39 results on '"Sezer, Mehmet Tuğrul"'
Search Results
2. Telomerase activity in patients with stage 2–5D chronic kidney disease
- Author
-
Kidir, Veysel, Aynali, Ayse, Altuntas, Atila, Inal, Salih, Aridogan, Buket, and Sezer, Mehmet Tugrul
- Published
- 2017
- Full Text
- View/download PDF
3. Malnutrition-Inflammation Score and Endothelial Dysfunction in Hemodialysis Patients
- Author
-
Demir, Murat, Kucuk, Adem, Sezer, Mehmet Tugrul, Altuntas, Atila, and Kaya, Selcuk
- Published
- 2010
- Full Text
- View/download PDF
4. The Effect of Statins on the Developing Endotal Dysfunction in Arterioveneic Fistules Opening for Hemodialysis
- Author
-
ETLİ, Mustafa, YAVUZ, Turhan, KAYAN, Mustafa, and SEZER, Mehmet Tuğrul
- Subjects
statinler ,endotelyal disfonksiyon ,Hemodiyaliz,statinler,endotelyal disfonksiyon ,lcsh:R ,nutritional and metabolic diseases ,lcsh:Medicine ,Surgery ,lipids (amino acids, peptides, and proteins) ,hemodiyaliz ,cardiovascular diseases ,endothelial dysfunction ,Hemodiyaliz,statinler,endothelial dysfunction ,Cerrahi - Abstract
Amaç: Bu çalışmamızda; düzenli ve yeterli şekilde, en az 6 aydır, son dönem böbrek hastalığı nedeniyle hemodiyalize giren hastalarda Atorvastatin tedavisinin antihiperlipidemik etkilerinin yanında endotel disfonksiyonu(ED) üzerine etkisine akım aracılı dilatasyon (flow-mediated dilation, FMD) testi ile bakarak statinin arterio venöz fistül açıklığı üzerine etkilerini araştırdık. Hastalar ve Yöntem: Çalışmada 15 kontrol ve 15 atorvastatin alan hasta incelendi. ED’nun değerlendirilmesi daha önce tanımlandığı şekilde FMD Ölçümü yapılarak fistül olan kolda brakial arterdeki akım aracılı dilatasyonun değerlendirmesi ile yapıldı. Bulgular: LDL ilk ve son değer farkının statin verilen ve verilmeyen gruplara göre bağımsız T-testi ile karşılaştırlmasında; Statin verilen gurupta LDL değerleri istatistiksel olarak belirgin anlamlıydı (p=0,000, p, Aim: In this study; we investigated the effects of atorvastatin treatment on endothelial dysfunction (ED) as well as antihyperlipidemic effects of atorvastatin treatment in patients with hemodialysis due to end-stage renal disease for at least 6 months. Materials and Method: In this study, 15 control and 15 atorvastatin patients were examined. Evaluation of ED was performed by evaluating the flow-mediated dilatation of the brachial artery in the fistula which was performed as described previously. Results: Comparing the first and last value difference of LDL with independent T-test for statin given and not given groups; LDL values were statistically significant in statin group (p = 0.000, p
- Published
- 2019
5. Relevance of Nutritional Route and Intercellular Adhesion Molecule-1 in Patients With Acute Renal Failure and Its Prognostic Implications
- Author
-
Sezer, Mehmet Tugrul, Demir, Murat, Gungor, Gokhan, and Yavuz, Lutfi
- Published
- 2008
- Full Text
- View/download PDF
6. Hemodiyaliz Amaçlı Açılan Arterio-venöz Fistüllerde Gelişen Endotel Disfonksiyonuna Statinlerin Etkisi
- Author
-
Etli, Mustafa, primary, YAVUZ, TURHAN, additional, KAYAN, MUSTAFA, additional, and SEZER, MEHMET TUĞRUL, additional
- Published
- 2019
- Full Text
- View/download PDF
7. Kronik Böbrek Yetmezlikli Hastalarda Sinakalset Kullanımının Hematolojik Parametreler Üzerine Etkisi
- Author
-
Altuntaş, Atila, Aksu, Oğuzhan, Akın, Davut, and Sezer, Mehmet Tuğrul
- Subjects
Anemia ,Chronic Renal Failure ,Cinecalcet ,Anemi ,Kronik Böbrek Yetmezliği ,Sinekalset - Abstract
Introduction: The reasons of anemia seen in patients with chronic (CRF) include eritropoeitin deficiency-resistance, iron deficiency and üremic toxins. Elevated PTH levels play a role in resistance to EPO's effect. Cinecalcet is successfully used in secondary hyperparatiroidism. The control of hyperparatiroidism can contribute to diminishing of resistance to EPO and to sooner acquiring of target hemoglobin levels. Because of this the effect of cinecalcet on hemoglobin levels has been researched. Material and Methods: The dialysis patients given cinecalcet are the study group and the patients not given cinecalcet are the control group. The study included 24 patients. The acceptance criterias to the study are patients Kt/V hemodialysis ≥1.2 for peritone dialysis, ferritin levels≥ 200, transferrin saturation ≥ %20 and PTH ≥300 pg/ml. The index of eritropoeitin resistance at the beginning and at the end of 3 months, hemoglobine, the EPO dosage IU/kg/week is recorded. The data is compared with appropriate statistical methods. Results: The dialysis age, Kt/V, Ca, P, CaxP , Hb values were similar at the beginning and after 3 months in both groups. The rises of Hb in the groups are meaningful. The PTH levels of the cinecalcet given group, at the beginning and after 3 months, are meaningfully higher than the control group (p, Giriş: Kronik böbrek yetmezliği hastalarında aneminin nedenleri arasında; eritropoietin (EPO) eksikliğidirenci, demir eksikliği ve üremik toksinler gibi faktörler yer alır. EPO'nun etkisine karşı dirençte parathormon (PTH) seviyeleri de rol oynamaktadır. Sekonder hiperparatiroidide kalsimimetik bir ajan olam sinakalset başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. Hiperparatiroidinin kontrol altına alınması, EPO'ya olan direncin azalmasına ve hedef hemoglobin (Hb) değerlerine daha kısa bir süre içinde ulaşılmasına katkı sağlayabilir. Bu nedenle sinakalsetin hemoglobin değerleri üzerine etkisi araştırıldı. Materyal Metod: Diyaliz hastalarından sinakalset tedavisi alanlar çalışma grubunu, almayanlarda kontrol grubunu oluşturdu. Çalışmaya toplam 24 hasta alındı. Hastalarda fraksiyonel üre klirensini ölçen Kt/V oranı hemodiyaliz için ≥1.2, periton diyalizi için ≥1.7olarak kabul edildi, ferritin ≥ 200 ng/ml, transferin satürasyonu ≥ %20 ve PTH ≥ 300 pg/ml kabul kriteri sayıldı. Hastaların demografik verileri, çalışmanın başladığı tarihteki ve 3. ay sonundaki eritropoetin rezistan indeksi (ERİ), Hb değeri, EPO dozu İÜ/kg/haf kaydedildi. Veriler uygun istatistiksel yöntemle karşılaştırıldı. Bulgular: Her iki grupta diyaliz yaşı, Kt/V, kalsiyum (Ca), fosfor (P), CaxP, Hb değerleri başlangıç ve 3. ay sonundaki değerleri karşılaştırıldığında birbirine benzerdi. Sinekalset ve kontrol grubundaki 3. aydaki Hb artışı anlamlı olarak saptandı (sırasıyla p=0.031, p=0.028). Başlangıç ve 3. aydaki PTH değerleri sinakalset grubunda kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek saptandı (p
- Published
- 2015
8. Lithium-induced Nephrogenic Diabetes Insipidus and Renal Failure: A Case Report
- Author
-
Kıdır, Veysel, primary, Altuntaş, Atila, additional, İnal, Salih, additional, Aybek, Mürüvvet, additional, and Sezer, Mehmet Tuğrul, additional
- Published
- 2016
- Full Text
- View/download PDF
9. A Rare Complication of Neurobrucellosis: Syndrome of Inappropriate Antidiuretic Hormone: Case Report
- Author
-
KARABACAK, Pınar, primary, TUĞLU, Murat Bircan, additional, İNAL, Salih, additional, and SEZER, Mehmet Tuğrul, additional
- Published
- 2016
- Full Text
- View/download PDF
10. Hasta memnuniyeti verilen bilgilerin anlama düzeyleri ve etkileyen faktörler
- Author
-
UZUN, ERTAN, AYDIN, ZEYNEP DİLEK, KUTLUCAN, A, KİŞİOĞLU, AHMET NESİMİ, and SEZER, MEHMET TUĞRUL
- Published
- 2005
11. The effect of biocompatible peritoneal dialysis solutions on neutrophil to lymphocyte ratio
- Author
-
İnal, Salih, primary, Okyay, Gülay Ulusal, additional, Ulu, Memnune Sena, additional, Kıdır, Veysel, additional, Altuntaş, Atila, additional, Ahsen, Ahmet, additional, Ünverdi, Selman, additional, Akoğlu, Hadim, additional, Yüksel, Şeref, additional, Duranay, Murat, additional, and Sezer, Mehmet Tuğrul, additional
- Published
- 2014
- Full Text
- View/download PDF
12. Caffeic Acid Phenethyl Ester Protects against Amphotericin B Induced Nephrotoxicity in Rat Model
- Author
-
Altuntaş, Atila, primary, Yılmaz, H. Ramazan, additional, Altuntaş, Ayşegül, additional, Uz, Efkan, additional, Demir, Murat, additional, Gökçimen, Alparslan, additional, Aksu, Oğuzhan, additional, Bayram, Dilek Şenol, additional, and Sezer, Mehmet Tuğrul, additional
- Published
- 2014
- Full Text
- View/download PDF
13. Vaginal Leakage of Peritoneal Dialysate in a Peritoneal Dialysis Patient
- Author
-
Kidir, Veysel, primary, Altuntaş, Atila, additional, İnal, Salih, additional, Değirmenci, Bumin, additional, and Sezer, Mehmet Tuğrul, additional
- Published
- 2013
- Full Text
- View/download PDF
14. Evre II-IIIA meme kanserli premenopozal hastalarda adjuvant 6 kür CMF ve 3 kür CMF uygulamalarının karşılaştırmalı sonuçları
- Author
-
ÜNER, AYTUĞ, SEZER, MEHMET TUĞRUL, GÜNEL, NAZAN, DEMİRKAZIK, AHMET, KARAOĞUZ, HANDAN, DİNÇOL, DİLEK, and İÇLİ, FİKRİ
- Published
- 1993
15. Akut lösemilerde giemsa bandlamanın klinik önemi
- Author
-
Sezer, Mehmet Tuğrul, Şardaş, Orhan Seyfi, and Diğer
- Subjects
Hematoloji ,Chromosome banding ,Precursor cell lymphoblastic leukemia-lymphoma ,Hematology ,Leukemia-myeloid-acute ,Chromosome aberrations - Abstract
ÖZET VE SONUÇ Bu çalışmada Hematoloji kliniğinde yatarak izlenen 19 AML, 11 ALL'li toplam 30 olguda giemsa bandlama yöntemi ile kromozom analizi yapılmış, bunun TR ve prognoz ile ilişkisi incelenmiştir. Olguların 15 'inde (%50) kromozom anomalisi saptanmıştır. ALL li olguların 7'si (%63.6), AML li olguların 8'i (%42.1) anomaliye sahiptir. En sık bulanan kromozomal aberrasyonlar, monosomi 7 (4 olgu; 2 AML, 2 ALL), monosomi 14 (3 olgu; 2 AML, 1 ALL), monosomi 17, monosomi 19, monosomi 21 (2'şer olgu), trisomi (=hi- perdiploidi) (4 olgu; hepsi ALL'li) ve psödodiploidi (2 olgu; 1 AML, 1 ALL) dir. Ayrıca birden fazla anomalinin saptandığı kompleks anomalili 5 olgu (2 ALL, 3 AML) gözlen miştir. Monosomi 7'li 4 olgunun 3'ü (2AML, İALL) TR a girmemiş, ortalama sağkalım sü resi 3.2 aydı. Bu olguların 3 ü aynı zamanda kompleks anomaliye sahipti. Kompleks ano malili 5 olgunun 3 ü (hepsi AML'li) TR a girmemiş, ortalama sağkalım süresi 4.2 aydı. Trisomili 4 olgunun hepsi TR a girmiş ve ortalama sağkalım süresi 12.2 aydı. Bu çalışmadan elde edilen sonuç; monosomi 7 ve kompleks anomalili (özellikle AML) olgularda prognoz iyi değildir. Bu nedenle, bu olgulara ilk relapsta yüksek doz ke- moterapi, deneysel kombinasyonlar veya ilk remisyonda kemik iliği transplantasyonu (KİT) denenebilir. Öte yandan trisomili olgulara (ALL) prognozu daha iyi olduğu için ilk relapsta yüksek doz kemoterapi veya ilk remisyonda KİT yapılması uygun olmayacaktır. Bu konu da daha homojen, daha çok sayıda olguyu içeren ve daha uzun süreli çalışmaların gereğine inanılmaktadır. Artık akut lösemili tüm olgulara mümkünse ilk tam konulduğunda kromozom analizi yapılmalıdır. Bu hem remisyon ve relapsı izlemede, hem de prognoz tahmini ve tedaviyi yönlendirmede yararlı olabilir. Son olarak kromozom anomalilerinin altmda yatan moleküler patoloji hakkında daha fazla bilgi edinildikçe, spesifik olarak insan lösemik hücreleri, tarafından eksprese edilen aberran gen ürünleriyle etkileşmeyi hedefleyen yeni tedavi ajanları geliştirmenin mümkün olabileceğini düşünmek heyecan vericidir. -22- 25
