24 results on '"GÜNGÖRMEZ AKOSMAN, Bengül"'
Search Results
2. Ötekileştirilmiş Beden ya da Engelliler: Sosyolojik Bir Değerlendirme.
- Author
-
PANGALİYEVA, Zhanargul and GÜNGÖRMEZ AKOSMAN, Bengül
- Subjects
LIFE cycles (Biology) ,SOCIAL marginality ,INTERPERSONAL relations ,PEOPLE with disabilities ,SOCIAL background ,POVERTY - Abstract
Copyright of Selcuk University Social Sciences Institute Journal is the property of Selcuk University Social Sciences Institute Journal and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2023
- Full Text
- View/download PDF
3. Madde Bağımlısı Bireylerin ve Çocuğu Bağımlı Olan Ailelerin Yaşadığı Sorunlar: Van Örneği
- Author
-
Güngörmez Akosman, Bengül and Duman, Mehmet Zeki
- Published
- 2021
4. MADDE BAĞIMLISI BİREYLERİN VE ÇOCUĞU BAĞIMLI OLAN AİLELERİN YAŞADIĞI SORUNLAR: VAN ÖRNEĞİ
- Author
-
DUMAN, Zeki, primary and GÜNGÖRMEZ AKOSMAN, Bengül, additional
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
5. Sosyolojik Kontekstte Moderniteye Dair İki Tez: Kopuş Mu Süreklilik Mi?
- Author
-
GÜNGÖRMEZ AKOSMAN, Bengül, primary
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
6. ‘Apolitik Bir Politik’: Türkiye’de Liberal Hareket
- Author
-
GÜNGÖRMEZ AKOSMAN, Bengül
- Subjects
Social ,Liberal Düşünce Dergisi,Liberal Hareket,Liberalizm ,Sosyal - Abstract
“Tarih yapmak isteyen tarihi unutmalıdır” diye buyurur Fransız şarkiyatçısı Ernest Renan. Renan, hayatının son yıllarında yalnızca bilim ve akla inandığınıyazmıştır. İnsanın problemlerini nihai aşamada bilim çözecektir. Pozitivizmin hâkim düşünce geleneği olduğu yıllarda sosyal bilimciler, toplumu ve insanı ele alırken, onu anlamaya çalışmak yerine onun nesnel (!) yasalarını bulmaya gayret ettiler. Tarihin, toplumun ve insan davranışının yasalarını bulmak hem geleceği tahmin etmeye hem de onu kontrol etmeye yarayacaktı. Geleceği kontrol edenler insan davranışını ve toplumların akibetini de kontrol edebilirdi. Tarih, yani geçmiş anlama ya da yorumlamadan uzak şekilde ideolojilere göre yeniden inşa ediliyordu. Renan’ın buyurduğu gibi, tarih, geçmiş unutuluyordu. Unutulmalıydı çünkü tarih, kutsal (Hıristiyan, yahut Hristiyan Yahudi gelenek, İslamî, Budist..) tarihti; kefaret, çile ve sınanmanın tarihiydi. Tarih insanın yarasıydı ve bütün kötülüklerin anası. Tarih insanınidare ettiği bir şey değil, onun başına gelendi. Halbuki gelecek aydınlık ve yönetilebilir olmalıydı, geleceğe dönük iyimserlik ve bir yeryüzü cennetine inanç, yani tarih felsefeleri Turgot’dan Condorcet, Comte ve Marx’a bütün ilerlemeci Aydınlanma düşünürlerinin müşterek noktası, fikirlerinin nihai kriteriydi. Onlara göre ontoloji ve tarih birbirinden tamamen ayrılabilirdi. Tarihin istikameti tahmin ve tayin edilebilirdi.
- Published
- 2020
7. Türk Muhafazakarının Devrimci Pratikle İmtihanı: İmparatorluktan Demokratik İmparatorluğa
- Author
-
GÜNGÖRMEZ AKOSMAN, Bengül
- Subjects
Political Science ,Siyasi Bilimler ,Muhafazakarlık,Devrim,Demokrasi,Endüstriyalizm ,Conservatism,Revolution,Democracy,Industrialism,Democratic Empire - Abstract
Western conservatism emerged as a reaction to the French Revolution and the Industrial Revolution. The aim of the present paper is to focus sociologically on some of the dissimilarities between attitudes of Turkish conservatives and Western conservatives towards revolution, democracy and industrialism. Turkish conservatives have defended democratic and industrial moves in Turkey and they have used the advance of democracy to shift their social and political position from periphery to center while Western conservatives have criticized democracy and industrialism harshly. In this article some themes that have been central of conservatives works such as the relationship between democracy and conservatism, and Western conservatives’ ideas on industrialism and technology have been handled. Finally Turkish conservatives’ reaction to Kemalist revolution, their defence of classical Islamic tradition and their idea of democratic empire are evaluated., Batı muhafazakârlığı Fransız Devrimi ve Endüstri Devrimi’ne tepkiden doğmuştur. Elinizdeki metin devrim, demokrasi ve endüstriyalizm söz konusu olduğunda Türk muhafazakârları ve Batı muhafazakârları arasında görülen bazı tavır farklılıklarına sosyolojik olarak odaklanmayı amaçlıyor. Türk muhafazakârları Türkiye’deki demokratik ve endüstriyel hamleleri savunur ve demokrasi avantajını sosyal ve politik pozisyonlarını çevreden merkeze doğru değiştirmek için pragmatik bir şekilde kullanırken Batı’daki muhafazakârlar demokrasi ve endüstriyalizmi sert bir şekilde eleştirmişlerdir. Bu makalede muhafazakârların çalışmalarında merkezi konular olarak ele alınan demokrasi ve muhafazakârlık arasındaki ilişki ve Batı muhafazakârlarının endüstriyalizm ile teknoloji hakkındaki görüşleri ele alınmaktadır. Son olarak Türk muhafazakârlarının Kemalist devrime olan tepkileri, gelenek savunuları ve demokratik imparatorluğa dair fikirleri kısaca değerlendirilecektir.
- Published
- 2020
8. Rasyonel Uygarlığın Rasyonel Eleştirisi: Polisiye Roman
- Author
-
GÜNGÖRMEZ AKOSMAN, Bengül
- Subjects
Gizem,Modern Uygarlık,polisiye,rasyonel eleştiri ,Political Science ,Siyasi Bilimler - Abstract
Elinizdeki metinde, ülkemiz akademisyenleri tarafından henüz yeterince incelenmeyen ve ihmal edilen, genelde eğlencelik ve vakit geçirme aracı olarak görülen polisiye türünü sosyolojik olarak değerlendirmeye çalışacağız. Pek çok ülkede milyonlarca insan tarafından okunan ve çok satan bir edebiyat türü olan polisiyenin tarihsel kökenlerini kısaca değerlendirdikten sonra edebiyatta bir tür olarak polisiye roman, bugünkü modern uygarlığa dair sosyolojik bir eleştiri getirebilir mi sorusunu soracağız. Bu soruyu sorduğumuzda, bir yandan modernitenin yasa koyucu, düzenleyici ve disipline edici özelliğini değerlendirirken öte yandan tür olarak polisiyenin ortaya çıkışının sosyolojik kontekstini araştıracağız. Suç ve suçlu hakkındaki polisiye romanlar insan varlığını, tamamen düzene ve kurala uyan rasyonel, mantıklı varlıklar olarak görmezler. Onları “varoluş geriliminde” ve suça meyilli varlıklar olarak ele alırlar. Romanın asıl kahramanı dedektif ise suçlunun anti-tezidir. Polisiye türünün insanı bu ele alma tarzını Eric Voegelin, Siegfried Kracauer ve Sören Kierkegaard’ın düşüncelerinden hareketle felsefi bir tez olan “varoluş gerilimi” kontekstinde değerlendireceğiz. Ayrıca dedektifin, modern rasyonel uygarlığın ve yasanın olumlayıcısı olup olmadığı fikrini tartışacağız.
