18 results on '"GÖYMEN, Merve"'
Search Results
2. Patients and Carers Expectations of Orthodontic Treatment: Findings from a Questionnaire Survey
- Author
-
GÜLEÇ, Ayşegül, primary and GÖYMEN, Merve, additional
- Published
- 2019
- Full Text
- View/download PDF
3. Evaluation of Airway Measurements in Class II Patients Following Functional Treatment.
- Author
-
Göymen, Merve, Mourad, Dler, and Güleç, Ayşegül
- Subjects
CEPHALOMETRY ,RADIOGRAPHS ,AIRWAY (Anatomy) ,PHARYNX ,ANALYSIS of variance - Abstract
Objective: This study aimed to evaluate the effect of fixed and removable functional treatment on pharyngeal airway measurements in class II patients. Methods: In this study, patients treated with fixed (Forsus Fatigue Resistant Device-FRD) and removable (twin-block-TWB) appliances were included (n=15, eight females, seven males in each group). These groups were compared with untreated individuals as the control group (n=10). The mean age of individuals was 13.22±2.39 years. Initial and post-treatment cephalometric radiographs were digitized, and the sagittal pharyngeal airway changes were evaluated. The pharyngeal airway was divided into the nasopharynx, oropharynx, and hypopharynx. The one-way ANOVA, Kruskal-Wallis test, and paired samples t-test were used for statistical analyses. Results: At the initial values, no statistically significant difference was observed between the groups. Only the ANB values differed between the groups (p<0.05). Although the skeletal effects of removable and fixed treatment were not exactly the same, the changes of the airway dimensions were similar. Conclusion: The TWB and FRD appliances lead to an increase in nasopharynx, oropharynx, and hypopharynx sagittal dimensions. However, in terms of the effect on airway sagittal dimensions, there was no significant difference between treatment groups and the control group. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2019
- Full Text
- View/download PDF
4. Evaluation of the effects of different dose applications of diode laser and different force amounts to mini screw stability
- Author
-
Göymen, Merve, İşman, Nurettin Eren, Taner, Refia Lale, and Ortodonti Anabilim Dalı
- Subjects
Diş Hekimliği ,Laser therapy ,Fracture fixation ,Dentistry ,Orthodontics ,Rabbits ,Bone screws - Abstract
Bu çalışmada, ankraj amaçlı kullanılan mini vidalara farklı dozlarda diyot lazer uygulaması yapılmış ve mini vidaların stabiliteleri histomorfometrik olarak incelenmiştir.Çalışmamız yaşları 4 ile 6 ay arasında değişen, 3-3,5 kg ağırlığında 17 adet Yeni Zelanda tavşanı üzerinde yapılmıştır. 1,4 mm çapında, 8 mm uzunluğunda, toplam 68 adet direk yerleştirilen titanyum-alüminyum-vanadyum alaşımı ortodontik mini vida kullanılmıştır. Mini vidalar, uzun aksları birbirine paralel, eksternal femural kortekse dik, monokortikal olarak yerleştirilmiştir. Denekler 6 gruba ayrılmış, 3 gruba kuvvet uygulaması yapılmazken, diğer 3 gruba 150 gr kuvvet kapalı yaylar aracılığıyla uygulanmıştır. Mini vidaların başlangıç tork değerleri portatif dijital tork ölçme cihazı ile tüm gruplar için sabit tutulmuştur (10Ncm). Kuvvet uygulanan ve uygulanmayan gruplara ise sırasıyla 0, 10 j/cm2 ve 20 j/cm2 olmak üzere postoperatif 10 gün boyunca diyot lazer uygulaması yapılmıştır. 4 haftalık kuvvet uygulama dönemi sonrasında mini vida ile kemik arasında meydana gelen osseintegrasyon kemik-vida temas alanının ölçülmesi ile histomorfometrik olarak değerlendirilmiştir. Tüm mini vidalarda yerleştirildikleri anda klinik olarak kabul edilebilir, 4 haftalık deney süresi sonucunda ise histomorfometrik ve klinik olarak yeterli stabilite elde edilmiştir. Gruplar kemik vida kontak oranı (KVK) ve kortikal kemik kalınlığı (KKK) değerleri açısından karşılaştırılmıştır. KVK değerlerinde gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilirken (p
- Published
- 2014
5. Direct anterior adhesive applications after orthodontic treatment: Two case report
- Author
-
Tosun, Samet, primary, Özsevik, Abdül Semih, additional, Göymen, Merve, additional, and Okşayan, Rıdvan, additional
- Published
- 2016
- Full Text
- View/download PDF
6. Yeni doğan dudak damak yarıklı bebeklerin alçı modellerinin değerlendirilmesi
- Author
-
Göymen, Merve, primary, İşman, Eren, additional, Okşayan, Rıdvan, additional, and Topçuoğlu, Tolga, additional
- Published
- 2014
- Full Text
- View/download PDF
7. The effect of hyaluronic acid on the remodelling of alveolar bone during orthodontic tooth movement
- Author
-
Mourad, Dler, Göymen, Merve, Uzuner, Fatma Deniz, and Ortodonti Anabilim Dalı
- Subjects
Diş Hekimliği ,Dentistry - Abstract
