Search

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde 29 Ekim 1923 tarihinden 1980 yılına kadar 14 Cumhurbaşkanı seçimi yapılmıştır. Söz konusu dönemde 6 Cumhurbaşkanı göreve gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1923, 1927, 1931 ve 1935 yıllarında olmak üzere üst üste 4 kez Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Atatürk döneminde Cumhurbaşkanı seçimleri genel olarak tartışmasız geçmekle beraber yalnızca 1931 seçiminde Cumhurbaşkanlığı görev süresi ve Cumhurbaşkanı'nın tarafsızlığı konusu tartışma yaratmıştır. Atatürk'ün ardılı M. İsmet İnönü de 1938, 1939, 1943 ve 1946 yıllarında olmak üzere üst üste dört kez Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Bu dönemde özellikle 1946 genel seçimlerinde yaşanan tartışmalar Cumhurbaşkanlığı seçimini de etkilemiş ve muhalefet tarafından mecliste protesto edilmiştir. 1950 seçimi ile Demokrat Parti zaferi sonrası M. Celal Bayar 1950, 1954 ve 1957 yıllarında üst üste üç kez Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Bu dönemde de tartışmalar iktidar ve muhalefet cephesi etrafında genel seçimler üzerinde yoğunlaşmıştır. Ardından 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koymuş ve 1961 yılında yapılan genel seçimler sonrasında Genelkurmay Başkanlığından emekli olan ve senatör olarak TBMM'ye giren Cemal Gürsel 4. Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir ve göreve gelmiştir. Cemal Gürsel görevini yerine getiremeyecek duruma gelince ordunun adayı olarak CHP ve AP'lilerce de desteklenmek suretiyle 1966 yılında Cevdet Sunay 5. Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir. 1973 yılına gelindiğinde Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın görev süresi dolmasına yakın bir sürede başlayan ancak 15. Tur'da sonuçlanan uzun bir sürecin ardından uzlaşı adayı olan Emekli Oramiral Fahri S. Korutürk Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 6.Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Ve 12 Eylül 1980 yılındaki askeri darbeye kadar görevini sürdürmüştür.Araştırma kapsamında Arşiv kaynakları, TBMM Zabıt Cerideleri, Gazeteler ve Belgeler ışığında Cumhurbaşkanı seçimleri irdelenmiştir.Anahtar Sözcükler: Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı Seçimleri, Cumhurbaşkanlığı, Atatürk, İnönü, Bayar, Gürsel, Sunay, Korutürk 14 Presidential elections were held in the Republic of Turkey from October 29, 1923 until 1980. In this period, 6 Presidents took office. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, the founder of the Republic of Turkey, was elected as the President 4 times in a row in 1923, 1927, 1931 and 1935. Although the Presidential elections in Atatürk's period had no disputes in general, disputes appeared only in the 1931 election regarding the Presidential term of office and the President's objectivity. M. İsmet İnönü, Atatürk's successor, was elected as the President four times in a row in 1938, 1939, 1943 and 1946. During this period, the disputes that emerged especially in the 1946 general elections also affected the Presidential election and it was protested by the opposition in the parliament. With the 1950 election, M. Celal Bayar was elected as the President three times in a row in 1950, 1954 and 1957 after the victory of the Democratic Party. In this period, the disputes focused on the general elections around the government and the opposition. Then, with the military intervention of May, 27 1960, the Turkish Armed Forces seized power and Cemal Gürsel, who retired from the General Staff after the 1961 general elections and entered the TBMM as a senator, was elected as the 4th President and took office. When Cemal Gürsel was unable to fulfill his duty anymore, Cevdet Sunay was elected as the 5th President as the candidate of the Army in 1966 together with the support of the CHP and the AP. In 1973, the Retired Admiral Fahri S. Korutürk, who was the candidate of consensus, was elected as the 6th President of the Republic of Turkey after a long process which started close to the end of the President Cevdet Sunay's duty but was concluded in the 15th Tour. And he continued his duty until the military coup on September 12,1980.Within the scope of the research, the Presidential elections were examined in the light of the Archival sources, the TBMM Record Papers, Newspapers and Documents.Key Words: President, Presidental Elections, Presidency, Atatürk, İnönü, Bayar, Gürsel, Sunay, Korutürk 174

