30 results on '"Yurt Onaran, Fatma"'
Search Results
2. Enfektif Endokardit Tanısında; 99mTeknesyum-Vankomisin Görüntüleme Potansiyelinin Deneysel Sıçan Modelinde Değerlendirilmesi
- Author
-
YILMAZ, CANBERK, BEKİŞ, RECEP, ACAR, EMİNE, YURT ONARAN, FATMA, YILMAZ, OSMAN, TATLI KIŞ, TUBA, DİNİZ ÜNLÜ, AYŞE GÜLDEN, TATAR, BENGÜ, KIŞ, MEHMET, TUNÇEL, AYÇA, KÖSE, ŞÜKRAN, and BARIŞ, MUSTAFA
- Published
- 2020
3. Investigation of Photodynamic Therapy Agent Potential of Tumor-Targeting Silica Nanoparticles
- Author
-
AKTAŞ, SAFİYE, YURT ONARAN, FATMA, İNCE OCAKOĞLU, MİNE, OCAKOĞLU, KASIM, yılmaz, OSMAN, ER, Özge, and KOLATAN, HATİCE EFSUN
- Published
- 2018
4. 131 I Labelled Bis( trifloraethonesulfanil) imide as an İmagine agent
- Author
-
YURT ONARAN, FATMA, Tuncay, Ayça, Çolak Süleyman, Gökhan, OCAKOĞLU, KASIM, Öztürk, İsmail, and YILMAZ, OSMAN
- Published
- 2017
5. 131I-labeled Bis(trifluoromethanesulfonyl) imide as an infection imaging agent
- Author
-
YURT ONARAN, FATMA, ÖZTÜRK, İSMAİL, YILMAZ, OSMAN, Tuncel, Ayça, Çolak, Süleyman Gökhan, and OCAKOĞLU, KASIM
- Published
- 2017
6. Technetium 99m labeled Mebendazole and biodistribution in experimentally Trichinella spiralis infected rats
- Author
-
DURKAN, KÜBRA, ÇAPA KAYA, GAMZE, İNCEBOZ, TONAY, ÜNER, AHMET, KOLATAN, HATİCE EFSUN, YILMAZ, OSMAN, and YURT ONARAN, FATMA
- Published
- 2009
7. Tricihinella Spiralis ile enfekte ratlarda Tc 99m Mebendazol işaretleme ve biyodağılımı
- Author
-
YURT ONARAN, FATMA, İNCEBOZ, TONAY, KOLATAN, HATİCE EFSUN, ÇAPA KAYA, GAMZE, BAĞRIYANIK, HÜSNÜ ALPER, YILMAZ, OSMAN, ÜNER, AHMET, and DURKAN, KÜBRA
- Published
- 2009
8. Radiation shielding effect of metal oxide coated textile material
- Author
-
Yozgatlı, Elif Pınar, Yurt Onaran, Fatma, and Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Ana Bilim Dalı
- Subjects
Tungsten Oksit ,Coated Textiles ,Radiation ,Zırhlama ,Barium Sulphate ,Bizmut Oksit ,Shielding ,Bismuth Oxide ,Baryum Sülfat ,Kaplamalı Tekstil ,Tungsten Oxide ,Radyasyon - Abstract
Teknolojinin hızla gelişmesi radyasyon kaynaklarının artmasına neden olmuştur. Günlük hayatta sıklıkla kullanılan cep telefonu, televizyon, bilgisayar gibi elektronik cihazlar başlıca radyasyon kaynakları arasındadır. Radyasyondan korunmak için üç ana prensip bulunmaktadır. Bunlar; zaman, mesafe ve zırhlamadır. Zırhlama radyasyondan korunmak için en etkili yöntemdir. Radyasyondan korunmak için kurşun içerikli radyasyon koruyucu tekstil ürünleri kullanılmaktadır. Kurşun yüksek atom numarası ve yoğunluğu sebebiyle zırhlamada en sık kullanılan malzemedir. Kurşunun; toksik özellik göstermesi, ağır ve kırılgan yapısı alternatif zırhlama malzemelerinin araştırılmasına sebebiyet vermiştir. Baryum, Tungsten, Bizmut, Antimon gibi metaller kurşuna alternatif olarak kullanılabilecek zırhlama malzemeleri arasındadır. Tez çalışmasında, radyasyona karşı zırhlama etkisi bulunan tekstil malzemeleri geliştirilmesi hedeflenmiştir. Çalışma kapsamında Baryum Sülfat, Bizmut Oksit ve Tungsten Oksit metal tozlarını ağırlıkça % 60 oranında içeren üç farklı dispersiyon hazırlığı yapılmıştır. Hazırlanan dispersiyonlar, farklı içerik ve konstrüksiyonlarda dört farklı kumaşa bıçaklı kaplama yöntemiyle uygulanmıştır. Elde edilen kaplamalı kumaşların kalınlık değişimleri ve mikroskop görüntüleri incelenmiş, 241Am ve 137Cs gama kaynaklarına karşı zırhlama potansiyelleri tespit edilmiş; 40 kV, 60 kV, 80 kV ve 120 kV tüp voltajlarında X ışınına karşı zırhlama etkileri değerlendirilmiştir. Çalışma sonucunda; X ışınları ile yapılan ölçümlerin, gama kaynaklarıyla yapılan ölçümlere kıyasla, oldukça yüksek zırhlama potansiyeline sahip olduğu görülmüştür ve X ışınlarına karşı zırhlama özelliğine sahip kumaş yapıları elde edilmiştir., The rapid development of technology has caused an increase in radiation sources. Electronic devices such as cell phones, televisions and computers, which are frequently used in daily life, are among the main sources of radiation. There are three main principles for protection from radiation. These are time, distance and shielding. Shielding is the most effective method for radiation protection. Radiation shielding textile products containing lead are used to protect from radiation. Lead is the most commonly used material in shielding due to its high atomic number and density. The toxic properties of lead, its heavy and brittle structure have cause to the search for alternative shielding materials. Metals such as Barium, Tungsten, Bismuth and Antimony are among the shielding materials that can be used as an alternative to lead. In the thesis study, it is aimed to develop textile materials with shielding effect against radiation. Within the scope of the study, three different dispersion preparations containing 60% by weight of Barium Sulphate, Bismuth Oxide and Tungsten Oxide metal powders were made. Prepared dispersions were applied to four different fabrics with different contents and constructions by knife coating method. The thickness changes and microscope images of the obtained coated fabrics were examined, the shielding potential against 241Am and 137Cs gamma sources were determined; shielding effects against X-rays were evaluated at tube voltages of 40 kV, 60 kV, 80 kV and 120 kV. In the result of study; it was observed that the measurements made with X-rays have a very high shielding potential compared to the measurements made with gamma sources, and fabric structures with shielding against X-rays were obtained.
- Published
- 2022
9. In vitro investigation of zinc phthalocyanine effect in skin cancer photodynamic therapy
- Author
-
Zeinali, Sevda, Yurt Onaran, Fatma, and Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyomedikal Teknolojiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Photodynamic Therapy (PDT) ,İnsan Melanom Hücresi ,Fotodinamik Tedavi ,Normal İnsan Keratinosit Hücresi ,Zinc Phthalocyanine ,Melanom ,Çinko Ftalosiyanin ,Melanoma ,Human Melanoma Cell ,Normal Human Keratinocyte Cells - Abstract
Fotodinamik tedavi (FDT), kanser ve diğer çeşitli hastalıklar için bir tedavi yöntemidir. Klinik protokol, fotoaktif bir ilaç (fotosensitizör) ile uygulanmış hedef hücrelerin (veya dokuların) ışınlanmasını kapsar. Tez kapsamında gerçekleştirilen bu in vitro çalışma, insan melanom kanser hücre hattı (MeWo) ve normal insan keratinosit hücreleri (HaCaT) üzerindeki kırmızı ışıkla aktive edilen farklı ZnPc konsantrasyonlarının sitotoksik etkilerini araştırmayı amaçlamaktadır. Bu çalışmayı gerçekleştirmek için 105 hücre/mL, 96‘lık plakalara ekilmiş ve gece boyunca tutunuma izin verilmiştir. Ardından hücrelere farklı ZnPc konsantrasyonlar (50, 25, 12,5, 6,25, 3,7, 1,5 μM) ilave edilmiş ve sabit ışık dozu (20, 30, 40 ve 50 J/cm2) ile ışınlanmıştır. Işınlanmış hücreler, metiltiyazol tetrazolyum kiti ile sitotoksisite deneyi gerçekleştirilerek hücre canlılığı ölçülmeden önce 3 saat süreyle inkübe edilmiştir. Veriler, düşük ZnPc konsantrasyonlarının (1,5 ve 3,7 μM) melanom kanser hücreleri ve normal keratinositler için sitotoksik olmadığını göstermiştir. Ayrıca sonuçlar, ZnPc‘nin (12,5 μM) MeWo hücre hattında hücre canlılığının yaklaşık % 50 oranında azaltabildiğini göstermiştir. ZnPc‘nin 12,5 μM olarak uygulanan konsantrasyonunda, 20, 30, 40 ve 50 J/cm2‘lik ışık dozunun terapi etkinliği, MeWo ve HaCaT hücrelerine karşı değerlendirilmiştir. 50 J/cm2‘lik ışık dozuyla aktive edilen 12,5 μM konsantrasyondaki ZnPc, melanom kanser hücrelerinin öldürülmesi için en etkili doz olarak belirlenmiştir. FDT‘den sonra melanom kanseri hücreleri, erken ve geç apoptoz gibi belirli pro-apoptotik özellikler göstermiştir. Sitometrik Reaktif Tekil Oksijen (ROS) ölçümlerine göre, ışık dozu 50 J/cm2 ile aktive edilen ZnPc‘nin düşük konsantrasyonlarında üretilen ROS aracılığıyla melanom hücrelerinde apoptoza neden olan en uygun ışık dozu olduğu tespit edilmiştir. İn vitro çalışmamızda, 12,5 μM ZnPc, 50 J/cm2'lik tedavi ışık dozunun ROS üretimi vasıtasıyla MeWo hücrelerinde apoptoz yoluyla hücre tahribatı için yeterli olduğu ve aynı zamanda sağlıklı HaCaT hücrelerin üzerinde düşük apoptoz göstermiştir., Photodynamic therapy (PDT) is a treatment method for cancer and various other diseases. The clinical protocol covers the illumination of target cells (or tissue), which have been applied with a photoactive drug (photosensitizer). This in vitro study is aimed to investigate the cytotoxic effects of different concentrations of ZnPc activated with the RED light on human melanoma cancer cell line (MeWo), and normal human keratinocyte cells (HaCaT). To perform this study 105 cells/mL were seeded in 96-well plates and allowed to attach overnight. Then cells were treated with different concentrations of ZnPc (50, 25, 12,5, 6,25, 3,1, 1,5 μM) and irradiated with a constant light dose of 20, 30, 40 and 50 J/cm2. Post-irradiated cells were incubated for 3 h before cell viability was measured using the MTT cytotoxicity assay. Data indicated that low concentrations of ZnPc (1,5 and 3,7 μM) in its inactive state are not cytotoxic to the melanoma cancer cells and normal keratinocytes. Moreover, the results showed that 12,5 μM of ZnPc was able to reduce cell viability of melanoma by about 50 %. At 12,5 μM concentration, the treatment light dose of 20, 30, 40, and 50 J/cm2 was evaluated against MeWo and HaCaT cells. ZnPc at a concentration of 12,5 μM activated with a light dose of 50 J/cm2 was the most efficient for the killing of melanoma cancer cells. Melanoma cancer cells after PDT showed certain pro-apoptotic characteristics, such as direct inducer (early apoptosis) and long-term inducer, also (late apoptosis). According to cytometric Reactive Oxygen Species (ROS) measurements, low concentrations of ZnPc, activated with 50 J/cm2 light dose, can be used to induce cell death in melanoma cells via ROS-induces apoptosis pathway, which was determined as the most suitable light dose. Our in vitro study showed that the 12,5 μM of ZnPc with the treatment light dose of 50 J/cm2 was adequate to destroy MeWo cells via ROS-induced apoptosis pathway and at the same time the low apoptosis effects on healthy HaCaT normal keratinocytes.
