32 results on '"Güneş, Hayati"'
Search Results
2. Streptococcus pneumoniae sepsis as the initial presentation of systemic lupus erythematosus
- Author
-
Erdem, İlknur, Omar, Şenay Elbasan, Karaali, Rıdvan, Güneş, Hayati, and Topkaya, Aynur Eren
- Subjects
Risk ,sepsis ,Streptococcus pneumoniae ,systemic lupus erythematosus ,Pneumococcal Sepsis ,Case Report ,skin and connective tissue diseases - Abstract
Objective: Infections are among the most important causes of morbidity and mortality in patients with systemic lupus erythematosus (SLE) but are rare initial presentation of the disease. Therefore, in this study, we describe a case of Streptococcus pneumoniae sepsis in a young woman with previously undiagnosed SLE. Case report: A 23-year-old female patient was admitted to our outpatient clinic complaining of high fever (40 degrees C), chills, fatigue, generalized myalgia, and cough with brown sputum for 5 days. Blood cultures grew gram-positive coccus defined as S. pneumoniae using standard procedures. Antinuclear antibody was positive at a titer of 1/1,000, and anti-double-stranded DNA was positive at 984 IU/mL. She was diagnosed with SLE. Her respiratory symptoms and pleural effusion were considered to be due to pulmonary manifestation of SLE. Conclusion: The underlying immunosuppression caused by SLE could have predisposed the patient to invasive pneumococcal disease. It may also occur as a primary presenting feature, although a rare condition.
- Published
- 2016
3. Solid Organ Maligniteli Hastalarda İnfeksiyon Etkenleri ve Antibiyotik Duyarlılık Durumları
- Author
-
Sesli Çetin, Emel, Kaya, Selçuk, Arıkan, Mehmet Salih, Güneş, Hayati, and Süleyman Demirel Üniversitesi, Tıp Fakültesi
- Subjects
Solid Organ Malignitesi ,İnfeksiyöz Ajanlar ,Antibiyotik Duyarlılığı ,Solid organ malignitesi,infeksiyöz ajanlar,antibiyotik duyarlılığı - Abstract
Amaç: Bu çalışmada çeşitli solid organ maligniteli hastalardan bir yıllık süre içinde laboratuarımı- za kültür için gönderilen çeşitli klinik örneklerden izole edilen mikroorganizmalar, örneklere göre bakteri türlerinin dağılımı ve izole edilen mikroorganizmaların antibiyotik duyarlılık durumları araştırılmıştır. Gereç ve Yöntem: Örnekler %5 koyun kanlı agar, Eosine Methylen Blue agar (EMB), çikolata ve Sabouraud Dekstroz agar besiyerlerine ekilerek, üretilen tüm bakteri kolonileri konvansiyonel yöntemlerle değerlendirilip gerekli durumlarda uygun API kitleri (bioMérieux, France) ile identifikasyonları yapıldı. İzolatların antibiyotik duyarlı- lıkları CLSI standartları doğrultusunda Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemi ile belirlendi. Bulgular: Toplam 250 kültür örneğinden 78’inde patojen mikroorganizma izole edilmiş, bir örnekte 2 farklı tür mikroorganizma üremiştir. En sık izole edilen etkenler sırasıyla Escherichia coli (%34,2), koagülaz negatif stafilokoklar (KNS) (%27,8) ve Candida spp. (%11,4) olarak belirlendi. Kan kültürlerinde ilk sırayı KNS’ların aldığı, E. coli’nin 2. sıraya geçtiği, görülmüştür. Özellikle idrar ve balgam örneklerinde olmak üzere bu hasta grubunda Candida spp. izolasyon oranında yükseklik dikkat çekmektedir. Sonuç: Bu hasta grubunda çeşitli vücut bölgelerinden izole edilen etken bakteri profilinde ve bu bakterilerin antibiyotiklere duyarlılık oranlarında çok önemli bir farklılık gözlenmezken bu grup hastalarda infeksiyonla mücadelede etiyolojik ajan olarak fungal infeksiyonların da akılda bulundurulmasının gereği vurgulanmalıdır Objective: In this study, we aimed to determine the predominant species, their distribution to clinical specimens and antibiotic susceptibility patterns of the mostly isolated agents in the clinical specimens of patients with solid organ malignancies. Materials and Methods: Clinical specimens which were sent to our laboratory for microbiological culture in one year period were inoculated on to blood agar with 5% sheep blood, Eosine Methylen Blue agar (EMB), chocolate and Sabouraud Dextrose agar. The growing colonies on these media were identified with conventional methods and, when needed, with API kits (bioMérieux, France). Antibiotic susceptibilities of the isolates were determined by Kirby-Bauer disk diffusion method according to CLSI standards. Results: At least one pathogenic agent was isolated in 78 of 250 culture specimens. The most common isolates were Escherichiae coli (34,2%), coagulase negative staphylococcus (CNS) (27,8%) and Candida spp. (%11,4), respectively. In blood cultures, CNS were the most common isolates followed by E. coli. An elevation in the isolation rate of Candida spp. is recognised among this patient group, especially in urine and sputum samples. Conclusion: Although the bacterial spectrum and antimicrobial susceptibility pattern of the isolates of this patient group do not show significant differences, we must emphasize that fungal infections must be taken in to consideration for the management of such life-threatening infections.
- Published
- 2015
4. Kurkumin, Timpanostomi Tüpleri Yüzeyinde Pseudomonas aeruginosa Biyofi lminin Oluşmasına Engel Olabilir mi?
- Author
-
Çiftçi, Zafer, Deniz, Mahmut, Güneş, Hayati, Gümüş, Abdullah, Gültekin, Erdoğan, and Topkaya, Aynur Eren
- Subjects
Mikrobiyoloji - Abstract
Timpanostomi tüpü konulduktan sonra gelişen otorelerden, en çok tüp yüzeyinde oluşan bakteriyel biyofi lm sorumlu tutulmaktadır. Bu durumun önlenebilmesi için çok değişik yöntemler denenmiş ve bu yöntemlerin bazılarıyla da değişen oranlarda başarı elde edilebilmiştir. Ancak yöntemlerin hiçbiri biyofi lm oluşumunu tamamen önleyememiştir. Son zamanlarda yapılan bazı çalışmalarda, Curcuma longa (zerdeçal)'nın fenolik formu olan kurkuminin Pseudomonas aeruginosa'nın virülans faktörlerini etkilediğine dikkat çekilmiştir. Bu çalışmanın amacı, kurkuminin, in vitro ortamda, silikon timpanostomi tüplerinin yüzeyinde P.aeruginosa biyofi lminin oluşumuna engel olup olmadığının araştırılmasıdır. Bu amaçla, azalan konsantrasyonlarda kurkumin içeren kuyucuklar içerisinde 48 saatlik bir inkübasyonu takiben, timpanostomi tüpleri yüzeyinde oluşan P.aeruginosa biyofi lminin kalitatif ve kantitatif analizleri yapılmıştır. Kalitatif analiz için, tüpler çevresel taramalı elektron mikroskobu ile incelenerek biyofi lm varlığı açısından değerlendirilmiştir. Kantitatif analiz için, öncelikle tüp yüzeyinde tutunmuş olan bakteriler vorteksleme ve sonikasyon işlemleri kullanılarak tüp yüzeylerinden ayrıştırılmış; elde edilen bakteri solüsyonlarının seri (10'un katları olacak şekilde) dilüsyonları yapılmıştır. Seri dilüsyonlardan kalibre özeler kullanılarak koyun kanlı agarlara sayım plağı şeklinde ekim yapılmış ve 24 saatlik inkübasyon sonrasında kültürler değerlendirilerek sayım sonuçları koloni oluşturan birim (CFU)/mL olarak kaydedilmiştir. Çevresel taramalı elektron mikroskobu görüntüleri 100 ?g/mL'lik kurkumin konsantrasyonun biyofi lm oluşumunu önleyebildiğini ortaya koymuştur. Daha düşük konsantrasyonlarda, kurkuminin biyofi lm oluşumunu azalttığı, ancak tamamen önleyemediği görülmüştür. Kantitatif analiz sonuçları da, kuyucuklardaki kurkumin konsantrasyonu azaldıkça, CFU/mL değerlerinde anlamlı bir artış olduğunu göstermiştir. 