35 results on '"Yıldız, Fırat"'
Search Results
2. Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel ile Charles Dickens’ın Zor Zamanlar adlı yapıtlarında ezilen sınıf
- Author
-
Demir, Yunus and Yıldız, Fırat
- Subjects
Charles Dickens ,Ezilen Sınıf ,Literature ,Oppressed Class ,Toplum ,Edebiyat ,Society ,Cengiz Aytmatov - Abstract
Bireyin düşünce ve duygularını ifade edeceği sanatlardan biri olan edebiyatın, her konuda olduğu gibi Marksist eleştiri ışığında da ezilen sınıfın sesini duyurmak için önemi ve yüklenmiş olduğu işlevleri vardır. Özellikle sınıfsal farklılıkları olan ve sosyal olarak uyum içerisinde yaşamayan toplumlarda edebiyat küçümsenemeyecek kadar önemli bir yere sahiptir. Bu durumun belirgin örneklerinden Charles Dickens’ın Zor Zamanlar ve Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel yapıtlarını inceleyip edebiyatın önemini daha iyi kavramak mümkündür. Dickens’ın yaşadığı dönemde İngiltere ülke olarak maddi açıdan refah içerisindeyken, alt sınıf vatandaşların zorluklar içinde yaşadığı görülmektedir. Dickens da halkın yaşadığı bu zorlukları yapıtlarına yansıtmıştır. Bu bağlamda Zor Zamanlar o döneme ışık tutmaktadır. Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel adlı romanına bakıldığında, iki büyük savaşa şahitlik eden vatandaşların kendi canlarını hiçe sayarak vatan toprakları için mücadele etmesine karşın idareciler tarafından hainlikle ve casuslukla suçlandığına dair örnekler vardır. Dickens eserlerinde kendi döneminin zorluklarını ele almıştır. Aynı şekilde Aytmatov da yaşadığı dönemin zorluklarını romanlarına yansıtmıştır. Her iki yazarın olaylara yaklaşımında benzerlikler de gözlemlenmektedir. Dickens’ın yaşamının ilk dönemleri zor şartlar altında geçmiş ve yaşadığı bu zor şartları gelecek nesillere aktarmak için romanlar kaleme almıştır. Aytmatov ise zor bir dönemden geçen ülkesinin sosyal durumunu anlatan romanlar yazmıştır. Hem Dickens hem de Aytmatov eserlerini çıkar merkezli bir sistemden birey merkezli bir yapıya geçmeyi sağlamak amacıyla yazmışlardır. İşte bu sebeplerden ötürü yaklaşık yüzyıl önce yazılan eserler günümüzde hâlâ değer görmektedir. Bu eserler aracılığıyla bu makalede Charles Dickens’ın Zor Zamanlar ve Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel eserlerinde Marksist kuramın etkileri incelenecektir. For some people, literature can be a source of entertainment, but this is not the case for everyone. Literature is especially important in a culture where there is class division and people do not live in a socially cohesive environment. Dickens' Hard Times and Aitmatov's The Day Lasts More Than a Hundred Years provide concrete examples of this circumstance. Despite the fact that there was tangible comfort, a significant amount of work potential, and industrial power all over the land, the English state decided to loathe and oppress its population. Dickens lived in such difficult circumstances and attempted to pass on these difficulties to future generations. In the instance of Aitmatov, while the state went through two major wars and its citizens gave their lives for their homelands, the state decided to blame some of its citizens as traitors and spies. Aitmatov wrote his works, which explain the difficult socioeconomic conditions of his country, with the same thinking and attitude. Both Dickens and Aitmatov wrote in order to cause a shift in the system oppressing the lower classes. In this regard their works show similarities. Because of these factors, their works from around a century ago are still considered important today. Through these works, this article will examine the effects of Marxist theory in Charles Dickens's Hard Times and Cengiz Aitmatov's The Day Lasts More Than a Hundred Years.
- Published
- 2021
3. Effect of Intracerebral Abscess Aspiration With Burr-Hole Accompanied by Neuronavigation on Hospitalization and Antibiotherapy Period
- Author
-
Şahinoğlu, Mert, primary, Karaoğlu Gündoğdu, Derya, additional, Ertaş, Murat, additional, Karagöz, Ahmet Selim, additional, Uçar, Korhan, additional, Yıldız, Fırat, additional, Köktekir, Ender, additional, and Karabagli, Hakan, additional
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
4. Tony Veitch Belgeleri
- Author
-
Yıldız, Fırat
- Published
- 2019
5. THE MISDIRECTING NARRATORS IN KAZUO ISHIGURO’S NOVELS
- Author
-
Yıldız, Fırat
- Abstract
Her yazarın kurgusunda uyguladığı farklı teknikler vardır. Bu bağlamda romanın anlatıcısı kurgunun temel bileşenlerinden biridir. Bir hikâyede birçok farklı anlatım tekniği uygulanabilir. Kazuo Ishiguro’nun da kurgusunda kendine özgü bir üslubu vardır. Bu yönüyle dünya çapında ilgi çekmeyi başarmıştır. Romanlarında genellikle birinci şahıs anlatıcıyı kullanır. Kullandığı anlatıcılar hikâyelerin ana karakterleridir ve öznel bir anlatım sergileme eğilimindedirler, yani bir başka deyişle güvenilmez anlatıcılardır. Ishiguro’nun anlatıcıları sadece güvenilmez değil, aynı zamanda okuyucuyu yanlış yönlendirme eğilimi sergilerler. Okuyucuyu yanıltmak için farklı yöntemler kullanırlar. Bu çalışmanın amacı, Ishiguro'nun ilk altı romanında anlatıcıların yanlış yönlendirici yaklaşımlarına odaklanmaktır. Anlatıcılar, olayları kendi istekleri doğrultuda göstermek için çeşitli taktikler uygularlar. Olaylar sırasında gerçekliği manipüle etmek için bazı ortak teknikler sergilerler. Okuyucunun dikkatini başka yöne çekerek konunun özünü gizlemeye çalışırlar. Bu çalışma anlatıcıların yanıltıcı teknikleri uygulayışını Ishiguro'nun romanlarında öne çıkan bazı olay ve durumlar ile örneklendirip ele almıştır. İshiguro’nun yayımlanan ilk altı romanında bir karşılaştırma yapmak suretiyle yanıltıcı anlatıcılara değinilmiştir. All writers apply different techniques when composing a fiction. Narration is one of the essential components of fiction. There are many different applications of narration in a story. Kazuo Ishiguro has a quite idiosyncratic style in narration. He uses first person narrator in his fiction. The narrators are main characters of the stories and they tend to perform a subjective narration, namely they are unreliable narrators. Ishiguro’s idiosyncratic narrators are not only unreliable, they are also misdirecting. They display different attitudes to mislead the reader. The aim of this study is to focus on misdirecting approaches of narrators in the first six novels of Ishiguro. The narrators in these novels perform various tactics to illustrate the events according to their desire. They exhibit some common techniques to manipulate the reality in the course of events. They conceal the essence of the matter by distracting the attention to other things. These approaches are exemplified in the text by giving some prominent illustrations from the novels respectively. In this context a comparison has been applied to the first six novels of Ishiguro. 
- Published
- 2018
6. Laidlaw Soruşturması
- Author
-
Yıldız, Fırat
- Published
- 2018
7. Nöronavigasyon Eşliğinde Burr-Hole ile İntraserebral Apse Aspirasyonunun Hastanede Yatış ve Antibiyoterapi Süresine Etkisi.
