Search

Çalışmada, park ve bahçe mobilyalarında kullanılan 3 farklı odun türünün, atık yağ kullanılarak 3 farklı yöntem ile emprenye işlemi sonucunda fiziksel özelliklerinin iyileştirilmesi amaçlanmıştır. Odun türü olarak kayın, köknar ve ladin tercih edilmiş, emprenye yöntemleri olarak daldırma, fırçalama ve sıcak yağ yöntemleri uygulanmıştır. Örneklerin rutubet değişimi, yoğunluğu, su alım oranı, su itici etkinlik oranı ve temas açısı belirlenmiştir. Çalışmada, tüm örneklerde en fazla ağırlık artışı (%) daldırma yönteminde bulunurken, en az ağırlık artışı fırçalama yönteminde gözlenmiştir. Türler arasında ise en fazla ağırlık artışı köknar örneğinde gözlenmiştir. Emprenye işleminden sonra, en düşük su alım oranı yine daldırma yönteminde görülmüştür. Uygulanan tüm yöntemlerde su alım oranı kontrol örneğine kıyasla düşük bulunmuştur. Su itici etkinlik değerleri karşılaştırıldığında, daldırma yönteminde kayın, ladin ve göknarda daha iyi sonuçlar elde edilmiştir. Uygulanan emprenye yöntemlerinin hepsinde temas açısı 90º’den yüksek bulunmuştur ve sonuç olarak yüzey hidrofobikliği sağlanmıştır. Genel olarak olası bir emprenye maddesi olarak değerlendirilebilecek atık yağ, odunun fiziksel özelliklerini iyileştirmektedir. Çevre kirliliği açısından önemli bir sorun olarak görülen atık yağların emprenye endüstrisinde kullanım imkanı sağlanabilir.

Bu çalışmada, dondur-kurut tekniği kullanılarak tasarlanmış ve üretilmiş rijit köpükler polivinil asetattan (PVAc), ağartılmış kraft hamurundan ve ağartılmamış kraft hamurundan yapılmıştır. Rijit köpük çevre dostu bir ürün olarak üretim aşamasında pentan veya hidrokloroflorokarbon içermemektedir. PVAc bazlı köpük farklı oranlarda kraft hamuru ile güçlendirilmiştir. Basınç, eğilme kuvvetleri, fiziksel ve morfolojik özellikleri gibi performans özellikleri ilgili standartlara göre incelenmiştir. Köpük yoğunlukları %17,65 varyasyon katsayısı (CV) ile 0,018 g/cm3 ve %2,33 CV ile 0,137 g/cm3 arasında değişmektedir. Basınç direnci %50,00 CV ile 0,001 N/mm2 ve %5,98 CV ile 0.03 N/mm2 arasında değişmektedir. Eğilme direnci ise %20,00 CV ile 0,005 N/mm2 ve %6,06 CV ile 0,11 N/mm2 arasında bulunmuştur. Optimum özellikler B-4’ten (PVAc/Ağartılmış Kraft hamuru 1/0.8) elde edilmiştir. Ağartılmış kraft hamur takviyesi, ağartılmamış kraft hamur takviyesine kıyasla köpük malzemenin performans özellikleri üzerinde daha iyi sonuçlar vermiştir. Tüm test sonuçlarına göre PVAc bazlı rijit köpüğün umut verici sonuçlar sergilediği gözlenmiştir., In this work, rigid foams designed and manufactured using the freezedrying technique were made from polyvinyl acetate (PVAc), bleached kraft pulp and unbleached kraft pulp. The rigid foams designed as an environmentally-friendly product with no pentane or hydrochlorofluorocarbon included in the manufacturing process. The PVAc based foams were reinforced with different kraft pulp contents. Their performance properties such as compressive and flexural strength, physical and morphological properties were investigated according to relevant standards. The foam densities ranged from 0,017 g/cm3 with %17,65 coefficient of variation (CV) to 0,137 g/cm3 with %2,33 CV. The compression resistance was found between 0,001 N/mm2 with %50,00 CV and 0,03 N/mm2 with %5,98 CV. The flexural resistance was found between 0,005 N/mm2 with %20,00 CV and 0,11 N/mm2 with %6,06 CV. Optimum properties were observed B-4 (PVAc/Bleached Kraft pulp 1/0.8). Bleached kraft pulp reinforcement gave better results on performance characteristics of foam materials compared to unbleached kraft pulp reinforcement. Overall test results showed that the PVAc based rigid foams have promising results.