- Published
- 2020
9. The Trial of Turkish Conservative with Revolutinary Practice: From Empire To Democratic Empire
- Author
-
GÜNGÖRMEZ AKOSMAN, Bengül, primary
- Published
- 2020
- Full Text
- View/download PDF
10. MODERNITY AND THE DEATH OF GOD
- Author
-
GÜNGÖRMEZ AKOSMAN, Bengül, primary
- Published
- 2020
- Full Text
- View/download PDF
11. SAVAŞA DAİR TEORİK BİR YAKLAŞIM, ŞİDDET, ASKERİ DEVRİM VE SAVAŞIN KÜRESELLEŞMESİ
- Author
-
GÜNGÖRMEZ AKOSMAN, Bengül
- Subjects
Social ,Savaş,Şiddet,Askeri Devrim,Savaşın Küreselleşmesi ,Sosyal ,War,Violence,The Military Revolution,Globalization of War - Abstract
War and violence are one of the most important issues that shape human history. The aim of this present paper is to focus on “violence”, “war”, “the military revolution” and “globalization of war” theoretically. We will discuss the relationship between state, army and global system on the basis of the sociology of war and violence. In this paper also the phenomenon of war will be examined according to some intellectuals who have thoughts on war, violence and nature of human. In this context we will not only interrogate whether democracy will end of both violence and wars, but also discuss whether the global system brings peace of nations or international chaos. Finally, to say briefly for this article, we will also evaluate the relationship between army and society in our country, namely in Turkey., Savaş ve şiddet insanlık tarihine yön veren enönemli meselelerdir. Bu makale teorik olarak“şiddet”, “savaş”, “askeri devrim” ve “savaşınküreselleşmesi” meselelerini ele alıyor. Makalemizde savaş ve şiddetin sosyolojisi temelinde devlet, ordu ve küresel sistem ilişkisi tartışılacaktır. Bu makalede ayrıca savaş fenomenisavaş, şiddet ve insan doğası hakkında fikirleriolan düşünürlere göre ele alınacaktır. Bu çerçevede demokrasilerin şiddetin ve savaşlarınsonunu getirip getirmediğinin sorgulamanınyanı sıra küresel sistemin bir milletler barışınımı yoksa uluslararası bir şiddet düzenini mi getirdiği de tartışılacaktır. Son olarak makaleninkontekstinde ülkemizde, yani Türkiye’de ordumillet ilişkisine dair kısa bir değerlendirme deyapılacaktır.
- Published
- 2019
12. SINIRLARI VE MEKÂNI YENİDEN DÜŞÜNMEK TARİHTEKİ BUMERANG: “İMPARATORLUK”
- Author
-
Güngörmez Akosman, Bengül, primary
- Published
- 2019
- Full Text
- View/download PDF
13. Küreselleşen modernleşme ve kültür: Erol Güngör örneği
- Author
-
Aydın, Gamze Nur, Güngörmez Akosman, Bengül, Sosyoloji Anabilim Dalı, Akosman, Bengül Güngörmez, and Bursa Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Sosyoloji Anabilim Dalı.
- Subjects
Sociology ,"null" ,Culture ,Change ,Değişim ,Erol Güngör ,Kültür ,Modernleşme ,Sosyoloji ,Globalization ,Küreselleşme ,Modernization - Abstract
Çalışmamız; dün ile yarın arasına inşa edilen köprünün mimarlarından olan, Türk sosyal bilimler alanında özgün bir duruş sergileyen Erol Güngör'ün kültür ile ilgili fikriyatını, modernleşme ve küreselleşme kontekstinde ele almıştır. Teorik kavramlarla ilgili literatür taraması ve Erol Güngör dokümantasyonu eşliğinde gerçekleştirilen bu çalışma, günümüz küreselleşme sürecini; modernleşmenin izdüşümü olarak varsayarak, kültürel bazda değerlendirmiştir.Dünya konjonktürünün ana dümenini elinde bulunduran küreselleşme sürecinin, kültür üzerindeki tesirlerini analiz etmenin kolay olmayacağı malumdur. Dolayısıyla, her toplumu ayrı ayrı var eden kültür skalalarının, bir toplumun mihenk taşını oluşturan milli moralitenin ve değerlerin küreselleşme sürecindeki konumunu; Erol Güngör'ün modernleşme perspektifindeki kültür anlayışı ile yeniden yorumlamanın ehemmiyeti hayli büyük olacaktır. Bu bakımdan, makro düzeyli değişmeler paralelinde kültürü oldukça başarılı bir şekilde çözümleyen Erol Güngör'ün bu yolda bir `kültür münevveri` olarak bize kılavuzluk etmesi, sosyolojik kontekstte büyük önem arz edecektir.Anahtar Sözcükler: Değişim, Erol Güngör, Kültür, Küreselleşme, Modernleşme Our thesis; Erol Gungor's ideas on culture were discussed in the context of modernization and globalization. Because Erol Gungor, one of the architects of the bridge built between yesterday and tomorrow, exhibiting a original stance in the field of Turkish social sciences. This thesis, which was realised with the literature review of theoretical concepts and Erol Gungor documentation, has acknowledge current globalization process assume as a projection of modernization and evaluate on a cultural basis.It is obvious that it will not be easy to analyze the effects of the globalization process, which holds the main rudder of the world conjuncture, on culture. Therefore, it will be significant to reinterpreted of cultural scales that create each society separately, the national morality that constitutes the cornerstone of a society and values in the position of globalization process, with Erol Gungor's understanding of culture in the perspective of modernization. In this respect, the fact that Erol Gungor, who has successfully analyzed culture in parallel with macro-level changes, will guide us as a `cultural intellectual` in this path will be of great importance in sociological context.Keywords: Change, Erol Gungor, Culture, Globalization, Modernization 120
- Published
- 2020
14. Bir eğitim sosyologu olarak bourdieu
- Author
-
Serd Hunyadvari, Funda, Güngörmez Akosman, Bengül, and Sosyoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Sociology ,Sosyoloji - Abstract
Bu çalışmada yirminci yüzyılın temel düşünürlerinden biri olan Pierre Felix Bourdieu'nün eğitim alanındaki çalışmaları incelenmiştir. Bourdieu, eğitim alanına yeni kavramlar kazandırmış ya da mevcut kavramların kapsamını genişletmiştir. Alan, habitus, sermaye, sembolik güç vb. kavramlar üzerine sosyolojisini inşa eden Bourdieu, teorilerini nicel veriyi nitel veriyle birleştirerek ortaya koymuştur. Toplumu makro alan olarak dikkate alan ve altyapıları ise makro alandan türeyen mikro alanlar olarak düşünen Bourdieu, sermayeyi iktisadi, kültürel, sosyal ve sembolik sermaye gibi başlıklar altında analiz etmiş ve sermaye türlerinin birbirleriyle nasıl ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Eğitim kapsamında toplumu ve toplumsal sınıfları incelerken yeni kavramlar oluşturan düşünür, eğitim alanında birçok teoriyi irdelemiş, araştırmalarda nicel verilerin neden ve ne denli önemli olduğunu belirtmiştir. Bu çalışmada, Bourdieu'nün eğitim alanındaki çalışmaları ve teorileri genel hatlarıyla ortaya konulmuştur. Bourdieu'nün yaşamından ve eserlerinden hareket ederek oluşturduğumuz bu çalışma Bourdieu'nün eğitim