Search

Bu araştırma; yaşamın ve işin anlam kaynaklarının neler olduğunu incelemek, aralarındaki ilişkiyi ortaya koymak ve çeşitli anlam kaynakları bağlamında psikolojik iyi oluşun farklılaşıp farklılaşmadığını tespit etmek amacıyla yürütülmüştür. Araştırmada tarama deseni kullanılmıştır. 588 çalışandan, çevrimiçi anket tekniği kullanılarak hem kapalı hem de açık uçlu sorularla veri toplanmıştır. Bu veriler, içerik analizi, Fisher’ın Kesin Olasılık Testi ve ANOVA testiyle analiz edilmiştir. Yapılan analizler sonucunda; yaşamın anlam kaynaklarının; duygusal bağlılık, esenlik, değer odaklılık, maneviyat, faydalı olma, amaçlar, bireysel gelişim ve para kazanma olduğu tespit edilmiştir. Bunun yanında işin anlam kaynaklarının; faydalı olma, tutku, esenlik, para kazanma, saygınlık, gelişim, görev, vatan sevgisi ve maneviyat olduğu saptanmıştır. Yaşamın ve işin anlam kaynakları arasında anlamlı ilişkinin olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca işin anlam kaynaklarına göre psikolojik iyi oluşun değiştiği belirlenmiştir. İşte anlam bulanların, bulmayanlara göre psikolojik iyi oluşu daha yüksektir. Ancak işe yüklenen anlam para kazanma ise psikolojik iyi oluş anlamlı olarak düşmektedir.

A pandemic was declared in 2020 due to COVID-19. The most important way to deal with the virus is mass vaccination which is a complex task in terms of fast transportation and process management. Hospitals and other health centers are appropriate for vaccination process. In addition, in order to protect other patients from COVID-19 and provide rapid access to vaccines, mobile vaccination clinics can also be considered. In this study, the location assignments of mobile vaccination clinics that can serve some regions of three cities in Turkey are examined. The linear formulation of the problem is given, and the multi-facility location problem for COVID-19 vaccination is investigated with Lagrange relaxation and modified saving heuristic algorithm. For the proposed fuzzy MCDM integrated saving heuristic, the importance of candidate locations is calculated with the aid of decision makers who give their views in spherical bipolar fuzzy information. The results of different approaches are compared, and it is intended to guide future studies.

Meslek aşkı, bir işi anlam ve amaç duygusuyla topluma fayda sağlama aracı olarak değerlendirmeyi ifade etmektedir. Meslek aşkının hayata anlam katması ve yaşam doygunluğu sağlaması beklenmektedir. Meslek aşkı ve yaşamın anlamı, bireylerin görev tanımları dışındaki diğer işlere gönüllü olmalarını ve işbirliğine dayanan davranışlarını güçlendireceği öngörülmektedir. Bu beklentiyi ve öngörüyü test etmek amacıyla Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüklerinde dezavantajlı gruplara hizmet veren sosyal çalışmacılar üzerinde bir araştırma yapılmıştır. Sosyal çalışmacılarda meslek aşkı ve prososyal hizmet davranışları ilişkisini ve bu ilişkiye yaşamın anlamının aracılık etkisini araştırmaktır. Kolayda bir örnekleme yöntemi kullanılarak 279 katılımcıya ulaşılmış ve anket tekniğiyle veri toplanmıştır. Veriler IBM AMOS 23 ve SPSS 22 paket programlarıyla analiz edilmiştir. Analizler sonucunda, meslek aşkının hem yaşamın anlamı hem de prososyal hizmet davranışları üzerinde etkisinin olduğu tespit edilmiştir. Aynı zamanda yaşamın anlamının da prososyal hizmet davranışlarını etkilediği saptanmıştır. Bununla birlikte, en önemli bulgu ise meslek aşkının prososyal hizmet davranışları ile ilişkisinde yaşamın anlamının aracılık etkisidir.

Bu araştırmada, kişi-örgüt uyumunun yapılan gönüllü işin anlamlılığının önemli bir öncülü olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Çünkü STK’larda ücret karşılığında olmadan çalışan gönüllülerin STK-gönüllü değerlerinin uyuşması önemli bir motivasyon ve anlam kaynağı olabileceği düşünülmektedir. Bu amaçla çeşitli STK’larda aktif olarak gönüllü olan 233 kişiden anket tekniğiyle veri toplanmıştır. Anket formunda; demografik soruların yanı sıra kişi-örgüt uyumu ve işin anlamlılığı ölçeklerine yer verilmiştir. Katılımcılardan elde edilen veriler; korelasyon ve yapısal eşitlik modeliyle analiz edilmiştir. Yapılan analizler sonucunda; kişi-örgüt uyumu ile işin anlamlılığı arasında önemli düzeyde pozitif bir ilişkinin olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca kişi-örgüt uyumunun, işin anlamlılığını pozitif şekilde etkilediği ve düzeyinin artmasında önemli bir öncül olduğu saptanmıştır. Sonuç olarak değerler, inançlar hedefler ve beklentiler açısından gönüllü-STK uyumunun, gönüllülerin işi değerli, önemli ve faydalı olarak algılamalarında rol oynadığı söylenebilir. Çünkü gönüllülerin manevi faktörlerle ve işin anlamlılığıyla motive olduğu görülmektedir. Bu durum anlamlı işin iyi bir kişi-örgüt uyumu gerektirdiğini ortaya koymaktadır.

Green supplier selection involves a difficult and complex decision-making process because the criteria have a relationship with each other. Due to conflicts, the selection becomes crucial. Likewise, strategies among alternatives are critical to decide the best one. To overcome these difficulties, multi-criteria decision making methods and game theory approaches are appropriate. In this study, fuzzy SWARA, which is a multicriteria decision making method using fuzzy numbers to express uncertainty, and game theory are integrated to select the best alternative according to the vague opinion of decision makers. As a case study, an application is handled for a chemical company which produces cleaning products in Turkey. The selection occurs between two alternative green suppliers. The strategies of alternative suppliers are evaluated using the fuzzy SWARA method, then game theory aid to evaluate competition of the alternatives.

