Search

Bu çalışmanın temel amacı, Türkiye’deki akademik coğrafya dergilerinin ne ölçüde ulusal bir profile sahip olduğunu keşfetmektir. Bu bağlamda, günümüzde yayın hayatına devam etmekte olan altı coğrafya dergisi örneklenmiş, makale yazarlarının çalışma yeri esas alınarak bir veri havuzu oluşturulmuş ve analiz edilmiştir. Elde edilen bulgular toplu olarak değerlendirildiğinde, coğrafya dergilerinin 2007 yılına kadar daha çok yerel bir karakterde olduğu, sonraki yaklaşık on yılda bir geçiş dönemi yaşadığı ve 2018 yılı itibariyle ulusal bir özellik sergilemeye başladığı ortaya çıkmaktadır. Coğrafya dergilerinde disiplin dışı alanlar (% 9.2) ile (Türkiye dışında çalışan) yabancı bilimcilerin (% 0.7) temsiliyet oranı göreceli olarak oldukça düşüktür. Dergiler özelinde ele alındığında, biri hariç tümü üniversitelerdeki akademik coğrafya birimleri tarafından basılan coğrafya dergilerinin hem kurum dışı skorlar hem de mekânsal yayılım bakımından büyük farklılıklar sergilediği görülmektedir. Bu bakımdan International Journal of Geography and Geography Education ile Doğu Coğrafya Dergisi’nin yüksek, Coğrafi Bilimler Dergisi ve Coğrafya Dergisi’nin düşük ulusal endeks değerlerine sahip olduğu, Ege Coğrafya Dergisi ile Türk Coğrafya Dergisi’nin ise bu iki uç arasında konumlandığı tespit edilmektedir. Çalışmada, Türkiye’deki coğrafya dergilerinin yerelden ulusala doğru olan bir geçiş sürecini deneyimlediği ve bu tip bir örüntünün ortaya çıkmasında rol oynayan en önde gelen faktörün, coğrafya camiasının niceliksel olarak artan ve mekânsal olarak genişleyen kompozisyonu olduğu sonucuna varılmıştır., The main purpose of this study is to discover to what extent academic journals of geography in Turkey have a national profile. In this context, six geography journals that continue to be published today were sampled, a data pool was created and analyzed based on the working place of the article authors. It is revealed that geography journals had a local character until 2007, experienced a transitional period in the next eleven years, and started to show a national character as of 2018. The representation rate of non-disciplinary fields (9.2 %) and foreign scientists (0.7 %) in geography journals is relatively low. Considering the journals in particular, geography journals show great differences in terms of both non-institutional scores and spatial distribution of working places of the article authors. In this respect, it has been shown that the International Journal of Geography and Geography Education and The Eastern Geographical Review have high national index values whereas the Journal of Geographical Sciences and Journal of Geography have low national index values. The Aegean Geographical Journal and the Turkish Geographical Review are located between these two extremes. In the study, it was concluded that geography journals in Turkey are experiencing a transitional process from local to national, and the most prominent factor that plays a role in the emergence of such a pattern is the quantitative growth of the geographical community and the spatial expansion of geographical units in the country.