üzerine getirdiği analizleri ve sosyolojik düşüncelerini kapsamaktadır. Akademik alandaki araştırma inceleme yöntemlerine önemli katkılar sunacak olan bu çalışma, sosyal bilimler yazınında sıklıkla kullanılan Bourdieu kavramlarına açıklık kazandırmayı amaçlamaktadır. Ayrıca sosyal bilimler alanındaki çalışmalara hem teorik hem de metodolojik olarak katkılar sunması öngörülmektedir. In this study Pierre Felix Bourdieu's, one of the major thinkers of the twentieth century, has been extensively studied. Bourdieu has introduced new concepts to the field of education or expanded the scope of existing concepts. Area, habitus, capital, symbolic power and so on. Bourdieu, who built his sociology on concepts, put forward his theories by combining quantitative data with qualitative data. Bourdieu, who considers the society as a macro field and considers the infrastructures as micro fields derived from the macro field, analyzed capital under the headings such as economic, cultural, social and symbolic capital and showed how the types of capital are interrelated. The thinker who created new concepts while studying society and social classes within the scope of education, examined many theories in the field of education and stated why and how important quantitative data is in research. In this study, Bourdieu's studies and theories in the field of education are presented in general terms. It is based on Bourdieu's life and works in general and includes a study of his educational and sociological ideas. This study, which will make important contributions to research and investigation methods in the academic field, aims to clarify the Bourdieu concepts commonly used in social sciences literature. Besides, it is envisaged to make contributions to the studies in the field of social sciences both theoretically and methodically. 88
- Published
- 2019
15. Kentte muhafazakâr olmak 'Kent muhafazakârın cehennemidir'
- Author
-
Yayla, Halime Nur, Güngörmez Akosman, Bengül, Sosyoloji Anabilim Dalı, Akosman, Bengül Güngörmez, and Bursa Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Sosyoloji Anabilim Dalı/Genel Sosyoloji ve Metodoloji Bilim Dalı.
- Subjects
Şehir ,Traditionalist conservatism ,Urban life ,Sociology ,City ,Modernism ,Urban ,Modernizm ,Muhafazakarlık ,Kent ,Sosyoloji ,Conservatism - Abstract
Yüksek lisans tezi olarak hazırlanan bu çalışmada, kent muhafazakârlığını incelenmiştir. Muhafazakâr kentli bireyin temel argümanları üzerine sosyolojik bir inceleme gerçekleştirilmiştir. Bu anlamda muhafazakâr bireylerin kentte yaşamlarını sürdürmesi adına, zorlu ve çetin bir yoldan geçtiğini varsayılmıştır. Muhafazakârın metropolde, yaşamsal anlamdaki yolu tanımlanmaya ve yorumlanmaya çalışılmıştır. Muhafazakârın ontolojik olarak kentte boşluğa düştüğü ve bocaladığı bir varsayım olarak kabul edilmiştir. Tez çalışması, muhafazakârın kentin yoğun uyaranlarına karşı nasıl bir konum aldığını belirleme girişimidir.Çalışmamızda, yaşadığımız modern çağda insanın var olma, kimlik oluşturabilme, kentli bir kimlik inşa edebilme çabasının kentte nasıl tezahür ettiği üzerinde durduk. Bu noktada muhafazakâr bireyin kentli bir kimlik inşa edip edemeyeceğini değerlendirdik. Bu inşa sürecinin ise muhafazakârlığın gelenekleri üzerinden nasıl oluşacağını tanımlamaya çalıştık. Muhafazakârın gelenekten getirdiği kültürel kodlarını korumak istemekle birlikte değişimi de arzuladığını tespit ettik. Bu değişimin kökten yıkıcı bir değişim olmaktan ziyade yaşamsal düzlemin olağan bir sonucu olduğunu gözlemledik. Yaptığımız tez çalışması, bize kentin ontolojik olarak muhafazakârın cehennemi olduğunu göstermiştir. Muhafazakâr, kentin uyaranlarına karşı bir direnç göstermeye çabalamaktadır fakat bu çaba bir noktadan sonra kente uyum ile kendini göstermektedir. Bu durum ise kentli muhafazakâr için kaçınılmaz bir sondur. Modern dünyada insanlar, kendilerini evinde hissetmek adına birçok çaba sarf eder. Bu çaba beyhude bir çabadır çünkü bu dünya, insanın öz yurdu değildir. In this study, which was prepared as a master thesis, the city conservatism was examined. A sociological study was conducted on the basic arguments of the conservative city individual. In this sense, it is assumed that conservative individuals go through a difficult and arduous way to live in the city. In the metropolis, the way of life is tried to be defined and interpreted. It was accepted as an assumption that the conservative fell ontologically and fell into void in the city. The thesis study is an attempt by the conservative to determine the position of the city against intense stimuli of the city.In our study, we focused on how the existence of people in the modern age we live in, the formation of identity and the efforts to build an urban identity in the city. At this point, we evaluated whether the conservative individual can build a urban identity. We tried to define how this construction process would be formed through the traditions of conservatism. We wanted to preserve the cultural codes that the conservative brought from tradition, but we also found that they wanted change. We observed that this change is a normal result of the vital plane rather than a fundamentally destructive change.Our thesis showed that the city was ontologically the hell of the conservative. The conservative strives to show a resistance to the city's stimuli, but this effort manifests itself through adaptation to the city at some point. This is an inevitable end for the urban conservative. In the modern world, people make many efforts to feel at home. This effort is a futile effort because this world is not the home of human beings. 110
- Published
- 2019
16. Mimarlık sosyolojisi kontekstinde mimar, estet ve düşünür olarak Turgut Cansever
- Author
-
Lupalo, Olena, Güngörmez Akosman, Bengül, and Sosyoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Architects ,Sociological characteristic ,Sociology ,Architectural characteristics ,Architecture ,Cansever, Turgut ,Mimarlık ,Sosyoloji ,Turkish-Islamic architecture ,Turkish architecture - Abstract