Yeraltı yaşamının yüksek derecede hipoksik olan koşullarına uyum sağlamış rodentler olan kör fareler, hipoksinin apoptotik süreçler üzerindeki etkilerinin anlaşılabilmesi için kullanılabilecek benzersiz organizmalardır. Kör farelerin birçok anti-kanser özelliklerinin ortaya çıkarılmış olmasına karşı, p53 denetiminden ayrı olarak seçici bir şekilde kanser hücrelerini hedef alabilen TRAIL aracılı hücre ölümü doğaları ise henüz ortaya çıkartılmamıştır. Buna yönelik olarak, sunulan çalışmada, Nannospalax nehringi'de TRAIL aracılı hücre ölümünde rol alan ligand (TRAIL), reseptör (DR4, DR5, DcR1, DcR2 ve OPG) ve bazı anti-apoptotik proteinlerin (FLIP, cIAP-1, cIAP-2 ve XIAP) hipoksi altında mRNA seviyelerinde meydana gelen değişimlerin belirlenmesi ve biyoinformatik yöntemler yardımıyla bu proteinlere ait aminoasit dizilerinin ortaya çıkartılması amaçlanmıştır. Bu amaçla, Kars'ın farklı popülasyonlarıdan toplanan erkek kör fareler Hipoksi Grubu (n=5) ve Normoksi Grubu (n=4) olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Hipoksi Grubu'ndaki kör fareler, 52 saat boyunca tam karanlık koşullarda (24K:0A) %7 oksijen + %93 azot gaz karışımına maruz bırakılmıştır. Normoksi Grubu'ndaki kör fareler, tam karanlık koşullarda (24K:0A) normokside tutulmuştur. Deney sonunda kör farelerin beyin ve akciğer dokularından TRIzol yöntemiyle RNA izolasyonu yapılarak RT-PCR yöntemi ile TRAIL, DR4, DR5, DcR1, DcR2, OPG, FLIP, cIAP-1, cIAP-2 ve XIAP mRNA ekspresyonlarına bakıldı ve elde edilen PCR ürünlerinden sekans analizleri yapılmıştır. Agaroz jel elektroforez görüntülerinden elde edilen bant yoğunluklarının istatistiksel analizi sonucunda, gruplar arası anlamlı bir farka rastlanmamıştır. Fakat bant görüntüleri gözlemsel olarak karşılaştırıldığında hipoksinin beyin dokusu DR4, DR5, DcR1, DcR2, OPG, FLIP, XIAP, cIAP-1 ve cIAP-2 mRNA ekspresyonlarında belirgin bir artışa neden olduğu görülmüştür. Yapılan biyoinformatik analizlerde ise Nannospalax nehringi'ye ait TRAIL, DR4, DR5, DcR1, DcR2, OPG, FLIP, cIAP-1, cIAP-2 ve XIAP proteinlerini kodlayan aminoasit bilgilerinde insan ve diğer türlerden farklı aminoasit dizilerinin yer aldığı belirlenmiştir. Sonuç olarak, ortaya çıkardığımız bu proteinlere özgü farklılıkların, kör farelerin hipoksik koşullarda yaşamak için evrimleşmiş bir takım adaptasyonlar olduğunu düşünmekteyiz. Ayrıca, Nannospalax nehringi'de bu proteinlerin aminoasit dizilerindeki farklılıkların biyolojik önemine yönelik olarak yapılacak çalışmaların, tümör kitleleri üzerindeki hipoksi stresi sonucunda TRAIL aracılı hücre ölümüne karşı oluşan direncin aşılabilmesi açısından yeni bir adım olabileceğini düşünmekteyiz. Blind mole rats, the rodents that adapt to the highly hypoxic conditions of underground life, are unique organisms that can be used to understand the effects of hypoxia on apoptotic processes. Although many anti-cancer properties of blind mole rats are discovered, TRAIL-mediated cell death, which is able to selectively target cancer cells separately from p53 control, is inherently unexplored. In the present study, it was aimed to determine the changes in the mRNA levels of ligand (TRAIL), receptor (DR4, DR5, DcR1, DcR2 and OPG) and some anti-apoptotic proteins (FLIP, cIAP-1, cIAP-2 and XIAP) involved in TRAIL-mediated cell death in Nannospalax nehringi under hypoxia and to identify amino acid sequences of these proteins employing bioinformatics methods. For this purpose, the male blind mole rats collected from different populations of Kars were divided into two groups; Hypoxic Group (n=5) and Normoxic Group (n=4). The blind mole rats in the Hypoxic Group were exposed to a mixture of 7% oxygen + 93% nitrogen gas under full dark conditions (24K:0A) for 52 hours. The blind mole rats in the Normoxic Group were kept under normoxia in full darkness (24K:0A). Later on, RNA of the brain and lung tissues of blind mole rats were isolated by TRIzol method and expressions of TRAIL, DR4, DR5, DcR1, DcR2, OPG, FLIP, cIAP-1, cIAP-2 and XIAP mRNA were investigated through RT-PCR and sequence analyzes of the obtained PCR products were performed. No significant difference was found between the groups after statistical analysis of the band densities on the agarose gel electrophoresis images. However, when the band images are compared visually, it was found that hypoxia caused a significant increase in DR4, DR5, DcR1, DcR2, OPG, FLIP, XIAP, cIAP-1 ve cIAP2 mRNA expression levels in brain tissue. In the bioinformatics analysis it was determined that amino acid sequences encoding TRAIL, DR4, DR5, DcR1, DcR2, OPG, FLIP, cIAP-1, cIAP-2 and XIAP proteins of Nannospalax nehringi have different amino acid sequences from human and other species. In conclusion, we think that the differences between these proteins are a number of adaptations that blind mole rats have evolved to live in hypoxic conditions. In addition, we also think that further studies on biological importance of the differences in the amino acid sequences of these proteins in Nannospalax nehringi may be a new step in terms of overcoming resistance to TRAIL mediated cell death as a consequence of hypoxia stress on tumor cell masses. 136

İş sağlığı ve güvenliğinin ele alındığı bu çalışma, iş sağlığı ve güvenliği kavramlarının ekonomik ve sosyal boyutlarını ortaya koymak amacıyla hazırlanmıştır. Endüstrideki hızlı gelişmeler ile birlikte çalışma hayatında da yeni riskler ortaya çıkmış, buna bağlı olarak da iş kazaları ve meslek hastalıklarında her geçen gün gözle görülür şekilde artmıştır. İş yerlerinde il kazalarına maruz kalınması ile meslek hastalıklarına yakalanılması durumu, sadece çalışanları değil, işvereni ve toplumu etkilemektedir. Bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için iş sağlığı ve güvenliği konusunda önlemler alınması zorunlu hale gelmiştir. Gerekli tedbirler alındığı takdirde iş kazaları ve meslek hastalıklarının tamamı önlenebilir. İş sağlığı ve güvenliği uygulamaları gerekli bütçe, kaza ve hastalık sonrası oluşacak durumların yarattığı masraflara göre daha azdır. Çalışanın, işverenin, devletin ve dolayısıyla toplumun çıkarları için iş kazaları ve meslek hastalıklarının olumsuz sosyal etkilerini en aza indirmek gereklidir. Bunun içinde işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği uygulamaların standartlara uygun şekilde uygulanıyor olması gerekmektedir. Bu çalışmada; ilk olarak iş sağlığı ve güvenliği kavramları açıklanmış, iş sağlığı ve güvenliği kavramının dünyada ve ülkemizdeki tarihsel gelişim süreci ortaya konmuş, ulusal ve uluslararası yasal süreç hakkında bilgi verilmiş ve Türkiye'de iş kazalarına maruz kalma ile meslek hastalıklarına yakalanma durumu açıklanmıştır. Son olarak da iş kazaları ve meslek hastalıkları, toplam ülke ekonomisi açısından ve sosyo-kültürel açıdan incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: İş sağlığı ve güvenliği, İş kazası, Meslek hasatlıkları This study which was prepared, consediring occupational health and safety, is prepared in order to explain occupational health and safety's terms and its social and economical aspect. With the rapid development in industry, new risk factors started to appear in working life also. In paralel with this development, industrial accidents and occupational disease are getting remarkably increase in each passing day. The situation that being exposed to occupational accident in workplace and being caught occupational disease makes a huge influence not only towards employer but the society as well. In order to prevent this kind of industrial problem, taking precaution was made compulsory in the field of occupational health and safety. As long as necessary precaution is taken, occupational accidents can be preventable completely .The budget for occupational health and safety is fewer than the expense which appears after occupational accident and diseases. For the safe of employee, employer, government and, off course relatedly all the part of society, getting minimise negative social effects of occupational accident and disease is essential. That's why. It is required that being applied occupational health and safety practices properly its standarts at workplaces. In this study; firstly the notion of occupational health and safety is explained, and presented historical development process of occupational health and safety in our country and the world, and given information about the national and international legal process, and explained the situation of being exposed to occupational accidents and occupational diseases in Turkey. And finally, examined occupational accidents and disease in term of the whole national economy and socio-cultural. 99