Purpose The purpose of the paper is to understand the spatial structure with respect to permeability of vernacular/rural architecture of Rajasthan state in India. It also attempts to investigate the relationship of courtyard as an important aspect of rural housing. Design/Methodology/Approach This paper examines the typology of rural houses of a Rajasthan village built over more than a century. It justifies the continuity of typology through activities helping in understanding the vernacular environment as a concept in popular or domestic rural architecture. With the help of space syntax methods the spatial pattern and social relationship has been understood. Paper is divided in four major parts. The first part discusses the concept of vernacular along with the contextual village. The second part discusses the methodology of space syntax and method of making justified graph. The third part discusses the data analysis. Finally the conclusions are discussed. The research makes use of space syntax methodology with the help of Justified Graphs of 10 different houses of Village Shyopura in Mandawa town of district Jhunjhunu in Rajasthan state of India. These houses were built during past 125 years. Findings The results of the analysis show how the traditional typological approach to housing forms remains still relevant as an example of vernacular architecture. The study’s aim is to avail insight into the continuity of vernacular traditions with specific interest and socio-cultural relation of spatial formation of courtyard in houses the qualitative and quantitative analysis of the study have been combined together to reach at the conclusions. Research Limitations/Implications Due to time limit only 10 houses have been studied in hot dry climatic region of India. There continuity of vernacular architecture can be tested by using the similar methodology use3d here to establish stronger relevance of the argument. Social/Practical Implications The research establishes the continuity, but on a slight note also mentions of changing architectural arrangements of vernacular houses. Conservation architects have potential work to do in such areas. Originality/Value The study has been conducted and tested with a unique methodology adopted in India

Bu çalışmanın amacı, geleneksel kuru kür edilmiş bir et ürünü olan pastırmadan izole edilen ve tanımlanan 16 yerel Candida zeylanoides suşunun bazı teknolojik ve fonksiyonel özelliklerinin araştırılmasıdır. Sonuç olarak, bazı suşların yüksek şeker konsantrasyonlarında (%45) gelişebildiği, tüm suşların %10 NaCl konsantrasyonuna dirençli olduğu ve suşların çoğunun %10 etanol ve %0.5 safra tuzu seviyelerine toleranslı olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca, belirli suşlar pH 3.0’te çok iyi gelişme göstermiş ve 42°C’de sadece 6 suş gelişebilmiştir. Tüm suşlar katalaz aktivitesi göstermiştir. Suşların hidrojen sülfür (H2S) oluşturmadığı ve ayrıca DNaz, nitrat redüktaz, proteolitik ve lipolitik aktivitelerine sahip olmadığı tespit edilmiştir. Bazı suşların üreaz aktivitesi sergilediği ve 37°C’de gelişebilen tüm suşların β-hemolitik aktiviteye sahip olduğu ve biyofilm oluşturduğu belirlenmiştir. Ayrıca, test edilen C. zeylanoides suşları nistatin, flukonazol, vorikonazol ve ketokonazole karşı hassasiyet göstermiştir., The aim of this study was to investigate some of the technological and functional properties of 16 autochthonous Candida zeylanoides strains isolated and identified from pastırma, a traditional dry-cured meat product. Consequently, it was determined that some strains could grow at high sugar concentrations (45%) while all strains were resistant to 10% NaCl concentration and most strains were tolerant to 10% ethanol and 0.5% bile salt levels. Furthermore, the certain strains showed good growth at pH 3.0 and only 6 strains were able to grow at 42°C. All strains showed catalase activity. It was detected that the strains did not produce hydrogen sulfide (H2S) and also had no DNase, nitrate reductase, proteolytic, and lipolytic activities. It was found that some strains exhibited urease activity and all strains that could grow at 37°C had β-hemolytic activity and formed biofilm. Moreover, C. zeylanoides strains showed sensitivity to nystatin, fluconazole, voriconazole, and ketoconazole.