Mimarlık ve sosyoloji aynı bağlamda söz konusu olduğunda, mimarlığın sosyal problemleri, toplum içindeki mimarlık ve mimarlığın, insanların işleyişi için bir ortam olarak tartışılacağı açıktır. Çalışma, öncelikle sosyoloji biliminin disiplinlerarası statüsünde durmuş ve bu sosyolojik bilgi dalının sadece sosyoloji ve mimariyi değil, aynı zamanda estetik ve politik teori alanını da içerdiğini varsaymıştır. Dahası, bu bağlamda, araştırmanın amacı sadece mimarlığın kendisi değil, aynı zamanda Türk mimarlarından Turgut Cansever'in de sosyolojisidir.Cansever, üç kez Ağa Han Ödülü'nü kazanan dünyadaki tek mimardır. Mimarlık ve kentsel gelişim teorisine yaptığı katkı, onun zamanı için son derece önemli ve çok yenilikçiydi. Bunu kanıtlamak için, Cansever'in çalışmalarının kuramsal bir analizi ve fikirlerini diğer modern düşünürlerle karşılaştırması yapılmıştı. Mimarın kendisi sadece mimarlık sanatı üzerine değil, aynı zamanda insan ilişkilerinden ve insan varoluşunun anlamından söz eden saygılı bir filozoftu. İnsanı anlamaya yönelik dualistik yaklaşım, onu tatmin etmemekteydi ve bu çalışmada ortaya çıktığı gibi, daha doğru ve ayrıntılı olarak, dünyanın dört seviye olan materyal, biyo-sosyal, psikolojik ve ruhsal olarak değerlendirilmesi düşünülmekteydi.Çalışmada, bazı araştırmacıların Cansever'i, göreceli görüşlere sahip ve modernitenin büyük bir eleştirmen olduğu için geleneksel ve muhafazakâr bir düşünür olarak gördükleri ispatlandı. Fakat, araştırmacıya göre, Cansever hiçbir şekilde geleneksel değildir (olumsuz anlamında), tam aksine, zamana ayak uyduran modern bir düşünürdür. Dahası, Osmanlı İmparatorluğunun mimari için kullandığı kent planlaması ve politikaları hakkında Cansever'in görüşleri, devlet ve toplum yapısı üzerine oldukça demokratik görüşlere sahip olduğu sonucuna varılmıştır.Bu tez, sadece mimarlık sosyolojisini ve özellikle de Turgut Cansever'i farklı bir perspektiften bakmaz, aynı zamanda estetik, iktidar, modernizm gibi konuları da bir kez daha ortaya çıkarır. Bu gerçek aynı zamanda Türk sosyolojisinde bu alanın daha fazla araştırılması ve geliştirilmesi için bir itici güç olarak hizmet etmektedir. When architecture and sociology are mentioned in the same context, it is obvious to that discussion will go about the social problems of architecture, architecture within society and architecture as an environment for the functioning of people. The study was focused primarily on the interdisciplinary status of the sociology of architecture, and it was assumed that this branch of sociological knowledge includes not only sociology and architecture, but the sphere of aesthetics and political theory. Moreover, in this context, the object of the research was not only the sociology of architecture itself, but also one of the Turkish architects Turgut Cansever. Cansever is the only architect in the world who has won the Aga Khan Award three times. His contribution to the theory of architecture and urban development is extremely important and very innovative for its time. A theoretical analysis of the works of Cansever and a comparison of his ideas with other modern thinkers were made. The architect himself does not only reflect on the art of architecture, but is also a good philosopher, speaking of human relations and the meaning of human existence. The dualistic approach to understanding man does not satisfy him, and, as was defined in this work, the more accurate and detailed is the consideration of the world through four levels: material, bio-social, psychological and spiritual. For Cansever, architecture is an attempt to give shape to the environment, and the main task of humans is to beautify the latter.It was also noted in the work that some researchers consider Cansever a traditionalist and a conservative, as he holds relatively restrained views and is a great critic of modernism. Although, according to the author, Cansever is not at all a traditionalist (in a negative sense), but on the contrary is a modern thinker who kept up with the times. Moreover, the views of Turgut Cansever on urban planning and policies that the Ottoman Empire used towards the architecture lead to the conclusion that Cansever had rather democratic views on the state and on the structure of society as a whole.This dissertation not only opens the sociology of architecture and, in particular, Turgut Сansever from a different perspective, but also once again opens up such topics as aesthetics, power, modernism. This also serves as an impetus for further researches and development of this trend in Turkish sociology. 195
- Published
- 2019
17. Biyoiktidar konteksinde güzellik endüstrisinin sosyolojik değerlendirilmesi
- Author
-
Dağlar, Sibel, Güngörmez Akosman, Bengül, Sosyoloji Anabilim Dalı, Akosman, Bengül Güngörmez, and Bursa Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Sosyoloji Anabilim Dalı/Uygulamalı Sosyoloji Bilim Dalı.
- Subjects
Estetik ,Aesthetic ,Biopower ,Bio-politics ,Sociology ,Güzellik endüstrisi ,Biyoiktidar ,Disipline edici iktidar ,Beauty industry ,Biyopolitik ,Sosyoloji ,Disciplinary power - Abstract
Biyoiktidar, yaşamı açık bir şekilde baskı altına almayan ancak onu kontrol edip düzenleyen bir iktidar tipidir. Biyoiktidar, yaşamın birçok alanında olduğu gibi kadın bedeni üzerinde de düzenleyici bir role sahiptir. Biyoiktidar, kadınların güzellik ve estetikle ilgili algılarını biçimlendirip onları kapitalist tüketim kültürüne uygun bir şekilde yönlendirmektedir.Bu araştırmada kadınların güzellik ve estetikle ilgili algılarına etki eden çevresel faktörler incelenmiştir. Bu kapsamda biyoiktidarın kadın estetiği üzerindeki etkilerini belirlemek üzere Türkiye genelindeki 50 katılımcıdan veriler toplanmıştır. Veri toplama aracı olarak mülakat formları kullanılmıştır.Elde edilen bulgulara göre kadınlar, güzellik ve estetiği önemsemekte, çevrenin düşüncelerini dikkate almaktadır. Aynı zamanda kadınların başkalarındaki dış görünüşe de önem vermektedir. Biyoiktidar, yaşamı açık bir şekilde baskı altına almayan ancak onu kontrol edip düzenleyen bir iktidar tipidir. Biyoiktidar, yaşamın birçok alanında olduğu gibi kadın bedeni üzerinde de düzenleyici bir role sahiptir. Biyoiktidar, kadınların güzellik ve estetikle ilgili algılarını biçimlendirip onları kapitalist tüketim kültürüne uygun bir şekilde yönlendirmektedir.Bu araştırmada kadınların güzellik ve estetikle ilgili algılarına etki eden çevresel faktörler incelenmiştir. Bu kapsamda biyoiktidarın kadın estetiği üzerindeki etkilerini belirlemek üzere Türkiye genelindeki 50 katılımcıdan veriler toplanmıştır. Veri toplama aracı olarak mülakat formları kullanılmıştır.Elde edilen bulgulara göre kadınlar, güzellik ve estetiği önemsemekte, çevrenin düşüncelerini dikkate almaktadır. Aynı zamanda kadınların başkalarındaki dış görünüşe de önem vermektedir. 123
- Published
- 2019
18. Kemal Tahir ve Kemalizm: Resmi ideoloji ve edebiyat
- Author
-
Çinar, Alican, Güngörmez Akosman, Bengül, Sosyoloji Anabilim Dalı, Akosman, Bengül Güngörmez, and Bursa Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Sosyoloji Anabilim Dalı/Sosyoloji Bilim Dalı.