Patience tendency is a state of calm waiting for anxiety, stress and unpleasant situations.It provides persistence, success and stability. For this reason, it is thought that patience and persistence variables have important effects on decreasing anxiety caused by the choice of profession and the effect of the family. In this study, the mediating effect of persistence in the relationship between patience tendency and career anxiety is investigated. For this purpose, data were collected from 388 undergraduate students studying at Burdur Mehmet Akif Ersoy University. The analyzes were performed using AMOS 23 and SPSS 22 package programs. According to the findings, relationships and effects were determined between the variables. Although patience tendency affects determination positively, it was found that it does not significantly affect career anxiety. It has been determined that persistence does not significantly affect career anxiety. In addition, it was found that the mediating effect of persistence in patience tendency and career anxiety relationship is not significant. In other words, patience tendency is effective in increasing and sustaining persistence. However, patience and persistence do not play an effective role in changes in career anxiety., Sabır eğilimi; kaygı, stres ve hoş olmayan durumlar karşısında sakince pes etmeden bekleme durumudur. Sabır, insanın hedeflerine ulaşmasında önemli rol oynamaktadır. Kararlılık, başarı ve istikrar sağlamaktadır. Bu nedenle sabır ve kararlılık değişkenlerinin; meslek seçimi ve ailenin etkisinden kaynaklanan kaygının düşmesinde önemli etkileri olduğu düşünülmektedir. Buradan hareketle bu araştırmada sabır eğilimi ve kariyer kaygısı ilişkisinde kararlılığın aracılık etkisi araştırılmaktadır. Bu amaçla Burdur Mehmet Akif Ersoy üniversitesinde öğrenim gören 388 lisans öğrencisinden anket tekniğiyle veri toplanmıştır. Veriler, AMOS 23 ve SPSS 22 paket programları kullanılarak analiz edilmiştir. Elde edilen bulgulara göre değişkenler arasında ilişkiler ve etkiler tespit edilmiştir. Sabır eğilimi kararlılığı olumlu etkilemesine rağmen kariyer kaygısını anlamlı şekilde etkilemediği tespit edilmiştir. Kararlılığın da kariyer kaygısını anlamlı şekilde etkilemediği saptanmıştır. Bunun yanında sabır eğiliminin kariyer kaygısı üzerindeki etkisinde kararlılığın aracılık etkisinin anlamlı olmadığı bulgusuna ulaşılmıştır. Diğer bir ifadeyle sabır eğilimi kararlılığın arttırılmasında ve sürdürülmesinde etkilidir. Ancak sabır eğilimi ve kararlılığın kariyer kaygısındaki değişimlerde etkili rol oynamadığı görülmektedir.

Entrepreneurship intention is affected by both the personality traits and the environmental contexts in which it grows due to its characteristic structure. From this point of view, the relationship between entrepreneurship intention, grit and childhood experiences that students acquired as a result of their parents' attitudes and behaviors were tried to be revealed in this study. For this purpose, a research was carried out on the 4th grade students of the health management department studying at the Faculty of Economics and Administrative Sciences of Süleyman Demirel and Burdur Mehmet Akif Ersoy Universities. A total of 226 people collected data using the survey method. This data set was analyzed with AMOS 23 and SPSS 22 package programs. According to the findings, childhood experiences affect the grit negatively. However, it has determined that it has no significant effect on entrepreneurship intention. In addition, it has been revealed that grit has a significant and positive effect on entrepreneurial intention. Important findings were also obtained in terms of the dimensions of the scales. Submissive, threatening and worthless memories exposed in childhood are also reflected in the lives of individuals in adulthood. In this context, negative memories sometimes undermine the entrepreneurial intention and grit in reaching goals, while sometimes they can support the emergence of feelings such as breaking the chains of obedience, freedom and self-control. In addition, it is seen that grit by insisting on long-term effort can feed entrepreneurial intention., Girişimcilik niyeti, karakteristik yapısı gereği hem kişilik özelliklerinden hem de içinde yaşanılan çevresel bağlamlardan etkilenmektedir. Buradan hareketle bu çalışmanın amacı; Sağlık Yönetimi öğrencilerinin çocukluk dönemlerinde, ebeveynlerinin olumsuz tutum ve davranışları neticesinde edindikleri deneyimlerin, girişimcilik niyetinin ve azmin ilişkisini incelemektir. Bu amaca yönelik olarak, Süleyman Demirel ve Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitelerinin İktisadi ve İdari Bilimler Fakültelerinde öğrenim gören Sağlık Yönetimi Bölümü 4. Sınıf öğrencileri üzerinde bir araştırma yürütülmüştür. Toplamda 226 kişiden anket tekniği kullanılarak veri toplanmıştır. Bu veriler AMOS 23 ve SPSS 22 paket programları kullanılarak analiz edilmiştir. Elde edilen bulgulara göre çocukluk deneyimleri azmi olumsuz etkilemekte ancak girişimcilik niyetini anlamlı bir şekilde etkilemediği saptanmıştır. İlaveten azmin, girişimcilik niyetini anlamlı ve olumlu etkilediği ortaya çıkmıştır. Ölçeklerin boyutları bağlamında da önemli bulgular elde edilmiştir. Çocukluk dönemlerinde maruz kalınan boyun eğdirici, tehdit edici ve değersizlik içeren anılar, bireylerin yetişkinlik dönemlerindeki hayatlarına da yansımaktadır. Bu bağlamda olumsuz anılar bazı durumlarda girişimcilik niyetini ve hedeflere ulaşma noktasında azimle gayret etmeyi baltalarken, bazen de itaat zincirlerini kırma, özgürlük ve öz kontrol gibi duyguların ortaya çıkmasını destekleyebilmektedir. Bunun yanında ayrıca uzun vadede gayrette ısrar etmek suretiyle azim göstermenin girişimcilik niyetini besleyebildiği görülmektedir.

Renewable energy sources play an essential role in sustainable development. The share of renewable energy-based energy generation is rapidly increasing all over the world. Turkey has a great potential in terms of both solar and wind energy due to its geographical location. The desired level has not yet been reached in using this potential. Nevertheless, with the increase in installed power in recent years, electricity generation from solar energy has gained momentum. In this study, data on cumulative installed solar power in Turkey in the 2009-2019 period were used. Artificial Neural Network (ANN) and Bidirectional Long Short-Term Memory (BLSTM) methods were selected to predict the cumulative installed solar power for 2020 with these data. The cumulative installed power was predicted, and the results were compared and interpreted.

Bu çalışma, toplulukçu ve bireyci kültür boyutlarının evde bakım hizmetlerine yönelik tutumlar üzerindeki etkilerini araştırmak amacıyla yapılmıştır. Buradan hareketle Burdur ilinde ikamet etmekte olan 18 yaş ve üstü 384 kişiye anket uygulanarak kesitsel analitik bir çalışma yapılmıştır. Anket formunda “Toplulukçu ve Bireyci Kültür Ölçeği (INDCOL)” ve “Evde Bakım Hizmetleri Tutum Ölçeği (EBHTÖ)” olmak üzere iki farklı ölçek kullanılmıştır. Ayrıca katılımcıların demografik bilgilerine yer verilmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen veriler SPSS 22 ve Lisrel 8.80 paket programları kullanılarak analiz edilmiştir. Bu araştırmada betimsel, fark, ilişki ve etki analizleri uygulanmıştır. Analiz sonucunda toplulukçu kültür boyutunun bireyci kültür boyutundan daha yüksek bir puana sahip olduğu saptanmıştır. Hem toplulukçu hem de bireyci kültür boyutlarının evde bakım hizmetleri tutumlarıyla anlamlı ve olumlu bir ilişkisinin olduğu saptanmıştır. Bunun yanında her iki kültür boyutunun evde bakım hizmetleri tutumlarını olumlu etkilediği tespit edilmiştir. Ancak burada toplulukçu kültür boyutunun evde bakım hizmetlerine yönelik tutumlara etkisinin nispeten daha yüksek olduğu saptanmıştır, This study was conducted to investigate the effects of the collectivist and the individualist cultural dimensions on attitudes towards home care services. Based on this, a cross-sectional study was conducted on 384 people aged 18 and over, who live in Burdur City. In the survey, two different scales were used, namely the “Collectivism and Individualism Culture Scale (INDCOL)” and the “Home Care Services Attitude Scale (HCSAS)”. In addition, demographic information of the participants is included. The obtained data were analyzed using the SPSS 22 and Lisrel 8.80 package programs. In this research, descriptive, difference, relationship and effect analyses were applied. As a result of the analysis, it was found that the collectivist culture dimension had a higher average than the individualist culture dimension. Both the collectivist and the individualist culture dimensions have a significant and positive relationship with home care services attitudes. In addition, it was found that both cultural dimensions positively affected the attitudes of home care services. However, it has been determined that the collective culture dimension has a relatively higher effect on attitudes towards home care services.