- Author
-
Şahinoğlu, Mert, Gündoğdu, Derya Karaoğlu, Ertaş, Murat, Karagöz, Selim, Uçar, Korhan, Yıldız, Fırat, Köktekir, Ender, and Karabağlı, Hakan
- Abstract
Copyright of Van Tip Dergisi is the property of Yuzuncu Yil University, Faculty of Medicine and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
8. SABAHATTİN ALİ’NİN KUYUCAKLI YUSUF’U İLE JERZY KOSİNSKİ’NİN BOYALI KUŞ’UNDA SOSYAL YAPI
- Author
-
Yıldız, Fırat
- Abstract
Sabahattin Ali ile Jerzy Kosinki farklı coğrafyaların iki önemli yazarıdır. Bu yazarların öne çıkan romanlarından Kuyucaklı Yusuf ve Boyalı Kuş’ta ele alınan konular bakımından bazı noktalarda kesiştikleri görülmektedir. Her iki yazar da toplumsal konulara değinir. Siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın ve değişimin olduğu dönemlerde sosyal ve kültürel yaşamda da istikrarsızlıklar gözlemlenir. Kuyucaklı Yusuf I. Dünya Savaşı öncesi ve başlangıcı zamanı ele alır. Boyalı Kuş ise II. Dünya Savaşı sürecinde geçmektedir. Her iki romanın da çalkantılı dönemlere denk geldiği görülmektedir. Her iki romanda da dönemim istikrarsızlığı sosyal yaşama yansır. Bu yansımaların ağırlıklı olarak yozlaşma şeklinde kendini göstermesi günün koşullarındaki çalkantıdan kaynaklanır. Otorite zayıflığı kötüye gidişin ivme kazanmasına neden olur. Denetleyici mekanizmanın zayıf düşmesinin neticesinde bireyler kendi içgüdüsel dürtülerinin gereksinimlerine göre hareket eder. Her iki roman da ağırlıklı olarak köy ve kasaba yaşantısına temas edilir. Merkezi otoriteden uzak olan kırsal bölgelerin yozlaşmaya daha açık olduğu gözlemlenir. Her iki romanın önemli ortak yanlarından biri de toplumsal sorunlara gerçekçi bir yaklaşım sergilemeleridir. Yozlaşma ve ırka dayalı ayrımcılığa gerçekçi bir yaklaşımla değinirler. Her iki yazarın toplum için sanat anlayışını benimseyerek günün koşullarını eleştirel bir bakış açısıyla ele aldıkları görünür. Bu çalışmanın amacı da her iki romanı sosyal yapı açıdan değerlendirmektir. Sabahattin Ali and Jerzy Kosinski come from quite different backgrounds. Their prominent studies are named Kuyucaklı Yusuf and The Painted Bird respectively. These novels intersect at certain points in respect to subjects they refer. Both authors refer to social issues. In times of political, economic instability and change, instability in social and cultural life is observed as well. Kuyucaklı Yusuf deals with the pre-World War I and the outbreak of war. The Painted Bird handles the experiences of a little boy during the World War II. It appears that both novels coincide with turbulent periods. The instability of the period is reflected in social life in both novels. These reflections are predominantly manifested in the form of degeneration stemming from the fluctuations of the day's conditions. The lack of authority causes acceleration in degeneration. The weakening of the controlling mechanism let individuals act according to the needs of their instinctual drives. Both novels predominantly deal with rural life. The rural areas that are far from the centre are more vulnerable to corruption. One of the important common points of the novels is their realistic approach to social problems. They show a realistic approach to corruption and racial discrimination. Both authors’ approach is art for the sake of society and they have handled the conditions of the day with a critical point of view. This study aims to evaluate both novels in terms of social structure.
- Published
- 2017
9. Iris Murdoch'ın Kesik Bir Baş'ında ve Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ında Yanılsama
- Author
-
Yıldız, Fırat
- Abstract
Iris Murdoch’ın ahlak felsefesi alanında önemli çalışmaları vardır. Edebiyat alanında da oldukça üretken olan Murdoch’ın felsefesinin romanlarına yansıdığı görülmektedir. Platon’u yeniden yorumlayan Murdoch’ın felsefesinde yanılsama ve gerçeklik öne çıkan kavramlardandır. Romanlarında kullandığı karakterlerin yanılsamadan gerçekliğe geçiş süreçlerini ele aldığı sıkça görülür. Bu bağlamda yanılsama kavramının en belirgin olduğu romanlarından biri de Kesik Bir Baş’tır. Murdoch’ın yanılsama kavramını farklı yazarların çalışmalarında da görmek mümkündür. Türk romanının modernleşme sürecindeki öncülerinden biri de Oğuz Atay’dır. Atay’ın Tutunamayanlar’ında da yanılsama içinde olan karakterlerin olduğu görülür. Murdoch’ın yanılsama kavramı Atay’da tutunamama olarak karşımıza çıkar. Atay’ın tutunamayan karakterleri aslında yanılsama içinde olan karakterlerdir. Bu makale her iki romanda yanılsama kavramına değinerek bir karşılaştırma yapmayı amaçlamaktadır. Iris Murdoch has important works in the field of moral philosophy. Murdoch is also a prolific writer in the field of literature and her philosophy is reflected in her novels. Murdoch reinterpreted the philosophy of Plato.Illusion and reality are prominent concepts in her philosophy. The characters she uses in her novels often seem to go through a transition from illusion to reality. The concept of illusion is most prominent in A Severed Head. Murdoch's concept of illusion can also be seen in the works of different authors. One of the pioneers in the modernization process of the Turkish novel is Oğuz Atay. Atay's Tutunamayanlar also have characters that are in illusion. The concept of Murdoch's illusion comes at a standstill as ‘tutunamama’ in Atay’s novel. Atay's characters are characters that are actually in illusion. This article aims to make a comparison by referring to the concept of illusion in both novels.
