Search

Belediyelerin sosyal medya kullanımının incelendiği bu araştırmada, iletişimin insan hayatının vazgeçilmez bir parçası olduğu belirtilmiştir. Gelişen iletişim teknolojilerinin bu durumu daha da önemli hale getirdiği belirtilen araştırmada, iletişimin çift yönlü bir süreç olduğu vurgulanmıştır. X platformu özelinde yapılan araştırmada, sosyal medyanın bilgilendirme ve haber alma aracı olarak kullanılmasının, toplumdaki kurumların da bu araca yönelmesini kaçınılmaz kıldığı belirtilmiştir. Belediyelerin sosyal medyayı kullanma stratejileri incelenmiş ve hedef kitleyi belirleme, içerik hazırlama, yasal gizlilik endişeleri ve erişilebilirlik konuları ele alınmıştır. Araştırmada, Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinden büyükşehir özelliği taşımayan merkez belediyelerinin x platformu üzerinden yaptığı 1 Ocak ve 31 Aralık 2023 tarihleri arasındaki paylaşımlar incelenmiştir. Burdur, Çanakkale, Karaman, Tokat, Muş, Siirt ve Uşak belediyeleri üzerinden elde edilen verilerin analizi, çok yönlü olarak ele alınmıştır. Sonuç bölümünde, belediyelerin sosyal medyayı etkili bir şekilde kullanabilmeleri için, uygun stratejiler geliştirmeleri önerilmiştir. Ayrıca, belediyelerin sosyal medya platformlarını düzenli olarak analiz etmeleri ve stratejilerini optimize etmeleri gerektiği vurgulanmıştır. Araştırmanın yöntemi içerik analizi olarak belirtilmiştir. Sonuç olarak, belediyelerin sosyal medyayı etkin bir şekilde kullanarak vatandaşlarla iletişim kurarak hizmetlerini tanıtması önerilmiştir.

PURPOSE: To investigate the safety and efficacy of the imaging-guided percutaneous nephrostomy (PCN) procedure in infants. METHODS: A total of 75 (50 boys; 66.7%) patients with a mean age of 121 days (range, 1–351 days) who underwent PCN over a period of 20 years were included in this retrospective study. For each patient, PCN indications, catheter size, the mean duration of catheterization, complications, and the procedure performed following nephrostomy were recorded. Technical success was determined based on the successful placement of the nephrostomy catheter within the pelvicalyceal system. Clinical success was defined as the complete resolution of hydronephrosis and improvement in renal function tests during follow-up. In patients with urinary leakage, technical and clinical success was determined based on the resolution of leakage. RESULTS: The technical success rate was 100%, and no procedure-related mortality was observed. In 11 patients (14.7%), bilateral PCN was performed. The most frequent indication of PCN was ureteropelvic junction obstruction (n = 41, 54.7%). Procedure-related major complications were encountered in two patients (methemoglobinemia and respiratory arrest caused by the local anesthetic agent in one patient and the development of urinoma caused by urinary leakage from the puncture site in the other). Mild urinary leakage was the only minor complication that occurred and only in one patient. Catheter-related complications were managed through replacement or revision surgery in 16 patients (21.3%). CONCLUSION: Imaging-guided PCN is a feasible and effective procedure with high technical success and low major complication rates, and it is useful for protecting kidney function in infants.

Zaman içinde gelişen ve değişen teknolojiyle birlikte farklılaşan oyun kavramı, 21. yüzyılda yerini dijitalleşmeye bırakmıştır. Dijitalleşen oyun, teknolojinin gelişmesiyle birlikte farklı kitle iletişim araçlarında yerini almıştır. Telefon ve bilgisayar üzerinden oynanan oyunlar gün geçtikçe dünya üzerinde tanınarak birçok kitleye yayılmaya başlamış ve bu yayılma ticarete doğru evirilmiştir. Öyle ki internet üzerinde bulunan YouTube gibi video içerikli platformlarda “oyun yayıncılığı” denilen kavram ortaya çıkmıştır. Bu platformda bulunan yayıncılar açtıkları kanallarda oyun üzerine içerik üretmeye ve izleyici kitleye “Minecraft”, “Roblox” gibi oyunlar hakkında bilgi verici videolar çekmeye başlanmıştır. Bahsi geçen bu tanımlamalar üzerine YouTube’da bahsi geçen oyun kategorisinde yer alan videolar üzerine araştırma ve inceleme gereği duyulmuştur. Bu amaçla konuyla ilgili gerekli literatür taranarak ve nitel araştırma yöntemi olan içerik analizi yapılmış, elde edilen veriler kelime bulutları aracılığıyla analiz edilmiş ve görselleştirilmiştir. Yapılan analizler sonucunda oyun videosu üreticilerinin videolarda şiddet içeren, argo olan ya da sınıfsal ayrımla ilişkilendirilebilecek kelimeler kullandıkları saptanmıştır. Ayrıca oyun kategorisinde yer alan videolara ait yeni düzenlemeler getirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