İnsanların ve örgütlerin geleceklerine sahip çıkmaları, kendilerinde bir anlam bulmaları ve varlık sahası içinde kendilerine ihtiyaç duyulan alanı keşfetmeleri ile mümkündür. Karmaşıklaşan ve çok hızlı değişen dünyayı, insanlığı ve insanları doğru anlamak ve anlamlandırmak çok değerli olmakla birlikte, bunun için akıl hocalarına, deneyimli ve derin bakış açılarına daha çok ihtiyaç duyulmaktadır. Belirsizlik ve kaos ortamında doğru kararlar vermek ve öngörülemeyeni tahmin etmek için bilgilenme, deneyimlenme ve derinleşme sayesinde oluşan “ruhsal-sezgi zekanın” kullanılması elzem haline gelmiştir. Bu noktada sadece mevcut verilerle hareket etmeyen değerlerini dayanak kılan ve sezgilerini kullanan bilge liderlerin öneminin arttığı söylenebilir. Bu bağlamda çalışma; bilgeliğin liderlikle ilişkisi, bilge liderliği ve boyutları, bilge liderlerin davranışları ve bu davranışların örgüte olan katkısını geniş bir çerçevede incelemeyi amaçlamıştır.

Health tourism is the set of activities that patients perform to be treated and to feel good. Each health activity should have its own conditions, and gathering these activities under one building requires expert views. Therefore, choosing the site for health tourism in a sustainable environment is a complex problem. It is also becoming more difficult in terms of developing sustainable health tourism as it involves environmental conditions. This study proposes a strategy that helps to appraise sustainable health tourism areas by combining fuzzy SWARA and fuzzy MARCOS methods. This approach weighs specified criteria via fuzzy SWARA according to the expert evaluations and ranks the alternatives via fuzzy MARCOS. This study aims to select sustainable health tourism site according to the criteria by decision makers. Sensitivity analysis is performed by creating different scenarios, and the results are discussed. According to the results of the proposed approach, it is thought that it can be used in the solution of the problem of sustainable health tourism site selection.

Green supplier selection has a crucial importance for businesses. In the past, the selection of suppliers was solely based on conventional criteria such as cost, quality, and flexibility whereas expectations of businesses transformed in today's world on grounds of raised environmental awareness, public pressure, and regulations. Alternatives called green suppliers sensitive to the environment, preserving the ecological balance, managing wastes, and preventing pollution increased in value. This study analyzes practices on the selection of green suppliers. The articles between 2014 and 2021 were analyzed from the perspective of green criteria. The green criteria in the 50 articles determined are divided into 28 groups. With the k-means algorithm, these criteria groups are divided into four clusters, which was aimed to analyze the usage frequency of green criteria. This study is intended to contribute to green supplier selection practices in academia and industry in the future.

Emotional abuse (mobbing) or psychological harassment behaviors that cause organizational and individual demolitions are implemented systematically, aiming to intimidate, subjugate and transform the victim into a respectful individual.However, all of these behaviors are implemented using immoral and difficult.These pressures, which are realized outside the consent of the individual, decreases the general view of life, subjective well-being, happiness and life satisfaction. This study was carried out to investigate the effect of emotional abuse on employees' life satisfaction in fastfood restaurants and cafes in Burdur province. In addition, the relationship between these two concepts was made in order to reveal the relationship. In this context, the data collected from 203 employees were analyzed with SPSS 22 package program. According to the findings, a meaningful and negative relationship was found between the psychological mobbing and life satisfaction. Also between personal reputation injurious behavior, Inhibition of people to prove himself and life satisfaction. These variables also significantly and negatively affect life satisfaction.In addition to these findings, no significant difference was found in terms of gender of participants. It is determined that the behaviors that damage the quality of life and professional reputation are significantly higher in the organizations where there are female managers.

Bu araştırmanın amacı; en az bir kronik hastalığı bulunan bireylerin e-sağlık okuryazarlık düzeylerinin incelenmesidir. Bunun yanında internette sağlıkla ilgili bilgilere ulaşma sıklığının, hangi mecraların kullanıldığının incelenmesi ve çeşitli demografik değişkenler açısından farklılığın olup olmadığının tespit edilmesidir. Kolayda örnekleme yoluyla Isparta il merkezinde yaşayan ve kronik hastalığı bulunan 405 bireye ulaşılmıştır. Araştırmada veri toplamak için anket tekniği kullanılmıştır. Ankette e-sağlık okuryazarlığı ölçeği ve demografik bilginin toplanmasına yönelik sorular yer almaktadır. E-sağlık okuryazarlık ortalamasının 3,70 olduğu tespit edilmiştir. Katılımcıların cinsiyet, yaş ve medeni durumu grupları bağlamında e-sağlık okuryazarlık ortalamasında anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir. Öte yandan eğitim düzeyi, gelir durumu, internetteki sağlık kaynaklarına erişebilmenin önem derecesi ve sağlık hakkında karar vermede internetin yararlılık düzeylerinin grupları bağlamında anlamlı farklıklar tespit edilmiştir. Kronik hastaların eğitim düzeyleri ve gelir durumları yükseldikçe e-sağlık okuryazarlık düzeyleri daha da yükselmektedir. Ayrıca e-sağlık okuryazarlığın gelişmesinde sağlıkla ilgili bilgi kaynaklarına internetten erişmenin önemli ve yararlı olduğu söylenebilir., The purpose of this research is to examine the e-health literacy levels of individuals with at least one chronic disease. In addition, it is to examine the frequency of accessing health-related information on the Internet, which channels are used, and to determine whether there is a difference in terms of various demographic variables.By using convenience sampling, 405 individuals living in the city center of Isparta and having chronic diseases have been reached. Questionnaire technique has been used to collect data in the study. The questionnaire includes questions about the e-health literacy scale and demographic information. It has been determined that the average of e-health literacy is 3.70. No significant difference has been found in the mean e-health literacy in the context of the gender, age and marital status groups of the participants. On the other hand, significant differences have been determined in terms of education level, income status, the importance of accessing health resources on the internet and the level of usefulness of the internet in making decisions about health. As the education levels and income levels of chronic patients increase, so do their e-health literacy levels. In addition, it can be said that accessing health-related information resources from the internet is important and beneficial in the development of e-health literacy.

