Search

This study aims to examine the relationship between the fear of COVID-19, well-being, and life satisfaction perceptions of people aged 18 and over living in Turkey. Another aim of the study is to reveal whether the participants' COVID-19 fear, well-being, and life satisfaction perceptions change according to various socio-demographic characteristics. In the study, data was collected from 3111 people through a questionnaire created via Google Form on the internet. The data collection process was carried out on April 11-16, 2020. The results obtained from the study showed that COVID-19 fear status and life satisfaction levels of the participants were moderate while the well-being levels were low. According to the result of the regression analysis, it was determined that the fear of COVID-19 explained 11.3% of the total variance on well-being and 1.3% of the total variance on life satisfaction; and well-being explained 19.4% of the total variance on life satisfaction. Furthermore, it was determined that the scores of the participants regarding the fear of COVID-19 showed statistically significant differences according to age, gender, education level, working status, having any chronic diseases, regular drug use, and income level.

Bu çalışmada bireyin ruh sağlığını etkileyen çevresel ve sosyal faktörler ile ruh sağlığı alanında sosyal hizmet mesleğinin önemi ele alınmıştır. İnsanların ruh sağlığını etkileyen pek çok faktör bulunmaktadır. Ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı, kişinin hastalığına yönelik tedavi planını gerçekleştirirken ruh sağlığı ekibinin bir üyesi olan sosyal hizmet uzmanları hastayı etkileyen çevresel ve sosyal faktörleri araştırmakta, gerek görülen konularda müdahale planı hazırlamakta ve mesleki uygulanma gerçekleştirmektedir. Son yıllarda özellikle toplum temelli ruh sağlığı modelinin yaygınlaşmasıyla açılan toplum ruh sağlığı merkezlerinde sosyal hizmet uzmanları ruh sağlığı alanında daha aktif hale gelmişlerdir. Bu çalışmada sonuç olarak; ruh sağlığı alanında önemli profesyoneller olan sosyal hizmet uzmanlarının bu alanda nasıl daha verimli çalışabilecekleri öneriler kapsamında paylaşılmıştır.

Meslek etiği kapsamında oluşturulan kurallar, meslekler için güvence sağlayan ilke ve sorumluluklar içerir. Sosyal hizmet mesleği de belli başlı etik ilke ve sorumluluklara sahiptir. Sosyal hizmet etik ilke ve prensipleriyle ilgili ilk taslak çalışmaların girişim bazında 1920’lerde başladığı bilinmektedir. Sosyal hizmet etik ilke ve prensipleriyle ilgili en güncel belge olan Ulusal Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği (NASW) Etik Kurallar Rehberi 2017 yılındaki revizyonu ile sosyal hizmet uzmanlarına rehber olmaktadır. Belgede yenilikçi olarak, hizmetin teknolojik veya elektronik düzlemde verilmesiyle ilgili bazı maddelerde ek açıklamalarda bulunulmuştur. Bu çalışmada Rehber’de açıklanan etik sorumluluklardan yalnızca müracaatçılara ilişkin olanlar ele alınmıştır. 17 başlık altında incelenen bu sorumluluklarla ilgili bazı örnekler sunulmaya çalışılmıştır. Ayrıca sosyal hizmet mesleğinde etik karar verme sürecinin nasıl olabileceği konusunda bir inceleme sunulmuştur. Bu çalışmadaki amaç hem güncel gelişmeler ışığında müracaatçılarla ilgili etik sorumlulukları ele almak hem de tamamlayıcı bir konu olarak etik karar verme sürecine yer vermektir.

Objective: This research aims to investigate the effects of “Social Work Intervention Based on Solution Focused Brief Therapy (SFBT) on college students’ hopelessness and stress levels. Method: A total of 24 college students who applied Hacettepe University Beytepe Psychological Counseling Unit in the fall of 2015-2016 academic year were assigned to intervention and control groups. SFBT between 4-8 sessions were conducted with each student from intervention group during the intervention. A quasi-experimental research model based on pretest-posttest with comparison group has been chosen for the study. Mann Whitney U test was utilized to analyze results. Results: For the Hopelessness Scale the difference among scores for the Motivation Loss Subscale was statistically significant (p < 0.05). Similarly, the difference among the total Hopelessness Scale score and the two other Hopelessness Subscale scores (Expectations and Feelings About Future and Hope Subscales) and for Perceived Stress Scale scores were statistically significant in favor of the intervention group (p < 0.001). Effect size of the intervention was found to be large for all the scales and for most of subscales. Conclusion: Results indicate that the social work intervention based on SFBT was statistically significant and effective on the college students., Amaç: Bu araştırmanın amacı Çözüm Odaklı Kısa Süreli Terapiye Dayalı Sosyal Hizmet Müdahalesinin üniversite öğrencilerinin umutsuzluk ve stres düzeylerine etkisini incelemektir. Yöntem: 2015-2016 akademik yılı güz döneminde Hacettepe Üniversitesi Beytepe Psikolojik Danışma Birimine başvuran toplamda 24 öğrenci bu araştırmanın deney ve control grubuna dahil edilmiştir. Müdahale kapsamında, deney grubundaki öğrencilere 4-8 oturum arasında ÇOKT uygulanmıştır. Öntest - sontest kontrol gruplu yarı deneysel model bu araştırmada kullanılmıştır. Sonuçların analizinde Mann Whitney U Testi kullanılmıştır. Bulgular: Umutsuzluk ölçeği motivasyon kaybı altboyutu için puanlar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı (p