PURPOSEThe inflammation of the heart muscle is referred to as acute myocarditis. Cardiac magnetic resonance imaging (CMR) has become the primary method for a non-invasive assessment of myocardial inflammation. However, there are several drawbacks of CMR. During the last decade, dual energy computed tomography (DECT) has been used in cardiac imaging. The current study aims to assess the efficacy and feasibility of DECT in acute myocarditis and compare the results to CMR.METHODSThis prospective study included patients who had myocarditis but no coronary artery pathology. Two observers evaluated the patients for acute myocarditis using DECT and CMR. CMR was performed on 22 patients within 24 hours of DECT, which was administered within 12 hours following the onset of chest pain. Inter-observer agreement was tested with Cohen’s Kappa coefficient, and Spearman’s correlation was used to examine the possible correlations. A P value of

Türkiye’nin modernleşme serüvenine kültürel bir cevap olarak ortaya çıkışının ardından uzun süre görmezden gelinen ya da yozlaşmanın ve yabancılaşmanın müziği olarak ötelenen arabesk, elitist ve dışlayıcı tavırlar kadar resmi yasaklama ve ambargoların da nesnesi olmuştur. Ancak yaslandığı toplumsal dinamiklerin de yardımıyla kitlesel bir yayılma gösteren arabesk olgusu, giderek şehrin kültürel kodlarına eklemlenmiş; dahası bu kodları bozup yeniden üreterek baskın bir popüler kültür ögesi haline evrilmiştir. Arabeske yönelik dışlayıcı yaklaşımların temel teorik zeminini Muhafazakâr-elitist ekol ile Frankfurt Okulu geleneğine dayandırmak mümkündür. Fakat uzlaşması çok da mümkün görünmeyen bu iki geleneği popüler kültür karşıtlığında buluşturan seçkinci yaklaşımlar, Türkiye’de arabesk olgusuna dair sağlıklı çözümlemeler yapabilmeyi imkânsız kılan bir entelektüel vasat doğurmuştur. Bu vasatı kırmak üzere İngiliz Kültürel Çalışmalar geleneğinin izini takip eden bazı aydınlar, bu geleneğin popüler kültüre atfettiği olumlu çağrışımları arabeski anlamak ve onu dönüştürmek üzere geliştirdikleri çalışmalara taşımışlardır. Bu çalışmada, modernleşme ile gelenek arasındaki gerilimli birlikteliğin ve Türkiye’nin kendine has modernleşme serencamının çeşitli kültürel tezahürlerinden biri olan “arabesk” olgusuna dair çeşitli yaklaşımlar, bahsi geçen kuramsal farklılıklar etrafında ele alınmıştır. 1960’larla başlayan arabesk furyasının dönemsel dönüşümlerine değinilmiş, arabesk müziğin periferiden merkeze doğru seyreden yolculuğu sırasında, sahip olduğu organik niteliklerden ve taşıdığı muhalif anlamlardan soyunarak tamamladığı öyküsü üzerinde durulmuştur.

