Search

Bu calısma, Van GölU'nde secilen bazı istasyonlarda Chironomidae (Diptera) familyası türleri arastırıldı. Van GölU'ndeki bütün Chironomidae tUrlerini kapsamada bu calısma asağıdaki türlerin varlığını göstermektedir.Çalışma 1991 yılında yapıldı. Bir yıl icinde gölUn belirlenen bölgelerinden alınan su örneklerinde 80 larva bulundu. Bu larvalar icinde Chironomidae familyasının Orthocladinae alt familyasından 1 tür, Chironomidae familyasından 4 tur tespit edildi. Bu türlerin teshis anahtarları düzenlendi ve türlerin morfolojik ve taxonomik özelliklerini gösteren mikrofotografları verildi.

SIÇANLARDA, AKUT EGZERSİZ SONUCU GELİŞEN OKSİDAN STRESİN LÖKOSİT AKTİVASYON DE?İŞİKLİKLERİ İLE OLAN İLİŞKİSİ ve ERİTROSİT DEFORMABİLİTESİNE ETKİSİ Organizmada, egzersiz nedeniyle serbest radikaller artmakta, egzersizin şiddeti, süresi, sıklığı ile serbest radikal üretimi değişmektedir. Oksidan stres nedenlerinden birisi, egzersizde oluşan lökosit aktivasyonudur. Serbest radikal etkisine organizmanın tüm hücreleri maruz kalırken, eritrositler hücresel özellikleri nedeniyle daha çok zarar görebilmektedir. Çalışmada kullanılan deney hayvanları 3 grup altında toplanmış, bu gruplar kontrol (n = 9), deney 1 (n = 9), deney 2 (n = 7) olarak ayrılmıştır. Deney 1 grubunu oluşturan sıçanların kanları egzersizden 15 dk., deney 2 grubunu oluşturan sıçanların kanları ise egzersizden 24 saat sonra alınarak analizler yapılmıştır. Egzersiz ile lökosit fagositik aktivitesi (FA) ve elastaz aktivitesinin giderek arttığı; ancak gruplararası anlamlı farkın sadece kontrol ve deney 1 arasında FA açısından bulunduğu (p = 0.013), deney 2 eritrosit (RBC) malondialdehit (MDA) düzeyinin hem kontrol (p = 0.0194), hem de deney 1 grubuna göre (p = 0.0226) anlamlı derecede yükseldiği görülmüştür. RBC, hemoglobin, hematokrit değerleri giderek azalsa da anlamlı fark bulunamamıştır.Ortalama RBC hacmi (MCV) değerlerinde kontrole göre 15.dk.da anlamlı olmayan artış görülürken, 24. saatte p = 0.0194 düzeyinde anlamlı bir azalma olduğu, ortalama RBC hemoglobin konsantrasyonu (MCHC) nun ise anlamlı olarak yükseldiği (p =0.0196) saptanmıştır. MCV değişikliği nedeniyle eritrosit deformabilitesi sağlıklı biçimde değerlendirilememiştir. Lökosit elastaz aktivitesi ve FA ile MDA düzeyleri arasındaki anlamlı pozitif korelasyon, egzersiz sonrasındaki lökosit aktivite değişikliklerinin RBC MDA artışına katkısı olduğunu düşündürmüş, MCV ve MCHC değişiklikleri ise hücre seviyesindeki dehidratasyona bağlanmışdır. MCV ve MCHC deki değişmelerin 24. saatte belirmesi ile egzersiz önce ve sonrasında deney hayvanlarının ağırlıklarında fark olmaması, hücresel dehidratasyonun, plazma ozmolalite yükselmesinden çok, olası eritrosit membran enzim aktiviteleri değişikliği ve membran hasarına bağlı intrasellüler katyon farklılıklarından kaynaklanmış olma olasılığını akla getirmiştir. 60 The Relationship Between Oxidant Stress and Leucocyte Activation which might Affect the Erythrocyte Deformability As a Result of Acute Exercise in Rats During the exercise free radicals increase in the organism and the rate of production of the radicals might be changed with power, duration and frequency of exercise. One of the reasons for the oxidant stress during the exercise is the leucocyte activation. All of the cells, especially the erythrocytes are affected by these radicals. In this study there are 3 groups which are control ( n = 9 ), 15 minute after exercise ( n = 9 ) ( 1 ) and 24 hours after exercise ( n = 7 ) ( 2 ). The leucocyte