları ise ilk tasnif sahibini Ebu Hatim es-Sicistâni )ö.250/864) olarak kaydetmektedir. Bununla birlikte kıraat ilmiyle alakalı günümüze ulaşan ilk eserin hicri III. asrın başında kaleme alındığı bilinmektedir. Hicri II. asırdan III. asrın başına kadar geçen süre içerisinde Kur’an ilimleri sahasında telif edilen tefsir ilmi gibi eserlerde kıraat ilmi ve konularıyla ilgili bilgilerin aktarıldığı bilinmektedir. Biz de bu çalışmada bu önemli asrın ihtiyaçlarını ve önemsedikleri şeyleri dikkate alacağız. Hicri II. asırda kaleme alınan eserler arasında Süfyân es-Sevrî ve Abdürrezzâk es-San‘ânî’nin tefsirleri bulunmaktadır. Her iki kitap da rivayet tefsiri türünden eserler olup Hz. Peygamber’e, sahabeye ya da tâbiîne isnat edilen veya edilmeyen birçok tefsir rivayetiyle doludur. Ayrıca bu eserler Kûfe ve Yemen gibi birçok açıdan ayrışan iki farklı bölgenin bilgi hazinesini aksettirirler. Bahsedilen rivayetler içinde araştırmamızın merkezinde bulunan kıraat ilmiyle alakalı birçok rivayet bulunmaktadır. Çalışma için gerekli olan malzemenin yeterince bulunduğu görülen bu konuyu bilimsel olarak incelemeye ve araştırmaya ihtiyaç bulunduğu görülmektedir. Araştırmada, adı geçen iki tefsirdeki kıraatlerle ilgili rivayetler tespit edilecek, çalışma bu nakiller çerçevesinde yürütülecektir. Böylece kadim kaynaklarda kıraatlerin ve kıraat ilmi terimlerinin hicri II. asır tefsirlerindeki durumunu ortaya koyulmaya çalışılacaktır. Ayrıca kıraatlerin kaynakları ve İmam Sevrî ile İmam San‘âni’nin kıraatleri arz etmedeki metotları tespit edilmeye gayret edilecektir. Çalışmamızda her iki tefsirin kendi bağlamlarında daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle bahsi geçen eserlerin müelliflerinin hayatına yer verilecektir. Onların kişisel hayatları yanında ilmi ve ameli hayatlarında kendilerini etkileyen olguları, yaşadıkları bölgelerden kaynaklanan etkileri ve bizzat kendilerinin toplumlarına yaptıkları etkiyi ve Kur’an kıraati öğrencilerinin kıraat konusunda her ikisinin hayatlarından elde edecekleri faydayı tespit etmeye çalışacağız. Bunun akabinde her iki âlimin tefsirlerini tanıtmaya çalışarak bunların tefsir türleri içindeki yerlerini ve içeriklerini özet bir şekilde tespit etmeye çalışacağız. Ardından Sevrî ve San‘ânî’nin yaşadıkları ilmi çevre olan Kûfe ve Yemen’i ele alarak Hz. Peygamber devrinden hicri II. asra gelinceye kadar buralarda yetişen kurrâya değinecek, bunların Kûfe ve San‘a ekollerine yaptıkları etkiyi tespite gayret edeceğiz. Ayrıca her iki tefsirde bulunan kıraatlerle ilgili rivayetleri açığa çıkarıp bunların kaynaklarını ve nevilerini/türlerini öğrenmek için araştırma yapacak ve her iki imamın kıraatleri nakil metodu konusundaki yöntemlerini tahlil etmeye çalışacağız. Bu araştırmaların akabinde her iki imamın içinde yaşadıkları çevrelerin benzerliği ve her ikisinin âlim olan ebeveynler riyasetinde yetiştirilmeleri ve bu durumun hayatlarına yaptığı etkiyi tartışacağız. Farklı ekollerle muhtelif birçok belde arasında yaptıkları ilmi yolculukları gözler önüne getirecek, her iki imamın ilmi olgunlaşma ile üstün bilgileri elde etmede kendilerine en çok tesir eden şeyin ne olduğunu belirlemeye çalışacağız.Kûfe ve San‘a Hz. Peygamber’in ve ondan sonraki halifelerin ihtimamlarına nail olmuş iki ilim merkezi idi. Her iki beldeden de pek çok kurrâ çıkmış ve Kuran okutan medreseler her ikisinde de yaygınlaşmıştı. Özellikle de Kûfe’de Kûfe ekolü oluşmuş ve Kur’an okutmada ana ekollerden biri olarak kabul edilmiştir. Yedi kıraat ya da on kıraat imamlarının takipçilerinin bir kısmı olan kurrâ, bu ekolden yetişmiştir. Kıraatlerle alakalı rivayetler Sevrî tefsirinde -ulaşabildiğimiz kadarıyla- yetmiş iki rivayettir. San‘anî tefsirinde bu sayı yetmiş sekizdir. Bu rivayetlerin, esbab-ı nüzul veya mübhematu’l-Kur’an gibi diğer Kuran ilimleri ile ilgili rivayetlerle karşılaştırıldığında daha az olduğu görülmektedir. Bunun, Sevrî’nin ve San‘ânî’nin manayı anlamada faydasına inandıkları ya da bir fıkhi hükmü açıklamada etkisini gördükleri kıraatlerle ilgili rivayetleri eserlerine almalarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu kıraatlerin kaynaklarına gelince –burada kaynaktan kastımız kıraatin kendisine isnat edildiği rivayetin sahibidir- Süfyân