21. yüzyılda rekabet sadece firmalar arasında değil, aynı zamanda ülkeler arasında da yaşanmaktadır. Küreselleşen dünyada artan rekabet koşulları neticesinde ülkeler, daha fazla yatırım elde etmek veya daha fazla turist tarafından ziyaret edilmek gibi birçok nedenden ötürü uluslararası platformda güçlü ve güven veren bir imaj çizmeye çalışmaktadırlar. Bu ihtiyaç da geleneksel olarak özel şirketlerle özdeşleştirilen marka ve markalaşma kavramlarının ülke markalarına uyarlanmasına ve aynı zamanda yenilikçi stratejiler geliştirilmesine yol açmıştır. Bu çalışmanın temel amacı da doksanlı yılların başında konuşulmaya başlanan ve son yıllarda daha da önem kazanan ülke markalaşması kavramını detaylı bir şekilde ele almaktır. Derin bir literatür taramasıyla beraber bu konunun temel hatlarına çalışma içerisinde yer verilerek bu yeni pazarlama kavramının anlaşılması hedeflenmiştir. Kavramsal analizin tamamlanmasıyla beraber Türkiye örneği üzerinden araştırma kısmı kurgulanmıştır. Bu doğrultuda Türkiye'nin yeni markalaşma hareketi olarak nitelendirilen `Turkey: Discover the potential` kampanyası başta olmak üzere, ülkenin ne gibi stratejiler geliştirdiği ve mevcut konumu, güçlü ve eksik yönleri ışığında gelecek hedeflerini nasıl belirlediği irdelenmiştir. In the 21st century, competition is not only among companies but also between countries. As a result of the increasingly competitive conditions in the globalizing world, countries are seeking a strong and trusting image on the international platform for many reasons, such as getting more foreign direct investment or attracting more tourists. This necessity has led to the adaptation of brand and branding concepts traditionally identified with private companies to country brands and to develop innovative strategies at the same time. The main purpose of this study is to elaborate the notion of the branding of a country that started to be spoken at the beginning of 1990s and has become more important in recent years. It is aimed to understand the concept of this new marketing approach by taking a deep literature investigation along with basic lines of the subject. With the completion of the conceptual analysis, the research part was structured through the case of Turkey. In this respect, it has been examined what kind of strategies are developed by the country in the light of its current position, strengths and weaknesses, especially the `Turkey: Discover the potential` campaign, which is considered as Turkey's new branding movement, is mentioned. 103

Haberleşme ağlarında optik sinyallerin menzillerini artıran yenileyiciler, ulaşım ağlarında yüklerin, sürücülerin yada ulaştırma vasıtalarının değiştirildiği stratejik olarak seçilmiş noktalar, alternatif yakıt ile çalışan araçların uzun mesafeli yolculuklarını tamamlayabilmeleri için yol ağları üzerine yerleştirilen dolum istasyonları rölelerin değişik uygulama alanlarındaki kullanımlarına birer örnek teşkil etmektedir. Röleler değişik isimler ve fonksiyonlarla birçok haberleşme ve ulaşım ağının temel birer parçasıdır ve rölelerin ağlarda en iyi yerlerinin bulunması birçok uygulama alanında önemli bir problem olarak ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada, yazında yer alan değişik röle yerleştirme problemleri ele alınmış, yeni problemler tanıtılmış ve bu problemlerin ̧çözümü için etkin kesin çözüm yöntemleri önerilmiştir. Bu tez çalışmasında, röle yerleştirme problemlerine değişik ağ topolojileri, kapasiteleri, maliyetleri ve talep durumları perspektiflerinden yaklaşılarak önemli teorik sonuçlar elde edilmiştir. Röle yerleştirme problemlerini temel olarak diğer problemlerden ayıran ve çözümünü zorlaştıran ana husus ele alınan varlıkların ağdaki hareketini sınırlayan menzil kısıtlarıdır. Önerdiğimiz yol-parçacığı tabanlı formülasyonlar ile söz konusu menzil kısıtlarının ve oluşturulacak rotalar için ön görülecek daha genel sınırlandırmaların doğrudan ve etkin bir şekilde modellenmesi mümkün olmaktadır. Yol parçacığı tabanlı formülasyonların esnek yapıları kullanılarak değişik uygulamalarda ortaya çıkan ve bir birinden farklı özellikleri barındıran röle yerleştirme problemleri için etkin çözüm yöntemleri sunulmuştur. Gerçekçi problem örnekleri üzerinde yapılan kapsamlı hesapsal çalışmalar önerdiğimiz bu özgün yaklaşım ile geliştirdiğimiz kesin çözüm yöntemlerinin hesapsal performansının literatürde var olan en iyi sezgisel algoritmalar ile yarışabilecek seviyede olduğunu göstermektedir. With different names and functions, relays play a crucial role in the design of telecommunications and transportation networks and finding optimal relay locations is an important concern in various applications. We investigate several relay location problems from the literature, propose new ones and design efficient solution methods to obtain managerial insights. The basic problem we investigate in this dissertation is the Regenerator Location Problem (RLP).We revisit RLP from the hub location perspective and introduce two new dimensions involving the challenges of survivability. Considering the flexible optical network architecture, we relax all pairs connectivity, infinite capacity links and single modulation level assumptions of RLP and introduce the regenerator location problem in flexible optical networks (RLP-FON). RLP-FON solves regenerator location, routing, bandwidth allocation and modulation selection problems jointly to better exploit the opportunities offered by this novel network architecture. For various problems arising in telecommunications and transportation it is beneficial to consider edge design and relay locations together. We add the edge design aspect to RLP and extend our research to Network Design Problem with Relays. Different than telecommunications networks, the total length of a route is an important issue in transportation. So in the final part we include circuitry constraints to the routing decisions and study the Refueling Station Location Problem for Alternative Fuel Vehicles. We approach relay location problems from different angles: network topologies, capacities, costs, and demands and provide significant theoretical results. For all relay location problems, the reach limitations for the related entities pose the main challenge and we propose novel path-segment based formulation approaches to incorporate these constraints in an efficient way. Extensive numerical experiments with realistic problem instances attest to the efficacy of the proposed approach. 187