Bu araştırmanın amacı; yüksek moleküler ağırlıklı hyaluronik asidin (YMAHA) ve düşük moleküler ağırlıklı hyaluronik asidin (DMAHA) alveoler kemik remodellingine ve ortodontik diş hareket (ODH) hızına etkisini değerlendirmektir. Bu çalışmada 84 Wistar Albino sıcan altı gruba ayrıldı. Grup 1 ve Grup 2 her biri altı hayvandan oluşan beş alt gruba (1.,3.,7.,14. ve 21. gün) ayrıldı (n=6). Grup 3, 4, 5 ve 6 'da bulunan 6 şar adet sıcan ise sadece 21.günde sakrifiye edilerek incelendi. İlk üç grupta çift taraflı üst birinci molarların ortodontik olarak mesializasyonu, nikel titanyum kapalı yaylar kullanılarak sağlandı. Sağ tarafa Grup 1 ve 2'de sırasıyla YMAHA ve DMAHA enjekte edildi, sol tarafa ise her iki grupta da normal salin enjekte edildi. Grup 3'te sadece sağ tarafta salin enjekte edildi. Grup 4 ve 5'te sırasıyla sağ tarafa YMAHA ve DMAHA sadece enjekte edildi. Grup 6 negatif kontrol olarak belirlendi. ODH üç boyutlu dijital modeller üzerinde ölçüldü. Ayrıca , birinci moların intraradiküler alanındaki alveoler kemik hacmi ve osteoklast aktivitesi; histomorfometrik analiz ve nükleer faktör-κB ligandı (RANKL), Osteoprotegerin (OPG), Alkalin fosfataz (ALP) ve Osteokalsin (OCN) immünohistokimyasal tespiti ile değerlendirildi. 14. ve 21.günde Grup 1 ve 2'de deneysel tarafların osteoklast sayısı kontrolden daha yüksek olarak bulundu. 21.günde, YMAHA enjekte edilen gruptaki ODH miktarı, kontrol grubundan 1.4 kat daha fazlaydı. Her iki moleküler ağırlıktaki hyalüronik asitin RANKL/OPG oranını ve ALP seviyesini arttırırken, OCN seviyesini değiştirmediği görüldü. Hyalüronik asit enjeksiyonu, osteoklastik aktiviteyi arttırarak ve alveolar kemik yoğunluğunu azaltarak ortodontik diş hareketini hızlandırabilir. Aim of this study is evaluation of high molecular weight hyaluronic acid (HMWHA) and low molecular weight hyaluronic acid (LMWHA) effects on alveolar bone remodelling and orthodontic tooth movement (OTM) velocity. In this study, 84 Wistar Albino rats were divided into six groups. Group 1 and 2 were divided into five subgroups according to time period (1,3,7,14 and 21 days) (n=6). In each of Group 3, 4, 5 and 6, six rats were studied only on day 21. In the first 3 groups orthodontic mesialization of maxillary first molars was achieved by nickel titanium closed coil springs on both sides. In Group 1 and 2, right side was injected with HMWHA and LMWHA respectively, while left side injected by normal saline. Group 3 received saline injection only on right side. Group 4 and 5 received only injection with HMWHA and LMWHA, respectively. Group 6 serves as negative control. OTM was measured on 3-dimensional digital models. Alveolar bone volume in the first molar intraradicular areas were evaluated by histomorphometric and immunohistochemical analysis of receptor activator of nuclear factor-κB ligand (RANKL), Osteoprotegerin (OPG), Alkaline phosphatase (ALP) and Osteocalcin (OCN). On day 14 and 21, osteoclasts number of experimental sides was higher than control in Group 1 and 2. In HMWHA injected group, OTM amount were 1.4 times greater than control On day 21. Both molecular weight of hyaluronic acid increased RANKL/OPG, and ALP level, but didn't altered OCN.Hyaluronic acid injection may accelerate OTM by decreasing alveolar bone density and enhancing osteoclastic activity. 141
- Published
- 2020
8. Sınıf III maloklüzyonların tedavisinde kullanılan yüz maskesi, kemik destekli maksiller protraksiyon ve hibrid hyrax+mentoplate kombinasyon yöntemlerinin biyomekanik etkilerinin sonlu elemanlar analiziyle incelenmesi
- Author
-
Özdemir, Serhat, Göymen, Merve, and Ortodonti Anabilim Dalı
- Subjects
Diş Hekimliği ,Dentistry ,Masks ,Finite element analysis ,Maxilla ,Biomechanics ,Malocclusion-angle class III ,Malocclusion - Abstract
Bu çalıĢmanın amacı, maksiller retrüzyona sahip hastaların tedavisinde kullanılan farklı iskeletsel ilerletme y ntemlerinin in vitro olarak incelenmesidir. Gaziantep Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim dalında daha nceden tedavi edilmiĢ 10 yaĢında maksiller retrüzyona sahip hastanın bilgisayarlı tomografi g rüntülerinden elde edilen kafatası modeli üzerine 3 ayrı tedavi senaryosu kurgulandı ve sonlu elemanlar analizi uygulandı. Birinci senaryoda; hızlı üst çene geniĢletmesi ve yüz maskesi, ikinci senaryoda; kemik destekli maksiller ilerletme y ntemi ve hızlı üst çene geniĢletmesi, üçüncü senaryoda ise; hibrid hyrax+mentoplate kombinasyon y ntemi kullanıldı. Hyrax vida her modelde 0,25 mm aktiflendi ve her bir taraf için yüz maskesinde 500 g, kemik destekli maksiller ilerletmede ve hibrid hyrax+mentoplate kombinasyon y nteminde 250 g kuvvet uygulandı. ÇalıĢma sonucunda hızlı üst çene geniĢletmesi ve yüz maskesi modeli ile kemik destekli maksiller ilerletme y nteminde kafatasında benzer stres dağılımları g rülürken bu stresler hibrid hyrax+mentoplate kombinasyon y ntemine g re daha fazlaydı. Sonuçta maksillada kemik destekli maksiller ilerletme modelinde orta yüzü kapsayacak kadar ne ilerleme bulunurken, hibrid hyrax+mentoplate kombinasyon y nteminde maksillada daha çok Le Fort I düzeyinde maksiller ilerleme bulundu. Hızlı üst çene geniĢletmesi ve yüz maskesi modelindeyse daha çok dentoalveoler ilerleme tespit edildi. Elde edilen gerilme dağılımları ve deplasman değerleri g z nünde bulundurulduğunda, kemik destekli maksiller ilerletme y nteminin hem diĢsel yan etkileri ortadan