- Published
- 2021
10. İnsan serum albumini nanoparçacıklarına yüklü dosetaksel: Sentezi, karakterizasyonu ve prostat kanserinde nükleer görüntüleme potansiyeli
- Author
-
Ertügen, Ebru, Yurt Onaran, Fatma, Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Anabilim Dalı, and Fen Bilimleri Enstitüsü
- Subjects
Dosetaksel ,Prostat Kanseri ,Prostate Cancer ,Aegean University ,Nükleer Mühendislik ,131I ,Docetaxel ,Nuclear Engineering ,İnsan Serum Albumini (HSA) ,Onkoloji ,Mühendislik Bilimleri ,Oncology ,Human Serum Albumin (HSA) ,Engineering Sciences - Abstract
Ülkemizde erkeklerde en sık görülen kanser türlerinden ikincisi prostat kanseridir. Kanser hastalığının tedavisinde; klinik tedavinin zamanında değerlendirilmesi ve tedaviyi izleme etkili bir terapi sistemi için kritik önem taşır. Kanser; aşama ve lokalizasyonlarına bağlı olarak cerrahi, kemoterapi ve radyoterapi gibi uygulamalarla tedavi edilmeye çalışılır. Ancak bu tedavi yöntemleri normal hücrelere de hasar vermekte, çeşitli yan etkiler oluşturmaktadır. Kemoterapi ve radyoterapi yöntemleri yan etkilerine rağmen kanser tedavisinde en sık kullanılan yöntemlerdir. Kemoterapi amacıyla kullanılan çoğu kanser ilaçları tümör hücreleri ile sağlıklı hücreleri birbirinden ayıramaz. Dolayısıyla sistemik toksisiteye ve yan etkilere neden olur. Bu durum; ilacın alınabilen maksimum dozunu sınırlar. Ayrıca hızlı eliminasyon ve geniş bir alana yayılım ilacın daha fazla miktarda uygulanmasını gerektirir. Bu ekonomik olmamakla beraber istenmeyen yan etkilerin ortaya çıkmasına sebep olur. Bu tez çalışmasında prostat kanserinin teşhiş ve tedavisi için antikanser ilaç olan dosetaksel yüklü nanoparçacık hazırlanmış ve antikanser ilacı yüklü nanaoparçacık 131I ile işaretlenmiştir. Taşıyıcı olarak 90 nm hidrodinamik çapa sahip ve zeta potansiyeli -52.6 mV olan insan serum albumin (HSA) nanoparçacıkları sentezlenmiştir. SEM analizi sonuçlarına göre küresel şekilli HSA nanoparçacıkların boyutunun 100-200 nm aralığında olduğu tespit edilmiştir. HSA nanoparçacıkların antikanser ilacın hedef dokuya taşınımını sağlaması amaçlanmıştır. Dosetaksel (DTX) ilacı nanoparçacıklara %50 verimle yüklenmiştir. DTX yüklü nanoparçacıkların (DTX-HSA) boyutu ise 150-160 nm aralığındadır ve bu nanoparçacıklar -27.2 mV zeta potansiyeline sahiptir. SEM analizi sonuçlarına göre DTX-HSA nanoparçacıkların boyutunun 150-300 nm aralığında oluğu tespit edilmiştir. FTIR analizi sonuçları da HSA nanoparçacık ve DTX-HSA nanoparçacık sentezinin başarılı bir şekilde gerçekleştiğini desteklemektedir. In vitro ilaç salımı deneyi sonuçlarına göre HSA nanoparçacıklarına yüklü DTX'in 48 saat sonunda pH 7.4 ortamında %80'i salınırken, pH 5.8 ortamında salım miktarının %93 olduğu tespit edilmiştir. DTX-HSA nanoparçacığı iyodojen metoduyla 131I ile işaretlenmiştir. Kalite kontrol çalışmalarıyla işaretleme veriminin %98.67±2.31 olduğu saptanmıştır. 131I-DTX-HSA nanoparçacığının in vitro olarak prostat tümör hücreleri (PC-3) ve sağlıklı prostat hücrelerinde (RWPE-1) tutulum deneyleri yapılmıştır. 131I-DTX-HSA nanoparçacıkların 24. saatte PC-3 hücre hattında tutulumunun %1.29±0.22, RWPE-1 hücre hattında %0.65±0.17 olduğu tespit edilmiştir. PC-3 hücre hattında 24 saat inkübasyon süresinde tutulumun en yüksek olduğu, RWPE-1 hücrelerinde ise tutulumun inkübasyon süresi arttıkça azaldığı gözlemlenmiştir. Nanoparçacığa yüklenen DTX antikanser ilacın sağlıklı hücrelere kıyasla tümörlü hücrelerde seçimli akümüle olması ile sağlıklı hücrelerde toksik etkinin azaldığı, bu taşıyıcı sistem sayesinde ilacın yan etkilerinin azaldığı tespit edilmiştir. Böylece sentezlenen DTX-HSA nanoparçacıkların prostat kanseri tedavisinde kullanılmasıyla daha etkili bir terapi sağlanacağı ortaya konulmuştur. Elde dilen sonuçlar DTX-HSA nanoparçacıklarının yüksek verimle 131I ile işaretlenebileceğini ve prostat kanserinin nükleer görüntülemesinde faydalanabileceğini göstermiştir. Üstelik 131I'in β- salınımının yanı sıra γ salınımı da olmasından dolayı 131I-DTX-HSA'nın kanserin tedavisinde kullanılabilir.Sonuç olarak, 131I-DTX-HSA'nın prostat kanserinde hem nükleer görüntülemesinde hem de radyoterapisinde kullanılabilecek uygun bir ajan olarak görülmektedir. Bu çalışmada 131I-DTX-HSA'nın nükleer görüntüleme potansiyeli in vitro olarak saptanmıştır. Tez çalışmasının sonuçları gelecekte in vivo çalışmalar ile bu potansiyelin araştırılmasında temel olacağından önem taşımaktadır., The second most common type of cancer in men in our country is prostate cancer. Well-time clinical treatment and imaging have critical importance for an effective therapy system in the cancer treatment. Depending on the stages of cancer and its localization, the cancer treats with applications such as surgery, chemotherapy and radiotherapy. However these treatment methods damage normal cells and cause various side effects. The chemotherapy and radiotherapy methods are the most frequently used methods in the treatment of cancer despite their side effects. Most cancer drugs used for chemotherapy cannot separate tumor cells from healthy cells. Therefore, it causes systemic toxicity and side effects. This situation limits the maximum available dose of the drug. In addition, rapid elimination and spread over a large area require a greater amount of the drug applied. In addition to not being economical, it causes undesirable side effects. In this study, the anticancer drug loaded nanoparticles were prepared and labeled with 131I for diagnosis and treatment of prostate cancer. Human serum albumin nanoparticles (HSA) with hydrodynamic diameter of 90 nm and a zeta potential of 52.6 mV were synthesized as drug delivery system. According to results of SEM analysis, the size of spherical HSA nanoparticles was mesaured to be in the range of 100-200 nm. HSA nanoparticles are aimed to provide transport of the anticancer drug to the target tissue. Docetaxel (DTX) were loaded onto the nanoparticles with 50% efficiency. The size of DTX loaded nanoparticles (DTX-HSA) is in the range of 150-160 nm and these nanoparticles have a zeta potential of -27.2 mV. According to results of SEM analysis, the size of DTX-HSA nanoparticles were determined as the range of 150-300 nm. The results of FTIR analysis support that syntheses of HSA nanoparticles and DTX-HSA nanoparticles were successfully carried out. According to in vitro drug release assay, 80% of DTX from loaded DTX-HSA nanoparticles was released at pH 7.4 medium, while 93% of DTX was released from DTX-HSA nanoparticles at pH 5.8 medium in the end of 48 hours. DTX-HSA nanoparticles were labelled with 131I via iodogen method. According to quality control studies the labelling efficiency was 98.67±2.31%. In vitro intracellular uptake experiments of 131I-DTX-HSA nanoparticles was done on prostate tumor cells (PC-3) (1.29±0.22%) and healthy prostate cells (RWPE-1) (0.65±0.17%) at 24 hours. 131I-DTX-HSA nanoparticles uptake is higher in PC-3 cell line than RWPE-1 cell line. The highest uptake in PC-3 cell line was observed in 24 hours incubation time, the uptake value reduced in incubation time increased. It is observed that toxic effect on healthy cells decreases by selective accumulation of DTX anticancer drug loaded nanoparticles in tumor cells compared to healthy cells thanks to drug delivery system. Thus the side effects of the drug decreased. It is put forth that use of DTX-HSA nanoparticles in the treatment of prostate cancer has been proven to be a more effective therapy. Obtained results shown that DTX-HSA nanoparticles are labelled with 131I with high efficiency and might be useful in nuclear imaging of prostate cancer. Moreover the 131I-DTX-HSA nanoparticles may be contribute treatment of the cancer as it has a β- emission of 131I as well as γ emission. In conclusion, 131I-DTX-HSA appears as suitable agent that might be used in both nuclear imaging and radiotherapy of prostate cancer. In this study the nuclear imaging potential of 131I-DTX-HSA was determined as in vitro. The results of study are important to be based on investigating of this potential with in vivo studies in the future.
- Published
- 2019
11. 2017/745 sayılı Avrupa Tıbbi Cihaz Regülasyonu'nun getirdiği değişiklikler ve Türkiye'deki tıbbi cihaz üretici kuruluşlarının yeni düzenlemelere adaptasyon seviyesinin ölçülmesi
- Author
-
Tatlı, Esra, Yurt Onaran, Fatma, Biyomedikal Teknolojiler Anabilim Dalı, and Fen Bilimleri Enstitüsü
- Subjects
MDD ,Tıbbi Cihaz Tüzüğü ,(EU) 2017/745 ,Bioengineering ,Adaptasyon ,Tıbbi Cihaz Regülasyonu ,Health legislation ,Biyomühendislik ,Hukuk ,MDR ,Amendment ,Medical Device Regulation ,93/42/EEC ,Yasa Değişikliği ,Medical Device Legislation ,Adaptation ,Biyoteknoloji ,Law ,Tıbbi Cihaz Mevzuatı ,Biotechnology - Abstract
(EU) 2017/745 sayılı Tıbbi Cihaz Tüzüğü'nün, yerini aldığı mevzuattan farklılıkları; bu farklılıkların önceki mevzuatın zayıf olarak nitelendirilen alanlarını desteklemekteki başarısı ve Türkiye'deki tıbbi cihaz imalatçılarının bu değişiklikler konusundaki farkındalıkları ve adaptasyon seviyeleri araştırılmıştır. Mevzuat farklılıklarının tespiti ile önceki eleştirilere yanıt verip vermediğinin araştırılması için literatür tarama yöntemi; imalatçıların farkındalık ve adaptasyonlarının saptanabilmesi amacıyla ise anketle veri toplama yöntemi kullanılmıştır. Araştırma kapsamına (EU) 2017/745 tüzüğü kapsamındaki cihazların imalatçıları dahil edilmiş; ancak onaylanmış kuruluş denetimine tabi olmayan 'Sınıf I diğer' sınıfındaki cihazların imalatçıları araştırma kapsamı dışında bırakılmıştır. Toplanacak veri adedi için ana kütleyi % 10 oranında temsil edebilecek bir örneklem büyüklüğüne ulaşılması hedeflenmiştir. Tespit edilen sounuçlara göre (EU) 2017/745 tüzüğü, "kurallar ve tanımlar"; "taraflar ve uzmanlık şartları"; "izlenebilirlik, altyapı ve raporlama şartları"; "cihazlar için şartlar" ve "süreç şartları" olarak gruplandırılabilecek alanlarda köklü değişiklikler getirmiştir. Yeni mevzuat önceki direktiflerin zayıf noktalarını büyük ölçüde kuvvetlendirmiştir; ancak "mevzuata uyumdan sorumlu kişi" için getirilen şartlar tamamen uygulansa bile, imalatçıların klinik bilgi ve uzmanlık eksikliğine yöneltilen eleştirilerin kök nedenini ortadan kaldırabilecek yeterlilikte değildir. Ayrıca, nano malzemelerin özellikleri ve nitelikleri hakkındaki köklü bilimsel bilgi eksikliğinin, nanomateryallerin tıbbi cihazlarda kullanımına ilişkin tanımlarda neden olduğu çelişkili durumlar nedeniyle; tıbbi cihaz mevzuatının MDR sonrasında bile bazı hususlarda hala yeni teknolojilere uyum sağlama kabiliyetinde gelişmeye açık noktaların bulunduğu söylenebilir. Türkiye'deki Sınıf I steril, Sınıf I ölçüm fonksiyonlu, Sınıf IIa, Sınıf IIb ve Sınıf III tıbbi cihaz imalatı yapan firmaların hepsinde mevzuat değişikliklerine adaptasyonun sağlanması için gerekli olan insan kaynağının sahip olması gereken uzmanlık tam olarak sağlanamamaktadır. Bazı işletmelerde tıbbi cihaz teknolojisi üzerine uzmanlığı olmayan kişiler prosedürel şartlara ilişkin bilgileri ile teknik uzmanların önüne geçebilmekte, bazılarında ise teknik uzmanlar bulunmakta; ancak bu işletmelerde de mevzuat bilgisine dayalı eğitim eksikliği ortaya çıkmaktadır. Mevzuat bilgisinin verildiği eğitimler teknik uzmanların lisans ya da lisansüstü eğitim programlarının bir parçası değildir. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu'nun eğitim ve bilinçlendirme politikası ise imalatçılar tarafından yetersiz olarak değerlendirilmektedir. Türkiye'deki tıbbi cihaz imalatçıların büyük çoğunluğu, bu çalışmanın yapıldığı tarihler itibariyle, Mayıs 2020'de uygulamaya alınacak (EU) 2017/745 tüzüğü şartları için henüz bir aksiyon almamıştır. Her 10 tıbbi cihaz imalatçısından en az biri, yeni mevzuat şartlarının getirdiği yükümlülükler karşısında en az bir ürününün imalatını durdurmayı planlamaktadır ve imalatçıların yarısından fazlası, yeni mevzuat şartları kapsamında yüksek klinik araştırma maliyetleri ile karşı karşıyadır., Differences of (EU) 2017/745 Medical Device Regulation (MDR) from the legislation it supersedes, the success of these differences in supporting previous areas of weakness and awareness of medical device manufacturers in Turkey on these changes and their adaptation level were investigated. Literature review method was used to determine the differences of the legislation and success of these differences to response the critics on previous legislation; in order to determine the awareness and adaptation of the manufacturers, data collection was performed by using a questionnaire. Within the scope of the study, manufacturers of devices covered by the (EU) 2017/745 regulation are included; however, manufacturers of devices in 'Class I other' class are excluded from the scope of the study. It is aimed to reach a sample size which is able to represent 10% of the universe, for the number of data to be collected. According to the results has been detected, (EU) 2017/745 MDR brought sweeping changes along in issues that can be grouped as "rules and definitions"; "parties and expertise requirements"; "traceability, infrastructure and reporting requirements"; "requirements for devices" and "requirements for processes". The new legislation greatly strengthened the weak points of the previous directives; however, it is not sufficient to eliminate the root cause of the criticism directed at the lack of clinical knowledge and expertise by manufacturers, even if the requirements for the "person responsible for the legislation" are fully applied. Also, due to the contradictions in the definition of the nanomaterials used in medical devices that occurs because of the lack of well-established scientific knowledge about the properties and the characterization of nano-materials, it can be said that medical device legislation is still open to improvements in its ability to adapt to new technologies even after MDR. Not in all companies in Turkey manufacturing Class I sterile, Class I with a measurement function, Class IIa, Class IIb and Class III medical devices, the expertise required by the human resource needed to ensure adaptation to regulatory changes can be fully achieved. In some enterprises, people with no expertise in medical device technology can eliminate technical experts by using their knowledge on procedural requirements and some others have technical experts; however, there is a lack of education based on knowledge of legislation in these companies. Trainings on legislation are not a part of the undergraduate or graduate degree programs of technical experts. Education and awareness-raising policy of The Turkey Pharmaceuticals and Medical Devices Agency is considered to be insufficient by the manufacturers. The vast majority of medical device manufacturers in Turkey, at the time of this study performed, has yet to take an action for requirements of (EU) 2017/745 MDR that is going to be carried into action in May 2020. At least one of every 10 medical device manufacturers plans to stop the manufacture of at least one product against the obligations of new legislation requirements and more than half of the manufacturers face high clinical research costs under the new legislation requirements.
