Search

Amaç: Ege Üniversitesi Hastanesinde 1992-2017 arası kanser tanı ve tedavisi yapılan 2647 serviks uteri kanserinin epidemiyolojik ve sağ kalım özelliklerini analiz etmek ve sonuçları literatürle karşılaştırmaktır.Gereç ve Yöntem: Ege Üniversitesi Kanserle Savaş Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından toplanan serviks uteri kanseri verileri CANREG özel bilgisayar programına kaydedilmiş, DSÖ ve SEER sistemleri temelinde gruplanarak analizler yapılmıştır. İstatistik analizlerde Ki-kare, General Linear Model, Kaplan Meier sağ kalım analizleri uygulanmıştır. Kaplan Meier Sağ kalım analizinde LogRank (Mantel-Cox), Breslow (Generalized Wilcoxon) ve Tarone-Ware istatistikleri kullanılmıştır. İstatistik analizlerde p, Aim: Aim of this study is to evaluate epidemiologic features and survival outcomes of 2647 patients treated with the diagnosis of cervical cancer (CC) in Ege University Hospital (EUH) between 1992-2017 and compare them with the literature.Materials and Methods: Data recorded to CANREG-4 program in EUH between 1992-2017 by EU Fight Against Cancer Research and Application Center (EUKAM) were grouped according to WHO and SEER systems. For statistical analysis, Chi-square method and general linear modeling and Kaplan-Meier analysis were performed. In Kaplan-Meier analysis, Log Rank (Mantel-Cox), Breslow (Generalized Wilcxon) and Tarone-Ware methods were used. p

Aim: The aim of this study was to analyze the epidemiological and survival characteristics of 1770ovarian cancer patients diagnosed and treated in Ege University Hospital between 1992 and 2017 andto compare the results with the literature.Materials and Methods: Data recorded to CANREG-4 program in EUH between 1992-2017 by EUFight Against Cancer Research and Application Center (EUKAM) were grouped according to WHOand SEER systems. For statistical analysis, Chi-square method and general linear modeling andKaplan-Meier analysis were performed. In Kaplan-Meier analysis, Log Rank (Mantel-Cox), Breslow(Generalized Wilcxon) and Tarone-Ware methods were used. p, Amaç: Ege Üniversitesi Hastanesinde 1992-2017 arası tanı alan ve tedavisi yapılan 1770 overkanserli olgunun epidemiyolojik ve sağ kalım özelliklerini analiz etmek ve sonuçlarını literatürlekarşılaştırmaktır.Gereç ve Yöntem: Ege Üniversitesi Kanserle Savaş Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafındantoplanan over kanseri verileri CANREG özel bilgisayar programına kaydedilmiş, DSÖ ve SEERsistemleri temelinde gruplanarak analizler yapılmıştır. İstatistiksel analizlerde Ki-kare, General LinearModel, Kaplan Meier sağ kalım analizleri uygulanmıştır. Kaplan Meier sağ kalım analizinde Log Rank(Mantel-Cox), Breslow (Generalized Wilcoxon) ve Tarone-Ware istatistikleri kullanılmıştır. İstatistikanalizlerde p