kaldırması hem de maksiller ilerletmedeki etkinliği sebebiyle hızlı üst çene geniĢletmesi/yüz maskesi ve hibrid hyrax+mentoplate kombinasyon y ntemlerine g re daha fazla iskeletsel etkinlik sağladığı g rüldü. The aim of this study was to examine the different skeletal advance methods used in the treatment of patients with maxillary retrussion as in-vitrro. Three different treatment scenarios were designed on the skull model obtained from the computerized tomography images of a patient with a 10-year-old maxillary retroreflector who was previously treated at the Orthodontics Department of Gaziantep University Dentistry Faculty and finite element analysis done. In the first scenario, rapid maxiller expansion and face maske, in the second scenario bone-assisted maxillary protraction and rapid maxiller expansion, in the third scenario hybrid hyrax + mentoplate combination method was used. As a result of the study, it was found that similar stress distributions were observed in the rapid maxiller expansion/face maske and bone assisted maxillary protraction methods, and these stresses were higher than the hybrid hyrax + mentoplate combination method. As a result, maxillary advencement was found in the maxillary bone-supported maxillary protraction model so that the medial aspect was covered. In hybrid hyrax + mentoplate combination method maxillary protraction was observed at Le Fort I level. In rapid maxillary expansion and facemask model more dentoalveoler protraction was detected than the others. Considering the obtained strain distributions and displacement values, it was observed that the bone-assisted maxillary protraction method provided more skeletal efficacy than the rapid upper maxiller expansion / face mask and hybrid hyrax + mentoplate combination method, due to both the removal of the dental side effects and the advancement of the maxillary protraction. 147
- Published
- 2018
9. Comparison of stainless steel and titanium alloy infrazygomatic crest mini implants by using finite element analysis
- Author
-
Alsabunchi, Sarah Faris, Göymen, Merve, and Ortodonti Anabilim Dalı
- Subjects
Titanium ,Finite elements stress analysis ,Diş Hekimliği ,Dental implantation ,Dentistry ,Dental stress analysis ,Dental implants ,Stainless steel - Abstract
İnfrazigomatik krest mini implant, maksimum ankraj kullanılarak spesifik ortodontik hareketlerin elde edilmesi gereken durumlarda, iskeletsel ankraj amaçlı yaygın olarak kullanılan geçici ankraj apareylerinden biridir. Titanyum ve paslanmaz çelik, kendine has materyal özellikleri nedeniyle ortodontik mini implantlar için tercih edilen malzemelerdir. Bu çalışmanın amacı, titanyum ve paslanmaz çelik infrazygomatic krest mini implantlarının oluşturdukları strese göre, sonlu elemanlar analizi kullanılarak karşılaştırılmasıdır. Maksilla ve zigomatik kemiği içeren bir kafatası modeli ile iki mini implanta ait (Ortho Bone screw, mushroom 2.0 ve Dentos Abso anchor, small head type SH 2018-12) 3 boyutlu modeller oluşturuldu. Her iki mini implant da infrazygomatic krest alanına, oklüzal düzlem ile 70 derecelik açı ile ve oklüzal düzlemin 14 mm yukarısında olacak şekilde yerleştirilmiştir. Daha sonra iki grupta da, close coil spring aracılığıyla, maksiller molar distalizasyon için 300 gr ve maksiller molar intrüzyon için 150 gr kuvvet uygulanarak, kortikal kemikte, kansellöz kemikte, mini implant yüzeyinde ve maksiller birinci molar dişin köklerinde oluşturulan basma ve gerinim dağılımları değerlendirildi. Titanyum ve paslanmaz çelik mini implantların arasındaki PMax, PMin ve von Mises streslerinin pik değerleri karşılaştırıldı. Her iki grupta da, kortikal kemik, kansellöz kemik ve mini implant yüzeyinde ortaya çıkan stresin tüm tepe değerlerinin, titanyum modellerinde daha yüksek olduğu görülmüştür. Titanyum mini implantlar, infrazigomatik krest bölgesinde ankraj amaçlı kullanıldığında paslanmaz çelik mini implantlardan daha fazla stres oluşumuna neden olmaktadır. The infrazygomatic crest mini implant is one of the temporary anchorage devices that have been widely used as skeletal anchorage in cases where specific orthodontic movements have to be obtained with absolute anchorage. Titanium and stainless steel are the materials of choice for orthodontic mini implants due to the specific properties of each of them. The purpose of this study was to compare between titanium and stainless steel infrazygomatic crest mini implant regarding the stress generated by each of them using finite element analysis. Three dimensional models of maxillary and zygomatic bone with mini implants (Ortho Bone screw, mushroom 2.0; Dentos Abso anchor, small head type SH 2018-12) were constructed, both mini implants have been inserted in the infrazygomatic crest area at angle of 70 degree and 14 mm above the occlusal plane. Two different scenarios then performed on each mini implant with forces of 300 g for maxillary molar distalization and 150 g for maxillary molar intrusion using close coil spring. Stress/strain patterns generated on cortical bone, cancelous bone, mini implants and roots of the maxillary first molar were evaluated, then the peak values of PMax, PMin and von Mises stresses were compared between titanium and stainless steel mini implants. In both scenarios peak values of stress were greater in titanium than in stainless steel for all study models. Titanium mini implants create greater stress than stainless steel mini implants when used as anchorage device in the infrazygomatic crest region. 89