Bu araştırmada, Mesleki ve Teknik Anadolu Liseleri okul müdürlerinin etik liderlik davranışları gösterme düzeylerinin demografik değişkenler bağlamında, bu okullarda çalışan öğretmen görüşlerine göre farklılık gösterip göstermediği ayrıca okul müdürlerinin etik liderlik davranışları sergilemelerinin ne düzeyde olduğu araştırılmıştır. Bu araştırmada tarama yöntemi kullanılmış olup veriler, Yılmaz (2005) tarafından geliştirilen 28 maddeden oluşan `Etik Liderlik Ölçeği (ELÖ)` yardımıyla toplanmıştır. Ölçek iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde ölçekle ilgili açıklamalar ve öğretmenlerin demografik özelliklerini belirten `Kişisel Bilgi Formu` yer almakta, İkinci bölümde ise Mesleki ve Teknik Anadolu Liseleri okul müdürlerinin etik liderlik davranışları gösterme düzeylerini değerlendirmeye yönelik ifadeler yer almaktadır.ELÖ, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Bursa ili Gemlik ilçesinde bulunan Mesleki ve Teknik Anadolu Liselerinde görev yapan 188 öğretmenin tamamına uygulanmış olup, 141 adet ölçek değerlendirmeye alınmıştır. Evrenin tamamına ölçek uygulandığından ayrıca örneklem alınmamıştır.Araştırma süresince verilerin analizinde SSPS (Statistical Package for Socail Sciences) versiyon 22.0 paket programı ile yüzde, frekans, aritmetik ortalama, standart sapma; t-testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA) yapılmıştır.Araştırma sonucunda; Mesleki ve Teknik Anadolu Liseleri okul müdürlerinin etik liderlik davranışları gösterme düzeylerinin iyi durumda olduğu ve etik liderliğin üç alt boyutu arasında bulunan `davranışsal etik` alt boyutunda en fazla etik liderlik davranışları sergiledikleri sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca Mesleki ve Teknik Anadolu Liseleri okul müdürlerinin etik liderlik davranışları gösterme düzeylerinin, öğretmenlerin etik liderlik algılarının demografik değişkenlere göre bir farklılık göstermediği de ortaya çıkmıştır.Anahtar Kelimeler: Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, Etik, Lider, Etik Liderlik, Okul Müdürü In this study, Vocational and Technical High School administrators` ethic leadership behaviors are examined in the context of demographic variables and according to teachers` opinions, furthermore the level of demonstrating ethical leadership behavior of the school administrators have been investigated.General screening method was used in this study and data was collected by `Ethical Leadership Questionnaire (ELÖ)` consist of 28 items developed by Yılmaz (2005). The scale consists of two parts. In the first section there are explanations about the scales and `Personal Information Form` which describes teacher's demographic characteristics. In the second part, there are assessment statements for the Vocational and Technical High School administrators' level of ethical leadership.ELÖ, was applied to all 188 teachers who work in Vocational and Technical High School in Gemlik-Bursa in 2015-2016 academic year and 141 pieces' scale were evaluated. As the scale was applied to the all population, sample was not applied additionally.During the study period: percent, frequency, mean, standard deviation; T-test, one-way variance analysis (ANOVA) was performed for the analysis of data using SSPS (Statistical Package for Social Sciences) version 22.0 software program.As a research result; Vocational and Technical High School administrators' level of ethical leadership is in good condition and it has been reached that administrators show mostly ethical leadership.Furthermore, it has been reached that Vocational and Technical High School administrators' level of ethical leadership does not show significant differences according to demographic variables of the teachers' perceptions of ethical leadership.Keywords: Vocational and Technical High School, Ethics, Leader, Ethical Leadership, School Administrator 121

Yüksek teknoloji endüstrisinde, tüketicilerin ürünlerin yeni versiyonlarını almayayönelik eğilimleri üreticileri eski modellerin fiyatlarını düşürmeye zorlar. Buparekendecileri bu ürünler için kendi satış fiyatları da düşeceği için korunmasızdurumda bırakır. Bunu önlemek için, üreticiler ve parekendeciler belirli birfiyat yükümlülük politikası üzerinde uzlaşırlar ve bunlardan bir tanesi fiyat korumasıdır.Genelde fiyat koruması kontratı uyarınca üretici firma perakendecifirmanın belirli bir zaman aralığında aldığı envanter için eski ve yeni toptansatış fiyatları arasındaki farkın bir kısmını geri alır. Bazı fiyat koruması kontratlarındaise satılan ürünlerin eski ve yeni satış fiyatları üzerinden ödeme yapılır.Bu çalışmada rassal talebin görüldüğü¸ çok periyotlu ve sonlu bir ortamda fiyatkoruması kontratı incelenmektedir. Satış periyodunun başında belirli miktardaenvantere sahip olan bir üretici ve bir parekendeci olduğu kabul edilmektedir.İncelenen problemde, üretici perakende satış fiyatına karar vermekte, yeni üretimve ikmale izin vermemektedir. Üreticinin amacı kendisinde ve perakendecidekalan envanter miktarlarına göre her periyodun başında kendi karını maksimizeedecek satış fiyatlarını belirlemektir. Bu problem için bir model önerilerek, modelinanalitik özellikleri ve farklı faktörlerin optimal fiyat ve kar üzerindeki etkilerianalitik olarak incelenmiştir. Son olarak, yöneticilerin kararlarını desteklemekamaçlı sayısal bir çalışma yapılarak sonuçları özetlenmiştir. In high-tech industry, customers' tendency to purchase the newest versions ofproducts forces manufacturers to reduce the prices of older models. This putsthe retailers in a vulnerable position as their own sales prices also decrease forthese products. For this purpose, manufacturers and retailers compromise overdifferent price commitment terms in their contracts. One such term is priceprotection. In general, a price protection term obliges a manufacturer refunda retailer a portion of the difference between the new and old wholesale pricesfor the inventory that the retailer have in stock and that are ordered within atime window. Sometimes, refunds may also be applied on products sold basedon their sales price. We study a price protection contract over a finite horizonunder stochastic demand. We have a single manufacturer and a single retailer,each endowed with a fixed amount of inventory at the beginning of the horizon.The manufacturer determines the retail price and neither manufacturing nor replenishmentis allowed. The objective of the manufacturer is to set the retailprice in each period given how much inventory is left at the manufacturer andthe retailer. We analyze the structure of the model and provide some analyticalresults on the effect of different factors on optimal prices and optimal expectedprofits. Then, we present the results of a numerical study in which we furtherinvestigate the effect of different factors to obtain managerial insights. 126