- Published
- 2019
12. Titanyum implantlarına antibiyotik yüklenmesi ve biyoaktivitelerinin değerlendirilmesi
- Author
-
Soylu Gürer, Hale Melis, Yurt Onaran, Fatma, Fen Bilimleri Enstitüsü, and Biyomedikal Teknolojiler Anabilim Dalı
- Subjects
Biyomühendislik ,Agaroz ,Antibacterial Surface ,Ti6Al4V ,Agarose ,Bioengineering ,Orthopedic implants ,Biyomalzeme ,Gentamisin ,Antibakteriyel Yüzey ,Biomaterial ,Gentamicin - Abstract
Bazı omurga hastalıklarının tedavisi için cerrahi müdahale gerekir. Omurga implantları kullanılarak omurganın stabilitesi, iki omurun füzyonu ile sağlanabilir. Böylece omurilik güçlendirilir ve deformasyonlar düzeltilir. Titanyum ve alaşımları, uygun biyouyumluluk özellikleri, hafif ve dayanıklı olmaları ve osseointegrasyonu destekleyici kapasiteleri nedeniyle omurga implantları için en sık kullanılan malzemelerdir. Bununla birlikte, omurga implantlarının başarılı bir performansa sahip olması, implant bölgesinin çevresinde enfeksiyon bulunmamasına da bağlıdır. Bu durumun önlenmesi için, gentamisin sülfat, hem gram pozitif hem de gram negatif bakterilerdeki etkinliği sayesinde lokal tedavi için yaygın olarak kullanılan bir antibiyotiktir. Bu çalışmada, hücre büyümesini ve çoğalmasını arttırdığı bilinen biyouyumlu bir doğal polisakarit olan agaroz (Agr) ve agaroz ile çapraz bağ oluşturabilen doğal bir katekol olan tannik asit (TA) içeren bir hidrojel hazırlanarak titanyum disklerin üzerine kaplanmıştır. Agr'nin gentamisin sülfat (GS) ile yüklenmesiyle, Ti6Al4V yüzeylerinde antibakteriyel aktivite sağlanırken aynı zamanda osseointegrasyon hızını arttırıcı etki oluşturması hedeflenmiştir. 14 mm çapındaki kumlamalı Ti6Al4V diskler, temizlendikten sonra 2,5 M sodyum hidroksit (NaOH) çözeltisi ile yüzeylerinde hidroksil grupları oluşturulmuştur. Daha sonra, pH 8,7'de 10 mM Tris tamponu (2 mg/mL) içinde çözülmüş dopamin (DOPA) çözeltisinde 24 saat bekletilerek yüzeylere DOPA aşılaması yapılmıştır. GS yüklemesi için % 1 Agr'den oluşan sulu çözeltisine, saf suda çözülmüş % 0,1 TA, % 0,1 kalsiyum klorür (CaCl2) ve 1 mg/mL GS ilave edilmiştir. Bu karışım daha sonra Ti6Al4V-DOPA yüzeyi üzerine kaplanmış ve 2 saat boyunca UV ışık altında bekletilmiştir. Yüzey modifikasyonlarının etkinliği XPS analizleri, su temas açısı ölçümleri, profilometre analizleri ve hidrojel karakterizasyonu ise FTIR analizleri ile değerlendirilmiştir. Yüzeyin atomik konsantrasyonunu belirlemek için yapılan X-ışını fotoelektron spektroskopisi (XPS) analizleri, DOPA'nın yüzeye başarılı bir şekilde aşılandığını ve Agr'nin yüzeye kaplanmasının da başarılı olduğunu açıkça göstermektedir. Nitekim, Ti6Al4V disklere kıyasla karbon yüzdesi önemli ölçüde yükselmiştir. Aynı zamanda kaplanmış olan disklerde Ti elementine rastlanmamıştır. Ayrıca, GS yüklü Agr'nin Ti6Al4V-DOPA yüzeyine kaplanması, DOPA'dan kaynaklanan azot elementinin XPS analizi sonucunda yüzeyde görülmemesi ile kanıtlanmaktadır. Su temas açısı değerleri ve profilometre analizleri ile Ti6Al4V-DOPA ve Ti6Al4V-Agr'nin homojen olarak aşılanmış olduğunu ve FTIR analizleri ile GS'nin Ti6Al4V yüzeylerinde kaplanan Agr hidrojeline etkin bir şekilde yüklendiği kanıtlanmıştır. GS salımı fizyolojik koşullar altında 28 gün bekletilerek salınan miktar ELISA testi ile belirlenmiştir. 6. saatte ani salım ile gentamisinin büyük bir miktarı salınmıştır. Fakat TA içeren kaplamalarda 21. güne kadar S. aureus bakterileri üzerinde gentamisinin minimum inhibitör konsantrasyonu (MİK) değerinden daha yüksek miktarda salım devam etmiştir. Antibakteriyel testlerde kaplamaların antibakteriyel etkinliği 7. güne kadar test edilmiş ve GS yüklü kaplamaların S. aureus bakterileri üzerinde antibakteriyel etkisi kanıtlanmıştır. Hücre kültürü çalışmalarında farklı içeriklerde Agr ile kaplanmış disklerin biyoaktiviteleri değerlendirilmiştir. Saos-2 hücre hattı üzerinde yapılan indirekt testler sonucunda disklerin hücre canlılığını arttırıcı etki gösterdiği tespit edilmiştir. Ayrıca aynı hücreler üzerinde direkt test yapılmış ve en yüksek miktarda canlı hücre sayısı, içeriğinde GS, TA, CaCl2 bulunan Agr kaplamalı disk yüzeyinde tespit edilmiştir., Surgical intervention is needed for the treatment of some spinal diseases. Using spinal implants, the fusion of two vertebrae can be facilitated, the stability of the spine is by this way ensured, thus the spinal cord strengthened and deformities corrected. Titanium and its alloys are the most widely used materials for spinal implants, due to their suitable properties of biocompatibility, strength-to-weight ratio, and their capacity to prone osseointegration. However, the successful performances of spinal implants also depend on the absence of infections near the implant site. To treat them, gentamicin sulphate (GS), is commonly used for local treatment thanks to its efficiency on both gram positive and gram negative bacteria. For that purpose, Ti6Al4V implant will be coated with a hydrogel based on agarose (Agr), a biocompatible natural polysaccharide, known to improve cell growth and tannic acid (TA), a natural catechol, able to induce crosslink. By loading this hydrogel with gentamicin, the Ti6Al4V surfaces are expected to promote osseointegration whilst presenting antibacterial activity. Sand blasted Ti6Al4V discs, 14 mm diameter, were cleaned before surface activation with 2.5 M NaOH solution. Then, they were let react overnight with dopamine solution (DOPA), dissolved in 10 mM Tris buffer (2 mg/mL) at pH 8.7. Thereafter, gentamicin loading was done as follow: 1 % Agr in water was added to an aqueous solution made of 0.1 % TA, 0.1 % CaCl2 and 1 mg/mL GS. This mixture was then coated on the Ti6Al4V-DOPA surface and let react under UV irradiation for 2h. The efficiency of surface modifications was assessed by X-ray photoelectron spectroscopy XPS analyses, contact angle (CA) measurements, profilometry analyses, and hydrogel characterization was done by FTIR. XPS analyses, allowing to determine the surface atomic concentration clearly exhibit the successful surface grafting of DOPA and Agr. Indeed, carbon percentage is significantly higher when compared to clean Ti6Al4V sample, whereas Ti is no more detected on coated ones. Further, the grafting of GS loaded Agr on Ti6Al4V-DOPA surface is evidenced by the lack of nitrogen from DOPA. Contact angle values also demonstrate the coating presence on surfaces. Profilometry analyses have shown that Ti6Al4V-DOPA and Ti6Al4V-Agr were homogeneously grafted and FTIR analyses have evidenced that GS was efficiency entrapped in the Agr hydrogel coated on Ti6Al4V surfaces. GS release was performed under pseudo-physiological conditions for 28 days and the amount quantified by using ELISA tests. At 6th h, a large amount of gentamicin was released by burst release. But the amount of GS that more than the MIC value of GS on S. aureus bacteria continued to release from TA-containing coatings until day 21. The antibacterial activity of the coatings in antibacterial tests was tested up to day 7 and the GS loaded coatings proved an antibacterial effect on S. aureus bacteria. Bioactivities of discs with Agr coated in different contents were evaluated in cell culture studies. As a result of indirect tests that were performed on Saos-2 cell line, it was determined that the discs showed proliferation effect on cells. In addition, direct testing was performed on the same cell line and the highest number of viable cells was detected on the surface of Agr coated discs containing GS, TA, CaCl2.
- Published
- 2019
13. Radyoişaretli antibiyotik yüklü kitosan nanoparçacıkların antibakteriyel etkilerinin İn vitro incelenmesi
- Author
-
Özel, Derya, Yurt Onaran, Fatma, Fen Bilimleri Enstitüsü, and Nükleer Bilimler Anabilim Dalı
- Subjects
Chitosan ,Cefpodoxime Proxetil ,Radiology and Nuclear Medicine ,Antibakteriyel Etki ,Sefpodoksim Proksetil ,S. aureus ,Nanoparticle ,Pharmacy and Pharmacology ,E. Coli ,Radyoloji ve Nükleer Tıp ,Kitosan ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Nanoparçacık ,Antibacterial Effect ,99mTc - Abstract
Antibiyotiklerin yaygın kullanımı bakterilerin antibiyotiklere direnç geliştirmesine neden olmuştur. Bu nedenle, antibiyotiklerin etkinliğini arttıran yeni "yetenekli ajanlar" geliştirmek gerekmektedir. Sefpodoksim Proksetil (CP), üçüncü kuşak sefalosporin grubu geniş spektrumlu bir antibiyotiktir. Kitosan; biyouyumlu, antibakteriyel, mukoadezif, katyonik, doğal bir polimer olması gibi özellikleri sayesinde ideal bir biyomalzemedir. Araştırmalar, mikroorganizmalara karşı antibakteriyel ilaçların etkilerinin kitosan nanoparçacıklarına yüklenerek arttırılabileceğini göstermiştir.Bu tez çalışmasının amacı, radyoişaretli sefpodoksim proksetil yüklü kitosan nanoparçacığın gram pozitif Staphylococcus aureus (S. aureus) ve gram negatif Escherichia coli (E. coli) bakteriyel enfeksiyonlarının saptanmasında nükleer bir görüntüleme ajanı olarak kullanılma potansiyelini araştırmaktır. Kitosan (CS) nanoparçacıkları ve Sefpodoksim Proksetil yüklü kitosan (CP-CS) nanoparçacıkları iyonik jelasyon yöntemi kullanılarak hazırlandı. Nanoparçacıklar, Dinamik Işık Saçılımı (DLS), Fourier Transform Kızılötesi Spektroskopisi (FT-IR) ve Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) teknikleri ile karakterize edildi. CP-CS nanoparçacık üzerine yüklenen Sefpodoksim Proksetil miktarı ultraviyole-görünür (UV-Vis) spektroskopisi ile belirlendi. Sefpodoksim Proksetil ve Sefpodoksim Proksetil yüklü kitosan nanoparçacıkları, 100 µg SnCl2 kullanılarak 37 MBq sodyum perteknetat ile radyoişaretlenmiştir. Radyoişaretli Sefpodoksim Proksetil (99mTc-CP) ve radyoişaretli Sefpodoksim Proksetil yüklü kitosan nanoparçacıkların (99mTc-CP-CS) işaretleme verimi TLRC yöntemi ile belirlendi ve sırasıyla verimler % 89±3 ve % 94±2 olarak tespit edildi. S. aureus için 99mTc-CP-CS nanoparçacıkların tutulum verimi 1 saatte % 99.3 iken; 2 saatte % 68.9; 4 saatte % 76.9, 99mTc-CP'nin bağlanma verimi 1 saatte % 7.2 idi; 2 saatte % 9.3; 4 saatte % 9.5 olarak belirlendi. In vitro tutulum çalışması, S. aureus'da 99mTc-CP-CS nanoparçacıklarının tutulum veriminin 99mTc-CP'ninkinden daha yüksek olduğunu göstermektedir. E. coli için tutulum verimi 99mTc-CP-CS nanoparçacıklarının (1. saat % 91.2; 2 saatte % 77.9; 4 saatte % 58.3), 99mTc-CP'den (1. saat % 6.6; 2. saatte % 8.1; 4. saatte % 10.3) daha yüksek bulunmuştur. Bu sonuçlar 99mTc-CP-CS nanoparçacıklarının enfeksiyon nükleer görüntüleme potansiyeli için bir umut vadetmektedir., The widely use of antibiotics has caused to develop resistance to antibiotics of the bacteria. For this reason, it is necessary to develop new "talented agents" which increase on the effectiveness of antibiotics. Cefpodoxime Proxetil, third generation cephalosporin group, is a broad spectrum antibiotic. Chitosan is an ideal biomaterial because of its properties such biocompatible, cationic, antibacterial, mucoadhesive, natural polymer. The investigations show that the effects of antibacterial drug against microorganisms can be increased by loading them into chitosan nanoparticles. The aim of this work is to investigate on useful potential as a nuclear imaging agent of radiolabeled cefpodoxime proxetil loaded chitosan nanoparticle in the detection of gram-positive Staphylococcus aureus (S. aureus) and gram-negative Escherichia coli (E. coli) bacterial infections. Chitosan (CS) nanoparticles and Cefpodoxime Proxetil loaded chitosan (CP-CS) nanoparticles were prepared by using ionic gelation method. The nanoparticles were characterized by Dynamic Light Scattering (DLS), Fourier Transform Infrared Spectroscopy (FT-IR) and Scanning Electron Microscope (SEM) techniques. The amount of loaded Cefpodoxime Proxetil onto CP-CS nanoparticle was determined by ultraviolet–visible (UV-Vis) spectroscopy. Cefpodoxime Proxetil and Cefpodoxime Proxetil loaded chitosan nanoparticles were radiolabeled with 37 MBq sodium pertechnetate by using 100 μg SnCl2. Radiolabeling yields of radiolabeled Cefpodoxime Proxetil (99mTc-CP) and radiolabeled Cefpodoxime Proxetil loaded chitosan nanoparticles (99mTc-CP-CS) were determined by TLRC method and were found as to be 89±3 % and 94±2 % respectively. While binding efficiency of 99mTc-CP-CS nanoparticles for S. aureus was 99.3 % at 1h; 68.9 % at 2h; 76.9 % at 4h, binding efficiency of 99mTc-CP was 7.2 % at 1h; 9.3 % at 2h; 9.5 % at 4 h. In vitro binding study results indicate that binding efficiencies of 99mTc-CP-CS nanoparticles in S. aureus was higher than that of 99mTc-CP. It was found that binding efficiencies of 99mTc-CP-CS nanoparticles for E. coli (91.2 % at 1 h; 77.9 % at 2h; 58.3 % at 4h) were higher than 99mTc-CP (6.6 % at 1 h; 8.1 % at 2h; 10.3 % at 4 h). These results promise that 99mTc-CP-CS nanoparticles might be an agent for infection nuclear imaging potential.