- Published
- 1992
16. Kronik Böbrek Yetmezlikli Hastalarda Sinakalset Kullanımının Hematolojik Parametreler Üzerine Etkisi.
- Author
-
Altuntaş, Atila, Aksu, Oğuzhan, Akın, Davut, and Sezer, Mehmet Tuğrul
- Subjects
HEMATOLOGY ,CALCIUM-sensing receptors ,KIDNEY disease treatments ,ANEMIA ,HYPERPARATHYROIDISM ,DRUG resistance ,PREVENTION - Abstract
Copyright of Journal of Turgut Ozal Medical Center is the property of Annals of Medical Research and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2013
- Full Text
- View/download PDF
17. Kronik böbrek yetmezlikli hastalarda renal eritropoietinin nitrik oksid düzeylerine etkisi.
- Author
-
Akdoğan, Mehmet, Sezer, Mehmet Tuğrul, Şavik, Emin, and Doğuç, Duygu Kumbul
- Subjects
- *
CHRONIC kidney failure , *ERYTHROPOIETIN , *PHYSIOLOGICAL effects of nitric oxide , *BLOOD pressure , *HYPERTENSION , *ETIOLOGY of diseases , *BLOOD serum analysis , *PUBLIC hospitals , *PATIENTS - Abstract
Nitric oxide (NO) is a strong vasoactive substance which contributes to the regulation of blood pressure. One of the most frequently complications seen during haemodialysis (HD) in patients with chronic renal failure (CRF) is hypertension. It was could not explain clearly that endogen production of NO increases or decreases in this patients. Moreover, CRF causes anemia via decreasing production of renal erythropoietin (EPO). EPO is used for the treatment of anemia caused by CRF. Although the mechanism of effect of EPO is not known, it is known that it increase blood pressure. For this reason, it is planned in this study that the changes in NO levels caused by EPO in patients with CRF taking and not taking EPO. Patients with CRF (n= 17) and mean age was 4516 year to whom HD was applied in HD unit of Isparta Government Hospital were included in this study. Systolic blood pressure and serum NO levels were determined at the beginning 0th minute (min.), 60th min., 120th min., 180th min. and at the end of the HD (240th min.). NO levels were determined by using spectrofotometric method. Statistically, significant decrease in NO levels was found at 180th and 240th min. of HD in EPO taking patients according to not taking patients with CRF(p<0.05). In conclusion; It is suggested that hypertension caused by EPO during HD may results from decreased serum NO levels. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2013
18. Hemodiyaliz hastalarında serum fetuin a seviyesi ile fetuin gen polimorfizmi arasındaki ilişki = The relationship between serum fetuin a levels and fetuin gene polymorphism in hemodialysis patients
- Author
-
Altuntaş, Atila. 18708 author, 10696 Sezer, Mehmet Tuğrul, 1963- thesis advisor, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Tıp Fakültesi. İç Hastalıkları Anabilim Dalı. issuing body 9315
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Giriş: Son dönem böbrek hastalığında vasküler kalsifikasyon mortalitenin en önemli nedenlerinden biridir. Alfa 2 Heramans Schmid glikoprotein(AHSG) olarak da adlandırılan fetuin A vasküler kalsifikasyonu inhibe eden önemli proteinlerden biridir. Bu çalışmada AHSG gene polimorfizmi ile fetuin A düzeyi arasındaki ilişkiyi değerlendirmeyi amaçladık.Materyal-Metod: Bu kesitsel çalışmaya düzenli hemodiyaliz tedavisi alan 152 hasta ve 61 sağlıklı kontrol dahil edildi. Hemodiyaliz grubundaki hastalar en az 9 aydır düzenli diyaliz tedavisi alan hastalardan oluşturuldu. Serum fetuin A düzeyi ELİSA yöntemi ile değerlendirildi. AHSG Tre256Ser gen polimorfizmi ise PCRRFLP yöntemi ile belirlendi.Bulgular: Hemodiyaliz hastalarının serum fetuin A seviyesi (330,5±171,2 mg/L) kontrol grubundakilerle (382,9±138,5 mg/L) karşılaştırıldığında önemli bir şekilde daha düşüktü (p=0.001). Serum fetuin A seviyesi ile C reaktif protein (CRP) arasında belirgin bir negatif korelasyon bulunmasına rağmen (Pearson r = -0.285, p0.05).Hemodiyaliz ve kontrol grubundaki AHSG Tre256Ser gen polimorfizminin dağılımı birbirine benzerdi (p=0.111). Hemodiyaliz grubunda Tre/Tre (n=94, 366,9±184,2 mg/L) genotipine sahip olan hastaların Tre/Ser (n=52, 278,1±132,7 mg/L) ve Ser/Ser (n=6, 212,5±63,3 mg/L) genotipi olanlardan serum fetuin A seviyesinin anlamlı olarak daha yüksek olduğu saptandı (sırasıyla p=0.005, p=0.022). Tre/Ser ve Ser/Ser genotipine sahip olan bireylerin serum fetuin A seviyesi benzerdi (p=0.211).Sonuç: Bu çalışmada AHSG gen polimorfizminin Tre/Ser ve Ser/Ser genotipi olan hemodiyaliz hastaları daha düşük serum fetuin A düzeyine sahipti.Hemodiyaliz hastalarında inflamasyon ile düşük serum fetuin A seviyesi arasında bir ilişki olduğu görüldü. Bu hasta popülasyonunda farklı ırk ve çevre koşullarının AHSG gen polimorfizmi ve fetuin A düzeyi üzerine etkisinin araştırılması için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: Fetuin A, Genetik Polimorfizm, Hemodiyaliz, İnflamasyon., Introduction: Vascular calcification is one of the most important causes of mortality in end-stage renal disease. Fetuin A, also called as Heramans Schmid alpha 2 glycoprotein (AHSG), is one of the important proteins that inhibit vascular calcification. In this study, we aimed to evaluate relationship between AHSG gene polymorphism and fetuin A levels.Materials and Methods: 152 patients receiving regular hemodialysis treatment and 61 healthy controls were included to this cross-sectional study. The patients in the hemodialysis group were recruited from the patients receiving regular dialysis treatment at least 9 months. Serum fetuin-A levels were assessed by ELISA method. AHSG Tre256s gene polymorphism is determined by PCR-RFLP.Results: Serum fetuin A level in hemodialysis patients (330.5±171.2 mg/L) was significantly lower as compared to control group (382.9±138.5 mg/L) (p=0.001). Despite of that significant negative correlation between Serum fetuin-A levels and C-reactive protein (CRP) (Pearson's r=-0.285, p0.05). The distribution of AHSG Tre256s gene polymorphism in hemodialysis and control groups were similar (p= 0.111). In the hemodialysis group, serum fetiun A levels in the patients with genotype Tre / Tre (n=94, 366.9±184.2 mg/L) were found to be singnificantly higher than in the patients with genotype Tre/Ser (n=52, 278.1±132.7 mg/L) and Ser/Ser (n=6, 212.5±63.3 mg/L) (respectively; p=0.005, p=0.022). Serum fetuin A levels in the patients with genotype Tre/Ser and Ser/Ser were similar (p=0.211).Concluison: In this study, hemodialysis patients with Tre/Ser and Ser/Ser genotypes of AHSG gene polymorphism had lower levels of serum fetuin A. An association between inflammation and low serum fetuin A levels in hemodialysis patients was observed. In this patient population, further studies are needed to investigate effects of different races and environmental conditions to AHSG gene polymorphisms and serum fetuin A levels. Keywords: Fetuin A, Genetic Polymorphism, Hemodialysis, Inflammation., Tez (Tıpta Uzmanlık) - Süleyman Demirel Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, 2014., Kaynakça var.
19. Evre 2-4 kronik böbrek hastalığı olan hiperürisemik hastalarda allopürinolün metabolik asidoz, hastalığın pregresyonu ve endotel fonksiyonlarına etkisi = The effects of allopurinol on metabolic asidosis, disease progression and endothelial functions in the hyperuricemic patients with stage 2-4 chronic kidney disease
- Author
-
Bayram, Dilara. 60728 author, 10696 Sezer, Mehmet Tuğrul, 1963- thesis advisor, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü. İç Hastalıkları Anabilim Dalı. issuing body 10278
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Kronik böbrek hastalığında endotel disfonksiyonu, hiperürisemi ve metabolik asidoz varlığı çeşitli çalışmalarla gösterilmiştir. Bunların geriye çevrilmesi hastalığın progresyonunun önlemesi bakımından önem taşımaktadır. Daha çok merak edilen nokta allopürinolün ; progresyonu önleme ve endotel disfonksiyonundaki rolüdür. Bu çalışmada KBH ve hiperürisemisi olan hasta grubunda allopürinolün metabolik asidoz, hastalığın progresyonu ve endotel fonksiyonlarına etkisi araştırıldı.Çalışma grubuna (n=30) evre 2-4 KBH ve serum ürik asit düzeyi 5,5 mg/dl ve üzeri olan hastalar alındı ve 300 mg/gün peroral allopürinol tedavisi 3 ay boyunca verildi. Kontrol grubuna (n=30) ise çalışma grubu ile benzer özelliklere sahip hastalar alındı ve allopürinol verilmedi. Hastaların endotel fonksiyonları ön kolda akıma bağlı dilatasyon ölçümü ile pH ve HCO3 düzeyleri venöz kan gazı, renal fonksiyonları ise GFH ve proteinüri hesaplanarak değerlendirildi.Her iki grubun erkek-kadın dağılımı, VKİ, yaş ortalaması, ürik asit, GFH, proteinüri, pH ve HCO3 değerleri benzerdi. Her iki grup karşılaştırıldığında 3 aylık takip sonunda allopürinol alan grupta akıma bağlı dilatasyonun almayan gruba göre belirgin arttığı görüldü (6,27 ± 2,70 ye karşın 5,71 ± 1,90, p=0,000). Ürik asit düzeyinin düşürülmesinin aynı zamanda GFH, HCO3 düzeyi ile de ters ilişkili olduğu saptandı.Sonuçta KBH ve hiperürisemisi olanlarda ürik asit düzeylerinin allopürinol ile düşürülmesinin endotel disfonksiyonu, hastalığın progresyonu ve HCO3 düzeyine olumlu katkısı olduğu bulunmuştur. Son dönem böbrek yetmezliğine gidişi yavaşlatmada ürik asitin düşürülmesinin endotel disfonksiyonunu düzeltip, metabolik asidozu önleyerek faydalı olduğu, progresyonun önlenmesi için yeni tedavi hedefi olacağı kanaatindeyiz. Anahtar Kelimeler: Kronik böbrek hastalığı, hiperürisemi, endotel disfonksiyonu, allopürinol, It has been shown the presence of endothelial dysfunction, hyperuricemia and metabolic acidosis in chronic kidney disease in various studies. Their regression has a crucial role for the prevention of disease progression. More curious part is the role of allopurinol in prevention of progression and endothelial dysfunction. In this study, we investigated the effects of allopurinol on metabolic acidosis, disease progression and endothelial functions in a patient group with CKD and hyperuricemia.The study group (n=30) was included the patients with stage 2-4 CKD and serum uric acid level 5,5 mg/dL and over. They were administered 300 mg/day per oral allopurinol treatment for 3 months. Control group (n=30) consisted of patients with similar characteristics as the study group and they were not administered allopurinol. Patients’ endothelial functions were measured via flow dependent dilatation over forearm, pH and HCO3 levels via venous blood gas and renal functions via GFR and proteinuria calculation.Men and women distribution, BMI, mean age, uric acid, GFR, proteinuria, pH and HCO3 levels were similar in both groups. In the comparison of both groups, flow dependent dilation significantly increased in allopurinol taking group compared to not-taking group following 3 month- follow up (6,27 ± 2,70 vs. 5,71 ± 1,90, p=0,000). It was also detected that there was a reverse relation between declining of uric acid level and GFR and HCO3.In conclusion, it was found that decreased uric acid levels with allopurinol in those with CKD and hyperuricemia have effects over endothelial dysfunction, disease progression and HCO3 level. We believe that decreasing uric acid levels is helpful to reform endothelial dysfunction, prevent metabolic acidosis, slow the progression to end stage kidney failure and will become a novel treatment target to prevent the progression. Keywords: Chronic kidney disease, hyperuricemia, endothelial dysfunction, allopurinol, Tez (Tıpta Uzmanlık)- Süleyman Demirel Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, 2013., Kaynakça var.