Bu çalışmada, Kafkas Üniversitesi Veteriner Fakültesi Hayvan Sağlığı Araştırma ve Uygulama Merkezi Klinikleri?ne gelen neonatal buzağı hastalıklarından septisemi, omfalit ve buzağı ishali olan hayvanlarda Mn-SOD enziminin gen ekspresyonunda meydana gelen değişikliklerin araştırılması amaçlanmıştır.Bu amaçla 29 adet 0-3 haftalık buzağı kullanıldı. Hayvanlar her grupta 7 neonatal buzağı bulunan 3 deney ve 1 kontrol grubu olmak üzere 4 gruba ayrıldı. Gruplar sırasıyla; Kontrol Grubu: Sağlıklı 0-3 haftalık buzağılar (n=7), 1. Grup: Neonatal septisemili 0-3 haftalık buzağılar (n=7), 2. Grup: Netonatal buzağı ishali olan 0-3 haftalık hayvanlar (n=7), 3. Grup: Neonatal omfaliti olan 0-3 haftalık buzağılar (n=7) olacak şekilde oluşturuldu. Kan numuneleri intravenöz yolla EDTA?lı tüplere alındı ve bunların santrifüjünden elde edilen plazmalar ve eritrosit paketleri muhafaza edildi. Salya, steril swap ile alınarak muhafaza edildi. Muhafaza edilen örneklerden TRIzol yöntemiyle RNA izole edildi ve izole edilen RNA?lar kullanılarak RT-PCR ile Mn-SOD geni mRNA expresyonuna bakıldı.Neonatal dönemde görülen buzağı hastalıklarının serbest radikal oluşumuna neden olarak eritrosit paketi, salya ve plazmada Mn-SOD geni mRNA ekspresyonunda azalmaya neden olduğunu tespit ettik.Sonuç olarak neonatal dönemde oluşan buzağı hastalıkları yavruların antioksidan savunma sistemini ve immun fonksiyonları zayıflatması sonucu oluşan stres koşullarının enfeksiyonu kuvvetlendirebiliyor olabileceği düşünülmektedir. In this study, it is aimed that the changes in gene expression of Mn-SOD enzyme are examined in the animals with the neonatal calf septicemia, omphalitis and calf diarrhea coming to Animal Health Research and Application Centre Clinics, Faculty of Veterinary at Kafkas University.29 calves, which are 0-3-week, have been used for this purpose. The animals in each group where there are 7 neonatal calves are divided into 4 groups as 3 experiment and 1 control groups. The groups have been formed respectively as ; Control Group: Healthy 0-3-week-calves (n=7), 1st Group: 0-3-week-calves with Neonatal septicemia (n=7), 2nd Group: 0-3-week-calves with neonatal calf diarrhea (n=7), 3rd Group: 0-3-week-calves with neonatal omphalitis (n=7). Blood samples have been taken into tubes with EDTA intravenously and the plasmas and erythrocyte suspensions that are obtained while being centrifuged have been maintained. Saliva that are taken with sterile swap have been kept. RNA has been isolated with TRIzol method from samples maintained and mRNA expression of Mn-SOD gene has been examined with RT-PCR through being used RNA isolated.It was detected that diseases occurring in the neonatal period of calf which also caused free radical formation cause a decrease in Mn-SOD gene mRNA expression in erythrocyte, plasma and saliva.In conclusion, weakening of the antioxidant defense system and immune functions as a result of neonatal calf disease is thought to be potential to strengthen the infection. 56