- Published
- 2018
14. Tümör hedefli silika nanoparçacıkların bifonksiyonel ajan potansiyelinin incelenmesi
- Author
-
Er, Özge, Yurt Onaran, Fatma, and Nükleer Bilimler Anabilim Dalı
- Subjects
Radyoloji ve Nükleer Tıp ,Radiology and Nuclear Medicine - Abstract
Kanser, DNA hasarı veya mutasyon sonucu vücut hücrelerinin kontrolsüz ve anormal bir şekilde çoğalmasıdır. Pankreas kanseri, kanser türleri arasında teşhis ve tedavisi en zor olanlarındandır. Bununla birlikte teşhisinden sonra sağ kalım oranı oldukça düşüktür. Bu nedenle pankreas kanserinin tedavisinde, erken teşhis oldukça önemlidir. Son yıllarda, klasik tedavi yöntemlerinin tek başına etkili olmadığı görülmüştür. Bunun yerine kombine tedavi yöntemlerinin uygulanması artmıştır. Aynı zamanda, nanoteknolojinin medikal alanda kullanılmasıyla, hem teşhis hem de tedaviye olanak sağlayan teranostik ajanların geliştirilmesi hız kazanmıştır.Bu tez çalışmasında, Zn ftalosiyanin (ZnPc) yüklü ve cetuximab antikoru ile hedeflenmiş gözenekli silika nanoparçacıklar hazırlanmış (MSNP5) ve 131I radyonüklidi ile işaretlenmiştir. Nanoparçacıklar içerisinde bulunan ZnPc, fotodinamik terapinin (FDT) gerçekleştirilmesine olanak sağlamaktadır. Bununla birlikte, nanoparçacıkların 131I ile işatlenmesiyle, fotodinamik terapi, nükleer görüntüleme ve/veya nükleer terapide kullanılabilicek bir teranostik ajan oluşturulmuştur. Sentezlenen nanoparçacıkların boyut, zeta potansiyel ve yüzey modifikasyonu analizleri Fourier Dönüşümlü Kızılötesi Spektroskopisi (FTIR), Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM), Geçirimli Elektron Mikroskobu (TEM) ve Dinamik Işık Saçılımı (DLS) cihazları ile gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen karakterizasyon çalışmalarıyla, Zn ftalosiyaninin enkapsülasyonunun ve yüzey modifikasyonlarının başarılı bir şekilde gerçekleştirildiği belirlenmiştir. Aynı zamanda, MSNP5 nanoparçacıklarının hidrodinamik çapı 185,6±22,6 nm olarak tespit edilmiştir.Fotodinamik tedavi, fotodinamik etkiye dayanan non-invaziv ve alternatif bir tedavidir. Bu tez çalışmasıyla, ZnPc yüklü nanoparçacıkların [MSNP4 (cetuximab içermeyen) ve MSNP5 (cetuximab içeren)], pankreatik kanser hücrelerine karşı singlet oksijen (1O2) üretimi, radyoişaretleme verimi, hücre tutulum ve in vitro fotodinamik tedavi potansiyelinin belirlenmesi amaçlanmıştır. ZnPc'nin tolüendeki 1O2 kuantum verim (ΦΔ) değeri 0,60 olarak bulunmuştur. In vitro FDT çalışmaları, ZnPc ve nanoparçacıkların karanlık toksisite ve fototoksisitesini belirlemek için pankreatik kanser hücreleri (MIA PaCa-2, AsPC-1 ve PANC-1) kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Sonuçlara göre, tüm hücre hatlarında, ZnPc ve nanoparçacıklar için karanlık toksisite gözlenmemiştir. Bununla birlikte, MSNP5 nanoparçacıkları, MSNP4 nanoparçacıklarından daha yüksek fototoksik etki göstermiştir. MIA PaCa-2, AsPC-1 ve PANC-1 hücrelerindeki en yüksek fototoksik etkiler, 5 µM konsantrasyon ve 40 J/cm2 ışık dozunda sırasıyla, % 16± 5, % 13±3 ve % 5±1 hücre canlılığı olarak gözlenmiştir. Florometrik yöntemler ile belirlenen hücre tutulum çalışmalarıyla, MSNP5 nanoparçacıklarının tutulum potansiyelinin MSNP4 nanoparçacıklarından daha yüksek olduğu belirlenmiştir.Nanoparçacıkların 131I ile radyoişaretlenmesi iyodojen metoduna göre gerçekleştirilmiştir. MSNP5 nanoparçacıklarının radyoişaretlenme verimi, optimum koşullarda (pH 9 ve 60 dakika reaksiyon süresi) oldukça yüksek (% 95,5±1,2) bulunmuştur. Buna ek olarak, MIA PaCa-2, AsPC-1 ve PANC-1 hücrelerinde 131I-MSNP5'in en yüksek hücre içi tutulum verimleri 24 saat inkübasyon süresinde sırasıyla, % 43,9±3,8, % 41,8±0,2 ve % 37,9±1,3 olarak tespit edilmiştir. In vivo FDT çalışmaları, AsPC-1 pankreas kanseri hücreleri ile tümör oluşturulmuş Nude fareler ile gerçkeleştirilmiştir. MSNP5 nanoparçacıkları, tümörün altından subkutan olarak verilmiştir. Fotodinamik terapi için 100 J/cm2 ışık dozu, 685 nm kırmızı lazer ışık kullanılarak uygulanmıştır. Gerçekleştirilen histopatalojik incelemelerle, MSNP5 nanoparçacıkları uygulanan tedavi grubunda tümör dokusundaki nekroz oranının kontrol grubundan yüksek olduğu tespit edilmiştir.Sonuç olarak, hedefleyici cetuximab antikoru içeren MSNP5 nanoparçacıkları, pankreatik tümörlerin nükleer görüntüleme/terapi ve fotodinamik tedavisi için uygun bir teranostik ajan potansiyeli göstermiştir.Anahtar Kelimeler: Zn (II) ftalosiyanin, gözenekli silika nanoparçacıklar, cetuximab, singlet oksijen, fotodinamik tedavi. Cancer, is an abnormal and uncontrolled proliferation of body cells result of DNA damage or mutation. Pancreatic cancer is the most difficult to diagnose and treatment among cancer types. In addition, survival rate after diagnosis is very low. For this reason, early diagnosis is very important in the treatment of pancreatic cancer. In recent years, it has been seen that alone conventional treatment methods have not been effective. Instead of that, the application of combined treatment methods has increased. Also, using of nanotechnology in the medical field, the development of teranostic agents that enable both diagnosis and treatment has gained pace.In this thesis, mesoporous silica nanoparticles loaded with Zn phthalocyanine (ZnPc) and targeted with cetuximab antibody (MSNP5) were prepared and labeled with 131I radionuclide. ZnPc in nanoparticles allows to carry out the photodynamic therapy (PDT). However, by labeling nanoparticles with 131I, a teranuteric agent was formed which can be used in photodynamic therapy, nuclear imaging and/or nuclear therapy. The size, zeta potential and surface modification analyzes of the synthesized nanoparticles were performed with Fourier Transform Infrared Spectroscopy (FTIR), Scanning Electron Microscopy (SEM), Transmission Electron Microscopy (TEM) and Dynamic Light Scattering (DLS) devices. It was determined with the characterization that the encapsulation of Zn phthalocyanine and the surface modification were successfully carried out. At the same time, the hydrodynamic diameter of MSNP5 nanoparticles was determined to be 185.6±22.6 nm.Photodynamic therapy (PDT) is a non-invasive and an alternative therapy based on the photodynamic effect. In this thesis, we sought to determine the singlet oxygen (1O2) production, radiolabeling efficiency, intracellular uptake and in vitro photodynamic therapy potential of Zn phthalocyanine-loaded mesoporous silica nanoparticles [MSNP4 (without cetuximab) and MSNP5 (with cetuximab)] against pancreatic cancer cells. The 1O2 quantum yield (ΦΔ) value of ZnPc was found to be 0.60 in toluene. In vitro PDT studies were performed to determine the dark and phototoxicity of ZnPc and nanoparticles by using pancreatic cancer cells (MIA PaCa-2, AsPC-1 and PANC-1). According to the results, no dark toxicity was observed for ZnPc and nanoparticles in any cell line. However, MSNP5 nanoparticles showed quite high phototoxic effect, more pronounced than MSNP4 nanoparticles. The highest phototoxic effect was observed at an exposure of 40 J/cm2, namely 16±5%,13±3% and 5±1% cell viability at 5 µM concentrations in MIA PaCa-2, AsPC-1 and PANC-1 cells, respectively. It was observed from the intracellular uptake studies determined by Fluorometric methods that MSNP5 nanoparticles' uptake potential was higher than MSNP4 nanoparticles.Radiolabelling of the nanoparticles with 131I was performed according to the iodogen method. The radiolabeling efficiency of MSNP5 nanoparticles was found to be quite high (95.5±1.2%) in optimum conditions (pH 9 and 60 minutes reaction time). In addition to this, the highest intracellular uptake yields of 131I-MSNP5 in MIA PaCa-2, AsPC-1 and PANC-1cells were determined as 43.9±3.8%, %41.8±0.2 and %37.9±1.3, respectively at 24 hours incubation time. In vivo PDT studies were performed with tumor-bearing Nude mice (AsPC-1 pancreatic cancer cells). MSNP5 nanoparticles were subcutaneously administered under the tumor. For photodynamic therapy, 100 J/cm2 light dose was applied using 685 nm red laser light. Histopathological studies revealed that the ratio of necrosis in tumor tissue was higher in the treatment group treated with MSNP5 nanoparticles than in the control group.In conclusion, MSNP5 nanoparticles with targerting cetuximab antibody appear as suitable a theranostic agent for nuclear imaging/therapy and photodynamic therapy of pancreatic tumors. Keywords: Zn(II) phthalocyanine, mesoporous silica nanoparticles, cetuximab, singlet oxygen, photodynamic therapy. 129
- Published
- 2018
15. 188W'in üretimindeki 187W'nin nötron tesir kesitinin tespiti
- Author
-
Ersöz, Onur Alp, Yurt Onaran, Fatma, Fen Bilimleri Enstitüsü, and Nükleer Bilimler Anabilim Dalı
- Subjects
Double Neutron Capture ,Fizik ve Fizik Mühendisliği ,Çift Nötron Yakalama ,188W ,Neutron Capture Cross Section ,Nötron Yakalama Tesir Kesiti ,186W ,Nükleer Mühendislik ,187W ,Nuclear Engineering ,Physics and Physics Engineering - Abstract
Bu çalışmada, 186W'ının çift nötron yakalaması ile 188W'in elde edilmesi ve bu reaksiyondaki 187W'nin termal nötron yakalama tesir kesitinin ölçülmesi amaçlanmıştır. 186W(n,γ)187W reaksiyonunun termal nötron yakalama tesir kesiti iyi bilinmektedir. Her ne kadar bu reaksiyonun nötron yakalama tesir kesiti iyi bilinse de 186W(n,γ)187(n,γ)188W reaksiyonunun tesir kesiti ile yapılan çalışmalar yetersizdir. 187W'nin termal nöron yakalama tesir kesit değeri literatürde 64 b olarak ifade edilmiştir. Ancak, bu değer teorik aktivite hesaplamalarda kullanıldığında deneysel sonuçlardan elde edilen aktivite değerlerinin daha üstünde sonuç vermektedir. Tez çalışmasında, ilk önce IsoChain programı yardımı ile ampirik hesaplamalar yapılmış ve farklı 187W tesir kesiti değerleri için çeşitli eğriler elde edilmiştir. Yüksek Akılı İzotop Reaktörü'nde 1, 5 ve 10 gün boyunca ışımaya maruz bırakılacak üç küçük 186WO3 hedef malzemesi hazırlanmıştır. Yapılan eğri-fitleme yöntemi ile bir, beş ve on gün boyunca ışınlanan örneklerin aktivitelerinin, 11 b değeri için üretilen eğri üzerinde fitlendikleri gözlenmiştir. Bu açıdan, yapılan deney sonucunda 187W'nin termal nötron yakalama tesir kesit değeri 11 b olarak belirlenmiştir., In this study, it was aimed to produce 188W through double neutron capture of 186W and measurement of thermal neutron capture cross section of 187W in this reaction. Neutron capture cross section of 186W(n,γ)187W reaction is well known. However, in contrast to well-known thermal neutron capture cross section of 186W(n,γ)187W reaction, the neutron capture cross section of 186W(n,γ)187W (n,γ)188W reaction is ambiguous. The thermal neutron capture cross section of 187W is 64 b in the literature. However, this value is higher than the activity values obtained from the experimental results when used in the theoretical activity calculations. In my thesis study, empirical calculations were first made with the IsoChain program and various curves were obtained for different 187W's neutron capture cross section values. Three small 186WO3 targets have been fabricated for 1, 5, and 10-day irradiations in the High Flux Isotope Reactor. It was observed that the activities of the irradiated samples for 1, 5, and 10 days were fit on the curve generated for the 11 b value by the curve-fitting method. As a result of this experiment, the thermal neutron capture cross section value of 187W was determined as 11 b.
- Published
- 2018
16. İmidazolyum bazlı iyonik sıvıların antimikrobiyal potansiyellerinin incelenmesi
- Author
-
Duman, Ali Niyazi, Yurt Onaran, Fatma, Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Anabilim Dalı, and Fen Bilimleri Enstitüsü
- Subjects
Antibacterial Activity ,Antibiofilm Properties ,S. Aureus ,Pharmacy and Pharmacology ,E. Coli ,Antibiyofilm Özelliği ,131I ,İmidazolium-NMI ,İmidazolyum ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Antibakteriyel Aktivite - Abstract
Günümüzde patojenik bakterilerin sebep olduğu enfeksiyon hastalıkları büyük sağlık sorunlarına sebep olmaktadır. Enfeksiyon tedavisi sırasında karşı karşıya kalınan en büyük problem, kullanılan antimikrobiyal ajanlara karşı mikroorganizmaların kısa sürede direnç kazanması ve bu mikroorganizmaların biyokimyasına ait bilgilerin oldukça sınırlı olmasıdır. Bu durum araştırmacıları yeni ve etkili antimikrobiyal ajanların tasarlanması ve sentezlenmesine yönlendirmiştir. Heterosiklik çekirdek taşıyan yapıların benzoksanol halka sistemleri nükleik asitlerin yapısında bulunan heterosiklik yapılara benzer olması nedeniyle, bu bileşik gruplarının antimikrobiyal etkinliğini bu yolla gösterebilecekleri ileri sürülmektedir. İmidazolyum tuzları da heterosiklik çekirdek taşıyan yapıların önemli bir bölümünü oluşturmaktadırlar. İmidazolyum türevlerinin zincir uzunlukları arttıkça antimikrobiyal özelliklerinin arttığı literatürde yer almaktadır. Bu çalışmanın amacı, farklı alkil zinciri uzunluklarına sahip olarak sentezlenmiş olan imidazolyum-bromür tuzu (NMI) bileşiklerinin [n-dodesil (NMI-1Br), n-heksadesil (NMI-2Br), n-tetradesil (NMI-3Br)] antimikrobiyal ve biyofilm özelliklerinin incelenmesidir. Bunun yanı sıra NMI bileşikleri 131I ile işaretlenmiş ve bu işaretli bileşiklerin gram pozitif Staphylococcus aureus (S. aureus) bakteriyel enfeksiyonun nükleer görüntüleme ajanı olabilme potansiyelleri ortaya konulmuştur. Bileşiklerin antimikrobiyal etkinliğini saptamak amacıyla bu bakterilerde Minimum İnhibitör Konsantrasyon (MİK) değerleri S. aureus ATCC 29213 için NMI-1Br, NMI-2Br ve NMI-3Br sırasıyla 10, 5, 1,25 µg/ml ve E. coli ATCC 25922 için 312, 10, 2,5 µg/ml) tespit edilmiştir. NMI-2Br ve NMI-3Br bileşiklerinin gram pozitif S. aureus ve gram negatif E. coli suşlarında yüksek antimikrobiyal etkinlik gösterdiği, NMI-1Br'in ise S. aureus ve E. coli suşlarındaki etkinliğinin daha düşük olduğu bulunmuştur. Antibiyofilm etkisi; Staphylococcus aureus ATCC 29213, Escherichia coli ATCC 25922, Pseudomonas aeruginosa ATCC 27853, Enterococcus faecalis ATCC 29212 standart suşları üzerinde NMI bileşiklerinin MİK/2 ve MİK/4 konsantrasyonlarında biyofilm üretimini ve olgun biyofilmi inhibe edici etkisi saptanmıştır. Tüm bileşiklerin MİK/2 ve MİK/4 konsantrasyonlarında S. aureus suşu üzerinde etkin oldukları tespit edilmiştir. Çalışmada NMI bileşikleri iodojen metoduna göre 131I ile işaretlenmiştir. Kalite kontrol çalışma sonuçlarına göre NMI bileşiklerinin 131I ile yüksek verimle (NMI-1Br: %92.6±4,2, NMI-2Br: %87,9±5,6, NMI-3Br: %80,11±5,3) işaretlendiği saptanmıştır. İn vitro tutulum deneylerinden elde edilen sonuçlara göre 131I ile işaretli NMI-1Br, NMI-2Br, NMI-3Br bileşiklerinin nükleer görüntülemede de kullanılabilecek bir ajan potansiyeline sahip olduğu görülmüştür., Nowadays, infection diseases caused by pathogenic bacteria cause global major health problems. The major problem faced by antimicrobial agents used in the treatment of infections is that the microorganisms become resistance to antimicrobial agents in a short and very limited knowledge on biochemistry of these microorganisms. Therefore, this situation guides researcher to design and synthesize new and effective antimicrobial agents. Since benzoxanol ring systems of heterocyclic nucleus structures are similar to heterocyclic structures that are found in the structure of nucleic acids, it is believed that such conmpound groups may exhibit antimicrobial activity in this way. Imidazolium salts form an important part of structures bearing heterocyclic nucleus. It takes place in literature that the imidazolium derivatives have increased antimicrobial properties increase with the chain lengths. The aim of this study is to determine antibacterial and antibiofilm activity of imidazolium-bromide salts (NMI) compounds with different alkyl chain lengths [n-dodecyl (NMI-1Br), n-hexadecyl (NMI-2Br), n-tetradecyl (NMI-3Br)]. In addition, NMI compounds were labeled with 131I and it was demonstrated that the labeled compounds might have a potential of nuclear imaging for gram-positive Staphylococcus aureus (S. aureus) bacterial infection. In order to detect the antimicrobial activity of the NMI compounds against S. aureus and E. coli Minimum Inhibitor Concentration (MIC) values (for S. aureus ATCC 29213, NMI-1Br, NMI-2Br ve NMI-3Br respectively 10, 5, 1,25 µg/ml and for E. coli ATCC 25922, 312, 10, 2,5 µg/ml) were determined. It is observed that the compounds showed high antimicrobial activity against gram positive S. aureus and gram negative E. coli strains, NMI-1Br was found to be less effective in S. aureus and E. coli strains. Antibiofilm effect against the Staphylococcus aureus ATCC 29213, Escherichia coli ATCC 25922, Pseudomonas aeruginosa ATCC 27853, Enterococcus faecalis ATCC 29212 standart strains has been determined that the MIC/2 and MIC/4 concentrations of NMI compounds produced the biofilm and inhibited mature biofilm. All compounds were found to be effective on S. aureus strains at MIC/2 and MIC/4 concentrations. In the study, NMI compounds were labeled with 131I with the iodogen method. According to the quality control study results, it was determined that NMI compounds were labeled with 131I with high efficiency (NMI-1Br: 92,6±4,2%, NMI-2Br: 87,9±5,6%, NMI-3Br: 80,11±5,3%). The results obtained from in vitro binding experiments show that radiolabelled NMI-1Br, NMI-2Br, NMI-3Br compounds might have an agent potency to be used in nuclear imaging.