20. İnfrarenal aortik oklüzyon ve reperfüzyon sonucu gelişen renal hasarın önlenmesinde karnitinin rolü = Role of carnitine inpreventing renal damage devloped as a result of infrarenalischemia-reperfusion
- Author
-
Yüksel, Şeref. 10702 author, 10696 Sezer, Mehmet Tuğrul, 1963- thesis advisor, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Tıp Fakültesi. İç Hastalıkları Anabilim Dalı. issuing body 9315
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Tez (Tıpta Uzmanlık) - Süleyman Demirel Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Nefroloji Anabilim Dalı, 2010., Kaynakça var.
21. Evre 2-5 kronik böbrek hastalarında telomeraz aktivitesi = Telomerase activity in patients with stage 2-5 chronic kidney disease
- Author
-
Kıdır, Veysel. 111910 author, 10696 Sezer, Mehmet Tuğrul, 1963- thesis advisor, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Tıp Fakültesi. Nefroloji Anabilim Dalı. 112059 issuing body
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Giriş ve Amaç: Kronik Böbrek Hastalığı (KBH)'nda biyolojik yaşın artmış kardiyovasküler mortalite ile ilişkisinin moleküler mekanizması tam olarak bilinmemektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalar bu fenomenden sorumlu olan ortak faktörlerin hücresel yaşlanma ve telomer disfonksiyonu olabileceği hipotezini desteklemiştir. Hemodiyaliz hastalarında periferik kan mononükleer hücreler (PBMC)'de telomeraz aktivitesinin düşük olduğu bildirilmiştir. Telomeraz aktivitesinin KBH evreleri ve KBH progresyonu ile ilişkisi bilinmemektedir. Bu çalışmanın amacı telomeraz aktivitesinin KBH evreleri ile ilişkisini araştırmaktır.Materyal ve Metod: Çalışmaya evre 2-5 KBH tanısıyla takip edilen hastalardan, her evreden 30'ar hasta olmak üzere toplam 120 hasta ve bilinen herhangi bir hastalığı olmayan, rutin kontrol amacıyla hastanemizde tetkiklerini yaptıran bireylerden gönüllü 30 sağlıklı birey seçildi. Hasta ve kontrol grubundaki bireyler yaş ve cinsiyet açısından eşleştirildi. PBMC telomeraz aktivitesi telomeric repeat amplification protocol yöntemi ile ölçüldü.Bulgular: PBMC telomeraz aktivitesi açısından gruplar arasında anlamlı fark görüldü (p < 0.001). Buna göre sağlıklı kontrol grubunda en düşük (0.15 ± 0.02), evre 5 KBH'da en yüksek (0.23 ± 0.04) seviyelerde idi. Evre 2, 3 ve 4 KBH‘da telomeraz aktiviteleri benzer idi (p > 0.05). KBH hastalarında telomeraz aktivitesi ile KBH evresi (r = 0.412, p < 0.001), serum kreatinin (r = 0.404, p < 0.001), potasyum (r = 0.207, p = 0.023), intact parathormon (r = 0.245, p = 0.007) düzeyi ile pozitif; tahmini glomerüler filtrasyon hızı (eGFR) (r = -0.407, p < 0.001), serum sodyum (r = -0.179, p = 0.05), kalsiyum (r = -0.357, p < 0.001), LDL-kolesterol (r = -0.218, p = 0.017), hemoglobin ( r = -0.186, p = 0.042), trombosit (r = -0.252, p = 0.006) düzeyi ve vücut kitle indeksi (BMI) (r = -0.240, p = 0.008) ile negatif korelasyon saptandı. Lineer regresyon analizinde, KBH grubunda eGFR ve BMI'nın yüksek telomeraz aktivitesinin bağımsız öngördürücüleri oldukları tespit edildi (Model 1: R² = 0.151, eGFR için ß = -0.001, P < 0.001. Model 2: R² = 0.195, eGFR için ß = -0.001, P = 0.010; BMI için ß = -0.002, p = 0.012).Sonuç: KBH'lı hastalarda PBMC telomeraz aktivitesi sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı yüksektir. KBH evresi ilerledikçe özellikle evre 5'e geçildiğinde PBMC telomeraz aktivitesi artmaktadır. KBH'da PBMC telomeraz aktivitesi artışı eGFR ve BMI ile ilişkilidir., Introduction and Objectives: The molecular mechanism of the relationship between biological age and increased cardiovascular mortality in Chronic Kidney Disease (CKD) remains unclear. Recent studies substantiate the thesis that common factors responsible for this phenomenon might be cellular aging and telomere dysfunction. Telomerase activity in peripheral blood mononuclear cells (PBMC) was reported to be lower in hemodialysis patients. The relationship between telomerase activity and stages and progression of CKD is unknown. The aim of this study is to investigate the association between telomerase activity and stages of CKD.Material and Method: A total of 120 patients (30 patients from each stages of 2-5) and 30 healthy volunteers applying to the clinic for their routine examinations were enrolled in the study. The individuals from patient and control groups were matched in terms of age and gender. PBMC telomerase activity was measured by telomeric repeat amplification protocol.Results: PBMC telomerase activity was significantly different between the groups (p < 0.001). Telomerase activity was found to be lowest in healthy controls (0.15 ± 0.02), and highest in patients with stage 5 CKD (0.23 ± 0.04). Telomerase activity was similar between patients with stage 2, 3, and 4 CKD (p > 0.05). There was positive correlation between telomerase activity and CKD stage (r = 0.412, p < 0.001), serum creatinine (r = 0.404, p < 0.001), potassium (r = 0.207, p = 0.023), and intact parathyroid hormone (r = 0.245, p = 0.007) levels and negative correlation between telomerase activity and estimated glomerular filtration rate (eGFR) (r = -0.407, p < 0.001), serum sodium (r = -0.179, p = 0.05), calcium (r = -0.357, p < 0.001), LDL-cholesterol (r = -0.218, p = 0.017), hemoglobin ( r = -0.186, p = 0.042), trombocyte (r = -0.252, p = 0.006), and body mass index (BMI) (r = -0.240, p = 0.008) values. In linear regression analyses, eGFR and BMI were found to be independent predictors of high telomerase activity in CKD group. (Model 1: R² = 0.151, for eGFR ß = -0.001, P < 0.001. Model 2: R² = 0.195, for eGFR ß = -0.001, P = 0.010; for BMI ß = -0.002, p = 0.012).Conclusion: PBMC telomerase activity is significantly higher in patients with CKD compared to healthy controls. Telomerase activity increases as the CKD stage proceeds, particularly in stage 5. The increase in PBMC telomerase activity is associated with eGFR and BMI., Tez (Tıpta Uzmanlık) - Süleyman Demirel Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Nefroloji Anabilim Dalı, 2015., Kaynakça var.
22. Hemodiyaliz hastalarında malnutrisyon-inflamasyon skoru ile endotel disfonksiyonunun göstergesi olan brakial arter akım aracılı dilatasyonun ve ilişkili faktörlerin değerlendirilmesi
- Author
-
Küçük, Adem. 18707 author, 10696 Sezer, Mehmet Tuğrul, 1963- thesis advisor, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Tıp Fakültesi. İç Hastalıkları Anabilim Dalı. issuing body 9315
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Tez (Tıpta Uzmanlık) - Süleyman Demirel Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, 2008., Kaynakça var.
23. Sıçanlarda oluşturulan sisplatin nefrotoksitesinde kefirin etkinliğinin değerlendirilmesi
- Author
-
Demir, Murat. author 18657, Sezer, Mehmet Tuğrul, 1963- 10696 thesis advisor, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Tıp Fakültesi. İç Hastalıkları Anabilim Dalı. issuing body 9315
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Bu çalışmada, sıçanlarda oluşturulan sisplatin nefrotoksisitesinde kefirin etkinliği araştırıldı. Çalışmaya toplam 36 Wistar-albino sıçan alınarak iki adet sekizli ve iki adet onlu toplam dört grup oluşturuldu. Kontrol grubu günde iki kez 1.5cc serum fizyolojik aldı, Kefir kontrol grubu günde 2 kez 1.5cc kefir aldı, Sisplatin grubu i.p. 7 mg/kg (0.5 mg/ml Cisplatinum Ebewe) ve günde iki kez 1.5cc serum fizyolojik aldı, Sisplatin?kefir grubuna ise i.p. 7 mg/kg (0.5 mg/ml Cisplatinum Ebewe) ve günde 2 kez 1.5cc kefir aldı. Serum fizyoljik ve kefir uygulamaları toplam yedi gün yapıldı. Sisplatin enjeksiyonundan 5 gün sonra tüm sıçanların yaşamına son verilerek kan örnekleri ve böbrekleri alındı. Sağ böbrek biyokimyasal işlemler için, sol böbrek ise histopatolojik inceleme için kullanıldı. Biyokimyasal analiz olarak serumda BUN ve kreatinin, böbrek dokusunda ise anti-oksidan enzimler süperoksit dismutaz (SOD), katalaz, glutatyon peroksidaz (GPX) enzim aktiviteleri ve nitröz oksit miktarı ölçüldü. Ayrıca böbrek dokusundaki malondialdehit seviyeleri ölçüldü. Histopatolojik değerlendirme için tübüler hasarın şiddeti değerlendirildi. İ.p. sisplatin uygulamasının sıçanlarda serum BUN ve kreatinin düzeylerini yükselttiğini tespit ettik. Sisplatin sonrası anti-oksidan enzimlerden olan katalaz ve GPX aktivitelerinin ve NO miktarının böbrek dokusunda azaldığı görüldü. Bununla birlikte sisplatinin sıçanların böbreklerinde belirgin tübüler hasara neden olduğunu bulduk. Oluşan tübüler hasarın şiddeti ile böbrek dokusundaki katalaz, SOD ve GPX enzimlerinin aktiviteleri arasında anlamlı negatif korelasyon bulundu. Bununla birlikte anti-oksidan özelliği bilinen kefir uygulamasının sisplatin nefrotoksisitesinden koruyucu bir etkisinin olmadığı tespit edildi. Anahtar kelimeler: Kefir, oksidatif stres, sisplatin nefrotoksisitesi., In this study, the effect of kefir on cisplatin-induced nephrotoxicity was assessed. A total of thirty-six rats were included to the study and randomly divided into four groups (two groups with eight rats, two groups with ten rats). Control group received 1.5cc serum physiologic 2x1/day; Kefir-control group received 1.5cc kefir 2x1/day; Cisplatin group received i.p. 7mg/kg (0.5mg/ml Cisplatinum Ebewe) and 1.5cc serum physiologic 2x1/day; Cisplatin?kefir group received i.p. 7mg/kg (0.5mg/ml Cisplatinum Ebewe) and 1.5cc kefir 2x1/day. Serum physiologic and kefir administrations were performed for seven days. All animals were sacrificed five days after i.p. injection and blood samples with kidneys were taken for analysis. Right kidney was used for biochemical analysis and left kidney was used for histological examination. Biochemical analysis was as follows; serum bun and creatinine levels, kidney tissue anti-oxidant enzyme activities superoxide dismutase (SOD), catalase and glutathione peroxidase (GPX) with nitrous oxide level. Moreover, kidney tissue malonyldialdehyde (MDA) level was measured. Renal tubular injury was assessed for histological examination. We found that i.p. cisplatinum administration increased serum bun and creatinine levels. Both catalase and GPX enzymes activities and nitrous oxide level decreased in renal tissue. Furthermore, we found that cisplatin administration caused tubular injury in rats. There was a negative correlation between the severity of tubular injury and catalase, GPX and SOD enzyme activities. According to our findings, there was no beneficial effect of kefir administration on cisplatin-induced nephrotoxicity in rats. Keywords: Cisplatin-induced nephrotoxicity, kefir, oxidative stress., Tez (Uzmanlık) - Süleyman Demirel Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı - Nefroloji Bilim Dalı, 2008., Kaynakça var.