Çalışmada seçmen davranışlarında etkili olan faktörlere bakılarak bu tutumun şekillenmesinde başat etkenler incelenmiştir. 31 Mart 2019 Sivas Seçimlerinde seçmenin adaylara karşı olan tutumları nitel araştırma yöntemlerinden anket yöntemi ile değerlendirilmiştir. Çalışmada Sivas ilinde rastgele seçilen 537 kişiyle oluşturulmuştur. Anket uygulamasına 5 Nisan tarihinde başlamış 30 Nisan 2019 tarihinde tamamlanmıştır. Basit tesadüfi örnekleme yöntemi ile seçilen deneklere ilk bölümde beşli likert ölçeği ile hazırlanmış 20 adet soru sorulmuştur. İkinci bölümünde çalışmaya katılanların siyasal tutum ve davranışlarının belirlenmesine yönelik sorular yönetilmiştir. Anketin üçüncü bölümünde bireylerin siyasal konulardaki bilgi düzeylerini anlamak için hazırlanan sorular sorulmuş olup, dördüncü bölümde ise katılımcıların demografik özelliklerini saptamak amacıyla kişisel sorulara yer verilmiştir. Çalışmada adayı imajı özelinde; adayın siyasi partisi, adayın mensup olduğu çevre, siyasi konjonktür, medya gibi faktörlerin seçmen kararlarına etkisinin ölçülmesi amaçlanmıştır. Elde edilen sonuçlara göre, katılımcıların aile ve sosyal çevrelerinin etkisi altında kararlarını belirleme düzeyleri yaşlara göre değişmektedir. Araştırmada dikkat çekici bulgulardan biri de gazete, radyo gibi geleneksel medya ürünlerinin sosyal medyaya nazaran seçmen tercihinde azalan etkisidir.

Amaç: Bu çalışmanın amacı Sakarya ilindeki şiddetli akut solunum yolu sendromu koronavirüsü 2 (severe acute respiratory syndrome coronavirus 2, SARS-CoV-2) olgularında inme sıklığını tespit etmek, inme tanısı almış olan hastaların klinik özelliklerini ortaya koyabilmek ve ulusal veri tabanına katkıda bulunmaktır. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışma, Sakarya ilindeki pandemi hastanesinde Nisan-Haziran 2020 tarihleri arasında SARS-CoV-2 tanısı alan 783 olgu ile geriye dönük olarak yürütüldü. Hastalar, yaş, Ulusal Sağlık Enstitüleri İnme Skalası (National Institute of Health Stroke Scale, NIHSS), risk faktörleri, radyolojik bulgular, yatarak tedavi, entübe olma durumları ve mortalite oranları bakımından karşılaştırıldı. Bulgular: Yirmi altı iskemik inmeli olgunun 11 (%42,3)’i erkek ve 15 (%57,7)’i kadın idi. Enfarkt lokalizasyonu bakımından 26 hastanın 4 (%15,4)’ü orta serebral arter (medial cerebral artery, MCA), 2 (%7,7)’si baziller tepe, 1 (%3,8)’i baziller arter, 9 (%34,6)’u laküner, 10 (%38,5)’u arka sistemden kaynaklanmaktaydı. D-Dimer ve C-reaktif protein (C-reactive protein, CRP) düzeyleri bakımından hastalık şiddetine göre anlamlı bir farklılık yoktu (her iki p=0,262). Üç (%0,38) hasta inme bulgusuyla gelip SARS-CoV-2 tanısı almıştı. SARS-CoV-2 olgularının 8 (%30,8)’inde kriptojenik inme tespit edildi. Sakarya ilinde SARS-CoV-2 olgularında inme sıklığı %3,3 olarak hesaplandı. Sonuç: Bu çalışma SARS-CoV-2 hastalarında inme sıklığını tespit etmeye yönelik Sakarya ilinde ve Türkiye’de yapılmış ilk çalışmadır. Çalışmamız, SARS-CoV-2 olgularında iskemik inmenin önlenebilmesi ve tedavi edilebilmesinin mortalitenin azalmasına belirgin katkı sunduğunu göstermesi bakımından önemlidir.