Aim: In this study, clinical features of a rare ovarian tumor, Brenner tumor was emphasized.Materials and Methods: Patients who were operated in Ege University Faculty of Medicine, Department ofObstetrics and Gynecology and diagnosed with Brenner tumor were included. In this retrospective research, age ofthe patient, tumor size, tumor localization, indication for operation, type of operation, coincident histopathologicalfindings and the behavior of the tumor (benign, malignant) were recorded.Results: Mean age of the 26 patients whom included into the study was 54. In only one patient, malignant Brennertumor was detected; others were benign. Except two patients, all of the diagnosis were incidental and the tumor sizeequal to or less than 1 cm in these patients.Conclusion: Generally, Brenner tumors are benign and incidental neoplasms. They are detected in small sizesespecially in patients operated for other gynecological pathologies. Malignant Brenner tumors behave as othermalignant epithelial ovarian neoplasms., Amaç: Bu çalıĢmada nadir görülen bir over tümörü olan Brenner tümörlerinin klinik özellikleri vurgulanmayaçalıĢılmıĢtır.Gereç ve Yöntem: ÇalıĢmaya Ege Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı’nda opere edilmiĢ veBrenner tümörü tanısı almıĢ hastalar dahil edildi. Hastaların geriye dönük incelemelerinde, yaĢı, tümör boyutu, tümörlokalizasyonu, operasyon endikasyonları ve yapılan operasyonun tipi, eĢlik eden histopatolojik bulgular ve tümörünmalignite durumu gibi bilgiler kaydedildi.Bulgular: ÇalıĢmaya alınan 26 hastanın ortalama yaĢı 54’tü. Bir hastada malign Brenner tanısı konulurken diğerhastalarda tümör benign karakterde idi. Ġki hasta dıĢında, kalan tüm olgularda tanı insidental olarak kondu ve buolgularda tümör boyutu 1 cm ve altındaydı.Sonuç: Brenner tümörleri, çoğunlukla benign karakterde ve insidental olarak saptanan neoplazilerdir. Genellikle diğerjinekolojik patolojiler nedeniyle opere edilen hastalarda, küçük boyutlarda saptanmaktadır. Malign Brenner tümörleriise, diğer malign epitelyal over tümörleri gibi davranmaktadır.

Amaç: Çalışmanın amacı, jinekolojik operasyon geçiren kadınların taburculuk öncesieğitim gereksinimlerinin belirlenmesidir.Gereç ve Yöntem: Kesitsel nitelikte bir araştırma olup, Ağustos 2012- Ocak 2013 tarihleriarasında İzmir'de bulunan bir üniversite hastanesinde, herhangi bir jinekolojik cerrahioperasyon geçirmiş ve post operatif dönemde olan çalışma kriterlerine uyan 140 hasta basitrastgele örnekleme yöntemiyle çalışmaya dahil edilmiştir. Veri toplama aracı olarak "BireyTanılama Formu" ile "Hasta Öğrenim Gereksinimleri Ölçeği" kullanılmıştır. Ölçeğindeğerlendirmesi her bir alt boyut ve ölçek toplam puanı üzerinden yapılmaktadır. Ölçeksonucunda elde edilen puanlar 50-250 arasında değişmektedir. Ölçek ve alt ölçek puanları;toplam ölçek ve tüm alt ölçeklerin soru sayısına bölünerek, 1 ile 5 arasında önemlilik düzeyinegöre, "1= önemli değil", "2= biraz önemli", "3= ne az ne çok önemli", "4= çok önemli", "5= sonderece önemli" şeklinde değerlendirilmektedir.Bulgular: Araştırmaya katılan kadınların yaş ortalaması 47.29±1.46, %42.9'unun ilköğretimmezunu, %64.3'ünün çalışmamakta, %3,6'sının sosyal güvencesi yok, %85.7'si evlidir.Kadınların %33.6'sı postoperatif üçüncü gününde, %36,4'ü "pelvik kitlesi" şikayeti olduğunu,%41.4'ü total abdominal histerektomi ve bilateral salfinjektomi geçirdiklerini, %56.4'ü tedavisüreci ile ilgili bilgi aldığını ve %20.7'si postoperatif dönem ve tedavi süreci ile ilgili bilgi almakistediğini belirtmiştir. Katılımcıların Hasta Öğrenim Gereksinimleri Ölçeği puan ortalaması203.65±37.10 olup önemlilik düzeyi 4.07 oranı ile çok önemli olarak değerlendirilmiştir.Ölçeğin alt boyutları ortalamaları; "ilaçlar" 33.51 ±5.98, "yaşam aktivite" 36.52±6.91, "toplum veizlem" 23.27±5.09, "duruma ilişkin duygular" 19.38±4.70, "tedavi ve komplikasyonlar"38.24±6.11, "yaşam kalitesi" 32.12±6.65 ve "cilt bakımı" 19.81 ±4.35 olup 3.87 ile 4.24 arasındapuanlar ile çok önemli olarak değerlendirilmiştir.Sonuç: Çalışmanın sonucunda hastaların öğrenim gereksinimlerinin yüksek olduğusaptanmıştır. Hemşirenin eğitici rolü göz önünde bulundurulduğunda hastalara gereksinimleridoğrultusunda verilecek planlı eğitimin onların yaşadıkları sorunları çözümlemelerinde önemlibir yere sahip olduğu düşünülmektedir.Anahtar Kelimeler: Hasta öğrenim gereksinimleri Ölçeği, jinekolojik operasyon,hemşirelik bakımı, hemşirelik. Objective: The purpose of the study was to describe leaming needs of women who hadgynecological surgery before dıscharge.Methods: The study is cross-sectional and and carried out with 140 patients who hadgynecological surgery in a University Hospital in İzmir, between August 2012 to January 2013,choosen by simple random sampling method and had appropriate study criterias. İn datacollection, "The Patient Information Form" and "Patient Leaming Needs Scale" (PLNS) were used. İnevaluation of the scale and total scale scores on each subscale are made.Results: The patients mean age is 47.29± 1.46, 42.9% of them have primery school education,64.3% of them not working, 3.6% of them have not soda! 'Insurance, 85.7% them are married. 33.6% of them were at the third post-operative day, 36.4% of them has complaints of pelvic mass,41.4% of them had total abdominal hysterectomy and bilateral salpingectomy operation 56.4% ofthem had received 'Information about the process of treatment and 20.7% of them wish to takeInformation about the process and treatment of post-operative period. The total mean score of ThePatients Leaming Needs Scale was 203.65±37.10 and it's /eve/ of importance rate was found 4.07which means very important. Subscales item mean scores were; "medicines" 33.51 ±5.98, "lifeactivity" 36.52±6.91, "community and follow-up" 23.27±5.09, "feelings about the situation"19.38±4.70, "treatment and complications" 38.24±6.11, "life quality" 32.12±6.65 and "skin çare"19.81 ±4.35 and their /eve/ of importance rate were found betvveen 3.87 ile 4.24 which means veryimportant.Conclusion: As a result of this study, the leaming needs of the patients was found high, Theproblems of women could solve by given planned education which has an important role indetermining the effectiveness.Key Words: Patient leaming needs, gyneocologic operation, nursing.