Bu çalışmanın amacı, yerel siyasetteki elit dönüşümünü ortaya koymaktır. İstanbul örneği üzerinden elitizm teorisi çerçevesinde bir yaklaşım geliştirilmiştir. Toplumsal sınıflar ekseninde elitler ve yönetilenler tasnifi çerçevesinde yerel siyasetteki değişim ortaya konulmuştur. Yerel demokraside klasik ve çoğulcu elitizmin, göç ve kentleşme sürecinin tetiklediği dönüşüme yansımaları araştırılmıştır. Çoğulcu demokrasi ve elitizm, yönetim sürecinde yer alan veya etkisi bulunan toplumsal grupları ifade etmek için alternatif bir yol sunmaktadır. Bu bağlamda, özellikle demokrasi ile elitizmi ilişkilendiren çoğulcu elitizm teorisi, özgün bir alan ortaya koymaktadır. Çalışmada; literatür taraması ve nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Yerel yönetim aygıtları içerisinde yer almış veya aygıtlarla ilişkili kişilerinden; yargısal örnekleme ile elde edilen veriler analiz edilmiştir. Elitizmin öne sürdüğü toplum yapısının siyasal katılım, ekonomik girişimler, eğitim, sanat ve kültür gibi alanlarda bireylerin önünde nasıl şekillendiği ifade edilmiştir. Bu noktada hedeflenen, elitizmin çoğulcu demokrasi ile sentezlenmesi çerçevesinde oluşan toplumsal yapılanmanın elitlere yönelik olumlu ve olumsuz etkilerini gösterebilmektir. Bununla birlikte, çoğulcu elitizmin klasik elitizmden farkı ve kapsayıcılık iddiası üzerinde durulmuştur. Toplumsal elitleştirici ögeler olan eğitim ve bürokrasinin, göç ve kentleşme süreciyle birlikte çeşitlendiği gösterilmiştir. Elitizm çerçevesinde elit dönüşümü; İstanbul'da başta yerel siyasal elitler olmak üzere yeni elit sınıfının oluşması çerçevesinde işlenmiştir. Geçmişten günümüze değişen taleplerle birlikte aday ve seçmen davranışlarına dayanak oluşturan etmenler yerel siyaset bağlamında açıklanmıştır. The aim of this study is to reveal the elite transformation in local politics. An approach has been developed within the framework of elitism theory through the example of Istanbul. The change in local politics has been revealed within the framework of the classification of elites and ruled on the axis of social classes. The reflections of classical and pluralist elitism in local democracy on the transformation triggered by the migration and urbanization process were investigated. Pluralist democracy and elitism offer an alternative way of expressing social groups that are involved in or have an influence on the governing process. In this context, the pluralist elitism theory, which associates democracy with elitism, presents a unique field. In the study; literature review and qualitative research method were used. From persons involved in or associated with local management devices; The data obtained by judgmental sampling were analyzed. It has been expressed how the social structure suggested by elitism is shaped in front of individuals in areas such as political participation, economic initiatives, education, art and culture. At this point, the aim is to show the positive and negative effects of the social structure formed within the framework of synthesizing elitism with pluralist democracy on the elites. However, the difference of pluralist elitism from classical elitism and the claim of inclusiveness are emphasized. It has been shown that education and bureaucracy, which are social elitist elements, diversified with the migration and urbanization process. Elite transformation within the framework of elitism; It is processed within the framework of the formation of a new elite class in Istanbul, especially the local political elites. With the changing demands from the past to the present, the factors that form the basis of candidate and voter behaviors are explained in the context of local politics.

Sinemanın popülerleşme sürecinde masallar, romanlar gibi bilindik, tanıdık anlatılardan yararlandığı bilinmektedir. Bu durum kimi zaman olası çok sayıda seyircinin ilgisini çekebilecek filmleri üretebilmek kaygısıyla kimi zaman da yaratıcılık konusundaki arayışları kolaylaştırdığı için başvurulan bir yol olmuştur. Bu çalışmanın amacı 1812 yılında Alman Grimm Kardeşler tarafından derlenmiş ve basılmış bir halk masalı olan Pamuk Prenses masalının popüler kültürlerarası etkileşim bağlamında, Hollywood ve Yeşilçam’da popüler sinema dahilinde beyaz perdeye nasıl uyarlandığını incelemektir. Çalışmanın kapsamına alınan Pamuk Prenses masalı Snow White and the Seven Dwarfs ismiyle 1937 yılında Amerika’da animasyon olarak ve 1971 yılında Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler adıyla Türkiye’de kurmaca film olarak sinemaya uyarlanmıştır. Her iki ülkenin masal uyarlaması filmlerinin anlatısal ve imgesel bileşenleri popüler kültürel üretim açısından yapısal bir bakışla karşılaştırılmış, anlatılarda sabit