112 results on '"Ocak, Ahmet"'
Search Results
2. Osmanlı İmparatorluğu ve İslam: Bir İmparatorluk Bir Din
- Author
-
Ocak, Ahmet Yaşar and Ocak, Ahmet Yaşar
- Abstract
[No Abstract Available]
- Published
- 2024
3. Investigation of Three-Phase Electrical Endurance Test Results of Vacuum Circuit Breaker
- Author
-
Ceyhuni, Seyit Ali, primary, Uc, Huseyin, additional, Kilic, Orkun, additional, Ocak, Ahmet, additional, Duzkaya, Hidir, additional, and Tezcan, Suleyman Sungur, additional
- Published
- 2023
- Full Text
- View/download PDF
4. Orta Çağ
- Author
-
Uyar, Mustafa, primary and Ocak, Ahmet, additional
- Published
- 2020
- Full Text
- View/download PDF
5. Endülüs Emevi Devletinde convivencia (Bir arada yasama) deneyimi: Madalyonun iki yüzü: Altin çag ve kaos (711-1031)
- Author
-
Ocak, Ahmet Yaşar, Endürlük, Bülent, Ocak, Ahmet Yaşar, and Endürlük, Bülent
- Abstract
İslam, Hıristiyan ve Yahudi dünyası için son derece önemli olan Endülüs tarihi, Americo Castro'nun 1948 yılında bir arada yaşamak anlamında ortaya koymuş olduğu "convivencia" terimi ile, Avrupa'da önemli bir noktaya ulaşmıştır. Ancak terimin ortaya çıkması ile, yapılmış olan pek çok çalışmada bir altın çağ ya da tam tersi bir arada yaşama ortamının yanlışlandığı mitolojik bir çağ perspektifleri çoğunlukla hâkim olmaya başlamıştır. Son yıllarda farklı kaynaklarda bahsettiğimiz perspektiflerin ötesine geçmek üzere çalışmalar yapılmış olsada, fark ettiğimiz, tek boyutlu bir bakış açısı ile ilerlenmiş olduğudur. Bu noktada ilk olarak tezimizde Endülüs'ün Emevi hanedanının sonuna kadar olan siyasi süreç ele alınarak konunun daha iyi anlaşılması amaçlanmıştır. Ardından convivencia kavramı ve Endülüs'teki kaos olayları çok boyutlu bir şekilde analiz edilerek mevzubahis çalışmalara katkı sağlamak amaçlanmıştır. Çalışmamız neticesinde Endülüs Emevi Devletinin bir arada yaşama kavramını pragmatik bir şekilde toplumu kontrol altında tutarak devletin çıkarına kullandığı, altın çağ mı mitoloji mi tartışmasında ne efsanevi bir dönem olduğu ne de sekiz yüz yıllık sorunsuz bir altın çağ olduğu vurgulanmaktadır. Altın çağ kavramının Endülüs'teki tüm toplumlar açısından bakıldığında özünde güçlü birkaç yönetici döneminde ortaya çıktığı ve Yahudiler ile sınırlı kaldığı görülmüştür. Son olarak da kaos olaylarının bir arada yaşama kavramını etkilediği ve bu olaylara sebep unsurun ise Arap asabiyeti ve ülkede tetiklediği zincirleme reaksiyonlar olduğu sonucuna varılmıştır., The history of Andalusia, which is very important for the Islamic world reached an important point in Europe also with the convivencia period coined by Americo Castro which means coexistence. However, with the emergence of the convivencia period two perspectives emerged in the scholarly studies. A golden age and a mythological age which began to predominate most of the studies we encountered. Although studies in recent years go beyond the perspectives mentioned in different sources have been carried out, we have noticed that progress has been made with a one-dimensional perspective. At this point, our thesis, aimes to better understand our subject by considering the political process of Andalusia until the end of the Umayyad dynasty. Then, the concept of convivencia and the events of chaos in Andalusia were analyzed in a multidimensional way and it was aimed to fill in the missing places in the aforementioned studies. As a result of our study, it has been determined that the al-Andalus used the concept of coexistence pragmatically for the benefit of the state by keeping the society under control and that there was neither a legendary an eight-hundred-year trouble-free golden age period nor a mythological period to debate. When the concept of the golden age is considered for all societies in Andalusia, it is seen that it emerged in the era of a few powerful rulers and the term remained exclusively for the Jews. Finally, it was concluded that the events of chaos affected the concept of coexistence and the factor that caused these events was the Arab tribalism and the chain reactions it triggered in the country.
- Published
- 2023
6. Siyaset bilimi açısından bir değerlendirme Şeyh Bedreddin İsyanı; sufi ve siyaset
- Author
-
Ocak, Ahmet Yaşar, Arslan, Muhammet Taha, Ocak, Ahmet Yaşar, and Arslan, Muhammet Taha
- Abstract
This thesis study deals with a series of rebellions that broke out in Western Anatolia and Southern Balkans in 1416 by focusing on the complex nature of the state, religion and societal relations. In this respect, the 1416 Revolt of Sheikh Bedreddin offers a very productive framework in terms of understanding religion, culture and state relations. Naturally, the claim of understanding mentioned here should include that the event in question first requires a multifaceted evaluation. The 1416 Revolts, which took place on a state order that has not yet been fully institutionalized and a social structure reminiscent of a mosaic of identities, makes it necessary to make inferences far beyond the individual-based judgmental view that classical Ottoman historical sources constantly emphasize and the romantic Bedreddin readings that started with Nazım Hikmet in the Republic period. Therefore, this study will try to go deeper into social events by adopting a methodological approach at first hand. Yet, as could be seen in the main text, it is not easy to make a clear distinction between the religious and the political, between the pile of accidental events and the conscious social protests. In some cases, such intertwinements, which are thought to be gone beyond, might constitute the basis of explaining social events. However, I propose to read the aforementioned incident by placing it on a line of historical perpetuity, through appropriate examples of comparison. The origins of the Safavid Iran State or the Babai Revolts will be the examples that is going to be frequently mentioned as a touchstone in this context. Thus, in the case of the pre-modern period, we will be able to see more easily that Sufistic distinctive structures were also directly part of political organizations., Bu tez çalışması, 1416 tarihinde Batı Anadolu ve Güney Balkanlar'da patlak veren bir dizi isyanı devlet, din ve toplum ilişkilerinin karmaşık sarmalına odaklanarak ele almaktadır. Bu yönüyle Şeyh Bedreddin İsyanı din, kültür ve devlet ilişkilerini anlamak bakımından oldukça verimli bir çerçeve sunmaktadır. Elbette burada bahsedilen anlama iddiası, bahsi geçen hadisenin öncelikle çok yönlü bir değerlendirme gerektirdiğini içermelidir. Henüz tam anlamıyla kurumsallaşamamış bir devlet düzeni ve adeta kimlikler mozaiğini anımsatan bir toplumsal yapı üzerinde gerçekleşen 1416 İsyanları, klasik Osmanlı tarih kaynaklarının sürekli olarak vurguladığı bireysel temelli yargılayıcı bakışın ve Cumhuriyet döneminde Nazım Hikmet ile başlayan ideolojik ve romantik Bedreddin okumalarının çok ötesinde çıkarımlar yapmayı gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla bu çalışma ilk elden, metodolojik bir tutum benimseyerek sosyal hadiselerin zeminine inmeyi teklif edecektir. Zira ana metinde görüleceği üzere dini olanla siyasi olanın, tesadüfi hadiseler yığınıyla bilinçli toplumsal karşı çıkışların arasında net bir ayrım yapmak hiçte kolay değildir. Bazı durumlarda ise, aşılması gerektiği düşünülen bu tür iç içe geçişler, sosyal olayları açıklayabilmenin esasını teşkil edebilmektedir. Bununla birlikte uygun karşılaştırma örnekleri üzerinden, bahsi geçen hadiseyi bir tarihsel süreklilik hattına oturtarak okumayı teklif ediyorum. Babai İsyanı ya da Safevi Devleti'nin kökenleri konusu bu bağlamda mihenk taşı niteliğinde sıkça anılacak örnekler durumunda olacaktır. Böylece sufi veya sufi-meşrep yapıların modern- öncesi dönem söz konusu olduğunda, aynı zamanda doğrudan politik organizasyonların bir parçası haline geldiğini daha kolay görebileceğiz.
- Published
- 2023
7. Osmanlı Devleti ve İbn ‘Arabîcilik
- Author
-
OCAK, Ahmet Yaşar
- Subjects
Cultural Studies ,History ,Social ,İbn ‘Arabî,Rum Selçukluları,Dâvud-ı Kayseri,İznik Medresesi,Osmanlı Yönetimi,Osmanlı Bürokrasisi,Osmanlı bilim,edebiyat,san'att ve zihniyet dünyası ,Sosyal - Abstract
Dâvûd-ı Kayserî’nin 1331’de Orhan Gazi tarafından bilinçli bir tercihle İznik Medresesi’ne müderris tayin edildiği tarihten itibaren İbn ‘Arabî’ci düşünce özgün bir yorumla Osmanlı medreselerinde tedris faaliyetlerine nüfuz etmeye başlamıştır. Buralardan yetişen müderrisler ve onlar arasından devlet hizmetlerine atanan bü- rokratlar İbn ‘Arabî’ci anlayışı Osmanlı eğitim ve yönetim geleneğine yerleştirdiler. Onun İznik medresesine tayini, Rum Selçukluları zamanındaki Sadreddîn-i Konevî mektebinin devamı olarak Osmanlı entelektüel dünyasına İbn ‘Arabî’ci zihniyeti aşı- lamış bulunduğunu tarihsel bir vâkıa olarak tescil eder. Bu vakıanın ikinci büyük yan- sıması Osmanlı tasavvuf geleneğinde yüzlerce yıl silinmeden devam etmek suretiyle gerçekleşti. Osmanlı sufileri hep İbn ‘Arabîci idiler. Bu üç boyutlu Ekberî gelenek bir yandan Yavuz Selim, Kanunî Süleyman ve III. Murad örneklerinde olduğu gibi Osmanlı sultanlarının zihniyet dünyalarında kuvvetle yer bulurken, diğer yandan İbn Kemal ve Ebussuud gibi şeyhülislamlar verdikleri fetvalarla bunu takviye ettiler. Bu, Osmanlı edebiyat, san’at, bilim ve entelektüel hayatında da büyük ve kesintisiz bir nüfuz alanı yarattı. Böylece Osmanlı devleti tarihte başka örneği bulunmayan tek İbn ‘Arabî’ci devlet oluyordu. Bir daha silinmemek üzere bütün Osmanlı asırlarını kaplayan bu Ekberî zihniyet, imparatorluğun sonuna kadar devam etti. Aşağıdaki makale bu mühim hadiseyi ele almaktadır.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
8. The Ottoman State and Ibn Arabism
- Author
-
Ocak, Ahmet Yasar and Ocak, Ahmet Yasar
- Abstract
The Ibn Arabian thought has begun to penetrate the educational activities of the Ottoman madrasas with a genuine interpretation since Davud-i Kayseri was deliberatively appointed by Orhan Gazi in 1331 to the Madrasa of Iznik. The graduates of this madrasa introduced the understanding of Ibn Arabi in the tradition of Ottoman education and administration, through respectively the mudarris and the bureaucrats. The appointment of Kayseri to the Madrasa of Iznik demonstrates as a historical reality how there was a strong continuity in the understanding of Ibn Arabi in Anatolia since the times of Seljukids of Rum when Sadraddin Konavi established his school. The other demonstration of this historical reality was in the tradition of Ottoman Sufism which lived for centuries without any loss. The Ottoman Sufis were always Ibn Arabian. This three-dimensional Ibn Arabian- Akbarian- tradition has found a place in the mindset of the Ottoman sultans, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sulayman, and Murad III. On the other hand, the sheikulislams like Ibn Kernal and Ebussuud reinforced this Akbarian tradition through their fatwas. This tradition has created an uninterrupted impact area in the intellectual, scientific, and artistic life of the Ottomans. In the end, the Ottoman Empire has become an Ibn Arabian state, which was not seen before in history. This Akbarian understanding continued until the end of the Empire for good. This article is about that important phenomenon.