Genital yolun eş zamanlı tümörleri nadir olarak görülür. İki ya da daha fazla primer tümörün bir hastada aynı zaman içinde saptanması eş zamanlı (senkronize) tümörler olarak adlandırılır. Jinekolojik maligniteye sahip hastalarda senkronize jinekolojik tümörlerin bulunma oranı %0.7-%1,8 arasında değişmektedir. Endometrium kanserinin eş zamanlı olarak primer over kanseri ile birlikteliği en sık görülen senkronize tümör olgularıdır. Tüm endometrial kanserli kadınların yaklaşık %5 inde, over kanserli kadınların %10'unda rastlanmıştır. Bu tümörlerin etiyoloji ve patogenezi belirsizliğini korumakla birlikte embriyolojik olarak benzer dokuların aynı kanserojen ve hormonal etkilere maruz kalması sonucu senkronize tümörlerin gelişebileceği ileri sürülmüştür. Endometrium ve over kanserlerinde eş zamanlı tümörlerin gelişmesinde altta yatan sebep östrojen reseptörleri olabileceği gibi Human Papilloma Virüs ise servikal ve vaginal kanserler ile birlikte ilişkilendirilmiştir. Senkronize primer jinekolojik tümörlerde doğru tanı efektif tedavi için zorunludur. Makalemizde 57 yaşında serviks kanseri tanısı laparotomi uyguladığımız, histopatolojik değerlendirmede serviks ve endometriumda eş zamanlı endometriumun berrak hücreli ve endometrioid adenokarsinomu ve overin berrak hücreli karsinomu saptanan olgumuz sunulmuştur., Synchronous primary tumors of the genital tract ocur rarely. Two or more primary tumors that occur in a patient closely in time are termed as synchronous tumors. The occurrence rate of synchronous gynecologic malignancies divers between 0.7% and 1.8% in patients with gynecologic tumors. Independent primary tumors of the endometrium and ovary are the most commonly encountered synchronous tumors of the female genital tractus, occurring in approximately 10% of all women with ovarian tumors and 5% of all women with endometrial tumors. While the etiology and pathogenesis of these tumors remain unclear, it has been proposed that embryologically similar tissues, when simultaneously subjected to either hormonal influences or carcinogens, may develop synchronous neoplasms. The accurate diagnosis of synchronous primary gynecological tumors is essential for efective treatment. İn this article, we presented a 57- year-old woman who had synchronous primary carsinoma of the endometrium, ovary and cervix.

