Search

The primary purpose of this study was to produce an ore-based high-capacity supercapacitor electrode. For this, chalcopyrite ore was first leached with nitric acid, and then metal oxide synthesis was carried out immediately on nickel foam using a hydrothermal technique from the solution. Cauliflower-patterned CuFe2O4 with a wall thickness of about 23 nm was synthesized on the Ni foam surface, characterized by XRD, FTIR, XPS, SEM, and TEM investigations. The produced electrode also displayed a feature of a battery-like charge storage mechanism with a specific capacity of 525 mF cm−2 at 2 mA cm−2 current density, energy of 8.9 mWh cm−2, and a power density of 233 mW cm−2. Additionally, even after 1350 cycles, this electrode still performed at 109% of its original capacity. The performance of this finding is 255% higher than that of the CuFe2O4 in our earlier investigation; despite being pure, it performs far better than some of its equivalents in the literature. Obtaining such performance from an electrode made from ore indicates that the use of ore has a lot of potential for supercapacitor production and property improvement. Version of record

Bu çalışmada esnek yapılı kapasitörler için esnek yapılı ve kapasitans değeri yüksek dielektrik malzemelerin geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla ilk olarak çöktürme reaksiyonları ile CuO+MgO nanopartikülleri sentezlenmiştir. Daha sonra bu partiküller grafen nanoplakaları ile birlikte PVDF içine farklı kompozisyonlarda eklenerek kompozit karışımı oluşturulmuştur. Bu işlemin ardından doktor blade ve phase inversion yöntemleri ile esnek yapılı 30 um kalınlığında kompozit filmler oluşturulmuştur. Karakterizasyon işlemlerinde CuO+MgO partiküllerinin ortalama 282 nm boyutunda başarılı bir şekilde üretildiği tespit edilmiştir. Öte yandan kompozit filmlerin LCR metre ile kapasitans ve dielektrik sabiti değerleri ölçülmüş ve sonuçlara göre en yüksek değerler 100 Hz. frekansta sırasıyla 2,8 nF ve 42,6 olarak GNPs@CuO+MgO@PVDF numunesinde tespit edilmiştir. Sonuç olarak grafen ve metal oksitlerin birlikte kullanımı ile dielektrik özellikler önemli ölçüde geliştirildiği ve ayrıca PVDF’in esneklik ve bağlayıcılık rolü bakımından oldukça başarılı olduğu sonucuna varılmıştır., In this study, it is aimed to develop dielectric materials with flexible structure and high capacitance value for flexible capacitors. For this purpose, CuO+MgO nanoparticles were first synthesized by precipitation reactions. Then, these particles were added together with graphene nanoplates into PVDF in different compositions to form a composite mixture. After this process, flexible composite films of 30 μm thickness were formed with doctor blade and phase inversion methods. In the characterization processes, it was determined that CuO+MgO particles were successfully produced with an average size of 282 nm. On the other hand, capacitance and dielectric constant values of composite films were measured with LCR meter and according to the results, the highest values were determined in GNPs@CuO+MgO@PVDF sample as 2.8 nF and 42.6 at 100 Hz frequency, respectively. As a result, it was concluded that the dielectric properties were significantly improved with the use of graphene and metal oxides together, and PVDF was very successful in terms of flexibility and binding role.

Amaç: Sitokrom p450 sistemi, farklı izoenzimlerden oluşan ilaç metabolizmasından sorumlu hepatik enzim sistemidir. Tüm sitokrom enzimlerinin yaklaşık %2-4'ünü oluşturan CYP2D6 enzimi klinikte kullanılan ilaçların %25'inin metabolizmasından sorumludur. Bu enzim geninin genetik polimorfizmleri kullanılan ilaçların etkinliğini ve ilaç toksisitesini değiştirebilmektedir. Bu çalışmada Nöropsikriyatrik hastalarda CYP2D6 gen polimorfizmlerinin retrospektif olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri kliniğinden laboratuvarımıza yönlendirilen 192 hastadan multiplex Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR) ve multiplex Allel Spesifik Primer Ekstensiyon (ASPE) yöntemiyle CYP2D6 enzim geni polimorfizmleri belirlenmiştir.Bulgular: Olguların %82,29'u normal metabolizör, %12,5'i orta metabolizör, %2,08'i yavaş metabolizör ve %3,13'ü hızlı metabolizör olarak saptanmıştır. Çalışmamızda en sık rastlanan alleler sırasıyla *1 (37,63%), *2 (24,75%), *41 (15,15%), *4 (9,85%) ve *10 (4,29%),olduğu tespit edilmiştir.Sonuç: İncelenen popülasyonda Normal metabolizör (EM) oranlarının Türk toplumunda yapılan çalışmalara göre daha yüksek olduğu, Yavaş-Düşük metabolizör (PM) ile Hızlı metabolizör (UM) sıklığının daha düşük oranda olduğu tespit edilmiştir. Enzim fonksiyonun da azalma ile seyreden *41 alleli bu çalışmada en sık mutant allel olarak belirlenmiştir. Çalışmamızda enzim aktivitesinde değişim tespit edilen olguların %17,71 oranında olması, tedavi öncesi olgularda CYP2D6 gen değişimlerinin belirlenmesi bakımından yararlı olacaktır.Anahtar Kelimeler: Farmakogenetik, CYP2D6, Polimorfizm, Sitokrom p450, Aim: The system cytochrome p450 is a hepatic enzyme system that comprises of different isoenzymes and is responsible for drug metabolism. The enzym CYP2D6 that generates about 2-4% of all cytochrome enzymes is responsible for the metabolism of 25% of drugs that are used in clinic. Genetic polymorphisms of this enzyme gene can modify the effectiveness of the drugs that are used and drug toxicity. In this study it is retrospectively aimed that the consideration of CYP2D6 gene polymorphemes that affects the enzyme activity in Turkish society. Material and Methods: Polymorphemes of enzyme gene CYP2D6 has been detected on 192 patients that have been directed to our laboratory from psychiatry clinic in the ways of the multiplexPolymerase chain reaction (PCR) and multiplexAllel Specific Primary Extension (ASPE).Reasulst: 82,29% of the cases have been detected as normal metabolizer and 12,5% of them as medium metabolizer and %2,08 of them as slow metabolizer and %3,13 of them as fast metabolizer. In the study the most common alees in an descending order are these; *1 (37,63%), *2 (24,75%), *41 (15,15%), *4 (9,85%) ve *10 (4,29%).Conclusions: It has been detected that the rates of normal metabolizer (EM) are higher according to studies in Turkish society and the rates of Slow-Low matabolizer (PM) and Fast metabolizer are less in the population that has been investigated. The most common mutant has been detected as aleel in this study with 41 alees that follows with a decrease in enzym fonction. In the study that the cases in which have been detected changes in their enzym activity are in the rate of 17,71% is advantageous with regard to determining of the changes of CYP2D6 gene in phenomenons that are before treatment.Keywords: Pharmacogenetic, CYP2D6, Polymorfphism, Cytocrome p450 55