- Published
- 2022
9. Türkiye İslam Tarihçiliğine Eleştirel Bir Yaklaşım Tecrübesi Ve Yeni Bir Tarih Yazımı Teklif Taslağı
- Author
-
Ocak, Ahmet Yaşar, TOBB ETU, Faculty of Science and Literature, Department of History, TOBB ETÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, and Ocak, Ahmet Yaşar
- Subjects
Turkish historiography ,Islamic historiography ,İslam tarihçiliği ,referans tarihçilik ,methodology ,metodoloji ,mentality ,Türkiye tarihçiliği ,zihniyet ,reference historiography - Abstract
In the article below, some observations and views of ours are expressed on the mentality, approach and methodology problems of Islamic historiography in Turkey. The argument of the article is that the Islamic historiography in Turkey is not on the level of a reference point within the global Islamic historiography. There is no doubt that such a condition is both connected with the existing Turkish historiography and some fundamental problems of the Islamic historical writing in Turkey. These fundamental problems are examined under two main titles in detail in the article: 1. Problems related to the mentality 2. Methodological problems. The problems related to the mentality are not peculiar to the Islamic historiography, on the contrary they are valid for all the areas of the historical writing in Turkey, as we have tried to stress it on various grounds for various occasions. To express briefly, historical writing in Turkey is a historiography which is Turkish-centered, romantic, defensive and sanctifying in almost all areas. Pre-Islamic Turkish history is sacred for some Turkish historians, while Islamic history is sacred for some others. The same approach is valid Ottoman history, history of the National Struggle period, or history of the Early Republican period, all being considered as areas which cannot be criticized. This article argues that Turkish historiography - and thereby Islamic historiography in Turkey - will not able to gain the character of a reference historiography in a global extent so long as it does not get rid of these faults., Aşağıdaki makalede Türkiye İslam tarihçiliğinin başlıca ne gibi zihniyet, yaklaşım ve yöntem problemlerine sahip olduğu konusunda bazı kişisel gözlemlerimiz ve fikirlerimiz ifade edilmiştir. Makalenin sorunsalı Türkiye İslam tarihçiliğinin Dünya İslam tarihçiliği içindeki yerinin henüz referans bir tarihçilik seviyesinde olmadığıdır. Şüphesiz bu durum esas itibariyle bir yanıyla hali hazırdaki Türkiye tarihçiliği ile bağlantılı olmakla beraber, bir yanıyla da bizatihi Türkiye İslam tarihçiliğindeki bazı temel problemlerle ilgili bulunmaktadır. Makalede bu problemler 1- Zihniyet problemleri 2- Metodoloji problemleri olmak üzere iki ana başlık altında detayları ile incelenmiştir. Zihniyet problemi sade İslam Tarihçiliği için değil, –daha önce değişik vesilelerle ve değişik yerlerde vurgulamaya çalıştığımız üzere- genelde Türkiye tarihçiliğinin bütün alanlarına yansıyan bir problemdir. Kısaca vurgulamak gerekirse, Türkiye tarihçiliği hemen her alanda Türk-merkezci bir tarihçiliktir, duygusaldır, savunmacıdır ve kutsallaştırıcıdır. Birilerine göre İslam öncesi Türk tarihi, bir diğerlerine göre İslam tarihi, başka birilerine göre Osmanlı tarihi ve bir başka kesime göre ise Millî Mücadele ve Erken Cumhuriyet dönemi tarihi kutsaldır, asla eleştirilemez. Makale Türkiye tarihçiliğinin, dolayısıyla Türkiye İslam tarihçiliğinin bu zaaflarından kurtulmadığı sürece evrensel boyutta referans bir tarihçilik niteliğini kazanamayacağı tezini savunmaktadır.
- Published
- 2020
10. Some new generalizations for m-convexity via new conformable fractional integral operators
- Author
-
Erhan Deniz, Akdemir Ocak Ahmet, and Ebru Yüksel
- Subjects
Pure mathematics ,euler beta function ,lcsh:Mathematics ,m-convexity ,Conformable matrix ,lcsh:QA1-939 ,new conformable fractional integrals ,Convexity ,Mathematics - Abstract
In this paper, some new generalizations for m-convex functions have been given by using an integral identity via new conformable fractional integrals and some further properties. It is pointed out that special cases of our findings gave some earlier inequalities involving Riemann-Liouville fractional integrals.
- Published
- 2019
- Full Text
- View/download PDF
11. Erken Osmanlı döneminde siyasal iktidar, ulemâ ve sûfîyye(İlişkiler, problemler)
- Author
-
Ocak, Ahmet Yaşar, Bozkurt, Mehmet, Ocak, Ahmet Yaşar, and Bozkurt, Mehmet
- Abstract
YÖK Tez No: 659902, In what kind of environment and with which interdependent expectations did the Ottoman central government ulamâ and the sûfîyye establish relations? How are the results of these relations reflected in the social life? This study aims to contribute to the relations of the Ottoman central administration with the ulamâ and the sûfîyye by trying to reveal answers for the questions raised within the scope of the period starting from the foundation years of the state to the end of the reign of Mehmed the Second. The reason for the limiting time period of the subject to the end of the reign of Fatih is that some developments in this period were important turning points in terms of the related issues. Within the scope of the study, firstly, a general evaluation of the main sources of the subject and modern research are addressed. In the introduction part, what kind of relations the ulamâ and the sûfîyye between political authorities had in the pre-Ottoman period is examined. The following chapters focus on the consequences of the Ottoman central government, along with the relations it established with the ulamâ and the sûfîyye, and the dimensions reflected in the social life. In the fourth part, the relations between the ulamâ and the sûfîyye are discussed, with an effort to show how their relationship were with the Ottoman central administration and their reflection on the society. In the conclusion part, general remarks on the research topic has been made. To put it briefly, during this period, the Ottoman administration tried to establish close relations with the ulamâ and the sûfîyye, and did not ignore them due to their spiritual influence over the people, unless they were perceived/emerged as a threat to the authority. Primarily, these close relations provided the administration with legitimacy in the eyes of society and in return, the ulamâ and the sûfîyye gained freedom in their ways of life and rituals and attained various material opportunities., Osmanlı merkezî yönetimi-ulemâ ve sûfîyye ne tarz bir ortamda hangi karşılıklı beklentilerle nasıl bir ilişki kurmuşlardır? Bu ilişkilerin sonuçları toplum hayatına nasıl yansımıştır? Bu çalışma, Osmanlı merkezî yönetiminin ulemâ ve sûfîyye ile ilişkilerine devletin kuruluş yıllarından başlayarak II. Mehmed döneminin sonlarına kadarki zaman aralığı kapsamında özellikle dillendirilen sorulara kendince cevap aramaya gayret ederek katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Konunun Fatih döneminin sonuyla sınırlanmasının sebebi, bu devirde yaşanan bazı gelişmelerin konumuz itibariyle mühim kırılma noktaları olmalarıdır. Çalışma kapsamında öncelikle konunun temel kaynaklarının ve modern araştırmaların genel bir değerlendirmesi yapılmış, girişte ulemâ ve sûfîyyenin Osmanlı öncesi dönemde siyasal otoritelerle ilişkilerinin nasıl olduğu anlatılmaya çalışılmıştır. Sonraki bölümler Osmanlı merkezî yönetiminin, sırasıyla ulemâ ve sûfîyye ile kurduğu ilişkilere ve bunların sosyal hayata yansıyan boyutlarıyla beraber sonuçlarına odaklanmaktadır. Dördüncü bölümde ulemâ ve sûfîyyenin birbirleriyle ilişkileri, Osmanlı merkezî yönetimiyle kurdukları münasebetlere ve topluma yansımalarının neler olduğu gösterilmeye gayret edilerek ele alınmıştır. Sonuç bölümündeyse genel bir değerlendirme yapılmıştır. Kısaca ifade edilecek olursa bu dönem boyunca Osmanlı idaresi, kendisine bir tehdit algılamadığı sürece, halk üzerindeki manevî nüfuzları sebebiyle göz ardı edemeyeceği ulemâ ve sûfîyye ile yakın ilişkiler kurmaya çalışmıştır. Bu yakın ilişkiler en başta, yönetime toplum nezdinde meşruiyet temin ederken karşılığında ulemâ ve sûfîyye düşünce ve ritüellerinde serbestlik kazanmışlar ve çeşitli maddî imkânlara nail olmuşlardır.