100 ?g/mL ve 12.5 ?g/mL gruplarındaki CFU/mL değerleri sırasıyla, 35 ± 7.07 ve 650 ± 494 olarak tespit edilmiştir. Kurkuminin in vitro ortamda, minimum inhibitör konsantrasyon (MİK) değerlerinden daha düşük konsantrasyonlarda timpanostomi tüplerinin yüzeyinde P.aeruginosa biyofi lminin oluşumunu engellediği saptanmıştır. Çalışmamızın bulguları, kurkuminin lokal olarak uygulanmasının, timpanostomi tüpü konulması sonrası süpüratif otitis media gelişimine engel olabileceğini, tüpün lümeninin açık kalmasını sağlayabileceğini ve tedavi başarısızlık oranlarını azaltabileceğini düşündürmektedir. Sonuç olarak, kurkuminin in vitro koşullarda saptadığımız P.aeruginosa'nın biyofi lm oluşumunu önleyici etkisinin in vivo çalışmalarla da desteklenmesi gerektiği kanısına varılmıştır Formation of bacterial biofi lm on the surface of tympanostomy tubes are held responsible in the pathogenesis of post-tympanostomy tube otorrhea. To prevent the formation of biofi lm, various methods were employed and varying degrees of success have been achieved. In some recent studies curcumin, which is the fenolic form of Curcuma longa (turmeric), has been pointed out to have inhibitory effects on virulence factors of Pseudomonas aeruginosa. The aim of this study was to investigate whether the administration of curcumin is able to prevent the formation of P.aeruginosa biofi lm on the surface of silicone tympanostomy tubes in vitro conditions. For this purpose, qualitative and quantitative analysis of P.aeruginosa biofi lm created on the surface of the tympanostomy tubes were performed following a period of 48 hours incubation in microplate wells that contained decreasing concentrations of curcumin. For qualitative analysis, specimens were evaluated with an environmental scanning electron microscope for the existence of biofi lm. For the quantitative analysis, bacteria attached to the tube surface was detached using a combination of vortexing and sonication. Following serial dilutions, the obtained solution was then inoculated on the sheep blood agar plates using calibrated loop, incubated for 24 hours and the colony forming unit (CFU) per mL were recorded. Environmental scanning electron microscope analysis revealed that 100 ?g/mL of curcumin could prevent formation of the biofi lm. Lower concentrations of curcumin could not prevent the biofi lm formation. Qualitative analysis also revealed that when the concentrations of curcumin in the wells were decreased, the number of CFU/mL was increased signifi cantly. Mean number of CFU in 100 ?g/mL and 12.5 ?g/mL groups were 35 ± 7.07 and 650 ± 494, respectively. Curcumin could prevent formation of P.aeruginosa biofi lm on the surface of tympanostomy tubes in vitro with concentrations lower than the MIC value. The results of the present study show that local administration of curcumin may prevent suppurative otitis media following tympanostomy tube insertion, keep the patency of the tube and decrease the rate of treatment failure. In vivo studies are needed to support the in vitro anti-biofi lm action of curcumin on tympanostomy tubes
- Published
- 2015
5. Tekirdağ’da Tüberkülozun Yıllar İçindeki Değişimi
- Author
-
Güneş, Hayati, Altın, Remzi, Mutlu, Levent Cem, Doğan, Mustafa, Oran, Mustafa, Işık, Salman, Salt, Gürdal, Kaya, Ayşe Demet, and Topçu, Birol
- Subjects
antitüberküloz ajanlar ,Tüberküloz ,antibiyotik direnci ,antibiotic resistance ,multidrug resistance ,Incidence ,Tuberculosis ,insidans ,çoklu ilaç direnci ,antitubercular agents - Abstract
Amaç Dünya Sağlık Örgütü tarafından tüm dünyada hesaplanan tüberküloz (TB) insidansı 100.000'de 128'dir. TB kontrolünün ana prensipleri erken tanı ve tedavi, bunu takiben de hastaların direkt gözlemsel tedavisidir. Bu çalışmanın amacı, 2007-2011 yılları arasında Tekirdağ’da tüberküloz verilerindeki değişimin analizini yapmaktı. Materyal ve Metod Tekirdağ il sınırları içinde bulunan Tekirdağ ve Çorlu Verem savaş dispanserlerinden elde edilen veriler birer yıllık kategorilere ayrıldı. Hastalar, yaş gruplarına göre 0-14, 15-24, 25-44, 45-64, 65 ve Üzeri olmak Üzere 5 gruba ayrıldı ve vaka bildirim oranları tüm gruplarda analiz edildi. Hastalar, tutulan organa göre 2 gruba ayrıldı: Pulmoner (smear/kültür pozitif =PSP ve smear/kültür negatif/bilinmeyen =PSB/N) ve ekstrapulmoner. Kültürde üremiş ve dirençli olduğundan şüphelenilen M. Tuberculosis suşlarına major ilaçlar olan izoniazid (INH), rifampisin, etambutol ve streptomisine karşı duyarlılık testi uygulandı. INH ve rifampisine dirençli suşlar çoklu ilaca dirençli tüberküloz olarak kabul edildi (ÇİD-TB). Bulgular Toplam 162.291 hasta muayene edildi ve bunlardan 1311 (%0,8)’i TB hastası olarak değerlendirildi. Vaka bildirim oranlarının yıllara gore dağılımı 2007 ile 2011 arasında sırasıyla %44,6, %34,6, %33,4 ve %28,6 idi. Pulmoner ve ekstrapulmoner TB oranları sırasıyla %74,5 (%46 PSP ve %28,5 PSN/B) ve %25,5 idi. Ekstrapulmoner tüberküloz oranları erkekler ve kadınlarda sırasıyla %42,3 ve %17,6 idi. INH, rifampisin, etambutol ve streptomisine direnöoranları sırasıyla %21,6, %8,8, %1,6 ve %6,4 idi. ÇİD-TB oranı %6,4 olarak tespit edildi. Sonuç Doğrudan gözetimli tedavinin sistematik uygulanması tüberküloz insidansının düşmesinde önemli rol oynar. Bölgemizde tüberküloz oranları türkiye ortalamasının üzerinde olduğundan tarama ve takip prosedürleri daha sıkı ve düzenli olarak uygulanmalıdır. Aim The incidence rate of tuberculosis (TB) is estimated by the World Health Organization as 128/100.000 worldwide. The main principles of TB control are early case detection and diagnosis, followed by directly observed treatment of patients. The aim of this study was to analyse the dynamics of TB between 2007 and 2011 in Tekirdağ. Material and Methods Data were obtained from TB dispensaries and separated into oneyear categories. Case notification rates were analysed by different age groups (0–14, 15–24, 25–44, 45–64, 65 and above). The patients were divided into two groups according to involved organs: pulmonary (smear/culture positive=PSP and smear/culture negative/unknown=PSN/U) and extrapulmonary. Antibiotic susceptibility tests to major antituberculosis drugs were performed on M. tuberculosis strains that were grown in culture and suspected of being resistant. Resistance to both INH and rifampicin were accepted as multiple drug resistance tuberculosis (MDR-TB). Results A total of 162.291 patients were examined, and out of this population, 1311 (0.8%) tuberculosis patients were evaluated. The distribution of case notification rates by year were 44.6%, 34.6%, 33.4%, 28.6%, and 27.6%from 2007 to 2011, respectively. Pulmonary and extrapulmonary TB rates were 74.5%(46.0%PSP and 28.5%PSN/U) and 25.5%, respectively. Extrapulmonary TB rates were 42.3% and 17.6% in men and women, respectively. Resistance rates against INH, rifampicin, ethambutol, and streptomycin were 21.6%, 8.8%, 1.6%, and 6.4%, respectively. The MDR-TB rate was 6.4%. Conclusion Systematic implementation of directly observed treatment programs plays an important role in decreasing TB incidence. Because the TB rates in our region are above the average for Turkey, screening and follow-up procedures must be conducted more stringently and regularly.