- Published
- 2017
17. İmidazolyum bileşiğinin I-131 ile işaretlenmesi, enfeksiyon dedeksiyon potansiyelinin değerlendirilmesi
- Author
-
Tunçel, Ayça, Yurt Onaran, Fatma, Fen Bilimleri Enstitüsü, and Nükleer Bilimler Anabilim Dalı
- Subjects
Antibacterial Activity ,Detection Of Infection ,S. Aureus ,E. Coli ,Radyoloji ve Nükleer Tıp ,Radiology and Nuclear Medicine ,131I ,Enfeksiyon Dedeksiyonu ,Antibakteriyel Aktivite ,Imidazolyum-TFSI - Abstract
Enfeksiyon hastalıkları, hala küresel mortalite ve morbiditenin önemli bir nedeni olmaya devam etmektedir. Mikroorganizmaların antibiyotiklere karşı direnç kazanmaları araştırıcıları daha etkili yeni antimikrobiyal bileşiklerin tasarlanması ve sentezlenmesi çalışmalarına yöneltmektedir.Nükleer tıpta kullanılan noninvaziv yöntemler ile enflamatuar süreçlerin erken aşamalarında meydana gelen fizyolojik ve biyokimyasal değişikliklerin tespit edilebilmesi mümkündür. Bu radyofarmasötikler (kemotaktik peptidler, antibiyotikler, antimikrobiyal peptidler, vs.), çeşitli radyonüklidlerle (67Ga, 99mTc, 111In, 18F, 131I gibi) işaretli olabilir. Enfeksiyonun teşhis aşamasında kullanılan görüntüleme teknikleri pozitron emisyon tomografisi (PET), tekli foton emisyon tomografisi (SPECT) ve manyetik rezonans spektroskopi (MRS) 'dir. Bu çalışmanın amacı, antibakteriyel etkinliğe sahip, sentezlenmiş olan İmidazolyum-TFSI (ITFSI) bileşiğinin 131I ile işaretlenmesi ve bu işaretli bileşiğin gram pozitif Staphylococcus aureus (S.aureus) ve gram negatif Escherichia coli (E. coli) bakteriyel enfeksiyonlarının tespitinde nükleer görüntüleme ajanı olarak kullanılabilme potansiyelinin incelenmesidir. Bu amaçla; ITFSI bileşiğin, 131I ile işaretlenmiş ve radyoiyotlu ITFSI bileşiğinin in vitro koşullarda Gram pozitif S. aureus ve Gram negatif E. coli standart suşunda antimikrobiyal etkinliği in vitro tutulum çalışmaları ile saptanmıştır.Çalışmada, ITFSI bileşiği iodogen metoduna göre 131I ile işaretlenmiştir. Kalite kontrol çalışmaları sonuçlarına göre ITFSI bileşiğinin 131I ile yüksek verimle (%95.5±3.7) işaretlendiği saptanmıştır. Bileşiğin antimikrobiyal etkinliğini saptamak amacıyla bu bakterilerde MİK (Minimum İnhibitör Konsantrasyon) değerleri (E. coli ve S. aureus için MİK değeri: 1,875 µM) tespit edilmiştir. Antibiyofilm özelliğinin de araştırıldığı ITFSI bileşiğinde S. aureus standart suşunu içeren biyofilm üretimine ve olgun biyofilm üzerinde etkisi olduğu, E. coli standart suşunda ise herhangi bir etki görülmediği tespit edilmiştir. Bakteri suşları ile yapılan in vitro tutulum deneylerinde 131I-ITFSI bileşiğinin maksimum tutulumu S. aureus'da % 92,3±7,7 (1 saatte) ve E. coli'de ise % 80,1±1,5 (2 saatte) olduğu saptanmıştır. İnkübasyon süresinin artmasıyla tutulum oranlarının azaldığı gözlenmiştir. Elde edilen sonuçlar değerlendirildiğinde, 131I ile işaretli ITFSI'nın her iki bakteride de yüksek tutulum göstermesi sebebiyle 131I-TFSI bileşiğinin enfeksiyon tespiti için bir nükleer görüntüleme ajanı olarak kullanılabilmesi muhtemeldir., Infection diseases have been still the major causes of global mortality and morbidity. The researchers have been directed to design and synthesize of new more effective antimicrobial compounds due to the gaining resistance to the antibiotics of the microorganisms. It is possible to detect the changes that are physiological and biochemical occurred in the early stages of inflammative processes with the noninvasive methods used in the nuclear medicine. The radiopharmaceuticals (chemotactic peptides, antibiotics, germ inhibitor peptides, etc.) can be labeled with a variety of radionuclides (67Ga, 99mTc, 111In, 18F, 131I, etc.). Imaging techniques used for its diagnostic stage are Positron Emission Tomography (PET), Single Photon Emission Tomography (SPECT) and Magnetic Resonance Spectroscopy (MRS). The aim of this study is label compound of Imidazolium-TFSI (ITFSI) synthesized which has antibacterial effect, with the 131I and to research the potential of the labeled compound, which can be used as an agent of nuclear imaging on the detection of the bacterial infections which are Gram positive Staphylococcus aureus (S. aureus) and Gram negative Escherichia coli (E. coli). With this purpose; the compound ITFSI was labeled with 131I and the antimicrobial efficiency of the radioiodinated ITFSI compound was determined against standard origin of Gram positive S. aureus and Gram negative E. coli via in vitro binding assays. In this study, ITFSI compound was labeled with 131I via iodogen method. According to the results of the quality control studies, it is determined ITFSI compound was labeled with 131I with a high efficiency (95.5% ± 2.3). In order to determine the antimicrobial effectiveness of the compound, MIC (Minimum inhibitory concentration) values in these bacteria were determined (MIC values =1,875 μM for E. coli and S .aureus). The characteristic of antibiofilm of the compound ITFSI was searched. It is observed the compound has an effectiveness to reproduce biofilm and grow biofilm on the standard origin of S. aureus, on the contrary it has no biofilm effectiveness on the standard origin of E. coli. In in vitro uptake experiments in the bacteria orgin, the maximum uptake rates of 131I-ITFSI compound were 92,3±7,7 % (1 hour) for S. aureus and 80,1±1,5 % (2 hour) for E. coli. It is observed that the uptakes decreased with increasing incubation time. When the results are evaluated, 131I labelled with the ITFSI as a reason of showing high uptake in both bacteria for detection of infection 131I-TFSI compound is likely to be used as a nuclear imaging agent.
- Published
- 2016
18. Radyoişaretli antikanser ilacın tümör hücre tutulumu ve DNA ile etkileşimi
- Author
-
Top, Mustafa, Yurt Lambrecht, Fatma, Erdem Gürsan, Kadriye Arzum, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yurt Onaran, Fatma, and Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Anabilim Dalı
- Subjects
Anticancer Drug ,Cytotoxicity ,Electrochemical DNA Biosensors ,Engineering Sciences ,Radioiodine ,Sitotoksisite ,Antikanser İlaç ,Elektrokimyasal DNA Biyosensörleri ,Mühendislik Bilimleri ,Radyoiyot ,İlaç-DNA Etkileşmesi ,Drug-DNA Interaction - Abstract
Tez çalışmamızın amacı topoizomeraz-1 enziminin inhibitörü olan anti-kanser ilacı Topotekan (TPT)'ın 131I radyoizotopu ile işaretlenmesi ve in vitro olarak akciğer kanserine karşı biyopotansiyelinin incelenmesidir. Topotekan, iodogen metoduna göre 131I ile işaretlenmiş, kalite kontrolü ince tabaka radyokromatografisi (TLRC) ve kağıt elektroforezi yöntemleri ile belirlenmiştir. Kalite kontrol deneyleri sonucunda TPT yüksek verimle (%94,1 ± 5,9) işaretlenmiş olduğu saptanmıştır. TPT'nin akciğer kanser hücresi (A-549) ve sağlıklı hücre (WI-38) hatlarında sitotoksisite deneyleri sonunda IC50 değerlerinin sırayla 14,82 µM ve 59,3 µM olduğu tespit edilmiştir. Bu hücre hatlarında 131I-TPT tutulum deneyleri sonucunda ise 131I-TPT'nin tutulumun A-549 hücresinde WI-38 göre daha yüksek olması, bu radyoişaretli TPT'nin akciğer kanser için spesifik olduğunun göstergesidir. Çalışmamızda tek kullanımlık elektrokimyasal sensörler kullanılarak ilaç-DNA etkileşim süresinin optimum olduğu koşul belirlenmiştir. Kontrol grubu olarak; 131I ve TPT'nin tek başına davranışı, sağlıklı/kanserli DNA ile etkileşim öncesi ve sonrası ayrıca incelenip elektrokimyasal reaksiyonların oluştuğu durumlarda elde edilen yük aktarımı sayesinde sinyallerdeki değişim elektrokimyasal empedans spektroskopisi ile incelenmiş ve 131I-TPT'nin kanserli DNA etkileşiminin diğerlerine göre daha yüksek olduğu görülmüştür. 131I-TPT'nin akciğer kanserli dokunun görüntülenmesi için kullanılabilecek bir ajan olabileceği ve hücre tutulumu elektrokimyasal yöntemle incelenmiş olup, 131I-TPT'nin yeni bir görüntüleme ajanı olarak değerlendirilebileceği öngörülmüştür., The aim of our thesis is to label Topotecan (TPT) which is an anticancer drug, with 131I to investigate biopotential of lung cancer as in vitro. Topotecan was labeled with 131I with iodogen method and its quality control was determined using thin layer radiochromatography and paper electrophoresis methods. In result of the quality control experiments it is stated that TPT was labeled with high efficiency (94.1 ± 5.9 %). IC50 values of TPT in lung cancer cells and healthy cells were determined as 14.82 and 59.3 µM respectively at end of cytotoxicity assays. The uptake of 131I-TPT in A-549 cell line is higher than WI-38 cell line. This is show that radiolabeled TPT is spesific for lung cancer. In our study the optimum time of medicine-DNA interference was determined with using single use electrochemical sensors. As a control group, the behavior of 131I and TPT, their interferences with healthy/ unhealthy DNA were investigated and the changes of the signals due to charge transfer was that produced by electrochemical reactions were investigated with electrochemical impedance spectroscopy and it was seen that the interference of 131I-TPT in cancer DNA is higher than the other inteferences. In the experiments performed with 131I-TPT, the uptake of 131I-TPT in lung cancer and DNA interactions by electrochemical method were investigated, 131I-TPT is promising in terms of a new lung cancer nuclear imaging agent.
- Published
- 2015
19. Gelişmiş radyoterapi tekniklerinde farklı dozimetrik ekipmanlar kullanılması ve kalite kontrolünün yapılması
- Author
-
Işik, Tayfun, Yurt Onaran, Fatma, Fen Bilimleri Enstitüsü, and Nükleer Bilimler Anabilim Dalı
- Subjects
Dynamic Arc ,Portal Dosimetry ,Prostat Kanseri ,Portal Dozimetre ,Prostate Cancer ,Radyoloji ve Nükleer Tıp ,Radiology and Nuclear Medicine ,Iyon Odası ,Yoğunluk Ayarlı Radyoterapi ,Ion Chamber ,Dinamik Ark ,Intensity Modulated Radiation Therapy - Abstract
Prostat kanseri, dünyada erkeklerde en sık tanı konulan kanser türüdür ve kansere bağlı ölümlerde, akciğer kanserinden sonra ikinci sırada gelmektedir. 2012 yılında 1.1 milyondan fazla prostat kanseri vakası kaydedilmiş ve bu sayı tüm yeni kanser türlerinin %8 ve erkeklerde %15'e karşılık gelir (Uluslararası Dünya Kanser Araştırma Fonu). Radyasyon dozimetrisi, medikal ışınlamaların optimizasyonunda temel ilkelerden birisidir. Tedavi ışınlamalarında tümor dozu maksimum ve homojen olması gerekirken, normal dokuların radyasyondan oluşan komplikasyonları ise kabul edilebilir seviyede olmalıdır. Gelişen teknoloji ile birlikte mevcut ışınlama cihazları gelişmiş ve tedavi yöntemlerine yenileri eklenmiştir. Bunun sonucu olarak daha karmaşık tedavi yöntemleri ve planları ile daha düşük kabul edilebilir hata sınırları gelişmiştir., Prostate cancer is the most frequently diagnosed type of cancer in men and cancer-related deaths ranks second after lung cancer. In 2012, more than 1.1 million registered cases of prostate cancer and this number contains to 8% of all new cancers and 15% in men (World Cancer Research Fund International). Radiation dosimetry is one of the basic principles for the optimization of the medical irradiation. While the tumor dose is supposed to be maximum and homogeneous in the treatment irradiation, normal tissue complications that occur from the radiation should be in the acceptable range. Sophisticated irradiation equipment are now available and new treatment methods have been added to advanced technology. As a result, a more complex treatment with lower tolerable error limits are developed.