Graphene materials especially single-layer graphene have been identified as a new generation of nanomaterials having various potential applications in material industries. However, the synthesis procedure of single-layer graphene to improve its quality, size and amount has been still under research for commercial applications. The graphene oxide (GO) is synthesised from graphite by Hummer's spontaneous approach which is the most suitable reaction for a large-scale production. For the single-layer graphene, in this work, GO was exfoliated by using a ball milling in an inert atmosphere. Owing to using ball milling as intermediate treatment degreased oxygen functional groups and number of layers, it facilitates to synthesise graphene. Sodium borohydride (NaBH4) and hydroquinone were used as a reductant for the chemical conversion of the exfoliated GO to graphene. The results showed that due to the strong reduction feature, both reducing agents can be applied in the graphene production. As a preferred reductant, hydroquinone can be successfully applied for the synthesis of the single-layer graphene compared to NaBH4. The obtained graphene particles by two different chemicals were characterised by various analytical techniques. The big difference in the structure of GO and graphene was observed in transmission electron microscope analysis.

Günlük yaşantımızın pek çok alanında çeşitli sebeplerden dolayı kopan ya da hali hazırda var olan tel ve levha gibi parçaları birleştirmeye ihtiyaç duyarız. Şimdiye kadar yaygın olarak kullanılan kaynak, cıvata, perçin ve lehim gibi birleştirme yöntemleri özellikle havacılık ve otomotiv sanayide üstün özelliklerde kompozit malzemelerin üretilmesiyle yetersiz kalmış ve yapıştırıcılar önem kazanmıştır. Geleneksel yöntemlerle birleştirilen parçalarda birleşme noktalarında gerilme yığılmaları ve her malzemeye uygulanamama gibi sorunlar oluşmaktadır. Yapıştırıcı ile birleştirme yönteminde ise yüzeylerde oluşan mekanik tutunma ile homojen bir gerilim dağılımı sağlanmakta ve bu da bağlantının yük taşıma kapasitesi arttırmaktadır. Bu amaçla elektrospin yöntemiyle naylon-6,6 polimerinden saf, ağırlıkça %1, %3 ve %5 oranında grafen katkılı nanofiberler elde edilmiştir. Elde edilen bu nanofiberler yapıştırma bağlantılarında epoksi reçine içerisine eklenerek yapıştırma bağlantılarının kayma gerilmesi ve yorulma ömürleri incelenmiştir. Aynı zamanda elde edilen nanofiberlerin FTIR, DSC, XRD ile bağ yapısı, kristal yapısı ve termal özellikleri de incelenmiştir. Mikro yapısı ile morfolojik yapısı da SEM ve TEM görüntüleriyle incelenmiştir. In the products we use in everyday life, we use natural or synthetic adhesives that combine various parts of vehicles such as aircrafts and ships. Particularly in aerospace and automotive industry, welding methods such as welding, bolt rivets and soldering methods have lost importance and adhesives have gained importance by producing composite materials that are as durable and lighter than steel. In joining methods such as welding, bolt rivets and soldering, there are problems such as deformations and stress accumulation in materials due to heat. In the bonding method, these problems are solved by a homogeneous load transfer and voltage distribution and a better load carrying capacity can be achieved. For this purpose, graphene-doped nanofibers were obtained purely from nylon-6,6 polymer by electrospin method and 1%, 3%, 5% by weight. The obtained nanofibers were added to the epoxy resin in the adhesive bonds to investigate the tensile and fatigue behavior of the adhesive bonds. At the same time, the bond structure, crystal structure and thermal properties of the nanofibers with FTIR, DSC and XRD have been examined. In addition to this, morphological structure with Micro structure was also examined with SEM and TEM images. 132