- Published
- 2015
6. Helicobacter Pylori Pozitif Alopesi Areata ve Vitiligo Hastalarında Cag-A İlişkisi
- Author
-
Erfan, Gamze, Oran, Mustafa, Mete, Rafet, Güneş, Hayati, Yanık, Mehmet Emin, Albayrak, Hülya, Taşolar, Mustafa Kaan, Murat Aydın, Ayşe, Topçu, Birol, and Kulaç, Mustafa
- Subjects
Cerrahi - Abstract
Amaç: Helicobacter Pylori (HP) ile bazı dermatolojik hastalıklar arasında ilişki kurulurken, alopesi areata (AA) ve HP arasında çelişkili veriler mevcuttur. Bu çelişkili sonuçların nedeni, HP'nin virulansından sorumlu faktörlerden biri olan Cag-A (sitotoksin ilişkili gen ürünü A) olabilir. Vitiligoda ise HP'nin muhtemel rolü hakkında tıbbı literatürde çok az sayıda çalışma bulunmaktadır. Literatürde tespit edilebildiği kadarıyla Cag-A (+) suşlarının rolünün saptandığı sadece bir çalışma bulunmaktadır. Yöntem: Altmış AA ve 52 vitiligo tanısı almış, dispepsi, eşlik eden otoimmün hastalıklar ve diğer enfeksiyonlar açısından hikâye, belirti, tanı ve tedavileri olmayan hastalar ve 60 sağlıklı bireyde HP stool antijeni ve serumlarında Cag-A seroprevelansı ELİSA kullanılarak incelendi. Hastalık şiddetleri AA grubunda alopesi şiddet ölçeği (SALT) skoru ve vitiligo grubunda ise "dokuzlar kuralı" ile ölçüldü ve HP, Cag-A pozitifliği ile ilişkisi karşılaştırıldı. Bulgular: AA grubunda 43 (%71,7), vitiligo grubunda 26 (%50) hastada HP (+)'liği saptandı. Bu hastalardan AA hastalarında Cag-A (+)'liği 26 (%60,4), vitiligo hastalarında 17 (%65,3) kişide saptandı. AA hastaları ile kontrol grubu karşılaştırıldığında, HP (+)'liği ve Cag-A (+)'liği AA hastalarında belirgin olarak yüksek sayıda saptanırken (p
- Published
- 2015
7. Ağrı Devlet Hastanesi’nde 2006-2009 Yıllarında Saptanan İntestinal Parazit Prevalans ve Dağılımı
- Author
-
GÜNEŞ, Hayati and DOĞAN, Mustafa
- Published
- 2014
8. Tekirdağ bölgesinde Helicobacter pylori prevalansı ve patolojik parametrelerin çok yönlü analizi; literatür ile güncelleme
- Author
-
Mete, Rafet, Oran, Mustafa, Güneş, Hayati, Yıldırım, Oğuzhan, Topçu, Birol, Öznur, Meltem, and Gelincik, İbrahim
- Subjects
Gastroenteroloji ve Hepatoloji - Abstract
Amaç: Gerek yurt içi gerekse yurt dışı literatürlere bakıldığında Helicobacter pylori (H. pylori) ile Sydney sınıflamasındaki histolojik parametrelerin tümünü içine alan karşılaştırma nadirdir. Çalışmamızın amacı dispeptik şikayetler nedeniyle gastroskopi yapılmış ve antrum biyopsilerinde gastrit tanısı almış 797 hastadaki H. pylori sıklığını tespit etmek ve Sydney sınıflamasına göre yapılan histolojik parametreleri analiz edip H. pylori ile olan ilişkisini göstermektir. Gereç ve yöntem: Çalışmaya Mart 2010 ve Mart 2013 tarihleri arasında Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Kliniği endoskopi ünitesinde gastroskopik incelenmesi yapılan ve patolojik olarak sadece gastritis tanısı alan 309'u erkek, 488'i kadın toplam 797 hasta alındı. Bulgular: Ortalama yaş 44.96 ±13.90 idi ve cinsler arasında yaş farklılığı yoktu (p>0.05). 700 (%87,7) hastada enflamasyon, 368 ( %46) hastada aktivasyon, 108 (%13,5) hastada intestinal metaplazi, 130 (%16.3) hastada atrofi ve 301 (%37.7) hastada lenfoid follikül mevcuttu. 587 (%73,7) hastada H. pylori pozitif idi. Sonuç: H. pylori prevalans oranımız %73,7 olup literatür ortalamasıyla ile benzerlik göstermektedir. İntestinal metaplazi sıklığımız literatür ortalamasının altındadır. Atrofi sıklığı literatüre göre anlamlı düşük idi. Toplam hastalardaki lenfoid follikül oranımız %37.7 ve H. pylori pozitif hastalardaki lenfoid follikül oranı ise %46,3 olup literatüre ile benzerdir Objective: Scanning both domestic and foreign literature, studies regarding correlation of Helicobacter pylori (H. pylori) with whole histologic parameters of Sydney classification are scarce. The aim of the present study was to to identify the frequency of H. pylori, to analyze the histological parameters according to Sydney classification, and to evaluate the correlation of H. pylori with these parameters in 797 patients whom endoscopy was done for dyspeptic complaints. Material and methods: The present study was conducted between March 2010 and March 2013 in the Gastroenterology Clinics of Namik Kemal University, Faculty of Medicine. 797 patients (309 male, 488 female, mean age: 44.96 ±13.90) who underwent gastroscopy and whose gastric mucosal biopsies revealed gastritis were included. Results: No difference in age and gender was observed (p>0,05). 700 (87,7 %) patients had inflammation, 368 ( 46 %) activation, 108 (13,5 %) intestinal metaplasia, 130 (16.3 %) atrophy, and 301 (37.7 %) lymhoid follicles. H. pylori was positive in 587 (73,7 %) patients. Conclusion: The prevalence of H. pylori was 73.7% and similar to the results of medical literature. Metaplasia and atrophy were lower than that of the previous studies. Lymphoid follicles were positive in 37.7% of the patients . In accordance with the previous data, 46.3% of H. pylori positive patients had lymphoid follicles and the results
- Published
- 2014
9. Tekirdağ İlinde 2007-2011 Yılları Arası Tüberkülozun Mevsimselliği
- Author
-
Mutlu, Levent Cem, Altın, Remzi, Güneş, Hayati, Doğan, Mustafa, Oran, Mustafa, Işık, Salman, Salt, Gürdal, Kaya, Ayşe Demet, and Topçu, Birol
- Subjects
Tüberküloz ,seasonality ,Incidence ,Tuberculosis ,insidans ,mevsimsellik - Abstract
Amaç Pek çok solunumsal enfeksiyonun mevsimsel değişkenlik gösterdiği bilinmektedir. Bununla birlikte pek çok çalışmada, diğer solunumsal enfeksiyonlardan farklı olarak tüberküloz tanısı alan hasta sayısı yaz aylarında artış göstermektedir ve altta yatan mekanizma tam olarak açıklanamamıştır. Çalışmamızda, Tekirdağ ilinde tüberküloz tanısının mevsimsellik gösterip göstermediğinin araştırılması hedeflenmiştir. Materyal ve Metot Bu amaçla Tekirdağ Verem Savaş Dispanserlerinde kayıtlı olan hastaların dosyaları geriye dönük olarak taranarak, Ocak 2007 ile Aralık 2011 tarihleri arasında 1311 hastaya tüberküloz teşhisi konulmuş olduğu tespit edilmiştir. Bulgular Tüberküloz tanısının % 28,4 oranıyla en sık yaz aylarında konulmuş olduğu saptanmıştır. Sonuç Sonuç olarak farklı ülkelerde yapılan çalışmalara benzer şekilde Tekirdağ’da da tüberkülozun mevsimsellik gösterdiği tespit edilmiştir. Hastalığın daha iyi kontrolünü sağlamada altta yatan mekanizmaları açıklayacak prospektif çalışmalara ihtiyaç olduğu kanısına varılmıştır. Aim It is well known that the incidence of many respiratory infections shows seasonal variability. Unlike other respiratory infections, in many studies tuberculosis (TB) diagnoses increase in summer and the mechanism underlying this fluctuation remains unknown. We aimed to examine whether TB has an annual seasonal pattern in Tekirdağ. Materials and Methods Data were obtained from TB dispensaries in Tekirdağ retrospectively. There were 1311 cases of TB notified between January 2007 and December 2011. TB notifications show a seasonal pattern, with a peak in spring and summer, which is present in both pulmonary and extra pulmonary tuberculosis. Results TB notification was found highest in summer with the value of 28,4 %. Conclusion TB incidence in Tekirdağ showed seasonality like previous studies held in different countries. There is a need for large longitudinal studies to clarify the underlying mechanisms that may provide a better disease control.
- Published
- 2014
10. Toplumsal Kaynaklı Üriner Sistem İnfeksiyonlarından İzole Edilen Escherıchıa Colı Suşlarında Fosfomisin, Nitrofurantoin ve Siprofloksasinin İn-Vitro Etkinliği
- Author
-
Kurt, Ömer, Güneş, Hayati, Gümüş, Abdullah, Mutlu, Reyhan, and Topkaya, Aynur Eren
- Subjects
Mikrobiyoloji ,Biyoloji - Abstract
Escherichia coli, üriner sistem inf eksiyonlarından (ÜSİ) en sık izole edilen mikroorganizmadır. Son zamanlarda ülke- mizde üropatojen E.coli suşlarında, ÜSİ tedavisinde sık kullanılan antibiyotiklere karşı duyarlılıkta azalma görülmektedir. Bu çalışmada, ÜSİ ön tanısıyla üroloji polikliniğinden gönderilen idrar kültürlerinden izole edilen E.coli suşlarının siprof loksa- sin, nitrof urantoin ve f osf omisin duyarlılıkları, Clinical and Laboratory Standards Institute (CLSI) önerileri doğrultusunda disk dif üzyon yöntemi ile belirlenmiş; genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz (ESBL) üretimi çif t disk sinerji yöntemiyle araş- tırılmıştır. İncelenen E.coli izolatlarında en yüksek direnç oranı % 32.1 ile siprof loksasine karşı saptanmış, bunu % 5.1 ile nitrof urantoin ve % 4.5 ile f osf omisin takip etmiştir. ESBL pozitif lik oranı % 22.5 olarak tespit edilmiştir. Direnç oranları ESBL pozitif ve negatif lerde sırasıyla siprof loksasine karşı % 85.3 ve % 17.3 nitrof urantoine karşı % 12.6 ve % 2.9, f osf omi- sine karşı ise % 13.9 ve % 1.9 olarak saptanmıştır. Bölgemizde siprof loksasine direnç oranında yükselme gözlenmesine karşın f osf omisin ve nitrof urantoin, ÜSİ tedavisinde iyi birer alternatif olmayı sürdürmektedir. Escherichia coli is the most commonly isolated microorganism in cases of urinary tract inf ection (UTI). Currently, in our country, susceptibility of uropathogenic E.coli strains to commonly used antibiotics in the treatment of UTIs has decrea- sed. In this study, the resistance rates of E.coli strains isolated f rom urine samples of patients with UTI f rom urology outpa- tient clinic were determined f or ciprof loxacin, nitrof urantoin and f osf omycin by disk diff usion method according to Clinical and Laboratory Standards Institute (CLSI) guidelines and extended-spectrum beta-lactamase (ESBL) production was tested by double-disk synergy method. In E.coli strains the highest resistance rate was f ound f or ciprof loxacin (32.1 %). This was f ollowed by nitrof urantoin (5.1 %) and f osf omycin (4.5 %). ESBL positivity rate was f ound as 22.5 %. Resistance rates f or ESBL positive and negative cultures were determined as, 85.3 % and 17.3 % f or ciprof loxacin, 12.6 % and 2.9% f or nitrof u- rantoin, 13.9 % and 1.9 % f or f osf omycin. Despite the increased resistance observed f or ciprof loxacin in our region, f osf omycin and nitrof urantoin continue to be a good alternative in the treatment of UTIs.