- Published
- 2015
20. Radyasyon zırhlanmasında polimer-tungsten bileşik kompozitlerin etkinliğinin test edilmesi
- Author
-
Soylu, Hale Melis, Yurt Onaran, Fatma, Biyomedikal Anabilim Dalı, Yurt Lambrecht, Fatma, and Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü
- Subjects
Gama radyasyonu, zırhlama, tungsten karbür, polimer, kurşunsuz ,Gamma radiation, shielding, tungsten carbide, polymer, lead-free ,Radyoloji ve Nükleer Tıp ,Nükleer Mühendislik ,Radiology and Nuclear Medicine ,Nuclear Engineering ,Biyomedikal Teknolojiler A.B.D - Abstract
Radyasyon daima doğada var olan ve birlikte yaşadığımız bir olgudur. Radyasyondan korunma üç temel prensibe dayanır. Bunlar zaman, mesafe ve zırhlamadır. Zaman ve mesafe radyasyonla çalışan personelin ve hastaların kendi kendilerine ya da birbirlerinin yardımıyla alabilecekleri önlemlerdir. Fakat zırhlama, personelin ve hastanın çevresindeki imkanlar dahilinde kullanacağı materyale bağlıdır. Bu materyalin ince, kolay şekil alabilen, dayanıklı ve toksik açıdan çevreye ya da kullanıcıya bir zarar sağlamaması, kullanım kolaylığı ve kullanıcıların konforu açısından büyük önem taşır.Bugüne kadar zırhlama materyali olarak genellikle kurşun kullanılmıştır. Nükleer tıpta, radyoloji kliniklerinde, üniversitelerde kısacası insan sağlığına zararlı olabilecek radyasyonun kullanıldığı her yerde kurşundan yapılmış yelekler, bloklar, camlar, kaplar kullanılmaktadır. Radyasyondan korunmak için kullanılan kurşundan yapılmış materyaller çalışanlar için hem çok kalın hem de çok ağır olduğundan koruyucu malzemelerin kullanılmaması gibi ihmalkârlıklara sebep olabilir. Bu ihmalkârlıklar kişinin sağlığı ve yaşam kalitesi açısından birçok risk ve tehdit oluşturmaktadır. Bu olumsuzluklar, zırhlama alanında farklı malzemeler üretilip kullanılması ile ilgili araştırmaların yoğunluk kazanmasına sebep olmuştur. Bu araştırmada yüksek yoğunluklu, ince ve şekil alabilir bir formda, yapısında tungsten karbür tozları ve polimer bulunduran yeni bir malzemenin üretilmesi hedeflenmiştir.Polimere %50, %60, %70, oranlarında tungsten karbür bileşikleri karıştırılarak 50 mm çapında 1 mm ve 2 mm kalınlıklarında diskler elde edilip bu disklerin 241Am, 137Cs, 131I gama kaynaklarına karşı durduruculuğu Geiger-Müller dedektörü kullanılarak test edilmiştir. Çalışma sonucunda durduruculuğu en iyi olan oran saptanmıştır. 2 mm kalınlıkta %70 oranında tungsten karbür içeren diskin 137Cs kaynağı karşısında en yüksek zırhlama verimine ulaştığı görülmüştür. Radiation is a fact that always exists in nature and the thing we have been lived with. Protection of radiation depends on three basic principle. These are time, distance and shielding. Time and distance are preventions which is taken by patients and staff in radiation area on their own or with the help of each other. But shielding depends on material that is used within bounds of posibilities around patients and staff. Being thin, flexible, durable, enviromental friendly and non-toxic material is important for ease of use and comfort of uses. Lead is generally used as a shielding material by this time. The materials are made of lead like vests, blocks, pane of glasses and containers are used in nuclear medicine, radiology clinics and universities. The materials including lead for radiation protection could cause negligences because of their thickneses and weightness. These negigences generate quite a few risk and threat for health and life quality of a person. These negations cause associated researches about uses different materials for shielding.The aim of this study is to product a new material that includes polymer and tungsten carbide powder in its structure, which should has high density and its form should be slim and elastic.Discs were manufactured by mixing polymer material and 50%, 60%, 70% tungsten carbide. Their diameters are 50 mm and 1 mm, 2 mm thickness. Absorption characteristics of these disks against to gamma sources ( 241Am, 137Cs, 131I ) were measured with Geiger-Müller dedector. Evaluation result of data, optimum % shielding effect of disc was determined in the metal ratio of diskcs. The disc has 2 mm tickness and contain 70% tungsten carbide reached. It is observed that the highest shielding efficiency against source of 137Cs. 63
- Published
- 2014
21. Assessment of efficiency of tungsten polymer composite as a gamma ray shielding material
- Author
-
Ersöz, Onur Alp, Yurt Lambrecht, Fatma, Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yurt Onaran, Fatma, and Nükleer Bilimler Anabilim Dalı
- Subjects
Gamma radiation, shielding, tungsten, polymer, ethylene vinyl acetate ,Nükleer Bilimler A.B.D ,Radyoloji ve Nükleer Tıp ,Gama radyasyonu, zırhlama, tungsten, polimer, etilen vinil asetat ,Nükleer Mühendislik ,Radiology and Nuclear Medicine ,Nuclear Engineering - Abstract
Günümüzde yaygınlaşan nükleer uygulamalardan dolayı bu alanlarda çalışanların radyasyona maruz kalması kaçınılmazdır. Bu nedenle maruz kalmanın etkisini azaltabilmek için zırhlama önem taşımaktadır. Genel olarak kullanılan zırhlama teknikleri kurşun içerir. Ancak kurşun hem toksik etkisi hem de kişisel zırhlamada ağır olması nedeniyle ideal bir zırhlama tekniği değildir. Bu nedenle hem toksik etkisi olmayan çevreye zararsız hem de kişisel olarak kullanılabilecek ve daha hafif materyale sahip olan zırhların önemi artar. Polimerler kurşuna göre daha hafif olmaları nedeniyle iyi bir seçim olabilirler. Ancak buna karşın yoğunlukları kurşundan çok daha düşüktür ve gama zırhlamasında kendi başlarına etkisizdirler. Polimer tungsten kompozitler belirli orandaki tungsten ile bir levha haline getirildiklerinde ise bu levhanın yoğunluğu kurşuna göre daha fazla ve gama zırhlaması için kurşun bazlı zırhlara göre daha etkili olabilirler hem toksik etkisinin olmaması hem de kişisel zırhlama materyali olarak kurşun bazlı zırhlara göre daha hafif olması nedeniyle tungsten katkılı polimer kompozitler zırhlama materyali hedeflenmektedir. Bu çalışmanın amacı tungsten polimer kompozitin gama zırhlama etkinliğinin incelenmesidir. Tungsten polimer kompoziti malzeme elde edildikten sonra gama ışınlarına karşı durdurucu potansiyeli test edildi. Çalışmada etilen vinil asetat ile tungsten belirli oranlarını (%50, %60, %70) içeren kompozit disklerin zırhlama etkinliklerinin elde edilebilmesi için diskler Geiger Müller dedektör penceresine yerleştirilmiştir. Dedektörden 2, 6 ve 10 cm mesafelerle Am-241 ve Cs-137 nokta kaynakları ile I-131 kaynağına maruz bırakılmışlardır. Bu sonuçlara göre tungsten polimer kompozitinin optimum absorbsiyonu %94.19±0.19 olarak ağırlıkça %70 tungsten oranına sahip 2 mm kalınlığındaki disklerde görülmüştür. At the present time, it is inevitable that people, who work in nuclear application field, will not be exposed to radiation. For this reason, shielding is important to reduce the effects of exposure. Shielding techniques are generally based on lead. However lead is not an ideal shielding technique because of not only the fact that it has toxic effect but also being heavy in personal shielding. These negative aspects incline us to search for alternative shielding techniques which are free from toxic effect, environment friendly, lighter and easy to use individually. Polymer, being lighter, may constitute an alternative to lead. But it has a much lower density and does not serve in gamma shielding by it. Polymer composite plaque with a certain amount of tungsten has higher density than lead and it is more effective than lead based shield in gamma shielding, it does not have toxic effect and it is lighter for personal shielding, which demonstrates that polymer composite with tungsten is ideal as a shielding material. The aim of this research is to evaluate gamma shielding effectiveness of tungsten polymer composite. Absorption potential on gamma shielding of tungsten-polymer composite disc was determined. In this study tungsten-ethylene vinyl acetate composite discs which are including in certain amounts (50%, 60%, 70%) tungsten, have been located on Geiger-Muller detector window to obtain shielding efficiency of these discs and these discs were exposed to Cs-137, Am-241 and I-131 point sources where located distance of 2, 6 and 10 cm from detector. According to these results, the optimum absorption of tungsten polymer composite to gamma radiation has been detected as 94.19±0.19 when used 2mm thick discs that have tungsten 70% by weight. 50
- Published
- 2014
22. I-131 ile işaretli ni-klorofil türevi fotosensitizerin hazırlanması ve biyolojik potansiyelinin incelenmesi
- Author
-
Er, Özge, Yurt Onaran, Fatma, and Nükleer Bilimler Anabilim Dalı
- Subjects
Radyoloji ve Nükleer Tıp ,Radiology and Nuclear Medicine - Abstract
Son yıllarda, kanserle savaşma yönünde sıklıkla kullanılan cerrahi girişim, kemoterapi ve radyoterapiye alternatif olabilecek bir yöntem olan fotodinamik terapi ile ilgili çalışmalar hız kazanmıştır. Bu yöntem, hedef dokularda lokalize olmuş fotoduyarlı materyalin (fotosensitizer) görünür ışığa maruz bırakılması prensibine dayanır.Kliniksel etkisi olan fotosensitizerlerin (PS) radyonüklitler ile işaretli olanları PS?lerin farmakokinetik ve farmakodinamik karakteristiklerin anlaşılması amacıyla kullanılabilmektedir. Fototerapide ise PS bazlı bileşiklerin kullanımı tümörde tutunabilme yeteneklerinden yararlanılarak yapılır. PS?lerin tümör lokalizasyon yeteneğine sahip olmaları bunların çoklu fonksiyonel ajan olarak geliştirilmesine olanak sağlamaktadır, Bu özelliklerinden dolayı bu tür bileşikler tümör görüntüleme (Floresan, MRI ve PET, SPECT) için bir araç olarak da kullanılabilmektedir. Bu çalışmanın amacı merkezinde Ni metali bulunan klorofil türevi bir fotosensitizerin I-131 radyonükliti ile işaretlenerek in vivo ve in vitro deneylerle biyopotansiyelinin incelenmesidir. Bu amaçla MCF-7 insan meme kanser hücre hattında hücre kültürü çalışmaları ve Albino Wistar sıçanlar üzerinde biyodağılım çalışmaları gerçekleştirilmiştir.Çalışmada Ni-klorofil türevi fotosensitizerin I-131 ile işaretleme çalışması iodogen metodu kullanılarak gerçekleştirilmiştir. En iyi radyoişaretlemenin pH=10?da ve 1 mg?lik iodogen miktarı kullanılarak gerçekleştiği RTLC ve HPLC yöntemleri kullanılarak belirlenmiştir. Kalite kontrol çalışmaları sonuçlarına göre Ni-klorofil türevi fotosensitizerin I-131 ile yüksek verimle (%91±5,7) işaretlendiği saptanmıştır. MCF-7 hücreleri ile yapılan in vitro deneylerle fotosensitizerin IC50 değeri 40 µM olarak tespit edilmiştir. Albino Wistar türü dişi sıçanlarda yapılan biyodağılım çalışmalarıyla radyoişaretli fotosensitizerin karaciğer, dalak ve overdeki tutulumunun ilk 30 dakikada maksimuma ulaştığı görülmüştür.Tüm bu sonuçlara göre I-131 ile işaretli Ni-klorofil türevi fotosensitizerin over tümörü için bir görüntüleme ajanı olarak kullanılabilmesi konusunda ümit verici olduğu görülmüştür. Anahtar sözcükler: PDT (fotodinamik terapi), klorofil-a, metello-klorofil, nükleer görüntüleme, I-131. In recent years, the studies about photodynamic therapy gained speed as an alternative method to surgery, chemotherapy and radiotherapy which commonly use to fight for cancer. This method is based on expose photosensitive material (photosensitizer) that localized in target tissues to visible light.Radionuclide labeled photosensitizers that have clinical effects can be used in order to understand the pharmacokinetic and pharmacodynamic characteristics of photosensitizers. Photosensitizers (PS) are used in photo therapy due to tumor uptake efficiencies. Photosensitiser?s high tumor localization ability allows that developing as a multi-functional agent. Because of these properties, such compounds can be used as a tool for tumor imaging (Fluorescent, MRI and PET, SPECT).In this study, a chlorophyll derivative which has Ni metal at the center of molecule was labeled with I-131 to investigate biological potential of photosensitizer via in vivo and in vitro experiments. Therefore, cell culture studies on the human breast cancer cell line MCF-7 and biodistribution studies on female Albino Wistar rats were performed.Photosensitiser consisting of Ni was radiolabeled with I-131 by using iodogen method. The optimum conditions of radiolabeling study were determined as 1 mg/ml iodogen and pH=10 using RTLC and HPLC quality control methods. According to the quality control results, Ni-chlorophyll derivative photosensitizer was labeled with I-131 high efficiency (91±5,7 %). After the radiolabeling studies, IC50 value of photosensitizer was determined as 40µM through in vitro studies on MCF-7 cell line. When biodistribution results on female Albino Wistar rats were examined, it was seen that uptake of radiolabeled photosensitiser on liver, spleen and ovary reached maximum level at 30 minutes.The obtained results show that radiolabeled Ni-chlorophyll derivative photosensitiser might be a promising imaging agent for ovary tumors.Key words: PDT (photodynamic therapy), chlorophyll-a, metallo- chlorophyll, nuclear imaging, I-131. 63
- Published
- 2013
23. Sıçanlarda adenin nükleotidi ile zenginleştirilmiş diyetle beslemenin barsak obstrüksiyon modelinde bakteriyel translokasyona olan etkisinin 99mTc-E. coli kullanılarak incelenmesi
- Author
-
Oflaz, Uğur, Yurt Onaran, Fatma, and Nükleer Bilimler Anabilim Dalı
- Subjects
Nükleer Mühendislik ,Nuclear Engineering - Abstract
Bakteriyel translokasyon (BT); bakteri, virüs veya bunların ürettiği zararlı maddelerin (endotoksin gibi) barsak bariyerini geçerekmezenterik lenf nodlarına, sistemik dola?ıma ve organlara geçmesine denir.Bu çalı?manın çıkı? noktası immünonütrientlerden olan adeninin barsak obstrüksiyon modelinde, barsaktan bakteri translokasyonuna etkisi olup olmadığını ara?tırmaktır.Bu çalı?mada toplam 21 adet sıçan 3 gruba ayrılmı?tır. Birinci grup kontrol grubu olup sıçanlar normal sıçan yemi ile beslenmi?tir. ?kinci ve üçüncü gruptaki sıçanların yemleri farklı oranlarda adenin ile zenginle?tirilmi?tir. Bütün gruplardaki sıçanlarda barsak obstrüksiyonu olu?turulup sıçanlara 99mTc i?aretli E.coli enjekte edilmi?tir. Sıçanların çe?itli organlarındaki ve kanlarındaki E.coli tutulumu Cd(Te) detektörü kullanılarak tespit edilmi?tir. Adenin katkılı yem ile beslenen sıçanlarda bakteriyel translokasyonun kontrol grubuna göre önemli ölçüde zayıfladığı görülmü?tür.Elde edilen sonuçlardan kullanılan adenin miktarının artmasıyla bakteriyel translokasyonun azalmasında paralellik görülmü?tür ve adeninin immün özelliği olduğu tespit edilmi?tir.Anahtar Sözcükler: Adenin, bakteriyel translokasyon, barsak obstrüksiyonu, sıçan, nükleotid. Bacterial translocation (BT)is the passage of bacteria, virus orharmful substances produced by them (endotoxin, etc.) through the intestinal barrier to mesenteric lymph nodes (MLNs), portal-systemic circulation and organs.The starting point of this study, investigation of adenine which is a immunonutrients, whether effect on bacterial translocation from gut in an intestinal obstruction model.In this study a total of 21 rats divided into 3 groups. First group which is control group was fed with conventional rat chow diet. Second and third group rats? diet supplemented with different amount of adenine. All rats were underwent intestinal obstruction and then 99mTc-E.coli was injected the rats. The uptake of 99mTc-E coli was determined in some organs and blood of rats using Cd(Te) detector. It is observed that bacterial translocation decreased significantly in the rats fed with adenine supplemented nutrient when compared with the control group.Obtained results were shown that bacterial translocation decreased when the amount of adenine was increased and adenine has an immune function.Key Words: Adenine, bacterial translocation, intestinal obstruction, rat, nucleotide. 68