- Published
- 2017
10. THE CONCEPT OF ART AND ARTIST IN KAZUO ISHIGURO’S AN ARTIST OF THEFLOATING WORLD AND JAMES JOYCE’S A PORTRAIT OF THE ARTIST AS A YOUNG
- Author
-
Yıldız, Fırat
- Published
- 2017
11. A COMPARISON OF TOTALITARIANISM IN GEORGE ORWELL’S ANIMAL FARM AND ZULFU LIVANELI’S LAST ISLAND
- Author
-
Yıldız, Fırat
- Abstract
Georger Orwell’ın eski Sovyet rejimine eleştirel göndermelerde bulunduğu Hayvan Çiftliği adlı eseri yirminci yüzyılın klasiklerinden biridir. Alegorik bir ders vermeyi amaçladığı bu romanında, şartların uygun hale geldiğinde bireyin ne denli değişebileceğini göstermeyi amaçlamıştır. Barış içinde kardeşçe yaşayacakları bir çiftlik hayaliyle harekete geçen hayvanların en sonunda düştükleri trajik durumu gözler önüne serer. Küçük bir sınıfın egemenliği ele geçirerek çoğunluğu sömürdüğü sistemde beklenen refaha ulaşılamaz. Zülfü Livaneli’nin Son Ada adlı romanının Hayvan Çiftliği’ni anımsatan bir yapısı vardır. Anakaradan, teknolojiden uzak, yasemin kokuları yayılan ütopik bir adada barış ve huzur içinde yaşayan bir topluluğun hayatının nasıl değiştiği ele alınır. Adaya sonradan yerleşen ve adanın yönetimine el koyan başkanın adadaki insan yaşamı üstündeki yıkıcı etkisi trajik bir şekilde resmedilir. Bu çalışmanın amacı her iki roman arasında örtüşen noktaları karşılaştırmaktır George Orwell's Animal Farm, which makes critical references to earlier Soviet regime, is one of the classics of the twentieth century. In this novel, Orwell aims to teach an allegorical lesson and to show how an individual can change when the conditions become appropriate. Animals rebel in order to establish a farm where they will live in peace and fraternity, however they fall down into a tragic situation at the end. A minor group seizes sovereignty and exploits the majority, that’s why the expected prosperity becomes unattainable. Zulfu Livaneli's Last Island’s structure is reminiscent of Animal Farm. It discusses how the life of a community that lives peacefully in a utopian island turns into a nightmare. The president, who settles in the island and seizes the administration of the island, destroys the peaceful life of the island. The purpose of this study is to compare overlapping points between the two novels. Key 
- Published
- 2017
12. Tuhaf İlişkiler
- Author
-
Yıldız, Fırat
- Published
- 2016
13. Weirdness in The City & The City
- Author
-
Yıldız, Fırat
- Published
- 2016
14. THE SORROW IN KIRAN DESAI’S THE INHERITANCE OF LOSS
- Author
-
Yıldız, Fırat
- Abstract
Kiran Desai, Kaybın Türküsü adlı romanında duygusal ve yeri geldikçe fiziksel acılarla dolu bir dünya sergiler. Romanınbaşlangıcından sonuna kadar bir ümitsizlik duygusu egemendir. Romanın neredeyse bütün öğelerinde kasvetli bir atmosfer gözlenir.Politik istikrarsızlık, bölgedeki zorlu hava şartları ve karakterlerin fiziksel ve duygusal acıları trajik bir havanın oluşmasına neden olur.Roman genel olarak Himalaya eteklerinde politik bir istikrarsızlığın sürdüğü Kalimpong adındaki bölgede geçer. Bölgede yaşayan Nepalkökenliler Hint hükümetine karşı kendi hakları için savaşırken diğer gurupları mağdur etmekten çekinmezler. Kalimpong’un yerli halkıhem polisin hem de asilerin baskısı altında kalırlar. Bu bağlamda politik istikrarsızlık bölgede yaşayan tüm gurupların ıstırap çekmesineneden olur. Bölge halkının karşılaştığı bir başka zorlukta zorlu hava koşullarıdır. Kesintisiz muson yağmurları döneminde yaşamçekilmez bir hale gelir. Son olarak romandaki asıl kasvetin nedeni romandaki karakterlerin dramlarıdır. Büyük, küçük neredeyse tümkarakterlerin mutsuz bir yaşam sürdükleri gözlenir. Hemen hepsi az ya da çok bir dram sürecinden geçer. Hor görülme, boşa çıkanhayaller, aşk acısı, sevdiklerini kaybetme gibi temalar Kaybın Türküsü’ndeki umutsuz atmosferin nedenleri arasındadır.Anahtar Kelimeler: Kaybın Türküsü, Acı, Umutsuzluk, Hüzün. Kiran Desai represents a world full of emotional and partly physical sorrow in The Inheritance of Loss. From the very beginningof the novel until the end the feeling of pessimism embraces you. The gloomy atmosphere is embedded in almost all aspects of the novel.The political unstableness, the harsh natural conditions of the territory, the physical and emotional pains of characters lead to a tragicatmosphere. The story mostly takes place at Kalimpong, which lies at the foothill of Himalayas. Kalimpong goes through a politicalturmoil. The Nepali minority struggle for their rights. However, they do not hesitate to behave unjustly toward other groups during theirstrife. Both the rebellions and the police oppress the residents of Kalimpong. In this respect, the political instability causes misery in livesof all ethnic groups. Another hardship that the residents face is the climate. During the wet season, the monsoon rains bring alone anunbearable life. Finally, the main cause of pessimism is projected through the lives of characters. From minor to major characters almostall of them represent an unhappy life. All characters experience a sort of tragedy more or less. Inferior treatment, dreams that comenothing, sorrow of love, loss of the beloved ones are some of the themes that compose a pessimist atmosphere through characters of TheInheritance of Loss.Keywords: The Inheritance of Loss, Sorrow, Pessimism, Desperateness.
- Published
- 2016
15. KAZUO ISHIGURO ROMANLARI ve POSTMODERNİZM
- Author
-
Yıldız, Fırat
- Published
- 2015
16. Hart Crane’s The Bridge as an Example of Modernist Poetry
- Author
-
Yıldız, Fırat and Durmuş, Erdinç
- Abstract
Hart Crane’in sıra dışı şiiri olan The Bridge Amerika modern şiirinin güzel örneklerinden biridir. Yayınlandığı tarihten günümüze kadar çok yerde tartışma konusu olmuştur. Varlıklı bir aileden gelen Crane, şiirinde hayatın zenginliğini gözlemleyen romantik bir şairdir. Bu uzun şiirde şair Brooklyn köprüsünden esinlenmiştir. Ona göre bu köprü insan gücünü gösteren bir yapıttır. Şair bu şiiri ülkenin epik bir sentezi ve yapısal kimliği olarak görmektedir. Şiirde bir arayış vardır, bu arayış Amerika’nın geleceğini belirleyecek olan gerçek geçmişi ile günümüzdeki özellikleriyle ilgilidir. Şair şiirinde Amerika deneyimi dediği kavrama ulaşır. Brooklyn köprüsünü şiirin taşıyıcı sembolü olarak kullanırken çeşitli kişi ve yerler hakkında da konuşur.Anahtar Kelimeler: Modernist, Brooklyn Köprüsü, Şiir, Eleştiri, Amerika.__________________________________________________________________ This particular poem of Hart Crane is a good example of American modernist poetry. Crane’s The Bridge has been the subject of a lot of debate since its publication. Crane comes from a wealthy family and is an American Romantic poet who observes the richness of life in his poetry. In this long epic poem, the poet is inspired by the Brooklyn Bridge. For him, the bridge stands for the creative power of man. The poet considers the poem as an epic synthesis of the country and its structural identity. There is a kind of a search in the poem and this search of the poet is the one for the real American past and the characteristics of present America that will determine her future. The poet tries to come up with a view of what he calls the American experience in the poem. He adopts the Brooklyn Bridge as the poem’s supporting symbol and talks about and celebrates various people and places.Keywords: Modernist, Brooklyn Bridge, Poetry, Criticism, America.