- Published
- 2014
11. Nötrofil Lenfosit Oranının Kalp Hızı Toparlanma İndeksi İle İlişkisi
- Author
-
Aydın, Murat, Akyüz, Aydın, Alpsoy, Şeref, Güneş, Hayati, Akkoyun, Dursun Çayan, Oran, Mustafa, Mete, Rafet, Tülübaş, Feti, Yıldız, Zeynep Deniz, and Gürel, Ahmet
- Subjects
nötrofillenfosit oranı ,cardiovascular mortality ,kardiyovasküler mortalite ,Kalp hızı toparlanma İndeksi ,neutrophillymphocyte ratio ,Heart rate recovery index - Abstract
Amaç Kalp Hızı Toparlanma İndeksinin kardiyovasküler mortalitenin bağımsız bir risk faktörü olduğu gösterilmiştir. Yükselen nötrofil-lenfosit oranının birçok epidemiylojik çalışmada Kardiyovasküler hastalıklar ile kuvvetli ilişki içinde olduğu bildirilmiştir. Bu çalışmanın amacı Kalp Hızı Toparlanma İndeksi ile nötrofil-lenfosit oranı arasındaki ilişkiyi araştırmaktır Materyal ve Metod Namık Kemal Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Kardiyoloji Polikliniği’ne, başvuran, anormal efor testi nedeniyle koroner anjiyografi yapılan 238 hasta retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Egzersiz sırasındaki maksimum kalp hızından istirahatın 1. dakikasındaki kalp hızı çıkartılarak 18 atım ve altı değerler anormal olarak kabul edildi. Bulgular Kalp Hızı Toparlanma İndeksinin normal olanlar ile anormal olan bireyler arasıda Nötrofil sayısı ve nötrofillenfosit oranı karşılaştırılmasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişkili olduğunu tespit edilmiştir. (sırasıyla p=0,027 ve p=0.000). Sonuç Sonuç olarak mevcut bulgularımız anormal Kalp Hızı Toparlanma İndeksli hastalarda artan nötrofil-lenfosit oranının kardiyovasküler mortalite ve morbidite ile ilşkili olabileceğini düşündürmektedir. Gelecekte yapılacak prospektif çalışmalar ile egzersizin anormal Kalp Hızı Toparlanma İndeksli bireylerde nötrofil-lenfosit oranının üzerine etkisinin araştırılması bu konuda daha kesin deliller sağlayacaktır. Aim It has been shown that heart rate recovery index is an independent risk factor for cardiovascular mortality. It has been reported in most epidomiologic studies that an elevated neutrophil-lymphocyte ratio is strongly associated with cardiovascular diseases. The aim of this study was to investigate whether there is a relationship between heart rate recovery index and neutrophillymphocyte ratio. Materials and Methods A total of 238 patients who underwent coronary angiography due to abnormal treadmill exercise test results and who admitted to Cardiology Department of Faculty of Medicine at Namık Kemal University were evaluated retrospectively. heart rate recovery index was accepted as abnormal when the difference between peak heart rate at maximal exercise and the heart rate at the first minute of recovery phase is 18 beat or less. Results In the comparison between those with abnormal heart rate recovery index and those with normal heart rate recovery index in terms of neutrophil count and neutrophillymphocyte ratio was found a significant relationship. (respectively, p=0,027 ve p=0.000). Conclusion Consequently, our findings may potentially suggest that an elevated neutrophil-lymphocyte ratio in patients with abnormal heart rate recovery index might be related to cardiovascular mortality and morbidity. The investigation of the prognostic significance of elevated neutrophillymphocyte ratio in patients with abnormal heart rate recovery index in future prospective studies will be provide more conclusive evidence.
- Published
- 2013
12. Bakterilerde Epigenetik
- Author
-
Topkaya, Aynur Eren and Güneş, Hayati
- Subjects
Bacteria ,epigenetics ,Bakteri ,epigenetik - Abstract
Ökaryotlarda olduğu gibi bakterilerde de epigenetik kontrolün önemli bir mekanizması DNA metilasyonudur. Bakterilerdeki metilasyonun ökaryotlardakinden farkı sitozin yerine yaygın olarak adeninin metillenmesidir. Bakterilerin birçok virülans faktörünün epigenetik mekanizmalarla kontrol edildiği düşünülmektedir. Bu konuda en çok çalışılan bakteriler Escherichia coli, Salmonella, Vibrio, Yersinia, Haemophilus, Brucella ve Pseudomonas cinsi olmuştur. Bakterilerde gen ifadelenmesinin nasıl kontrol edildiğinin bilinmesi infeksiyonların kontrolünde yeni seçeneklerin geliştirilmesi için umut olabilecektir. Yeni antibiyotik moleküllerinin geliştirilmesi gittikçe sınırlı bir hale gelmiştir. Moleküler mikrobiyoloji çalışmaları arttıkça, epigenetik mekanizmalar ile bakterilerin virülans faktörlerinin kontrol edilebileceği konusunda yoğunlaşılmıştır. Çok yakında cevaplanabileceğini umduğumuz iki soru Dam inhibitörlerinin infeksiyon tedavisi ve tümör baskılanması amacıyla kullanılıp kullanılmayacağıdır. Like many eukaryotes, DNA methylation is an important mechanism of epigenetic control in bacteria. Unlike eukaryotes, bacteria use DNA adenine methylation rather than DNA cytosine methylation as an epigenetic signal. Epigenetic mechanisms are thought to control several virulence factors of bacteria. Escherichia coli, Salmonella, Vibrio, Yersinia, Haemophilus, and Brucella are the mostly studied bacteria under that topic. Finding out how to control this gene expression in bacteria can facilitate the control of infections that may generate hope for the development of new options. Development of new drug molecules has become increasingly limited. As the number of molecular microbiology studies increase, it has been focused that bacteria virulence factors can be controlled by epigenetic mechanisms. Recently, the usage of Dam inhibitors for the treatment of infection and tumor suppression are the main questions focused on this topic.
- Published
- 2013
13. Fatal Deep Inguinal Infection after Diagnostic Coronary Angiography
- Author
-
Akkoyun, Dursun Çayan, Alpsoy, Şeref, Akyüz, Aydın, and Güneş, Hayati
- Subjects
Kasık infeksiyonu ,coronary angiography ,Groin infection ,koroner anjiyografi - Abstract
Herein we would like to share our case complicated with inguinal infection secondary to femoral haematoma after coronary angiography. A-79 years-old female underwent diagnostic coronary angiography suffered from a large haematoma in the right inguinal region where femoral artery puncture was performed at another hospital. She was treated at same hospital 16 days and discharged. She presented to our department with a deep ulcerative and ruptured wound in the femoral artery puncture site. The wound-site culture revealed E. coli. After appropriate antibiotic treatment and wound care, the deep inguinal infection began healed. Purulan material and swallowing decreased and patient discharged. After 8 days, she came back with shock presentation and hospitalised to intensive care unit, but she died within 3 hours. We emphasised that the importance of prevention and management of access site haematoma during percutaneous procedures is vital and should not be neglected in routine practice Bu yazıda koroner anjiografi sonrası femoral hematoma sekonder inguinal enfeksiyon gelişen bir vaka sunmak istiyoruz. Koroner anjiografi yapılan 79 yaşında bayan hasta femoral ponksiyon yeri olan sağ inguinal bölgede büyük bir hematomla aynı hastanede yatmış ve 16 gün tedavi gördükten sonra taburcu edilmiş. Hasta kliniğimize femoral ponksiyon yerinde derin ülsere ve rüptüre olmuş yara ile başvurdu. Yara yeri kültüründe E.coli üredi. Hastaya uygun antibiyotik tedavi ve yara yeri bakımı yapıldı. Pürülan materyal azaldıktan ve yara yeri iyileşmeye başladıktan sonra hasta taburcu edildi. Hasta 8 gün sonra şok tablosunda tekrar başvurdu ve hasta yoğun bakıma yatırıldıktan 3 saat sonra yaşamını yitirdi. Bu vaka perkütan girişimler sonrası gelişen hematomun önlenmesi ve tedavisinin ne kadar önemli olduğunu göstermesi açısından önem arz eder.