es-Sevrî isimlerini açıkça zikrettiği on dört raviden bunları rivayet etmiştir. San‘ânî’nin ise on altı raviden rivayet ettiği görülmektedir. Tüm bu aktarımlardan İbn Mes‘ûd’un kıraatler konusunda en mutemet ravi olduğu anlaşılmaktadır. Bizzat adına isnat edilerek “İbn Mes‘ûd kıraati” ya da “Abdullah kıraati” şeklinde adlandırıldığına şahit olunmaktadır. Yine Abdullah b. Mes‘ûd hakkında “Harf-i Abdullah” ya da “Ashabu Abdullah” şeklinde kullanımlara da rastlanmaktadır. Her iki tefsirde bulunan kıraatlerden kiminin bir lehçeyi esas aldığını görürüz. Zira Sevrî ve San‘ânî, kıraatlerdeki farklılıkların her birini bir lehçe olarak zikretmişlerdir. Bunun yanında bazı kıraatler kelime vezninde ya da binasında ziyade ya da noksanlığa gidilmiş olmak gibi sarfî etkenlere nazaran başka kıraatlerden farklı olabilmektedir. Ayrıca bu kelimelere bitişen zamirlerin farklılaşması sebebiyle yahut tekillik-çoğulluk hususundaki farklılık sebebiyle kıraatlerde ihtilaf görülmektedir. Bütün bu değişikliklerle beraber bu değişikliğe paralel bir muhtelif anlam ortaya çıkmaktadır. İşte müfessir bu ihtilafı yönlendirerek manayı kelime için meydana gelen her değişikliğe uygun hale getirir. Aynı şekilde kıraatlerin farklı manalarının sarfla ilgili ihtilaflardan dolayı olsa bile bunların tamamı birbirini tamamlayan anlam bütünlüğü taşımaktadır. Böylece kıraatlerin genel mefhumu itibarıyla manayı değiştirmekten çok, manayı tamamlamaya yaradıklarını düşünmek mümkündür. Yahut bazen kıraatler bir lafızdan kaynaklanması muhtemel yanlış anlaşılmanın önüne geçer. Böylelikle bir diğer kıraat kabul edilen mana üzerindeki muhtemel karışıklığı gidererek murat olunan manayı ortaya koyar. Bazı kıraatler arasındaki çeşitlilik ise irab amilleri ihtilafına dayanır. Böylece kelimelerin sonlarındaki irab değişir. Böyle bir değişiklikte müfessir manayı bu ihtilaf noktasına göre vermeye çalışır. İmam Sevrî ve İmam San‘înî de bazı kıraatleri verirken kendilerinde ihtilaf edilen bazı kelimelerin zikrine -okuyanın bu ihtilafa dikkat etmesi için- ihtimam gösterir. Her ikisi de kıraatlerin sebepleri üzerinde durmaz, zikrettikleri kıraatlere muhalif kıraatleri dile getirmez ve her bir kıraati ancak onu okuyana isnat eder. Sonuç olarak araştırmada ele alınan her iki eser konumuz açısından birçok rivayeti içeren kıymetli, kadim eserlerdendir. Her ikisinin de özellikle kıraat rivayetlerinde bazı hataları bulunduğu gözlemlenmiştir. Bu durumun ise yeniden tahkik edilmeleri hem hareke hem de noktalama bakımından özenle üzerinde durulması gerektiği önemli bir husustur. Tafsīr of Imām Sufyān al-Thawrī (d. 161/778) and the Tafsīr of Imām ‘Abd al-Razzāq al-San’ānī (d. 211/826-827) are one of the earliest books that have been transmitted to us. These Tafsīrs contain a number of exegetical narrations from prophet Muhammad (PBUH), the Saḥābah (companions) and the Tābi‘īn (successors). These two imams only reported the narrations without any commentary. Among the narrations that have been narrated, some are related to the recitations of Quran and have been attributed to the Saḥābah and the Tābi‘īn who did those recitations. The narrations which have been transmitted to us are not more than eighty in each book, but they manifest a clear picture about the importance of different types of qur’anic recitations in the second century of the Hijrah. These narrations were found in the Tafsīr books and it shows the significance of different modes of recitations for Mufassirīn (exegetists) of that era in order to understand Quran. This study analyzes and compares these narrations and studies the reasons of differences in the different recitations of Quran, such as the multiplicity of dialects, the difference due to the morphological or syntactic change, or the narrations that have exegetical meanings and were attributed as qur’anic recitations. Moreover, this study also provides biographical accounts of Imām Sufyān al-Thawrī and ‘Abd al-Razzāq al-San’ānī. This study also talks about the Kūfa school of recitation, as well as about the science of recitations in Yemen from the time of the Prophet Muhammad to the end of the second century of the Hijrah. The study also refers to the famous reciters of Quran from Yemen and Iraq.