Her alanda etkin ve ilerici değişikliklerin oluşturulmasında itici bir güç olan nanoteknoloji, orman ürünleri sektöründe de kendine yer bulmaya başlamıştır. Özellikle son yıllarda nanobilimi, malzeme bilimi ve orman ürünleri biliminin multidisipliner bir yapı ile ortaklaşa çalışması yeni nesil kompozit malzemelerin, biyokompozitlerin ve nanokompozitlerin geliştirilmesinde büyük rol oynamıştır. Geliştirilen bu inovatif malzemeler geleneksel malzemelerin yerini almakta ve geleneksel üretim tekniklerinin, makinelerinin de rollerini değiştirmesini ve kendini güncellemesini sağlamaktadır. Ağaç malzemenin bileşenlerinden birisi olan selüloz kendi içerisinde birbirine bağlı nano boyutta yapıtaşlarına sahiptir. Nanoselüloz adı verilen bu yapıtaşları saç kalınlığının yaklaşık 10 binde biri küçüklüğünde lifleri ve partikülleri içermektedir. Nanoselüloz ağaç malzemeye mekaniksel gücünü veren doğal, yenilenebilir ve mucizevi bir polimerdir. Doğal polimerik yapısı birçok uygulamada kullanılmasına olanak sağlayan nanoselüloz günümüzde otomotiv, elektronik, inşaat ve ambalajlama gibi sektörlerde kullanılmaya başlanmıştır. Nanoselüloz, hafif olmasına karşın sağladığı yüksek performans özellikleri ile endüstri ve akademi tarafından ilgi gören, geleceğin değerli malzemelerinden birisi olarak kendine yer oluşturmaya başlamıştır. Bu çalışmada, nanoteknoloji ve geleceğin malzemesi nanoselüloz hakkında son yıllarda yapılmış çalışmalardan detaylı bilgiler derlenmiş ve söz konusu malzemelerin türleri, üretim teknolojileri, küresel üreticileri ve gelecekteki kullanım alanları hakkında teknik bilgiler paylaşılmıştır., The nanotechnology that produced innovative changes in many industries has been getting attention in the forest products industry as well. Especially, the increase in multidisciplinary studies motivated researchers to work and study on new-generation nanocomposites and biocomposites that will be a strong alternative to traditional materials with the value-added properties. The cellulose, a crucial component of the trees, is made of small blocks. These blocks which are called nanocellulose contain fibrils and particles. Nanocelluloses are green polymers that have received considerable attention in materials science, engineering research, and research & product development fields in the industry. Nanocellulose is a bio-nano polymer that is widely used as reinforcing materials and added to polymer matrices to create innovative nanocomposites for use in many industries. Today, nanocellulose materials have been used in automotive, packaging, pharmaceutical, insulation and construction industries. The enhancements in the nanocellulose manufacturing processes, the increase in the number of global producers, and the increased demand for green and eco-friendly materials have made the nanocellulose more attractive for the industry and the institutions. In this study, a concise, critical state-of-the-art review on nanocellulose materials, manufacturing technologies, global producers and their current and future applications were studied and reported.

Chronic tonsillitis is a common disease, and several different surgical techniques are used to treat this condition. In recent years, techniques such as radiofrequency ablation and coblation have been commonly used for tonsil surgery. In this report, we present the cases of two pediatric patients who developed ptosis, miosis, and enophthalmos (Horner syndrome) after radiofrequency ablation for tonsil reduction and discuss the technique of radiofrequency ablation of the tonsils. In the early postoperative period, miosis and ptosis were observed on the right side in one patient and on the left side in the other patient. Both patients were treated with 1 mg/kg/day methylprednisolone, which were tapered by halving the dose every 3 days. Miosis and ptosis improved after treatment in both patients. Along with the case presentation, we discuss the effectiveness and complications of radiofrequency ablation of the tonsils. These unusual complications of tonsil ablation may help ENT physicians who do not yet have a preferred surgical technique for tonsillectomy to make an informed decision. Limited data are available about the possible complications of radiofrequency ablation of the tonsils. The present report contributes to the literature on this topic.