- Published
- 2013
14. Yoğun Bakım Ünitesinde Yatan Hastalardan İzole edilen Etkenler ve Antibiyotik Direnç Paternleri
- Author
-
Yüksek, Adnan, Turan, Bünyamin Cüneyt, Güneş, Hayati, Turan, Filiz, Sarıkaya, Hatice Gül, Doğan, Mustafa, and Arar, Makbule Cavidan
- Subjects
Gram pozitif bakteriler ,Gram positive bacteria ,antibiyotik direnci ,Antibiotic susceptibility ,antibiotic resistance ,Acinetobacter ,intensive care infections ,Gram negatif bakteriler ,intensive care unit ,yoğun bakım ünitesi ,Klebsiella ,Pseudomonas ,Escherichia coli ,Antibiyotik duyarlılığı ,yoğun bakım enfesiyonları ,Gram negative bacteria - Abstract
Amaç Mart 2012 – Mart 2013 tarihleri arasında yoğun bakım ünitesi (YBÜ)’ndeki enfeksiyon ajanları ve bunların antibiyotik direnç paternlerini belirlemek. Materyal ve Metod Namık Kemal Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi YBÜ’den gönderilen değişik klinik materyallerden izole edilen mikroorganizmalar retrospektif olarak incelendi. Bakterilerin identifikasyonu konvansiyonel ve/veya yarı otomatik yöntemlerle, antibiyotik duyarlılıkları da Klinik ve Laboratuar Standartları Enstitüsü (CLSI)’nün önerileri doğrultusunda Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemiyle yapıldı. Bulgular Çalışma boyunca YBÜ’de yatan 26 hastadan gönderilen 185 örnekten 59 mikroorganizma izole edildi. Bunlardan 41’i (% 69,5) Gram negatif, 10’u (% 16,9) Gram pozitif bakteri, 8’i de (% 13,5) mayalardan oluşuyordu. En sık izole edilen Gram negatif bakteriler Pseudomonas spp. (% 23,7), Escherichia coli (% 16,9), Klebsiella spp. (% 11,9) ve Acinetobacter spp. (% 10,2) idi. En etkili antibiyotikler; Acinetobacter spp.’ye karşı amikasin ve seftazidim, Pseudomonas spp.’ye karşı tobramisin ve netilmisin, Klebsiella spp. ve Escherichia coli’ye karşı da amikasin ve imipenem-meropenem idi. En sık izole edilen Gram pozitif bakteriler koagülaz negatif stafilokok (KNS) (% 13,5) ve Enterococcus spp. (% 3,4) idi. KNS’lerde metisilin direnci % 71,4 olarak belirlendi. Tüm KNS suşlarının vankomisin, teikoplanin ve linezolide duyarlı olduğu görüldü. Sonuç YBÜ’lerde yatan hatsalar, hastanedeki en hassas populasyonlardandır. Bu yüzden de bu bölgelerdeki enfeksiyonlar ciddi bir problemlerdir. YBÜ’lerde üremiş mikroorganizmalar ve bunların antibiyotik direnç paternlerinin bilinmesi; hem uygun ampirik tedaviye, hem de hastaları dirençli mikroorganizmalarla kontaminasyondan korumaya yardımcı olabilir. Aim To determine the causative agents of infections in intensive care unit (ICU) and their antibiotic resistance patterns between dates March 2012 – March 2013. Materials and Methods A retrospective study was carried out of microorganisms isolated from the different clinic materials in ICU of Namik Kemal University Research and Practice Hospital. Conventional and/or semiautomatic methods were used for identification of bacteria and antibiotic susceptibilities were determined by Kirby-Bauer disk diffusion method according to the Clinical and Laboratory Standards Institute (CLSI) recommendations. Results A total of 59 microorganisms were isolated from 185 samples which sent from 26 patients in ICU during the study period. Fourty-one (69,5%) of microorganisms were Gram negative, 10 (16,9%) were Gram positive bacteria and 8 (13,5%) were yeasts. The most frequently isolated Gram negative bacteria were Pseudomonas spp. (23,7%), Escherichia coli (16,9%), Klebsiella spp. (11,9%) and Acinetobacter spp. (10,2%). The most effective antibiotics were; against Acinetobacter spp. amikacin and ceftazidim, against Pseudomonas spp. tobramycin and netilmicin, against Klebsiella spp. and Escherichia coli amikacin and imipenem-meropenem. The most frequently isolated Gram positive bacteria were coagulase negative staphylococcus (CNS) (13,5%), and Enterococcus spp. (3,4%). Meticillin resistance was detected in 71,4% of CNS. All CNS isolates were sensitive to vancomycin, teicoplanin and linezolid. Conclusion The patients found in ICU are from the most susceptible populations in hospital. Therefore infections in these areas are major problems. Knowing identified microorganisms and their antibiotic resistance profiles in ICU’s may contribute to both the selection of the appropriate empirical treatments and protection of the patients from contamination of resistant strains.
- Published
- 2013
15. Kronik hepatit B enfeksiyonlu hastalarda Anti-HDV ve HDAg prevalansı
- Author
-
Doğan, Mustafa, Güneş, Hayati, Mete, Rafet, Taş, Tekin, and Mengeloğlu, Fırat Zafer
- Abstract
Amaç: Bu çalışmada, Ağrı ilinde kronik hepatit B enfeksiyonu tanısıyla takip edilen hastaların anti-HDV ve HDAg test sonuçlarının korelasyonunun irdelenmesi ve HDV epidemiyolojisine ait veri toplaması amaçlandı. Gereç ve yöntem: Ağrı Devlet Hastanesi Ocak 2009-Mayıs 2012 tarihleri arasında gastroenteroloji ve enfeksiyon hastalıkları tarafından kronik hepatit B tanısıyla takip edilen hastaların anti-HDV, HDAg sonuçları ve demografik verileri retrospektif olarak incelendi. HBs Ag, Anti-HBc IgM tetkikleri makroeliza, anti-HDV ve HDAg tetkikleri ise mikroeliza yöntemiyle çalışıldı. Bulgular: Çalışmaya 315’i (%40,0) kadın, 472’si (%60,0) erkek olmak üzere toplam 787 hasta dahil edildi. Hastaların tamamında HBs Ag pozitif ve anti HBc IgM negatif olarak saptandı. Bu hastalardan 55’inde (%7,0) sadece Anti-HDV, 19(%2,4)’unda sadece HDAg pozitif olarak saptandı. İki (%0,3) olguda ise Anti-HDV ve HDAg birlikte saptandı. Toplam 76(%9,7) hastada HDV lehine pozitif bulgu saptandı. HDV pozitif hastaların yaş ortalaması 42,1±15,2 (11-77 yaş) olarak tespit edildi. Bunların 36’sı %47,4) kadın, 40’ı (%52,6) erkekti.Sonuç: Kronik viral hepatit hastalarında HDV enfeksiyonu hala önemini korumaktadır. Çalışmamızda HDV en- feksiyon oranı %9,7 olarak tespit edilmiştir. Bu oran, aynı bölgeden daha önce bildirilen çalışmalardan daha düşük olmasına rağmen ülke ortalamasının üzerindedir.
- Published
- 2013
16. Prevalence of anti-HDV and HDAg in patients with chronic hepatitis B
- Author
-
DOĞAN, Mustafa, GÜNEŞ, Hayati, METE, Rafet, TAŞ, Tekin, MENGELOĞLU, Fırat Zafer, KÜÇÜKBAYRAK, Abdulkadir, BAİBÜ, Tıp Fakültesi, Temel Tıp Bilimleri Bölümü, Taş, Tekin, Mengeloğlu, Fırat Zafer, and Küçükbayrak, Abdülkadir
- Subjects
Anti-HDV ,viruses ,virus diseases ,Pain ,biochemical phenomena, metabolism, and nutrition ,Delta Antigen ,HDV,HDAg,delta antigen,anti-HDV,chronic hepatitis B,pain ,Delta Antijeni ,Kronik Hepatit B ,HDV,HDAg,delta antijeni,anti-HDV,kronik hepatit B,ağrı ,HDV ,Ağrı ,HDAg ,Chronic Hepatitis B - Abstract
Objective: In this study, it is aimed to evaluate the correlation of the test results of anti-HDV and HDAg in patients with chronic HBV infection and to collect data concerning HDV epidemiology. Materials and methods: Anti-HDV and HDAg test results and demographic data of the patients with chronic HBV infection by gastroenterology and infectious diseases in Agri State Hospital between January 2009-May 2012 were analyzed retrospectively. HBsAg and Anti-HBc IgM tests were performed with macroelisa, anti-HDV and HDAg were tested with microelisa. Results: A total of 787 patients constituting 315(40.0%) females and 472(60.0%) males were included in the study. All the patients were HBsAg positive and Anti-HBc IgM negative. Of these patients, 55(7.0%) cases were only anti-HDV positive; 19(2.4%) were only HDAg positive and two cases were both anti-HDV and HDAg positive. A total of 76(9.7%) patients had positive findings of HDV infection. The mean age of HDV-positive patients was 42.1±15.2 (11-77 years); of these 36(47.4) were female and 40(52.6) were male. Conclusion: In patients with chronic viral hepatitis, HDV infection still remains significant. In our study HDV infection rate was detected as 9.7%. Although this rate is lower than the earlier reports of the same region, it is above the national average., Amaç: Bu çalışmada, Ağrı ilinde kronik hepatit B enfeksiyonu tanısıyla takip edilen hastaların anti-HDV ve HDAg test sonuçlarının korelasyonunun irdelenmesi ve HDV epidemiyolojisine ait veri toplaması amaçlandı. Gereç ve yöntem: Ağrı Devlet Hastanesi Ocak 2009-Mayıs 2012 tarihleri arasında gastroenteroloji ve enfeksiyon hastalıkları tarafından kronik hepatit B tanısıyla takip edilen hastaların anti-HDV, HDAg sonuçları ve demografik verileri retrospektif olarak incelendi. HBs Ag, Anti-HBc IgM tetkikleri makroeliza, anti-HDV ve HDAg tetkikleri ise mikroeliza yöntemiyle çalışıldı. Bulgular: Çalışmaya 315\'i (%40,0) kadın, 472\'si (%60,0) erkek olmak üzere toplam 787 hasta dahil edildi. Hastaların tamamında HBs Ag pozitif ve anti HBc IgM negatif olarak saptandı. Bu hastalardan 55\'inde (%7,0) sadece Anti-HDV, 19(%2,4)\'unda sadece HDAg pozitif olarak saptandı. İki (%0,3) olguda ise Anti-HDV ve HDAg birlikte saptandı. Toplam 76(%9,7) hastada HDV lehine pozitif bulgu saptandı. HDV pozitif hastaların yaş ortalaması 42,1±15,2 (11-77 yaş) olarak tespit edildi. Bunların 36\'sı (%47,4) kadın, 40\'ı (%52,6) erkekti. Sonuç: Kronik viral hepatit hastalarında HDV enfeksiyonu hala önemini korumaktadır. Çalışmamızda HDV enfeksiyon oranı %9,7 olarak tespit edilmiştir. Bu oran, aynı bölgeden daha önce bildirilen çalışmalardan daha düşük olmasına rağmen ülke ortalamasının üzerindedir.
