Bu araştırma, deprem nedeniyle yakınlarını kaybeden bireylerin yas sürecindeki tutumlarını ve stresle başa çıkma yöntemlerini, özellikle dinî ritüellerin rolünü ele almaktadır. Buradan hareketle çalışmanın amacı, bu kaybın etkilerini anlamak, bu süreçte dinî inançların/ritüellerin ve başa çıkma mekanizmalarının nasıl bir rol oynadığını belirlemektir. Bunun yanı sıra araştırma, bu bireylerin başa çıkma stratejilerinden, dinî inançların yas sürecindeki etkilerine, dinî ve kültürel ritüellerin (cenaze ve defin işlemleri, taziye, mevlit okuma vb.) yas sürecine olan katkılarından, deprem sonucu yaşanan kayıplar ile diğer sebeplerle yaşanan kayıplar arasındaki farka ve deprem sonucu yakınlarını kaybeden bireylerde meydana gelen psiko-sosyal değişimlere de odaklanmaktadır. Bu amaçla derinlemesine bilgi sağlaması bakımından nitel araştırma yönteminin benimsendiği çalışmada, ayrıca, durum çalışması deseni benimsenerek, bir olguyu etkileyen çeşitli unsurların incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın evrenini 6 Şubat Kahramanmaraş depremi nedeniyle yakınlarını kaybeden kişiler oluştururken, örneklem 12 kişiden oluşmaktadır. Bu örneklem, depremde yakınlarını kaybetmiş bireyleri temsil etmek amacıyla ölçüt örnekleme tekniği kullanılarak seçilmiştir. Katılımcıların demografik özellikleri dikkate alınarak çeşitlilik sağlanmıştır. Araştırmada veri doygunluğuna ulaşıldığı düşünüldüğünden 12 katılımcı ile araştırma veri toplama işlemi sonlandırılmıştır. Katılımcılar 19-55 yaş aralığında olup yaş ortalaması 33’tür. Katılımcıların 7’si erkek 5’i kadındır. Ayrıca 8’i bekâr 4’ü evlidir. Katılımcıların büyük bir çoğunluğu birincil dereceden yakın kaybetmiş olup tamamı 2 ve daha fazla kayıp yaşamıştır. Veri toplama aracı olarak modern anket türlerinden e-posta anketi tekniği kullanılmıştır. Bu yöntem, katılımcıların deprem sonrası yaşadıkları deneyimleri daha rahat paylaşmalarına olanak tanıması bakımından tercih edilmiştir. Uzman psikologlar ve din psikolojisi alanında uzmanlar tarafından belirlenen sorularla katılımcılardan derinlemesine cevaplar alınmıştır. Araştırmaya katılan bireyler, yaşadıkları kaybı diğer kayıplarla kıyasladıklarında, son defa görüşememe, kaybedilen yakına ulaşamama ve dinî ritüellerin eksikliği gibi unsurlar nedeniyle bu kaybın normal bir kayıptan çok daha ağır yaşandığını ifade etmişlerdir. Buna göre çalışmamızda da katılımcıların çoğu, korku, ölüm korkusu, şok, akrabaları arama, çaresizlik, donma, dehşet, hissizlik, inanamama, ağlayamama, ağlama, panik, bağırma gibi tepkilerle karşılaştıklarını ifade etmişlerdir. Olayın etkisi altında kalan katılımcıların, “Atom bombası sandık.”, “Saldırı oldu sandık.”, “Suriye’den bomba geldi sandık.”, “Kıyamet sandım.”, “Korku filmi sahnesi gibiydi.” gibi ifadeleri, duygusal yoğunluğun ve yaşanan travmanın şiddetini vurgulamaktadır. Nitekim araştırmamızda 5 katılımcının TSSB tanısı aldığı, toplam 6 katılımcının depremden 6 ay sonra hala korku, çaresizlik, acizlik, yemeden içmeden zevk alamama, uykusuzluk, rüyada depremi görme, ağlama nöbetleri, yoğun sigara kullanımı, panik atak, tırnak yeme, odaklanamama, insanlardan kopukluk gibi olumsuz durumların devam ettiği tespit edilmiştir. Yaşanan