The use of electric vehicles has been increasing rapidly in recent years. Hence, determining the location of charging stations is a strategic decision. Managements may consider relocating charging stations as demand may change over time. In order to reflect the uncertainty in demand, it is appropriate to use fuzzy expressions. The demands of customers at present time can be calculated according to the criteria determined by using the fuzzy evaluations of decision makers. In this study, the single facility relocation problem for time-dependent demand is examined on finite time horizon. Rectilinear distance is considered. Demands of locations are calculated according to the criteria set by decision makers using cylindrical neutrosophic single-valued fuzzy expressions. This methodology is applied to the problem of minimum cost location of electric charging stations. The time-dependent demands of customers are determined with the help of cylindrical neutrosophic single-valued numbers. The minimum cost of relocating the charging station in a ten-year period is investigated. This application is intended to guide future facility relocation approaches.

COVID-19 virüsü tüm dünyayı etkilemiş ve pandemi ilan edilmesine neden olmuştur. Virüsün yayılmasını önlemek için maske ve dezenfektan gibi tıbbi ürünlerin kullanımı teşvik edilmiş ve hatta bazı yerlerde zorunlu hale getirilmiştir. Bu durum, kullanılan tıbbi ürünlerin atıklarını halk sağlığı için bir tehdit haline getirmektedir. Virüs içerme riski nedeniyle kullanılmış tıbbi ürünlerin bertarafından önce nerede toplanacağı önemli bir karar haline gelmiştir. Yer seçimi yapılırken göz önünde bulundurulması gereken birçok kriter bulunabilir. Bu çalışma, Türkiye'de tıbbi ürünler için bertaraf işlemi öncesi geçici toplama yeri seçimindeki kriterlerin değerlendirilmesini içermektedir. Bu yerlerin seçiminde kullanılmak üzere on değerlendirme kriteri belirlenmiştir. Kriterlerin ağırlıkları, bir çok kriterli bir karar verme yöntemi olan bulanık PIPRECIA yöntemi kullanılarak hesaplanmıştır. Elde edilen sonuçlara göre en önemli değerlendirme kriterinin yerleşim alanlarına uzaklık olduğu sonucuna varılmıştır. Bu çalışmanın sonuçlarının tıbbi atık yönetimine katkı sağlaması amaçlanmaktadır., The COVID-19 virus has affected the whole world, causing it to be declared a pandemic. To prevent the spread of the virus, the use of medical products such as masks and disinfectants was encouraged and even mandatory in some places. This situation makes the waste of medical products used a threat to public health. It becomes an important decision where to depot the used medical products before disposal due to the risk of containing the virus. There are many criteria to consider during the selection of a site. This study includes the evaluation of criteria for the selection of pre-disposal temporary landfill site for medicinal products in Turkey. Eight criteria were determined to be used in the selection of these sites. The weights of the criteria were calculated using the fuzzy Pivot Pairwise Relative Criteria Importance Assessment (PIPRECIA) method, which is a multi-criteria decision making method. According to the results, it was concluded that the most important evaluation criterion was distance to residential areas. The results of this study are aimed to contribute to the management of medical waste.

Since 2020, the world is facing a pandemic. In order to cope with the epidemic, the acceleration of the diagnosis process is important for treatment. However, in order to minimize contact with other patients, test centers should also be kept separate from public health centers. In this study, a multi facility location problem is addressed for mobile pandemic test labs to serve people in certain regions in Turkey. Experts in the health sector are asked to make decisions in this process. Considering the uncertainties in human nature, cylindrical neutrosophic fuzzy numbers are used for expert evaluations. According to the views of decision makers, weights are calculated to alternative locations by a fuzzy MCDM procedure. The cylindrical neutrosophic fuzzy heuristic algorithm is proposed for the assignment of mobile pandemic test labs serving the regions to alternative locations. The results are intended to guide future studies.

Bu çalışmada, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesininstratejik planlarında geçen misyon, vizyon ve stratejik amaç açıklamalarındakullanılan öğeleri tematik olarak irdelemek, bu öğelerin tekrarlanmasıklıklarını, benzerlik ve farklılıklarını ortaya koymak amacıyla kıyaslamaçalışması yapılmıştır. Söz konusu üniversitenin stratejik plan kitapçıklarıincelenerek elde edilen veri¬ler, içerik analizi tekniği ve yorumlayıcıyaklaşım ile analiz edilmiştir. Elde edilen bulgulara göre, Mehmet Akif ErsoyÜniversitesinin misyon açıklamalarında “Çağdaşlık, Ulusallık, Bölgesellik,Bilim ve Teknoloji, Eğitim ve Öğretim Hizmetini geliştirmek, Faaliyet Alanı,Birey Odaklılık” vurgusunun sıklıkla yapıldığı tespit edilmiştir. Ayrıca vizyonaçıklamalarında da “Bilim ve Teknoloji, Ulusallık ve Faaliyet Alanı”kavramlarına odaklanıldığı saptanmıştır. Üniversitenin amaçlarında sık tekrareden “Eğitim ve Öğretim Hizmetini geliştirmek, Uluslararasılaşma, İşbirlikleringeliştirilmesi ve Araştırma odaklılık” gibi bu kavramlar da çalışmanın diğer bulguları arasındadır., In this study, it was aimed to examine theelements used in the strategic plans of Mehmet Akif Ersoy University in termsof mission, vision and strategic purpose explanations and to compare thefrequency of repetition, similarities and differences. The data obtained byexamining the strategic plan booklets of the mentioned university were analyzedwith content analysis technique and interpretive approach. According to thefindings, Mehmet Akif Ersoy University's mission statement was found toemphasize the importance of "Modernity, Nationality, Regionality, Scienceand Technology, Development of Education and Training Service, Activity Area,Individual Orientation". It has also been found out that the concept of"Science and Technology, Nationality and Activity" is frequentlymentioned in the vision statements. These concepts are also among the findingsof the study, such as "Improving Education and Training Service,Internationalization, Development of Cooperations andResearch-Orientedness" which are frequently repeated for the goals of theuniversity.