Objectives: The purpose of this study was to review adult patients with Klippel-Feil syndrome.Methods: The study included 23 male patients (mean age 20.5 years, range 19 to 27 years) with Klippel-Feil syndrome. Besides orthopedic clinical evaluations, all the patients were assessed by anteroposterior and lateral cervical flexion/extension and thoracolumbar radiographies, abdominal ultrasonography, and were subjected to systemic examinations to detect any urological, cardiological, otorhinolaryngological, neurological, and psychiatric findings. Temporal computed tomography was performed in seven patients, and cervical magnetic resonance imaging in three patients.Results : Scoliosis, fusion of the cervical vertebrae (between 2-5 vertebrae), low hairline and short neck were found in all the cases. Lumbar fusion was detected in one patient. Other findings included renal agenesis (n=1), different types of hearing loss (n=9), cardiac pathologies (n=5), epilepsy (n=1), and marked (n=1) or mild (n=1) mirror movements.Conclusion: Patients with Klippel-Feil syndrome should be assessed for associated systemic abnormalities besides cervical fusion., Amaç: Bu çalışmada Klippel-Feil sendromlu erişkin olgular gözden geçirildi.Çalışma planı: Çalışmaya Klippel-Feil sendromlu 23 erkek hasta (ort. yaş 20.5, dağılım 19-27) alındı. Tüm hastalar ortopedik klinik muayene yanında, servikal fleksiyon ve ekstansiyonda ve normal ön-arka ve yan grafiler, dorsolomber ve lumbosakral ön-arka ve yan grafiler; abdominal ultrasonografi; ürolojik muayene; elektrokardiyografi, ekokardiyografi ve kardiyolojik muayene; pür ton odyometri, konuşma odyometrisi, timpanometri ve kulak burun boğaz muayeneleri; nörolojik ve psikiyatrik muayeneler ile incelendi. Yedi hastada temporal bilgisayarlı tomografiye, üç hastada servikal manyetik rezonans görüntülemeye başvuruldu.Sonuçlar: Hastaların hepsinde skolyoz, servikal füzyon (2-5 vertebra arasında), düşük ense çizgisi ve kısa boyun vardı. Bir hastada lomber vertebralarda da füzyon görüldü. Bir hastada tek taraflı renal agenezi; dokuz hastada çeşitli derecelerde işitme kaybı; beş hastada kardiyak sorun saptandı. Bir hastada epilepsi, bir hastada dikkat çekecek kadar ileri düzeyde, bir hastada ise hafif düzeyde ayna hareketi vardı.Çıkarımlar: Klippel-Feil sendromlu olgular, servikal vertebra füzyonu dışında diğer sistem patolojileri açısından da değerlendirilmelidir.

Bu çalışmada, ahşap esaslı levhalardan elde edilen, iki farklı kalınlıktaki ve iki farklı yerden sabitlenen kutu tipi mutfak üst dolaplarının kuvvet taşıma kapasiteleri ve rijitlikleri araştırılmıştır. Çalışma kapsamında piyasadan rastgele seçimle temin edilen 16 ve 18 mm olmak üzere iki farklı kalınlıkta yonga levha (YL) ve lif levha (MDF) ile 15 (9 tabakalı) ile 18 mm (11tabakalı) iki farklı kalınlıkta okume (Aucoumea klaineana) kontrplak (KP) levhalar kullanılmıştır. Deney örneklerine, TS EN 322'ye göre rutubet belirleme, TS EN 323'e göre yoğunluk belirleme, TS EN 317'ye göre kalınlığına şişme, TS EN 319'a göre yüzeye dik çekme, TS EN 12446 ve TS EN 320'ye göre vida tutma mukavemeti, TS EN 310'a göre eğilme direnci ve elastikiyet modülü deneyleri uygulanmıştır. Ayrıca hazırlanan 1/1 ölçekli deney kutuları gerçek yükleme koşullarını temsil edecek yüklemeyi sağlayacak şekilde hazırlanan test düzeneğinde statik yükleme ile test edilmişlerdir. Deney sonuçlarına göre kutu tipi mobilyalar duvara yan tablalardan sabitlendiğinde üst tablalara sabitlendiğinden daha yüksek yük taşıma kapasitesi ve rijitlik göstermiştir. Kullanılan ahşap esaslı levhalar arasında KP, MDF ve YL' ye göre daha iyi sonuçlar vermiştir. Kalınlıklar incelendiğinde 15 ve 16 mm kalınlığındaki ahşap esaslı levhalar 18 mm kalınlığındaki ahşap esaslı levhalar kadar mukavemetli çıkmıştır. Elde edilen bu sonuçlar doğrultusunda duvara sabitleme yerlerinin üst panel yerine yan panellerden yapılması, KP'nin kullanılması ve 18 mm kalınlık yerine 15 mm veya 16 mm kalınlığındaki ahşap esaslı levhaların kullanılması ekonomik ve teknik açılardan yarar sağlayacaktır. In this study, strength properties of box type wall-mounted kitchen cabinets were investigated with respect to some joinery variables and place of anchorage to the wall. Three different proprietary wood based panels: namely, particleboard, MDF, plywood were tested at two different thickness levels. Within the scope of this study, basic physical and mechanical properties of materials were determined according to relevant standards and procedures, TS EN 322 for determination of moisture content, TS EN 323 for determination of density, TS EN 317 for determination of thickness swelling, TS EN 319 internal bond tests, TS EN 12446 and TS EN 320 for screw holding strength tests, TS EN 310 for modulus of rupture and modulus of elasticity. Afterwards, 1/1 scaled boxes were constructed and tested under a pre-designed testing frame in order to simulate the extreme loading conditions in service. Loads and stresses were also estimated theoretically: and then, results were compared to actual tests. According to test results, when the boxes are being mounted the wall from side panels, gives better results than when the boxes are being mounted to wall from top panel. Plywood is better material than MDF and particle board. 15 mm and 16 mm thicknesses are nearly have the same strength with 18 mm thickness material. Therefore, mounting the boxes to the wall from side panels, using plywood as a material and instead of 18 mm thickness preferring 15mm,16 mm thicknesses can be recommended. 90

Congenital aural stenosis can be complicated with primary cholesteatomas which may be overlooked until the occurrences of resultant complications or incidentally diagnosed during or before corrective surgeries.