- Published
- 2018
10. CAD/CAM ve konvansiyonel yöntem kullanılarak üretilen farklı retansiyon apareylerinin ve uygulamada kullanılan farklı yüzey pürüzlendirme yöntemlerinin etkinliğinin in vitro olarak karşılaştırılması
- Author
-
Aycan, Merve, Göymen, Merve, and Ortodonti Anabilim Dalı
- Subjects
Orthodontic appliances ,Diş Hekimliği ,Surface roughness ,In vitro ,Dentistry ,Lasers ,Equipment and supplies ,Orthodontics ,Dental enamel ,Orthodontic wires ,CAD/CAM ,Dental bonding - Abstract
Bu çalışmanın amacı 3 farklı retansiyon apareyi ve mine yüzeyi pürüzlendirme yönteminin kırılma bağlanma dayanımı, kırılma modu, tel deformasyonu ve aşındırma yöntemlerinin mine yüzeyinde yapmış oldukları değişim açısından in vitro olarak karşılaştırılmasıdır. 270 adet sağlam alt kesici diş, ikili gruplar halinde akrilik bloklar içerisine gömüldü. Ölü yumuşak tel, CAD/CAM destekli ve fiber içerikli tel uygulanan diş blokları, asit, Er:YAG ve Er,Cr:YSGG lazer ile pürüzlendirilerek toplam 9 grupta incelendi. Yüzeylerde oluşan değişiklik taramalı elektron mikroskobu ve atomik kuvvet mikroskobu ile görüntülendi. Örneklerin bağlanma dayanımları analiz edildi. Dişlerin üzerinde kalan yapıştırıcı artıklarının değerlendirilmesi amacıyla da ARI indeksi kullanıldı. Yapılan değerlendirme sonucunda; ölü yumuşak tel ve asit kullanılan grubun, en yüksek bağlanma dayanıma sahip olduğu ve aşındırma yöntemi olarak asit kullanılan tüm sabit pekiştirme aparey gruplarında bağlanma dayanımlarının diğer aşındırma yöntemlerine göre daha fazla olduğu görüldü. En fazla deformasyon ölü yumuşak tel-asit grubunda idi. Deformasyon miktarı CAD/CAM destekli tel kullanılan tüm gruplarda en az olup hiç deformasyon gözlenmedi. Bu tez çalışmasında istatistiksel değerlendirme sonucunda ARI indeks ile aşındırma yöntemleri arasında anlamlı ilişki olduğu tespit edildi. Sonuç olarak asit yöntemi ile mine yüzeyinin aşındırılmasının diğer lazer uygulamaları ile karşılaştırıldığında daha üstün olduğu görüldü. Aynı zamanda asit yöntemi ve ölü yumuşak telin birlikte kullanılmasının istatistiksel olarak anlamlı olmasa da en yüksek bağlanma dayanımına sahip olduğu saptandı. CAD/CAM destekli telin hiç deformasyon göstermemesi sebebiyle klinik uygulamalarda yeniden kullanılabilme imkânı sağlayacağı ve mine yüzeyinde kalan adeziv miktarı göz önünde bulundurulduğunda hasta için daha konservatif, hekim için ise seans zamanı açısından daha avantajlı olduğu düşünüldü. The purpose of this study is to compare shear bond strength of retainers using 3 different retention appliances and enamel abrasion methods also to compare mode of fracture, wire deformation and enamel surface changes following methods of abrasion in vitro. 270 intact lower incisors teeth were embedded in acrylic blocks in pairs. The dead wire, CAD/CAM produced and fiber containing wires applied to teeth and has been roughened with acid, Er:YAG and Er,Cr:YSGG laser. 9 groups have been examined. The roughness of surface was observed by scanning electron and atomic force microscopy. The samples were analyzed for shear bond. The ARI index was also used to assess residual adhesive material on the teeth. As a result, dead wire and acid group were found to have the highest bonding strength and bonding strength for all groups in which acid has been used as agent were found to be higher than others. Retainers deformation has most been noticed in the dead wire-acid group. Among all groups CAD/CAM produced wire showed the least deformation and in which no deformation has been observed. In this thesis, it was determined that there was a significant correlation between ARI scores and agents. Consequently, acid-etching mechanism has been found to create more enamel surface roughness than laser groups. It was also found that the combination of acid method and dead wire had the highest bonding strength, although not statistically significant. Considering the amount of adhesive remained on the enamel surface and the ability of clinical reuse of CAD/CAM produced wire does not exhibit any deformation, it is thought to be more conservative for the patient and more advantageous for the doctor in terms of the session time. 106
- Published
- 2018
11. Botulinum Toksinin Gummy Smile Tedavisindeki Etkinliğinin İncelenmesi
- Author
-
Cengiz, Ahmet Fatih, Göymen, Merve, and Ortodonti Anabilim Dalı
- Subjects
Diş Hekimliği ,Dentistry - Abstract