- Subjects
Türk Dili ve Edebiyatı ,Kemalism ,Socialism ,Turkish Language and Literature ,Dominant ideology ,Turkish literature ,Kemalizm ,Resmi ideoloji ,Sosyalizm ,Sociology ,Literature ,Kemal Tahir ,State/official ideology ,Sosyoloji ,Ideology - Abstract
Edebiyat tarihimizin en önemli roman yazarlarından biri olan Kemal Tahir, sol düşünce tarihimizde de özgün ve saygın bir yere sahiptir. Kemal Tahir'in, toplumumuzun yakın ve uzak tarihini konu alan kanonik romanlarını yayımlandığı 1960'lı yıllar, toplumumuzda sol düşünce ve siyasetin gelişip yaygınlık kazandığı yıllardır. 1960'lı yıllarda gelişen sol düşüncenin en önemli karakteristiği, Kemalizm ile ideolojik bir bütünlük kurmuş olmasıdır. Bu bütünleşme daha sonraki süreçte `sol Kemalizm` olarak kavramlaştırılmıştır. Kemal Tahir, bu dönemde Cumhuriyet dönemi modernleşme tarihimize ve dolayısıyla Kemalizm'e farklı ve eleştirel yaklaşan ender solcu entelektüellerden biridir. O, Doğu-Batı Ayrımı/Çatışması'ndan hareketle, modernleşme tarihimizdeki uygulamaları içerik, yöntem ve amaç bakımından eleştirir. Kemal Tahir'e göre, yapısı itibariyle Doğulu olan toplumumuzun modernleşme tarihi, aslında `modernleşmenin değil, `Batılaşmanın` tarihidir. Bu nedenle, Ona göre, toplumumuzun kendine has özellikleri, amaçlanan modernleşme için her şeyden önce modernleşme tarihimiz boyunca giderek bozulan devlet/toplum ilişkisinin, Doğulu bir toplum olarak kendi geleneklerine uygun şekilde yeniden tesis edilmesini gerektirmektedir. Kemal Tahir'e göre, bunun gerçekleşmesinin önündeki en önemli engel, Cumhuriyet modernleşmesi itibariyle devletin resmi ideolojisinde bir ideal haline gelmiş olan homojen toplum ya da ulus tasavvurudur. Bu, hem toplumun tarih ve gelenekle ilişkisini keserek geleneksel devlet/toplum ilişkisinin yeniden tesis edilmesini zorlaştırmakta hem de kadim Türk devlet geleneğinin içermediği `etnisiteye` vurgu yaparak, toplumun kolektif bilincindeki devlet anlayışıyla çatışmaktadır. Çalışmanın öne sürdüğü tez, şöyle özetlenebilir: Kemal Tahir düşüncesinde, resmi ideoloji/devlet ideolojisi olarak Kemalizm, toplumumuzun kadim devlet geleneğinden `sapma` ve dolayısıyla geleneksel devlet/toplum ilişkisinden kopuş anlamına gelir. Kemal Tahir, one of the most important novelists of our literature history, has a unique and prestigious place in the history of left wing thought. 1960s in which Kemal Tahir published his canonical novels that are about recent and far history of our society are the years which left wing thought and politics were in progress and became common. In those years, the form of our society and its modernization history are the matter of debate in left wing intellectual orthodoxy. Kemal Tahir was one these intellectuals who joined the debate. The most important characteristic of left wing thought that progressed in 1960s is that it formed completeness with Kemalism. This completeness was later conceptualized left Kemalism. Kemal Tahir was one of the rare left intellectuals who approached critically and differently to modernization history of republican period. With a reference to East-West Distinction/Conflict, he criticizes the applications in modernization history in terms of content, method and purpose. According to him, the modernization history of our society which was eastern as a structure is actually not a modernization history but a `westernization` one. Thus, according to Kemal Tahir, the unique characteristics of our society should be restored in accordance with its traditions as an eastern society. According to him, the most important obstacle against it is the realization of nation and homogenous society. This both makes it harder to reestablish traditional state/society relationship by breaking off the relation with history and tradition and conflicts with the state understanding in society's collective awareness by emphasizing `ethnicity` which doesn't have a place in Turkish state tradition. The thesis this study put forward can be summarized; in Kemal Tahirian thought, Kemalism as official ideology/state ideology means deviation from our society's autochthonic state understanding and thus a disengagement from traditional state/society relationship. 271
- Published
- 2019
19. Osmanlı İmparatorluğu'nun paylaşılması kontekstinde Yeni Yunanilik
- Author
-
Sari Machmout, Bilal, Güngörmez Akosman, Bengül, and Sosyoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Sociology ,Sosyoloji - Abstract
Bu tez Rönesans itibariyle Avrupa'da hakim olan kadim Yunan hayranlığının edebi ifadesi olan Yeni Yunanilik akımını Avrupa - Osmanlı ilişkileri çerçevesinde incelemektedir. Literatür taraması yöntemiyle hazırlanan çalışmanın ilk bölümünde, Doğu - Batı kavramları ve bunların Yunanistan ile ilişkisi incelenmiş, dini ve tarihi amillerden dolayı Yunanistan'ın Doğu'nun bir parçası olarak görüldüğü sonucuna ulaşılmıştır. İkinci bölümde İstanbul'un fethi sürecinde Avrupa'ya göç eden Bizanslı bilginlerin, kadim Yunan hayranlığının yaygınlaşmasına ve olumsuz bir Osmanlı imgesinin oluşmasına nasıl vesile oldukları incelenmektedir. Bizanslı bilginlerin tesiriyle Batı'da, Osmanlı idaresindeki Rumların zulüm altında yaşadıkları kanaati hakim olmuştur. Gerçekteyse Rumların hakları fermanlarla koruma altına alınmıştı. Üçüncü bölümde Osmanlı idaresi altındaki Yunanistan topraklarını ziyaret eden Batı'lı seyyahların modern ve kadim Yunanlar hakkındaki fikirleri incelenmektedir. Gezginlerin ekseriyeti seyahatnamelerinde kadim Yunan medeniyetine hayranlıklarını dile getirirken, modern Yunanlara karşı olumsuz düşünceler ifade etmişlerdir. Böylece modern Yunanlar ötekileştirilmiş, Şarklılaştırılmıştır. Diğer taraftan, Osmanlı aleyhtarı politikalarını hayata geçirmek için Yunanları bir araç olarak kullanan Avrupalı devlet idarecileri, gezginlerin olumsuz fikirlerinden faydalanarak, harekâtlarındaki başarısızlıklarının sorumluluğunu Yunanlara yüklemişlerdir. Son bölümde, Avrupalı ediplerce Yunan isyanı döneminde yazılan eserlerin aslında Yunan hayranlığıyla bir ilgisinin olmadığı, Osmanlı yönetimine başkaldıran Yunanların nezdinde sembolik olarak Avrupa'daki monarşi düzeninin eleştirildiği gösterilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda dönemin Yunanilik hareketinin meşhur temsilcileri olan Lord Byron, Aleksandır Puşkin, Chateaubriand ve Victor Hugo'nun Yunan isyanıyla ilgili eserlerinden bazıları incelenmiştir. Sonuç olarak Avrupalı aydınlar ve idareciler arasındaki Yunan hayranlığının bir kurgu olduğu ve çoğu kez, siyasi amaçlara ulaşmak için bir araç olarak kullanıldığı kanaatine varılmıştır. Present thesis examines the literary expression of the philhellenic movement, which prevails in Europe starting from the Renaissance period, in the context of the relations between Europe and the Ottoman Empire. This thesis based on literature review. In the first chapter, the notions of East - West and the position of Greece in this concepts were examined. Consequently, the analysis has shown that that Greece is considered as part of the East, because of religious and historical issues. In the second chapter, the Byzantine scholars, who migrated to Europe during the conquest of Istanbul, the spread of ancient Greek admiration and also the processes of creation of negative Ottoman image were examined. In the third chapter, ideas of Western travelers and rulers about ancient and modern Greeks were scrutinized. The majority of them, expressed enthusiasm in their travelogues for the ancient Greek civilization, while expressed negative thoughts against modern Greeks. Thus, it has been proven that modern Greeks are otherized and Orientalized. In the last chapter, the attempt has been made to show that the texts written by European authors during the period of Greek rebellion were not really any interest with Greek admiration, but they used the Greek rebellions as a symbol to criticize monarchy system in Europe. In this context, some works of famous representatives of Philhellenism, like Lord Byron, Alexander Pushkin, Chateaubriand and Victor Hugo have been studied. As a result, it was concluded that the Greek admiration among European intellectuals and administrators was a fiction and was often used as a tool to reach political goals. 152