- Published
- 2021
12. Dinin toplumsallaşmasında aracı bir kurum: Erken modern Osmanlı toplumunda vaaz ve vaizler
- Author
-
Ocak, Ahmet Yaşar, Şahin, Emrah, Ocak, Ahmet Yaşar, and Şahin, Emrah
- Abstract
Osmanlıların İslam'la ilişkisinin önemli bir unsuru olan vâizlik tarihçiler tarafından ihmal edilen, genellikle ilahiyat kökenli araştırmacılar tarafından vâizlerin siyaset ve toplum üzerindeki tesirlerine yönelik değerlendirmelere çok fazla girişilmeden incelenen bir konu olagelmiştir. Bu husustaki eksikliklerin giderilmesine katkı sunmayı amaç edinen bu çalışma, devlet, toplum ve din arasında aracı bir rol üstlenen vâizlerin Osmanlı toplumu üzerindeki etkisini, vâizlik mesleğinin temel hususiyetlerini ve vâizlerin etkili figürler olarak öne çıktıkları çeşitli olayları ortaya koyarak genel bir erken modern dönem Osmanlı vâizliği portresi çizmeyi hedeflemektedir. Tezde öncelikle vaaz faaliyetleriyle ilgili kavramlar ele alınmış, bunların İslam'ın tarihsel seyri içerisinde geçirdiği değişim ve Osmanlılara ne surette intikal ettiği hakkında değerlendirmelerde bulunulmuştur. Osmanlı vâizliği, İslam vâizlik geleneğinin bir parçası olarak geliştiğinden Hz. Muhammed'den başlayıp Abbasilere ve Osmanlı öncesi Müslüman-Türk toplumlarına kadarki süreçte vâizliğin gelişimi ayrıca incelenmiştir. Tezin üçüncü ve dördüncü bölümlerinde, Osmanlılarda vâizlik mesleğinin gelişimi ve kurumlaşması meseleleri irdelenmiştir. Beşinci bölümde, vaazın dini, toplumsal ve siyasal hadiselerdeki rolüne ve işlevlerine değinilmiştir. Sonuç bölümünde ise tezin özet olarak ortaya ne koymaya çalıştığı belirtilmiştir., Preaching, being an important element of the Ottomans' relationship with Islam, has been a subject neglected by historians, often studied by researchers of theological origins, without much consideration of the preachers' impacts on politics and society. This study intends to contribute to overcoming the deficiencies regarding this matter. It aims to draw a general early modern Ottoman preaching portrait by revealing the influence of preachers, who played an intermediary role between the state, society, and religion on the Ottoman society, the basic features of the preaching profession and the several events in which preachers stand out as efficient figures. In this thesis, firstly, the terms related to preaching activities are discussed, and then the inferences about the changes these notions and how they passed to the Ottomans are evaluated in the historical journey of Islam. Because of the Ottoman preaching developed as part of the Islamic preaching tradition, the development of religious ministry starting from Muhammed to the Abbasids and pre-Ottoman Muslim-Turkish societies is also analyzed. In the third and fourth chapters of the thesis, the issues of the development and institutionalization of the preaching profession in the Ottomans are discussed. In the fifth chapter, the role and functions of the preaching in religious, social, and political events are addressed. In the conclusion part, what the thesis tries to put forward is summarized.
- Published
- 2021
13. Türkiye İslam Tarihçiliğine Eleştirel Bir Yaklaşım Tecrübesi Ve Yeni Bir Tarih Yazımı Teklif Taslağı
- Author
-
Ocak, Ahmet Yaşar and Ocak, Ahmet Yaşar
- Abstract
Aşağıdaki makalede Türkiye İslam tarihçiliğinin başlıca ne gibi zihniyet, yaklaşım ve yöntem problemlerine sahip olduğu konusunda bazı kişisel gözlemlerimiz ve fikirlerimiz ifade edilmiştir. Makalenin sorunsalı Türkiye İslam tarihçiliğinin Dünya İslam tarihçiliği içindeki yerinin henüz referans bir tarihçilik seviyesinde olmadığıdır. Şüphesiz bu durum esas itibariyle bir yanıyla hali hazırdaki Türkiye tarihçiliği ile bağlantılı olmakla beraber, bir yanıyla da bizatihi Türkiye İslam tarihçiliğindeki bazı temel problemlerle ilgili bulunmaktadır. Makalede bu problemler 1- Zihniyet problemleri 2- Metodoloji problemleri olmak üzere iki ana başlık altında detayları ile incelenmiştir. Zihniyet problemi sade İslam Tarihçiliği için değil, –daha önce değişik vesilelerle ve değişik yerlerde vurgulamaya çalıştığımız üzere- genelde Türkiye tarihçiliğinin bütün alanlarına yansıyan bir problemdir. Kısaca vurgulamak gerekirse, Türkiye tarihçiliği hemen her alanda Türk-merkezci bir tarihçiliktir, duygusaldır, savunmacıdır ve kutsallaştırıcıdır. Birilerine göre İslam öncesi Türk tarihi, bir diğerlerine göre İslam tarihi, başka birilerine göre Osmanlı tarihi ve bir başka kesime göre ise Millî Mücadele ve Erken Cumhuriyet dönemi tarihi kutsaldır, asla eleştirilemez. Makale Türkiye tarihçiliğinin, dolayısıyla Türkiye İslam tarihçiliğinin bu zaaflarından kurtulmadığı sürece evrensel boyutta referans bir tarihçilik niteliğini kazanamayacağı tezini savunmaktadır., In the article below, some observations and views of ours are expressed on the mentality, approach and methodology problems of Islamic historiography in Turkey. The argument of the article is that the Islamic historiography in Turkey is not on the level of a reference point within the global Islamic historiography. There is no doubt that such a condition is both connected with the existing Turkish historiography and some fundamental problems of the Islamic historical writing in Turkey. These fundamental problems are examined under two main titles in detail in the article: 1. Problems related to the mentality 2. Methodological problems. The problems related to the mentality are not peculiar to the Islamic historiography, on the contrary they are valid for all the areas of the historical writing in Turkey, as we have tried to stress it on various grounds for various occasions. To express briefly, historical writing in Turkey is a historiography which is Turkish-centered, romantic, defensive and sanctifying in almost all areas. Pre-Islamic Turkish history is sacred for some Turkish historians, while Islamic history is sacred for some others. The same approach is valid Ottoman history, history of the National Struggle period, or history of the Early Republican period, all being considered as areas which cannot be criticized. This article argues that Turkish historiography - and thereby Islamic historiography in Turkey - will not able to gain the character of a reference historiography in a global extent so long as it does not get rid of these faults.
- Published
- 2021
14. İslam-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü
- Author
-
Ocak, Ahmet Yaşar, TOBB ETU, Faculty of Science and Literature, Department of History, TOBB ETÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, and Ocak, Ahmet Yaşar
- Subjects
Ruhlar (İslam) ,Mistisizm-İslam ,Türk halkları-Din - Abstract
İslam toplumlarında Hızır oldukça yaygın, köklü ve etkili bir külttür. Öyle ki tarih boyunca çeşitli kültür ve inançlarda, insanlar tarafından bu ölçüde anılan ve kültürel uygulamalara bu kadar işlemiş bir kişiliğe çok az rastlanır. Halk inançlarında ab-ı hayattan içerek ölümsüzlük mertebesine erişen Hızır, bütün ümit ve çarelerin tükendiği durumlarda yardıma çağırılan ve çağırıldığında mutlaka geleceğine inanılan semavi bir kurtarıcıdır. “Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” benzeri deyişler bu inanışın bir ifadesidir. Bu kurtarıcı farklı kültürlerde farklı isimlerle anılır, ancak Türk inançlarında en çok Hızır, İlyas ya da iki karakterin özelliklerini kendinde birleştirmiş şekilde Hızır-İlyas olarak geçer. Hıdrellez ve Hızır Nebî gibi özel günler onun için kutlanır; şifa, bereket ve bolluk ondan talep edilir. Peygamberlere bile lütfedilmemiş ölümsüzlük mertebesine sahip olması, Hızır’ın inanışlardaki kudretine dair bir ipucudur. Ahmet Yaşar Ocak’ın elinizdeki kitabı bize bu konuya dair en kapsamlı araştırmalardan birini sunuyor. Kitapta Türk-İslam inançlarında Hızır veya Hızır-İlyas kültünün ilahiyat, tasavvuf, folklor ve edebiyat kaynaklarına dayanan genel bir tahlilini bulacaksınız.
- Published
- 2019
15. İslam-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü
- Author
-
Ocak, Ahmet Yaşar and Ocak, Ahmet Yaşar
- Abstract
İslam toplumlarında Hızır oldukça yaygın, köklü ve etkili bir külttür. Öyle ki tarih boyunca çeşitli kültür ve inançlarda, insanlar tarafından bu ölçüde anılan ve kültürel uygulamalara bu kadar işlemiş bir kişiliğe çok az rastlanır. Halk inançlarında ab-ı hayattan içerek ölümsüzlük mertebesine erişen Hızır, bütün ümit ve çarelerin tükendiği durumlarda yardıma çağırılan ve çağırıldığında mutlaka geleceğine inanılan semavi bir kurtarıcıdır. “Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” benzeri deyişler bu inanışın bir ifadesidir. Bu kurtarıcı farklı kültürlerde farklı isimlerle anılır, ancak Türk inançlarında en çok Hızır, İlyas ya da iki karakterin özelliklerini kendinde birleştirmiş şekilde Hızır-İlyas olarak geçer. Hıdrellez ve Hızır Nebî gibi özel günler onun için kutlanır; şifa, bereket ve bolluk ondan talep edilir. Peygamberlere bile lütfedilmemiş ölümsüzlük mertebesine sahip olması, Hızır’ın inanışlardaki kudretine dair bir ipucudur. Ahmet Yaşar Ocak’ın elinizdeki kitabı bize bu konuya dair en kapsamlı araştırmalardan birini sunuyor. Kitapta Türk-İslam inançlarında Hızır veya Hızır-İlyas kültünün ilahiyat, tasavvuf, folklor ve edebiyat kaynaklarına dayanan genel bir tahlilini bulacaksınız.