- Published
- 2014
17. Dissatisfaction of the Character ‘Sal Paradise’ inJack Kerouac’s On the Road
- Author
-
Yıldız, Fırat and Ünsal Ocak, Esra
- Published
- 2014
18. Family in Sam Shepard's Plays
- Author
-
Görmez, Aydın and Yıldız, Fırat
- Abstract
Sam Shepard'ın aile oyunları işlevini yitirmiş Amerikan ailelerini konu edinir ve bu aileleri yakından incelenmeleri olanağını sunar. Yazarın oyunları aşırı bireyselliği ortaya koyar. Oyunlarda, aile bireyleri aileden kaçıp kurtulma ile yalnız kalma korkusu arasında amansız bir çelişki yaşarlar. Kendi aile yaşamını yapıtlarına yansıtan yazar, açıkça kendi aile sorunlarını da ortaya koyar. Shepard'ın oyunlardaki aileler bilinen ve geleneksel yaşam biçiminden uzaklaşmışlardır. Evlilikle ilişkili uyum sorunları, ebeveynlerin yetersizliği ve yalnızlık yazarın aile oyunlarında vurguladığı konulardır. Bu makale Shepard'ın oyunlarında aile içi dinamikleri, sorunları ve yaşamın sıkıcılığını incelemeyi amaçlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Sam Shepard, Amerikan ailesi, korkular, uyumsuzluk. Abstract Sam Shepard's family dramas examine and provide a close look into the dysfunctional American family. His plays portray a highly individualistic pattern. The family members in his plays experience a terrible dilemma between the desire to escape from the family and the fear of loneliness. Known as a writer who reflects his family life in his plays, Shepard openly reveals his familial troubles as well. Shepard's families have deviated from the familiar and traditional course. Marital disintegration, parental ineffectiveness and isolation are the subjects he seeks to explore in his family dramas. This article aims to examine familial dynamics, problems and boredom of life in Shepard's family dramas. Keywords: Sam Shepard, American family, fears, disintegration. 
- Published
- 2014
19. Multiple narration in Faulkner’s As I Lay Dying and Livaneli’s One Cat, One Man, One DeathFaulkner’ın Döşeğimde Ölürken ve Livaneli’nin Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm adlı çalışmalarında çoğul anlatı
- Author
-
Yıldız, Fırat
- Subjects
Faulkner ,modernism ,Literature ,Modernism ,Livaneli ,Multiple Narration ,çoğul anlatı - Abstract
This study focuses on Faulkner’s As I Lay Dying and Livanelis’s One Cat, One Man, One Death with respect to the narration technique. This technique has been effectively used following the literary movement of Modernism. Both authors employ multiple narration successfully, with certain similarities and differences in the application of the technique. It is a fact that multiple narration gives the reader the opportunity to evaluate works of fiction from different perspectives, and these perspectives deepen the meaning of a novel. Faulkner uses fifteen different characters as narrators in As I Lay Dying; However, Livaneli confines his novel, One Cat, One Man, One Death, to two narrators. The application of this technique attracts the attention of the literary consumer to both studies. ÖzetBu çalışma Amerikan Edebiyatının önemli isimlerinden biri olan William Faulkner’ın Döşeğimde Ölürken adlı çalışması ile Türk Edebiyatında önemli bir isim olmaya başlamış olan Zülfü Livaneli’nin Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm adlı çalışmasını anlatı tekniği açısından ele almaktadır. Bu teknik yirminci yüzyılın başında modernizm edebi akımıyla birlikte daha etkin bir şekilde kullanılmaya başlamıştır. Her iki yazar da romanlarında çoklu bakış açısı tekniğini başarılı bir şekilde uygular. Faulkner’ın yapıtındaki çoklu anlatı ile Livaneli’nin çoklu anlatısı arasında paralellikler olduğu gibi farklılıklar da bulunmaktadır. Bu çalışmalardaki çoğul anlatı okuyucuya romandaki konuları çoğul bakış açısı ile değerlendirme olanağı sağlaması bakımından romana derinlik kazandırır ve olaylar örgüsünü farklı açılardan değerlendirme şansı verir. Faulkner, Döşeğimde Ölürken’de, roman karakterlerinden on beş kişiyi anlatıcı olarak ön plana çıkarırken Livaneli, Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm’de iki anlatıcıyla yetinir. Çoklu anlatı tekniğinin uygulanması sonucu her iki çalışma da edebiyat tüketicisi tarafından dikkat çekici bulunmuştur.
- Published
- 2014
20. Faulkner'ın Döşeğimde Ölürken ve Livaneli'nin Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm adlı çalışmalarında çoğul anlatı
- Author
-
Yıldız, Fırat
- Abstract
ÖzetBu çalışma Amerikan Edebiyatının önemliisimlerinden biri olan William Faulkner’ınDöşeğimde Ölürken adlı çalışması ile TürkEdebiyatında önemli bir isim olmaya başlamışolan Zülfü Livaneli’nin Bir Kedi, Bir Adam, BirÖlüm adlı çalışmasını anlatı tekniği açısından elealmaktadır. Bu teknik yirminci yüzyılın başındamodernizm edebi akımıyla birlikte daha etkin birşekilde kullanılmaya başlamıştır. Her iki yazar daromanlarında çoklu bakış açısı tekniğini başarılıbir şekilde uygular. Faulkner’ın yapıtındaki çokluanlatı ile Livaneli’nin çoklu anlatısı arasındaparalellikler olduğu gibi farklılıklar dabulunmaktadır. Bu çalışmalardaki çoğul anlatıokuyucuya romandaki konuları çoğul bakış açısıile değerlendirme olanağı sağlaması bakımındanromana derinlik kazandırır ve olaylar örgüsünüfarklı açılardan değerlendirme şansı verir.Faulkner, Döşeğimde Ölürken’de, romankarakterlerinden on beş kişiyi anlatıcı olarak önplana çıkarırken Livaneli, Bir Kedi, Bir Adam, BirÖlüm’de iki anlatıcıyla yetinir. Çoklu anlatıtekniğinin uygulanması sonucu her iki çalışma daedebiyat tüketicisi tarafından dikkat çekicibulunmuştur.Anahtar Kelimeler: Faulkner; Livaneli;..modernism; çoğul anlatı AbstractThis study focuses on Faulkner’s As I Lay Dyingand Livanelis’s One Cat, One Man, One Death withrespect to the narration technique. Thistechnique has been effectively used followingthe literary movement of Modernism. Bothauthors employ multiple narration successfully,with certain similarities and differences in theapplication of the technique. It is a fact thatmultiple narration gives the reader theopportunity to evaluate works of fiction fromdifferent perspectives, and these perspectivesdeepen the meaning of a novel. Faulkner usesfifteen different characters as narrators in As ILay Dying; However, Livaneli confines his novel,One Cat, One Man, One Death, to two narrators.The application of this technique attracts theattention of the literary consumer to bothstudies.Keywords: Faulkner; Livaneli; modernism; multiplenarration
- Published
- 2014
21. Amitav Ghosh’un The Hungry Tide Çalışmasında Öze Dönüş
- Author
-
Yıldız, Fırat and Başka Kurum
- Subjects
Anadil ,Culture ,Back mutation ,Göçmenlik ,Mother tongue ,Kültür ,Öze dönüş ,Migration - Abstract