Amaç: Vulvar kanser nedeniyle tedavi ve takip edilen hastaların demografik özellikleri ve klinik sonuçlarının değerlendirilmesidir. Yöntem: Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Jinekolojik Onkoloji Bilim Dalında 2005-2011 yılları arasında vulva kanseri tanısı alan ve tedavisi düzenlenen 18 hasta geriye dönük olarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Hastaların tümü postmenopozal dönemde idi. Ortalama yaş değeri 70 yıl bulundu. Hastaların çoğunda ülseratif lezyon mevcuttu (%78) ve vulvar şişlik en sık ilk başvuru yakınması idi. Hastaları n %67'sinde skuamöz hücreli karsinom saptanırken daha az sıklı kla sırasıyla bazal hücreli karsinom, verrüköz karsinom ve berrak hücreli adenokarsinom saptandı. Hastaların %56'sı erken evre (Evre III) iken %44'i ileri evre (Evre III-IV) hastalığa sahip bulunmuştur. Dört hasta çevre dokulara yayılım ve eşlik eden hastalıkları nedeniyle inoperabl olarak değerlendirildi, Geriye kalan 14 hastanın 11'ine vulvektomi kalanına lokal radikal eksizyon uygulanmıştır. 12 hastaya (12/14) süperfisyal inguinal lenf düğümü diseksiyonu yapılmıştır ve %50 olguda inguinal lenf düğümü pozitifliği saptanmıştır. Bir hastada rejyonel ve 2 hastada lokal olmak üzere üç hastada yineleme izlenmiştir. Yinemelerin görülme zamanı 12-24 ay arasıdır. On üç hastaya adjuvan tedavi uygulanmıştır (%77 radyoterapi, %23 kemoradyoterapi). Hastaların ortalama izlem süresi 2.8 yıldır. Sonuç: Ülseratif lezyon, 10 mm den büyük lezyon, adjuvan radyoterapi ve lenf nodu invazyonu olan hastalarda rekkürens hastalık riski artabilir., Aim: To evaluate clinico-pathological and demographic findings in women with primary vulvar cancer. Material and Methods: 18 patients diagnosed with primary vulvar cancer between 2005-2011 in Ege University Medical Faculty, Division of Gynecologic Oncology were evaluated retrospectively. Results: All patients were in postmenapousal period. The median age was 70 years. Ulcerative lesions were present in most of the patients (78%) and vulvar swelling was the most common presenting symptom. The vast majority of patients (67%) had squamous cell carcinoma and basal cell carcinoma, verrucose carcinoma and clear cell adenocarcinoma were infrequently diagnosed. 56% patients were in early stage (stage I-II) and 44% were in advanced stage (stage III-IV). 4 patients were considered inoperable because of the invasion to adjacent tissues. Vulvectomy was applied to11 patients of remaining 14 patients and local radical excision was applied to the rest of patients. Superficial inguinal lymph node dissection was performed to 12 patients (12/14) and inguinal lymph node were positive in 50% patients. Recurrens with regional metastasis was determined in one and local recurrens was determined in 2 patients. Time to recurrence after treatment was between 12-24 months. Adjuvant treatment was given to 13 patients (77% radiotherapy, 23%chemotherapy). The median follow-up time was 2.8 years. Conclusion: Ulcerative lesion, tumor diameter larger than 10 mm, lymph node invasion and receiving adjuvant therapy may increase the risk of recurrent disease.