Bu çalışmanın amacı artmış dişeti görünümü olan (gummy smile) hastaların farklı kaslarına uygulunan botulinum toksinin etkinliğinin incelenmesi ve sonrasında oluşan relapsın değerlendirilmesidir. Gummy smile miktarı 2 mm'den fazla olan 28 hasta randomize olarak iki çalışma grubuna ayrıldı. 1. grup hastaların LLSAN kasına sağ ve sol 2,5'ar ünite (U) olmak üzere toplam 5 U botulinum toksin uygulandı. 2.grup hastaların orbicularis oris kasına (OO) sağ ve sol 1,25'er U olmak üzere toplam 2,5 U botulinum toksin uygulandı. Hastalardan enjeksiyon öncesi, enjeksiyon sonrası 3. gün, 15. gün, 1. ay, 4. ay, 5. ay ve 6.ay fotoğraf kayıtları alındı ve dijital ölçümler yapıldı. Enjeksiyon sonrası 15. günde hastaların memnuniyet derecesini ölçmek için görsel analog skala (VAS) uygulandı. Yapılan değerlendirme sonucunda; grup 1 de tedavi başında ortalama 4,96 mm olan görünen dişeti miktarı, 15. gün ölçümlerinde ortalama 1,92 mm olarak tespit edilmiştir. Grup 2 de başlangıçta ortalama 4,58 mm olan görünen dişeti miktarı, 15.gün ölçümlerinde ortalama 2,16 mm olarak tespit edilmiştir. Her iki tedavi grubunda da 6.ay sonundaki ölçümlerin, başlangıç değerlerine dönmediği tespit edildi. Grup 1 de görünen dişeti görünme miktarındaki azalma grup 2 de göre daha fazla oldu. Relaps süreleri açısından gruplar arasında anlamlı fark olmadığı görüldü. Her iki grupta da hastalardaki memnuniyet artışının üst düzeyde olduğu görüldü. Gummy smile düzeltiminde botulinum toksin enjeksiyonunun, etkili, konservatif ve yüksek hasta memnuniyetine sahip bir yöntem olması nedeniyle alternatif bir metot olarak kullanılabileceği düşünüldü. This study was conducted to investigate the efficacy of botulinum toxin applied to the different muscles of patients which have excessive gingival display and to evaluate the subsequent relapse. Twenty-eight patients who had gummy smile more than 2 mm were randomly divided into 2 groups. Botulinum toxins were administered equally to the left and right of LLSAN muscle of the 1st group, and OO muscle of 2nd group. Pre- and post-injection of 3rd, 15th day, 1st, 4th, 5th and 6th month photographs were taken and measurements were done. Visual analog scale was applied to assess the degree of satisfaction. The average amount of visible gingiva in the group 1 which was 4.92 mm at the beginning of the treatment was determined as 1.92 mm at the 15th day. In the group 2, the average amount of visible gingiva which was 4.58 mm at the beginning was determined as 2.16 mm at 15th day. In both treatment groups, it was determined that the measurements at the 6th month did not return to their initial values. The decrease in gingival appearances in the group 1 was greater than in the group 2. There was no significant difference between the groups in terms of relapse duration. In both groups, it was seen that the increase of satisfaction in patients was at a high level. For gummy smile correction, botulinum toxin injection is thought to be an alternative method because it is effective, conservative and has high patient satisfaction. 125
- Published
- 2018
12. Ratlarda sagital suturdaki hızlı genişletme ile birlikte uygulanan düşük doz lazer terapisinin yeni kemik oluşumu ve relaps üzerine etkisinin değerlendirilmesi
- Author
-
Ademci, Kadriye Ebru, Göymen, Merve, Orhan, Metin, and Ortodonti Anabilim Dalı
- Subjects
Diş Hekimliği ,Laser therapy ,Bone and bones ,Recurrence ,Dentistry ,Fracture healing ,Alveolar ridge augmentation ,Rats ,Bone regeneration - Abstract
Bu çalışmanın amacı, sagital suturunda hızlı genişletme yapılmış ratlarda düşük doz lazer terapisinin, sutur bölgesinde yeni kemik oluşumuna ve relaps üzerine etkisini histolojik ve radyografik olarak incelemektir. Çalışmamızda kullanılan 36 adet 6-8 haftalık Wistar erkek ratta 100 gram kuvvet uygulayan bir ekspansiyon apareyi ile 7 gün ekspansiyon yapıldı. Daha sonra rast gele 3 gruba (kontrol, lazer + retansiyon, lazer ) ayrılan denklerden kontrol ve lazer + retansiyon grubuna bir retansiyon apareyi takılarak 7 gün retansiyon uygulandı. Lazer grubuna ise herhangi bir retansiyon apareyi uygulanmadı. Yedi günlük retansiyon sırasında lazer + retansiyon ve lazer grubuna düşük doz lazer terapisi uygulandı. 14. günün sonunda tüm gruplardaki deneklerin yarısı histolojik inceleme için sakrifiye edildi. Kontrol ve lazer + retansiyon grubundaki kalan deneklerin retansiyon apareyi çıkarıldı. Tüm denkler relaps için 7 gün bekletildi. 