This study aims to focus on the back mutation process of the protagonist, Piyali Roy. Piya has migrated to United States with her family during the post colonization process. There are many motives that lie behind the migration to another country. Colonization process also has a role in the practice of migration. As a postcolonial writer Ghosh, represents a story that takes place after the colonization process. As a result of migration the cultural conflicts causes some problems in Piya’s approach to her original culture and language. At the beginning of the novel she appears as a young American who is on a work trip. She works as a cetologist in other words she is a researcher of marine animals. She is back to her country of origin, Bengal, to work on a special species of dolphins. In a Bengali setting, excluding her skin color, she appears as a complete American. She does not look Indian. Her foreignness is stamped in her posture, the way she stands, she moves and her appearance seems out of place. She seems lost in the setting until she meets the deuteragonist, Kanai Dutt. As the two characters start a dialogue it becomes clear that Piya is ignorant of her mother tongue. She is given a Bengali name but she does not know the language. She does not show any interest in intimacy to Bengali. It indicates that she has forged some barriers between her identity and the mother tongue. Piya has internalized the concept of being an American citizen. She is reluctant to be identified with any Bengali element. She feels as a foreigner in Bengal and somehow she is contended with this feeling. Piya’s adventure in Bengal and her friendship with Fokir causes profound changes in her character. The Piya at the beginning and the Piya at the end of the story are totally different from each other. At first a character that ignores her mother tongue, culture and tradition is on the scene. But by the end of The Hungry Tide, Piya appears with a serene soul. She has made peace with her cultural values. She is willing to embrace her mother tongue and culture. This study names Piya’s metamorphosis as ‘back mutation’. Though there is not any expression of Ghosh which indicates this intention evidently. But the general frame of the story represents the possibility of such a subconscious intention. A person can be assimilated in a new culture. But in respect to the case of Piya, it can be suggested that Ghosh has an inner reaction to the concept of turning back to original values and culture. The peaceful end of the story, Piya’s decent state of mind and her determination to start a new life in her culture can support this claim. As her back mutation completes, she embraces her cultural values and as a result Ghosh graces her with a decent place. As a conclusion it can be claimed that one of the most important messages that Ghosh gives in The Hungry Tide is conservation of traditional and cultural values., Bu çalışma ailesiyle birlikte Amerika’ya göç etmiş Piyali Roy karakterinin öze dönüş sürecini ele almaktadır. Bir başka ülkeye göç etmenin arkasında yatan çeşitli nedenler vardır. Sömürgecilik akımı da bu nedenler arasında yer almaktadır. Sömürgecilik sonrası edebi akım yazarlarından biri olan Amitav Ghosh, The Hungry Tide adlı çalışmasında sömürü sonrası süreçteki bir olayı ele alır. Göçmenlik sonrası kültürel çatışma sonucu Piya’nın kendi öz değerlerine ve anadiline yabancılaştığı görülür. Bir sitolog olarak çalışan Piya, özel bir cins olan nehir yunus balıklarını incelemek üzere Bengal Körfezine gelir. Bulunduğu ortamda deri rengi dışında, tam bir Amerikalı olarak göze çarpar. Duruşu, hareketi ve giyimiyle Bengal kültürüyle ilgisiz görünmektedir. Kendi kültürüne yabancı olan Piya, anadili olan Bengal dilini de bilmemektedir. Bengal dilini bilmemekle birlikte bu dile ve bu kültürün tüm öğelerine yabancılık hisseder. Bu durumdan rahatsız değildir. Aksine Bengal ile ilgili öğelerle özdeşleşmekten de hoşlanmaz. Bengal’de bir yabancı gibidir ve bu durumdan dolayı mutludur. Piya’nın The Hungry Tide boyunca Bengal’de yaşadığı maceralar ve Fokir adlı bir köylü balıkçıyla arkadaşlığı, kendi karakterinde önemli değişikliklerin olmasına neden olur. Romanın başındaki Piya ile romanın sonundaki Piya birbirinden çok farklıdır. Kendi anadilini, kültürünü ve geleneğini yadsıyan bir karakter, kendi öz değerleriyle barışan ve kucaklayan bir karaktere dönüşür. Bu çalışma bu değişimi ‘öze dönüş’ olarak adlandırır. Amitav Ghosh’un böyle bir amacı ifade eden herhangi açık bir ifadesinin bulunmamasına karşın, romandaki genel çerçeve ve yaklaşım bilinçaltında böyle bir kasıt taşıyor olabileceği izlenimi vermektedir. Bu yaklaşımıyla bir bireyin başka bir kültürde yaşama durumunda kalmasının, kendi kültürüne ve diline yaklaşımında bir engel oluşturmaması gerektiğini savunur. The Hungry Tide’ın sonunda Piya’nın ulaşmış olduğu dinginlik, yaşamına yeni bir sayfa açma kararlılığı kendisindeki ‘öze dönüşün’ göstergeleridir. Romanın başında kültürüne yabancılaştığı için bazen zor ve bazen gülünç duruma düşen Piya, romanın sonunda Ghosh tarafından erdemli bir karaktere büründürülerek ödüllendirilir. Sonuç olarak Ghosh’un verdiği mesaj her durum ve koşulda geleneksel ve kültürel değerlerin korunması gerektiği yönündedir.
- Published
- 2014
22. Democracy or Hypocrisy in John le Carre's The Spy Who Came in from the Cold
- Author
-
Yıldız, Fırat and Durmuş, Erdinç
- Abstract
ÖzetJohn Le Carre’ın Soğuktan Gelen Casus adlı çalışması 1950’lerin sonu 60’ların başında gerçekleşen bir olayı ele almaktadır. Sıcak savaşın bittiği bu zaman diliminde soğuk savaş tüm hızıyla devam etmektedir. Batı dünyasının demokrasiye verdiği önem ve bunun gereği olarak bu kavramı her zaman ön plana çıkar-ması iyi bilinen bir gerçektir. Bu çerçevede Le Carre’ın Soğuktan Gelen Casus’u batı dünyasının çok irdelenmeyen konularını açığa çıkararak batı anlayışındaki bazı çarpıklıkları göz önüne serer. Soğuktan Gelen Casus bir kısım insanın toplum için kurban edilişini ele alarak batı istihbarat sisteminin ikiyüzlülüğünü ortaya koyar. Bu çalışmanın amacı da romanın ana karakterinin deneyimleri ışığında demokrasi kavramının ikiyüzlü niteliğini ortaya koymaktır.Anahtar Kelimeler: Yumuşak Güç, Uluslararası İlişkiler, Güvenilirlik, Kamu Diplomasisi, Bilim Diplomasisi AbstractThe Spy Who Came in from the Cold is an espionage novel of John Le Carre which takes place in the 1950s and early 1960s. The world war is over but the cold war still continues severely at that time. The western world has perpetuated the vital impor-tance of democracy over the years. In this respect The Spy unveils such untouched issues of the western world. Le Carre highlights the conflicts of the western world. The Spy is the story of the victimization of some people for the sake of society. Within this context, Le Carre deduces the hypocrisy of the west. This study aims to set sight on the experiences of the main character and to uncover the hypocrisy behind democracy.Key Words: Soft Power, International Relations, Credibility, Public Diplo-macy, Science Diplomacy
- Published
- 2013
23. The Concept of Death in Joyce?s Dubliners
- Author
-
Yıldız, Fırat
- Abstract
ÖzetÖlüm kavramı felsefe ve sosyoloji bilim dallarının yanı sıra edebiyatın da tartıGma konusu olmuGtur. James Joyce ölüm temasını on beG kısa hikâyeden oluGan Dubliners adlı yapıtında oldukça yoğun bir Gekilde kullanmıGtır. Bu hikâyeler ölümün yanı sıra, ölümle özdeGleGtirilmiG rutin hayat tarzı ve maddi-manevi paralize olan karakterleri de ele almaktadır. Adı geçen temaların birçok hikâyede kullanılmıG olması, Dubliners?ı bu açıdan değerlendirmenin gerekliliği düGüncesini ortaya çıkarmıGtır. Bu çalıGma bu ihtiyacı karGılamak üzere hazırlanmıGtır.Anahtar Sözcükler: Ölüm, rutin, paralize. AbstractThe concept of „death? has been a common point in many disciplines such as philosophy, sociology and literature. James Joyce has applied this theme intensively in many stories of Dubliners. The stories also have common themes such as death, routine lifecycle, moral and material paralysis of some characters. The intensive application of aforementioned themes makes it necessary to evaluate Dubliners from this perspective. This study is prepared to meet such a need.Key Words: Death, routine, paralysis.