- Published
- 2013
17. Isolation Rates of Salmonella-Shigella Spp. in Patients with Gastroenteritis and Evaluation of Antibiotic Resistance Patterns
- Author
-
GÜNEŞ, Hayati, GÖKALP, Aslı Aktaş, GÜLEN, Dumrul, and KAYA, Ayşe Demet
- Subjects
Salmonella,shigella,gastroenterit,antibiyotik direnci ,Salmonella,shigella,gastroenteritis,antibiotic resistance - Abstract
AMAÇ: Gastroenteritler, özellikle de enfeksiyöz diyareler, dünyada sık görülen; Türkiye'de de kırsal kesimlerde daha fazla olmak üzere önemli bir sağlık sorunu oluşturmayı sürdüren enfeksiyonlardır. Etkenler arasında yer alan Shigella ve Salmonella türleri invazyon özellikleri olan ajanlardır. Bu çalışma, enfeksiyöz ishalli hastalarda Salmonella ve Shigella izolasyon sıklığının araştırılması ve izolatların antibiyotik direnç paternlerinin belirlenmesi amacıyla planlanmıştır.GEREÇ ve YÖNTEM: Laboratuara gönderilen dışkı örneklerinden yapılan kültürler retrospektif olarak incelendi. Dışkı örnekleri öncelikle makroskopik, daha sonra mikroskopik açıdan incelendi. Makroskopik incelemede kanlı/mukuslu olan, mikroskopik incelemede ise lökosit içeren örnekler, invaziv enfeksiyon etkenleri açısından şüpheli olarak değerlendirilip, bakteriyolojik incelemeye alındı. İzolatlar konvansiyonel yöntemlerle identifiye edildikten sonra, CLSI'nın önerileri doğrultusunda Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemiyle, siprofloksasin, ampisilin, sefotaksim ve trimetoprim/sulfometoksazol (TMP/SMX)'e duyarlılılıkları belirlendi.BULGULAR: İncelenen toplam 2669 dışkı örneğinden 90 tanesi çalışma kriterlerine uygun olarak kabul edildi. Bunlardan 14(% 15,6 )'ü Shigella flexneri, 3(% 3,3)'ü Salmonella spp. olarak identifiye edildi. Antibiyotik duyarlılık sonuçlarına göre; 14 S.flexneri suşundan 12(%85,7)'si ampisiline, 2(%14,3)' si TMP/SMX'e dirençli bulunurken, siprofloksasin ve sefotaksime direnç saptanmadı. Salmonella türlerinde ise direnç oranları; ampisilin için % 66,7 bulunurken TMP/SMX, siprofloksasin ve sefotaksime direnç saptanmadı.SONUÇ: Bu çalışmada elde edilen farklı direnç profilleri, bölgesel antibiyotik direnç paternlerinin bilinmesinin önemli olduğunu, bu bilgilerin ampirik tedaviyi yönlendirme ve ayrıca direnç gelişimini sınırlama açısından yararlı olacağı gerçeğini bir kez daha ortaya koydu. Bölgedeki ilk veriler niteliği taşıyan çalışma sonuçlarının daha sağlıklı yorumlanabilmesi için kapsamlı çalışmalara gereksinim bulunduğu vurgulandı, OBJECTIVE: Gastroenteritis, particularly infectious diarrhea has worldwide distribution, and is still an important health problem predominantly in the rural areas of Turkey. Shigella and Salmonella species are invasive pathogens. This study was planned with the aim of invastigating the frequency of Shigella and Salmonella isolation rates and to determine the antibiotic resistance patterns of the isolates. MATERIALS and METHODS: The stool specimens sent to our laboratory for culture were analysed retrospectively. Stool specimens were taken primarily into macroscopic and then microscopic examination. Samples including blood/mucus and leukocytes were evaluated as suspicious for invasive disease and bacteriogicalexaminations were performed. Isolates were identified by conventional methods,and tested for susceptibilities against ciprofloxacin, ampicillin, cefotaxime and trimethoprim/sulfomethoxazole(TMP/SMX) by Kirby-Bauer disc diffusion method according to the instructions of CLSI. RESULTS: A total of 90 specimens out of 2669 samples were eligible for the acceptence criteria. Of these samples, 14 (15,6%) were Shigella flexneri, 3(3,3%)were Salmonellaspp. According to the antibiotic susceptibility patterns; out of 14 S.flexneri strains 12(85,7%) were resistant to ampicillin, 2(14,3%) were resistant to trimethoprim/sulfomethoxazole, but no resistance was detected for ciprofloxacin and cefotaxime. Resistance rates of Salmonella species were; 66,7 % for ampicillin, no resistance was detected for TMP/SMX, ciprofloxacin and cefotaxime. CONCLUSION: Differentresistance profilesobtained inthis study showed once again, the importance of having theknowledge about thelocalantibioticresistance patterns, as this maylead for empiricaltreatment and beuseful in limiting the development of resistance. More comprehensive studies are needed to interpretthe results of this preliminary study from this region.
- Published
- 2012
18. Sağ uyluk bölgesinde şişlik olan yedi yaşında erkek çocuk
- Author
-
Okur, Mehmet Hanifi, Uygun, İbrahim, Güneş, Hayati, Yolbaş, İlyas, and Otçu, Selçuk
- Subjects
Pediatri - Abstract
[No Abstract Available]