- Published
- 2020
16. Social, cultural and intellectual life, 1071–1453
- Author
-
Ocak, Ahmet Yaşar, primary
- Published
- 2009
- Full Text
- View/download PDF
17. Non-Muslım Communıtıes In Antıoch And Its Perıphery In The Process Of Expandıng Turkısh Domınance
- Author
-
Ocak, Ahmet and Selçuk Üniversitesi
- Subjects
Seljukc ,Syriac ,Gregoryan ,Gregorian ,Selçuklular ,Nasturi ,Nestorian ,Süryani ,Antioch ,Antakya - Abstract
Türkler Anadolu üzerine akınlar yapmaya başlayınca Antakya ve yöresi de hedef bölge haline gelmişti. Alp Arslan’ın komutanlarından Afşin emrindeki Türkmenlerle birlikte Fırat nehrini geçip, geniş bir fetih hareketine girişmişti. 1066 yılında Antakya arazisini yağmalamış, 1067-1068 tarihlerindeki ikinci bir saldırı ile Bizans’ın Antakya üssünü çökertmişti. Daha sonra Türkiye Selçukluları’nın kurucusu Süleyman Şah, yerli ahalinin de davet etmesiyle Antakya üzerine yürüyerek şehri fethetmiş ve Türk hâkimiyeti dönemi başlamıştır (1080). Antakya kilisesi, Hz. İsa’nın havarileri tarafından kurulan dört önemli kiliseden birisi olması bakımdan önemli bir merkezdi. Bu yüzden, Hristiyanlığın iki büyük mezhebi Katolik ve Ortodokslar (Diofizit) tarafından tanınmayan ve aralarında teolojik yorum farkı bulunan mezheplerin merkezi haline gelmişti. Hz. İsa’nın iki cevherden ibaret tek bir cevher olduğunu kabul eden ve Monofizit inanç olarak kabul edilen Gregoryan, Süryanî, Yakubî, Nasturî ve Melkaniyye mezhepleri kendileri açısından önemli gördükleri bu merkezde toplanmışlardı. İmparatorluk merkezinden uzak olması hasebiyle Bizans’ın baskılarından da kısmen uzak kalabilmişlerdi. Türkler bu şehri fethettikten sonra Hristiyan unsurlara ciddi anlamda din hürriyeti sağlamanın yanında onların kendi kültürlerini yaşatmalarına da zemin hazırlamıştır. Bu hürriyetten istifade eden topluluklar kendi mezheplerinin gelişimiyle birlikte kısa sürede eski ihtişamlarına kavuşmuşlar ve cemaatlerini çoğaltmışlardır. Antakya’da Hristiyanların yanında Yahudîlik inancına sahip olanlarla birlikte Mecusîlerin de var olduğu dönemin seyyahları ve coğrafyacıları tarafından nakledilmiştir. Şehir bu haliyle dinler arası bir hoşgörüye sahne olurken, Müslüman idareciler ve halkın hayat tarzının bölge insanı üzerinde etkili olduğu dönemin kaynaklarınca da nakledilmektedir. Bu durum Haçlı seferleri sırasında şehirdeki Ermeni unsurların ihanetiyle birlikte şehrin tekrar Hristiyanların eline geçmesine kadar devam etmiştir (1098). Bahsedilen dönemde bile Müslümanların etkileri dönemin kaynaklarına yansımış ve şehrin 1262 yılında Sultan Baybars tarafından fethine kadar sürmüştür., When Turks began to attack to Anatolia, Antioch and its periphery became a focus zone of those attacks. Afsheen, who was one of the army commanders of Alparslan, crossed the Euphrates river and embarked upon a wide range conquest movement. In 1066, he plundered Antioch. In 1067 and 1068, he collapsed the Byzantine base there with a second attack. Suleiman Shah, who would later be the founder of Seljuks of Turkey, with the invitation of the locals raided and conquered Antioch. The period of Turkish sovereignty began in 1080. The church of Antioch was important because it was one of the four churches, which the apostles founded. Thus, it became a center for the sects that were differed by religious interpretation, and that were not recognized by the two big sects of the Christianity; Catholicism and Orthodoxy (Diophisite). Monophisite sects, who believed that Jesus inherit in the two ores, such as Gregorian, Syriacs, Jacobis, Nestorians and Melkits gathered in Antioch because they perceived there important for themselves. They could stay away from the repression of the empire thanks to the distance from the Byzantine capital. After Turks conquered the city, beside providing freedom of religion for the Christian communities, they prepared an environment that Christian culture could live. The communities that benefited from this environment with, the progress of their sect, restored their magnificence soon and increased the number of their followers. Contemporary travellers and geographers reported that there were also Jewish and Zarathustrian communities in Antioch. The city was a scene for inter-religious tolerance. Contemporary sources stated that the life style of the Muslim governors and Muslim people affected the local population. This situation had lasted until Christians took the control of the city with the treason of the Armenians and with the help of crusaders in1098. Even in this period the positive effects of the Muslims was reported in the contemporary sources. The positive effects lasted until the conquest of the city by Baybars
- Published
- 2019
18. NİZÂMÜLMÜLK’ÜN DİNÎ VE FİKRÎ HAYATI
- Author
-
OCAK, Ahmet
- Subjects
Tarih ,Nizam al-Mulk,Seljuks,Gazali,Nizamiyye Madrassas,Chaliphate ,History ,Nizâmülmülk,Selçuklular,Gazâlî,Nizâmiye Medreseleri,Hilafet - Abstract
Nizam al-Mulk was one of the most crucial characters of the Seljukite Empire. His career as a vizier, which lasted twenty-nine years, affected his time. He was orphaned when he was a little child. His father brought up him. He improved himself in the field of science by receiving an education in the up to date sciences of his time. After he worked beside Gaznavid and Seljukite statesmen, he had become the vizier of Alparslan and Malikshah.Nizam al-Mulk compounded his education and his experiences as a statesman with his personal skills. He collected all the necessary skills to be a successful statesman in his personality. He noticed the importance of Sufis and men of religion for the continuum of state and the well structure of its institutions and he was closely interested in these groups. He founded madrassas, hangahs, ribats for the activities of the Ulama and Sufis. Madrassas of Nizamiyye, which he made built with the permission of Alparslan, were the most important achievement of his attempts on this issue. They strengthened the Sunni school of Islam in accordance with the policies of Seljukite state. Furthermore, they enabled the Seljuks with qualified human source. The scholars who were educated in those madrassas condemned the negative impacts of Shi’ite Fatimid on the Islamic World.Nizam al-Mulk, as a result of his experiences in administration, followed a different path in political sciences than Maverdi, Juvayni and Gazali. He did not support Caliphate like Maverdi and Juvayni did. In addition, he did not follow a perception that accepted Chaliphate but not reject Sultanate. He supported a thought of Sultanate that relied on the cultural background of the sultans under whom he worked. Additionally, he glamourized that idea of sultanate with Islamic values. He wrote Siyasetname, which was an important opus in this sense. He both elaborated the governing and offered a wide range of historical sources in his work., Selçuklu devrinin önemli bir devlet adamı olan Nizâmülmülk, 29 sene süren vezirlik hayatı ile devrine etki etmiş bir şahsiyettir. Küçük yaşta öksüz kalan Nizâmülmülk, babasının terbiyesinde büyümüş, devrin geçerli ilimlerini tahsil ederek ilmî sahada kendisini yetiştirmişti. Daha sonra Gazneli ve Selçuklu devlet adamlarının yanında çalışmış, sonunda Alparslan’a arkasından da Sultan Melikşah’a vezir olmuştu.Nizâmülmülk, gerek tahsil hayatı boyunca öğrendikleri gerekse idarî hizmetlerde edindiği tecrübeleri şahsi kabiliyetiyle birleştirerek başarılı bir yöneticide olması gereken vasıfları şahsında toplamıştı. O, devletin devamı ve idarenin sağlamlığı için sûfîler ve din adamların dayanma gereğini görerek, bu zümrelere fazlaca ilgi göstermiş onların faaliyetleri için medrese, hangah ve ribatlarlar inşa ettirmiştir. Bu konuda en büyük başarısı Alparslan’ın izniyle inşa ettirdiği Nizâmiye Medreseleri’dir. Bu medreselerle birlikte Selçukluların devlet politikalarına uygun olarak Sünnî İslâm anlayışının güçlenmesi sağlanmış, aynı zamanda devletin ihtiyaç duyduğu insan kaynağı da buralardan karşılanmıştır. Şiî Fâtımîlerin İslâm dünyasında yarattığı olumsuz etkiler de bu medreseden yetişen şahıslar tarafından engellenmiştir.Nizâmülmülk, yönetimde edindiği tecrübe sonucunda, bu konuda eser veren Mâverdî, Cüveynî ve Gazâlî gibi siyaset bilimcilerden farklı bir yol izlemiştir. O, Mâverdî ve Cüveynî gibi hilafeti savunmamış, Gazâlî gibi hilafeti kabul eden fakat saltanatı da reddetmeyen bir görüş geliştirmemiştir. Bağlı bulunduğu sultanların tarihten gelen kültür kodlarına uygun saltanat fikrini savunarak bunu İslâmî değerlerle bezemesini bilmiştir. Bu açıdan önem arz eden “Siyâsetnâme” adlı eserini telif etmiştir. Eserinde yönetimin inceliklerini gösterme yanında zengin bir tarihi malzeme de sunmuştur.
- Published
- 2018
19. Nizam al-Mulk’s life of thought and religion
- Author
-
Ocak, Ahmet
- Subjects
Seljuks ,İmam Gazali ,Selçuklular ,Nizamülmülk ,Nizamiyye Madrassas ,Nizamiye Medreseleri ,Nizam al-Mulk - Abstract
Url: http://usad.selcuk.edu.tr/usad/article/view/131, Selçuklu devrinin önemli bir devlet adamı olan Nizâmülmülk, 29 sene süren vezirlik hayatı ile devrine etki etmiş bir şahsiyettir. Küçük yaşta öksüz kalan Nizâmülmülk, babasının terbiyesinde büyümüş, devrin geçerli ilimlerini tahsil ederek ilmî sahada kendisini yetiştirmişti. Daha sonra Gazneli ve Selçuklu devlet adamlarının yanında çalışmış, sonunda Alparslan’a arkasından da Sultan Melikşah’a vezir olmuştu. Nizâmülmülk, gerek tahsil hayatı boyunca öğrendikleri gerekse idarî hizmetlerde edindiği tecrübeleri şahsi kabiliyetiyle birleştirerek başarılı bir yöneticide olması gereken vasıfları şahsında toplamıştı. O, devletin devamı ve idarenin sağlamlığı için sûfîler ve din adamların dayanma gereğini görerek, bu zümrelere fazlaca ilgi göstermiş onların faaliyetleri için medrese, hangah ve ribatlarlar inşa ettirmiştir. Bu konuda en büyük başarısı Alparslan’ın izniyle inşa ettirdiği Nizâmiye Medreseleri’dir. Bu medreselerle birlikte Selçukluların devlet politikalarına uygun olarak Sünnî İslâm anlayışının güçlenmesi sağlanmış, aynı zamanda devletin ihtiyaç duyduğu insan kaynağı da buralardan karşılanmıştır. Şiî Fâtımîlerin İslâm dünyasında yarattığı olumsuz etkiler de bu medreseden yetişen şahıslar tarafından engellenmiştir. Nizâmülmülk, yönetimde edindiği tecrübe sonucunda, bu konuda eser veren Mâverdî, Cüveynî ve Gazâlî gibi siyaset bilimcilerden farklı bir yol izlemiştir. O, Mâverdî ve Cüveynî gibi hilafeti savunmamış, Gazâlî gibi hilafeti kabul eden fakat saltanatı da reddetmeyen bir görüş geliştirmemiştir. Bağlı bulunduğu sultanların tarihten gelen kültür kodlarına uygun saltanat fikrini savunarak bunu İslâmî değerlerle bezemesini bilmiştir. Bu açıdan önem arz eden “Siyâsetnâme” adlı eserini telif etmiştir. Eserinde yönetimin inceliklerini gösterme yanında zengin bir tarihi malzeme de sunmuştur., Nizam al-Mulk was one of the most crucial characters of the Seljukite Empire. His career as a vizier, which lasted twenty-nine years, affected his time. He was orphaned when he was a little child. His father brought up him. He improved himself in the field of science by receiving an education in the up to date sciences of his time. After he worked beside Gaznavid and Seljukite statesmen, he had become the vizier of Alparslan and Malikshah. Nizam al-Mulk compounded his education and his experiences as a statesman with his personal skills. He collected all the necessary skills to be a successful statesman in his personality. He noticed the importance of Sufis and men of religion for the continuum of state and the well structure of its institutions and he was closely interested in these groups. He founded madrassas, hangahs, ribats for the activities of the Ulama and Sufis. Madrassas of Nizamiyye, which he made built with the permission of Alparslan, were the most important achievement of his attempts on this issue. They strengthened the Sunni school of Islam in accordance with the policies of Seljukite state. Furthermore, they enabled the Seljuks with qualified human source. The scholars who were educated in those madrassas condemned the negative impacts of Shi’ite Fatimid on the Islamic World. Nizam al-Mulk, as a result of his experiences in administration, followed a different path in political sciences than Maverdi, Juvayni and Gazali. He did not support Caliphate like Maverdi and Juvayni did. In addition, he did not follow a perception that accepted Chaliphate but not reject Sultanate. He supported a thought of Sultanate that relied on the cultural background of the sultans under whom he worked. Additionally, he glamourized that idea of sultanate with Islamic values. He wrote Siyasetname, which was an important opus in this sense. He both elaborated the governing and offered a wide range of historical sources in his work.