Örgüt bağlamında üzerinde çalışılan kavramlardan olan iş stresi ve örgüt iklimi, örgütlerin gelişmesinde ve kalkınmasında büyük önem taşımaktadır. Örgütlerin rekabet gücü, sürdürülebilirlikleri ve çalışan performansı üzerinde bu kavramların etkisi büyüktür. Bu noktada çalışanlar örgütlerin önemli entelektüel sermayeleri olduğu söylenebilir. Eğitim seviyesinin artmasıyla beraber çalışanlar daha ziyade bilişsel güçleriyle çalışmaktadır. Bilgi çalışanlarının motivasyonu ve performansı duygularına ve zihinlerinin berraklığına bağlıdır. Arzu edilen iş ortamı sağlanmadığında çalışanların mutluluk düzeyleri düşmektedir ve bu durum yaratıcılıklarını ve esnek düşünce repertuarlarını düĢürmektedir. O nedenle yöneticilere önemli görevler düşmektedir. Buradan hareketle bu çalışmanın amacı; örgüt iklimi, iş stresi ve çalışan performansı kavramlarını teorik bir çerçevede açıklamak ve stresin yoğun yaşandığı belediye çalışanları üzerinde bu değişkenlerin birbiriyle olan ilişkisini bir araştırmayla ortaya koymaktır. Buradan hareketle İstanbul Avrupa yakası ilçe belediyelerinin çalışanları üzerinde anket yöntemiyle bir araştırma yapılmıştır. Toplam 200 personelden toplanan veriler SPSS 22 ve Lisrel 8.80 paket programlarıyla analiz edilmiş ve elde edilen sonuçlar sunulmuştur. Buna göre örgüt ikliminin iş stresi ve çalışan performansı ile önemli düzeyde ilişkili olduğu tespit edilmştir. Fakat çalışanların yaşadıkları iş stresinin, sergiledikleri performans ile anlamlı ilişkisinin olmadığı saptanmıştır. Bir yandan örgüt iklimi çalışan performansını yükseltirken diğer taraftan iş stresini düşürdüğü saptanmıştır. Ancak iş stresinin, çalışanların performansı üzerinde anlamlı bir etkiye sahip olmadığı saptanmıştır.

Bireylerin gelecegini etkileyen bircok unsur bulunmaktadir. Bunlardan bir tanesi de ailenin sagladigi maddi ve manevi destektir. Aile destegi bireylerde oz yeterliligi, ozguveni, iyimserligi, kariyer hedefi ve meslek secimi gibi hayati onem tasiyan duygu ve davranislarda kilit rol oynamaktadir. Bireylerin gelecege iliskin olumlu bakis acilari, onlarin arzu ettikleri meslekleri tanimlamalari ve bunun icin gerekli kriterleri belirlemelerini saglamaktadir. ise ve cagin gereklerine uyum gostermelerinde rol oynamaktadir. Bu calisma da meslek seciminde ailenin sagladigi maddi ve manevi destegin, bireylerin olumlu gelecek beklentileri ve kariyer uyum yetenekleri arasindaki iliskiyi incelemek uzere yapilmistir. Bu amacla, Burdur Mehmet Akif Ersoy Universitesinin I.I.B.F ve Bucak Zeliha Tolunay Uygulamali Teknoloji ve isletmecilik Yuksekokulunda egitimine devam eden 507, dorduncu sinif ogrencisi uzerinde anket yontemiyle bir arastirma yapilmistir. Veriler SPSS 22 ve Lisrel 8.80 paket programlari kullanilarak analiz edilmistir. Arastirmada onerilen model ve hipotezler, yapilan analizler sonucunda desteklenmistir. Bunun yaninda meslek seciminde ailenin destegi hem olumlu gelecek beklentisi hem de kariyer uyum yeteneklerini dogrudan etkilemektedir. Ayrica olumlu gelecek beklentisi, kariyer uyum yeteneklerini dogrudan etkiledigi tespit edilmistir. Bu calismada asil onemli bulgu ise aracilik roludur. Olumlu gelecek beklentisinin meslek seciminde aile destegi ve kariyer uyum yetenekleri arasindaki iliskide aracilik etkisine sahip oldugu, ancak bunun kismi bir etki oldugu gorulmustur.

A dalet, insanların refahı ve düzeni için her düzlemde sağlanması gereken en önemlierdemlerdendir. Bu ağır sorumluluğu yerine getirmek de yöneticilerin işidir. Özellikleiş hayatında, yöneticilerin dağıtım adaletini sağlarken göz önünde bulundurduklarıperformans, uyum, ihtiyaç ve eşit paylaşım gibi hususlara ne derece önem verdiklerini incelemekçalışanlar için önemli çıkarımlar oluşturacaktır.Bu çalışmanın amacı özel ve kamu alanında yöneticilik yapan kişilerin dağıtım adaletinde hangiunsurlara ne derece dikkat ettiklerini ortaya koymak için yapılmıştır. Senaryo oluşturma yöntemi kullanılarak110 yönetici üzerinde yapılan bu araştırma 5 farklı çalışan profilini içermektedir. Çalışmanınbulguları; performansı ve uyumu yüksek çalışanların çok daha fazla prim aldığını göstermektedir. Performansıve uyumu düşük olsa da ihtiyacına binaen çalışanlara prim de verilebileceği sonucu oluşmuştur.Ancak performansın oldukça önemli olduğu, ihtiyacı yüksek olsa da performansa göre prim belirlemedurumu daha dikkat çekici bir bulgudur. Bu sonuçlar iş hayatının performansa ne kadar önemverdiğinin, ancak performansla birlikte uyumun oldukça etkili olduğunun bir göstergesidir.

Vaccination procedures, which are the most effective way to deal with the COVID-19 pandemic, have started worldwide. Since hospitals and health centers are used as vaccination centers, collecting people in one place can lead to the spread of other diseases. Therefore, the use of temporary vaccination clinics is encouraged for mass vaccination. In this study, the number of temporary clinics that need to be placed in candidate locations and the regions they serve are investigated. While the weights of the candidate places are determined by a single-valued neutrosophic fuzzy multi criteria decision-making method, the temporary vaccination clinics are assigned to the candidate locations via savings heuristic. The proposed neutrosophic fuzzy MCDM integrated saving heuristic methodology is applied on an illustrative example. The results are thought to be helpful in future multi-facility layout models.

This study aims to analyze the relationships between the cultural characteristics and happiness levels of countries. In the context of the literature, the cultural dimensions of Hofstede (power distance, individualism-collectivism, masculinity-femininity, long-short term orientation, uncertainty avoidance, tolerance) that have been most frequently discussed constitutes the independent variables of this study. The happiness scores of countries that have been published regularly for 8 years by the United Nations constitutes the dependent variables in the context of the measured dimensions (GDP per capita, social support, healthy life expectancy, freedom to life choices, generosity, perception of corruption). The models established based on structural equation modeling have been revised with the methods proposed as a result of data. According to the findings, the two dimensions that have a direct effect on the total happiness scores of countries are power distance and individualism. Additionally, it can be stated that the uncertainty avoidance and long-term orientation variables also have significant effects on different dimensions of happiness. The explanatory variance values of culture on the happiness scores and happiness dimensions have shown how high the determining effect of culture on happiness could be., Bu çalışma ülkelerin kültürel özellikleri ile mutluluk düzeyleri arasındaki ilişkileri çözümlemeyi konu almıştır. Literatür bağlamında; kültür-mutluluk ilişkisinde, en fazla ele alınmış Hofstede’nin kültür boyutları (güç mesafesi, bireycilik-toplulukçuluk, erillik-dişilik, uzun-kısa vade yönelimi, belirsizlikten kaçınma, tolerans) bu araştırmanın bağımsız değişkenlerini oluşturmuştur. Birleşmiş Milletlerin düzenli olarak 8 yıldır yayınladığı ülkelerin mutluluk skorları da ölçümlenen boyutlar (kişi başına GSYİH, sosyal destek, sağlıklı yaşam beklentisi, yaşam seçimi özgürlüğü, cömertlik, yolsuzluk algısı) bağlamında bağımlı değişkenleri oluşturmuştur. Yapısal eşitlik modellemesine göre kurulan modeller, veriler sonucu önerilen modellerle revize edilmiştir. Bulgulara göre ülkelerin toplam mutluluk skoru üzerinde doğrudan etkisi olan iki boyut güç mesafesi ve bireyciliktir. Ayrıca farklı mutluluk boyutları üzerinde; belirsizlikten kaçınma ve uzun dönem yönelimli olma kültür değişkenlerinin de önemli etkiler oluşturduğu söylenebilir. Kültürün toplam mutluluk skorları ve mutluluk boyutları üzerindeki açıklayıcı varyans değerleri, kültürün mutluluğu belirleyici etkisinin ne denli yüksek olabileceğini göstermiştir.