kalanlar ve değişenler eleştirel söylem çözümlemesi yöntemi kullanılarak, kendine ait farklı üretim dinamikleri olan iki popüler sinema üzerinden ortaya konulmuştur. Ortaya çıkan farklılıklar ve benzerlikler ile sinemaya uyarlanan Pamuk Prenses masalının kültürel alışverişten etkilendiği ve yerelleştirilerek sinemaya uyarlandığı tespit edilmiştir., It is known that cinema has been utilized familiar and famous narratives such as fairy tales and novels during its popularization process. This method was resorted with the intention of producing movies that were able to attract the attention of audience or for the facilitation of the quests of creativity. This study aims to examine how Snow White, a folk tale compiled and published by the German Grimm Brothers in 1812, was adapted into a screenplay in the popular Hollywood and the Turkish Cinema, in the context of popular cross-cultural interaction. Snow White and the Seven Dwarfs was adapted into an animated movie in the United States in 1937 and a fiction film in Turkey in 1971. The narrative and imaginative components of the fairy tale adaptation movies in both countries were compared from a structural point of view in terms of popular cultural production, and the ones that remained constant and the ones that changed were presented by the method of critical discourse analysis. It was found that the Snow White fairy tale, which was adapted into movies with similarities and differences, was affected by cultural exchange and adapted into movies by localization.

Turşu ve diğer fermente sebze ürünleri için uygun starter kültür seçimi amacıyla, 75 adet laktik asit bakteri (LAB) suşunun tuza dayanıklılık, farklı pH değerlerinde gelişme, asit üretim yeteneği, enzimatik profil ve biyojen amin üretimi gibi teknolojik özellikleri araştırılmıştır. Test edilen LAB türleri (Lactobacillus plantarum, Lactobacillus brevis, Lactobacillus buchneri, Lactobacillus namurensis, Lactobacillus parabrevis, Pediococcus ethanolidurans, Pediococcus parvulus and Enterococcus casseliflavus) arasında L. plantarum suşlarının en uygun teknolojik özelliklere sahip olduğu görülmüştür. Bir suş (MF219) dışındaki tüm L. plantarum suşlarının, yüksek asit üretim hızı ve yetenekleri, pH 4.0 ve %10 NaCl’e karşı dayanıklılık ve biyojen amin üretmeme gibi, starter için arzulanan özelliklere sahip oldukları belirlenmiştir. Çalışmada denenen P. ethanolidurans suşlarının yüksek tuz toleransına ve asit üretim yeteneğine sahip oldukları da belirlenmiştir. Deneme kapsamındaki LAB suşlarının peptidaz, glikozidaz ve galaktozidaz aktivitelerinin varlığı, proteolitik ve lipolitik aktivitelerinin bulunmaması gibi, enzimatik aktivite yönünden benzer özelliklere sahip oldukları görülmüştür.

The local space has a constituting impact on the construction of identities and the feeling of belongingness particularly of the descendants of migrants. In this paper I discuss the ways in which local spatial experiences are implicated in the process of identity formation of British Asian youth in Bradford. The youth, experience, demarcate, and utilise the local space for their self-definition. The discussion considers the contextuality of the positioning of those youth within the culturally, socially and territorially marked urban space. The youth define their belongingness according to their experiences of and within this local space. Their understanding of locality incorporates various though intertwined articulations of socially, culturally and emotionally marked spatial space. The boundaries of those localities are blurred or overlapping. They are constructed by the youth in context, as are their identifications with different notions of locality. This is at times expressed through territorialized local politics and actions., Yerel mekanın özellikle göçmen kökenli gençlerin aidiyet duyguları ve kimlik inşaları üzerinde önemli bir etkisi vardır. Bu makalede yerel mekan deneyimlerinin Britanya-Asyalı gençlerin kimlik oluşum sürecini nasıl etkilediğini tartışacağım. Gençler yerel mekanı deneyimlemekte, sınırlarını belirlemekte ve öz-tanımları için kullanmaktadırlar. Tartışma bu gençlerin kültürel, sosyal ve bölgesel olarak belirlenmiş bir mekan içinde bağlamsal konumlanmalarını da içermektedir. Gençler aidiyetlerini bu yerel mekandaki deneyimlerine göre tanımlamaktadırlar. Onların mekan anlayışları farklı ama iç içe geçmiş sosyal, kültürel ve duygusal öğelerle yüklenmiş ifadeleri kapsamaktadır. Bu mekanların sınırları bulanıktır ve birbirleriyle örtüşürler. Bu farklı mekanlar ve mekanlarla özdeşleşmeler gençler tarafından bağlamsal olarak inşa edilirler. Bu durum bazen bölgeselleştirilmiş (territorialized) yerel politikalar ve eylemler yoluyla ifade edilir.