21. günün sonunda kalan tüm denekler sakrifiye edildi. Tüm deneklerden ekspansiyon öncesi (T0), ekspansiyon sonrası (T1), retansiyon sonrası (T2) ve relaps sonrası (T3) BT görüntüleri alındı. Histolojik incelemeler sonucunda, lazer + retansiyon ve laser grubunda osteoblast sayısında ve yeni kemik alanıdaki artış kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Radyografik incelemelerde, lazer + retansiyon grubunun relaps oranının kontrol ve lazer grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı ölçüde düşük olduğu bulundu. Bulgularımıza göre, hızlı genişletme sonrası, retansiyon protokolü ile birlikte uygulanan düşük doz lazer terapisi yeni kemik formasyonunu hızlandırarak retansiyon süresini kısaltabilir ve relaps oranını düşürebilir. Anahtar sözcükler: düşük doz lazer terapisi, hızlı genişletme, relaps, sagital genişletme, yeni kemik formasyonu The aim of this experimental study was to evaluate the effects of low level laser teraphy, on bone regeneration and relaps in the rat sagittal suture after expansion, histologically and radiographically Thirtysix 6-8 weeks old male Wistar rats were subjected to expansion, and 100 grams of force was applied to the sagittal sutur with an appliance during 7 days. All rats were separated into three equal groups (Control, Laser + Retansion, Laser). Control and laser + retansion grups were applied retansion appliance for 7 days. Laser + retansion and laser grups were exposed low level laser during retansion period. After retention period, 6 rats from each group were sacrified for histological assesment and 6 rats were remained for observating the relapse period. Computed tomography measurements were taken in the beginning (T0), after expansion period (T1), after retention period (T2), and after relapse period (T3). According to the histological findings , low level laser theraphy stimulated the bone formation. When we compared the relapse ratios of each group, minimum relapse was observed in the laser + retansion group. As a result of our study, applying low level laser therapy with retansion protocol after expansion, the retention period can be shortened and relapse can be reduced.Key words : low level laser therapy, new bone formation, rapid expansion, relapse, sagittal expansion 72
- Published
- 2017
13. Ortodontik tedavi bitiminde yapılan debonding işlemleri sonrası oluşan bakteriyeminin incelenmesi
- Author
-
Akbulut, Yasin, Göymen, Merve, and Ortodonti Anabilim Dalı
- Subjects
Diş Hekimliği ,Mikrobiyoloji ,Dentistry ,Microbiology - Abstract
Bu çalışmanın amacı, ortodontik tedavi bitiminde yapılan debonding işlemlerinin bakteriyemiye olan etkisinin araştırılmasıdır.Gaziantep Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı'nda sabit ortodontik tedavi gören ve debonding endikasyonu olan 28 hasta seçildi. Farklı zamanlarda bu hastaların kanları alınarak bakteriyemi açısından araştırıldı.Debonding öncesinde (T0), braket sökülmesinden hemen sonra (T1) ve mine yüzeyinde kalan kompozit kalıntıları ile plak birikintilerinin temizlenmesinden hemen sonra (T2) hastaların antekübital venlerinden kanları alındı. Alınan kan örneklerinin kan kültür şişesine ekimi yapılıp bakteri üremesi olup olmadığı araştırıldı. Elde edilen sonuçlara göre, T0 ve T1 zamanlarında alınan kan örneklerinin hiçbirinde bakteri üremesine rastlanmazken, T2 zamanında alınan kan örneklerinden 10'unda bakteri üremesi tespit edildi. Üreyen bu bakteriler arasında Streptococcus viridans, Streptococcus mitis, Streptococcus parasanguinis, Streptococcus salivarius, Streptococcus oralis, Staphylococcus aereus, Actinomyces oris, Actinomyces naeslundii ve Klebsiella pnömonie tespit edilmiştir. Normalde steril olan kanda bu bakterilerin var olması bakteriyel endokardit oluşma ihtimalini düşündürmüştür. Sonuç olarak risk grubundaki hastalarda debonding işlemleri esnasında bakteriyemiye yol açılabilmektedir. The aim of this study is to investigate the effect of debonding procedures at the end of orthodontic treatments on bacteremia.28 patients were selected from the patients who were treated with fixed orthodontic treatment in Gaziantep University Orthodontics Department of Dentistry and were indicated for debonding treatment. The bloods of these patients were taken at different times and bacteremia was investigated.The bloods of patients were taken from the antecubital veins before debonding (T0), after only debonding (T1) and after cleaning the plaque deposits with composite residues remaining on the enamel surface (T2). Blood samples were planted in the blood culture flask, was immediately taken followed up for bacterial reproductive. According to the results, there was no bacterial reproduction of blood samples at the T0 and T1, while there was bacterial reproduction of blood samples at the T2. Streptococcus viridans, Streptococcus mitis, Streptococcus parasanguinis, Streptococcus salivarius, Streptococcus oralis, Staphylococcus aereus, Actinomyces oris, Actinomyces naeslundii and Klebsiella pnömonie were detected in these bacteria. Detection of these bacteria in the blood, which is normally sterile, possibly may cause to the formation of bacterial endocarditis. In conclusion, patients in the risk group may be exposed to the bacteremia during debonding. 120
- Published
- 2017
14. Mandibular retrognatiye bağlı sınıf 2 hastalarda fonksiyonel ortopedik tedavilerin masseter kasına etkisinin ultrasonik olarak incelenmesi
- Author
-
Karaca, Mehmet Nezir, Göymen, Merve, and Ortodonti Anabilim Dalı
- Subjects
Diş Hekimliği ,Jaw ,Jaw diseases ,Dentistry ,Mandible ,Dental instruments ,Malocclusion-angle class II ,Masticatory muscles ,Ultrasonography - Abstract