phagocytic ( FA ) and elastase activity have increased in both exercise groups but there is only a significant difference of FA between the control and group 1 ( p = 0.0194 ). Erythrocyte ( RBC ) malondialdehyde ( MDA ) values have increased in group 1 ( p = 0.0194 ) and in group 2 ( p = 0.0226 ) when it is compared with the control and group 1 in order. In addition it's found that there is a significant decrease in mean corpusculer volume ( MCV ) (p = 0.01 94 ) and significant increase in mean corpusculer hemoglobin concentration (MCHC)(p = 0.0196). Because of significant decrease in MCV, the results of the Cell Transit Analyser ( CTA ) haven't been trustworthy for determining the erythrocyte deformability. It is found that there is a positive significant correlation between leucocyte fagositic and elastase activity and RBC MDA with the significant negative correlation between heamatocrit and RBC MDA. The results indicate that the leucocyte activity variation after the exercise affects the RBC MDA values and it is thought that the changes in MCV and MCHC depend on the degree of erythrocyte dehydratation. There haven't been any weight changes in rats before and after the exercise and the variations in MCV and MCHC values are seen after 24 hours so it is thought that the reason of the cell dehydratation might be the result of the changes of erythrocyte membrane enzyme activities and the intracellular cation variations as a result of membrane damage. 61 84

18 üzerinde ayırma ve taksim yaparak çok daha büyük ve sık sık bulunan Chironomide familyasında canlı tesbit etmiştir. Kosswig (1940), Van gölü içinde bulunan ve yegane balık türü olan Chalchalburnus tarichinin biyolojik özellikleri hakkı nda bazı ifadelerde bulunmuştur. Gessner (1957), van gölünün limnolojisi hakkında çalışmalar yapmıştır. Akgün, Van gölündeki balık türü üzerinde 1978-1980 yılları arasında çalışmıştır. Danualt ve Kempe (1990), Van gölündeki Calchalburnus tarichi (Cyprinidae) ' nin salgıladığı enzimler üzerinde çalışmıştır. Danulat ve Selçuk (1992), Arch. Hydrobiol, Stutgart, Van gölünde yaşamını sürdüren Chacalburnus tarichi 'nin fizyolojisi ve biyokimyasal adaptasyonu üzerine çalışıldı. 13 5. GİRİŞ VE LİTERATÜR ÖZETİ Herhangi bir ekosistemde yer alan canlı grupları ndan birinin diğeri üzerinde beslenmesi ve kendisinin de başka bir canlıya besin teşkil etmesi nedeniyle besin zinciri oluşmuştur. Besin piramidini ya da besin zincirini oluşturan kommunite populasyonları arasında belirli bir denge vardır. Herhangi bir düzeyde meydana gelen bir değişme onun üzerinde bulunan * basamaklar arasında otomatik olarak değişimin meydana gelmesine neden olur (Şişli, 1980). Zooplanktonlar, sucul ekosistemlerde kurulmuş olan bu besin zinciri içerisinde birincil üreticilerle daha yüksek formlar arası ndaki temel besinsel halkayı oluşturduğundan büyük bir öneme sahiptir (McClintock ve Wilhm,1977). Doğal olarak bu organizmaların miktar ya da çeşit yönünden değişikliğe uğraması besin piramidinin üst basamağı ndaki canlı gruplarını etkiler. Göllerde yaşayan en önemli zooplanktonik organizma grupları Crustacea ve Rotatoria'ya aittir (Hutchinson, 1967). Bu organizmalar sadece planktivorbalı klan nbesinlerini oluşturmakla kalmaz, ekosistemde yer alan tüm balık larvalarına, sucul böceklere, böcek larvalarına ve diğer sucul hayvanlara yem olurlar (Goulden,1971; Johnson, 1973; Hurlbert ve Mulla,1981). Diğer taraftan zooplankton kommunite yapısının ve bileşiminin ötrofikasyondan etkilendiği anlaşılmasından