- Published
- 2012
19. Can Curcumin Prevent the Formation of Pseudomonas aeruginosa Biofilm on the Surface of Tympanostomy Tubes?
- Author
-
ÇİFTCİ, Zafer, primary, DENİZ, Mahmut, additional, GÜNEŞ, Hayati, additional, GÜMÜŞ, Abdullah, additional, GÜLTEKİN, Erdoğan, additional, and EREN TOPKAYA, Aynur, additional
- Published
- 2015
- Full Text
- View/download PDF
20. Relationship among MIF, MCP-1, viral loads, and HBs Ag levelsin chronic hepatitis B patients
- Author
-
GÜNEŞ, Hayati, primary, METE, Rafet, additional, AYDIN, Murat, additional, TOPÇU, Birol, additional, ORAN, Mustafa, additional, DOĞAN, Mustafa, additional, YILDIRIM, Oğuzhan, additional, ERDEM, İlknur, additional, EREN TOPKAYA, Aynur, additional, and GÜREL, Ahmet, additional
- Published
- 2015
- Full Text
- View/download PDF
21. The relationship of Cag-A in patients with HP positive alopecia areata and vitiligo
- Author
-
Erfan, Gamze, primary, Oran, Mustafa, additional, Mete, Rafet, additional, Güneş, Hayati, additional, Yanık, Mehmet Emin, additional, Albayrak, Hulya, additional, Taşolar, Mustafa Kaan, additional, Aydın, Murat, additional, Topçu, Birol, additional, and Kulaç, Mustafa, additional
- Published
- 2015
- Full Text
- View/download PDF
22. Metisiline dirençli stafilokoklarda glikopepptid antibiyotiklere duyarlılık durumunun araştırılması
- Author
-
Güneş, Hayati, Sesli Çetin, Emel, and Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Mikrobiyoloji ,Microbiology - Abstract
Stafilokoklar, hastane ve toplum kökenli infeksiyonların en önemli etkenlerindendir. Önceleri sadece S. aureus hastane infeksiyonu etkeni olarak kabul edilirken, günümüzde KNS'lerin önemi de artmaya başlamıştır.Çalışmamızda, hastanemiz Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Laboratuarı'na Nisan 2007-Nisan 2008 tarihleri arasında gönderilen çeşitli örneklerden izole edilen 60'ar adet MRSA, MSSA, MRKNS ve MSKNS suşu kullanılmıştır. Tüm bakteriler 4 ve 6 m?g/ml vankomisin içeren BHI agara ekilmiştir. MSSA grubu hakterilerden hiçbiri bu tarama agarlarda ürememiştir. 4 ?g/ml vankomisinli agarda MRSA'lardan 2, MRKNS'lerden 22, MSKNS'lerden ise 17 bakteri üremiştir. 6 ?g/ml vankomisinli agarda ise bunlardan 2 MSKNS ve 1 MRKNS dışındaki bakteriler üremiştir. Tüm bakterilerin mikrodilüsyon ve E test yöntemi ile vankomisin ve teikoplanin MİK değerleri belirlenmiştir. S. aureus'lardan tarama agarda 24. saatte üreyen 2 suş şüpheli VISA/h-VISA olarak kabul edilmiş ve bunların h-VISA oldukları PAP-AUC yöntemiyle doğrulanmıştır.Tarama agarda üreyen bakterilerin büyük bir çoğunluğunun KNS'lerden oluşması, bu bakterilerin hastane infeksiyonu etkeni olarak önemini bir kez daha ortaya koymuştur. VISA ve h-VISA suşları rutin disk difüzyon yöntemleriyle tespit edilememektedir. Bu bakterilerin tespiti için tarama agar ve PAP-AUC oranı gibi yöntemler gerekmektedir. Her ne kadar elimizdeVISA ve h-VISA infeksiyonlarından kaynaklanan artmış mortalite ile ilgili kontrollü klinik çalışma yoksa da; hekimler, MRSA infeksiyonlarının tedavisinde vakomisine yeterli cevabın alınamadığı durumların vankomisine karşı heterojen dirençten kaynaklanmış olabileceğini akılda tutmalıdırlar.Ülkemizde VISA ve h-VISA oranı tam olarak bilinmemektedir. Bunun tam olarak ortaya konması ve hastane infeksiyonu etkeni olarak bunların öneminin tam olarak belirlenmesi için daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir.Anahtar Sözcükler: Stafilokok, glikopeptid duyarlılığı, VISA, h-VISA. Staphylococci are among the most important agents for hospital and community-acquired infections. While, S. aureus was accepted as the only agent for hospital-acquired infections in the past; nowadays, importance of CNS have begun to increase.In our study, a total of 240 strains (60 MRSA, 60 MSSA, 60 MRCNS and 60 MSCNS) isolated from various clinical specimens sent to our Microbiology and Clinical Microbiology Laboratory between April 2007-April 2008, were studied. All bacteria were inoculated on to Brain Heart Infusion agar supplemented with 4 ?g/ml and 6 ?g/ml vancomycin. None of MSSA have grown on these screen agar plates. Two of 60 MRSA, 22 of 60 MRCNS and 17 of 60 MSCNS isolates have grown on screen agar that icluded 4 ?g/ml vancomycin. On the other hand, all this bacteria except three strains (2 MSCNS and 1 MRCNS) have grown on screen agar that icluded 6 m?g/ml vancomycin. All bacteria?s vancomycin and teicoplanin MIC values were determined by microdilution and E-test methods. Two S. aureus isolates that grew on screen agar were accepted as possible VISA/h-VISA and these strains were confirmed as h-VISA by PAP-AUC method.The finding that most of the bacteria that grew on screen agar plates were CNS has emphasized the importance of these bacteria as hospital-acquired infection agents. VISA and h-VISA strains can not be detected by routine disc diffusion methods. Methods like screen agar and PAP-AUC ratio are needed for detecting them. Although there have been no data from controlled clinical studies which document the increased mortality from h-VISA and VISA infections, clinicians should bear in mind that an inadequate response to vancomycin in the treatment of MRSA infections could be due to heteroresistance to vancomycinThe prevalances of VISA and h-VISA are not clear enough in our country. More studies must be performed to clarify these rates and to determine the of importance these strains.Key Words: Staphylococcus, glycopeptide susceptibility, VISA, h-VISA. 59
- Published
- 2008
23. Tekirdağ bölgesinde Helicobacter pylori prevalansı ve patolojik parametrelerin çok yönlü analizi; literatür ile güncelleme
- Author
-
Mete, Rafet, primary, Oran, Mustafa, additional, Güneş, Hayati, additional, Yıldırım, Oğuzhan, additional, Topçu, Birol, additional, Öznur, Meltem, additional, Koç, Tuncay, additional, and Gelincik, İbrahim, additional
- Published
- 2014
- Full Text
- View/download PDF
24. In vitro Activity of Ceftaroline to MRSA Isolates: A Multicenter Study
- Author
-
MENGELOĞLU, Fırat Zafer, primary, TAŞ, Tekin, additional, KOÇOĞLU, Esra, additional, ÇOPUR ÇİÇEK, Ayşegül, additional, YANIK, Keramettin, additional, GÜNEŞ, Hayati, additional, ÇİFTCİ, İhsan Hakkı, additional, DURMAZ, Süleyman, additional, BUCAK, Özlem, additional, GÜÇKAN, Rıdvan, additional, TERZİ, Hüseyin Agah, additional, and YAVUZ, M. Zeynep, additional
- Published
- 2013
- Full Text
- View/download PDF
25. Kurkumin, Timpanostomi Tüpleri Yüzeyinde Pseudomonas aeruginosa Biyofilminin Oluşmasına Engel Olabilir mi?
- Author
-
ÇİFTCİ, Zafer, DENİZ, Mahmut, GÜNEŞ, Hayati, GÜMÜŞ, Abdullah, GÜLTEKİN, Erdoğan, and EREN TOPKAYA, Aynur
- Published
- 2015
- Full Text
- View/download PDF
26. Seftarolinin MRSA İzolatlarına İn Vitro Etkinliği: Çok Merkezli Bir Çalışma.
- Author
-
MENGELOĞLU, Fırat Zafer, TAŞ, Tekin, KOÇOĞLU, Esra, ÇOPUR ÇİÇEK, Ayşegül, YANIK, Keramettin, GÜNEŞ, Hayati, Hakkı ÇİFTÇİ, İhsan, DURMAZ, Süleyman, BUCAK, Özlem, GÜÇKAN, Rıdvan, TERZİ, Hüseyin Agah, and YAVUZ, M. Zeynep
- Published
- 2013
- Full Text
- View/download PDF
27. Reprodüktif çağdaki kadınlarda toksoplazmozis seroprevalansı.
- Author
-
Güneş, Hayati, Kaya, Selçuk, Çetin, Emel Sesli, Taş, Tekin, and Demirci, Mustafa
- Subjects
- *
TOXOPLASMOSIS , *DISEASES in women , *WOMEN'S health , *PARASITIC diseases , *COMMUNICABLE diseases , *DISEASES - Abstract
Seroprevalance of toxoplasmosis in reproductive women Toxoplasmosis is a parasitic disease caused by a protozoon, Toxoplasma gondii. Infection, acquired during pregnancy may cause intrauterine damage and sequelae in the newborn. Therefore toxoplasmosis must be searched in reproductive women. We aimed to investigate toxoplasmosis seroprevalance in 433 patients (18-49 age group) attending the Obstetric & Gynecology clinic and policlinic of Suleyman Demirel University Researching and Application Hospital between August 2005-July 2006. We separated patients to three groups: 18-25, 26-35 and 36≤ age groups. IgG positivities were respectively 21.3 %, 26.1% and 28.2%; IgM positivities were respectively 0 %, 2.5 % and 7.3 %.%. IgG avidity results detected from 2 patients in 26-35 age group was high. In conclusion, the importance of searching the seroprevalance of toxoplasmosis, which is still considered as an important health problem in reproductive women, must be emphasized. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2008
28. Community Acquired Meticilline Resistance S. Aureus
- Author
-
GÜNEŞ, Hayati and ÇETİN, Emel Sesli
- Subjects
methicillin resistance,Staphylococcus aureus ,metisilin rezistans,Staphylococcus aureus - Abstract
CA-MRSA community-acquired, or community-associated Staphylococcus aureus has appeared with increasing frequency and is now epidemic within certain community populations. Whereas hospital associated MRSA is almost always found in persons with established risk factors associated with prior medical treatment, these are not present in CA-MRSA. This form causes serious skin and soft tissue infections in otherwise healthy persons who have not been recently hospitalized or undergone invasive medical procedures. CA-MRSA has been identified most frequently among prisoners, athletes, children, men who have sex with men, and military recruits. A major difference between the two types that CA-MRSA possesses a potent toxin called PantonValentine leukocidin, which attacks infection-fighting leukocytes. The most serious form of CA-MRSA infection causes necrotizing fasciitis. Also it causes serious necrotizing pneumonia and increased complications of hematogenous osteomiyelitis. Two clones strains of staph, called USA300 and USA400, are associated with the CA-MRSA. CA-MRSA has stphylococcal casette chrosome SCC mec IV and V as resistance genes unlike HA-MRSA which has I, II and III SCC mec. CA-MRSA is still susceptible to several antibiotic classes outside of the beta-lactam group and macrolides. Bacteria can develope resistance to other antibiotics. Therefore clinicians must be careful at use of them, TK-MRSA toplumdan kazanılmış veya toplumla ilişkili Staphylococcus aureus artan yaygınlıkta görülmeye başlanmış ve belli topluluklarda yeni bir epidemi olarak ortaya çıkmıştır. Hastaneyle ilişkili MRSA Hİ-MRSA hemen daima daha önceden uygulanan medikal tedaviyle ilgili risk faktörlerine sahip kişilerde ortaya çıkıyorsa da TK-MRSA’da bu özellikler bulunmaz. Bu form, daha önceden medikal tedavi almamış veya hastaneye yatmamış sağlıklı kişilerde ortaya çıkan ciddi deri ve yumuşak doku enfeksiyonlarının etkenidir. TK-MRSA; mahkûmlar, koşucular, çocuklar, eşcinsel erkekler ve askeri birliklerde daha sık olarak identifiye edilmiştir. İki tip arasındaki majör farklılık, TK-MRSA’nın Panton-Valentin Lökosidin adı verilen ve lökositlere saldırarak enfeksiyon oluşturan potent bir toksine sahip olmasıdır. TK-MRSA enfeksiyonunun en ciddi formu olan nekrotizan fasiittir. Aynı zamanda ciddi nekrotizan pnömoni ve hematojen osteomiyelitin artmış komplikasyonlarının da nedenidir. USA 300 ve USA 400 olarak adlandırılan İki stafilokok klonu suş TK-MRSA ile ilişkilidir. TK-MRSA, direnç geni olarak stafilokokal kaset kromozomu SCC mec I, II ve III’e sahip olan Hİ-MRSA’nın aksine SCC mec IV ve V’e sahiptir. TK-MRSA halen beta-laktam ve makrolid grubu dışında birkaç antibiyotik grubuna duyarlıdır. Bakteri diğer antibiyotiklere de direnç geliştirebilir. Bu yüzden klinisyenler bu ilaçların kullanımında dikkatli olmalıdırlar