Bu çalışmanın amacı, fonksiyonel ortopedik tedaviler sırasında masseter kasında meydana gelebilecek değişikliklerin incelenmesidir. 40 hastanın masseter kası ultrasonla 6 ay süreyle incelendi. Alt çene hareketlerindeki değişimler ile çiğneme kasları ve temporomandibular eklemde ağrı ve/veya spazm olup olmadığı da klinik olarak gözlemlendi. Sabit fonksiyonel ortopedik tedavi gören hastalardan 15, hareketli fonksiyonel ortopedik tedavi gören hastalardan da 15 olmak üzere toplam 30 hasta tedavi grubu olarak seçildi. Kontrol grubu için de klinik arşivinde bulunan ve aynı endikasyona sahip 10 hasta seçildi. Hastalara 6 aylık takip yapıldı. Tedavin başlangıcında (T0), üçüncü ayında (T1) ve sonunda (T2) olmak üzere 3'er defa kayıtlar alındı. Hastaların çiğneme kasları ve temporomandibular eklem muayenesi yapılarak alt çenenin hareket miktarları ölçüldü. Eş zamanlı olarak hastaların masseter kası ultrason görüntüsü alınarak kalınlık ve uzunlukları hesaplandı. Fonksiyonel ortopetik tedavi gören hastalarda masseter kasının kalınlığı T0 ile T1 arası anlamlı düzeyde azalırken, T1 ile T2 arası tekrar arttığı ancak başlangıç değerine ulaşamadığı gözlemlendi. Masseter kasının uzunluğunun ise T0 ile T1 arası anlamlı bir şekilde arttığı, T1 ile T2 arası değişmeyip başlangıç durumuna göre daha yüksek değerde olduğu görüldü. Tedavi sonunda çiğneme kaslarında anlamlı düzeyde bir kas hassasiyeti gözlemlenmedi. Hareketli fonksiyonel apereylerin, sabit olanlara oranla alt çenenin lateral hareketini daha çok kısıtladığı tespit edildi. Fonksiyonel tedavilerin mandibuladaki interinsizal mesafeyi anlamlı düzeyde arttırdığı, protruziv hareketi ise azalttığı gözlemlendi. Sonuç olarak hem hareketli hem de sabit fonksiyonel ortopedik tedavilerin, masseter kası ile çene hareketlerini etkileyen tedaviler olduğu düşünülmektedir. The aim of this study is to analyze the changes during functional treatments. The masseter muscles of 40 patients were analyzed by ultrasound. It was clinically observed if there were any pain and/or spasm in TMJ and masticatory muscles due to mandibular movements. 30 patients were chosen: 15 from fixed, 15 from removable functional groups. 10 patients with the same indication were also chosen from clinic archive as control group. The patient was followed up for six months. Three records were taken at the beginning of treatment (T0), at the third month (T1) and at the end (T2). Mandibular movement was measured by examining their masticatory muscles and TMJs. Synchronously, the length and thickness of masseter muscles were measured by ultrasound. While a meaningful decreasing was observed in masseter muscle thickness in functional orthopedic treatment between T0 and T1, it was found it got thicker again between T1 and T2, but it couldn't come to its starting values. While there was a meaningful elongation in masseter muscle between T0 and T1, its length was unchanged between T1 and T2 but it was longer in comparison to starting condition. No meaningful muscle sensitivity was observed in masticatory muscles. It was determined removable functional appliances more restrained the lateral mandibular movement than the fixed appliances. It was observed functional treatments meaningfully increased interincisal distance but they decreased protrusive movement in mandibula. In conclusion, it is considered that both fixed and removable functional orthopedic treatments affect the masseter muscle and mandibular movements. 123
- Published
- 2017
15. Alt çeneyi önde konumlandıran ağız içi fonksiyonel aparey ile birlikte düşük doz lazer tedavisinin diyabetik ratların alt çene kondilinde oluşturduğu etkilerin incelenmesi
- Author
-
Hama Salih, Zryan Jaza, Göymen, Merve, Türköz, Çağrı, and Ortodonti Anabilim Dalı
- Subjects
Orthodontic appliances ,Diş Hekimliği ,Laser therapy ,Jaw ,Dentistry ,Diabetes mellitus-type 1 ,Equipment and supplies ,Orthodontics ,Mandible ,Mandibular condyle ,Rats - Abstract
Mandibular retruzyona bağlı Sınıf II malokluzyonlar, mandibulanın öne büyümesini hızlandıran ve kondiler büyümeyi uyaran fonksiyonel apareylerin kullanımıyla tedavi edilebilir. Bu süreç, kemik ve mineral metabolizmasında değişikliklere neden olan Tip 1 Diabetes Mellitus tarafından bozulabilir. Bu çalışmanın amacı, düşük doz lazer terapisiyle birlikte fonksiyonel apareylerin tedavi sırasında kullanımının, Tip 1 Diabetes Mellitus vakalarında kondiller cevaba etkilerinin değerlendirilmesidir. Ağırlıkları 210 ile 250 gr arasında olan 65 rat, rastgele 7 gruba ayrıldı. Grup 1 (n=5) kontrol grubu, Grup 2, 4, 5, 6 ve 7 ise fonksiyonel aparey uygulanan gruplardır. Grup 3, 4, 5, 6 ve 7 de Strepdozocin(STZ) uygulanmasıyla diyabet oluşturuldu. Grup 5 ve 7, insulin ile kontrol altına alındı. Grup 6 ve 7'ye ise 8 J/cm2 düşük doz lazer uygulandı. 