sonra bu kommuniteler, ortamlardaki değişikliklerin belirtici olarak kullanılmaya başlamıştır (Patales,1972; Sprules,1977; Sladeck, 1983). Fitoplankton ilkbahar büyümesi, mikrobiyal bir populasyonun kültürde yetiştirilmesine benzetilebilir. Organik18 üzerinde ayırma ve taksim yaparak çok daha büyük ve sık sık bulunan Chironomide familyasında canlı tesbit etmiştir. Kosswig (1940), Van gölü içinde bulunan ve yegane balık türü olan Chalchalburnus tarichinin biyolojik özellikleri hakkı nda bazı ifadelerde bulunmuştur. Gessner (1957), van gölünün limnolojisi hakkında çalışmalar yapmıştır. Akgün, Van gölündeki balık türü üzerinde 1978-1980 yılları arasında çalışmıştır. Danualt ve Kempe (1990), Van gölündeki Calchalburnus tarichi (Cyprinidae) ' nin salgıladığı enzimler üzerinde çalışmıştır. Danulat ve Selçuk (1992), Arch. Hydrobiol, Stutgart, Van gölünde yaşamını sürdüren Chacalburnus tarichi 'nin fizyolojisi ve biyokimyasal adaptasyonu üzerine çalışıldı.13 5. GİRİŞ VE LİTERATÜR ÖZETİ Herhangi bir ekosistemde yer alan canlı grupları ndan birinin diğeri üzerinde beslenmesi ve kendisinin de başka bir canlıya besin teşkil etmesi nedeniyle besin zinciri oluşmuştur. Besin piramidini ya da besin zincirini oluşturan kommunite populasyonları arasında belirli bir denge vardır. Herhangi bir düzeyde meydana gelen bir değişme onun üzerinde bulunan * basamaklar arasında otomatik olarak değişimin meydana gelmesine neden olur (Şişli, 1980). Zooplanktonlar, sucul ekosistemlerde kurulmuş olan bu besin zinciri içerisinde birincil üreticilerle daha yüksek formlar arası ndaki temel besinsel halkayı oluşturduğundan büyük bir öneme sahiptir (McClintock ve Wilhm,1977). Doğal olarak bu organizmaların miktar ya da çeşit yönünden değişikliğe uğraması besin piramidinin üst basamağı ndaki canlı gruplarını etkiler. Göllerde yaşayan en önemli zooplanktonik organizma grupları Crustacea ve Rotatoria'ya aittir (Hutchinson, 1967). Bu organizmalar sadece planktivorbalı klan nbesinlerini oluşturmakla kalmaz, ekosistemde yer alan tüm balık larvalarına, sucul böceklere, böcek larvalarına ve diğer sucul hayvanlara yem olurlar (Goulden,1971; Johnson, 1973; Hurlbert ve Mulla,1981). Diğer taraftan zooplankton kommunite yapısının ve bileşiminin ötrofikasyondan etkilendiği anlaşılmasından sonra bu kommuniteler, ortamlardaki değişikliklerin belirtici olarak kullanılmaya başlamıştır (Patales,1972; Sprules,1977; Sladeck, 1983). Fitoplankton ilkbahar büyümesi, mikrobiyal bir populasyonun kültürde yetiştirilmesine benzetilebilir. Organik18 üzerinde ayırma ve taksim yaparak çok daha büyük ve sık sık bulunan Chironomide familyasında canlı tesbit etmiştir. Kosswig (1940), Van gölü içinde bulunan ve yegane balık türü olan Chalchalburnus tarichinin biyolojik özellikleri hakkı nda bazı ifadelerde bulunmuştur. Gessner (1957), van gölünün limnolojisi hakkında çalışmalar yapmıştır. Akgün, Van gölündeki balık türü üzerinde 1978-1980 yılları arasında çalışmıştır. Danualt ve Kempe (1990), Van gölündeki Calchalburnus tarichi (Cyprinidae) ' nin salgıladığı enzimler üzerinde çalışmıştır. Danulat ve Selçuk (1992), Arch. Hydrobiol, Stutgart, Van gölünde yaşamını sürdüren Chacalburnus tarichi 'nin fizyolojisi ve biyokimyasal adaptasyonu üzerine çalışıldı.13 5. GİRİŞ VE LİTERATÜR ÖZETİ Herhangi bir ekosistemde yer alan canlı grupları ndan birinin diğeri üzerinde beslenmesi ve kendisinin de başka bir canlıya besin teşkil etmesi nedeniyle besin zinciri oluşmuştur. Besin piramidini ya da besin zincirini oluşturan kommunite