Bu calismanin amaci, saglik okuryazarliginin alt boyutlari ve yasam doyumu uzerinde yas, cinsiyet, medeni durum ve egitim durumu gibi degiskenlerin etkilerini incelemektir. Calismanin bir diger amaci ise, Suriyeli gocmenlerin saglik okuryazarligi algilarinin yasam doyumlari uzerindeki etkilerini arastirmaktir. Calisma, Kilis ilinde yasayan 18 yas ve uzeri Suriyeli gocmenler uzerinde gerceklestirilmistir. Veriler 11 Aralik 2017 - 03 Ocak 2018 tarihleri arasinda 424 katilimcidan toplanmis ve degerlendirilmistir. Verilerin analizinde tanimlayici istatistikler, iki ortalama arasindaki farkin onemlilik testi, tek yonlu varyans analizi (Anova), guvenilirlik analizi ve cok degiskenli regresyon analizi kullanilmistir. Yapilan analizler sonucunda, yas, egitim duzeyi, bir yil icinde bir saglik kurumuna gitme durumunun saglik okuryazarliginin erisim ve anlayis alt boyutlarini etkiledigi bulunmustur. Ayrica saglik okuryazarliginin tum boyutlarinin yasam doyumundaki toplam varyansin sadece %1.1'ini acikladigi tespit edilmistir.

Bu çalışmada Burdur ili merkezinde yaşayan yaşlıların sürekli kaygı ve sürekli depresyon durumları incelenmiştir. Burdur ili merkezindeki yaşlı bireylerde kaygı ve depresyonun belirli demografik değişkenler açısından incelenmesi ve kaygının yaşlılardaki depresyon üzerindeki etkisinin incelenmesi bu araştırmanın ana amacıdır. Bu çalışmanın, yerel literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Araştırmanın türü betimsel nitelikte bir nicel araştırma olarak belirlenmiştir. Araştırmanın evrenini Burdur il merkezinde yaşayan 65 yaş ve üzerindeki bireyler oluşturmaktadır ve 404 yaşlı birey araştırmaya dâhil edilmiştir (N=12.378). Çalışmada örnek hacmi, ana kitle oranlarına dayalı kümelendirilmemiş tek aşamalı tesadüfî olasılık örnekleme yöntemi ile belirlenmiştir. Araştırmadan elde edilen sonuçlar, araştırmaya katılan yaşlı grup içerisinde kadınların, emekli olmayanların, sosyal yardım alanların, bekâr olanların, bir engeli veya ciddi bir tıbbi rahatsızlığı olanların ve eğitim seviyesi düşük olanların kaygı ve depresyon açısından daha yüksek risk altında olduklarını göstermektedir. Araştırmaya katılan yaşlı bireylerin kaygı düzeyleri (2.31 ±.46), depresyon düzeylerinden (2.16 ±.53) daha yüksek bulunmuştur. Kaygı düzeyi, depresyon üzerindeki toplam varyansın %41’ini açıklamaktadır. Ayrıca yapılan korelasyon analizi sonuçlarına göre Burdur il merkezinde yaşayan yaşlı bireylerin kaygı (anksiyete) ile depresyon düzeyleri arasında pozitif yönde ve yüksek düzeyde bir ilişki söz konusudur (r=.64). Sonuç olarak, Burdur il merkezindeki yaşlıların kaygı ve depresyon düzeyi açısından risk altında oldukları açıktır ve çeşitli politika ve uygulamalarla söz konusu nüfus için belirli destek mekanizmaları oluşturulmalıdır.

The aim of this study examines the relationship between quality of life, satisfaction with life and multidimensional perceived social support in people aged 65 years and older. The implementation p...

The purpose of this study is to investigate the relationships between self-care agency and well-being perceptions of elderly people and to reveal whether or not self-care agency and well-being differ based on some socio-demographic characteristics. In the study, the data were collected by using Self-Care Agency Scale and WHO-5 Well-Being Scale from 394 elderly individuals residing in the city center of Burdur province between November and December 2019. In data analysis, descriptive statistical methods, one-way analysis of variance, two independent groups t-test, reliability analysis, correlation analysis and regression analysis were used. The correlation analysis results of the study indicated that there was a positive and moderate correlation between self-care agency and well-being of the participants (r = 0.41). According to the regression analysis, participants' perception on self-care agency accounted for 17.3% of total variance on well-being. According to this, increasing perceptions on self-care agency statistically increased well-being perceptions (t = 9.069