Tez (Yüksek Lisans) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2011, Thesis (M.Sc.) -- İstanbul Technical University, Institute of Science and Technology, 2011, Mimari melezlik son yıllarda çok tartışılan bir durum olarak farklı çevrelerce farklı şekillerde değerlendirilmektedir. Bu çalışma kapsamında, mimari melezlik ile ilgili bir bakış açısı geliştirilmesi hedeflenmektedir. Mimari melezliği anlayabilmek için öncelikle kavram olarak melezliğin ve bu kavramla yakın ilişkide olan diğer kavramların tanınması gerekmektedir. Bu nedenle, belirli kavramların incelenmesi ile konuya giriş yapılmaktadır. Mimarlıkta ve mimarlıkla ilişkili diğer disiplinlerdeki, özellikle kültürel alandaki melezlik tartışmaları değerlendirilerek araştırma için bir kavramsal çerçeve oluşturulmaktadır. Melezliğin üretken potansiyellere sahip olduğunu görmek ve olumlamak için değerlendirildiği ortam önemlidir. Bu değerlendirmelerin tüm önyargılardan bağımsız olan bir “Üçüncü Mekan’da” yapıldığı düşünülmektedir. Mimaride melezlik son derece kapsamlı bir üst başlık olmaktadır ve birçok durum “melez” olarak tanımlanabilmektedir. Öncelikle genel olarak melezliğin mimaride nasıl konumlandığı incelenip, ardından araştırma kapsamındaki melezliğin değerlendirmesi yapılmaktadır. Bu kapsam ise oluşturulmuş olan kavramsal çerçeve içerisindeki tartışmalar ve mimariye yansımaları ile belirlenmiştir. Melezliğin temelinde etkileşimler yatmaktadır. Dolayısıyla ilişkiler büyük önem taşımaktadır. Araştırma kapsamındaki melezliği de “yerel” ile “yeni”nin karşılaşması oluşturmaktadır. Yerel, yere ait olanın yanı sıra, kendi, öz ve alışılmış olanı da simgelemektedir. Yeni ise yerelin ötekisi olmaktadır. Melezlik bu iki farklı durumun bir araya gelerek oluşturdukları hem sonuç ürünü hem de bu oluşumun sürecini temsil etmektedir. Kültürel melezliklerin inşa olduğu söylemsel Üçüncü Mekan, mimaride yapıların üzerinde inşa olduğu “Yer” ile bağdaştırılıp somutlaştırılmaktadır. Melezliğin dinamikleri olan yer, yerel, yeni kavramları, bu kavramların birbiriyle karşılaşmaları; bunun sonucunda birbirlerini dönüştürmeleri ve alacakları yeni konumları tanımlanıp örnekler üzerinden tartışılmaktadır., Architectural hybridity, recently as being a much debated issue, is considered differently by different profiles. Within the context of this research, it is aimed at improving a point of view regarding the architectural hybridity. In order to comprehend architectural hybridity, primarily the hybridity concept and the other concepts related with hybridity should be defined. Thus, an introductory to the research will be provided by the examination of certain concepts. The critical approaches for hybridity in architecture and the other disciplines related to architecture, especially in cultural studies will be evaluated in order to establish the theoretical framework of the research. The space in which the hybridity is evaluated is crucial to expose the productive potential and affirmation of the concept. It is considered that these evaluations are carried out in a “Thirdspace”, a narrative space that is independent from all the prejudges and it encourages to think differently. Hybridity in architecture is such a broad main title that many situations can be defined as “hybrid”. First of all, the situation of hybridity in architecture will be analyzed generally, after then the evaluation of