- Published
- 2019
20. Ali Fuad Başgil: Liberal? Muhafazakar? Liberal muhafazakar?
- Author
-
Kurban, Fatma, Güngörmez Akosman, Bengül, and Sosyoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Sociology ,Sosyoloji - Abstract
Ali Fuad Başgil (1893-1967), Millî Mücadele yıllarına, Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Celal Bayar- Adnan Menderes dönemine, 27 Mayıs 1960 darbesi ve sonrasına yani Türkiye siyasal tarihinin kritik yıllarına tanıklık etmiş, fikir mücadelesi vermiş, çok yönlü bir şahsiyettir. Anayasa Hukuku profesörü olan Başgil, kanun üstünlüğü prensibi üzerinde önemle durarak, demokrasi bilincinin yerleşmesi, laiklik meselesinin doğru anlaşılması, hükümet baskısıyla yapılan dilde sadeleşme adındaki politikaların yanlışlığının giderilmesi, tek kitap usulünün eğitim sistemine zararları gibi pek çok alanda çalışmalar yapmış gerekirse bedel ödemekten kaçınmamıştır. Milletin bam teline dokunan eserler kaleme almıştır ve kamuoyunda sesi duyulan bir fikir adamı olmayı başarmıştır. Başgil Batılılaşma hayaliyle atılan adımların toplumda açtığı yaraları göstermeye çalışmış, toplum mühendisliği vazifesini üstlenenleri şiddetle eleştirmiştir. Gericilikle itham edenlere de yanıt olarak kendisini milliyetçi, maneviyatçı, hürriyetçi, terakkici ve muhafazakâr olarak tanımlamıştır. Bu anlamda Başgil'i Türkiye'nin Modernleşme sürecinin en keskin virajlarındayken, jakoben seslere karşı hem liberal hem de muhafazakârlık geleneğinin temsilcisi olarak değerlendirebiliriz. Ali Fuad Başgil (1893-1967), the National Struggle years, Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Celal Bayar- Adnan Menderes period May 27, 1960 has witnessed the coup and its aftermath that Turkey political history of the critical year, gave the idea struggle, is a multi-faceted personality. Başgil, a professor of Constitutional Law, emphasized the rule of law and emphasized the importance of democracy. He wrote works that touched the nation's tender spot and succeeded to become an intellectual whose voice was heard in public. Başgil tried to show the wounds caused by the steps taken with the dream of Westernization and strongly criticized those who assumed the duty of social engineering. He also described himself as nationalist, spiritualist, libertarian, progressive and conservative in response to those accused of reaction. In this sense, the sharpest Başgil bend that Turkey's modernization process, as well as the liberal voice can be evaluated against the Jacobin tradition as a representative of conservatism. 112
- Published
- 2019
21. Hans Kelsen'in saf hukuk teorisi
- Author
-
Koçak, Yunus Emre, Güngörmez, Bengül, Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Sosyoloji Anabilim Dalı., Güngörmez Akosman, Bengül, and Sosyoloji Ana Bilim Dalı
- Subjects
Normativis ,Pure theory of law ,Viyana çevresi ,Methodology ,Metodoloji ,Vienna circle ,Law philosophy ,Hukuk ,Sociology ,Hans Kelsen ,Saf hukuk teorisi ,Biography ,Normativizm ,Kelsen, Hans ,Sosyoloji ,Law - Abstract
Bu çalışma bir Kelsen biyografisi denemesidir. Elinizdeki metin sadece bir biyoğrafi değil aynı zamanda bir entelektüelin yaşamının anlatımıdır. Çalışma, Avusturyalı hukuk adamı Hans Kelsen'i yalnızca 'kişi' ya da 'insan' olarak ele almıyor; aynı zamanda Kelsen'in fikirlerini bir biyoğrafinin izin verdiği ölçüde tanıtma gayesi taşıyor. Bu sebepten ötürü Hans Kelsen'in temel metinlerine ve fikirlerine de odaklanıyor. Kelsen'in temel metinleri ile okuyucuya yansıyan hukuk felsefesinde, en fazla ilgi uyandıran ve hayal gücünün sınırlarını zorlayan 'saf hukuk' teorisini ise olabildiğince derinlemesine irdeleme gayreti gösteriyor. Hiç şüphesiz bu teorinin kararlı muhalifleri olduğu kadar, tutkulu hayranları da mevcut olmuştur. Her iki taraf da Kelsen'in teorisini açıklarken yürüdüğü belirsiz yola çok şey borçludur. Söz konusu belirsizlik sıkça eleştirilmiş ve teorinin bütününe sanki bir mitmişçesine kuşkuyla yaklaşılmasına neden olmuştur. Ancak, taraftarlarının eleştirileri savuşturmasına imkân veren de yine bu belirsizliktir. Bu kapsamda çalışmanın temel hedefi Kelsen'in bir insan ve entelektüel olarak yaşadığı hayatına ışık tutmak akabinde adeta kâşifi olduğu temel norm kavramı bağlamında geliştirdiği anayasacılık fikrini, hukuku diğer tüm sosyal bilimlerden ayrı tutma çabası ile irdelemek ve Kelsen'in bazı bildik hukuk felsefesi problemlerine cevaben önerdiği temel norm kavramı açıklamaktır. Kullanmış olduğu metodoloji, etkilendiği felsefi akımlar ekseninde belirtilecektir. Kelsen'in girişimi tüm yönleriyle başarıya ulaşmasa da, yetersizliğinin bile aydınlatıcı olduğu savunulacaktır. Esasında bu çalışmanın temel gayesi kapsamına aldığı meselelerin karmaşıklığına ve olası çözüm yollarına ışık tutmaktadır.Anahtar Sözcükler:Hans Kelsen Saf Hukuk Teorisi Metodoloji Normativizm Viyana Çevresi This work is a Kelsen biography test. The text in your hand is not just a biography, but an expression of the life of an intellectual. The study does not take Austrian law man Hans Kelsen as only 'person' or 'human'; as well as introducing Kelsen's ideas to the extent permitted by a biography. For this reason, focuses on Hans Kelsen's basic texts and ideas. In the philosophy of law reflected in Kelsen's basic texts and the reader, evokes more attention and push the boundaries of imagination 'pure law' theory shows the depth examine possible effort. There is no doubt that there are passionate fans as well as the determined opponents of this theory. Both sides owe much to the uncertain path that Kelsen's theory explains. This uncertainty has often been criticized, and it has led to the whole of the theory to be suspect in a myth. However, this ambiguity that allows its supporters to dissuade criticism. The main goal of working in this context is to shed light on Kelsen's life as a human and intellectual then to examine the notion of constitutionalism which has been developed in the context of the basic norm concept that it is almost certain to be followed by an attempt to separate the law from all other social sciences and to explain the basic norm concept Kelsen suggests in response to some known legal philosophical problems. The methodology used will be set out in the context of the philosophical currents influenced. It will be argued that Kelsen's initiative does not achieve success in all its aspects, but even the inadequacy is enlightening. In fact, it sheds light on the complexity of the issues that it is taking into account and the possible solutions.Keywords:Hans Kelsen Pure Theory of Law Methodology Normativis Vienna Circle 115