Overin karsinoid tümörleri nadir olarak görülür. Karsinoid tümörün overe metastazı daha agresif seyirlidir ve genellikle gastrointestinal sistemden kaynaklanır. Tüm over tümörlerinin %0.01'den azını oluşturur. Makalemizde sunduğumuz hasta 60 yaşında ve hikayesinde 12 yıl önce çekum karsinoid tümörü tanısı mevcuttur. Endometrium karsinomu nedeniyle opere edilen hastamızda laparotomide rastlantısal olarak overin metastatik karsinoid tümörü saptanmıştır ve olgumuz over kanserinin nadir izlenen bir formunun saptanması nedeniyle sunulmuştur., Ovarian carcinoids are rare, especially the metastatic forms, which almost always originate in the intestine. are more aggressive; most arise in the gastrointestinal tract. Metastatic carcinoid tumor to the ovary constitutes less than 0.01%of all ovarian cancers. In this article, we presented a 60-year-old woman who had ovarian metastatic carcinoid tumor incidentally encountered during the laparatomy.

Kırk beş yaşındaki olgu plasental materyal için yapılan endometrial küretajdan 7 ay sonra anormal vaginal kanama nedeniyle kliniğimize başvurmuştur. Servikal bölgede aktif kanamalı kitle saptanmış ve hCG yüksekliği olan olguda servikal kitleden yapılan biopsi ile primer servikal koryokarsinom tanısı konmuştur. Yaşamı tehdit eden kanaması olan olguya histerektomi yapılmış ve ardından adjuvan kemoterapi planlanmıştır., A 45-year-old patient was admitted to our clinic with abnormal vaginal bleeding 7 months after endometrial curettage for placental material. An active bleeding cervical mass was detected and the biopsy of the mass revelaed primary cervical carcinoma along with elevated hCG levels. The patient underwent hysterectomy because of lifethreatening bleeding and adjuvant chemotherapy was planned.

İmmatür over teratomu nadir görülüp erken yaşlarda ortaya çıkan ve erken metastaz yapan germ hücreli tümördür. Saf olarak yada miks olarak germ hücrelerle birlikte bulunabilirler. İmmatüriteyi belirleyen nöral doku komponenti olup bu tümörlerin malign yayılımı direkt komşu organlara intraperitoneal yayılım yoluyla olmaktadır. Burada, sol overde saf immatür teratom ve karaciğer metatazı olan kemoterapi ve cerrahi ile tedavi edilen bir olgu sunulmuştur., Immature ovarian teratoma is a rare germ cell tumors occuring in early ages with early metastasis. It is found either in pure form or a component of mixed germ cell tumor. Immaturity is determined by neural tissue and spread of this tumors directly to the adjacent tissue by peritoneal spread. We present a case with left ovarian immature teratoma and hepatic metastasis and treated with combination of chemotherapy and surgery.

…

…

…

Amaç : Bu çalısmanın amacı selektif östrojen reseptör modülatörü olarak kullanılan tamoksifen ve farklıprotokoller ile uygulanan hormon replasmanı protokollerinin kognitif süreçler ve depresyon üzerine olanetkilerinin arastırılmasıdır.Yöntem : Cerrahi menopoz olusturulmus sıçanlara tamoksifen ve farklı hormon replasmanı protokolleri(progesteron ve östrojen kombinasyonları) verilerek ve uygun kontrol grupları kullanılarak kognitif islevler vedepresif bulgular çalısılmıstır. Depresyon davranısını porsolt zorlu yüzme testi düzenegi kullanarak, kognitiffonksiyonları ise Morris water-maze su tankı düzeneginde çalısılmıs; ayrıca aktif sakınma ve lokomotor aktivitedeneyleri uygulanmıstır.Bulgular : Aktif sakınmada ovariektomili sıçanların ögrenmeleri bozulurken hormon replasmanı ya datamoksifen uygulanan grupların sonuçları benzer bulunmustur. Morris su tankı deneylerinde tamoksifen ve farklıhormon protokolleri uygulanan tüm gruplar benzer spasyal ögrenme performansı göstermislerdir. Porsolt zorluyüzme testinde tamoksifen ile depresif bulgularda anlamlı artıs saptanırken östrojen replasmanı ile bu durumundüzeldigi izlenmistir.Sonuç: Disi sıçanda, gonadal hormonlar, spasyal ögrenmeyle iliskili görülmezken aktif sakınma ögrenmesi buhormonların yoklugu ile bozulmaktadır. Tamoksifen sıçan depresyon modelinde depresif bulgularıarttırmaktadır.Anahtar kelimeler: Östrojen, tamoksifen, kognitif islevlerE-posta : Mustafa.cosan.terek@ege.edu.tr Objective : The aim of the present study is to investigate the tamoxifen, an estrogen receptor mogulatiıng agent,and hormone replacement therapy with different protocols to determine their roles in congitive processes anddepression.Methods : Tamoxifen and different protocols of hormone replacement therapies were administered to surgicallyovariectomized rats. Properly assigned control groups are used and cognitive processes and depressive signs arestudied on animal models. The experiments are carried out on Morris water maze and Porsolt forced swimmingtest. Active refraining test and locomotor acticvity tests are also performed.Results : The learning of rats are impaired by ovariectomy and there is no difference between the tamoxifeneand hormone replacement groups. Spatial learning showed no difference between the hormone replacement andtamoxifene groups. In the Porsolt forced swimming test there is an increased depressive signs with tamoxifenand this situation is reformated by the administration of estrogen.Conclusion : In female rats, spatial learning seems not have any relationship with hormone replacement andtamoxifen. Active refraining is demolished by the absence of gonadal hormones. Tamoxifen administrationincreases the depressive signs in rat depressin model.Key words : estrogen, tamoxifen, cognitive functionsE-mail : Mustafa.cosan.terek@ege.edu.tr 60