In a supply chain management, supplier selection is an important step to determine the structure of the model. Multi-criteria decision making methods are appropriate tools for dealing with the selection of suitable suppliers. In addition, fuzzy multi-criteria decision making approaches are helpful to include different and uncertain views of decision makers. In this study, a new combined fuzzy methodology is proposed to handle green supplier selection problem. The proposed model consists of a spherical fuzzy-SWARA method, which is used to calculate the criteria weights, and MARCOS method, which is applied to rank the alternatives. In the case study, green supplier selection problem of a textile company located in Turkey is discussed. Six alternative suppliers are evaluated against twelve green criteria, and alternatives are ranked. Finally, a sensitivity analysis is performed to compare the results of different scenarios.

Based in Ankara in Turkey, the independent academic publisher, Akademisyen Publishing House, has been publishing books for almost 30 years. As the directors of Akademisyen Publishing House, we are proud to publish around 1500 books across disciplines so far, especially in Health Sciences. We also publish books in Social Sciences, Educational Sciences, Physical Sciences, and also books on cultural and artistic topics.Akademisyen Publishing House has recently commenced the process of publishing books in the international arena with the “Scientific Research Book” series in Turkish and English. The publication process of the books, which is expected to take place in March and September every year, will continue with thematic subtitles across disciplines.

Bu araştırmanın amacı; çalışanların öz kontrol ve öz yönetim algıları, iş hayatındaki içsel motivasyonları ve mutluluk düzeyleri arasındaki ilişkiyi ve etkileşimi ortaya koymaktır. Özellikle çalışanların öz kontrol ve öz yönetim algılarının içsel motivasyon aracılığıyla çalışanların mutluluğunu etkileyip etkilemediği ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Buradan hareketle amaçlı örneklem yöntemi ve anket tekniği kullanılarak 221 katılımcıdan veri toplanmıştır. Örneklem kitlesi ise İstanbul ilinde, bilişim sektöründe esnek çalışma sistemine göre faaliyet gösteren işletmelerdeki çalışanlardan oluşmaktadır. Analiz sonuçlarına göre öz kontrol ve öz yönetimin hem içsel motivasyonu hem de mutluluğu anlamlı ve pozitif şekilde etkilediği ortaya çıkmıştır. Bunun yanında içsel motivasyonun da mutluluğu anlamlı yordadığı tespit edilmiştir. Araştırmanın en önemli sonucu ise, öz kontrol ve öz yönetimin mutluluk ile ilişkisinde, içsel motivasyonun tam aracılık rolüne sahip olduğudur. Sonuç olarak, kişinin öz kontrol ve öz yönetim düzeyinin yükselmesi, çalışanların içsel enerjiyle çalışmasını sağlamaktadır. Bu durumun aynı zamanda çalışanların mutluluğuna da yansıdığı görülmektedir., The aim of the study is to reveal the relationship and interaction between employees' self-control, self-management perceptions, their intrinsic motivations and happiness levels. In particular, it is tried to determine whether employees' self-control and self-management perceptions affect their happiness through intrinsic motivation. Based on this, data is collected from 221 participants using snowball sampling method and survey technique. The sample consists of the employees in the enterprises operating in the IT sector according to the flexible working system in the province of Istanbul. According to the results of the analysis, self-control and self-management affect both intrinsic motivation and happiness significantly and positively. In addition, it is determined that intrinsic motivation predicts happiness significantly. The most important result of the research is the finding of the mediating effect of intrinsic motivation in the relationship of self-control and self-management with happiness. As a result, increasing the level of self-control and self-management of people enables employees to work with internal energy. This situation is also seen to be reflected in the happiness of people.

Amaç: Manyetik rezonans görüntüleme(MRG) görüntüleme için sedasyon uygulanan çocuklarda görülen komplikasyonları ve sedasyon için uygulanan ilaçların etkinliğini göstermeyi amaçladık.Gereç ve yöntem: Çalışmaya sedasyon verilerek MRG yapılan çocuklar dâhil edildi. Sedasyon öncesi hastaların fizik muayenesi yapılarak, vital bulguları ve SO2 düzeyleri ölçüldü. Sedasyon düzeyi Ramsay sedasyon skoru ile berlirlendi. Sedasyonun etkinliği radyolog tarafından belirlenen MRG kalite ölçeği ile değerlendirildi. Uygulanan ilaçların türleri ve vücut ağırlığına göre dozları kayıt edilerek, etkinlikleri değerlendirildi. MRG sonrasında hastaların vital bulguları, SO2 ve komplikasyonları tekrar değerlendirildi. Tüm analizler için SPSS 12 programı kullanıldı. Bulgular: Çalışmaya 112 hasta (E/K; 68/44) dâhil edildi. Hastaların ortalama yaşı 4,2±3,4 (3 ay-11 yaş) idi. 93 hastaya kraniyal MRG için sedasyon yapıldı. Sedasyon için 79 hastaya kloralhidrat, 9 hastaya midazolam, 7 hastaya klorpromazin, 21 hastaya antihistaminik ve 4 hastaya da ketamin uygulandı.Bazı hastaarda birden çok ilaç verilmişti. Antihistaminiklerin sedasyon yapıcı etkisi yetersiz bulundu. Sedasyonla ilişkili en yaygın görülen komplikasyon gastrointestinal irritasyondu. Yedi hasta (%6) da MRG sonrasında ciddi hipoksi görüldü. Çoğunluğu 1 yaş altındaydı. MRG süresi ve kalp hızı arasında negatif bir ilişki saptandı. Sonuç: Oral yolla sedasyon verilmesi gastrointestinal komplikasyonları artırmaktadır. Özellikle bir yaşın altındaki infantlar diğer çocuklara oranla MRG ile ilişkili sedasyon sonrasında hipoksiye daha yatkındır. Antihistaminiklerin sedasyon için etkisiz olduğu görülmüştür., Aim: We aimed to reveal the complications and efficay of sedative drugs in children who sedatized for magnetic resonance imaging(MRI). Material and method: The children who undergone MRI with sedation were included in the study. Before the procedure, vital signs and peripheric oxygen saturation(SO2) of the patients were recorded. The level of sedation was determined by using Ramsay sedation score. The efficacy of sedation was determined by using the quality of MRI score which is voted by radiologist. The sedative agents for sedation is also recorded acording to dosage per body weight. At the end of procedure vital signs, compliactions and SO2 was reevaluated. All analysis of data was made by using SPSS 12.0 program.Results: Totaly 112 patients 68(60%) male and 44(39%) were included in the study. The mean age of patients was 4,2±3,4 (3 month-11 years). Ninety three patients had sedation for cranial imaging. Drugs for patients sedation had as floows: 79 had chloralhydrate, 9 had midazolam, 7 had chlorpromazine, 21 had antihistaminic and 4 had ketamine. The most ineffective drug for sedation were antihistaminics. The most common complication was gastrointestinal irritation. Seven patients(6%) had severe hypoxia after MRI procedure. Most of them were under 1 years old. There was a negative correlation between the duration of MRG and heart rate. Conclusion: Oral administration of sedative agents may lead to gastrointestinal compliactions. Particularly the infants under one year old tends to develop hypoxia after MRI related sedation. Antihistaminic agents are ineffective for sedation.