- Published
- 2012
24. Sıçanlarda guanin nükleotidi ile zenginleştirilmiş diyetle beslemenin bakteriyel translokasyona etkisinin 99mTc-E. coli kullanılarak incelenmesi
- Author
-
Çitak, Asli, Yurt Onaran, Fatma, and Nükleer Bilimler Anabilim Dalı
- Subjects
Nükleer Mühendislik ,Nuclear Engineering - Abstract
Bakteriyel translokasyon, barsak obstrüksiyonu durumunda bakterilere karşı barsak mukozası ve barsak duvarının bariyer özelliğini yitirmesinin bir sonucu olarak oluşur. İmmün sistemini güçlendiren immünonütrientler ile enteral beslenme, barsak bariyerini kalınlaştırarak bakteriyel translokasyonu önlemektedir.Bu çalışmanın çıkış noktası; immunonütrüentlerden olan guaninin barsak tıkanıklığı oluşturulmuş sıçan modellerinde, barsak bakteri translokasyonu üzerine etkisi olup olmadığının araştırılmasıdır.Wistar Albino sıçanlar üç gruba ayrılmıştır. Kontrol grubu normal sıçan yemi ile beslenirken, diğer iki gruba guanince zenginleştirilmiş diyetler ile beslenmiştir. Tüm sıçanlara barsak obstrüksiyonu oluşturulup, 99mTc işaretli E.coli enjekte edilmiştir. Bakteriyel translokasyon radyoaktivite ölçümü ile tayin edilmiştir.Guaninin barsak obstrüksiyonu durumunda bağışıklık sistemi ve barsak bariyerini güçlendirerek, bakteriyel translokasyonun önlenmesinde kullanılabilmesi muhtemel görünmektedir. Bacterial translocation occurs as a result of the loss in case of intestinal obstruction of barrier property of intestinal mucosa and intestinal wall against bacteria. Enteral nutrition with immunonutrients strengthens the immune system thickens intestinal barrier and so bacterial translocation is prevented.The purpose of this study is to investigate to the effect of guaninin from immunonutruent on bacterial translocation in rat models with intestinal obstruction.Wistar albino rats were divided into three groups. The control group was fed with normal chow diet, the other two groups were fed with diets supplemented guanine. All rats was formed intestinal obstruction, the rats were injected with 99mTc labeled E. coli. Bacterial translocation was determined by measurement of radioactivity.Guanin seems likely to be used in the prevention of bacterial translocation in case of intestinal obstruction by strengthening intestinal barrier and the immune system. 72
- Published
- 2012
25. Folat-glukarik asit konjugatının sentezi, 99mTc ile işaretlenmesi ve biyodağılımı
- Author
-
Onursal, Mehmet, Yurt Onaran, Fatma, Nükleer Bilimler Anabilim Dalı, Yurt Lambrecht, Fatma, and Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü
- Subjects
Chemistry ,Nükleer Bilimler A.B.D ,Biyokimya ,Radyoloji ve Nükleer Tıp ,Folic acid, folate receptors, 99mTc-Folate-Glucaric Acid, 99mTc ,Radiology and Nuclear Medicine ,Folik asit, folat reseptörleri, 99mTc-Folat-Glukarik Asit, 99mTc ,Biochemistry ,Kimya - Abstract
Dünya genelinde kadınlarda en yaygın kanser türlerinin başında meme ve over kanseri gelmektedir. Bu bağlamda; radyoişaretli folat konjugatları ile folat reseptör hedefli tümörlerin (epitel kanserler ve nöroendokrin kanserlerden türeyen over, endometrial, kolorektal, meme, akciğer, böbrek hücreli karsinom) görüntülenmesi yapılabilmektedir.Folat ve folat bağlı moleküller folat reseptör (+) hücreleri için yüksek afiniteye sahiptir ve folat reseptörleri bu sayede folik asit ve folat türevlerinin hücrelerde birikimini sağlamaktadır. Radyoişaretli folatın reseptöre bağlanmasından sonra FR/radyofolat kompleksi endositoz yolu ile tümörlü dokularda toplanmaktadır. Bu nedenle folat ve folat bağlı moleküller bir tümör işaretleyici olarak kullanılmaktadır. Bu bağlamda radyoişaretli folat konjugatları kullanılarak reseptör hedefli tümörlerin görüntülenmesi yapılabilmektedir. Düşük molekül ağırlıklı bu radyoişaretli konjugatların, radyoişaretli antikorlardan çok daha uygun farmakokinetik özellikler gösterdikleri ve yüksek tümör seçiciliğine sahip oldukları bilinmektedir.Bu çalışmanın amacı, FR (+) hedefli tümörlerin erken teşhisinde kullanılabilecek yeni bir folat konjugatı sentezleyerek; sentezlenen bu folat konjugatının 99mTc radyonüklidi ile işaretlenerek, in vivo deneyler ile potansiyelinin araştırılmasıdır. Bu amaçla; 99mTc-Folat-Glukarik Asit'in teşhis radyofarmasötiği olarak kullanılabilirliğini incelemek için Albino Wistar sıçanlar üzerinde biyodağılım çalışmaları gerçekleştirilmiştir.99mTc-Folat-Glukarik Asit'in yüksek verimle (%96±2.0) elde edildiği kalite kontrol yöntemleri ile saptanmıştır. Serum stabilite çalışmalarına göre radyoişaretli folatın 3 saat stabil olduğu belirlenmiştir. Ayrıca konjugatın nötral ve hidrofilik olduğu da saptanmıştır. Sıçanlarla yapılan biyodağılım çalışması sonucunda folat reseptörünce zengin olan meme, over, uterus gibi organlarda tutulumun yüksek olduğu belirlenmiştir.Elde edilen sonuçlar 99mTc-Folat-Glukarik Asit'in folat reseptör (+) hedefli tümörlerin görüntülenmesinde kullanılabilme potansiyelini ortaya koymuştur.Anahtar Kelimeler: Folik asit, folat reseptörleri, 99mTc-Folat-Glukarik Asit, 99mTc. In the worldwide, at the beginning of the most common types of cancer are breast and ovarian cancer in women. In this context, folate-receptor (derived from epithelial cancer and neuroendocrine cancers, ovarian, endometrial, colorectal, breast, lung, renal cell carcinoma) targeted tumor imaging can be performed with radiolabeled folate conjugates.Folate and folate-binding molecules have a high affinity for folate receptor (+) cells so that folate receptors provide accumulation of folic acid and folate derivates in cells. After radiolabeled folate contacts to receptor, FR/radiofolate complex is collected via endocytosis in tumor tissues. Therefore, folate and folate-binding molecules are used as a tumor marker. In this context, imaging of receptor targeted tumors can be made using radio-labeled folate conjugates. Low molecular weight radiopharmaceuticals based on folate conjugates are much more favorable pharmacokinetic properties and have high tumor selectivity than radiolabeled antibodies.The aim of this study was to synthesis a new folate conjugate which is used in the early detection of FR (+) targeted tumors; labeling of synthesized folate conjugate with 99mTc and investigate of its potential with in-vivo studies. For his purpose, biodistribution study of 99mTc-Folate-Glucaric Acid was carried out in Albino Wistar rats in order to investigate its potential as to be diagnostic radiopharmaceutical.Radiolabeling efficiency (%96±2.0) of 99mTc-Folate-Glucaric Acid was confirmed by quality control methods. The serum stability results shown that radiolabeled folate conjugate remained stable in human serum up to 3 hours. In addition, the conjugate was found to be neutral and hydrophilic. As a result of the biodistribution study which made in the rats showed that the radiolabeled folat conjugate has high uptake in folate receptor rich tissues such as breast, ovarian and uterus.Obtained results indicate that 99mTc-Folate-Glucaric Acid might be used for imaging of folate receptor positive tumors.Key Words: Folic acid, folate receptors, 99mTc-Folate-Glucaric Acid, 99mTc. 70
- Published
- 2011
26. Linking of pheophorbide-A on bovine serum albumin (BSA) nanoparticles and investigation of radiopharmaceuticals potential labeled with 99mTc
- Author
-
Özgür, Aykut, Yurt Lambrecht, Fatma, Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yurt Onaran, Fatma, and Nükleer Bilimler Anabilim Dalı
- Subjects
Chemistry ,Technetium Tc-99m ,Bovine serum albumin nanoparticles, Pheophorbide-a, Drug delivery systems, MCF-7, 99mTc ,Bovine serum albumin nanoparçacıkları, Pheophorbide-a, İlaç taşınım sistemleri, MCF-7, 99mTc ,Nükleer Bilimler A.B.D ,Radyoloji ve Nükleer Tıp ,Radiology and Nuclear Medicine ,Kimya - Abstract
Kolloidal ilaç taşınım sistemlerinin birincil amacı hedef hücre ve dokuya ilacın minimum dozda ve optimum hızda taşınmasını sağlamaktır. Bundan dolayı ilacın istenmeyen toksik yan etkileri giderilmiş olur ve terapötik ekinliği arttırılır. Son zamanlarda kolloidal ilaç taşınım sistemlerinde yoğunlukla nanoparçacıklar kullanılmaktadır. Nanoparçacıklar ilacın hedef hücre ve dokuya selektif taşınmasında oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Bu yüzden, hedeflendirici ligandlar, görüntüleme ajanları ve polimerler ile farklı mekanizmalar ile kombine edilirler.Nanoparçacıklar ile kolloidal ilaç taşınım sistemleri kanser teşhisinde de geliştirilmiştir. Örneğin güçlü flouresans yayan maddeler, süper-paramanyetik demir oksitleri (SPIO) ve gadoliniyum şelatları nanoparçacıklara bağlanır. Bu sistemlerin diğer bir uygulaması da, radyoişaretli (99mTc, 67Ga, 111In vb) hematoporfirin türevleri ve porfirin analogları gibi fotosensitizer ajanlarının kullanılmasıdır. Bu ajanlar tümörlü dokularda iyi lokalize göstermesi ve şelatlama özelliklerinden dolayı radyonüklidler ile kolay kompleks oluşturabilmelerinden dolayı kullanırlar. Bu yüzden vücutta etkili bir dağılım gösterebilmeleri içi nanoparçacıklar ile kombine edilirler.Bu çalışmanın amacı, hedefe spesifik tümör görüntüleme ajanı sentezleyerek, sentezlenen PH-A-BSANPs kompleksinin 99mTc radyonüklidi ile işaretlenerek, in vivo ve in vitro deneyler ile potansiyelinin araştırılmasıdır. Bu amaçla, 99mTc-PH-A-BSANPs'in görüntüleme radyofarmasötiği olarak kullanılabilirliğini incelemek için Albino Wistar sıçanlar üzerinde biyodağılım ve MCF-7 insan meme kanser hücre hattında hücre kültürü çalışmaları gerçekleştirilmiştir.Bu çalışmada, bovine serum albumin nanoparçacıkları desolvasyon tekniği ile sentezlenmiş ve PH-A non-kovalent absorpsiyon ile nanoparçacıklara bağlanmıştır. Oluşan PH-A-BSANPs kompleksi 99mTc ile işaretlenmiş ve radyofarmasötik potansiyelinin belirlenmesi için biyodağılım ve hücre kültürü çalışmalaraı yapılmıştır. Biyodağılım sonuçlarına göre radyoişaretli PH-A-BSANPs kompleksi sıçanlarda akciğer, meme ve uterus gibi organlarda tutulumun yüksek olduğu belirlenmiştir. Hücre kültürü çalışmalarının sonucunda, MCF-7 hücre hattında, 99mTc- PH-A-BSANPs'nın 99mTc-PH-A'ya göre daha yüksek bir tutulum gösterdiği belirlenmiştir. Ayrıca 99mTc-PH-A-BSANPs iyi bir lokalizasyon göstermiş ve nanoparçacıklar PH-A'nın hücre içindeki lokalizasyonunu arttırmıştır.Tüm bu sonuçlara göre, bovine serum albumin nanoparçacıklarına kombine edilmiş radyoişaretli floresans boya (PH-A), tümör görüntülemesinde ve nanotıpta ilaç taşınım alanında kullanılabilirliğinin güçlü bir göstergesidir. Primary goal in colloidal drug delivery systems are controlled delivery of the drug to target cells and tissues at a therapeutically optimal rate and dose regimen. Thus, it can prevent unwanted toxic side effect of drug and improve therapeutic effects. In recent years, nanoparticles are widely used as a drug carrier systems in colloidal drug delivery systems. Nanoparticles are useful for the selective transport of the drug to target cells and tissues. Therefore, nanoparticles may be combined with targeting ligands, imaging agents, polymers via different mechanisms.Nanoparticulate colloid systems have been improved for the diagnosis of canser. For example, strong fluorescence emitting materials, super-paramagnetic iron oxide (SPIO) and gadolinium chelates are loaded on the nanoparticles. Different approach to tumor imaging is to use radiolabeled (99mTc, 67Ga, 111In etc) photosensitizer agents such as hematoporphyrin derivatives and porphyrin analogues. Because, these agents show good localization in tumors and they can easily occur a complex with radionuclide for they have chelating properties. Therefore, they can be combined with nanoparticles for effective distributions in body.The aim of this study is to synthesis a target specific tumor imaging agent which is used to provide effective diagnosis; labelling of synthesized PH-A-BSANPs complex with 99mTc and investigate of its potential with in-vivo and in-vitro studies. For his purpose, biodistribution and cell culture studies of 99mTc-PH-A-BSANPs were performed in Albino Wistar rats and MCF-7 human breast cancer cell line in order to investigate their potential as to be diagnostic radiopharmaceutical.In this study, bovine serum albumin nanoparticles (BSANPs) were synthesized by a desolvation technique and PH-A was loaded on BSANPs by non-covalent adsorption. BSANPs-PH-A complex was labeled with 99mTc and radiopharmaceutical potential was determined by cell culture and biodistribution studies. As a result of the biodistribution study which made in the rats showed that the radiolabeled BSANPs-PH-A complex has high uptake in lung, breast and uterus. According to the cell culture studies, 99mTc-PH-A-BSANPs showed a higher uptake than 99mTc-PH-A in MCF-7 cell line. Besides PH-A-BSANPs demonstrated good localization into cell and BSANPs increased the emplacement of PH-A on to MCF-7 cell line.These results strongly confirm that radiolabeled fluorescent dye (PH-A) conjugated bovine serum albumin nanoparticles are suitable for tumor imaging and drug delivery in the field of nanomedicine. 73
- Published
- 2011
27. Evaluation of early chemotherapy response in tumors by 99mTc-tetrofosmin
- Author
-
Tabar, Elif, Yurt Lambrecht, Fatma, Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yurt Onaran, Fatma, and Nükleer Bilimler Anabilim Dalı
- Subjects
Chemistry ,MCF-7, meme kanseri, apoptoz, 99mTc-Tetrofosmin, cisplatin ,Pharmacy and Pharmacology ,Nükleer Bilimler A.B.D ,MCF-7, breast cancer, apoptosis, 99mTc-Tetrofosmin, cisplatin ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Kimya - Abstract
Radyoişaretli bileşikler, proliferasyon, agresiflik gibi tümör karakteristiklerinin değerlendirilmesinde, kemoterapi ve radyoterapi gibi kanser tedavilerinin etkinliğinin belirlenmesinde önemli bir yere sahiptir. 18F, 99mTc, 124I vb. ile işaretlenen bileşiklerle tedaviden sonra hücre canlılığındaki azalmanın değerlendirilmesi ile apoptozun dedeksiyonu yapılabilmektedir.Rutinde miyokardiyal perfüzyon görüntüleme ajanı olarak kullanılan 99mTc-Tetrofosmin'in aynı zamanda meme tümörü de dahil olmak üzere çeşitli tümörlerde akümüle olduğu bilinmektedir.Bu çalışmanın amacı; Cisplatin uygulanmış MCF-7 meme kanser hücre hattında, tedavi sonrası 99mTc-Tetrofosmin tutulum oranına bağlı olarak kemoterapi değerlendirilmesinde 99mTc-Tetrofosmin etkinliğinin belirlenmesidir.Annexin V ve TUNEL yöntemleriyle MCF-7 meme kanser hücre hattında Cisplatinin farklı dozlarıyla oluşturulan apoptotik etki incelendiğinde doz artışıyla beraber apoptoz oranında arttığı gözlenmiştir. MCF-7 hücre hattında kemoterapi gruplarında 99mTc-Tetrofosmin'in tutulumu kontrol grubuna göre daha düşüktür. Tutulum oranı ve apoptoz oranı arasındaki negatif ilişki kemoterapi cevabının 99mTc-Tetrofosmin ile değerlendirilme potansiyeli olabileceğini göstermektedir.99mTc-Tetrofosmin'in meme kanserinde erken kemoterapi cevabının değerlendirilmesinde görüntüleme ajanı olarak kullanılabilmesi muhtemel görünmektedir. Radiolabeled molecules have an important role to evaluate tumour characteristics such as aggressiveness, and to identify the effectiveness of cancer treatments such as chemotherapy and radiotherapy. 18F, 99mTc, 124I etc. labeled molecules can be used apoptosis detection by estimating decrescent cell viability after therapy.99mTc-Tetrofosmin which is used as a myocardial perfusion imaging agent in a routine, at the same time is known to accumulate in various tumours including breast tumour.The aim of this study to assess of efficacy of 99mTc-Tetrofosmin at evaluation of chemotherapy depend on the uptake ratios of 99mTc-Tetrofosmin after treatment in MCF-7 breast cancer cell lines where cisplatin applied.When we examined the apoptotic ratios which induced with different dose of Cisplatin in MCF-7 breast cancer cells by using Annexin V and TUNEL methods, it was observed that the rate of apoptosis increased with soaring dose. The uptake rates of 99mTc-Tetrofosmin in MCF-7 cell line in the chemotherapeutic groups were lower than its in the control group (p
