Türkiye'de 1970'lerin kargaşa ve anarşi dolu yıllarının ardından 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi ile demokratik siyasi hayata ara verildi. Üç yıl boyunca ülke idaresini askeri yönetim üstlendi. Fakat yönetim askerin kontrolünde olsa da sivil isimler de bu süreçte bakanlık seviyesinde görev aldılar. Bu isimlerden birisi de Turgut Özal'dı. Darbe öncesi Başbakan Süleyman Demirel idaresinde Başbakanlık Müsteşarlığı ve DPT Müsteşar Vekilliği görevlerinde bulunan Özal, 24 Ocak Kararları'nda imzası bulunan bir isim olarak, yeni yönetim tarafından da Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak görevlendirildi. 1982 yılında hükümetle aralarında yaşanan birtakım problemler neticesinde görevinden istifa etti. Ardından yaşanan gelişmeler doğrultusunda, askeri yönetimin iznini de alarak 20 Mayıs 1983'te Anavatan Partisi (ANAP)'ni kurdu.Seçimlere girecek üç partiden biri olan ANAP, siyaset anlayışını `dört eğilim` üzerine oturttu. Bunda 12 Eylül öncesi yaşanan toplumsal ayrışmaların dikkate alınıp geniş katılımlı bir parti olunmak istenmesi önemli bir etkendir. Bu düşünceyle, hareket eden ANAP ilk girdiği seçimlerde (6 Kasım 1983) tek başına iktidar oldu. 1987 yılına kadar geçen ilk döneminde, bilhassa eski siyasilerin yasaklı olmasının da etkisiyle Başbakan ve Genel Başkan Turgut Özal için çok da zorlayıcı bir durum olmamıştır. Ekonominin de olumlu bir seyir izlemesi ile bu yıllarda kalkınma hamleleri gerçekleştirildi. Fakat bu dönemde cereyan eden `İsmail Özdağlar Olayı`nda partinin, bakanını Yüce Divan'a göndermesi son derece dikkat çekti. Öte yandan, yeniden düzenlenen `Küçükleri Zararlı Yayınlardan Koruma (Muzır Neşriyat) Kanunu` basının ciddi tepkisiyle karşılaştı; burada ANAP'ın muhafazakâr kimliği ön plana çıktı. Turgut Özal'ın eşi Semra Özal'ın kurucusu ve başkanı olduğu Türk Kadınının Güçlendirme ve Tanıtma Vakfı'nın birtakım faaliyetleri iktidarı yıpratan gelişmelerden oldu. Ayrıca, bu dönemin sonunda gerçekleştirilen Yasaklar Referandumu (6 Eylül 1987) sürecinde ANAP'ın takınmış olduğu antidemokratik tutum, kuruluşunda savunduğu siyasal liberalizm ilkesiyle çelişerek parti hanesine eksi olarak yazıldı. Bunun dışında, esasında sekiz yıllık iktidarında askerle çatışmacı bir siyaset izlemeyen ANAP'ın, yine 1987 yılındaki Genelkurmay Başkanı atamasında teamüllerin dışına çıkarak yaptığı görevlendirme bu döneme ait önemli bir adımdı.Yasaklar referandumundan eski siyasilere politika yolunun açılmasının ardından ani bir kararla erken seçim kararı alındı. Seçim sisteminde yapılan düzenlemeyle, bir önceki genel seçimlere göre daha az oy alınsa da daha fazla milletvekili çıkartılıp bir anlamda oportünist davranılarak iktidar perçinledi. Bu yeni dönemde ANAP her ne kadar sayısal olarak Meclis'te güçlense de, bir referandum, bir yerel seçim ve bir genel seçimi kaybederek inişe geçti. Ekonomik göstergelerin olumsuz bir seyir izlemesi de ANAP'ın sonunu getiren şartları hazırladı. Bunların dışında, Özal'a karşı 1988'de gerçekleştirilen suikast girişimi de önemli bir olaydır. Ayrıca, bu suikast girişiminde bulunulan kongrede, parti içinde yaşanan çekişmenin daha belirgin bir şekilde kamuoyuna yansıması da ANAP'ı güçten düşüren sebepler arasında yer aldı. Bu dönemin en önemli gelişmesi ise, Turgut Özal'ın cumhurbaşkanı olmasıdır. 1989'daki yerel seçimde alınan üçüncülüğün de etkisiyle, Köşk'e çıkan Özal'ın adaylığı ve seçilmesi hem parti içinde hem de muhalefet cephesinde önemli tartışmalara yol açtı. Bundan sonraki yıllarda da ANAP-Cumhurbaşkanı Turgut Özal arasındaki ilişkilerin de sorunlu bir hâl alması partinin yaşadığı irtifa kaybını artırdı ve 1991'deki erken genel seçimlerde sekiz yıllık iktidar koltuğu da kaybedildi. Diğer taraftan, bu dönemin en ciddi meselelerinden birisi de, başkanlık sistemi tartışmalarıydı. 1980 öncesinde kimi siyasiler tarafından gündeme getirilse de, Turgut Özal ile beraber bu konu kamuoyunda ciddi bir şekilde yer etti. Özal'ın cumhurbaşkanı olduktan sonraki tutumu da bu düşüncesinin somut örneklerini verdi. Fakat hem uygulamaları hem de bu yöndeki düşünceleri ANAP ve muhalefet partilerinden tepki aldı. Dolayısıyla, başkanlık sistemi düşüncesi bir ANAP projesinden ziyade Turgut Özal projesiydi. Özal'ın kamuoyu ve ANAP'ta yeterli desteği bulamamasından ve ömrünün de vefa etmemesinden ötürü bir sonuca ulaşılamadı. Fakat bu tartışmalar yıllar içerisinde belli bir noktaya geldi ve 16 Nisan 2017'de yapılan halkoylamasıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçildi. Dolayısıyla, bu dönemin etkileri günümüze de yansımıştır.12 Eylül'ün özel şartlarında siyaset sahnesine çıkan ANAP, yukarıda da ifade edildiği gibi, dört eğilim anlayışı doğrultusunda bir çizgi benimsedi. Farklı seçmen profillerinin bir araya getirilmesinin amaçlandığı bu anlayış özellikle ilk dönemde ANAP'a ciddi avantajlar sağladı. Ancak, 1987'de siyasi yasakların sona ermesiyle birlikte tekrar politikaya dönüp partilerinin başına geçen eski liderlerin de etkisiyle, dört eğilim grupları yuvalarına dönmeye başladı. Dolayısıyla, kuruluşta benimsenen bu anlayış bir süre sonra işlevsiz hale geldi. Diğer yandan, merkez Sağda yer alan ANAP'ın bu kategorideki en ciddi rakibi DYP ile birçok yönden benzerlikler bulunmaktadır, ekonomik ve siyasi anlayış, dayanılan siyasi taban gibi. Hatta iki partinin 2009 yılında birleşmesi de bu düşünceyi doğrular yöndedir. Anahtar Kelimeler: ANAP, Turgut Özal, Dört eğilim, 12 Eylül 1980, Türk siyasi hayatı, Başkanlık sistemi. Following the years of confusion and anarchy in the 1970s in Turkey, democratic political life was suspended by