- Published
- 2013
24. Joseph Conrad’ın Heart of Dearkness’ına Feminist Bir Eleştiri
- Author
-
Yıldız, Fırat
- Subjects
Kadın,feminizm,erkek,istismar ,Education and Educational Research ,Woman,feminism,men,exploitation ,Eğitim, Eğitim Araştırmaları - Abstract
Conrad’s Heart of Darkness has been studied from various points of view by scholars. However; the approach to woman has not been focused to a desired extent. It is evident that the existence of woman has been kept in the background in Heart of Darkness purposefully. Despite all unfavourable approach, this paper aims to reveal the importance of women characters in the novel. This study claims that woman characters’ contribution to Heart of Darkness is much more than the supposed. The success of the novel depends on women to a large extent., Conrad’ın Heart of Darkness adlı çalışması birçok açıdan değerlendirilmiştir. Fakat bu yapıtta kadına olan yaklaşım gerekli ölçüde çalışılmamıştır. Bu romanda kadının özellikle arka planda tutulduğu açıktır. Bu çalışma kadına yönelik bütün olumsuz yaklaşımlara karşın romanda kadın varlığının önemini ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Bu çalışma kadının Heart of Darkness’a katkısının düşünüldüğünden daha fazla olduğunu savunmaktadır. Romanın başarısında büyük ölçüde kadın karakterlerinin katkısı vardır.
- Published
- 2013
25. THE WAY TO FREEDOM IN HARRIET ANN JACOBS’S INCIDENTS IN THE LIFE OF A SLAVE GIRL
- Author
-
Yıldız, Fırat and Tanrıtanır, Bülent Cercis
- Published
- 2011
26. MEENA ALEXANDER’IN FAULT LINES’I ILE BHARATI MUKHERJEE’NIN DESIRABLE DAUGHTERS’INDA KADINA DAİR KÜLTÜREL KODLAR
- Author
-
Tanrıtanır, Bülent Cercis and Yıldız, Fırat
- Published
- 2011
27. HURUFISM AMONG ALBANIAN BEKTASHIS
- Author
-
Yıldız, Fırat and Usluer, Fatih
- Abstract
Hurufism, the mystical and philosophical movement, was established by Fadlallah Astarabadi (d. 796/1394) in Iran. Because of political and/or ideological reasons, some disciples of Fadlallah migrated to Anatolia like Aliyyu’l A’lâ (d. 1419) and Nasîmî (d. 1418). The former died in Azerbaijan and the latter in Syria. The main footsteps of Hurufism can be followed into the fifteenth century and thereafter to the Balkans. Nasîmî’s disciple Rafî'î (d. after 1418) is the first hurufi who went to the Balkans and he died in Preveza. It is witnessed that the hurufi philosophy is developed and perpetuated in the Balkans by the Bektashis. In this paper, firstly we will talk about the Bektashi scholars and poets of the Balkans which obtained and perpetuated hurufi philosophy. Secondly, we will analyze the hurufi manuscripts which are copied in the Balkans. As it can be seen among the hurufi manuscripts in Turkish or Persian, most of them are copied in the Balkans. Finally we aim to display the role of Hurufism among Balkan Bektashis and vice-versa. Key Words: Hurufism, Bektashis, Albaninan Bektashis.
- Published
- 2010
28. BHARATI MUKHERJEE'S WOMEN IN DESIRABLE DAUGHTERS
- Author
-
Yıldız, Fırat and Tanrıtanır, Bülent Cercis
- Published
- 2010
29. Faulkner’ın Döşeğimde Ölürken ve Livaneli’nin Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm adlı çalışmalarında çoğul anlatı
- Author
-
Yıldız, Fırat, primary
- Published
- 2014
- Full Text
- View/download PDF
30. Women Types in To the Lighthouse and Mrs. Daloway.
- Author
-
Yıldız, Fırat
- Abstract
Copyright of Afyon Kocatepe University Journal of Social Sciences / Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi is the property of Afyon Kocatepe University (AKU) Sosyal Bilimler Enstitusu and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2013
- Full Text
- View/download PDF
31. Meena Alexander'ın Fault Lines'ı ile Bharati Mukherjee'nin Desirable Daughters'ında Kadına Dair Kültürel Kodlar.
- Author
-
Tanrıtanır, Bülent C. and Yıldız, Fırat
- Subjects
- *
SOCIAL conditions of women , *CULTURAL codes , *FEMINISTS - Abstract
Meena Alexander and Bharati Mukherjee are India-origin feminist American writers. This study focuses on Meena Alexander‟s Fault Lines and Bharati Mukherjee‟s Desirable Daughters. There are certain parallels in the lives of these two writers. They were born in the same culture, they got married to westerners, and they both migrated to the west after their marriages. This study suggests that their marriages were an escape from misoginistic traditions. There is a big gap between the two cultures in respect to the approach to women. For these writers, the new culture is preferable to the older one although there are some obstacles in it; this study focuses on the effects of the western world on their feminist transformation. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2011
32. The Artist In Joyce’s Portrait
- Author
-
Yıldız, Fırat and Başka Kurum
- Subjects
Art,Artist,Joyce,Murdoch ,Sanat ,Joyce ,Sanat,Sanatçı,Joyce,Murdoch ,Sanatçı ,Art ,Murdoch ,Artist - Abstract
Iris Murdoch’ın Ahlak Felsefesinde sanatın önemli bir yeri vardır. A Portrait of the Artist as a Young Man Stephen Dedalus adlı karakterin sanatçı olma yolunda geçtiği süreci ele almaktadır. Gerçek bir sanatçı olmak için Murdoch’ın ortaya koyduğu belli ölçütler vardır. Benlik gerçeği örten yapısıyla bir insanın sanatçı olması yolunda en büyük engellerden biri olmaktadır. Bireyin gerçekleri görmesi için benliğin bağlarından kurtulması gerekmektedir. Murdoch, bütün sanatçılara büyük sanatçı payesi vermez çünkü ona göre sanatçıların birçoğu benliklerinin etkisinden kurtulamamaktadır. Bunun sonucu olarak ürettikleri sanatta benliklerinin yansımaları görülür. Bu tür sanat benliğin yanılsamalarıyla doludur ve insanları gerçekliğe yönlendirecek nitelikten yoksundur. Öte yandan gerçek bir sanatçı bireyleri yanılsamadan kurtarabilecek nitelikte sanat eserleri üretebilirler. Stephen’ın gerçek bir sanatçı olabilmesi için benliğin yanılsamasından kurtulması gerekmektedir. Benliğinin yanı sıra aşması gereken başka engellerde bulunmaktadır. Sanatçı olma yolundaki diğer engeller dinin katı kuralları, İrlanda milliyetçiliği ve ailesinin sert tutumu olarak sıralanabilir. Murdoch felsefesinde insanı gerçekliğe götüren belli aşamalar vardır. Bu aşamaların bir kısmı Joyce’un bu romanında gözlemlenebilir. Bununla birlikte Murdoch’ın ele aldığı bazı kavramlar da yine Portrait’te gözlemlenir. Murdoch, hayatın rastlantılı olduğunu düşünmektedir. Bireyin varsaydığının dışındaki gerçeklik rastlantılılıktır. Portrait’te bu kavram ilk olarak Stephen’ın evi dışındaki bir mekân olan okula gitmesiyle ortaya çıkar. Stephen kendi bilincinin kapsamına alamadığı ve nesneleştiremediği bu yeni yerden rahatsız olur. Daha sonra zamanla kendi bilincinin boyasıyla boyadığı bu yer, rastlantılılık özelliğini kaybeder ve bunun sonucu rahatsızlık duygusu da kaybolur. Benliğinden kurtulamamış bireyler kendilerine rahatsızlık veren durumlar karşısında hayaller dünyasında teselli ararlar. Stephen’ın da kendini okuduğu romanın kahramanıyla özdeşleştiren hayaller kurar. Murdoch, hayal kurmayı insanı gerçeklerden uzaklaştıran, benlik dışındakini görmesini engelleyen bir durum olarak niteler. Murdoch felsefesi