Objective : The aim of the present study is to compare the vaginal and cesarean section births with respect to maternal and umbilical cord serum lipid levels. Method : Totally 64 pregnant women, 20 vaginal deliveries and 44 cesarean sections are included for the study. Serum lipid levels are investigated in maternal and cord blood. Total cholesterol (TC), triglyceride (TG), high density lipoprotein (HDL) and low density lipoprotein (LDL) levels are determined and compared between the groups. Results : The groups are not different with respect to maternal age, gestational week and birthweights. There was a positive correlation between the HDL levels of maternal and umbilical venous samples (p, Amaç : Bu çalışmanın amacı, normal vajinal doğum ile elektif sezaryen olan gebelerde maternal ve umblikal kord serum lipid düzeylerinin karşılaştırılmasıdır. Yöntem : Yirmi normal vajinal doğum ve 44 elektif sezaryen olan toplam 64 gebe incelendi. Gebelerden eş zamanlı olarak maternal ve umblikal venden kan örnekleri alınarak serum total kolesterol (TK), trigliserid (TG), yüksek dansiteli lipopretein (HDL) ve düşük dansiteli lipoprotein (LDL) düzeyleri çalışıldı. Elde edilen değerler birbiri ile ve iki grup arasında karşılaştırıldı. Bulgular : Çalışmamızda, iki grup arasında (normal vajinal ve sezaryen) maternal yaş, gestasyonel hafta ve doğum kiloları açısından anlamlı fark gözlenmedi. Sezaryen ile doğum yapan grupta, maternal ve umblikal vende sadece HDL düzeyleri arasında karşılıklı pozitif ilişki saptandı (p

Renal yetmezliği olan birçok kadın için gebeliğin oluşması oldukça güçtür. Kronik renal yetmezliği olan kadınlarda infertilite ve menstrüel düzensizlik sık görülmektedir. Bu sorunların temel nedeni renal yetmezlikle birlikte görülen hipogonadotropik hipogonadizmdir. Bu nedenle kronik renal yetmezliği olan kadınlarda gebelik nadirdir ve dialize-bağımlı kadınlarda ise başarılı sonlanan gebelik hemen hemen hiç görülmemiştir. Son dönem böbrek yetmezliği için renal transplantasyon sık uygulanır hale gelmiştir. Aileden sağlanan uyumlu donor graftlerinde ilk yıl için survi %7-%90 arasında bildirilmektedir ve çoğu kadında ovulasyon hemen geri dönmektedir. Transplantasyon sonrası renal ve endokrin fonksiyonlar hemen geri dönmekte ve normal cinsel yaşam devam etmektedir. Üreme döneminde fonksiyonel renal transplantı olan kadınların önemli bir kısmı gebe kalmaktadır. Spontan ya da terapötik abortustan dolayı konsepsiyonların %40'ı ilk trimesteri geçmemektedir. İlk trimesteri geçen gebeliklerin %90'ı başarılı şekilde sonlanmaktadır., For many women with renal failure, achieving pregnancy is a significant problem. Infertility and menstrual irregularity are common in patients with chronic renal disease. the major cause of these problems is the hypogonadotro phic hypogonadism that accompanies renal failure from any cause. For this reason, pregnancy is rare in patients with chronic renal failure, and successful pregnancy is almost unheard of in dialysis-dependent patients. Renal transplantation for end-stage kidney failure has become common. the first-year survival for matched familial donor grafts is 7 to 90 percent, and ovulation promptly returns in most women. After transplantation, renal and endocrine functions return rapidly and normal sexual activity can ensue. A significant portion of women at childbearing age with a functioning renal transplant becomes pregnant. of the conceptions, 40% do not go beyond the initial trimester because of spontaneous or therapeutic abortion. More than 90% of pregnancies that continue past the first trimester end successfully.