24. Sıçanlarda deneysel Amfoterisin B nefrotoksisitesinde oksidatif stresin rolünün ve olası oksidatif stres üzerine Kafeik Asit Fenetil Ester'in etkisinin araştırılması
- Author
-
18708 Altuntaş, Atila. author, 10696 Sezer, Mehmet Tuğrul, 1963- thesis advisor, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Tıp Fakültesi. İç Hastalıkları Anabilim Dalı. issuing body 9315
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Bu çalışmada sıçanlarda deneysel amfoterisin B (AmfB) nefrotoksisitesinde oksidatif stresin rolü ve olası oksidatif stres üzerine kafeik asit fenetil ester'in (CAPE) etkisi araştırıldı. Çalışmamıza 40 erkek Wistar-albino sıçan alınarak, her grupta 10 sıçan olacak şekilde 4 gruba ayrıldı. Kontrol grubuna 1 ml/kg/gün serum fizyolojik, CAPE ve AmfB+CAPE gruplarına 10 umol/kg/gün intraperitoneal (i.p.) CAPE 6 gün boyunca verildi. AmfB ve AmfB+CAPE grubuna deneyin 2. gününde tek doz 50 mg/kg i.p. AmfB uygulandı. Altıncı gün tüm sıçanların yaşamına son verilerek kan örnekleri ve böbrekleri alındı. Sol böbrek dokusunda histopatolojik değerlendirme yapıldı. Sağ böbrekte ise malondialdehit (MDA) ve nitrik oksit (NO) seviyeleri; süperoksit dismutaz (SOD) ve katalaz (CAT) enzim aktiviteleri ölçüldü. Serumda BUN ve kreatinin değerleri ölçüldü. AmfB ve AmfB+CAPE gruplarında histopatolojik değerlendirmede nefrotoksisiteye ait bulgular gözlendi. AmfB ve AmfB+CAPE gruplarında kontrol grubuna göre serum BUN ve kreatinin değerlerinde anlamlı artış saptandı (sırasıyla p=0.0001, p=0.0001). AmfB grubunda, kontrol grubuna göre böbrek dokusunda antioksidan enzimlerden SOD'un aktivitesinin yüksek (p=0.0001), CAT'ın aktivitesinin düşük (p=0.0001) olduğu tespit edildi. NO ve MDA seviyeleri ise yüksek olarak saptandı (sırasıyla p=0.003, p=0.0001). AmfB'ye CAPE'nin eklendiği grupta ise AmfB'nin renal dokuda oluşturduğu oksidatif stresin azaldığı tespit edildi. Bu bulgular AmfB nefrotoksisitesinde oksidatif stresin önemli bir mekanizma olabileceğini ve klinikte CAPE kulanımının, AmfB nefrotoksisitesi sonucunda oluşan oksidatif stresin önlenmesinde etkin bir tedavi seçeneği olabileceğini düşündürmektedir. Anahtar kelimeler: Amfoterisin B (AmfB) nefrotoksisitesi, kafeik asit fenetil ester (CAPE), oksidatif stres., In this study, the role of oxidative stres in experimental amphotericin B (AmfB) induced nephrotoxicity and the effect of caffeic acid phenethyl ester (CAPE) on possible oxidative stres in rats were investigated. Forty male Wistar rats were randomly divided into four groups. Each group consisted of 10 rats. Control group received 1 ml/kg serum physiologic intraperitoneally (i.p.) once a day, CAPE and AmfB+CAPE groups received 10 umol/kg/day CAPE i.p. for 6 days. AmfB and AmfB+CAPE groups recieved single dose of 50 mg/kg i.p. AmfB on the 2nd day of the study. On the sixth day of the study all rats were sacrificed and then blood samples and kidneys were taken. Left kidneys were used for histopathological evaluation. Malonyldialdehyde (MDA) and nitric oxide (NO) levels, superoxide dismutase (SOD) and catalase (CAT) enzyme activities were determinated in right kidneys of rats. Levels of BUN and creatinin were studied in serum. Hystopathologic evaluation showed nephrotoxicity findings in AmfB and AmfB+CAPE groups. Serum BUN and creatinin leves of AmfB and AmfB+CAPE groups were significantly higher than control group (respectively; p=0.0001, p=0.0001). In AmfB group, SOD activity was higher (p=0.0001), CAT enzyme activity was lower (p=0.0001) than the control group. NO and MDA levels were higher (respectively p=0.003, p=0.0001) than the control group. Whereas in AmfB plus CAPE given group, it has been observed that the oxidative stress amount was decreased in renal tissue. According to these findings, it could be concluded that oxidative stress may be a critical mechanism in AmpB nephrotoxicity and clinically using of CAPE may be an effective treatment option in prevention of oxidative stress due to AmfB nephrotoxicity. Keywords: Amphotericin B (AmfB) nephrotoxicity, caffeic acid phenethyl ester (CAPE), oxidative stress., Tez (Tıpta Uzmanlık) - Süleyman Demirel Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, 2008., Kaynakça var.
25. Evre 2-4 kronik böbrek hastalığında N-asetilsisteinin radyokontrast nefropati profilaksisindeki yerinin araştırılması = Investigation of the efficacy of n-acetylcysteine on the prevention of contrast-induced nephropathy in patients with stage 2-4 chronic kidney disease
- Author
-
Arı, İrem. author 60725, 10696 Sezer, Mehmet Tuğrul, 1963- thesis advisor, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü. İç Hastalıkları Anabilim Dalı. issuing body 10278
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Kontrast madde kullanılarak yapılan tanı ve tedavi edici yöntemlerdeki teknolojik gelişmelere bağlı olarak kontrast madde kullanımı artmıştır. Bunun sonucunda kronik böbrek hastalığında (KBH) radyolojik tetkik amacı ile intravasküler yolla kullanılan radyografik kontrast maddelere bağlı nefrotoksisite sık görülmektedir. N-asetilsisteinin (NAC), kontrastın tetiklediği nefropatinin önlenmesinde faydalı olduğu düşünülmektedir.Çalışmaya SDÜ Tıp Fakültesi Hastanesinde tanı ve/veya tedavi amaçlı kontrast madde kullanılan evre 2-4 KBH olan 60 hasta alındı. Hastalar 2400 mg/gün IV NAC alan çalışma (no:30) ve kontrol (no:30) olarak iki gruba randomize edildi.Hastaların diğer tedavileri değiştirilmeksizin NAC grubuna kontrast madde verilmesinden 1 gün önce başlanarak 3 gün boyunca 2x1200 mg/IV NAC ve 15 ml/kg/sa ten IV %0,9 NaCl, kontrol grubuna yalnızca 15 ml/kg/sa ten %0,9 NaCl verildi. İşlem öncesi ve sonrası kan örneklerinde serum kreatinin düzeyleri, 24 saatlik idrarda kreatin klirensi ve protein, KIM-1, NGAL, MCP-1 ve spot idrarda mikroprotein, protein / kreatin oranı ölçüldü.Her iki grubun erkek-kadın dağılımı, VKI, yaş ortalaması, serum kreatinin, kreatin klirensi, spot idrarda mikroprotein düzeyleri benzerdi. Çalışmamızda kontrast madde maruziyeti sonrası klinik olarak nefropati gelişmemesine rağmen kontrol grubunda KIM-1 ve MCP-1 de anlamlı artış olması tübüler hasarlanmanın olduğunu ve erken belirteç olarak kullanılabileceği gösterdi. Çalışma grubunda ise MCP-1 ve KIM-1 de anlamlı artış olmaması NAC’ın RKN profilaksisinde etkili olabileceğini gösterdi. Anahtar Kelimeler: Radyokontrast nefropatisi, kronik böbrek hastalığı, Nasetilsistein, MCP-1, KIM-1, NGAL., The use of contrast materials has increased based on to the technological advancements in diagnostic and therapeutic methods with contrast materials. As a result, nephrotoxicity is frequently observed due to the radiographic contrast materials used intravascular for radiological examination in patients with chronic renal disease (CRD). N-acetylcysteine (NAC), is thought to be helpful in preventing contrast-induced nephropathy.The study included 60 patients with stage 2-4 CRD using radiocontrast material in SD University Medical Faculty Hospital. Patients randomly divided into two groups such as treatment with IV NAC 2400 mg/day (n:30) and control (n:30).2x1200 mg/IV NAC and 15 ml/kg/h IV %0,9 NaCl administered for three days starting 1 day before the administration of radiocontrast material in study group, while the control group only given 15 ml/kg/sa IV %0,9 NaCl without altering other treatments of patients. Before and after the application, serum creatine level in blood sample, creatine clearance and protein in 24 h of urine, KIM-1, NGAL, MCP-1 and microprotein, protein / creatinine ratio in spot urine measured.The distribution of men and women in both groups, BMI, age, serum creatinine, creatinine clearance, spot urine microprotein levels were similar. Despite the absence of development of clinical nephropathy after contrast exposure, KIM-1 and MCP-1 in the control group, was detected that significant increase in tubular injury, and can be used as an early indicator. In the study group, no significant increase in MCP-1 and KIM-1 also showed that the NAC may be effective in the prophylaxis of contrast-induced nephropathy. Keywords: Radiocontrast nephropathy, chronic kidney disease, N-acetylcysteine MCP-1, KIM-1, NGAL., Tez (Tıpta Uzmanlık)- Süleyman Demirel Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, 2013., Kaynakça var.