Örgüt içerisinde zehirleyici duygu durumunu ifade eden toksisitenin, tüm örgütlerde bir noktaya kadar etkisini gösterdiği bilinen bir gerçektir. Olumsuz duyguların yarattığı kirli iklim, örgütleri ve çalışanlarını önemli ölçüde olumsuz etkileyebilmektedir. Bu olumsuz havanın çalışanlarda yarattığı zehirleyici etkinin, algılanan sosyal destek ve iyimserlik gibi faktörler vasıtasıyla yumuşaması diğer taraftan kötümserlik faktörü ile artması beklenmektedir. Bu beklentiyi sınamak amacıyla, özel bir çağrı merkezi çalışanlarından anket yöntemiyle veriler toplanmış ve analiz edilerek bulgular sunulmuştur. Elde edilen bulgulara göre değişkenler arasında önemli ve anlamlı ilişkiler tespit edilmiştir. Ayrıca algılanan sosyal desteğin ve toksik duygu durumlarının bazı boyutları arasında gerçekleşen ilişkide, iyimserlik ve kötümserliğin aracılık rolü tespit edilmiştir., It is a known fact that toxicity, which expresses the toxic state in the organization, has an effect up to some point in all organizations. The polluted climate caused by negative emotions can significantly affect their organizations and employees. It is expected that the toxic effect of this negative atmosphere on employees will be softened by factors such as perceived social support and optimism and to increase with the pessimism factor. In order to test this expectations, data were collected from the employees of a private call center with survey method and the data were, analyzed and were presented. According to the findings, important and significant relationships between the variables were determined. Furthermore, the mediating role of optimism and pessimism in the relationship between perceived social support and some dimensions of toxic emotions was determined.

Girisimcilik niyeti; Kisisel, demografik, cevresel faktorlerden etkilendigi gibi toplumun olusturdugu kulturel degerlerden ve edinilen girisimcilik egitiminden de etkilenmektedir. Bu baglamda, kulturel degerler toplumun; Degisim, yenilik, risk alma egilimi ve belirsizlige olan tolerans duzeyi gibi konulara bakis acisini ve bireylerin girisimcilik egilimini belirledigi gorulmektedir. Ayrica bireylerin sahip olduklari farkli degerler onlarin girisimci olma niyetleri uzerinde onemli bir farklilik yaratmaktadir. Bunun yaninda, yapilan arastirmalar girisimcilik konusunda edinilen egitimin girisimcilik niyetleri uzerinde olumlu katkilari oldugunu ortaya koymaktadir. Bu calisma, Mehmet Akif Ersoy Universitesi Sosyal Bilimler MYO, Aglasun MYO ve Bucak Hikmet Tolunay MYO 'da okuyan ogrencilerin sahip olduklari kulturel degerlerin ve okulda edindikleri girisimcilik egitiminin, girisimcilik niyetleri uzerinde etkisi olup olmadigini ortaya koymak amaciyla 722 ogrenci uzerinde uygulanmis boylamsal bir calismadir. Calismada girisimcilik egitiminin girisimcilik niyeti uzerinde bir etkisinin olmadigi, ancak degisime aciklik ile kendini guclendirme degerleri bireylerin girisimcilik niyeti uzerinde anlamli bir etkiye sahip oldugu gorulmektedir.

It is expressed in various theories (ex, Post–traumatic Growth ) in which the religiousness tendency increases the status of psychological and spiritual well-being among the influential factors in the development of psychological capital. Increased well-being can also refer more to the religious orientation of the person as the area of spiritual development. In this context, the aim of this research is to show the relation between the religiousness tendency of individuals and positive psychological capital levels and which religiosity factor (knowledge, worship, belief, etc.) on psychological capital affects this capital more positively. For this purpose, a field survey was conducted on 412 undergraduate and graduate students. The validity and reliability of the scales used in the questionnaire survey were tested. As a result of the correlation analysis; it was found that there was a significant and positive correlation between the religiousness tendency and the psychological capital's optimistic dimension at high level, a moderate level between the endurance and hope dimension and a low level of positivity in the self-efficacy dimension. It has also been observed that religious influence and worship dimensions on psychological capital have a significant and positive effect. It has also been observed that psychological capital levels of individuals differ according to age and sex, and religiosity differs according to the place of residence (province, county, village / town) where childhood passes.

One of the most important agendas of the world is the topic of global warming. In order to protect the ecological balance, all organizations turning towards using natural resources more effectively and not harming the environment. Increasing social expectation, legal regulations, and diminishing natural resources necessitate the dissemination of these orientations in all areas. Enterprises’ supply chain management applications are also affected by this situation, and the concept of green supply chain management which reflects the environmentalist perspective has emerged. One of the most important stages of this chain is to find suppliers who care about the environment. Choosing a green supplier is of great importance for both the business and the environment. In this study, 11 environmental criteria were defined for green supplier evaluation and SWARA-TOPSIS integrated method was used to determine the most suitable supplier. Furthermore, a case study for an international yachting company operating in Turkey was also presented in this study. Based on the results of the study, it was seen that supplier 2 was the most suitable among five prominent alternative suppliers, and “environmental management system”, “senior management’s support and commitment”, and “green image” criteria were ranked as the top three criteria among the 11 determined criteria.