ile Joyce’un romanı arasında örtüşen bir başka nokta da dinin Portrait’te çok temel bir durum olmasıdır. Aynı şekilde Murdoch felsefesinde de din önemli bir yere sahiptir. Bu çalışma Stephen’ın kişilik ve deneyimlerine odaklanarak Murdoch’ın felsefesi ışığında gerçek bir sanatçı yetkinliğine sahip olup olmadığına bakacaktır., The art plays a major role in Iris Murdoch’s moral philosophy. A Portrait of the Artist as a Young Man is the story of Stephen Dedalus’s struggle to determine his way to become an artist. Murdoch has certain criteria for the real artist. The self is the biggest barrier for a person to become an artist because self veils the reality. The person should get rid of the selfish bonds to see the reality. Murdoch does not dignify all artists as great artists because she believes that most of the artists cannot escape from the impediments of their selves. And as a result quality of their selves is reflected in their arts. The ordinary artist produces bad art which is full of illusions and lacks the strength of guiding. However; the real artist’s art can save a person from illusion. In this respect Stephen has many obstacles in addition to his ‘self’ that keeps him away from reality. The strict rules of religion, Irish nationalism and family are other barriers on his way to becoming an artist. In Murdoch’s philosophy there are certain stages that can lead a person to seeing the reality. Some of these stages are evident in this novel. First of all, Murdoch claims that life is contingent. The reality which is different from the assumption of the self is the contingency. The school functions as a new contingent place and he cannot put it into scope of his consciousness and hence cannot make it a subject of his self. It causes a sense of weakness in front of the new. He finds consolation in daydreaming. Murdoch considers personal fantasy as the tissue of self-aggrandizing and consoling wishes and dreams which prevents one from seeing what is there outside one. The religion has a basic place in Portrait. Equally it has an important role in Murdoch’s philosophy. These analogies can be enhanced. In the light of the similarities this study focuses on Stephen’s personality and experiences to figure out his potential of becoming an artist within the scope of Murdoch’s philosophy.
33. A marxist analysis on the works hard times by Charles Dickens and a day lasts more than a hundred years by Chinghiz Aitmatov
- Author
-
Demir, Yunus Emre, Yıldız, Fırat, and İngiliz Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı
- Subjects
English Linguistics and Literature ,İngiliz Dili ve Edebiyatı - Abstract
Tarih boyunca insanlar çalışmış ve ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Ancak bazı zamanlar insanlar başkalarının çıkarları için çalışmak zorunda kalmıştır. Karl Marx ve Frederich Engels kendi toplumlarındaki ayrımcılığı ortadan kaldırmak için işbirliği yaptılar. Onlar çokca bildiri yayımladı ve nihayetinde kısmen amaçlarına ulaştılar. Komünizm veya Marksizm toplumun sosyal problemlerini göstemek için yazarlar için bir başlık haline geldi. Charles Dickens ve Cengiz Aytmatov o yazarlardan bazılarıydı. Ingiliz Edebiyatından Dickens ve Kırgız Edebiyatından Aytmatov, baskı altındaki insanların haklarını savunmak için kalemlerini kullandılar. Sanayileşme ve Sovyet rejimi toplumsal huzuru tahrip etti, böyle bir atmosferde insanlar siyasal baskıdan dolayı rahat davranamaz oldu. Sanayileşme insanları kötü şartlarda yaşamaya, Sovyet rejimi insanları, kendi koydukları kurallara uymak zorunda bıraktı. Kol gücü kullanmanın imkansız olduğu durumlarda, kalemin gücüne başvurmak zorunlu olur. Charles Dickens ve Cengiz Aytmatov döneminde insanlar hükümetlerin zalimliğine karşı koyamıyorlardı ve bu yüzden bazı cesur insanlar kendilerini sorumlu hissedip sistemin kontrolündeki insanların sesi olmaya başladılar. Dickens'ın `Zor Zamanlar` ve Aytmatov'un `Gün Olur Asra Bedel` eserleri bu açıklamalar için iyi örneklerdir. Her iki yazar kendi dönemlerinin hükümetini eleştirdiler ve işçi haklarını savundular. Onlar edebiyatı Marksizm'in gölgesi altında kullanıp işçileri desteklediler. Bu tezde, öncelikle Marksizm açıklacak, ardından edebiyatın tanımlarına ve alanına yer verilip yazarların eserleri incelenecektir. Throughout the history, people have worked and met their needs. Karl Marx and Frederich Engels collaborated to liquidate discrimination in their societies. They manifested a lot and finally, they partially reached their aims. Communism or Marxism became a topic for authors to indicate their social problems. Charles Dickens and Chinghiz Aitmatov were some of those authors. Dickens, from English Literature, and Aitmatov, from Kyrgyz Literature, used their pens to protect oppressed people's right. Industrialisation and Soviet regime destroyed social coherence, in such an atmosphere people could not move freely because of political enforcement. Industrialisation forced people to live in bad conditions and Soviet regime compelled citizens to obey all rules that set by Soviet government. During the age of Charles Dickens and Chinghiz Aitmatov, people could not resist against cruelty of the government, so some brave people felt themselves responsible for this issue and they became voice of people who were controlled by the system. Dickens' Hard Times and Aitmatov's The Day Lasts More Than A Hundred Years are good examples for this explanation. Both writers criticised their times' government, they protected workers' right. They used literature under the shadow of Marxism and they supported workers. 73
- Published
- 2019
34. Jack London'ın Beyaz Diş roman'ında ırkçılık ve kölelik kavramlarının incelenmesi
- Author
-
Aydinay, Gökhan, Yıldız, Fırat, and İngiliz Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı
- Subjects
English Linguistics and Literature ,İngiliz Dili ve Edebiyatı - Abstract
Bu çalışmada yirminci yüzyıl Amerikan edebiyatının önemli yazarlarından biri olan Jack London'ın Beyaz Diş isimli eserini merkeze alarak yazarın çocukluk hayatından ölümüne kadar yaşadığı hayatı ve bunun eserlerine nasıl yansıdığı incelenecektir. Jack London'ın yaşadıklarının eserlerine yasıması Beyaz Diş adlı eseri üzerinde ırkçılık, kölelik kavramlarının incelenmesi amaçlanmaktadır. Çalışmamız iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde yazar'ın hayatı, edebi kişiliği ve yazarın eserlerindeki yaygın temalar ve hayatı arasındaki yakınlığının ayrıntılı bir şekilde incelemenin yanı sıra realizm, natüralizm ve ırkçılık kavramları ele alınacaktır. İkinci bölümde ise konusu ve içerdiği temalar açısından geniş bir okuyucu kitlesine sahip olan Beyaz Diş romanının yaygın temaları ve Amerikan Edebiyatı Tarihi'nde ırkçılık ve kölelik kavramları incelenip alıntılarla desteklenecektir. Bu bölümde ırkçılık ve kölelik kavramları tanımlanacak. Irkçılığın tarihsel süreci hakkında bilgi verilip, ırk ayrımcılığı uygulamalarına değinilecektir. Uzun süredir ilgiyle takip edilen ve geniş bir okuyucu kitlesine sahip olan yazarın yoksulluk, açlık, adalet gibi sosyal temalar üzerinde