26. Hemodiyaliz ve periton diyalizi hastalarında lipid profili, homosistein ve karotis intima media tabakası kalınlığının karşılaştırılması = Comparison of lipid profili, homocysteine levels and carotid intima media thickness between hemodialysis and periton dialysis chronic renal failure patients on
- Author
-
Adana, Serdal. 18420 author, Sezer, Mehmet Tuğrul, 1963- 10696 thesis advisor, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Tıp Fakültesi. İç Hastalıkları Anabilim Dalı. 18421 issuing body
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Giriş ve amaç: Kronik böbrek yetmezlikli hastalarda en sık morbidite ve mortalite nedeni aterosklerotik kalp hastalıklarıdır. Üremik hastalardaki hızlanmış aterosklerotik süreçte klasik risk faktörleri dışında; malnutrisyon, kronik inflamasyon ve oksitatif stres gibi risk faktörleri söz konusudur. Amacımız; ateroskleroz için risk faktörü olarak kabul edilen lipid profili, homosistein, hipertansiyon ile inflamatuvar belirteçlerden CRP ve IL-6 yanında ateroskleroz açısından objektif bir parametre olan karotis intima-media tabakası kalınlığını, periton diyalizi (PD), hemodiyaliz (HD), prediyalitik hastalar ile sağlıklı gruplar arasında karsılaştırarak renal replasman tedavileri arasında aterojenite bakımından fark olup olmadığını göstermekti. Materyal ve metot: Bu çalışmaya Isparta ve çevresinde yasayan 51 kronik böbrek yetmezlikli (17 hemodiyaliz, 17 periton diyalizi hastası, 17 prediyalitik hasta) ve 17 sağlıklı kontrol olmak üzere toplam 68 kişi alındı. Olgulardan alınan kan örneklerinde glukoz, ürik asit, total protein, albumin, total kolesterol, trigliserid, HDL, LDL, apoprotein A1, apoprotein B, lipoprotein (a), CRP, IL-6 ve homosistein çalışıldı. Kan basıncı ölçümleri 5 dakikalık dinlenmeyi takiben standart şekilde yapıldı. Hemodiyaliz hastalarının ölçümleri diyaliz öncesi dönemde yapıldı. Karotis arter intima-media tabakası kalınlığı, sag-sol common carotis arterin 1 cm distali, bifurkasyon ve internal carotis arterin 1cm proksimal segmentlerinden yakin, uzak ve kesit alanındaki lateral duvarların en kalın yeri çevresel ultrasonografi ile incelendi. Bulgular: Periton diyalizi grubunda albumin düzeyi diğer gruplara göre daha düşüktü. Periton diyalizi ve prediyalitik hasta gruplarında, HD ve kontrol gruplarına göre homosistein düzeyi daha yüksekti. Interlökin-6'nin PD ve HD grubunda diğer iki gruba göre daha yüksek saptandı. Periton diyalizi grubunda, sağlıklı gruba göre trigliserid düzeyleri daha yüksek, PD ve HD grubunda kontrol grubuna göre HDL kolesterol daha düsük saptandı. Prediyalitik grupta, sistolik ve diastolik kan basıncı diğer gruplara göre daha yüksekti. Karotis intima media tabakası kalınlığı ölçümlerinden maksimum intima-media tabakası kalınlığı (Max-IMT) HD ve prediyalitik grupta kontrollere göre daha yüksekti. Ayrıca Max-IMT ile CRP arasında pozitif korrelasyon, HDL ile negatif korrelasyon olduğu saptandı. Sonuç: PD grubunda daha düşük albumin, daha yüksek trigliserid seviyelerine ragmen IL-6 ve karotis intima media tabakası kalınlığının her iki diyaliz modalitesinde benzer bulunması, PD ve HD arasında aterojenite açısından fark olmadığını, PD grubundaki düşük albumin düzeyinin aterojenite açısından risk faktörü olmaktan ziyade bu tedavi modelinin bir sonucu olduğunu düşünmekteyiz. Yüksek kardiyo-vasküler riski olan hastalarda her iki tedavi modeli de önerilebilir. Bununla birlikte son dönem böbrek hastalığı (SDBH) olan hasta populasyonunda bu tedavi modellerini morbidite ve mortalite açısından değerlendiren, daha çok hastayı kapsayan, çok merkezli uzun süreli çalışmalara ihtiyaç vardır., Objective : Atherosclerotic heart disease is the most common morbidity and mortality cause in chronic renal failure patients. In uremic patients, beside classic risk factors, some other factors like malnutrition, chronic inflammation and oxidative stress may contribute to accelerated atherosclerotic process. Our goal was to compare the lipid profile, homocysteine, hypertension, CRP and IL-6 level, as well as the carotis intima-media thickness, which is accepted as an objective parameter for atherosclerosis, between the peritoneal dialysis (PD) patients, hemodialysis (HD) patients, predialiytic patients and healthy control group to find out if there was any difference in terms of atherogenity between renal replacement therapies. Materials and Methods : Sixty-eight individuals were included in this study. Seventeen of them were in control group, whereas the other 51 (17 hemodialysis, 17 peritoneal dialysis and 17 predialytic patients) were in chronic renal failure group. Blood samples were collected from subjects for the measurement of plasma glucose, uric acid, total protein, albumin, total cholesterol, trigliceryde, HDL, LDL, apoprotein - A1, apoprotein - B, lipoprotein (a), CRP, IL - 6 and homocysteine levels. After five minutes of resting, the arterial blood pressures were measured. In hemodialysis patients, the measurements were performed before dialysis. The carotis intima - media thickness and the thickest point of lateral walls in near and far sectional areas which were taken from 1 cm distal of right - left common carotid arteries, bifurcation point and 1 cm proximal of internal carotid artery, were examined with circumferential ultrasonography. Results : The albumin levels were lower in peritoneal dialysis group. The homocysteine levels were higher in peritoneal dialysis and predialytic patient groups, compared to hemodialysis and control groups. The IL-6 levels of PD and HD groups were higher than the other groups. As compared with the control group, triglyceride levels were higher in peritoneal dialysis group and the HDL levels were lower in PD and HD groups. In predialytic group, the systolic and diastolic blood pressures were higher than the other groups. In HD and predialytic groups, the maximum intima - media thickness (Max - IMT) measurements were higher than the controls. Moreover, it was found that the Max - IMT has been correlated positively with CRP and negatively with HDL levels. Conclusions: As a result, despite the lower albumin and higher triglyceride levels in PD group, carotis intima - media thickness and IL-6 level measurement similarities between two dialysis modalities suggest that there is no difference as means of atherogenity between PD and HD groups. We think that the lower albumin level in PD group is a consequence of this treatment model, rather than a risk factor for atherogenity. Both of the treatment models can be offered in patients with high cardiovascular disease risk. Beside this, further multicentric, large and long - termed studies with more subjects are needed for the assessment of the morbidity and mortality of these treatment models in end-stage renal failure patient population., Tez (Tıpta Uzmanlık) - Süleyman Demirel Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, 2003., Kaynakça var.
27. Kronik böbrek yetmezlikli hastalarda intravenöz demir tedavisine bağlı oksidatif stresin serum albümin düzeyi ile ilişkisi = The interaction between the level of serum albumin and the oxidative stress due to IV iron therapy in chronic renal failure patients
- Author
-
Akın, Hüseyin. author 18522, Sezer, Mehmet Tuğrul, 1963- 10696 thesis advisor, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Tıp Fakültesi. İç Hastalıkları Anabilim Dalı. 9315 issuing body
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Tez (Tıpta Uzmanlık) - Süleyman Demirel Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, 2005., Kaynakça var.
28. Hipertansif erkek hastalarda Nebivolol'ün erektil fonksiyonlar üzerine etkisi
- Author
-
Güngör, Gökhan. 18589 aut, 10696 Sezer, Mehmet Tuğrul, 1963- ths, and 9315 Süleyman Demirel Üniversitesi. Tıp Fakültesi. İç Hastalıkları Anabilim Dalı.
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Erektil Fonksiyonlar bireylerin yaşam kalitesiyle ilişkilidir. Hipertansiyonun kendisi ED'ye yol açmakla beraber, sıklıkla kullanılan antihipertansifler ve özellikle de B-blokörler de ED sebebidir. Son zamanlarda ortaya çıkan bir B-blokör olan Nebivolol'un NO'yu artırarak vazodilatör etki gösterdiği ortaya çıkmıştır. NO da kaynağı ne olursa olsun, ereksiyonun ana nörotransmitteridir. Buna göre nebivolol, diğer B-blokörlerden farklı olarak, ereksiyonun ana mediatörü olan NO salınımını artırdığından, erektil fonksiyonlar üzerine olumlu etkisi olabilir, ya da en azından diğer B-blokörler gibi impotansa yol açmayabilir. Bu düşünceden yola çıkarak metoprolol ve nebivolol'un seksüel fonksiyonlar üzerine etkilerini karşılaştırdık. Bu amaçla, 61 hipertansif, evli, erkek hasta çalışmayı tamamladı. Hastalarda önceden ED olup olmadığı, varsa ED nedeni araştırıldı. Arada 4 hafta ilaçsız dönem olmak üzere, 4 hafta Nebivolol 5 mg/gün, 4 hafta metoprolol 50 mg/gün tedavileri sonucunda seksüel fonksiyonlar değerlendirildi. Seksüel fonksiyonların değerlendirilmesinde IIEF-5 skorlaması ve SEP sorgulaması kullanıldı. Sonuçlarımızda, iki ilacın antihipertansif etkinlikleri benzerdi. Nebivolol ile plazma NO düzeylerinde artış oldu. Psikojenik ED, arteriyojenik ED ve venöz yetmezliğe bağlı ED bulunan hastalarda nebivolol ile IIEF-5 skorlamasında anlamlı bir düşüş görülmezken, metoprolol ile her iki skorlamada da anlamlı bir düşüş gözlendi. ED'si olmayan grup ve tüm hastalar değerlendirildiğinde, hem nebivolol, hem de metoprolol ile IIEF-5 skorunda düşme gözlendi, ancak metoprolol'deki düşüş, nebivolol'deki düşüşten daha fazla idi. SEP sorgulamasının 3. sorusuna olumlu cevap oranı her iki ilaçla da düştü. Yine metoprolol'deki düşüş, nebivolol' dekine göre daha fazla idi. Metoprolol'a göre nebivolol ile seksüel fonksiy onlardaki düşüşün daha az olması, hatta bazı alt gruplarda düşüş olmaması, ereksiyon üzerinde B-blokasyon ile oluşan olumsuz etkinin, nebivolol'un NO salınımını artırmasıyla kompanze edildiği ve erektil fonksiyonların bu şekilde korunduğu şeklinde açıklanabilir. Bu sonuçlara göre, metoprolol ile antihipertansif etkileri benzer olmasına rağmen, nebivolol hipertansif erkek bireylerde seks yaşamını korumaktadır. Yaşam kalitesinin devamını ve hastaların tedaviye uyumunu sağlamak için tedavide, ED gibi yan etkileri az olan ilaçlar tercih edilmesi daha avantajlı bir yaklaşım olabilir. Anahtar sözcükler: B-blokör, Erektil Fonksiyon, Nebivolol, Metoprolol, Nitrik Oksit., Erectile function is associated with quality of life. Hypertension itself can induce erectile dysfunction but also frequently used antihypertensive (especially B-blockers) cause erectile dysfunction. The new presented B-blocker nebivolol is revealed to vasodilatation by increasing the amount of NO. NO is the main transmitter of erection. Unlike other B-blockers, nebivolol can perform positive effects on erection due to NO stimulation and doesn't cause impotance. Therefore, we wanted to compare the effects of metoprolol and nebivolol on sexual function. Sixty-one male and married hypertensive patients complated the study. Patients are examinated for previous ED. We examined sexual function baseline, after of nebivolol 5 mg/day therapy for 4 weeks, 4 weeks of wash out period and metoprolol 50 mg/day for 4 weeks. We used IIEF-5 scores and SEP questions to evaluate sexual functions. Two drugs had similar antihypertensive effect. Plazma NO level is increased with nebivolol. Sexual functions did not decrease significantly in patients with physiogenic, arteriogenic or venous ED but decreased significantly with metoprolol. When group without ED and all patients are compared for IIEF-5 score, IIEF-5 score decreased with nebivolol and metoprolol but the level of decrease was higher than nebivolol compared with metoprolol. The rate of positive answer to SEP question 3 decreased with both drugs. However, the rate was higher with metoprolol than with nebivolol. The lower decrease of sexual function with nebivolol compared with metoprolol, even no decrease in some subgroups can be explained by effect of nebivolol on stimulating NO production, can compansate the negative effect of B-blockage on erection. As a result nebivolol protects sexual life of male hypertensive altough it has similar effect on hypertension compared with metoprolol. For protecting the quality of life and adaptation of therapy of patients drugs that don't have side effects like ED could be choosen. Key words: B-blockers, Erectile Function, Nebivolol, Metoprolol, Nitric Oxide., Tez (Tıpta Uzmanlık) - Süleyman Demirel Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, 2006., Kaynakça var.