Yönetici ve çalışanların olumsuz davranışlarının etkisiyle kirlenen örgüt atmosferi çalışanların zamanla zehirlenmelerine sebep olmaktadır. Bu toksisite örgüt içerisinde yayılmakta ve tüm çalışanları etkisi altına alabilmektedir. Fakat psikolojik olarak kırılgan ve hassas kişilerinbu durumdan daha fazla olumsuz etkilenebileceği düşünülmektedir. Toksisite yoğunlaştıkça da işten ayrılma niyetinin artması beklenmektedir. Bu beklentiyi sınamak amacıyla, Burdur ilinde faaliyet gösteren bir unlu mamul tesisinde çalışan 275 kişi üzerinde anket yöntemi kullanılarak bir araştırma yürütülmüştür. Yapılan doğrusal regresyon analizi sonucunda toksik duygu durumlarının psikolojik kırılganlığı ve işten ayrılma niyetini önemli ölçüde arttırdığı tespit edilmiştir. Bunun yanında psikolojik kırılganlığın da işten ayrılma niyetini anlamlı şekilde etkilediği saptanmıştır. Bu araştırmanın en önemli ve özgün bulgusu ise SPSS Process Makrosu kullanılarak tespit edilen düzenleyici etkidir. Buna göre toksik duygu deneyimleri ve işten ayrılma niyeti ilişkisinde psikolojik kırılganlığın anlamlı şekilde düzenleyici etkiye sahip olduğu saptanmıştır. Organizational atmosphere, which is poisoned by the negative behaviors of managers and employees, causes poisoning of employees. This toxicity is spreading within the organization and can affect all employees. However, it is thought that psychologically fragile and vulnerable people may be affected more negatively from this situation. As the toxicity intensifies, the intention to leave is expected to increase. In order to test this expectation, a survey was conducted on 275 people working in a bakery factory in Burdur city. As a result of the linear regression analysis, it was found that toxic emotional experiences significantly increased psychological vulnerability and intention to leave. In addition, psychological vulnerability was found to have a significant effect on intention to leave. The most important and unique finding of this study is the regulatory effect determined by using SPSS Process Macro. Accordingly, the psychological vulnerability plays a moderating role in the relation between toxic emotion experiences and intention to leave.

Bruselloz, tum dunyada yaygin zoonotik bir hastaliktir ve ulkemizde de bircok bolgede endemik olarak gorulmektedir. Klinik seyri sirasinda sik olarak retikuloendotelyal sistem organlarinin tutulumu gozlenen hastaligin baslica semptom ve bulgulari yuksek ates, kas-eklem agrilari, halsizlik, istahsizlik ve yorgunluktur. Cilt tutulumu nadir gorulen bir bulgu olarak karsimiza cikmaktadir. Bu nedenle bu yazida ates yuksekligi ve tum vucutta yaygin maku­lopapuler dokuntu ile basvuran 12 yasinda bir erkek hasta sunulmustur.

Individuals who have not yet been put into working life should be prepared for the changes occurring in the business world. At this point, individuals' mentally and emotionally structured career adaptability skills play an important role. It is possible to develop, strengthen and be influenced by other factors. In this study, the effects of A and B personality structure and career and academic support on career adaptability were investigated. For this purpose, a total of 499 person attending the graduate program of the Institute of Social Sciences and Faculty of Economics and Administrative Sciences of Burdur Mehmet Akif Ersoy university have been conducted by using the survey method. According to the findings, the personality typeof A and B, career and academic support have a significant and positive effect on career adaptability. However, the effect of personality type A was found to be higher than the effect of type B personality. In the context of dimensions, type A personality affects the most control factor. B personality type and career and academic support were also found to affect the factor of concern most

Brain natriuretic peptide (BNP) is a potent natriuretic and vasodilator factor. BNP plasma concentrations were found to be elevated in patients with brain edema. The purpose of the present study is to evaluate the relationship between plasma NT-proBNP concentration and the presence of brain edema in patients with intracranial pathology.The plasma NT-proBNP levels of 50 patients and 25 healthy subjects were measured. The NT-proBNP levels of the patient group were measured during admission and after 7 days of treatment.NT-proBNP plasma concentrations were found to be significantly higher in the patient group with brain edema than in the control group (p 0.005). There were no significant differences in the NT-proBNP plasma concentrations between patients with intracranial pathology without brain edema and the control group (p 0.005). NT-proBNP plasma concentrations were found to be significantly higher in patients with brain edema as compared with patients without brain edema before treatment (p 0.005).These results suggest that excessive secretion of plasma NT-proBNP is related to brain edema. Plasma NT-proBNP levels may serve as a marker to guide the early-diagnostic and therapeutic management in children with brain edema. Further studies are required to evaluate the role of BNP in brain edema pathophysiology.

Calisanlarin yoneticilerine karsi inancsizligi, davranislarin ardinda art niyet arama, guvensizlik, ofke, suphecilik ve elestirel tavirlar gibi olumsuz tutum ve davranislari iceren orgutsel sinizm, gunumuz orgutlerinde giderek yaygin hale gelmekte, catisma ortami olusturmakta ve bertaraf edilmek istenilen calisan davranislarinin icerisinde yer almaktadir. Gunumuz orgutlerinin calisan profillerine bakildiginda, her birinin karakteri, beklentileri, yasama amaci, icinde bulunduklari kosullar ve is yapis sekilleri farkli olan uc farkli Calisanlarin yoneticilerine karsi inancsizligi, davranislarin ardinda art niyet arama, guvensizlik, ofke, suphecilik ve elestirel tavirlar gibi olumsuz tutum ve davranislari iceren orgutsel sinizm, gunumuz orgutlerinde giderek yaygin hale gelmekte, catisma ortami olusturmakta ve bertaraf edilmek istenilen calisan davranislarinin icerisinde yer almaktadir. Gunumuz orgutlerinin calisan profillerine bakildiginda, her birinin karakteri, beklentileri, yasama amaci, icinde bulunduklari kosullar ve is yapis sekilleri farkli olan uc farkli kusagin ayni anda yer aldigi gorulmektedir. Bu kisisel farkliliklar ise ayni yonetimsel sureclere dâhil olan bireylerin yoneticilerini algilayis bicimlerinde ve is hayatindaki davranislarinda belirgin farklar ortaya cikardigi dusunulmektedir. Zira sikâyet etmeyen, sorumluluk anlayisi yuksek, daha kanaatkâr ve itaatkâr olan X kusagi calisanlari ile sabirsiz, hirsli, rutinlerden ve prosedurlerden hoslanmayan ve inisiyatif kullanmak isteyen Y kusagi calisanlarinin is degerlerinin, orgut ici davranislari algilayis bicimlerinin ve otoriteye karsi bakis acilarini farklilik gostermesi sasirtici olmamaktadir. Bu calismada farkli kisilik ozellikleri, tutum ve degerleri olan kusaklarin orgutsel sinizm dereceleri ve demografik degiskenlere gore sinizm derecelerinin farklilik gosterip gostermedigi belirlenmeye calisilmistir. Arastirma kapsaminda Mehmet Akif Ersoy Universitesi’nde gorev yapan akademisyenlere ulasilmistir. Arastirmaya katilan farkli kusak mensubu akademisyenlerin orgutsel sinizm duzeyleri yas, cinsiyet, medeni durum ve unvan degiskenlerine gore ele alinmistir. Akademik personelin demografik degiskenlerine gore kusak ayrimlarinda orgutsel sinizm ve alt boyutlarinda anlamli fark olup olmadigini test etmek icin Bagimsiz Orneklem T testi kullanilmistir. Elde edilen bulgulara gore akademik personelin sinizm duzeylerinin ve alt boyutlarinin kusak ayrimlarinda demografik degiskenlere bagli olarak anlamli sekilde degistigi tespit edilmistir.