Bu çalışma yoksulluk literatürü ışığı altında dünyada ve Türkiye?de yoksullukla mücadelede kullanılan tüm doğrudan mali tedbirleri incelemekte ve bu tedbirlerin gösterdikleri performansları Türkiye açısından analiz etmektedir. Ülke uygulamaları incelendiğinde yoksullukla mücadelenin birçok doğrudan mali tedbirin birlikte kullanılması ile yapıldığı tespit edilmiştir. Bu nedenle çalışmada doğrudan mali tedbirlerin tamamına yer verilmiş ve bu yöntemin mücadelenin daha iyi anlaşılmasına katkı yapacağı düşünülmüştür. Çalışmada tanımlayıcı çalışma yöntemi benimsenmiştir. Öncelikle dünyada ve Türkiye?de yoksullukla mücadelede kullanılmakta olan doğrudan mali tedbirler tespit edilmiştir. Doğrudan mali tedbirler kamusal mali tedbirler, sivil toplum kuruluşları, mikrokredi uygulamaları ve İslam ekonomisi şeklinde sınıflandırılarak incelenmiştir. Kamusal mali tedbirler ise kamusal sosyal harcamalar ve kamusal gelirler şeklindeki alt kalemlere ayrılmıştır. Doğrudan mali tedbirlerde uygulanan hedefleme mekanizmaları örneklerle beraber verilmiştir. Türkiye?de uygulanan tüm doğrudan mali tedbirler analiz edilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın sonucunda, doğrudan mali tedbirlerin yeterli ve düzenli kaynakla, uzun dönemli, planlı, hedefleme mekanizmaları yoluyla ve birlikte kullanılması halinde yoksullukla mücadelede istenen başarıların sağlanacağı görülmüştür. Ayrıca doğrudan mali tedbirlere paralel olarak yoksulların istihdamla olan bağlantılarının sağlanmasının yoksulluk oranlarının düşürülmesine katkı yapacağı tespit edilmiştir. Yapılan bu analizler sonucunda en iyi politika önerileri sunulmaya gayret edilmiştir.Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Kamusal Mali Tedbirler, Mikrokredi, Sivil Toplum Kuruluşları, İslam Ekonomisi, Hedefleme Mekanizmaları This research with the light of destitution literatüre investigates whole direct financial cares that employed to fight destitution in the world and Turkiye and analyses performances of these cares with respect of Turkiye. Investigating of country applications shows that fighting with destitution is done with using many of the direct financial cares all together. Because of this reason, in this research, all of the direct financial cares are placed and it is thought that this method assists understanding of fighting.In this research, descriptive anayse method is accepted. Firsly, direct financial cares that are used to fight with destitution in the world and Turkiye are fixed. direct financial cares are investigated with classifing as public financial cares, non-governmental organizations, micro-credit applications and Islamic economy. Public financial cares are divided into sub-items as public social expenditures and public revenues. Targeting mechanisms that applied in direct financial cares are given with examples. Whole of the direct financial cares applying in the Turkiye are attempted to analysed.The result of the research, It is observed that If direct financial cares are used with adequate and regular source, long-term, planned, through the mechanisms of targeting and used all together, the desired success in the fight against destitution will be provided. Beside this, It is observed that providing poors with the employment in the parallel of direct financial cares will contribute to reduction of poverty rates. The result of these analyzes it is tried to suggest best policy suggestions.Keywords: Poverty, Public Financial Measures, Microcredit, Non-Governmental Organizations, Islamic Economics, Targeting Mechanisms 299

International MultiConference of Engineers and Computer Scientists 2011, IMECS 2011; Kowloon; Hong Kong; 16 March 2011 through 18 March 2011, In this work, we propose an itemset hiding algorithm with four versions that use different heuristics in selecting the item in itemset and the transaction for distortion. The main strengths of itemset hiding algorithm can be stated as i) it works without pre-mining so privacy breech caused by revealing frequent itemsets in advance is prevented and efficiency is increased, ii) base algorithm (Matrix-Apriori) works without candidate generation so efficiency is increased, iii) sanitized database and frequent itemsets of this database are given as outputs so no post-mining is required and iv) simple heuristics like the length of the pattern and the frequency of the item in the pattern are used for selecting the item for distortion. We compare versions of our itemset hiding algorithm by their side effects, runtimes and distortion on original database.

Bu çalışmada burun tıkanıklığına neden olup medikal tedavi ile kontrol altına alınamamış alt konka hipertrofilerinde, ısı kontrollü konka koterizasyonu (radyofrekans) (RF) ile ısı kontrolü olmayan submüköz bipolar koterin etkinliğinin, komplikasyonlarının ve maliyetinin karşılaştırılarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır.Kronik burun tıkanıklığı şikayeti ile başvuran ve KBB muayenesinde alt konka hipertrofisi saptanan 17-67 yaş arasındaki 40 hasta çalışmaya alındı. Bilateral alt konkalara 20 hastada RF ve 20 hastada submüköz bipolar koter ile tek seans koterizasyon uygulandı. Tüm hastalar, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, baş ağrısı, postnazal akıntı, hapşırma, burun kaşıntısı, horlama, apne, epistaksis, egzersiz intoleransı, kabuklanma, kuruluk ve koku alma bozukluğu açısından, subjektif yakınmalarını 0 ila 10 arasında skorlayarak preoperatif ve postoperatif 1.hafta, 1. ay, 3. ay ve 6. ayda kaydettiler. Her iki grupta da hastalar tedaviden hemen önce, postoperatif 1. hafta, 1. ay, 3. ay ve 6. ayda akustik rinometri, rinomanometri ve nazal klirens ölçümü ile değerlendirildi. Eş zamanlı olarak anterior rinoskopi ve endoskopi ile muayeneleri yapıldı.Her iki grupta da hastaların kendi subjektif skorlamalarında burun tıkanıklığında belirgin azalma olmuştur. Yan etkiler açısından, nazal klirens de dahil olmak üzere belirgin fark ve etkilenme saptanmamıştır. Muayenede submüköz bipolar koter olgularında birinci hafta ve birinci ay kontrollerinde radyofrekansa göre kabuklanma daha sık görülmüştür. Rinomanometri ve akustik rinometri değerlerinde istatistiksel olarak fark saptanmamıştır.Medikal tedaviye yanıt vermeyen konka hipertrofilerinin tedavisinde hem radyofrekans hem de submüköz bipolar koter başarılıdır. İki teknik arasında etki, yan etki arasında belirgin fark olmamasına karşın maliyetler açısından submüköz bipolar koter radyofrekansa göre çok daha ekonomiktir.Anahtar Kelimeler: Konka hipertrofisi, radyofrekans, submüköz bipolar koter, akustik rinometri. The aim of this study is to evaluate the effectiveness, complications and cost of two inferior turbinate procedures, temperature-controlled (Radiofrequency-RF) and submucous bipolar cauterization (BC).Fourty patients (17 to 67), who complained about chronic nasal obstruction due to inferior turbinate hypertrophy, were included in the study. RF was applied to 20 patients and BC to another 20 patients. All patients were refractory to medical treatment. Procedures were performed as single applications. Subjective symptoms of nasal obstruction, nasal discharge, headache, post-nasal drip, sneezing, nasal itching, snoring-apnea, epistaxis, exercise intolerance, crusting, nasal dryness, smell disorders were evaluated with visual analouge scales at preoperative, postoperative 1st week, 1st, 3rd and 6th months. All patients were assessed by nasal endoscopy, acoustic rhinometry, rhinomanometry and nasal clearance measurement at preoperative, postoperative 1st week, 1st, 3rd and 6th months.Nasal obstruction was reduced significantly in both groups at all visits. In terms of side effects, the difference between study groups were not significant. Crusting was significantly higher in the BC group at 1st week and 1st month visits. For the acoustic rhinometry and rhinomanometry measures, significant difference has not been revealed.Both RF and BC are successful in the treatment of the inferior turbinate hypertrophy which was refractory to medical treatment. Beside comparable effect and side effects of applications, BC is much more economical than RF.Key Words: Inferior turbinate hypertrophy, radiofrequency, submucous bipolar cautery, acoustic rhinometry. 115