yoğunlaşmış ve bu yönüyle içinde bulunduğu çağın ve toplumun genel eğilimlerine olan anlayışıyla tanınıp akademik çalışmalara da konu olmuştur. Yapılan bu çalışmalara yeni bir boyut kazandıracağını düşünerek yazarın söz konusu eserinde ırkçılık ve kölelik kavramlarını incelemeyi yararlı gördük. In this study, one of the important writers of the twentieth century of American literature, Jack London's White Teeth and his life from childhood to his death and how it is reflected in his works will be studied. In this respect, it is aimed to study the concepts of racism and slavery in this work. Our study consists of two main sections. In the first part, Jack London's life, his literary personality, the common themes in the author's works, and his closeness between his life will be examined in detail as well as the concepts of realism, naturalism and racism. In the second part, the common themes of the novel White Teeth, which has a wide audience in terms of its subject and common themes, and the concepts of racism and slavery in the history of American Literature will be examined and supported with quotations. In this section, the concepts of racism and slavery will be defined. Some information will be given about the historical process of racism and racial discrimination practices will be discussed. The author, who has been followed with interest for a long time and has a wide audience, has focused on social themes such as poverty, hunger and justice, and has been known for his understanding of the general tendencies of his age and society and has been the subject of academic studies. Considering that these works will bring a new dimension to this work, that's why we found it useful to study the concepts of racism and slavery in the author's work. 97
- Published
- 2019
35. İkinci yeni şiirinde tarihi muhteva
- Author
-
Duran Oto, Elif, Taştan, Zeki, Canatak, Abdulmecit, Yıldız, Fırat, and Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı
- Subjects
History ,Philosophy ,Turkish poem ,Türk Dili ve Edebiyatı ,Poem ,Second innovative ,Turkish Language and Literature - Abstract
İkinci Yeni Şiiri, Modern Türk Şiiri için önemli bir duraktır. 1950'li yıllarda ilk ürünleri ortaya çıkan bu şiir hareketi, içinde bulunduğu dönemde pek çok eleştirinin de odağında olmuş, uzun süre kendisinden söz ettirmiştir. Bununla birlikte İkinci Yeni Hareketi bugün hâlâ sevgi ve dikkatle okunan şiirleriyle hem geniş okur kitlelerine hem de yeni ekollere ilham verecek güçte bir etkiye sahip olduğunu da göstermiştir. İkinci Yeni şairleri şiirlerindeki konuları farklı teknik, dil ve duyarlılıkla ele almaları nedeniyle Modernist bir çizgide değerlendirilmişleridir. Modern Türk Şiiri'nin mihenk taşı kabul edilebilecek bu şiir hareketinin tarihe bakışı da elbette edebiyat ve tarih ilişkisini ortaya koymak açısından önemlidir. Çok eskiden beri bazı ortaklıklar kuran edebiyat ve tarihin, şiir düzleminde ele alındığı örneklerde geçmişi algılama, tarihî yorumlama biçimi çoğu kez bu formun çerçevesindeki darlık nedeniyle daha kısa, öz, ve vurucu olmuştur. Bu özellik İkinci Yeni'nin de şiire getirdiği yeniliklerle yer yer örtüşür. Bununla beraber İkinci Yeni'de tarihin ele alınışı önceki gelenek ve örneklerden farklıdır.Durdukları andan geçmişe bakan İkinci Yeni şairlerinde geçmiş ve an ilişkisi girift ve sorgulanması gereken bir zemindir. Bu sorgulayıcı tutum şairleri tarih felsefesinin kıyısına bırakırken sanat üretimlerine sorunsallaştırılan bu tarih algısı yansır. Elimizde içinde yaşadıkları günün siyasi, sosyal, iktisadî etkilerine açık ama bunu kendi birikimi içinde anlayıp yorumlayan sanatçılar ve eserleri durmaktadır. Tarihsel olanın algılanışı, tanımlanması ve sanat üretimine dönüşmesin de pek çok faktörün etkisi açıktır. Ortaya çıkan tarihî içeriğe sahip metinlerdeki çeşitlilik geçmişin ya da geçmişe ait olanın yorumlanmasındaki önemi ve farklılıkları gösterdiği gibi bu hareket içindeki her bir şairin tarih odağında özgün tavrını da sergiler. Tarih onlar için nostaljik bir atmosfer yaratımı değildir. Tarih; bağlamı, olgusu, nedenselliği içinde sorgulanan bir disiplindir ve kaydettikleri kadar kaydetmedikleri nedeniyle de eleştirilerin odağıdır. İkinci Yeni şiirinde tarih bugünü anlamlandırmakta ve yarını kurmakta bir araç olduğu kadar her yönüyle anlaşılması ve anlatılması gereken bir amaçtır da.Anahtar Sözcükler: İkinci Yeni Şiiri, tarih, felsefe, eleştiri. Ikinci Yeni Poetry is an important stance for Modern Turkish Poetry. This poetry movement, which first appeared in the 1950s, was at the center of many criticisms during the period and it was spoken about much. Besides, Ikinci Yeni Movement, with its poetry still read lovingly and carefully, has proved its powerful influence that inspires both the readers and the new movements.Poets of Ikinci Yeni were evaluated from a modernist view because of their different techniques, language and sensitivities while handling their topics. The viewpoint to history of this poetry movement, which can be considered as the corner stone of Modern Turkish Poetry, is absolutely important in terms of revealing the relation between literature and history. In the examples of poetry, in which literature and history that established some partnerships for a long time, the way of perceiving the past and interpreting the history have been briefer, more concise and striking because of the narrowness of the poetic form. This feature overlaps somewhat with innovations brought by the poetry of the Ikinci Yeni. However, the handling of history in Ikinci Yeni is different from previous traditions and examples.For Ikinci Yeni poets, who stood at the moment and looked back, the relation between the moment and the history was intricate and it was a ground that needed to be questioned. While this questioning attitude leaving poets on the edge of philosophy of history, this perception of history was also reflected on their art products. Now, we have the artists and their works of art that are exposable to the political, economic and social atmosphere of their time but perceived and interpreted by the own intellectuality of these artists. The influence of diverse factors is apparent in the perception of historical things, their identification and their transformation into artistic production. The diversity in the texts with historical content showed the differences and the significance in the interpretation of the past, as well as the unique attitude of each poet in this movement. The history is not the creation of a nostalgic atmosphere for them. The history is not only a discipline being inquired in its own context, matter and causality; but it is also the centre of the critics because of what it recorded and what it did not. In the Poetry of Ikinci Yeni, the history is a tool ofIIImaking the current day meaningful and setting the future as well as being the aim that needs to be narrated and to be comprehended in its every aspect.Keywords: Ikinci Yeni Poetry, history, philosophy, criticism. 797
- Published
- 2016
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.