populasyonları arasında belirli bir denge vardır. Herhangi bir düzeyde meydana gelen bir değişme onun üzerinde bulunan * basamaklar arasında otomatik olarak değişimin meydana gelmesine neden olur (Şişli, 1980). Zooplanktonlar, sucul ekosistemlerde kurulmuş olan bu besin zinciri içerisinde birincil üreticilerle daha yüksek formlar arası ndaki temel besinsel halkayı oluşturduğundan büyük bir öneme sahiptir (McClintock ve Wilhm,1977). Doğal olarak bu organizmaların miktar ya da çeşit yönünden değişikliğe uğraması besin piramidinin üst basamağı ndaki canlı gruplarını etkiler. Göllerde yaşayan en önemli zooplanktonik organizma grupları Crustacea ve Rotatoria'ya aittir (Hutchinson, 1967). Bu organizmalar sadece planktivorbalı klan nbesinlerini oluşturmakla kalmaz, ekosistemde yer alan tüm balık larvalarına, sucul böceklere, böcek larvalarına ve diğer sucul hayvanlara yem olurlar (Goulden,1971; Johnson, 1973; Hurlbert ve Mulla,1981). Diğer taraftan zooplankton kommunite yapısının ve bileşiminin ötrofikasyondan etkilendiği anlaşılmasından sonra bu kommuniteler, ortamlardaki değişikliklerin belirtici olarak kullanılmaya başlamıştır (Patales,1972; Sprules,1977; Sladeck, 1983). Fitoplankton ilkbahar büyümesi, mikrobiyal bir populasyonun kültürde yetiştirilmesine benzetilebilir. Organik18 üzerinde ayırma ve taksim yaparak çok daha büyük ve sık sık bulunan Chironomide familyasında canlı tesbit etmiştir. Kosswig (1940), Van gölü içinde bulunan ve yegane balık türü olan Chalchalburnus tarichinin biyolojik özellikleri hakkı nda bazı ifadelerde bulunmuştur. Gessner (1957), van gölünün limnolojisi hakkında çalışmalar yapmıştır. Akgün, Van gölündeki balık türü üzerinde 1978-1980 yılları arasında çalışmıştır. Danualt ve Kempe (1990), Van gölündeki Calchalburnus tarichi (Cyprinidae) ' nin salgıladığı enzimler üzerinde çalışmıştır. Danulat ve Selçuk (1992), Arch. Hydrobiol, Stutgart, Van gölünde yaşamını sürdüren Chacalburnus tarichi 'nin fizyolojisi ve biyokimyasal adaptasyonu üzerine çalışıldı. 201

ÖZET Bu çalışmada Van kedisinin en ilgi çekici özelliği olan göz renklerinin yanında tüy durumunun biyolojik dağılımı üzerinde durulmuştur. Bununla birlikte Van kedisinin mevcut statüsü, populasyonun durumu ve karekteristik özelliklerinin ortaya çıkarılmasının yanında, ileride yapılacak genetik çalışmalara bir ışık olması, saf formların ortaya çıkarılıp üretilmesi, yeni formların üretilip muhafaza edilmesi için bir ön çalışma olmasıda amaçlanmıştır. Van kedisi soyu tükenmekte olan bir kedidir. Yakın zamana kadar sayıları oldukça fazla olan bu kedinin, çeşitli önlemler alınmadığı takdirde kısa bir zaman sonra yanlız posterlerde görmemiz kuvvetli bir ihtimaldir. Avrupa'ya çıkarılan ilk Van kedisinin melez, kehribar gözlü ve beyaz- kırmızı renkte tüye sahip olduğu için literatürlere bu şekilde geçmesi onun yanlış tanımlanmasına neden olmuştur. Avrupa'lılar saf Van kedisini melez bir sokak kedisi olarak tanıdığı için şimdiye kadar üzerinde ciddi bir çalışma yapılmamıştır. Elde edilen sonuçlara göre kedilerin % 41.35'ini kısa-kadife tüylü kediler, % 58, 65'ni ise uzun-ipek tüylü kediler oluşturmaktadır. Kediler her iki gözü mavi, her iki gözü kehribar ve tek-göz dediğimiz bir gözü mavi, diğer gözü kehribar renkte olmak üzere üç değişik göz rengine sahiptirler. İki gözü mavi olan kediler toplam 150 kedinin % 23,99'nu teşkil eder. Bunun % 11,33'ünü kısa-kadife, % 12,66'sının ise uzun-ipek tüylü kediler oluşturmaktadır. Her iki gözü kehribar olan kediler ise, % 5,33'ü kısa- kadife ve % 7, 33'ü uzun-ipek olmak üzere toplam % 12,66'lık bir oranda ortaya çıkmaktadır. Tek-göz dediğimiz bir gözü mavi, diğer gözü kehribar olan kediler sağ ve sol gözü mavi olmasına göre iki gruba ayrılmaktadır. Tek- göz kediler tüm kedilerin % 63,33'ünü oluşturmaktadır. Sağ gözü mavi, sol gözü kehribar olan kediler toplam kedilerin % 28,66'sını, sol gözü mavi, sağ gözü kehribar olan kediler ise toplam kedilerin % 34, 66'sını teşkil etmektedirler. 