Sepsis ve sepsisten kaynaklanan sendromlar günümüzde halen yüksek mortalite ile seyretmektedir. Sepsis alanında araştırmalar çok ileri düzeyde devam etmesine rağmen henüz klinikte uygulamaya girmiş bir tedavi yoktur. İnterlökin 10 daha önce septisemilerde tedavi modalitesi olarak kullanılmasına rağmen yan etkileri nedeniyle kullanımı yaygınlaşmamıştır. Biz araştırmamızda interlökin 10'un intra abdominal sepsis modelinde intravenöz ve intraperitoneal olarak verildikten sonra doku düzeylerindeki ekspresyonları arasında fark olup olmadığını araştırdık.Bu amaçla, Hacettepe Üniversitesi Cerrahi Araştırma Bölümü'nde yirmi adet fare üzerinde `cecal ligation and puncture'(CLP) yöntemiyle intra abdominal sepsis oluşturduktan sonra farelerin akciğer, karaciğer, dalak, endotel dokularında interlökin 10 düzeyleri değerlendirildi.CLP yapıldıktan 24 saat sonra farelere ya kuyruk veninden ya da intraperitoneal olarak interlökin 10 ve lipozomal plazmid kompleksi verildi. Enjeksiyonları takip eden 24 saat içinde dokular çıkarıldı. Dokularda IL10 ekspresyonu immünohistokimya ile, TNF-? ve IL 6 düzeyleri polimeraz zincir reaksiyonu ile değerlendirildi.İnterlökin-10 boyanmasının intraperitoneal verilişten sonra karaciğerde daha yoğunken; intravenöz verilişten sonra tüm organlarda artmış olduğu görüldü. Tümör nekroz faktörü alfa düzeylerinin intravenöz ve intraperitoneal verilişten sonra baskılandığı, IL 6 düzeylerinin enjeksiyonlara rağmen CLP yapılan gruba göre yüksek kaldığı görüldü.Her ne kadar intravenöz verilişin sistemik olarak daha etkili olduğu düşünülse de araştırmamızda hem intravenöz hem de intraperitoneal yolla yeterli doku IL-10 düzeylerine ulaşılabileceği gösterildi. Çalışmamızda IL-10'nun erken dönemde ekpresyonu intraperitoneal ve intravenöz verilişin her ikisinde de TNF-? düzeylerini baskılamıştır. Ancak bu etki intravenöz yolla daha belirgin ortaya çıkmıştır.İnterlökin-6 düzeyleri, intravenöz yolla daha çok olmak üzere, artmış olarak bulundu. Bu etki IL-10'nun pro-inflamatuar etkisine bağlandı.Anahtar Kelimler: Sepsis, interlökin 10, interlökin 6, tümör nekroz faktör alfa, çekal ligasyon ve delme Sepsis and associated syndromes still comprise a large majority of inhospital mortality. Although there are many studies on sepsis there is not any routine clinical therapy so far. Interleukin 10 had been previously used as a treatment adjunct for septicemia but due to its side effects it was abandoned. In our study we assessed the efficacy of intravenous and intraperitoneal delivery of interleukin 10.For this purpose, twenty mice were subjected to `cecal ligation and puncture?(CLP) and sepsis was induced. Twenty four hours after this either intravenous or intraperitoneal interleukin 10 and liposome complex was delivered. Twenty four hours after injection the tissues are harvested and levels of interleukin are assessed by immunehistochemistry. Levels of TNF-? and IL 6 were assessed with polymerase chain reaction.The tissue staining of IL 10 was found to be elevated in liver after intraperitoneal administration while it was elevated in all tissues after intravenous delivery. Tumor necrosis factor alpha levels were suppressed after both intravenous and intraperitoneal delivery. Interleukin-6 levels were elevated despite any injection compared to the CLP group.Intravenous administration is a true systemic approach with successful gene delivery to the endothelium which is the most vulnerable target organ in sepsis but this study proved that IL 10 liposomal gene transfer via iv or ip routes are both efficient in maintaining adequate tissue levels. We propose that the early expression of IL10 in peritoneum helps to suppress and delay the overt inflammatory reaction in this irreversible model of sepsis. These results also suggest that the IL10 gene delivery via ip route helps to diminish TNF ? induction in 48th hour of sepsis but the iv route is more succsessful in reducing the TNF ? levels. Our results also suggest that the pro-inflammatory action of IL10 is prominent with induction of IL-6 which is more prominent in iv gene delivery.Keywords: Sepsis, interleukin 10, gene therapy, cecal ligation and puncture 60