- Published
- 2018
22. Gianni Vattimo: Bir fırsat olarak nihilizm
- Author
-
Kuçlu, Erhan, Güngörmez, Bengül, Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Sosyoloji Anabilim Dalı/Sosyoloji Bilim Dalı., Güngörmez Akosman, Bengül, and Sosyoloji Ana Bilim Dalı
- Subjects
Meaning ,Anlamsızlık ,Consumption ,Mânâ ,Modernity ,Reason ,Meaninglessness ,Consumption culture ,Modern ,Religion ,Vattimo, Gianni ,Nihilism ,Sociology ,Nihilizm ,Tüketim ,Sosyoloji ,Ratio ,Akıl - Abstract
Bu metin mânâhakkında bir araştırmadır. Mânânın modern dünyadaki konumuna dair bir sorgulamadır. Bu sorgulamada mânâ hakkındaki literatür incelenerek temel bir argüman ileri sürülür: Modern dünyada mânânın nihahi rerefansı [Tanrı fikri] Batı'da tahrip edilmiştir fakat Türkiye gibi batılaşmakta olan Müslüman ülkelerinde ise Mânâ tahrif edilmektedir. Bu tahrip sürecinin köklerini ele aldığımızda düşünce tarihinde bu tahrip aşamasını tartışmanın merkezine taşıyan isim `Tanrı öldü` önermesinin sahibi Alman düşünür Friedrich Nietzche'dir. Nietzscheci düşüncede, Tanrı'nın ölümü top yekûn bir anlamsızlığa yani Nihilizme yol açar. Sosyolojik açıdan ifade edildiğinde `Tanrı öldü` önermesi, Tanrı'nın toplumsal organizasyondaki gücünü yitirdiği anlamına gelir. Toplumu organize eden ve bireyin davranışlarının arkasındaki motive edici güç artık Tanrı değildir, akıl sahibi varlık olarak insan kendi hayatının organizatörüdür ve yegâne motive edici unsur da akıldır. Ancak aklın egemen olduğu modern dönem için en temel problem hayat'ın anlamına dair problemdir. Modern düşünce ve onun motivatörü akıl bireylerin hayatlarını anlamlandırma sorunu ile karşı karşıyadır; akıl bir tür çıkmaza saplanmıştır. Bu metinde bu çıkmazın en temel nedeni olarak ele alınan ve işlenen yorum ise mânânın maddeye indirgenişini vurgulayan yorumdur. Mânânın maddeye indirgenişi kendisini belirgin bir biçimde modern tüketim toplumunda göstermektedir. Mânânın bu indirgenişinin yarattığı anlamsızlıktan kurtulmanın yegâne yolu Tanrı'nın düşüncenin merkezine yeniden kabul edilmesi ile mümkündür. Zira, Mânâ ancak Tanrısal bir güzergahta kendisini ifade debilir. Bu minvalde bu metin, düşünce literatüründe mânânın kendisini ifade edebileceği bir fikre açar kendisini. Bu fikir İtalyan düşünür Gianni Vattimo'ya aittir. Gianni Vattimo'nun düşüncesi Tanrı'nın yeniden düşüncenin güzergahına kabul edilmesine yönelik modern bir teşebbüsü ifade eder. This text is a research about the Meaning. It is a questioning for the status of Meaning in Modern World. In this questioning a basic argument is alleged by investigating the literature on the Meaning: In modern world the final reference of meaning (God idea) was ruined in the West, but in Muslim countries becoming westernized, such as Turkey, the meaning is being distorted. When we consider the roots of this period of destruction, in the history of thought, the name who placed this destruction phase in the center of the debate is German-thinker Friedrich Nietzche, who was the owner of the premise that `God is dead`. In Nietzschean thought, the death of God causes to a total conflict, that is Nihilism. When stated from the sociological point of view, the premise that `God is dead` means the loss of power in the social organization of God. The impetus that organize the social and behind the behavior of individual is no longer God. Human is the organizer in his life as an intellect being and the only impetus is therefore ratio. However, for the modern world that the ratio is prevailing, the most basic problem is the problem concerning the meaning of life. Modern thought and its motivator, that is ratio, are faced with the problem of meaning the lives of individuals; the ratio is bogged down. In this text, the interpretation dealt and treated as the most basic cause of this predicament is the interpretation that emphasize the reduce of the meaning to material. This reduce shows prominently itself in the modern consumer society. The only way to get rid of the meaninglessness caused by this reduce can be possible by putting the God in center of thought. For, the meaning can only express itself in the Divine course. In this manner, this text opens itself to an idea which the meaning can express itself in the literature of thought. This idea belongs to Italian-thinker Gianni Vattimo. His idea states a modern attempt that God be re-put in the center of thought. 195
- Published
- 2018
23. Uygurların otantik kültürü ve modernleşmesi
- Author
-
Bulibulinazi, Jialaliding, Güngörmez, Bengül, Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Sosyoloji Anabilim Dalı., Güngörmez Akosman, Bengül, and Sosyoloji Ana Bilim Dalı
- Subjects
Cultural change ,Cultural history ,Culture ,Modernlik ,Modernity ,Authenticity ,Traditions ,Uygur kültürü ,Turkish culture ,Sociology ,Gelenek ,Uighurs ,Uyghur culture ,Modernizm ,Modernleşme ,Sosyoloji ,Modernization ,Tradition - Abstract