29. Tip 2 diyabetik hastalarda ürik asit artışının endotel fonksiyonlarına etkisi
- Author
-
Göksu, Sema Sezgin. 18666 author, 10696 Sezer, Mehmet Tuğrul, 1963- thesis advisor, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Tıp Fakültesi. İç Hastalıkları Anabilim Dalı. issuing body 9315
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Tez (Uzmanlık) - Süleyman Demirel Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, 2008., Kaynakça var.
30. Lityumun İndüklediği Nefrojenik Diyabetes İnsipitus ve Böbrek Yetmezliği: Bir Olgu Sunumu.
- Author
-
KıDıR, Veysel, ALTUNTAŞ, Atila, İNAL, Salih, AYBEK, Mürüvvet, and SEZER, Mehmet Tuğrul
- Abstract
Copyright of Turkish Nephrology, Dialysis & Transplantation Journal is the property of Turkish Society of Nephrology and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2016
- Full Text
- View/download PDF
31. Vaginal Leakage of Peritoneal Dialysate in a Peritoneal Dialysis Patient.
- Author
-
Kidir, Veysel, Altuntaş, Atila, İnal, Salih, Değirmenci, Bumin, and Sezer, Mehmet Tuğrul
- Published
- 2014
- Full Text
- View/download PDF
32. Isparta ve civarında tüketilen suların içerik ve sağlık açısından değerlendirilmesi.
- Author
-
Şavik, Emin, Demer, Selma, Memiş, Ümit, Doguç, Duygu Kumbul, Çalışkan, Tuğba Arife, Sezer, Mehmet Tuğrul, Gültekin, Fatih, and Özgür, Nevzat
- Subjects
- *
DRINKING water , *WATER consumption , *WATER in agriculture , *RESERVOIRS , *IRRIGATION (Medicine) , *AQUATIC microbiology - Abstract
It is prefered that water should contain certain limits of substances to be used as potable/drinkable, irrigation and daily use. In many countries, standarts and acceptable ultimate values about potable/drinkable, irrigation and daily use have been determined. Potable water, which is used for drinking, must be purified from factors that are injurious to health. In this study, chemical and microbiological properties of bottled water sold at Isparta Market comparing with drinking and daily use water belonging to Suleyman Demirel University have been assessed at healthwise. The results obtained have been compared with national and international potable water standarts and it has been observed that they are in accordance with standarts. However, it has been measured that Fluoride (F) level at Suleyman Demirel University East Campus water reservoir is over standart levels. It is thought that in case of lowering F level to 1,5 mg/1 and implementing needed conrtols, it will be healthier than bottled water in and around Isparta. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2012
33. Evre 2-5 kronik böbrek hastalarında telomeraz aktivitesi
- Author
-
Kidir, Veysel, Sezer, Mehmet Tuğrul, and İç Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Nefroloji ,Kidney diseases ,Nephrology ,Kidney failure-chronic ,Telomere ,Kidney ,Renal dialysis - Abstract
Giriş ve Amaç: Kronik Böbrek Hastalığı (KBH)'nda biyolojik yaşın artmış kardiyovasküler mortalite ile ilişkisinin moleküler mekanizması tam olarak bilinmemektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalar bu fenomenden sorumlu olan ortak faktörlerin hücresel yaşlanma ve telomer disfonksiyonu olabileceği hipotezini desteklemiştir. Hemodiyaliz hastalarında periferik kan mononükleer hücreler (PBMC)'de telomeraz aktivitesinin düşük olduğu bildirilmiştir. Telomeraz aktivitesinin KBH evreleri ve KBH progresyonu ile ilişkisi bilinmemektedir. Bu çalışmanın amacı telomeraz aktivitesinin KBH evreleri ile ilişkisini araştırmaktır.Materyal ve Metod: Çalışmaya evre 2-5 KBH tanısıyla takip edilen hastalardan, her evreden 30'ar hasta olmak üzere toplam 120 hasta ve bilinen herhangi bir hastalığı olmayan, rutin kontrol amacıyla hastanemizde tetkiklerini yaptıran bireylerden gönüllü 30 sağlıklı birey seçildi. Hasta ve kontrol grubundaki bireyler yaş ve cinsiyet açısından eşleştirildi. PBMC telomeraz aktivitesi telomeric repeat amplification protocol yöntemi ile ölçüldü.Bulgular: PBMC telomeraz aktivitesi açısından gruplar arasında anlamlı fark görüldü (p < 0.001). Buna göre sağlıklı kontrol grubunda en düşük (0.15 ± 0.02), evre 5 KBH'da en yüksek (0.23 ± 0.04) seviyelerde idi. Evre 2, 3 ve 4 KBH'da telomeraz aktiviteleri benzer idi (p > 0.05). KBH hastalarında telomeraz aktivitesi ile KBH evresi (r = 0.412, p < 0.001), serum kreatinin (r = 0.404, p < 0.001), potasyum (r = 0.207, p = 0.023), intact parathormon (r = 0.245, p = 0.007) düzeyi ile pozitif; tahmini glomerüler filtrasyon hızı (eGFR) (r = -0.407, p < 0.001), serum sodyum (r = -0.179, p = 0.05), kalsiyum (r = -0.357, p < 0.001), LDL-kolesterol (r = -0.218, p = 0.017), hemoglobin ( r = -0.186, p = 0.042), trombosit (r = -0.252, p = 0.006) düzeyi ve vücut kitle indeksi (BMI) (r = -0.240, p = 0.008) ile negatif korelasyon saptandı. Lineer regresyon analizinde, KBH grubunda eGFR ve BMI'nın yüksek telomeraz aktivitesinin bağımsız öngördürücüleri oldukları tespit edildi (Model 1: R² = 0.151, eGFR için ß = -0.001, P < 0.001. Model 2: R² = 0.195, eGFR için ß = -0.001, P = 0.010; BMI için ß = -0.002, p = 0.012).Sonuç: KBH'lı hastalarda PBMC telomeraz aktivitesi sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı yüksektir. KBH evresi ilerledikçe özellikle evre 5'e geçildiğinde PBMC telomeraz aktivitesi artmaktadır. KBH'da PBMC telomeraz aktivitesi artışı eGFR ve BMI ile ilişkilidir. Introduction and Objectives: The molecular mechanism of the relationship between biological age and increased cardiovascular mortality in Chronic Kidney Disease (CKD) remains unclear. Recent studies substantiate the thesis that common factors responsible for this phenomenon might be cellular aging and telomere dysfunction. Telomerase activity in peripheral blood mononuclear cells (PBMC) was reported to be lower in hemodialysis patients. The relationship between telomerase activity and stages and progression of CKD is unknown. The aim of this study is to investigate the association between telomerase activity and stages of CKD.Material and Method: A total of 120 patients (30 patients from each stages of 2-5) and 30 healthy volunteers applying to the clinic for their routine examinations were enrolled in the study. The individuals from patient and control groups were matched in terms of age and gender. PBMC telomerase activity was measured by telomeric repeat amplification protocol.Results: PBMC telomerase activity was significantly different between the groups (p < 0.001). Telomerase activity was found to be lowest in healthy controls (0.15 ± 0.02), and highest in patients with stage 5 CKD (0.23 ± 0.04). Telomerase activity was similar between patients with stage 2, 3, and 4 CKD (p > 0.05). There was positive correlation between telomerase activity and CKD stage (r = 0.412, p < 0.001), serum creatinine (r = 0.404, p < 0.001), potassium (r = 0.207, p = 0.023), and intact parathyroid hormone (r = 0.245, p = 0.007) levels and negative correlation between telomerase activity and estimated glomerular filtration rate (eGFR) (r = -0.407, p < 0.001), serum sodium (r = -0.179, p = 0.05), calcium (r = -0.357, p < 0.001), LDL-cholesterol (r = -0.218, p = 0.017), hemoglobin ( r = -0.186, p = 0.042), trombocyte (r = -0.252, p = 0.006), and body mass index (BMI) (r = -0.240, p = 0.008) values. In linear regression analyses, eGFR and BMI were found to be independent predictors of high telomerase activity in CKD group. (Model 1: R² = 0.151, for eGFR ß = -0.001, P < 0.001. Model 2: R² = 0.195, for eGFR ß = -0.001, P = 0.010; for BMI ß = -0.002, p = 0.012).Conclusion: PBMC telomerase activity is significantly higher in patients with CKD compared to healthy controls. Telomerase activity increases as the CKD stage proceeds, particularly in stage 5. The increase in PBMC telomerase activity is associated with eGFR and BMI. 54
- Published
- 2015
34. Hemodiyaliz hastalarında serum fetuin A seviyesi ile fetuin gen polimorfizmi arasındaki ilişki
- Author
-
Altuntaş, Atila, Sezer, Mehmet Tuğrul, and İç Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Inflammation ,Nefroloji ,Fetuin A ,Nephrology ,Polymorphism-genetic ,Renal dialysis - Abstract
Hemodiyaliz Hastalarında Serum Fetuin A Seviyesi ile Fetuin Gen Polimorfizmi Arasındaki İlişkiGiriş: Son dönem böbrek hastalığında vasküler kalsifikasyon mortalitenin en önemli nedenlerinden biridir. Alfa 2 Heramans Schmid glikoprotein(AHSG) olarak da adlandırılan fetuin A vasküler kalsifikasyonu inhibe eden önemli proteinlerden biridir. Bu çalışmada AHSG gene polimorfizmi ile fetuin A düzeyi arasındaki ilişkiyi değerlendirmeyi amaçladık.Materyal-Metod: Bu kesitsel çalışmaya düzenli hemodiyaliz tedavisi alan 152 hasta ve 61 sağlıklı kontrol dahil edildi. Hemodiyaliz grubundaki hastalar en az 9 aydır düzenli diyaliz tedavisi alan hastalardan oluşturuldu. Serum fetuin A düzeyi ELİSA yöntemi ile değerlendirildi. AHSG Tre256Ser gen polimorfizmi ise PCR-RFLP yöntemi ile belirlendi.Bulgular: Hemodiyaliz hastalarının serum fetuin A seviyesi (330,5±171,2 mg/L) kontrol grubundakilerle (382,9±138,5 mg/L) karşılaştırıldığında önemli bir şekilde daha düşüktü (p=0.001). Serum fetuin A seviyesi ile C reaktif protein (CRP) arasında belirgin bir negatif korelasyon bulunmasına rağmen ( belirgin bir negatif korelasyon bulunmasına rağmen ( belirgin bir negatif korelasyon bulunmasına rağmen ( belirgin bir negatif korelasyon bulunmasına rağmen ( belirgin bir negatif korelasyon bulunmasına rağmen ( belirgin bir negatif korelasyon bulunmasına rağmen ( belirgin bir negatif korelasyon bulunmasına rağmen ( belirgin bir negatif korelasyon bulunmasına rağmen ( belirgin bir negatif korelasyon bulunmasına rağmen ( belirgin bir negatif korelasyon bulunmasına rağmen ( belirgin bir negatif korelasyon bulunmasına rağmen ( belirgin bir negatif korelasyon bulunmasına rağmen ( belirgin bir negatif korelasyon bulunmasına rağmen ( belirgin bir negatif korelasyon bulunmasına rağmen ( belirgin bir negatif korelasyon bulunmasına rağmen ( belirgin bir negatif korelasyon bulunmasına rağmen ( belirgin bir negatif korelasyon bulunmasına rağmen ( belirgin bir negatif korelasyon bulunmasına rağmen ( Pearson r = -0.285, p0.05). Hemodiyaliz ve kontrol grubundaki AHSG Tre256Ser gen polimorfizminin dağılımı birbirine benzerdi (p=0.111). Hemodiyaliz grubunda Tre/Tre (n=94, 366,9±184,2 mg/L) genotipine sahip olan hastaların Tre/Ser (n=52, 278,1±132,7 mg/L) ve Ser/Ser (n=6, 212,5±63,3 mg/L) genotipi olanlardan serum fetuin A seviyesinin anlamlı olarak daha yüksek olduğu saptandı (sırasıyla p=0.005, p=0.022). Tre/Ser ve Ser/Ser genotipine sahip olan bireylerin serum fetuin A seviyesi benzerdi (p=0.211).Sonuç: Bu çalışmada AHSG gen polimorfizminin Tre/Ser ve Ser/Ser genotipi