Bu tezin içeriği, William Shakespeare'in ?Atinalı Timon? adlı oyununun, 27 Mart 2006pazartesi günü başlayan ve 17 Mayıs Çarşamba günü, 15. İstanbul Uluslar Arası TiyatroFestivali kapsamında oynanmasına kadar süren prova sürecinin ayrıntılı olarakincelenmesinden oluşmaktadır. Çalışmada, oyuncunun deney imlediği rol üzerinden, yaratımve prova aşamalarını değerlendirmesi, öznel yaklaşımını seçmesi, sürece dâhil olduğu andan,sonuca giden yola kadar geçirdiği evreleri hem objektif hem de sübjektif olarak aktarmasıesas alınmıştır.Oyun incelemesi bölümünde ilk olarak, genel hatlarıyla oyunun özeti çıkarılmış, ardındankarakter üzerinden açıklamalara gidilmiştir. Atinalı Timon oyununda, deneyimlenenkarakterin adı ?Şair?dir. Bu karakterin, yapının içinde nereye oturduğuna dair çözümlemedebulunulan `analiz' bölümüne ilaveten, süreç bölümünde ise `Şairi Anlamak' başlığı altında,karakter üzerinden neler hedeflendi ve ne kadarı yapıldı'ya ulaşılmaya çalışılmıştır.Anahtar Kelimeler: Atinalı Timon, William Shakespeare, Oyun, Oyunculuk The content of this thesis is become with the detailed examination of rehearsal period ofW.Shakespeare ?Timon of Athens?.In this work, it was evaluated that creation and rehearsal periods over the tried role. Thepassed periods were transmissed as both objectively and subjectively.Firstly, the summery of the play and then character analysis were written. In the chapter of`analysis? and `understanding of the poet? the `poet? character was examined detailed.Key Words: Timon of Athens, William Shakespeare, Play, Acting 103

1971 yılında Bretton Woods anlaşmasının bozulması ve petrol krizlerinin de etkisiyleuluslar arası mali sistemde köklü değişimler görülmeye başlamıştır. Dünya parapiyasasında esnek (dalgalı) döviz kuru sistemi kullanılmaya başlamıştır. Para piyasasındaki bu değişim döviz kurlarının sürekli değişiklik göstermesine ve 1970`li yıllarınsonlarında da faiz oranlarında dalgalanmalara neden olmuştur. Bu süreç içinde finansdünyası, özellikle büyük orandaki döviz kuru ve faiz oranı gibi finansal risklerle karşıkarşıya kalmıştır. Bunun sonucunda finansal risk yönetimi büyük önem taşımayabaşlamıştır. Finansal riskten kaçınmak veya bu riski azaltmak amacıyla yeni finansalaraçlar geliştirilmiştir. Bu araçlar arasında en önemlisi türev ürünlerdir.Bu tezin amacı, yeni finansal araçlardan türev piyasası işlemlerinin vergilendirilmesi ileilgili esasları incelemektir.Bu amaçlara ulaşabilmek için öncelikle yeni finansal araçlar ve bunun en önemli parçasıolar türev ürünlerin ekonomik nitelikleri incelenmiştir. Daha sonra Türk Hukuk Sistemiiçerisinde türev ürünlerin yeri tespit edilmeye çalışıldıktan sonra bunlara uygulanabilecekvergi kanunları hükümleri incelenmiş, bu araçların vergisel olarak gerçek amaçları dışındanasıl kullanıldığı açıklanmaya çalışılmıştır. Son olarak ta seçilen bazı ülkelerdeki vergikanunları karşısında türev ürünlerin durumuna değinilmiştir. After Bretton Woods settlement had breahed in 1971, radical changes had been occuredon international financial system. Flexible exchange rate had been started to use in Worldmoney market. The change in money market had caused continuous alteration on exchangerate. It had also caused fluctation on bank rate in 1970. In this process financial world hadfaced some risk like exchange rate and bank rate.Because of this, financial riskmanagement had been started to carry weight. To escape financial risk or to minimize thisrisk, new financial instruments had been improved. Most important of these instruments isDerivative instrument.The aim of this thesis is to specify derivative instruments that is new financialinstrument and to show taxing ways of these instruments.To reach this aim, economic property of new financial instrument and derivativeinstruments which is the most important part of that will be investigated. After that theposition of derivative instrument in Turkish Law System will be detected. At lastcondition of derivative instrument in choosen country will be touched on. 219

Bu çalışmada, Türkiye genelinde yapılacak olan tarama faaliyetleri için bir yönetim sisteminin oluşturulması amaçlanmıştır, öncelikle, bu yönetim sisteminin oluşturulması doğrultusunda kullanılacak olan kıstaslar belirlenmiş ve bu kıstaslar hakkında ön bilgiler sunulmuş daha sonra, oluşturulmak istenen yönetim sistemine benzer, dünyadaki mevcut yönetim sistemleri hakkında bilgiler verilmiş ve örneklemeler yapılmıştır. Çalışmanın son aşamasında, elde edilen yönetim sisteminin çalışma prensipleri detaylı bir şeklide anlatılmış, tarama faaliyetinin birer tamamlayıcıları olan, tarayıcı ve etkin kullanım yöntem kararlarının hangi prensipler ışığı altında yapılması gerektiği vurgulanmıştır. Bu aşamada, önceden verilmiş olan karar kıstaslarına da göndermeler yapılarak, özellikle tarama faaliyetinin çevre ile olan hassasiyetinin karar mekanizmasındaki önemi vurgulanmıştır. Elde edilen yönetim sistemi, İzmir Körfezi'nde yapılması planlanan tarama faaliyeti üzerinde uygulanmış ve sonuçları üzerinde tartışılmıştır. Bu doğrultuda, tarayıcı seçimi ve yapılacak olan tarama faaliyeti sonucu elde edilecek tarama malzemesinin etkin kullanım seçenekleri gibi tarama faaliyeti bileşenlerinin nasıl olması gerektiği konularında öneriler sunulmuştur. Anahtar Sözcükler: İzmir Limanı Tarama Faaliyeti, İzmir Limanında Tarama Malzemesi Yönetimi, Tarama Faaliyeti, Tarama Malzemeleri, Tarama Malzemesi Etkin Kullanım Seçenekleri, Tarama Malzemesi Yönetimi, Tarama ve Tarama Malzemesi Yönetimi, Tarayıcılar. The aim of this study is to propose a management system for a dredging operations, which will be undertaken in Turkey. First, the criterions, which are used by constitution of this management system, were determined and the information about these criterions were presented. The world-wide used dredging system has been also reviewed. At the last stage of the study, principles of the proposed management system has been explained by emhasizing types of dredgers and the effective of them. The importance of correlation between dredging operations and environment at the decision stage has been discussed in particular. The proposed management system has been applied to the planned dredging operation in Izmir Bay and the rational conclusions have been given. Keywords: Beneficial Uses Options of Dredged Material, Dredged Material, Dredged Material Management in Izmir Bay, Dredgers, Dredging, Dredging and Dredged Material Management, Dredging in tzmir Bay. 81