…

…

…

…

Ovarial carcinom has the highest mortalitity rate among genital cancers of the women. In endometrioid ovarian adenocarcinoma the risk of development of multifocal dısease is high. Because of the differences of mortality, it is important to diagnose multifocal disease. We report a series of seven cases diagnosed with multifocal pelvic malignancy (endometrial adenocarcinoma and ovarian surface epithelial carcinoma)., Over kanseri, kadınlarda en sık ölüme neden olan genital kanserdir. Endometrioid tip over kanserinde multifokal hastalık gelişme riski yüksektir. Mortalitedeki farklılıklar açısından, multifokal hastalığın tanısının konması önemlidir. Bu çalışmada, multifokal pelvik malignite (endometrium karsinomu ve over yüzey epitel karsinomu) tanısı konmuş toplam yedi olgu sunulmuştur.

Granulosa cell tumor of the ovary is one of the sex cord stromal tumors of the ovary and often has the ability to secrete sex steroids such as estrogen. In our artıcle we present a patient who showed proliferative endometrium preoperatively and granulosa cell tumor of ovary after the surgical exploration. We report a 70-year-old patient with postmenopausal vaginal bleeding. We performed endometrial sampling from the patient who had thick and irregular endometrium on transvaginal sonography. The biopsy result was simple endometrial hyperplasia without atypia. We performed a total abdominal hysterectomy and bilateral salpingo-oophorectomy. Histopathological examination of the ovaries revealed a granulosa cell tumor of right ovary., Granülosa hücreli tümör, seks kord stromal kaynaklı, nadir görülen ve sıklıkla östrogen gibi seks steroidleri sentezleyebilen bir over tümörüdür. Bu çalışmada proliferatif endometrium bulunan ve cerrahi sonrasıoverin granüloza hücreli tümörü saptanan bir olgu sunulmuştur. Yetmiş yaşında postmenopozal uterin kanama nedeniyle başvuran olguda, transvajinal sonografide kalın ve düzensiz endometrium saptanarak endometrial örnekleme yapılmıştır. Histopatoloji sonucunun atipisiz endometrial hiperplazi gelmesi üzerine abdominal total histerektomi ve bilateral salpingooforektomi uygulanan hastada; materyallerin histopatolojik incelenmesi sonucunda sağ overde granulosa hücreli tümör saptanmıştır.

Meme kanseri olgusu primer hastalığı yanında jinekolojik patoloji ve adjuvan tamoksifen kullanımının etkileri açısından değerlendirilmelidir. Bu derlemede çeşitli yönleri ile meme kanseri hastasına jinekolojik yaklaşım özetlenmiştir., The patient with breast cancer should be evaluated for gynecological pathologies and the effects of adjuvant tamoxifen therapy besides her primary disease. In this review the management of breast cancer patient with regard to gynecological pathologies was summarized.

Ekstrapelvik endometriozis sık görülür ve her dokuda ortaya çıkabilir. Kutanöz endometriozis iyi bilien fakat nadir görülen bir olaydır. Bu çalışmada adetler sırasında ağrılı umbilikal nodülü bulunan ve eksizyonel biopsi materyalinin histopatolojik incelemesi sonucu endometriozis saptanan hasta sunulmuştur., Extrapelvic endometriosis is common and may be found in any tissue. Cutaneous endometriosis is a well-known but rare phenomenon of extrapelvic endometriosis. We report a periodically painful umbilical nodule at the time of menses in which endometriosis was diagnosed upon histo-pathological examination of excisional biopsy specimen.