IntroductionIn this study, we evaluated whether it is possible to perform forensic radiological skeletal age estimation via radiological examination of the ilioischial, ischiopubic, and iliopubic synchondrosis regions of the pelvis.MethodsThis study was conducted by retrospectively examining the abdominopelvic images of individuals aged 8-16 who had applied to the hospital for any reason without having a chronic disorder and who had undergone computed tomography. Two radiologists retrospectively reviewed the images. The BT images of the pelvis ilioischial, ischiopubic, and iliopubic synchondrosis regions were evaluated as follows: 0: open, 1: semiclosed, and 2: closed. The data were evaluated using the SPSS 17 program.ResultsTwo hundred sixty-three children (118 girls and 145 boys) between the ages of 8 and 16 years without any health problems participated. There was a significant difference between the groups for all the evaluated synchondrosis joints in girls and boys (pDiscussionSome studies have previously evaluated synchondrosis by using computed tomography. We showed that forensic radiological skeletal age estimation could be performed by examining ischiopubic-ilioischial-iliopubic synchondrosis in pelvis computed tomography images. The pelvis is more resistant to decay than other parts of the body. Furthermore, pelvis bones can withst and the effects of postmortem animal attacks for a longer period. Therefore, we believe that forensic age estimation can be made on corpses with no extremity, a damaged chest, or whose only pelvic bones are assessable through the method we use.ConclusionIn our study, the ischiopubic-ilioischial-iliopubic joints were open in those aged nine and under and closed in those aged 15 and above. Ilioischial, ischiopubic, and iliopubic synchondrosis were observed to close earlier in girls than in boys. We consider that our study will be beneficial in the 8-16-year-old age group if used. In addition, our study can be used to determine the radiological bone age in cases with wrist bone abnormalities or wrist amputation.

Objective: The aim of this study was to evaluate the cochlear nerve diameter in patients with unilateral sensorineural hearing loss and to compare the diameter of the normal side with the hearing loss side. Materials and Methods: A total of 36 patients with idiopathic unilateral sensorineural hearing loss were included in the study. Magnetic resonance imaging (MRI) and audiogram were performed on all the patients. Both cochlear nerve diameters were measured on axial thin-section constructive interference in steady state (CISS) sequences. Results: The patients comprised 16 males and 20 females with a mean age of 52.3±13.7 years. Hearing loss was in the right ear in 11 patients, and in the left ear in 25. The average cochlear nerve diameter on the side with hearing loss was 0.13 cm while it was 0.19 cm on the normal side. There was a statistically significant difference between the two sides (p lt; 0.001). Conclusion: In patients with unilateral sensorineural hearing loss, MRI allows the assessment of the cochlear nerve with anatomic detail, and enables the exclusion of possible organic pathologies. Demonstration of decreased cochlear nerve diameter in idiopathic sensorineural hearing loss will contribute to elucidating the etiology of this disease in the future.

Bireylerin zamanlarının büyük bir kısmını kitle iletişim araçlarıyla geçirdikleri bilindiği için, kitle iletişim araçlarına ayırdıkları zamanın onların hayatlarını ne yönde etkilediğini konu edinen araştırmalar literatürde fazlasıyla bulunmaktadır. Son zamanlarda ise bu araştırmalara ek olarak bireylerin sosyal medyaya ayırdıkları zamanı ve bu zamanın bireylerin yaşantısına etkisi de yeni yeni incelenmeye başlanmıştır. Bu konuyla ilgili literatüre bakıldığında sıklıkla bireylerin sosyal medyada geçirdikleri zamanın ne derece etkili olduğu, ne kadar süreyi sosyal ağlara ayırdıkları ya da sosyal ağları neden bu kadar sık kullandıkları ayrı ayrı sorgulanmaktadır. Bilindiği üzere sosyal ağlarda insanların diğer insanları takip etmelerinin temel amaçlarından birisi bir şeylerden haberdar olmaktır. Fakat aynı zamanda aynı bireyler sosyal ağları oyunlar oynamak içinde kullanmaktadır. Üyelerine farklı sebepler sunmanın yolunu arayan sosyal ağlar eğlence özelinde sundukları bu oyunlar ile isteklerine ulaşmış bulunmaktadır. Bireylerin başlıca sosyal ağlarda neden oyun oynamayı tercih ettiklerini anlamaya yönelik hazırlanan bu çalışmada bireylerin, sanal dünyada üretim yapmayı neden tercih ettikleri, boş zamanlarını neden bu oyunla geçirdikleri incelenmiştir. Sanal üretim, sanal dağıtım ve sanal tüketim üzerine kurulu mantığıyla dünyada en fazla oynanan oyunlardan birisi olan FarmVille bu kapsamda çalışma için seçilmiş, bu oyunu oynayanlar çalışmanın eksenine dahil edilmiştir. Ayrıca çalışmada ölçme aracı olarak ankete başvurulmuştur. Araştırmaya katılan bireylerin, FarmVille oyununu oynadıkları zamanlar incelendiğinde katılımcılardan erkek ve kadınların yaklaşık %80’ninin günlük iki saatlerini bu oyuna ayırdıkları belirlenmiştir. Dolayısıyla modern insanın en büyük sorunu olarak dile getirilen zamanın belli bir kısmının oyunlarda geçirilmesi, bireylerin rahatlamaya ve sorumluklardan, sorunlardan kaçmaya ne kadar ihtiyaç duyduklarını göstermektedir. Araştırmada elde edilen sonuçlar kısaca değerlendirildiğinde; katılımcıların çoğunlukla sosyalleşme, boş zaman değerlendirme, rahatlama, sorunlardan ve sorumluklardan kaçma gibi sebeplerle oyunu tercih ettikleri görülmüştür.