Bu çalışmada modernleşme sürecinde modernlik ile Uygur kültürü arasındaki etkileşim süreci ele alındı. Yani tezin konusu, yirminci yüzyılın başından bu yana Uygur toplumunun yaşamış olduğu modernleşme süreci ve bu süreçte gerçekleşen kültürel değişmelerdir. Uygurların modernleşme sürecini iki döneme ayırarak ele alabiliriz: birinci dönem, İslam ülkeleri ve Orta Asya'daki Türk topluluklardan etkilenerek ve onları örnek alarak gerçekleştirdiği modernleşme sürecidir. İkinci dönem, Çin Halk Cumhuriyeti kurulduktan sonra, yani yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren Çin'in kalkınma projesinin etkisiyle devam etmiş olan süreçtir. Modernleşme süreci ekonomik, politik ve kültürel değişimleri içeren bir süreçtir ve bu üç faktör birbirini etkilemektedir. İnsanların yaşam tarzı, bilinci ve kurumların insanlar üzerindeki denetim rolü değişmektedir. Bu çalışmada Uygur toplumunda aile ve eğitim kurumunda gerçekleşen değişimler, insanların milli ve kültürel kimlik bilincinin şekillenmesi, modernleşme ve küreselleşme sürecinde insanların yaşadığı kimlik krizi, geleneksellik ve modernlik arasındaki tutumu incelendi. Elinizdeki çalışma Uygurların modernleşme sürecinde karşılaştığı sorunları inceleyerek, gelenek ve modernlik arasındaki ilişkinin analizini yapıyor ve Uygurların modern dünyada kimliğini korumak için kültür ve bilicini geliştirmesi gerektiği imasında bulunuyor.Bu çalışma Sincan Uygur Özerk Bölgesi ve orada yaşayan Uygur halkı hakkında bilgi vermeyi, onların kültürü hakkında tespitler yapmayı ve bu konudaki araştırmalara katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Main topic analyzed in this theses is, modernization process and how this process influence the Uygur Society and cultural changes happened in this process. Modernization is characterized by its radical changes in all the aspects of economics, politics and social life. Modernization, in Sociology, is the transformation from a traditional, rural, agrarian society to a secular, urban, industrial society. According to modernization theory, Western Society is considered as modern society, and outside the Western Society, is considered as traditional society.The modernization process of Uygur Society can be divided into two periods. In the early twentieth century, Uyghurs mainly influenced by Jadidism. The second period of Uyghur's modernization was begun since the establishment of Peoples Republic of China. In modernization process, educational, industrial changes had happened, production mode, family constracture also had changed. Through globalization, popular culture and consumerism influenced the Uyghur culture. During this period, `cultural crisi` has been felt by Uyghur society, because all the traditional value system gradually blurred. Because everything is rapidly changing, traditional value system is no more suitable to this new modern world. Identity cirisis and insecurity become the main reflexivity of this modern world. In the process of modernization, Uyghur Society should have clear understanding of their core value and reinterpret the traditional culture, should change their passiveness into initiative actions. 87
- Published
- 2018
24. Edmund Burke: Yüce, etik ve devrim
- Author
-
Şenses, Mihriban, Güngörmez Akosman, Bengül, Sosyoloji Ana Bilim Dalı, Güngörmez, Bengül, and Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Sosyoloji Anabilim Dalı.
- Subjects
Revolution ,French revolution ,Ethics ,Siyasal Bilimler ,Demokrasi ,Political Science ,Jakobenizm ,Etik ,Fransız devrimi ,Devrim ,Democracy ,Jacobenism ,Burke, Edmund ,Yüce ,Sociology ,Political philosophy ,Tarihsicilik ,Imagination ,Moral philosophy ,Sublime ,Muhayyile ,Historicism ,Revolutions ,Sosyoloji - Abstract
Elinizdeki metinde İrlanda kökenli İngiliz devlet adamı ve `sosyal filozof` Edmund Burke'ün epistemolojisinden, ahlak ve siyaset felsefesinden hareketle `Yüce`, `etik` ve `devrim` kavramlarını tartışmaya açıyorum. `Giriş`te incelememi, onun metodlarını, muhafazakarlığa ve Burke'ün farklı ideolojik, entelektüel çevrelerce nasıl tanımlandığına ya da değerlendirildiğine ilişkin bazı mülahazaları ve çalışmamın tez(ler)ini ya da argümanlarını takdim ettim. Birinci bölümde (`Edmund Burke: 'Sosyal Filozof` ve Politikacı`) Burke'ün hayatını, entelektüel ilgilerini, politik hayatını özetledim ve Burke'ü arafta bir Aydınlanma ve devrim düşünürü olarak ele aldım. İkinci bölümde (`Yüce, Muhayyile ve Etik`) Burke'ün estetik ve epistemoloji hakkındaki görüşlerinden hareketle bir etik tartışması yürüttüm ve onun Fransız Devrimi eleştirisinin etik bir eleştiri olduğunu savundum. Üçüncü bölümde ise Burke'ün devrim eleştirisinden hareketle ve `İnayet`, `tarihsicilik`, `ilerleme`, `ütopya`, `insan hakları`, `totalitarizm` kavramlarını devreye sokarak bir `devrim`, `jakobenizm` ve `demokrasi` eleştirisi sunmaya çalıştım. Bu çalışmada genel olarak ileri sürdüğüm iddialar ya da argümanlar şunlardır: Burke'ün yüceye ve muhayyileye vurgusu etik'e vurgudur. Fransız Devrimi yücenin, ahlaki muhayyilenin ve etik'in yıkımıdır. Devrim fikri `ilerleme` tahkiyesinden, `tarihsicilik`ten, `hümanizm`den mülhem, jakobenizm ve fanatizmle malul bir illüzyondur. Burke'ün devrim ve jakobenizm kritiği totalitarizm eleştirisine öncülük etmiştir. I open the discussion of the concepts of `Sublime`, `Ethics` and `Revolution` in the context of the epistemology, ethics and political philosophy of the Irish-British statesman and `social philosopher` Edmund Burke .I introduced my examination, its methods and some of the considerations about conservatism and how different ideological, intellectual circles identified and evaluated Burke and thesis and arguments of my study in the `introduction` chapter.In the first chapter (` Edmund Burke:` Social Philosopher and Politician `) I summarized Burke's life, his intellectual interests, his political life, and I considered Burke as a thinker of the Enlightenment and Revolution in `Aaraf`/Purgatory.In the second chapter (`Sublime, Imagination and Ethics`) I carried out an ethical debate on Burke's views on aesthetics and epistemology, and I argued that his critique of the French Revolution was an ethical critique.In the third chapter I tried to present the criticism of `revolution`, `jacobenism` and `democracy` with reference to Burke's criticism of revolution and by calling out the concepts of `Grace`, `historicism`, `progress`, `utopia`, `human rights` and `totalitarianism`. The arguments that I generally suggest in this work are: Burke's emphasis on sublime and imagination is emphasis on ethics.The French Revolution is the destruction of the sublime, moral imagination and ethics .The idea of a revolution is an illusion ill-fated with fanaticism and jacobenism which got inspired of `progression` narrative, historicisim`, `humanism`.Burke's criticism of revolution and jacobenism pioneered the critique of totalitarianism. 218
- Published
- 2018
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.