olan hemodiyaliz hastaları daha düşük serum fetuin A düzeyine sahipti. Hemodiyaliz hastalarında inflamasyon ile düşük serum fetuin A seviyesi arasında bir ilişki olduğu görüldü. Bu hasta popülasyonunda farklı ırk ve çevre koşullarının AHSG gen polimorfizmi ve fetuin A düzeyi üzerine etkisinin araştırılması için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.Anahtar Kelimeler: Fetuin A, Genetik Polimorfizm, Hemodiyaliz, İnflamasyon. The Relationship Between Serum Fetuin A levels and Fetuin Gene Polymorphism in Hemodialysis PatientsIntroduction: Vascular calcification is one of the most important causes of mortality in end-stage renal disease. Fetuin A, also called as Heramans Schmid alpha 2 glycoprotein (AHSG), is one of the important proteins that inhibit vascular calcification. In this study, we aimed to evaluate relationship between AHSG gene polymorphism and fetuin A levels.Materials and Methods: 152 patients receiving regular hemodialysis treatment and 61 healthy controls were included to this cross-sectional study. The patients in the hemodialysis group were recruited from the patients receiving regular dialysis treatment at least 9 months. Serum fetuin-A levels were assessed by ELISA method. AHSG Tre256s gene polymorphism is determined by PCR-RFLP.Results: Serum fetuin A level in hemodialysis patients (330.5±171.2 mg/L) was significantly lower as compared to control group (382.9±138.5 mg/L) (p=0.001). Despite of that significant negative correlation between Serum fetuin-A levels and C-reactive protein (CRP) (Pearson's r=-0.285, p0.05). The distribution of AHSG Tre256s gene polymorphism in hemodialysis and control groups were similar (p= 0.111). In the hemodialysis group, serum fetiun A levels in the patients with genotype Tre / Tre (n=94, 366.9±184.2 mg/L) were found to be singnificantly higher than in the patients with genotype Tre/Ser (n=52, 278.1±132.7 mg/L) and Ser/Ser (n=6, 212.5±63.3 mg/L) (respectively; p=0.005, p=0.022). Serum fetuin A levels in the patients with genotype Tre/Ser and Ser/Ser were similar (p=0.211).Concluison: In this study, hemodialysis patients with Tre/Ser and Ser/Ser genotypes of AHSG gene polymorphism had lower levels of serum fetuin A. An association between inflammation and low serum fetuin A levels in hemodialysis patients was observed. In this patient population, further studies are needed to investigate effects of different races and environmental conditions to AHSG gene polymorphisms and serum fetuin A levels.Key Words: Fetuin A, Genetic Polymorphism, Hemodialysis, Inflammation. 41
- Published
- 2014
35. Evre 2-4 kronik böbrek hastalığında n-asetilsisteinin radyokontrast nefropati profilaksisindeki yerinin araştırılması
- Author
-
Ari, İrem, Sezer, Mehmet Tuğrul, and İç Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Nefroloji ,Kidney diseases ,Nephrology ,Prophylaxis ,Contrast media ,Kidney failure-chronic ,NGAL ,Kidney ,N-acetylcysteine - Abstract
Kontrast madde kullanılarak yapılan tanı ve tedavi edici yöntemlerdeki teknolojik gelişmelere bağlı olarak kontrast madde kullanımı artmıştır. Bunun sonucunda kronik böbrek hastalığında (KBH) radyolojik tetkik amacı ile intravasküler yolla kullanılan radyografik kontrast maddelere bağlı nefrotoksisite sık görülmektedir. N-asetilsisteinin (NAC), kontrastın tetiklediği nefropatinin önlenmesinde faydalı olduğu düşünülmektedir. Çalışmaya SDÜ Tıp Fakültesi Hastanesinde tanı ve/veya tedavi amaçlı kontrast madde kullanılan evre 2-4 KBH olan 60 hasta alındı. Hastalar 2400 mg/gün IV NAC alan çalışma (no:30) ve kontrol (no:30) olarak iki gruba randomize edildi. Hastaların diğer tedavileri değiştirilmeksizin NAC grubuna kontrast madde verilmesinden 1 gün önce başlanarak 3 gün boyunca 2x1200 mg/IV NAC ve 15 ml/kg/sa ten IV %0,9 NaCl, kontrol grubuna yalnızca 15 ml/kg/sa ten %0,9 NaCl verildi. İşlem öncesi ve sonrası kan örneklerinde serum kreatinin düzeyleri, 24 saatlik idrarda kreatin klirensi ve protein, KIM-1, NGAL, MCP-1 ve spot idrarda mikroprotein, protein / kreatin oranı ölçüldü. Her iki grubun erkek-kadın dağılımı, VKI, yaş ortalaması, serum kreatinin, kreatin klirensi, spot idrarda mikroprotein düzeyleri benzerdi. Çalışmamızda kontrast madde maruziyeti sonrası klinik olarak nefropati gelişmemesine rağmen kontrol grubunda KIM-1 ve MCP-1 de anlamlı artış olması tübüler hasarlanmanın olduğunu ve erken belirteç olarak kullanılabileceği gösterdi. Çalışma grubunda ise MCP-1 ve KIM-1 de anlamlı artış olmaması NAC?ın RKN profilaksisinde etkili olabileceğini gösterdi. The use of contrast materials has increased based on to the technological advancements in diagnostic and therapeutic methods with contrast materials. As a result, nephrotoxicity is frequently observed due to the radiographic contrast materials used intravascular for radiological examination in patients with chronic renal disease (CRD). N-acetylcysteine (NAC), is thought to be helpful in preventing contrast-induced nephropathy.The study included 60 patients with stage 2-4 CRD using radiocontrast material in SD University Medical Faculty Hospital. Patients randomly divided into two groups such as treatment with IV NAC 2400 mg/day (n:30) and control (n:30). 2x1200 mg/IV NAC and 15 ml/kg/h IV %0,9 NaCl administered for three days starting 1 day before the administration of radiocontrast material in study group, while the control group only given 15 ml/kg/sa IV %0,9 NaCl without altering other treatments of patients. Before and after the application, serum creatine level in blood sample, creatine clearance and protein in 24 h of urine, KIM-1, NGAL, MCP-1 and microprotein, protein / creatinine ratio in spot urine measured. The distribution of men and women in both groups, BMI, age, serum creatinine, creatinine clearance, spot urine microprotein levels were similar. Despite the absence of development of clinical nephropathy after contrast exposure, KIM-1 and MCP-1 in the control group, was detected that significant increase in tubular injury, and can be used as an early indicator. In the study group, no significant increase in MCP-1 and KIM-1 also showed that the NAC may be effective in the prophylaxis of contrast-induced nephropathy. 56
- Published
- 2013
36. Evre 2-4 kronik böbrek hastalığı olan hiperürisemik hastalarda allopürinolün metabolik asidoz, hastalığın progresyonu ve endotel fonksiyonlarına etkisi
- Author
-
Bayram, Dilara, Sezer, Mehmet Tuğrul, and İç Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Nefroloji ,Kidney diseases ,Nephrology ,Endothelins ,Allopurinol ,Kidney failure-chronic ,Kidney ,Hiperuricemia - Abstract
Kronik böbrek hastalığında endotel disfonksiyonu, hiperürisemi ve metabolik asidoz varlığı çeşitli çalışmalarla gösterilmiştir. Bunların geriye çevrilmesi hastalığın progresyonunun önlemesi bakımından önem taşımaktadır. Daha çok merak edilen nokta allopürinolün; progresyonu önleme ve endotel disfonksiyonundaki rolüdür. Bu çalışmada KBH ve hiperürisemisi olan hasta grubunda allopürinolün metabolik asidoz, hastalığın progresyonu ve endotel fonksiyonlarına etkisi araştırıldı. Çalışma grubuna (n=30) evre 2-4 KBH ve serum ürik asit düzeyi 5,5 mg/dl ve üzeri olan hastalar alındı ve 300 mg/gün peroral allopürinol tedavisi 3 ay boyunca verildi. Kontrol grubuna (n=30) ise çalışma grubu ile benzer özelliklere sahip hastalar alındı ve allopürinol verilmedi. Hastaların endotel fonksiyonları ön kolda akıma bağlı dilatasyon ölçümü ile pH ve HCO3 düzeyleri venöz kan gazı, renal fonksiyonları ise GFH ve proteinüri hesaplanarak değerlendirildi.Her iki grubun erkek-kadın dağılımı, VKİ, yaş ortalaması, ürik asit, GFH, proteinüri, pH ve HCO3 değerleri benzerdi. Her iki grup karşılaştırıldığında 3 aylık takip sonunda allopürinol alan grupta akıma bağlı dilatasyonun almayan gruba göre belirgin arttığı görüldü (6,27 ± 2,70 ye karşın 5,71 ± 1,90, p=0,000). Ürik asit düzeyinin düşürülmesinin aynı zamanda GFH, HCO3 düzeyi ile de ters ilişkili olduğu saptandı.Sonuçta KBH ve hiperürisemisi olanlarda ürik asit düzeylerinin allopürinol ile düşürülmesinin endotel disfonksiyonu, hastalığın progresyonu ve HCO3 düzeyine olumlu katkısı olduğu bulunmuştur. Son dönem böbrek yetmezliğine gidişi yavaşlatmada ürik asitin düşürülmesinin endotel disfonksiyonunu düzeltip, metabolik asidozu önleyerek faydalı olduğu, progresyonun önlenmesi için yeni tedavi hedefi olacağı kanaatindeyiz. It has been shown the presence of endothelial dysfunction, hyperuricemia and metabolic acidosis in chronic kidney disease in various studies. Their regression has a crucial role for the prevention of disease progression. More curious part is the role of allopurinol in prevention of progression and endothelial dysfunction. In this study, we investigated the effects of allopurinol on metabolic acidosis, disease progression and endothelial functions in a patient group with CKD and hyperuricemia. The study group (n=30) was included the patients with stage 2-4 CKD and serum uric acid level 5,5 mg/dL and over. They were administered 300 mg/day per oral allopurinol treatment for 3 months. Control group (n=30) consisted of patients with similar characteristics as the study group and they were not administered allopurinol. Patients? endothelial functions were measured via flow dependent dilatation over forearm, pH and HCO3 levels via venous blood gas and renal functions via GFR and proteinuria calculation. Men and women distribution, BMI, mean age, uric acid, GFR, proteinuria, pH and HCO3 levels were similar in both groups. In the comparison of both groups, flow dependent dilation significantly increased in allopurinol taking group compared to not-taking group following 3 month- follow up (6,27 ± 2,70 vs. 5,71 ± 1,90, p=0,000). It was also detected that there was a reverse relation between declining of uric acid level and GFR and HCO3. In conclusion, it was found that decreased uric acid levels with allopurinol in those with CKD and hyperuricemia have effects over endothelial dysfunction, disease progression and HCO3 level. We believe that decreasing uric acid levels is helpful to reform endothelial dysfunction, prevent metabolic acidosis, slow the progression to end stage kidney failure and will become a novel treatment target to prevent the progression. 54
- Published
- 2013
37. Evaluation of peritonitis incidence, aetiology, associated factors and prognosis of CAPD patients who had been followed up for 11 years in our hospital
- Author
-
Özbalci, Nefise, Yaylı, Güler, Sezer, Mehmet Tuğrul, and Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Clinical Microbiology and Infectious Diseases ,Peritoneal dialysis ,Klinik Bakteriyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları ,Peritonitis ,Hepatitis C - Abstract