bu durum, travmanın şiddetinin yüksek olması, insanların psikolojik destek kaynaklarına yeterince ulaşmamış olması ile açıklanabilir. Sosyal destek kaynakları açısından bakıldığında, katılımcılardan yarısının insanlardan, diğer yarısının ise inançtan destek aldığı ve başa çıkma sürecinde en çok dinî inançtan destek alma eğilimi içerisinde oldukları tespit edilmiştir. Buna göre olumlu dinî başa çıkma tarzlarını kullanan bireylerin aktif bir dinî teslimiyet ve Tanrı ile iş birliği içinde oldukları, ölümü daha kolay kabullendikleri, depremden önce de hayatlarında dine yer verdikleri; depremden sonra ise ibadetlerde artış, yardım davranışlarında bulunma gibi olumlu dinî düşünce ve davranış değişiklikleri yaşadıkları ve insan ilişkilerine dikkat etme gibi daha fazla travma sonrası büyüme belirtileri gösterdikleri gözlenmiştir. Nitekim çalışmamızda da olumlu dinî başa çıkma tarzlarını kullanan 7 katılımcı dinî düşünce ve davranışlarında olumlu yönde değişiklik olduğunu dile getirmiştir. Dolayısıyla olumlu dinî başa çıkmanın yas sürecini olumlu etkilediği, olumsuz dinî başa çıkmanın ise yas sürecini sekteye uğrattığı söylenebilir. Nitekim olumsuz dinî başa çıkma yöntemlerine yönelen katılımcılar arasında, manevi hoşnutsuzluk yaşama, Tanrı’nın gücü ve kudretine duyulan şüphe, ibadetleri bırakma gibi olumsuz dinî başa çıkma tarzlarını benimseyen bireylerin çoğunun depremden önce dinî yaşantılarına pek fazla vurgu yapmadıkları, daha fazla çaresizlik ve anlamsızlık hissi yaşadıkları, ölümü kabullenmekte daha fazla zorlanarak sosyal ilişkilerden geri çekildikleri ve daha yoğun Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) belirtileri gösterdikleri gözlemlenmiştir. Örneğin çalışmamızda da 6 katılımcının genel olarak hayatın anlamına dair bakış açısının olumsuz etkilendiği, bunlardan 4’ünün ise yoğun şekilde anlamsızlık hissettiği ve sosyal ilişkilerden çekildiği tespit edilmiştir. Yarıdan fazla katılımcı profesyonel destek almıştır. Yas sürecinde dinî törenlere katılım önemlidir; katılımcıların çoğu cenazeye katıldığı halde, defin işlemleri aceleyle yapılmış, usulüne uygun yapılmamıştır, törende az insanın olması gibi faktörler cenaze töreninin olumlu etkilerinin önünde engel oluşturmuştur ve katılımcılar ölümü kabullenmekte zorlanmışlardır. Törene katılmayan katılımcılar ise yarım kalmışlık hissetmiş, ölümleri kabullenememiş ve son görevlerini yapamadıkları için suçluluk hissetmişlerdir. Benzer durumlar taziye töreni için de geçerlidir; katılımcıların çoğu cenaze törenine katılsa da taziye töreni yapılmadığı için katılamamışlardır. Törene katılamayan katılımcılar yalnızlık, çaresizlik ve eksiklik hissettiklerini ifade etmişlerdir. Taziye törenine katılan az sayıda katılımcı ise acıyı paylaşarak hafiflettiklerini, yalnız hissetmediklerini ve ölümü daha kolay kabullendiklerini ifade etmişlerdir. Dolayısıyla, usulüne uygun yapılan cenaze ve taziye törenlerinin dinî sorumlulukları yerine getirme, ölümü kabullenme, sosyal destek alarak acıyı paylaşma noktasında önemli işlevinin olduğu ve sağlıklı bir yas sürecine ve travma sonrası büyüme sürecine katkı sağladığı, aksi durumda yas sürecini olumsuz etkilediği söylenebilir. [ABSTRACT FROM AUTHOR]