29. Alopesi Areata Hastalarında Beyin Kaynaklı Nörotrofik Faktör (BDNF) Düzeyleri: Bir Ön Çalışma.
- Author
-
Erfan, Gamze, Albayrak, Yakup, Yanık, M. Emin, Ünsal, Cüneyt, Güneş, Hayati, Kulaç, Mustafa, and Kuloğlu, Murat
- Abstract
Objectives: Alopecia areata (AA) is an asymptomatic hair loss; with mostly single, well-defined patches and in-group of non-scarring alopecia. There have been numerous studies that reported high percentages of psychiatric comorbidity in patients with alopecia areata. Beside these studies, to our knowledge there has been no study that researched a psychiatric biomarker such as brain-derived neurotrophic factor (BDNF) in first onset alopecia areata patients. Method: This study was conducted in Namık Kemal University Medical Faculty, Departments of Dermatology and Psychiatry between March 2013 and September 2014. After inclusion and exclusion criteria, 60 patients with first onset AA who have no current and past psychiatric disorder and 60 age-sex matched healthy subjects were compared in terms of serum brain-derived neurotrophic factor. Results: The age and female /male ratio were found to be insignificant between groups. The mean values of serum BDNF were 2.13±1.71 ng/dl and 2.32±1.93 ng/dl in AA group and in healthy control group respectively. The mean BDNF level was found to be similar between groups (t=2.76, p=0.61). Conclusions: According to our knowledge, this study is the first to compare serum BDNF between patients with first onset alopecia areata and healthy subjects. Our study might indicate that patients with alopecia areata have similar serum BDNF levels compared with normal population. Nonetheless, further studies are needed to support our preliminary results. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2014
- Full Text
- View/download PDF
30. [Can curcumin prevent the formation of Pseudomonas aeruginosa biofi lm on the surface of tympanostomy tubes?].
- Author
-
Çiftci Z, Deniz M, Güneş H, Gümüş A, Gültekin E, and Eren Topkaya A
- Abstract
Formation of bacterial biofilm on the surface of tympanostomy tubes are held responsible in the pathogenesis of post-tympanostomy tube otorrhea. To prevent the formation of biofilm, various methods were employed and varying degrees of success have been achieved. In some recent studies curcumin, which is the fenolic form of Curcuma longa (turmeric), has been pointed out to have inhibitory effects on virulence factors of Pseudomonas aeruginosa. The aim of this study was to investigate whether the administration of curcumin is able to prevent the formation of P.aeruginosa biofilm on the surface of silicone tympanostomy tubes in vitro conditions. For this purpose, qualitative and quantitative analysis of P.aeruginosa biofilm created on the surface of the tympanostomy tubes were performed following a period of 48 hours incubation in microplate wells that contained decreasing concentrations of curcumin. For qualitative analysis, specimens were evaluated with an environmental scanning electron microscope for the existence of biofilm. For the quantitative analysis, bacteria attached to the tube surface was detached using a combination of vortexing and sonication. Following serial dilutions, the obtained solution was then inoculated on the sheep blood agar plates using calibrated loop, incubated for 24 hours and the colony forming unit (CFU) per mL were recorded. Environmental scanning electron microscope analysis revealed that 100 µg/mL of curcumin could prevent formation of the biofilm. Lower concentrations of curcumin could not prevent the biofilm formation. Qualitative analysis also revealed that when the concentrations of curcumin in the wells were decreased, the number of CFU/mL was increased significantly. Mean number of CFU in 100 µg/mL and 12.5 µg/mL groups were 35±7.07 and 650±494, respectively. Curcumin could prevent formation of P.aeruginosa biofilm on the surface of tympanostomy tubes in vitro with concentrations lower than the MIC value. The results of the present study show that local administration of curcumin may prevent suppurative otitis media following tympanostomy tube insertion, keep the patency of the tube and decrease the rate of treatment failure. In vivo studies are needed to support the in vitro anti-biofilm action of curcumin on tympanostomy tubes.
- Published
- 2015
- Full Text
- View/download PDF
31. Relationship among MIF, MCP-1, viral loads, and HBs Ag levels in chronic hepatitis B patients.
- Author
-
Güneş H, Mete R, Aydin M, Topçu B, Oran M, Doğan M, Yildirim O, Erdem I, Eren Topkaya A, and Gürel A
- Subjects
- Analysis of Variance, Biomarkers blood, Chemokine CCL2 genetics, Enzyme-Linked Immunosorbent Assay, Hepatitis B Surface Antigens genetics, Hepatitis B, Chronic genetics, Humans, Macrophage Migration-Inhibitory Factors genetics, Viral Load genetics, Chemokine CCL2 blood, Hepatitis B Surface Antigens blood, Hepatitis B, Chronic blood, Macrophage Migration-Inhibitory Factors blood
- Abstract
Background/aim: To determine whether macrophage migration inhibitory factor (MIF) and monocyte chemoattractant protein-1 (MCP-1) levels in patients with hepatitis B (HB) are different than in normal individuals and whether the HB surface antigen (HBs Ag) level and viral load are correlated with each other and with the two aforementioned parameters., Materials and Methods: Sera were obtained from 52 chronic active HB (CAHB) patients and 33 healthy controls, and their MIF and MCP-1 levels were measured. Statistical analyses were performed. A value of P < 0.05 was considered statistically significant., Results: The MIF and MCP-1 values of the control group were increased compared to those of the CAHB group. The MIF and MCP-1 levels were negatively correlated with HBs Ag levels and viral loads. The MIF and MCP-1 levels were positively correlated. The HBs Ag levels and the log10 of the viral loads were positively correlated., Conclusion: We conclude that the negative correlation of MIF and MCP-1 with viral load and HBs Ag levels may be due to T-cell deficiency, antinuclear antibody seropositivity, and/or inhibition of chemokine ligand 2 receptors by viral antigens. More studies with a greater number of subjects are needed to evaluate the potential role of MIF and MCP in CAHB.
- Published
- 2015
- Full Text
- View/download PDF
32. Investigation of Panton-Valentine leukocidin expressing Staphylococcus aureus colonization among children in a child care center.
- Author
-
Sesli Cetin E, Us E, Güneş H, Kaya S, Tekeli A, and Demirci M
- Subjects
- Adult, Bacterial Toxins genetics, Bacterial Typing Techniques, Bacteriological Techniques methods, Child, Child, Preschool, Cluster Analysis, DNA Fingerprinting, DNA, Bacterial genetics, Electrophoresis, Gel, Pulsed-Field, Exotoxins genetics, Genotype, Humans, Infant, Leukocidins genetics, Molecular Epidemiology methods, Nucleic Acid Hybridization methods, Staphylococcus aureus genetics, United States, Virulence Factors genetics, Bacterial Toxins biosynthesis, Child Day Care Centers, Exotoxins biosynthesis, Leukocidins biosynthesis, Staphylococcal Infections microbiology, Staphylococcus aureus isolation & purification, Virulence Factors biosynthesis
- Abstract
The presence of Panton-Valentine leukocidin expressing Staphylococcus aureus colonization was investigated with a qualitative nucleic acid hybridization assay among 122 children and 19 staff in a child care center. Genotyping of 5 Panton-Valentine leukocidin-positive isolates by pulsed-field gel electrophoresis revealed that one child and a teacher from the same class were colonized with the clonally related strains. This finding allowed us to suggest that close contact with colonized people is a risk factor for being colonized.
- Published
- 2010
- Full Text
- View/download PDF
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.