- Published
- 2018
20. Üniversite öğrencilerinin Yesevî algısı
- Author
-
Gündüz, Samettin, Ocak, Ahmet, BAİBÜ, İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü, Gündüz, Samettin, and Ocak, Ahmet
- Subjects
Yesevi ,Turkic World ,Türk Dünyası ,Türkistan ,Yesevi University ,Yesevi Üniversitesi ,Turkistan - Abstract
Bu araştırmanın amacı üniversite düzeyinde eğitim-öğretim gören öğrencilerin tasavvuf tarihinin ve düşünce dünyamızın önemli şahsiyetlerinden biri olan Hoca Ahmet Yesevi ile ilgili algı ve bilgi düzeylerini belirlemektir. Bu amaçla çalışmaya Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesindeki Türkçe konuşan Devletler ve Topluluklardan gelen öğrencilerden veri toplanmıştır. Veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından hazırlanan on soruluk bir anket kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre: Türk Dünyasının manevi lideri olduğunu ifade edenlerin oranı %30, Kazakların manevi lideri olduğunu ifade edenlerin oranı %53.0, Özbeklerin manevi lideri olduğunu ifade edenlerin oranı %11 ve fikrim yok diyenlerin oranı %6 sı seviyesinde olduğu tespiti yapılmıştır. Yesevi'lik dersini aldıkları halde Divan-ı Hikmet'i okuyanların oranı %2.3, okumayanların oranı %97,7 olarak bulunmuştur. Yesevi türbesini katılımcıların %100 ziyaret ettiği tespit edilmiştir. Türbeyi ziyaret etmelerinin nedenleri ise %93 inanç ağırlıklı ziyaret olduğu tespit edilmiştir. Gündelik hayatta Yesevi öğretisine dikkat edenlerin oranı % 2.3 olarak bulunmuştur. Yesevi felsefesinin Türk dünyasını birleştirici etkisini düşünenlerin oranı ise % 37.3 olduğu tespiti yapılmıştır. Makalenin sonunda Yesevi'liğin Türk Dünyasında öğretilmesine, anlaşılmasına ve yorumlanmasına yönelik birtakım öneriler yapılmıştır. Bu çalışmanın Yesevi ile ilgili çalışmalara katkı sağlayacağı düşünülmektedir. The aim of this research is to determine the perception and conceptual levels of University students about Hoca Ahmet Yesevi. The data of the study was collected from students attending to International Turkish-Kazakh Hoca Ahmet Yesevi University who come from Turkish speaking states and communities. A ten-item questionnaire developed by the researchers was used as the main data collection tool. The results of the study indicate that 30% of the participants regard Hoca Ahmet Yesevi as the spiritual leader of all Turkic world while 53% and 11 % of the participants regard him as only the Kazakh or Ozbek people’s spiritual leaders respectively. Approximately 6% of the participants have not made any comments on the issue. Although all participants have attended a lecture about Yesevism, it was found that 2.3% of participants have read Ahmet Yesevi’s Divan-ı Hikmet (Divan of Wisdom), while %97,7 of them have not. All the participants were found to have visited the Yesevi tomb. It was determined that the reason for 93% of the tomb visits was faith oriented. The proportion of the people paying attention to Yesevi teachings in his/her daily life was found to be 2.3%. The percentage of the participants believing in the effect of Yesevi philosophy for unifying Turkic world was found to be 37.3. Some suggestions have been made about teaching, understanding and interpretation of Yesevism in Turkic world. This study is expected to contribute to other works related to Yesevism.
- Published
- 2016
21. What Does Fuat Köprülü Mean for Today’s Historiography of World and Turkey? (On the Occasion of 50th Demise Anniversary of Fuat Köprülü)
- Author
-
YAŞAR OCAK, Ahmet
- Subjects
Fuat Köprülü,Türk Tarihçiliği,Tasavvuf Tarihi ,Fuat Köprülü,Turkish History,History of Sufism - Abstract
Çoğu haklı ve yerinde eleştirilere rağmen “Köprülü bugün hala bir değerdir. Onu sadece bugün yapıldığıgibi din ve tasavvuf tarihi alanındaki çalışmaları üzerinden değil, ele aldığı bütün konulara dair yazdıklarıüzerinden değerlendirmek daha doğru olacaktır. Köprülünün pek çok çalışması hala dünya ve TürkiyeTürk tarihçiliği alanında referans olma durumunu korumakta, Türk tarihiyle uğraşan yerli yabancı pekçok araştırmacı onu dikkate almakta ve kitap ve makalelerini kullanmaktadır. Zaten eserlerinin değişikdillere tercüme edilmesi de bunu gösteriyor. Şüphesiz ki o modern Türk tarihçiliğinin kurucusudur ve oyerini hep muhafaza edecektir., Köprülü is still a valuable person in spite of the rightful and felicitous criticism about him. It will bemore appropriate to evaluate his works about all kinds of topics, not only the history of religion andmysticism. Most of Köprülü’s works keep its place as being reference in field of Turkish historiographyof world and Turkey. Thus many native and foreign researchers take him into account and use hisbooks and articles. Indeed, the translation of his works into different languages is an indication of sucha claim. Without doubt he is the founder of modern Turkish historiography and will always remain so. 
- Published
- 2017
22. 'Post Mortem' Eleştirilerin Odağında 'Kült' Bir Tarihçi: Fuat Köprülü
- Author
-
OCAK, Ahmet Yaşar
- Abstract
Bu yazıda Fuat Köprülü’nün, yahut ilk eserlerindeki adıyla Köprülüzade Mehmet Fuad’ın, ya da kullanılagelen çok kısa adıyla sadece Köprülü’nün bilim adamlığı, tarihçiliği ve Türk tarihçiliği içindeki yeri gibi konular üzerinde durulmayacaktır. Bu konular A. Cerrahoğlu’nun1, Halil Berktay’ın2, bizzat oğlu Orhan Köprülü’nün3 ve son olarak Hanefi Palabıyık’ın4 kitaplarında değişik bakış açılarından ele alınmış, pek çok kimse bugüne kadar bu konuda birçok şey yazıp söylemiştir. Bunlarda Köprülü bazen yaklaşımlarındaki tutarsızlıkla eleştirilmiş, bazen methedilip yüceltilmiş,bazen sadece takdirle anılmış, özellikle son yıllarda da bazılarınca ciddi görünen eleştirilere tabi tutulmuş, bazen de talebesi ve dünya çapındaki Türk tarihçisi Halil İnalcık’ın yaptığı gibi, daha makul yaklaşımlarla değerlendirilmeye çalışılarak tarihçiliği, Türk tarihçiliği içindeki yeri, metodu ve katkıları dile getirilmiştir5. Bu satırların yazarı da vaktiyle onun hakkında bir iki makale yayımlamıştı6.
- Published
- 2017
23. What Does Fuat Köprülü Mean for Today’s Historiography of World and Turkey? (On the Occasion of 50th Demise Anniversary of Fuat Köprülü)
- Author
-
Ocak, Ahmet Yaşar
- Subjects
Tasavvuf Tarihi ,Turkish History ,Türk Tarihçiliği ,History of Sufism ,Fuat Köprülü - Abstract
Çoğu haklı ve yerinde eleştirilere rağmen “Köprülü bugün hala bir değerdir. Onu sadece bugün yapıldığı gibi din ve tasavvuf tarihi alanındaki çalışmaları üzerinden değil, ele aldığı bütün konulara dair yazdıkları üzerinden değerlendirmek daha doğru olacaktır. Köprülünün pek çok çalışması hala dünya ve Türkiye Türk tarihçiliği alanında referans olma durumunu korumakta, Türk tarihiyle uğraşan yerli yabancı pek çok araştırmacı onu dikkate almakta ve kitap ve makalelerini kullanmaktadır. Zaten eserlerinin değişik dillere tercüme edilmesi de bunu gösteriyor. Şüphesiz ki o modern Türk tarihçiliğinin kurucusudur ve o yerini hep muhafaza edecektir. Köprülü is still a valuable person in spite of the rightful and felicitous criticism about him. It will be more appropriate to evaluate his works about all kinds of topics, not only the history of religion and mysticism. Most of Köprülü’s works keep its place as being reference in field of Turkish historiography of world and Turkey. Thus many native and foreign researchers take him into account and use his books and articles. Indeed, the translation of his works into different languages is an indication of such a claim. Without doubt he is the founder of modern Turkish historiography and will always remain so.
- Published
- 2016
24. HAÇLI SEFERLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE (DOĞU-BATI DÜNYALARI AÇISINDAN) DOĞURDUĞU SONUÇLAR
- Author
-
Ocak, Ahmet, BAİBÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, and Ocak, Ahmet
- Subjects
Seljuks ,Selçuklular ,Malazgirt ,The Crusaders ,Haçlılar ,Kudüs ,Manzikert ,Jerusalem - Abstract
Üç ilahî din açısından da kutsal kabul edilen Kudüs'ün Müslümanlar tarafından fethedilmesinden sonra başlayan ve XI. yy'da İslâm dünyasına yönelen büyük çaplı askerî müdahaleye Haçlı seferleri denmiştir. Bu seferler görünüşte Kudüs'ü kurtarmak maksadına yönelik olsa da, Avrupa'nın o dönemdeki siyasî, sosyal ve dinî problemlerine çözüm bulmak maksadıyla başlatılmıştır. Özellikle Hıristiyanlar arasındaki mezhep ihtilafları ve güç mücadeleleri için bir kılıf olarak kullanılmıştır. Bu seferler, sonradan gerçek amacından saparak emperyalist bir amaca yönelmiş ve İslam dünyası açısından tam bir yıkıma dönüşmüştür. Haçlılara karşı en büyük mücadele de bölgedeki Türk devleti ve beyliklerince verilmiştir. İki asır boyunca devam eden Haçlı seferlerinden özellikle birincisi İslâm dünyası, dördüncüsü ise Hıristiyan dünyası açısından büyük yıkıma sebep olmuştur. Haçlı seferleri İslam dünyasında önemli ölçüde güç kaybı ve tahribata yol açarken, Batı dünyası açısından hem iç problemlerden kurtulma, hem de Müslümanlardan bilim ve teknoloji konusunda birçok şey öğrenerek Batı'ya taşıma sonucunda karlı bir şekle dönüşmüştür. The large-scale military intervention was called the Crusades that turning to the Islamic world in the 11th century and after considered as sacred to three religions that Kudüs was conquered by Muslim. These expeditions were initiated European political, social and religious problems to find solutions in that period that though apparently for the purpose of recovering Jerusalem. It was especially used as a sheath for power struggle and sectarian conflicts between Cristians. These expeditions has turned into a complete destruction that subsequently deviated from the true purpose and directed a imperialist goal. The biggest challenge against the Crusaders was given by the Turkish state and principalities in the region. Especially the first one on the Islamic world, the fourt on the eastern Christians continued for two centuries of the Crusades that has caused huge devastation. Crusades led significantly destruction and power less in the Islamic World. It has become a profitable shape that For the western world to get rid of the internal problems as well as learned a lot about science and technology from the Muslims and as moved to the West.