Sanayi devriminin yarattığı değişim dalgası, toplumları binlerce yıldır sahip oldukları geleneksel hayat çizgisini ve bu çizgide varlığını sürdüren en temel kurumlan değişime yöneltmiştir. Kimi zaman etken, kimi zaman da edilgen bir rol üstlenerek bireylerin dünyayı resmetmelerinde önemli fonksiyonları olan din de bu değişim sürecinden oldukça etkilenmiş görünmektedir. Türk insanının binlerce yıldır sahip olduğu sosyo kültürel yaşam biçimi, Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte din, iktisat, ahlak, siyaset, hukuk, eğitim, aile gibi en temel kurumlarıyla modern, seküler, rasyonel yaşam biçimine yönelerek sosyal transformasyon ve küreselleşmenin yarattığı `yeni dünya düzeni` etkisinde yeni formlara kucak açmış bulunmaktadır. Bu süreçte önemli tepkimelere giren Kahramanmaraş toplumunun yaşam tarzında inanç, ibadet ve toplumsal boyutuyla, önemli bir yer tutan sosyo dini hayatı, tesadüfi örneklem yoluyla incelenmiştir. Böylece dinin değişme sürecinde aldığı varsayılan, toplumsal değişmeyi engelleyici ve hızlandırıcı rollerinin yanmda, bu süreçten etkilenen yönleri, sosyolojik yaklaşımla anlaşdmaya çalışılmıştır. Sosyo ekonomik statünün temel belirleyicilerinin bağımsız, dinin bağımlı değişken olarak ele alındığı çalışmamızda, araştırma evreninin yavaş da olsa değişme sürecini yaşadığı, ancak geleneksel muhafazakar yapısının çeşitli biçimlerde varlığını sürdürdüğü tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Toplumsal Değişme, Din, Kahramanmaraş The wind of change, which industrial revolution created, has directed traditional way of life that societies, have had for thousand years and also basic institutions which have lived in this line towards change. Some times taking on active and also passive role; Religion which has important functions in case that individuals have pictured the world, extremely seems to be effected from this process of social change. Heading towards secular, modern, rational new life style with basic institutions as religion, economy, politics, law, education, family along with the declaration of Republic; Socio-cultural life style which Turkish people have had for many years seems to be accepted new shapes of `The New World Systems` movement that global created during the term of social transformation. During this process, in the life style of Kahramanmaraş society which has undergone notable reactions, religion which has a significant place with its faitful, worship, and social dimension has been analysed through the exemplifying method with relation to the social change. Thus, besides the roles which religion is assumed to take during the process of change and, which are delaying and accelerating the social change, the apects which have been affected by this process have been tried to be comprehended with a social perspective. In our study, which has been taken up the basic definitions of socio-economic status as independent and religion as depent variable, it has been accelerated that research environment, even though slowly, has been going thorugh a process of change however, its traditional conservative structure has been surviving in various shapes. Keywords: Change, Social Change, Religion, and Kahramanmaraş 113

İki yetişkin hastada, birinde atipik yerleşimli olan kistik higroma kolli KHK sunuldu. Yirmi üç yaşında bir erkek olan ilk olguda lezyon, boyundaki tipik yer- leşim yeri olan posterior servikal üçgende idi. Diğer olgu 23 yaşında bir erkekti ve KHK submandibüler alanda yerleşimliydi ve oldukça ender görülen atipik kafa tabanı uzanımı gösteriyordu. Tanı aşamasında bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüle- me ve ince iğne aspirasyon biyopsisinden yararlanıl- dı. Kesin tanı ameliyat sonrası histopatolojik incele- me ile kondu. Olguların tedavisinde cerrahi eksizyon uygulandı. İki olgunun sırasıyla 12 ve 14 aylık takibi sırasında nüks bulgusuna rastlanmadı, We presented two adult cases of cystic hygroma colli CHC , one with atypical location. The first patient was a 23-year-old male with CHC located in the posterior cervical triangle, its common location in the neck. The latter was a 22-year-old male whose lesion occupied the submandibular region and extended to the skull base. The diagnosis was made by computed tomography, magnetic resonance imaging, and fine-needle aspiration biopsy, and confirmed by postoperative histopathologic examination. The lesions were surgically removed in both patients, and no recurrence was encountered during postoperative 12 and 14 months, respectively.