the Military Coup of 12 September 1980, and for three years a military administration took on the running of the country. However, even though the administration was under the control of the military, civilians were also involved in this process at the ministerial level. One of these was Turgut Özal. Before the coup, Özal served as prime ministerial undersecretary and DPT undersecretarial deputy in the administration of prime minister Süleyman Demirel, and, as one of the signatories of the Decisions of 24 January, was given the position of minister of state and assistant prime minister by the new administration. In 1982, he resigned as a result of disagreements with the government, after which, on 20 May 1983, he founded the Motherland Party (ANAP) with the permission of the military administration.As one of three parties entering the elections, ANAP based its political viewpoint on the `four tendencies`. This was an important factor in the party's desire to be a party of broad participation, following the social divisions prior to the 12 September coup. In this way, ANAP became the sole party of government in the first elections which it contested on 6 November 1983. In its first term, which lasted until 1987, Özal had no particular difficulties as prime minister and chairman, particularly as former politicians were banned. In these years, the economy moved in a positive direction, and development was achieved. However, when the party sent one of its ministers to the Constitutional Court in the İsmail Özdağlar incident which took place at that time, this attracted great attention. Also, the newly drafted Law for the Protection of Minors from Harmful Publications (Obscene Publications) met with a serious response from the press, and ANAP's conservative identity was exposed. Various activities of the Turkish Women's Empowerment and Promotion Foundation, founded and headed by Özal's wife Semra Özal, caused damage to the government. In addition, the antidemocratic stance taken by ANAP in the process of the Prohibitions Referendum on 6 September 1987 at the end of this period clashed with the principle of liberalism on which it was founded, and was a black mark for the party. Apart from this, ANAP ruled for eight years without political conflict with the military, and its appointment in 1987 of the commander of the armed forces in a divergence from precedent was a significant step forward at the time.Following the reopening of the way to politics for the old politicians in the prohibition referendum, a snap decision was made to hold early elections. With the revisions made in the electoral system, if fewer votes were obtained than in previous general elections, more members of parliament were removed, and thus acting opportunistically won the election. In this new period, however strong ANAP was numerically in parliament, it was reduced to losing a referendum, a local election and a general election. Economic indicators showing a negative trend created the conditions which brought about ANAP's end. Apart from this, the attempted assassination of Özal in 1988 was a significant event. Also, at the congress where this assassination attempt took place, disagreements within the party became more obvious to the general public, and this contributed to ANAP's fall from power. However, the most significant development of that time was Turgut Özal's becoming president. Affected by coming third in the local elections of 1989, Özal's candidacy and election to the presidency opened up serious splits both in the party and in the opposition. In the following years also, relations between ANAP and President Özal were difficult, causing further losses to the party's standing, culminating in the end of its eight-year rule in the general elections of 1991. In addition, one of the most serious debates of that time was the question of the presidential system. It had been brought up by certain politicians before 1980, but with Turgut Özal the public discussion became serious. The attitude after Özal became president provided concrete examples of this idea. However, both implementation and thoughts in this direction drew reactions from both ANAP and the opposition parties. Thus, the idea of a presidential system was more Turgut Özal's project than it was ANAP's. It never reached a conclusion because Özal did not have enough support from the public or from ANAP, and because of his death. However, these discussions continued over the years, so that on 16 April 2017 the country chose a presidential system in a referendum. In this way, that period has had an effect up to the present day.ANAP came on to the political scene in the special conditions of 12 September, and, as stated above, adopted the line of the four tendencies. This approach, aimed at bringing together different voter profiles, conferred a great advantage on ANAP, particularly in its first term. However, with the end of political prohibitions in 1987, the old leaders returned to politics at the head of their parties, and the Four Tendencies groups began to return to their points of origin. In this way, this approach which had been adopted at the foundation of the party became non-functional. At the same time, ANAP was in many ways similar to its main rival on the centre right, the DYP, in economics, political viewpoint and the political base it depended on, for example, and the merging of the two parties in 2009 confirms this idea.Keywords: ANAP, Turgut Özal, Four tendencies, 12 September 1980, Turkish political life, Presidential system. 626