- Published
- 2014
25. Bir Terör Örgütü Olarak 'Bâtınilik' ve Selçuklu Ülkesindeki Faaliyetleri
- Author
-
OCAK, Ahmet
- Subjects
Hasan Sabbah,Saljuqids,Terror,Assassins,Shiism ,Social ,Sosyal - Abstract
Even though assassins are a branch of Shiism, it is mainly known with Hasan Sabbah. Sabbah was bom in the Saljuqid state and was raised as a devout Shia. He went to Egypt to meet with Caliph Mustansir and got novel information from him. Then, he returned to the Saljuqid lands and initiated a new movement The main objective of this movement was to improve Shiism and to demonstrate that the Saljuqid state and the Sunni Caliph, resided in Baghdad, as illegitimate. Assassins interpreted Islamic principles according to their own purposes and explained these principles with heterodox explanations. In order to reach their targets, they utilized violence and terror as instruments and killed any individual that did not share their beliefs from different segment of society. Chaos and terror that were initiated by them caused many problems and suffering in the Islamic world
- Published
- 2015
26. Ahmet T. Karamustafa, God's Unruly Friends: Dervishes Groups in the Islamic Latter Period 1200-1550 (Tanrı'nın İtaatsiz Dostları: Geç İslami Devirde Derviş Zümreleri 1200-1550), University of Utah Press, Salt Lake City 1994, XI+159 s
- Author
-
Ocak, Ahmet Yaşar
- Published
- 2015
27. Bazı Menakıbnamelere Göre XIII-XV. Yüzyıllardaki İhtidalarda Heterodoks Şeyh ve Dervişlerin Rolü
- Author
-
Ocak, Ahmet Yaşar
- Published
- 2015
28. L'Albanie, pays des derviches: Les ordres mystiques musulmansen Albanie O. l'epogue pas/ottomane (1912-1967)
- Author
-
Ocak, Ahmet Yaşar
- Subjects
Social ,L'Albanie,pays des derviches,Les ordres mystiques ,Sosyal - Abstract
1980'1i yıllar Batı bilim dünyasında İsHiın alemine yönelik, özellikle de sufi çevrelerin yakın geçmişteki ve bugünkü durumlan ile ilgili araştırmalara yeniden yoğuı:luk verildiği bir dönemin başlangıcı oldu. Bu yeni yönelişin tabiiki I 979'da İran'da cereyan eden ve diğer İslam ülkelerinde de yankı yapan bir takım olaylarla hiç şüphesiz çok yakından ilgisi bulunduğu gibi, Balkanlar ve Orta Doğu müslüman halklarının yeni yeni baş gösteren siyasi gelişme ve değişimler karşısındaki tutum ve tavırlannı anlamaya çalışınakla da ilgisi vardı. Bu sebeblc Avrupa ve Amerika'da İslam ülkelerindeki dini ve tasavvufi yapı ilc ilgili bir takım sempozyum ve kollogyumlar düzenlenmiş, yayınlar ya- " pılmıştır. Avrupa'da özellikle de Fransa ve Almanya'nın bu konulara yakın bir ilgi gösterdiğini,-yapılan bu yayınlar ve düzenlenen bilimsel toplantıların sayısından anlamak hiç de zor değildir. Paris'teki Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales'in teşebbüsüyle, ilki genel olarak İslam'da Sufı Tarikatlar konusunda !982'dc bu şehirde yapılan Yuvarlak Masa (Table Ronde) toplanıılan serisi, her seferinde değişik Fransız bilim kurumlannın önderliğiyle 1985'te Sevres'de Nakşibendilik, 1 986'da Strasbourg'da Bektaşilik, 1987'dc İsianbul'da M e tamilik ilc devam etti, B u toplantıIann ilk ikisinin zabıtları yayınlandı (Les Ordres Mystiques dans /'Islam, yay: A. Popovic-G. Weinstein, Paris 1986; Naqshibandits, yay: M. Gaborieau-A. Popovic-T. Zarcone, İsianbul 1990). Diğerleri de şu sıralarda baskıda bulunuyor
- Published
- 2015
29. Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, Ankara 1981, Kültür Bakanlığı
- Author
-
Ocak, Ahmet Yaşar
- Subjects
Social ,Abdurrahman,Güzel,Kaygusuz ,Sosyal - Abstract
Doç. Dr. Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, Ankara 1981, Kültür Ba·kanlıgı, Dogumunun 100. yılında Atatürk yayınları no: 29, XVI-343 sahife. Bilindigi gibi Kaygusuz Abdal, Bektaşi edebiyatının öncülerinden ve dolayısıyla bu edebiyatın ilk örneklerini verenlerden sayılan önemli bir şahsiyet olup, aynı zamanda Bektaşiligin en önde gelen evliyasından bilinir. XIV. yüzyılın ikinci yarısı ile XV. yüzyılın ilk yarısında yaşamış bulunan bu zat, belirtilen cepheleri sebebiyle daha önce de incelenmiş ve az da olsa hakkında kitap ve makaleler yayınlanmıştır. Fakat A. Güzel'in adı geçen eseri, Kaygusuz Abdal üzerinde yapılan en yeni ve en geniş bir monografi hüviyetiyle karşımıza çıkmaktadır. Eseri tam anlamıyla degerlendirebilmek için, her şeyden evvel, onu, herhangi bir tasavvuf şairinin sıradan bir monografisi olarak düşünmemek, Kaygusuz Abdal'ın XIV.-XV. yüzyıl Anadolusunun en önemli dini zümrelerinden Rum Abdalları ( Abdalan-ı Rum) 'na mensup ve eserleri bize kadar gelebilen hemen tek şahıs oldugunu gözden kaçırmamak gerekir. O, Anadolu'nun dini, sosyal ve hatta kültürel tarihinde çok önemli roller oynamış bir zümre mensubu ve erken devir Bektaşiligiyle alakah bilinen bir şahsiyet olarak göz önüne alınırsa, böyle bir monografinin sanıldıgından çok daha fazla önemi haiz olacagıkendiliginden anlaşılır. üstelik bu monografinin onun mevcut hemen hemen bütün eserlerine dogrudan müracaat süretiyle birinci elden kaynaklardan hazırlandıgı hesaba katılırsa, kanaatimizce önemi bir kat daha artacaktır. Bu sebeple hemen burada, böyle bir eseri bize kazandıran yazarı tebrik etmek çok yerinde olacaktır.
- Published
- 2015
30. Les Voies d'Allah: Les Ordres Mystiques Dans Le Monde Musulman des Origines a Aujourd 'hui (Allah'a Giden Yollar: Başlangıcından Günümüze İslam Dünyasında Tarikatler), ed. Alexandre Popovic-Gilles Veintsteine, Fayard Paris 1996, 711 s
- Author
-
Ocak, Ahmet Yaşar
- Published
- 2015
31. Osmanlı İmparatorluğunda Marjinal Siifilik: Kalenderf/er (XIVXVII. Yüzyıllar)
- Author
-
Ocak, Ahmet Yaşar
- Subjects
Social ,Osmanlı,İmparatorluğunda,Marjinal Siifilik ,Sosyal - Abstract
D'ou vcnaicnt ces dervichcs crrants, aux chevcux, a la barbc, a la moustachc ct aux sourcils rases, curicuscment vctus ct au compÔrtemcnt marginal, appcles Kalender!, mais aussi Abifiil, Işık, Haydiiri ou Torlak? Qu'ont-ils rcprescntc dans l'E!I!pirc ottoman cntrc le XIV• ct le :XVll• sicclc? C'est a ccs qucstions qu'a cssayc de repondre dans cc livrc, livrc, de façon mcthodique ct scicntifıque, selon l'habitude qu'on lui connait, Ahmet Yaşar Ocak, a qui l'on doit dcja plusieurs ctudcs sur lcs dcrviches hctcrodoxcs ou sur Ic soufismc anatalien en general (Babailer İsyanı, İstanbul, 1980; "Kalenderiler ve Bektaş'ilik"
- Published
- 2015
32. Quelques Remarques Sur le Role Des Derviches Kalenderis Dans Les Mouvements Populaires etLes Activites Aux 15e et 16e Siecles Dans L'Empire Ottoman