Objective:Magnetic resonance imaging (MRI) and ultrasonography (US) are commonly used in the pre-surgery determination of tumor size and the follow-up of breast cancer patients treated with neoadjuvant chemotherapy (NAC). The aim of this study was to compare the efficiency of preoperative MRI and US in tumor size evaluation of patients with breast cancer after NAC to guide clinicians on the appropriate treatment plan.Materials and Methods:The study included a total of 75 patients who had undergone radiological follow-up, surgical treatment and pathological examination in our hospital between 2013 and 2016. Of these, 28 patients were followed-up with MRI and 47 with US. The dimension evaluations in pathology examination and on both MRI and US were based on the longest dimension of the tumor.Results:There was no statistically significant difference between the tumor size measured pathologically and the size measured preoperatively on MRI (p=0.379). The tumor size measured on US before surgery was significantly smaller than the size measured in pathology (p=0.004). MRI did not overestimate by more than 10 mm in any patient, whereas US overestimated in 4 patients (8.6%). The correlation coefficient of MRI was higher than that of US (0.927 and 0.687, respectively).Conclusion:MRI is superior to US in preoperative tumor size evaluation of patients receiving NAC.

Ascariasis is a common parasitic infection caused by ascaris lumbricoides infestation. Although it is mostly seen in the intestines, it may occasionally be seen in the gallbladder. It generally presents with symptoms of right upper quadrant pain. Radiological imaging is very useful in diagnosis. Albendezol or mebendazole may be used in treatment. The case is here presented of a 22-year old male patient radiologically diagnosed with gallbladder ascariasis.

Intestinal obstructions constitute a significant proportion of all emergency department admissions for abdominal pain and may lead to significant mortality and morbidity rates when left untreated. Small and large bowel obstructions may possess different etiologies and different clinical manifestations; yet, computed tomography (CT) is the imaging method of choice for both. Images need to be meticulously interpreted; in that, CT findings may be critical in deciding about a surgical intervention. CT examinations should be conducted using an intravenous contrast material, and axial images and reformatted sagittal and coronal plane images should be evaluated simultaneously. Presence of the obstruction, location of the transition point, etiology, and possible secondary complications should be looked for.

Background: Cerebral venous air embolism is a severe clinical condition related to an unfavourable outcome in patients with neurological impairment. Cerebral venous air embolism may occur secondarily to arterial or venous interventions. A rare mechanism of cerebral venous air embolism is retrograde embolism, which is characterized by gas flow in a direction that is opposite to that of the normal blood flow. Case Report: A 69-year-old female was admitted to our hospital with shortness of breath and abdominal pain. Abdominal computed tomography revealed intramural gas in the bowel and free gas in the mesenteric veins and portal vein. Cranial computed tomography, which was performed due to impaired consciousness, demonstrated cerebral air embolism with the appearance of a gyriform pattern. A bedside echocardiography and chest computed tomography revealed no evidence of right-to-left shunt. Conclusion: Cerebral venous air embolism may occur after pneumatosis intestinalis by a retrograde flow of air from the mesenteric veins and portal vein. Low cardiac output and supine position are contributing factors for a retrograde flow of air bubbles into the venous circulation of the brain