- Published
- 2010
28. 99mTc-sitro-folat sentezi ve radyofarmasötik potansiyelinin incelenmesi
- Author
-
Altıparmak, Burcu, Yurt Onaran, Fatma, Nükleer Bilimler Anabilim Dalı, Yurt Lambrecht, Fatma, and Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü
- Subjects
radiolabeling ,Folic acid ,tumor imaging agents ,Nükleer Bilimler A.B.D ,Sitrik asit ,Radiology and Nuclear Medicine ,tümör görüntüleme ajanları ,Biochemistry ,Tc-99m ,Kimya ,Folik asit ,Citric acid ,Chemistry ,Biyokimya ,Radyoloji ve Nükleer Tıp ,99mTc ,radyoisaretleme - Abstract
Over kanseri kadınlarda en çok gözlenen kanser türlerinin yedincisidir. Bu kanser türü, kadınlarda kanserden ölüm sebebi olarak dördüncü sıradadır. Over kanserinin erken teşhisi çok büyük bir önem arz etmektedir.Radyoaktif işaretleme teknikleri, doku patofizyolojilerinin spesifik bağlanma kabiliyetleri nedeniyle non-invaziv tümör görüntülemelerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Yeni ve geliştirilmiş tümör seçici radyofarmasötiklerin gelişimi, birincil ve metastatik lezyonların yerinin ve varlığının saptanmasını, tümör evrelerinin ve tedavisinin planlanması hakkında bilgi verilmesi ve tümörün tedaviye cevabının görüntülenmesi için olanak sağlamaktadır.Folat reseptör pozitif hücreler ve dokularda, folat ve folat bağlı moleküller yüksek affiniteye sahiptir ve teşhis amaçlı kullanıma uygundurlar. Folat reseptörleri, folik asit ve folat türevlerinin hücrelerde birikimini mümkün kılmaktadır. Bu birikim nedeniyle, folik asit bir tümör işaretleyici olarak kullanılmaktadır. İlaveten, bu konjugatların radyoaktif işaretlileri ise gama kamera ile görüntüleme yapmaya olanak sağlamaktadır. Düşük molekül ağırlıklı radyofarmasötikler, radyoişaretli antikorlardan çok daha uygun farmakokinetik özellikler gösteren folat türevleridir ve ayrıca bu radyofarmasötikler yüksek tümör seçiciliğine sahiptirler.Bu çalışmanın amacı, folat türevleri hazırlayarak in-vivo deneyler ile potansiyelini araştırmaktır. İlk aşamada sitro-folat sentezi gerçekleştirilmiş, daha sonra bu bileşik 99mTc radyonüklidi ile işaretlenmiştir. Radyoaktif işaretli konjugenin, teşhis radyofarmasötiği olarak potansiyeli incelenmek üzere Albino Wistar sıçanlar üzerinde biyodağılım çalışmaları gerçekleştirilmiştir.RTLC kalite kontrol yöntemleri ile işaretleme veriminin sonucunda %97±1.0 olduğu saptanmıştır. Serum stabilite çalışmalarının sonuçları, işaretli bileşiğin serumda 4. saate kadar stabilitesini koruduğunu göstermiştir. İn vivo biyodağılım çalışmaları, Albino Wistar dişi sıçanlarda gerçekleştirilmiştir. Bu radyoişaretli bileşiğin hidrofilik olmasından dolayı böbreklerden hızlı atılım sağladığı gözlemlenmiştir. Biyodağılım çalışmaları sonucunda 99mTc-Sitro-folat'ın folat reseptörünce zengin pankreas, over ve uterus organlarında yüksek tutulum gösterdiği saptanılmıştır.Bu çalışmanın sonuçları 99mTc-Sitro-folat, folat reseptör pozitif tümörlerin görüntülenmesinde kullanılabilmesi muhtemel görünmektedir. Over carcinoma is the seventh of the mostly seen cancers in women. As the leading cause of death it is fourth common cancer type. Early diagnosis is the one of the most important parameter that effects the prognosis in over carcinoma.Radioactive tracer techniques are widely used in the diagnostic imaging of tumor due to their ability to non-invasively probe for tissues pathophysiology. The development of new and improved tumor-selective radiopharmaceuticals is clinically desirable as a means of detecting and confirming the present location of primary and metastatic lesions; informing the tumor staging and subsequent treatment planning and monitoring tumor response to treatment.Folate and folate conjugates posses high affinity for the folate-receptor positive cells and tissues and were enable to use for diagnostic interest. Folate receptors are known to be responsible for cellular accumulation of folic acid and folic acid conjugates. Welding from this accumulation; folic acid is used as a tumor marker. In addition, if these conjugates are radiolabelled, we have chance to obtain gamma camera images. Low molecular weight radiopharmaceuticals based on folate conjugates are much more favorable pharmacokinetic properties than radiolabeled antibodies. And they show high tumor selectivity.The aim of this study was to synthesis folate conjugate compounds and investigate their with in-vivo studies. First step, achieved the citric acid-folate synthesis, then this conjugate was labeled with Tc-99m radionuclide. Biodistribution of radiolabeled conjugate was achieved in Albino Wistar rats in order to investigate its potential as a diagnostic radiopharmaceutical.Radiolabeling efficiency was confirmed as %97±1.0 by RTLC quality control methods. The serum stability results shown that radiolabeled folate conjugate remained stable in human serum up to 4 hours. In-vivo biodistribution studies were carried out in female Albino Wistar rats. As the radiolabeled folate conjugate was hidrophilic, it has been observed that it maintains rapid discharge from kidneys. Biodistribution results of 99mTc-Sitrat-folat showed that high uptake in folate receptor rich tissues such as pancreas, over and uterus. This study shows that 99mTc-Sitrat-folat is probably used for imaging of folate receptor positive tumors 88
- Published
- 2009
29. Bombesin'e benzer peptidlerden litorin'in Tc-99m ile işaretlenme yöntemlerinin araştırılması ve radyofarmasötik potansiyelinin incelenmesi
- Author
-
Durkan, Kübra, Yurt Onaran, Fatma, Nükleer Bilimler Anabilim Dalı, Yurt Lambrecht, Fatma, and Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü
- Subjects
Chemistry ,Nükleer Bilimler A.B.D ,Litorin, Bombesin, Peptide, Bifunctional chelating agents, MAG3, 99mTc ,Bombesin ,Litorin, Bombesin, Peptid, Bifonksiyonel şelatlayıcı ajan, MAG3, 99mTc ,Kimya ,Mercaptoacetil triglycine - Abstract
Günümüzde kanser; türüne, lokalizasyonuna ve evrelerine bağlı olarak tedavi edilebilir bir hastalıktır. Tanı konulduktan sonra tedavi genelde ameliyat, kemoterapi ve radyoterapinin bir kombinasyonu ile olmaktadır. Tanı amacıyla rutinde kullanılmakta olan bazı Nükleer Tıp görüntüleme radyofarmasötikleri olmasına rağmen yeni görüntüleme radyofarmasötikleriyle ilgili çalışmalara devam edilmektedir. Bu çalışmalarda; radyoişaretli peptidler önemli yer tutmaktadır. Peptidler; küçük boyutta olmaları nedeniyle, antikorlardan daha hızlı olarak tümör hücresine girebilirler ve daha iyi bir şekilde tümör hücre reseptörlerinde tutulurlar. Normal dokulardan daha hızlı atılım göstermeleri nedeniyle monoklonal antikorlar gibi yüksek moleküler ağırlıklı bileşiklerden daha iyi tümör/zemin aktivite oranı gösterirler. Birçok tümör tipinde peptid reseptörleri fazladır ve peptidlerin bu reseptörlere bağlanması hedef doku tarafından peptidin tutulumunu sağlar. Bombesin (BN) ve bombesin benzeri peptidlerin gastrin salgılayıcı peptid (GRP) reseptör pozitif tümörlere karşı yüksek ilgiye sahiptirler. GRP pozitif tümörlerin insanlarda görülmesinden dolayı bu tür peptidlerle ilgili çalışmalar artmıştır. Küçük hücreli akciğer kanseri, prostat, meme, mide, kolon ve pankreas kanseri gibi pek çok tümörün BN/GRP reseptörlerini içerdikleri bilinmektedir. Tc-99m (Teknesyum 99m); kimyası ve görüntüleme karakteristiği (140.5 keV gama enerjisi, t1/2 = 6.01 saat) açısından görüntüleme için tercih edilen bir radyonükliddir.Bu çalışmada, bombesin benzeri peptidlerden Litorin (pGlu-Gln-Trp-Ala-Val-Gly-His-Phe-Met-NH2) kalay klorür indirgeme metodu kullanılarak direk ve bifonksiyonel şelatlayıcı ajan MAG3 (merkaptoasetiltriglisin) kullanılarak indirek olarak Tc-99m ile işaretlenmiş ve radyofarmasötik potansiyeli Albino Wistar normal erkek sıçanlarda biyodağılım çalışmaları ile incelenmiştir.RTLC ve RHPLC kalite kontrol yöntemleri ile direk işaretleme verimi % 95±1.4, indirek işaretleme verimi ise % 76.3±1.5 olarak saptanmıştır. İn vivo çalışmalarının sonuçları işaretli bileşiklerin serum ve sistein çözeltisinde yüksek stabiliteye sahip olduklarını göstermiştir. İn vivo biyodağılım çalışmaları normal Albino Wistar erkek sıçanlarda gerçekleştirilmiştir. Bu radyoişaretli peptidler düşük lipofiliteli olmalarından dolayı böbreklerden atılım göstermişlerdir. Biyodağılım çalışmaları sonucunda 99mTc-Litorin pankreas (23.56 ? 0.01 %ID/g 30. dk) gibi BN/GRP reseptörlerince zengin dokularda belirgin tutulum göstermiştir. 99mTc-MAG3-Litorin'in biyodağılımında ise karaciğer ve akciğerde yüksek tutulum saptanmıştır.Bu çalışmanın sonuçları GRP reseptör pozitif tümörlerin görüntülenmesinde kullanılabilecek radyoişaretli peptid olma açısından umut vericidir. Nowadays, cancer can be treated and some cured, depending on the specific type, location, and stage. After diagnosed, only it is usually treated with a combination of surgery, chemotherapy and radiotherapy. Although, there are some Nuclear Medicine imaging radiopharmaceuticals that are used as routine for cancer diagnostic, many studies have been gone on related to new imaging radiopharmaceuticals. Radiolabeled peptides occupy an important place in these studies. Furthermore, due to their low molecular weight, small peptides are expected to better penetrate into tumor tissue, exhibit a faster clearance from normal tissue and thus lead to better tumor-to-background ratios than high molecular weight compounds like monoclonal antibodies and their constructs. Various peptide receptors are over-expressed in particular tumor types and these receptors binding of peptides is supplied to uptake by target tissue. Bombesin and bombesin-like peptides have high affinity for GRP (Gastrin Releasing Peptide) receptor positive tumour. The studies related to this kind of peptides increased because of GRP receptor positive tumours are seen in human. It is known that small cell lung cancers, prostate carcinomas, glioblastoma, gastric, pancreatic, colon and breast carcinomas have GRP receptors. 99mTc radionuclide is choosen because of its excellent chemical and imaging characteristics (140.5 keV gamma energy, t1/2 = 6.01h).In the present study, Litorin (pGlu-Gln-Trp-Ala-Val-Gly-His-Phe-Met-NH2) was labeled with 99mTc by using of both direct method and indirect method and both radiopharmaceutical potential was investigated with biodistribution studies in normal male Albino Wistar rats. MAG3 (mercaptoacetyltriglicine) was used as bifunctional chelating agent in indirect method.Direct labeling yield is 95±1.4 %, indirect labeling yield is 76.3 ± 1.5 % as determined by radio thin layer chromatography (RTLC) and radio high performance liquid chromatography (RHPLC). Results of in vitro studies demonstrated a high stability in serum and cysteine solutions. In vivo biodistribution studies were investigated with normal male Albino Wistar rats. Radiolabeled peptides have a tendency to excretion in kidneys as a result of their low lipophilicity. Biodistribution of 99mTc-Litorin showed that significant uptake in bombesin/gastrin releasing peptide (BN/GRP) receptor rich tissues such as the pancreas (23.56 ? 0.01 %ID/g 30 min pi). 99mTc-MAG3-Litorin showed high accumulation in liver and lung.The results of the present study are sufficiently encouraging to bring suggest to made worldwide about further evaluation of the radiolabeled peptide as possible GRP receptor based tumor imaging agent. 151
- Published
- 2008
30. Apigenin'in(4',5,7 trihidroksi flavon) I-131 ile işaretlenmesi ve radyofarmasötik potansiyelinin incelenmesi
- Author
-
Seyitoğlu, Beyza, Yurt Onaran, Fatma, and Nükleer Uygulamalar Anabilim Dalı
- Subjects
Radyoloji ve Nükleer Tıp ,Radiology and Nuclear Medicine ,Small intestine ,Thin layer chromatography ,Iodine - Abstract
Apigenin (4',5,7-trihidroksi flavon) tümör gelişimini inhibe edici ve kanser oluşumunu önleyici özellikleri olan bir flavon molekülüdür.Bu çalışmanın amacı Apigenin'in I-131 ile işaretlenerek radyofarmasötik potansiyelini incelemektir. Apigenin iodogen yöntemi kullanılarak I-131 ile işartelenmiş, daha sonra işretli bu bileşiğin kalite kontrol çalışmaları ince tabaka radyokromatografisi (TLRC), elektroforez, yüksek performanslı sıvı radyokromatografisi (HPLRC) ile gerçekleştirilmiştir. Yapı tayini amacıyla inaktif iyot ile işaretlenmiş Apigenin'in LC-MS/MS ve 1H-NMR verileri değerlendirilmiştir. İşaretlemenin %98.15±3.22 verimle gerçekleştiği ve işaretlenmiş bileşiğin karalılığını 3 saat boyunca koruduğu tespit edilmiştir. Biyodağılım çalışmaları erkek ve dişi Albino Wistar sıçanlar üzerinde gerçekleştirilmiş gram doku başına enjekte edilen doz değerleri hesaplanarak zamanla değişimi incelenmiştir. Tüm deneysel veriler SPSS 13.0 istatistik programı kullanılarak değerlendirilmiştir.Sonuç olarak, sıçanlarda 131I-Apigenin bileşiğinin ince bağırsağa, ayrıca dişi sıçanlarda ise uterus'a spesifik olduğu ve bunların görüntüleme çalışmalarında kullanılabileceği bulunmuştur.Anahtar Kelimeler: Apigenin, I-131, iodogen yöntemi, ince bağırsak, uterus Apigenin (4',5,7-trihydroxyflavone) is a flavonoid which has been shown to possess a variety of biological activities including tumor growth inhibition and chemopreventation.Our aim of the present study, is to label apigenin with I-131 and investigate its radiopharmaceutical potential. Apigenin was labelled with I-131 using iodogen method, then quaility control studies were carried out using Thin Layer Radio Chromatography (TLRC), Elektrophoresis methods, High Peformance Liquid Radio Chromatography (HPLRC). Besides, apigenin labelled with cold iodine was synthesized for suctructure analaysis, its structure analysis was assessed with Liquid Chromatography/Mass Spectrometry (LC-MS/MS) and Proton Nuclear Magnetic Resonance (1H-NMR) The binding efficiency was determined as 98.15±3.22 %, radiolabelled apigenin was maintained stability through 3 hours. Biodistrubition studies were performed in male and female Albino Wistar rats. The injected dose per gram tissue was calculated and time-activity curves were examined. All the experimental data were evaluated using statistical SPSS 13.0 program.In conclusion, although 131I-Apigenin showed specific for small intestine in male rats, its indicated particular uterus of famela rats.Key words: Apigenin, I-131, iodogen method, small intestine, uterus 82
- Published
- 2008
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.