- Author
-
OCAK, Ahmet Yaşar
- Published
- 2015
33. Kanuni Sultan Süleyman Devrinde Osmanlı Resmi Düşüncesine Karşı Bir Tepki Hareketi
- Author
-
OCAK, Ahmet Yaşar
- Published
- 2015
34. Alevi İcazetnameleri Yahut Dedelik Kurumunun İnşa ve Meşruiyyet Belgeleri (Diplomatika açısından kısa bir tecrübe).
- Author
-
OCAK, Ahmet Yaşar
- Published
- 2019
35. Selçukluların seleflerine göre medeniyet tarihindeki yeri ve önemi
- Author
-
Ocak, Ahmet, BAİBÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, and Ocak, Ahmet
- Subjects
Seljuks ,Selçuklular ,Sünnîlik ,Gaznelis ,Şiîlik ,Gazâlî ,Sunnîs ,Shiat ,Gazneliler - Abstract
Türkler İslâm medeniyetine önceleri bireysel planda katkıda bulunurken, sonraları devlet olarak da İslâm'ı kabul edince dâhil oldukları bu medeniyetin önemli aktörlerinden biri haline gelmişlerdir. Karahanlılarla başlayan bu süreç arkadan gelen diğer devletlerle devam etmiştir. Halîfelerle ilişkiler Karahanlılar ve Gazneliler için mahallî bir karakter arz ederken, Selçuklular tüm İslâm dünyasını ilgilendiren gelişmelere imza atmışlardır. Halîfeyi Şiî tasallutundan kurtararak eski saygınlığını iade etmiş, aynı zamanda Sünnî İslâm dünyasının siyasî liderliğini de üstlenmişlerdir. Selçuklular, İslâm düşünce tarihinde önem arz eden medreselerin kurumsallaşması gibi işleri başararak Karahanlı ve Gaznelilere göre daha ön plana çıkmışlardır. Açılan Nizâmiye Medreseleri ile eğitim ve düşünce alanında önemli gelişmeler sağlamışlardır. Bu medreselerin müderrisleri Cüveynî ve Gazâlî gibi hocalarla kelam sahasında yeni açılımlar sağlanarak İslâm düşünce tarihine hizmet edilmiştir. Aynı şekilde Kuşeyrî ve Gazâlî tesiriyle tasavvufta yeni şekillenmeler yaşanmıştır. Bu şekilde İslâm medeniyetinin önemli bir aktörü olan Selçuklular, İslâma karşı yöneltilen Bâtınîlik ve Haçlı seferleri gibi tehlikelere karşı, bu medeniyetin lideri olarak onu korumasını da bilmişlerdir. Turks, thought they have initially made personal contributions to the Islamic civilisation, have become one of the most important players of this civilisation after accepting Islam as a state religion and joining to this civilisation. This process, which has started by Karahanlis, has continued by other emerging states afterwards. While this practice points out to a local characteristic for Karahanlis and Gaznelis, Seljuks not only have contacted with the Caliph but also saved him from Shiat hegemony, helped him to regain his former prestige and assumed the political leadership of Sunni Islamic world. Seljuks have become more prominent than Karahanlis and Gaznelis by accomplishing the institutionalization of medrasahs which have played important roles in the history of Islamic thought. They have enabled important developments to take place in the fields of education and thought by the opening of Nizamiye Medrasahs. Lecturers of these medrasahs reconstruction such as Cüveynî and Gazâlî have served to the Islamic thought by offering new perspectives in the fields of Kalam. Similarly, restructuring happened in the Islamic Sufism under the influence of Kuşeyrî and Gazâlî. Seljuks, who were the important intellectual actors of Islamic civilization, have managed to save this civilisation in this way as its leader against the threats directed to it such as Batinis and Christian holy wars.
- Published
- 2012
36. İslâm’ın Temel İnançları Etrafında Oluşan 'Mitolojik' Kültür: 'İslâm Mitolojisi'
- Author
-
OCAK, Ahmet Yaşar
- Subjects
İslam mitolojisi,dini mitoloji,mise-en-question,islamic theology,mitolojik kültür ,Islamic mythology,religious mythology,mise-en-question,Islamic theology,mythological culture - Abstract
In this paper, we will, first, refer to “Islamic mythology”, a phenomenon which was constructed according to a certain conditions in the history of Islamic culture; then try to focus on religious mythological dimension of the texts relevant to basic beliefs of Islam, and then aim to open a scholarly space for a scientific discussion around these texts. This paper is basically an essay as a form of “mise-en-question”. Thus it hopes to be a first step of solution of the problem put forward by our own study. This problem can be tentatively coined as the problem of Islamic mythology. This term has a long time of application, and not a new term., Bu makalede, biz öncelikle, İslam kültür tarihindeki belli bir takım şartların sevkiyle oluşan bir fenomen olan “İslami mitoloji”den söz edeceğiz. Sonra İslam’ın temel inançlarıyla ilgili metinlerdeki dini mitolojik boyuta dikkat çekmeye çalışacak ve bu metinler etrafında bilimsel bir tartışma alanı açmayı hedeflemekteyiz. Bu makale Frenkçe tabiriyle bir “mise-en-question” denemesidir; dolayısıyla bu sorunsalın çözümü konusunda bir ilk adım olarak kabul edilmeyi ümit etmektedir. Bahis konusu bu sorunsal, İslâm ilahiyat kültürünün pek çok bakımlardan önemli bu boyutu, kısaca adlandırmamız gerekirse, bizim “şimdilik” kaydıyla kullandığımız bir terimle, “İslâm mitolojisi”dir. Bu terim bilindiği gibi yeni değildir ve uzun zamandan beri zaten kullanılmaktadır.
- Published
- 2014
37. Öğretirken Öğrenmek
- Author
-
ERÜNSAL, İsmail E. and OCAK, Ahmet Yaşar
- Published
- 2014
38. XVI.-XVII. Yüzyıllarda Bayrâmî (Hamzavî) Melâmîleri ve Osmanlı Yönetimi
- Author
-
OCAK, Ahmet Yaşar
- Subjects
Tarih ,Cultural Studies ,History ,Osmanlı İmparatorluğu,Bayrâmî Melâmîliği,Hamzavîlik,XVI.-XVII. Yüzyıllar - Abstract
Altıyüz yıllık tarihi boyunca Osmanlı İmparatorluğu'nda mevcut olmuş tarikatlar arasında özellikle ikisi, gerek yapı husûsiyetleri gerekse merkezî yönetimle ilişkileri açısından bir hayli dikkate değerdirler. Bunların ilki ve en eskisi olan Kalenderiyye tarikatı, XIV. yüzyılın başından XVII. yüzyılın sonlarına kadar maceralı bir çizgi takip ederek bu yüzyılın sonlarına doğru Bektaşîlik için de eriyip gitmiştir. Diğeri ise, Hacı Bayram-ı Velî'nin (öl. 1430) halîfesi olup 1475'te Göynük'te vefat eden Ömer Dede (Emîr Sikkînî) ile başlayıp yine XVIII. yüzyılın sonlarına doğru bir sükûn devresine giren Bayrâmî Melâmîliği, diğer adıyla Hamzavîlik'tir. Bu sükûn devresi XIX. yüzyılda sona erecek, Seyyid Muhammed Nûr el-Arabî ile yeni bir devre başlamış olacaktır.
- Published
- 1997
- Full Text
- View/download PDF
39. Selçuklular Döneminde Şiî-Sünnî İlişkisi
- Author
-
OCAK, Ahmet
- Published
- 1996
- Full Text
- View/download PDF
40. TÜRKOLOJİ VE ALEVİLİK BEKTAŞİLİK ARAŞTIRMALARININ BÜYÜK USTASI: IRENE MELIKOFF
- Author
-
OCAK, Ahmet Yaşar
- Subjects
Türkoloji ,Alevilik ,Bektaşilik ,Irene Melikoff ,Area Studies ,Alan Çalışmaları - Abstract
Mélikoff, bilim dünyasında titizliği ile çalışan, bunu yazdığı eserleriyle ortaya koyan birbilim insanıdır. Özellikle Türkoloji alanında yarım asra varan çalışmaları ile dikkat çekenMélikoff, yaşamına dair izler takip edildiğinde oldukça zengin bir geçmişe rastlanır. Türkolojialanında yaptığı çalışmalar onun bilimsel kimliğini sağlamasının yanında, saygınlığınada vesile olmuştur. Onun yayınlarını bilimsel yayınları, Turcica Dergisi’ndeki yazıları, bilimdünyasına katkısı olan eserleri olmak üzere üç temel başlık altında toplayabiliriz.
- Published
- 2009
41. TÜRKİYE'DE ALEVÎLİK-BEKTAŞÎLİK ARAŞTIRMALARINDA TARİHİ BOZMA, YAKLAŞIM ve TARİHSEL PERSPEKTİF YANLIŞLARI
- Author
-
OCAK, Ahmet Yaşar
- Subjects
Social ,Sosyal ,Alevilik-Bektaşilik,Tarih,Türkler,Safevî,Türkmenler,Osmanlı - Abstract
Alevîlik ve Bektaşîlik ile ilgili araştırmaların geçmişi, Türkiye'de Cumhuriyetle aşağı yukarı yaşıt sayılabilir. Bilhassa Ziya Gökalp sosyolojisinin etkisiyle, İslamiyet milliyetçi gözle görülmeye başlanınca, İslamiyet'in Arap ve İran etkilerinden arınmış, yalnızca Türklere has bir şeklinin olması gerektiğine inanan bazı bilim ve fikir adamları, bunun Alevîlik ve Bektaşîlik olabileceğini düşündüler. Başta Köprülüzâde Mehmed Fuad olmak üzere, o zamanlar Türk Yurdu dergisinin etrafında toplanmış bulunan Baha Said, Hamid Sadi, Hamid Vehbi vb. şahsiyetler, bu dergide bir dizi araştırma ve incelemeler yayınlamaya başladılar. 1920'li yıllarda Türk Yurdu’ndaki bu yayınları, İstanbul Darülfünunu İlahiyat Fakültesi Mecmuasındaki Yusuf Ziya (Yörükan)'ın araştırmaları izledi. Onun Türkiye'deki muhtelif Alevî cemaatleri üzerinde ciddi ve mahallinde gözlemlere dayalı makaleleri, bugün de hala değerlerini korumaktadır.
- Published
- 2006
42. 'ANADOLU'DA İSLÂMİYET', FUAT KÖPRÜLÜ ve SONRASI
- Author
-
OCAK, Ahmet Yaşar
- Subjects
Social ,Fuat Köprülü,Anadoluda İslamiyet,Franz Babinger Türk Tarihçiliği ,Sosyal - Abstract
Bu yazıda, bilimsel şahsiyeti ve bu çerçevede tarihçiliği, yalnız zamanında değil günümüzde de dünyaca müsellem M. Fuat Köprülü'nün bu yönleri üzerinde durulmayacaktır. Bu konuda bugüne kadar pek çok müspet menfi şey konuşulup yazılıp söylenmiştir. Sonuçta onun gelmiş geçmiş en büyük Türk tarihçisi olduğuna, Türk tarihinin yalnız belirli bir döneminin veya alanının değil, neredeyse bütün zamanlarının ve bütün alanlarının en büyük uzmanı, hattâ bazılarının mübeşşiri olduğuna şüphe yoktur. Ne yazık ki Türkiye böyle bir simayı bir daha belki hiç yetiştirmeyecektir.