The Mayer-Rokitansky-Kuster-Hauser (MRKH) syndrome comprises the combined hypoplasia of the vagina and the uterus and it occurs in 1 of 4000-5000 female births. It may cause many gynecological problems such as primary amenorrhea, sterility, pelvic pain and can be diagnosed by screening or surgical methods. We report a 43-year-old women with MRKH syndrome and an ovarian serous borderline cystadenoma. She was admitted to our clinic complaining of lower abdominal pain for three days., Mayer-Rokitansky-Kuster-Hauser (MRKH) sendromu, vagina ile uterusun beraberce hipoplazisi olarak bilinmektedir ve 4000-5000 dişi doğumda 1 olarak gözlenmektedir. Primer amenore, sterilite ve pelvik ağrı gibi belli başlı jinekolojik problemlere yol açan bu sendromun tanısı, cerrahi eksplorasyonla olduğu kadar, günümüzde gelişen görüntüleme teknikleri ile de mümkün olabilmektedir. Bu makalede kliniğimize üç gündür süren alt kadran ağrısı şikayeti ile başvuran ve yapılan tetkikler sonucunda MRKH ile birlikte overde borderline seröz kistadenom saptanan 43 yaşında bir olgu sunulmuştur.

We report a 30 years-old primary infertile patient who conceived after intrauterine insemination. The prenatal screening test for chromosomal anomalies shovved an increased risk for trisomy 21 at 75* gestational week. Amniotic fluid cytogenetic examination and karyotype of the cells obtained from the umbilical cord confirmed the diagnosis of trisomy 13., Bu çalışmada 30 yaşında, iki yıllık infertilite öyküsü olan ve intrauterin inseminasyon sonucu gebe kalan, kromozomal anomaliler açısından prenatal tarama testinin trizomi 21 için yüksek risk gösterdiği ve amniyosentezle elde edilen hücrelerin 15 tanesinin sitogenetik incelemesinde 47,XV, + 13 karyotipi gösterilen bir olgu sunulmuştur. Gebelik 23. haftada misoprostol uygulamasıyla sona erdirilmiştir.

46 ÖZET Kanser olgularında tedavideki başarısızlığın temel nedeni geniş bir alana yayılmış ve ilaç tedavisine dirençli hastalığın varlığıdır. Kanser tedavisinde kullanılan ilaçlara karşı direnç gelişimi hastalığın başlangıcında, tedavi sırasında ya da hastalığın tekrarladığı dönemlerde ortaya çıkabilir. İlk ilaç tedavisi ile birçok kanser olgusunda tam bir iyileşme saptanabilirken; olguların büyük bir kısmında birçok kemoterapotik ajana karşı dirençli nüksler ortaya çıkabilmektedir. Çalışmamızın amacı P-glikoprotein boyanma yüzdeleri ile over karsinomu histolojik alt tipleri ve kemoterapiye direnç arasındaki ilişkinin saptanmasıdır. Çalışmamızda omentum tutulumu olan olgularda P-glikoprotein boyanma yüzdesi anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. Yaş ile P-glikoprotein boyanma yüzdesi arasında anlamlı negatif korelasyon saptanmıştır. Histolojik tipler ile P-glikoprotein boyanma yüzdeleri arasında anlamlı ilişki saptanmadı. İstatistiki anlamı olmamakla birlikte P- glikoprotein boyanma yüzdeleri ile kemoterapi kür sayısı ve histolojik tip arasında anlamlı ilişki gözlenmemektedir. Over karsinomlarında kötü prognostik histolojik tipler olan indiferansiye ve miks tip histolojilerde P-glikoprotein boyanma yüzdeleri düşük bulunmuştur (sırasıyla %16 ve %8). Over karsinomu olgularında P-glikoprotein boyanması ile prognoz arasındaki ilişkinin saptanması için daha geniş olgu serisi içeren prospektif çalışmalara gereksinim vardır. 55