31 SUMMARY In this study, the biologic distrbution of eye-colours of Van. Cat, which is the most striking feature of the cat, has been investigated. In addition this study aims to shed light on some other fealutures of Van Cat such as the present case of these cats, their population, characteric features and to be a preliminary step for the forthconung genetic studies, for gouning pure breeds and their preservation. Van Cat breed is rapidly declining. Unless urgent cautions are taken, ure are likely to see them only in pictures or posters since. The first Van Cat taken to Europe was a cross-breed, amber-like eyes and white- red coloused fur, it was mis defined in litearute. On the other hand since the Europeans thought it to be a cross-breed of an ordinary kind, no serious investigation has been done on it. According to the results we obtained 41.35% of the cats had short-relvet fur, 58.65 % of from had long-silk-fur. Mey hare Turce. different types of eye-colors. 1. Both eyes are blue. 2. Both eyes are amber- like colour. 3. One eye blue and the other amber like. The last one is called odd- eye. The cats with blue eyes make up a total of 150 which means 23.99 %. of these, 11.33% of the cats hare short-velvet, 12.66 % hare long-silk fur. of The cats with amber- like eyes 5.33 % are short- velvet furred, 7.33 % are long-silk furred, The odd- eyed ones fall in two groups of according blueness or yellowness of the eye The odd- eye cats make up 63. 33 % of the whole population. The number of cats with the right eye blue and the other yellow make up 28.66 % of the total cats. With right eye yellow ard the other blue make up 34.66 % of the total. 36

Organik solventlerin solunum yoluyla belirli zaman periyodlarında alınması, organizmada metabolizma ve fizyolojik yönden değişikliklere sebep olabilmektedir. Sanayide ve laboratuvar çalışmalarında geniş bir kullanım alanı olan ksilenin, solunum yoluyla alınmasının farelerin kanındaki lökosit ve eritrosit sayıları üzerine yapabileceği değişiklik gözlendi. Elde edilen bulgulara göre lökositlerde 30. ve 60. günlerde artma 90. günde normale göre azalma, eritrositlerde ise 30. ve 60. günlerde azalma 90. günde artarak normal sayıya gelmesi tarzında olan değişmeler istatistiki yöntemlerle yorumlanma ya çalışıldı. Die Aufnahme der organischen Solvente durch die Atmung innerhalb bestimmter Zeitperioden kann in organischen System Veränderungen im Stoffwechsel und in physiologischer Hinsicht Veränderungen hervorrufen, Xylen findet in der Industrie und bei Laboratoriumsarbeiten Anwendung in weitem Masse. Es wurde hierbei beobachtet, dass seine Einatmung im Blute der Mäuse mit einer Veränderung in der Anzahl der Leukozyten und Erytrozyten verbunden war. Nach den Befunden, die wir erhalten haben, wurde bei den Leukozyten eine Vermehrung am 30. und am 60. Tag, jedoch eine Verringerung war am 90. Tag festgestellt. Bei den Erythrozyten war 90 Tage aber eine Vermehrung bis zur normalen Anzahl festzustellen. Alle diese Veränderungen wurden in dieser Arbeit auf statistischem Wege erläutert.