the hybridity in the scope of the research will be carried out. The scope is determined by the discussions that have been done within the theoretical concept and by their reflections on architecture. Interactions lie behind the hybridity. Hence, the interactions carry a significant role. Within the scope of the research, the hybridity is formed by the “local” and the “new” that come together. Local symbolizes belonging to the place, as well as the essence, the self and the accustomed situations. And, new is defined as the “other” of the local. Hybridity symbolizes both the situation and the end product created by the hybridization and the hybridization process itself. The discursive concept of Thirdspace, where the cultural hybridity is built, is objectified associated with “place” in architecture on which the building is constructed. The dynamics of hybridity such as place, local and new and the situation in which these concepts come together; hence the transforming of these concepts each other the definition of the new situations will be defined and discussed by the aid of these situations. As a result; the concept of hybridity and its expansions will be evaluated generally and will be discussed with respect to the attitude exhibited at the whole of the research., Yüksek Lisans, M.Sc.

Bu çalışma, yerel temsil ve katılım ile belediye meclisleri arasındaki ilişkiyi kavramsal olarak inceledikten sonra yerel temsil ve katılım açısından belediye meclislerini Kahramanmaraş ve Sivas Belediye Meclisi örneğinde karşılaştırmalı olarak ele alıp incelemektedir. Bu çerçevede öncelikle araştırma alanın sosyo-ekonomik özelliklerine değinilmekte, daha sonra K.Maraş ve Sivas belediye meclisinde uygulanan anket çalışmasının sonuçları temsil ve katılım açısından irdelenmektedir. Elde edilen sonuçlar ışığında Kahramanmaraş ve Sivas Belediye Meclisi üyelerinin yerel temsil ve katılım hakkındaki görüş ve yaklaşımları değerlendirilmektedir.

Bu tezin, veri tabanı üzerinden yayınlanma izni bulunmamaktadır. ÖZET Anahtar Kelimeler : Hizmet içi eğitim, sınıf öğretmenleri, etkililik, yerel, öğretmen görüşleri. Bu araştırmanın genel amacı; sınıf öğretmenlerine uygulanan yerel nitelikli hizmet içi eğitim programlarının etkililiğine ilişkin öğretmenlerin görüşlerini saptamaktır. Araştırmada hizmet içi eğitim programlarını; eğitim ihtiyacının saptanması, eğitim organizasyonu, uygulanan eğitim programları, eğitim merkezinin yeterliliği ve uygulanan kursun verimliliği gibi çeşitli konularda incelenmiş ve bu konulara ilişkin öğretmenlerin görüşleri ele alınmıştır. Öğretmenlerin hizmet içi eğitimin yukarıda ele alınan konularına ilişkin algı ve beklentilerinde ( cinsiyet, hizmet süresi, eğitim düzeyi, mezun olunan bölüm ve daha önce katılmış olduğu hizmet içi eğitim sayısına göre ) farkları belirlemek için t-testi ve One Way Anova testi yapılmıştır. Araştırma tarama modelinde yürütülmüştür. Araştırmanın evrenini, 2003-2004 Öğretim yılı içerisinde Sakarya il merkezinde görev yapan 43 ilköğretim okulunda görev yapan 622 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise 21 okulda görev 300 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmanın sonuçlarından elde edilen bulgulara göre uygulanmakta olan hizmet içi eğitim programlan öğretmenlerimiz tarafından ihtiyacı karşılamaktan çok uzak ve yetersiz olarak algılanmakta olduğunu göstermektedir. Araştırmaya