- Published
- 2006
43. From the Bâbâ'î Rebellion to the Emergence of the Kızılbash
- Author
-
OCAK, Ahmet Yaşar
- Subjects
Tarih ,History ,Alevîlik,Babaîler İsyanı,Kızılbaşlık,Anadolu,İslâm ,Alevism,Babai Revolt,Qizilbash,Anatolia,Islam - Abstract
Alevîliğin tarihi, dünya tarihindeki benzeri birçok olgu gibi kökü uzun yüzyıllara dayanan bir süreç oluşturur. Bu süreç, uzun ve belli bir kronolojik boyutta, belli bir mekânda bazen çok yavaş ta olsa değişime uğrayarak bugüne kadar gelen çok ta homojen olmayan bir toplumsal yapının ürünüdür. Dolayısıyla bu tarihin bütün yönleriyle analizi, sistemli bir biçimde kavranması, anlaşılması ve anlatılması hayli çetin ve güç bir konu olarak böyle bir makale çerçevesinde tabii ki tam anlamıyla mümkün olamayacaktır. Bu makalenin amacı da, böyle bir iddiadan olabildiğince kaçınarak, bugünkü durumda tarihsel ve aktüel boyutlarıyla ortada duran Alevîlik olgusunu anlamaya yardımcı olabilecek genel bir tarihsel perspektif vermeyi denemektir., The history of the ‘Alawis, like many other similar phenomena in world history, embodies a process whose roots tap the deep recesses of time. This process, in its extended and explicit chronological aspect, is the product of a social structure peculiar to a certain area and one which exhibits a lack of homogeneity due to the change-albeit very slow-it has undergone. For this reason, a thorough analysis capable of facilitating, in a systematic and fully satisfactory manner, comprehension and explication of this history constitutes a daunting task. The present article represents an attempt to outline a general historical perspective that may assist the reader in understanding the ‘Alawi phenomenon as it currently exists in both its historical and actual dimensions. Stress is placed upon the fact that it is an error to view the subject of the ‘Alawis as an independent, singular, and unique episode divorced from the history of the Turks and that of Turkey and that of Islam in general and to approach it from this perspective. In other words, apart from similar structuralizations noted as occurring in the historical scheme, the ‘Alawis should not be construed as sui generis. Moreover, the writer aims to show that linking the origin of the ‘Alawi movement to the struggle for succession that occurred following the death of the Prophet Muhammad can lead to very serious errors in terms of time, space and chronology.
- Published
- 1999
44. Alevi Identity: Cultural, Religious and Social Perspectives, ed. by T. Olsson - E. Özdalga - C. Raudvere, Swedish Research Institute in İstanbul 1998 [Kitap Tanıtımı]
- Author
-
OCAK, Ahmet Yaşar
- Subjects
Tarih ,History ,Türkiye,Alevilik,Sünnilik,Tarih - Abstract
Alevî kimliği, yaklaşık son on yılı içinde, son yıllarda sık kullanılan bir analiz yöntemine göre, Sünnî çoğunluğun karşısındaki “öteki” kimliği içinde değerlendirilen bir kesim olarak Türkiye'nin gündemine ağırlıklı olarak yerleşti. Bu süre içinde konuya, siyasetçi kesimi başta olmak üzere, her iki kimlikle de organik bağlanası bulunmayan "laik" çevreler, Sünnîler ve bizzat Aleviler de dahil muhtelif kesimlerce çok çeşitli açılardan bakıldı; birbiriyle taban tabana zıt tanımlamalar yapıldı; bu arada Alevi kesimin kendi kendini tanımlamalarına şahit olundu. Yalnız Sünni kesimin Alevi kimliğine bakışında değil, bu sonuncu kesimin de kendi kendini tanımlamakta, sanıldığı gibi tek bir bakış açısı, tek bir kimlik tanımı, tek bir söylem kullanmadıkları, kısaca kendi içinde de çok çeşitli “kesimler” oluşturduğu görüldü.
- Published
- 1999
45. MELAMIS-BAYRAMIS: Études sur les Trois Mouvements Mystiques Musulmans (Melâmîler-Bayramîler: Üç Tasavvufî Hareket Üzerine İncelemeler) réunies par Nathalie Clayer, Alexandre Popovic et Thierry Zarcone, Les Éditions Isis, İstanbul 1988, VI=326 s. [Kitap Tanıtımı]
- Author
-
OCAK, Ahmet Yaşar
- Subjects
Tarih ,History ,İslâm,Melâmilik,Bayrâmîlik,İstanbul,1987 - Abstract
Bu kitap, editörler tarafından önsözde de belirtildiği gibi, esasında CNRS'e bağlı olarak İslâm ülkelerindeki tasavvuf hareketleri ve tarikatların araştırılmasına yönelik, bir kısmı Alexandre Popovic ve ekibi tarafından 1980'li yıllarda değişik Avrupa şehirlerinde düzenlenen bir dizi milletlerarası kollokyumdan beşincisi olup, Haziran 1987'de İstanbul'da Melâmilik-Bayrâmîlik üzerine yapılan toplantının bildirilerinden oluşmaktadır.
- Published
- 1999
46. Selçukluların dini siyaseti ve İslam alemi (1040-1092)
- Author
-
Ocak, Ahmet, Cömçe, Salim, and Diğer
- Subjects
Tarih ,Seljuks ,History ,Religious life ,Şia ,Politics ,Sects ,Islam - Abstract
410
- Published
- 1999
47. IRÈNE MÈLIKOFF, Hadji Bektach: Un Mythe & ses Avatars, Genèse & Evolution du Soufisme Populaire en Turquie (Hacı Bektaş: Bir Efsane ve Görüntüleri, Türkiye'de Halk Sufîliğinin Doğuşu ve Gelişmesi), Islamic History and Civilisation: 20, Brill, Leiden-Boston-Köln 1998, XXVI+317. [Kitap Tanıtımı]
- Author
-
OCAK, Ahmet Yaşar
- Subjects
Tarih ,History ,Alevîlik,Bektaşîlik,Hacı Bektaş,Türkiye,Sufîlik - Abstract
Alevîlik ve Bektaşîlik tartışmaları yaklaşık 1985'lerden itibaren ve özellikle de içinde yaşamakta olduğumuz 1990'lı yıllarda hızlı bir şekilde Türkiye'nin gündemine girdi. Türkiye tarihinde mühim bir dönüm noktasını simgeleyen bu vâkıa, yaklaşık on yıldır tartışılmakta ve üzerinde pek çok yayın yapılmaktadır. Bu vâkıa Türkiye dışında da, münhasıran Fransa, Almanya ve Hollanda gibi, Alevî-Bektaşî kökenli Türk işçilerinin ağırlıklı olarak yaşadığı Batı Avrupa ülkelerinde de çok tabii bir yansıma buldu. Bunun sonucu, Türkiye'de Alevî-Bektaşî kökenli yazarlar tarafından yoğun bir tempo ile sürdürülen çoğu ideolojik ve yüzeysel yayın furyasına karşılık, sözü edilen ülkelerde bilhassa akademik çevrelerin bu konuya yöneldiği ve genç araştırmacıların Türkiye'ye akın ettiği görüldü. 1990'lı yılların başından beri Türkiye’de çok sayıda Amerikan, Fransız, Alman, Hollandalı ve kısmen İngiliz kökenli sosyoloji veya antropoloji eğitimi almış genç araştırmacılar Alevîlik ve Bektaşîlik üzerine çalışmakta ve yayın yapmaktadırlar.
- Published
- 1998
48. MICHEL BALIVET, Islam Mystique et Révolution Armée dans les Balkans Ottomans: Vie du Cheikh Bedreddîn 'le Hallâj des Turcs' (1358/59-1416) [Osmanlı Balkanlarında Tasavvufî İslâm ve Silahlı İhtilal: Türkler'in Hallâc'ı Şeyh Bedreddîn'in Hayatı (1358/59-1416), Cahier du Bosphore: XII, Les Éditions Isis, İstanbul 1995, VI=175 s. [Kitap Tanıtımı]
- Author
-
OCAK, Ahmet Yaşar
- Subjects
Tarih ,History ,Osmanlı,Balkanlar,Tasavvufî İslâm,Türkler,Hallâc,Şeyh Bedreddîn,1402 Ankara Savaşı,Fetret Devri - Abstract
Bilindiği gibi Şeyh Bedreddîn, 1402 Ankara Savaşı’nın ve onu takip eden Fetret Devri’nin yarattığı siyasal ve toplumsal buhran ortamında filizlenen büyük bir sosyal hareketin kahramanı olarak Osmanlı tarihinde ortaya çıkan mühim bir şahsiyettir. Şeyh Bedreddîn ve hareketi, Türkiye'de özellikle 1960'lardan sonra yükselen entelektüel ve bilhassa militan sol çevrelerin üstlendiği marksist toplumcu tarih yaklaşımınca en çok ilgi gösterilen, bu sebeple de sık sık ele alınan bir konu olarak ileri çıktı. Osmanlı tarihinde bir çok toplumsal ayaklanma olayı meydana geldiği halde, bunların hiç birinin lideri, hatta Pir Sultan Abdal bile şimdiye kadar Şeyh Bedreddîn ölçüsünde ilgiye mazhar olmamıştır. Bununla beraber Şeyh Bedreddîn, gerek şahsiyet yapısı, gerekse öncüsü olduğu toplumsal hareketin mahiyetinin daha tam olarak aydınlığa kavuşturulmaması sebebiyle, Türkiye tarihinin henüz çözülememiş bir problemi olarak güncelliğini korumaktadır. Bu yüzden özellikle Türkiye'deki amatör tarihçi çevrelerinde bugüne kadar hakkında oldukça yayın yapılmıştır.
- Published
- 1998
49. Fuad Köprülü, Sosyal Tarih Perspektifi ve Günümüz Türkiye’sinde Din ve Tasavvuf Tarihi Araştırmalarında 'Tarihin Saptırılması' Problemi
- Author
-
Ocak, Ahmet Yaşar
- Subjects
Religion ,Sosyal tarih ,Din ,Fuad Köprülü ,Tarihin saptırılması ,Social history ,History of Sufism ,Distortion of history ,Tasavvuf tarihi - Abstract
Url: http://sutad.selcuk.edu.tr/sutad/article/view/74
- Published
- 1997
50. Remarques sur les répercussions de la première croisade en Anatolie seldjoukide et dans l'historiographie turque moderne
- Author
-
Ocak, Ahmet Yaşar
- Abstract
Dans cet article, on s'arrête en premier lieu sur la présence turque en Anatolie byzantine comme une des causes apparentes de la première croisade, ainsi que sur la réaction des Turcs seldjoukides contre les croisés. Nous ne rencontrons pas les échos de la première croisade dans les sources historiques seldjoukides (et cela provient très probablement de l'absence d'une conception concernant le phénomène de «croisade» chez lez Turcs comme chez tous les musulmans du Moyen Orient de l'époque. Ils croyaient tout simplement combattre les mercenaires francs de l'armée byzantine), mais nous en trouvons quelques traces dans les romans épiques. Si l'on parle de la conséquence la plus sérieuse de la première croisade du point de vue de l'histoire turque, on peut dire sans doute que les Turcs ont été obligés de quitter provisoirement les territoires de l'Anatolie du Nord-Ouest et de se retirer vers l'anse du Halys. Cela a causé un retard d'environ deux siècles et demi à leur implantation dans les Balkans., Ocak Ahmet Yaşar. Remarques sur les répercussions de la première croisade en Anatolie seldjoukide et dans l'historiographie turque moderne. In: Le concile de Clermont de 1095 et l’appel à la croisade. Actes du Colloque Universitaire International de Clermont-Ferrand (23-25 juin 1995) Rome : École Française de Rome, 1997. pp. 313-323. (Publications de l'École française de Rome, 236)
- Published
- 1997
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.