Motorlu araçların tamiri ile uğraşanlar değişik kimyasal özellikte olan mineral yağlara, sik ak elleriyle temas etmektedirler. Bu durumun benzeri laboratuvar hayvanlarından sıçanlara uygulanması sonucunda, mineral yağların idrar sedimentlerinden lökosit, eritrosit ve kristal sayıları ile epitel hücre adetleri üzerindeki etkileri incelenerek, elde edilen bulguların yorumlanmasına çalışılmıştır. Leute, welche mit der Reparatur von Motoren an Fahrzeugen und Maschinen jeder Art beschäftigt sind, fassen dauernd Mineralöle an, die verschieden chemische Eigenschaften haben. Versuche mit ähnlichen Zuständen wurden bei Ratten angestellt. Dabei wurde verbrannten öl auf die Innenseite der Vorderbeine subkutan eingespritzt. Anschliessend wurde die Wirkung der Mineralöle auf die Anzahl der Harnsedimente (Leukozyten, Erythrozyten, Kristalle und Epitellzellen) untersucht. Entgegen der Erwartung wurde in der Anzahl folgender Sedimente, Leukozyten und Kristalle, Verminderungen festgestellt. Diese Ergebnisse waren in statistischer Hinsciht von Bedeutung. Die erhaltenen Befunde werden hier erörtert.

Laboratuvar hayvanlarından sıçanların inbred yetiştirilmesinde homojenite yönünden başarı, bilimsel şekilde yapılan seleksiyona bağlıdır. Çok sayıdaki seleksiyon metodlarından en önemlisi, genotip karakterlerdir. Metabolizma bozukluğundan ileri gelen idrar kesesi taşları da seleksiyonun bir sebebidir. Bu yayınımızda sıçanlarda ender görülen ve yetiştirme laboratuvarımızda tesadüf ettiğimiz idrar kesesi taşı vakasından ve bunun seleksiyon üzerindeki öneminden bahsedilecektir. Der Erfolg in Hinscht auf die Homogenitat bei der Züchtung der Ratten durch Inzucht ist auf wissenchaftlichem Wege von der Selektion abhangig . Unter zahlreichen Methoden ist die Genotyp-Methode die bedeutendste bei der Selektion. Die Konkremente, die infolge einer Stoffwechselstörung auftreten, bilden eine Urschache in der Selektion. Mit dieser Beobachtung wird der Fall der Harnblasensteine und deren Bedenlung in der Selektion besprochen.

Bu çalışma, 22.03.1983 tarihinde Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesinde Konferans bildirisi olarak sunulmuştur. Bir konuşmada doğrunun anlaşılması, yalnız konuşanın doğru konuşması ile olmaz, dinleyicilerin de doğru anlaması veya anlıyabilmesi gerekir. Bunun için doğru usul, konuşan ve dinleyen için kelimelerin ortak açıklamasını yapmaktır". Canlıları oluşturan Bitkiler ve Hayvanlar alemindeki bireylerin en mükemmeli şüphesiz "İnsan'lar" dır. Çünkü insanlar, baş parmaklarının ucunun diğer parmaklarının ucuna değebilmesinden dolayı (Yeryüzünde bu özelliği gösteren başka hayvan yoktur) alet yapabilmiştir . Bu aletleri doğada mevcut olmayan veya benzerini görmediği şekle dönüştürebilmiştir.