katılan öğretmenler tarafından hizmet içi eğitim faaliyetleri, özellikle eğitim ihtiyacının saptanmasında ve hizmet içi eğitim organizasyonlarının hazırlanmasında yetersiz olarak bulunmuştur. Eğitim ihtiyacı saptanırken özellikle görevdeki başarıların dikkate alınmadığı öğretmenlerin, son zamanlarda olumlu olarak çeşitli eğitim faaliyetleri hazırlanırken, yönetici ve müfettişlerin görüş ve önerilerinden yaralamldığı belirlenmiştir. Dikkate değer bir başka konu ise harcırahların zamanında ödenmediği ve günün koşullarına uygun olmadığı, ayrıca sosyal faaliyetler konusunda hizmet içi eğitim etkinliklerinin yetersiz olduğu öğretmenlerin hemen hemen hepsinin görüş birliğinde oldukları tesbit edilmiştir. Öğretmenler uygulanan programlan yeterli olarak değerlendirirken, özellikle eğitim merkezinin yatakhane, yemekhane, kütüphane yönünde yetersiz olduğu, yetişkin eğitimine uygun olmadığı vurgulanmıştır. Uygulanan kurslar tarafından genel olarak verimliliğin beklenilen düzeyde gerçekleşmediği tespit edilirken, kurs sonucu edilen bilgi ve becerilerin müfredat programlan ile uygun olarak gerçekleştirildiği belirlenmiştir.

"İnsan dünyası yerel olanla (bir bakıma küresel olanla) evrensel olan arasındaki gerilimin sürekli olarak yaşandığı bir dünyadır. Bunun temeli de insanın çatışmalı özellikler gösteren yapısıdır." Yaşanan her türlü çatışmanın temelinde olay ya da olgu bağlamının yanı sıra, bilinçli olarak benimsenen ya ada benimsettirilen kavramların belirleyici olduğu açıktır. Felsefece bakışın dikkatimizi çektiği dışdünya-düşünme-dil ilişkisi somut bireysellik içindeki görünümüyle tekilin/bireyselin/yerelin, soyut tümelle (düşünme-dil bağlamı) karşılaşmasında ister istemez gerilimli bir ilişkinin yaşandığına tanıklık etmektedir. Çünkü her bireyin kendisiyle ve her türlü dışdünya ögesiyle kurduğu vazgeçilmez ilişki bütünleri, algısal ya da empirik olanla, soyut düşünme ve dil dolayımının gerilimli ilişkisidir ve her türlü duyusal/algısal, karmaşık içerik düşünsel/dilsel çerçevelerce düzene sokulmaktadır.

Yerel yük-ffekans kontrolör dizayn problemi çok-giriş ve çok-çıkışlı çok bölgeli sistemler için eşdeğer yerel kontrolör dizayn problemine dönüştürüldü. Yapılandırılmış tekil değerlerle ilgili bir şarta bağlı olarak bağımsız yerel kontrolörlerin dizayn edilebileceği gösterildi. Bu şart tüm sistemin stabilite şartı için belirli bir karşılıklı etkileme sınırı olarak belirlendi. Bilgisayar simulasyonları da gösterdi ki, bu genel yaklaşım içinde , her bir yerel bölge kontrolörü yeterli bir performans sağlamak için her lokal kontrolör dizayn metodu değişik olsa bile dizayn edilebilir. The decentralised load-frequency controller design problem concerned is translated into an equivalent problem of decentralised controller design for a multi-area multi-input multi-output (MIMO) control system. It is shown that subject to a condition based on the Structured Singular Values (S S Vs), each local area load-frequency controller can be designed independently . The stability condition for the overall system can be stated as to achieve a sufficient inter action margin. It is demonstrated by Computer simulation that within this general framevvork, each local area controller can be designed to achieve satisfactory performances for a sample two-area power system even each design method is different. Key Words: Robust, Decentralised, Load Frequency, Power System