Bu çalışma, üniversite öğrencilerinin; internet kullanımları ile yalnızlık arasındaki ilişkilerininsaptanması amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2012 - 2013 öğretim yılındaCumhuriyet Üniversitesi'nde öğrenim gören ve ölçme aracına cevap veren toplam 400 öğrencioluşturmaktadır. İnternet kullanım amaçlarını ölçme aracı anketler öğrencilere elden ulaştırılarak yüz yüze görüşme yöntemi ile doldurulması temin edilmiştir. Anketler aracılığı ile toplanan veriler bilgisayara girilmiş ve SPSS 15.0 for Windows programı ortamında analiz edilmiştir. Verilerin çözümlenmesinde aritmetik ortalama ve standart sapmanın yanı sıra, t-testi analizi kullanılmıştır.Yapılan araştırmanın sonucunda yalnızlık algısının kadın ve erkekler tarafından aynı düzeylerdedeğerlendirildiği saptanmıştır.

Thyroid nodules are a prevalent health issue in society. Interventional radiological methods are successfully applied for both the diagnosis and treatment of nodules. Diagnostically, a fine-needle aspiration biopsy and a core needle biopsy can be performed to ascertain the benign or malignant nature of a lesion. In recent years, imaging-guided percutaneous treatment methods have become popular in the treatment of thyroid nodules. Aspiration, ablation, and embolization are techniques employed in the treatment process. In this study, we aimed to discuss the current role of interventional radiology in the diagnosis and treatment of thyroid nodules, which occupy an important place in clinical practice.

Background: Alterations in the cerebral venous system have been increasingly recognized as a significant component of the pathophysiology of multiple sclerosis (MS). This study aimed to explore the relationship between venous sinus diameter and MS to understand potential vascular alterations in MS patients compared with controls. We sought to determine whether these alterations were correlated with disease characteristics such as duration, lesion type, and disability score. Methods: This study included 79 MS patients diagnosed according to the 2017 McDonald criteria and 67 healthy individuals. Magnetic resonance imaging (MRI) scans via a 1.5 Tesla system provided measurements of the superior sagittal sinus, right and left transverse sinus, sinus rectus, and venous structures. Statistical analysis was conducted via SPSS, employing independent sample t tests, ANOVA, chi-square tests, and Pearson correlation analysis, with the significance level set at p < 0.05. Results: This study revealed significant differences in venous sinus diameter between MS patients and controls, with MS patients exhibiting larger diameters. Specifically, patients with brainstem and spinal lesions had larger diameters in certain sinus regions. No significant correlations were found between venous sinus diameter and demographic factors, expanded disability status scale scores, or lesion counts. However, a significant increase in perivenular lesions was noted in patients with longer disease durations. Conclusions: The findings indicate notable vascular alterations in MS patients, particularly in venous sinus diameters, suggesting a potential vascular component in MS pathology. The lack of correlation with conventional clinical and MRI metrics highlights the complexity of MS pathology. These insights underscore the need for further research, particularly longitudinal studies, to elucidate the role of venous changes in MS progression and their potential as therapeutic targets.

Abstract Objective To determine the effectiveness of pelvis diameters in determining postoperative outcomes in men who underwent open radical cystectomy + urinary diversion, it is aimed to predict the factors that may affect the operative difficulty and possible surgical outcomes before the operation. Methods A total of 79 radical cystectomy patients operated in our institution with preoperative computed tomography (CT) were included the study. Pelvic dimensions; symphysis angle (SA), upper conjugate, lower conjugate, pelvic depth, apical depth (AD), interspinous distance (ISD), bone femoral width and soft tissue width were measured by preoperative CT. ISD index were defined as ISD/AD. Postoperative outcomes and indicators of operative difficulty were recorded. Regression analyses were used to predict perioperative and postoperative outcomes. Results Total of 96 complications were observed in 52 of the 79 patients in ninety days (65,8%) with a mean age of 68.25 years. There were significant correlations between SA and body mass index (BMI) with operative time (p = 0.006, p

Tunica albuginea cysts are rarely seen but are important and can be diagnosed easily with ultrasonography. Calcium milk is defined as the precipitation of calcium in a cyst or other fluid-containing structure and can be seen in many organs. In this case report, calcium milk seen in a tunica albuginea cyst is discussed.