Today, behavioral addiction has become an increasingly important topic in terms of health and has become one of the important working areas of clinicians. Behavioral addiction is a type of addiction characterized by a specific behavior model and comes with both physical, psychological and social consequences. Gambling, internet, food, shopping and sexual addiction are among the major behavioral addictions. The aim of this study is to present the literature information on the subject of behavioral addiction, to introduce the types of behavioral addiction and to discuss what kind of social work practices can be applied to the groups of clients who have behavioral addiction. In particular, what kind of interventions social workers can conduct at the generalist social work and clinical level for clients with behavioral addiction will be discussed in the focus of Turkey., Günümüzde davranış bağımlılığı sağlık açısından giderek daha da önem kazanan bir konu ve klinisyenlerin önemli çalışma alanlarından biri haline gelmiştir. Davranış bağımlılığı, belirli bir davranış modeli ile karakterize olan bir bağımlılık türü olarak ve gerek fiziksel gerekse psikolojik ve sosyal sonuçlarıyla karşımıza çıkmaktadır. Kumar, internet, yeme, alışveriş ve cinsel bağımlılık başlıca davranış bağımlılıkları arasında sıralanmaktadır. Bu çalışmada amaç, davranış bağımlılığı konusu hakkında literatür bilgisini sunmak, davranış bağımlılığı türlerini tanıtmak ve davranış bağımlılığı yaşayan müracaatçı gruplarına yönelik ne tür sosyal hizmet uygulamalarının gerçekleştirilebileceğini ele almaktır. Özellikle Türkiye özelinde, sosyal hizmet uzmanlarının davranış bağımlılığına sahip müracaatçılara yönelik klinik düzeyde ve genelci sosyal hizmet açısından ne tür müdahalelerde bulanabilecekleri tartışılacaktır.

Bu arastirmanin amaci, Mehmet Akif Ersoy Universitesi (MAKU) Iktisadi ve Idari Bilimler Fakultesi’nde ogrenim goren ogrencilerin pozitif/ negatif duygu ve cok boyutlu algilanan sosyal destek acisindan mevcut durumlarini bazi demografik degiskenlere gore incelemektir. Arastirmaya toplam 843 (530 kiz ve 313 erkek) ogrenci katilmistir. Genel tarama modeline uygun olarak yurutulen bu arastirmada kota ornekleme yoluna gidilmistir. Bu baglamda ogrenim turu ve bolum bazinda her bir kategoriden en az %20 oraninda ogrenci dahil edilmistir. Arastirmaya yalnizca 2016-2017 bahar yari yilinda ogrenim goren ogrenciler dahil edilmistir ve bu yonuyle arastirma kesitsel bir ozellik tasimaktadir. Arastirmaya katilan ogrencilerin pozitif duygu ortalama puanlari 3,21±0,73, negatif duygu puan ortalamalari 2,18±0,71, cok boyutlu algilanan sosyal destek olcegi aile, arkadas ve ozel kisi alt boyutlari puan ortalamalari sirasiyla; 5,68±1,50, 5,65±1,59 ve 4,67±2,29 olarak bulunmustur. Isletme bolumu ogrencilerinin, kamu yonetimi ogrencilerine oranla anlamli duzeyde daha yuksek pozitif duygu puan ortalamasina sahip olduklari, bunun yaninda kamu yonetimi bolumu ogrencilerinin, bankacilik ve finans bolumu ogrencilerine gore negatif duygu acisindan anlamli duzeyde daha yuksek bir ortalamaya sahip olduklari gorulmustur. Diger bazi degiskenler ve boyutlar acisindan da (cinsiyet, kalinan yer, yas, sinif, ogrenim turu,) bazi anlamli farklar elde edilmistir.

Bu arastirma ile kurum bakimi deneyimi olan bireylerin is ve yasam doyumlarinin incelenmesi amaclanmistir. Arastirma 2012 Ekim-2013 Aralik aylari arasinda Ankara’da, kurum bakimi deneyimi olan 82 kisi ile gerceklestirilmistir. Arastirmanin sonuclari genel olarak soyledir: Arastirmaya katilanlarin %83’u 19-34 yas arasi bireylerden olusmaktadir, katilimcilarin %31,7’si kadin, %68,3’u erkek ve %40,2’si evlidir. Katilimcilarin kurum (is yeri) degisikligi sayilarina bakildiginda, 4-7 arasinda kurum degisikligi yapanlarin, 1-3 arasinda kurum degisikligi yapan katilimcilara gore yasam doyumlarinin daha yuksek oldugu gorulmustur. Katilimcilardan bir cocuk sahibi olanlarin ise is doyumlarinin ve dissal doyumlarinin yuksek oldugu, cocuk sahibi olmayanlarin ise is doyumlari ile dissal doyumlarinin dusuk oldugu gorulmustur. Ekonomik durumunu yuksek olarak belirten katilimcilarin, is ve yasam doyumu alt olceklerinden aldiklari puan, ekonomik durumu dusuk olan katilimcilarin is ve yasam doyumundan aldiklari puanlarindan daha yuksek oldugu saptanmistir.