Bu çalışmada, merkezimizde Ocak?1998 ile Ocak?2009 tarihleri arasında takip edilen 153 periton diyalizi hastası retrospektif olarak incelenmiştir. Peritoniti olan ve olmayan hastalar karşılaştırılarak peritonit gelişimi açısından risk faktörleri belirlenmeye çalışılmıştır. Tespit edilen 175 peritonit atağı değerlendirilerek peritonit sıklığı, etken mikroorganizma dağılımı, duyarlılık profili ve prognozun değerlendirilmesi amaçlanmıştır.Son 11 yıllık peritonit sıklığımız 0,284 atak/yıl/hasta ya da 38 hasta ayında 1 atak olarak hesaplanmıştır. En sık peritonit etkeninin koagülaz negatif stafilokoklar (% 18,3) olduğu, bunu sırasıyla S. aureus (%14,8) ve gram negatif basillerin (%13,1) izlediği görülmüştür.Peritonit yaşlılarda, periton diyalizi uygulama süresi uzun olanlarda, Hepatit C enfeksiyonu olanlarda, rezidüel renal fonksiyon (RRF) ve protein katabolik hız (PCR) düşük olanlarda daha sık saptanmıştır. Buna karşın eritropoetin kullananlarda ve aletli periton diyalizi (APD) uygulayan hastalarda peritonit sıklığı daha düşük bulunmuştur.175 peritonit atağının 146 tanesi (%83,4) şifa ile sonuçlanırken, 17 tanesinin (%9,7) periton diyalizine son verilerek hemodiyalize alınmış, 12 tanesi (%6,9) ise hayatını kaybetmiştir. Gram negatif bakteri ve mantar peritonitlerinde mortalite daha yüksek bulunmuş olup, prognozun gram negatif peritonitlerde gram pozitif peritonitlerden daha kötü olduğu görülmüştür.Sonuç olarak, bu çalışmada peritonit sıklığı ve etyolojisi uluslararası literatürle benzer bulunmuştur. RRF korunan hastalarda peritonit sıklığı anlamlı düşük bulunması nedeniyle RRF'nin korunmasına daha fazla özen gösterilmelidir. Yeterli protein alımı ve beslenme desteği sağlanarak peritonit sıklığının azaltılabileceği düşünülmüştür. Peritonit risk faktörlerinin tanımlanması için prospektif çalışmalar yapılması gerekmektedir. In this study, 153 peritonitis patients who had been followed between January 1998 and January 2009 in our Nephrology Department were evaluated retrospectively. Patients with peritonitis were compared to patients without peritonitis in order to determine risk factors for peritonitis. By evaluating 175 attack of peritonitis, we aimed to show the incidence of peritonitis, reveal the causative organisms and their susceptibility profile and determine prognosis.Last 11 year?s incidence of peritonitis is calculated as 0,284 attack/patient/year or one attack per 38 patient-months. The most common causative organisms were coagulase negative staphylococci (18,3 %) that were followed by S. aureus (14,8 %) and gram negative bacillus (13,1 %).Peritonitis were more common in the elderly patients, those with longer peritoneal dialysis duration, those with low residual urine volume, patients with low protein catabolic rate (PCR) and those infected with hepatitis C. However, we identified that, patients using erythropoietin and automated peritoneal dialysis (APD) had low incidence of peritonitis compared to the others.Of 175 peritonitis attack, 146 (83.4 %) recovered whereas in 17 (9.7 %) peritoneal dialysis was terminated and they switched to haemodialysis and 12 (6.9 %) died. Mortality rate was higher in patient with gram negative bacteria or fungal peritonitis compared to others we observed that prognosis was worse in gram negative peritonitis than in gram positive ones.In conclusion, peritonitis incidence and aetiology were found to be similar to international literature. Care must be given to protect residual renal function (RRF) as peritonitis incidence was significantly reduced in patients with ?protected? RRF. We think that, peritonitis incidence can be reduced with adequate protein intake and nutrition support. Prospective studies are needed to determine risk factors for peritonitis. 62
- Published
- 2010
38. Hemodiyaliz hastalarında, malnutrisyon-inflamasyon skoru ile endotel disfonksiyonunun göstergesi olan brakial arter akım aracılı dilatasyonun ve ilişkili faktörlerin değerlendirilmesi
- Author
-
Küçük, Adem, Sezer, Mehmet Tuğrul, and İç Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Nefroloji ,Nephrology - Abstract
Malnutrisyon-İnflamasyon skorunun HD hastalarında kötü prognoz, yüksek hastane yatış oranı ve yüksek mortalite ile ilişkili olduğu bildirilmiştir. Ayrıca akselere ateroskleroza bağlı KVH'lar bu hasta popülasyonundaki başlıca mortalite nedenidir. Aterosklerozun şiddetinin değerlendirilmesinde ED kullanılmaktadır. Bunun için ise brakial arter akım aracılı dilatasyonun değeri ve serum adezyon moleküllerinin ölçümü çalışmalarda sıklıkla kullanılmaktadır.Bu çalışmamızda da HD hastalarında ED'nun şiddeti ile MİS arasındaki ilişkiyi araştırmayı planladık. Üç aydan uzun süreli düzenli HD'e giren, 18 yaşından büyük, aktif enfeksiyonu olmayan, USG ölçümünde ``monkeberg aterosklerozu'' tespit edilmeyen, kontrolsüz kan basıncı yüksekliği olmayan (sistolik >180mmHg ve/veya diastolik >120mmHg) ve klinik olarak diyaliz yetersizliği olmayan hastalar çalışmaya dahil edildi. Klinik olarak KVH (EKG'de geçirilmiş MI, spesifik anginal ağrı, geçirilmiş koroner by-pass operasyonu), periferik damar hastalığı, serebrovasküler olay öyküsü olan ve invaziv koroner arter girişimi yapılmış hastalar çalışmaya dahil edilmedi. Endotel disfonksiyon değerlendirilmesinde brakial arter akım aracılı dilatasyonun değeri ve serum VCAM-1 ve P-selektin değerleri kullanıldı.Tüm hastaların MİS değerlendirilmesi tek bir hemşire tarafından yapıldı. Çalışmaya toplam 70 hasta dahil edildi. Hastaların çoğu erkek idi (54 E ve 16 K). Hastaların 24'ü diabetikti ve 15'i sigara içiyordu. Ortalama diyaliz süresi 41.2 ± 40.8 ay (3-240) idi ve ortalama yaş 58.8 ± 13.7 yıl idi. Hastalar MİS'na göre 3 gruba ayrıldığında (grup I; MİS180 mmHg and/or diastolic >120 mmHg), no dialysis inadequacy and Monkeberg?s atherosclerosis were included to the study. Patients with cardiovascular disease (myocardial infarction, angina pectoris, coronary bypass graft operation), peripheric artery disease, cerebrovascular disease and cardiac catheterization were excluded.Brachial artery flow-mediated dilatation, serum VCAM-1 and P-selektin were used for the assessment of endothelial dysfunction. MIS was assessed by an experienced nurse. A total of seventy patients were included. Most of the patients were male (54 M and 16 F). Twenty-four patients were diabetic and fifteen were smokers. The mean dialysis duration was 41.2 ± 40.8 months (3-240) and the mean age was 58.8 ± 13.7 years. When the patients were divided into three groups according to MIS (group I; MIS
- Published
- 2008
39. Sıçanlarda deneysel Amfoterisin B nefrotoksisitesinde oksidatif stresin rolünün ve olası oksidatif stres üzerine kafeik asit fenetil ester'in etkisinin araştırılması
- Author
-
Altuntaş, Atila, Sezer, Mehmet Tuğrul, and İç Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Nefroloji ,Nephrology - Abstract
Bu çalışmada sıçanlarda deneysel amfoterisin B (AmfB) nefrotoksisitesinde oksidatif stresin rolü ve olası oksidatif stres üzerine kafeik asit fenetil ester'in (CAPE) etkisi araştırıldı.Çalışmamıza 40 erkek Wistar-albino sıçan alınarak, her grupta 10 sıçan olacak şekilde 4 gruba ayrıldı. Kontrol grubuna 1 ml/kg/gün serum fizyolojik, CAPE ve AmfB+CAPE gruplarına 10 ?mol/kg/gün intraperitoneal (i.p.) CAPE 6 gün boyunca verildi. AmfB ve AmfB+CAPE grubuna deneyin 2. gününde tek doz 50 mg/kg i.p. AmfB uygulandı. Altıncı gün tüm sıçanların yaşamına son verilerek kan örnekleri ve böbrekleri alındı. Sol böbrek dokusunda histopatolojik değerlendirme yapıldı. Sağ böbrekte ise malondialdehit (MDA) ve nitrik oksit (NO) seviyeleri; süperoksit dismutaz (SOD) ve katalaz (CAT) enzim aktiviteleri ölçüldü. Serumda BUN ve kreatinin değerleri ölçüldü.AmfB ve AmfB+CAPE gruplarında histopatolojik değerlendirmede nefrotoksisiteye ait bulgular gözlendi. AmfB ve AmfB+CAPE gruplarında kontrol grubuna göre serum BUN ve kreatinin değerlerinde anlamlı artış saptandı (sırasıyla p=0.0001, p=0.0001). AmfB grubunda, kontrol grubuna göre böbrek dokusunda antioksidan enzimlerden SOD'un aktivitesinin yüksek (p=0.0001), CAT'ın aktivitesinin düşük (p=0.0001) olduğu tespit edildi. NO ve MDA seviyeleri ise yüksek olarak saptandı (sırasıyla p=0.003, p=0.0001). AmfB'ye CAPE'nin eklendiği grupta ise AmfB'nin renal dokuda oluşturduğu oksidatif stresin azaldığı tespit edildi.Bu bulgular AmfB nefrotoksisitesinde oksidatif stresin önemli bir mekanizma olabileceğini ve klinikte CAPE kulanımının, AmfB nefrotoksisitesi sonucunda oluşan oksidatif stresin önlenmesinde etkin bir tedavi seçeneği olabileceğini düşündürmektedir.Anahtar kelimeler: Amfoterisin B (AmfB) nefrotoksisitesi, kafeik asit fenetil ester (CAPE), oksidatif stres. In this study, the role of oxidative stres in experimental amphotericin B (AmfB) induced nephrotoxicity and the effect of caffeic acid phenethyl ester (CAPE) on possible oxidative stres in rats were investigated.Forty male Wistar rats were randomly divided into four groups. Each group consisted of 10 rats. Control group received 1 ml/kg serum physiologic intraperitoneally (i.p.) once a day, CAPE and AmfB+CAPE groups received 10 ?mol/kg/day CAPE i.p. for 6 days. AmfB and AmfB+CAPE groups recieved single dose of 50 mg/kg i.p. AmfB on the 2nd day of the study. On the sixth day of the study all rats were sacrificed and then blood samples and kidneys were taken. Left kidneys were used for histopathological evaluation. Malonyldialdehyde (MDA) and nitric oxide (NO) levels, superoxide dismutase (SOD) and catalase (CAT) enzyme activities were determinated in right kidneys of rats. Levels of BUN and creatinin were studied in serum.Hystopathologic evaluation showed nephrotoxicity findings in AmfB and AmfB+CAPE groups. Serum BUN and creatinin leves of AmfB and AmfB+CAPE groups were significantly higher than control group (respectively; p=0.0001, p=0.0001). In AmfB group, SOD activity was higher (p=0.0001), CAT enzyme activity was lower (p=0.0001) than the control group. NO and MDA levels were higher (respectively p=0.003, p=0.0001) than the control group. Whereas in AmfB plus CAPE given group, it has been observed that the oxidative stress amount was decreased in renal tissue.According to these findings, it could be concluded that oxidative stress may be a critical mechanism in AmpB nephrotoxicity and clinically using of CAPE may be an effective treatment option in prevention of oxidative stress due to AmfB nephrotoxicity.Key words: Amphotericin B (AmfB) nephrotoxicity, caffeic acid phenethyl ester (CAPE), oxidative stress. 58
- Published
- 2008
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.