4 hafta sonra, mandibular kondilde yeni kemik yapımı ve kondiller kıkırdak kalınlığını incelemek için histomorfometrik analizler yapıldı. Diyabetik grup ile tedavi grupları arasında önemli farklar varken, kontrol grubu ve diyabetik gruplar (Grup 3 hariç) arasında önemli fark bulunamadı. Sağlıklı ve insülinle tedavi edilen gruplarda aparey kullanımının, tüm kıkırdak tabaka kalınlığı ve yeni kemik oluşumu parametreleri üzerine etkisi istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Lazer uygulamasının, yalnız insülinle tedavi edilen grupta istatistiksel olarak anlamlı değişikliğe sebep olduğu görüldü. Sonuç olarak; fonksiyonel apareylerin sağlıklı ve insülin tedavisiyle kontrol altına alınmış olan Diabetes Mellitus vakalarında daha etkili olduğu ve lazer terapisinin tedavi altındaki Diabetes Mellitus'ta remodelling sürecinin stimulasyonu için fayda sağlayabileceği tespit edilmiştir.Anahtar Sözcükler: Fonksiyonel apareyler, Lazer terapisi, Mandibular ilerletme, Mandibular kondil, Tip 1 diabetes mellitus. Class II malocclusions with mandibular retrognathia could be treated by using functional appliances which promote condylar remodeling and accelerating forward mandibular growth. This process may be impaired by type 1 diabetes mellitus that demonstrates alterations in bone and mineral metabolism. The aim of this study was to evaluate the effects of type 1 diabetes mellitus on the condylar response during treatment with a functional appliance with the use of low level laser therapy. The sample consisted of 65 rats, weighting between 210 and 250 gr, divided randomly into 7 groups. Group 1 (n=5) was the control group, functional appliances were administrated to the group 2, 4, 5, 6, 7. Diabetes was induced in group 3, 4, 5, 6, 7 by administration of strepdozocin (STZ). The group 5, 7 were controlled with insulin. Group 6, 7 were treated with 8 J/cm2 low level laser. Histomorphometric analysis was performed for condylar cartilage thicknesses and new bone formation of mandibular condyle after 4 weeks. Results revealed significant differences between treated groups with the diabetic groups with no significant differences between diabetic groups (except group 3) and control group. Using appliance in insulin treated and healthy groups significantly affected the cartilage thickness and new bone formation parameters. The laser treatment showed significant changes in all parameters only in insulin treated group. Consequently, functional appliances were found to be more effective in healthy and insulin treated Diabetes Mellitus cases and laser therapy may be beneficial for remodelling process in Diabetes Mellitus cases which are under insulin control.Key Words: Functional appliances, Laser therapy, Mandibular advancement, Mandibular condyle, Type1 diabetes mellitus. 154
- Published
- 2016
16. Farklı ağız bakım ajanlarının ortodontik mini vida çevresindeki floraya olan etkilerinin in-vivo olarak incelenmesi
- Author
-
Asarkaya, Bayram, Göymen, Merve, and Ortodonti Anabilim Dalı
- Subjects
Orthodontic appliances ,Diş Hekimliği ,Toothpaste ,Oral hygiene ,Dentistry ,In vivo ,Orthodontics ,Mouth flora ,Bone screws ,Periodontal index - Abstract
Bu çalışmanın amacı, farklı ağız bakım ajanlarının ortodontik tedavi gören hastalara uygulanan mini vida çevresindeki floraya olan etkilerinin in-vivo olarak incelenmesidir.Sabit ortodontik tedavi gören 55 hastadaki 80 mini vida çalışma için seçilmiş ve mini vidalar rastgele 4 gruba ayrıldı. 1. gruptaki hastalar tarafından 1450 ppm flor içerikli diş macunu (Grup 1), 2. gruptaki hastalar tarafından 1450 ppm flor içerikli diş macunu ve %0,12 klorheksidin içerikli gargara (Grup 2), 3. gruptaki hastalar tarafından 1450 ppm flor içerikli diş macunu ve Listerine gargara (Grup 3), 4. gruptaki hastalar tarafından 1450 ppm flor içerikli diş macunu ve steril su spreyi (Grup 4) 3 haftalık süreyle kullandırıldı.Başlangıçta (T0) ve ağız bakım ajanının kullanıldığı 3 haftalık süre sonunda (T1), paper point yardımıyla biyolojik örnekler toplandı. Ardından tüm örnekler mikrobiyoloji laboratuvarında flora sayımı için kültüre edildi. Hastaların ajan kullanım performansları ve mini vida bölgesindeki periodontal indeks değerleri ölçüldü. Sonuç olarak Grup 2, Grup 3 ve Grup 4'te mini vida etrafındaki toplam mikroorganizma sayısı, Grup 1'e göre daha çok azaldı. Grup 1 haricindeki 3 grubun birbirleriyle olan karşılaştırmasında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. Mikroorganizma türünde değerlendirme yapıldığında, T1 zamanında tüm gruplar için, herhangi bir mikroorganizma sayısında istatistiksel olarak anlamlı değişiklik gözlenmedi. Sonuç olarak Grup 2, Grup 3 ve Grup 4'teki ağız bakım ajanları, mini vida etrafındaki hijyeni sağlamak ve florayı azaltmak için kullanılabilir. The aim of this study was to investigate the effects of various oral care agents on the flora around the miniscrews applied to the patients underwent orthodontic treatments in vivo.80 miniscrews were selected from 55 patients with fixed orthodontic treatments which were divided randomly to the 4 different groups. The patients in Group 1 were underwent the use of 1450 ppm of fluoride-containing toothpaste, in Group 2, 1450 ppm of fluoride-containing toothpaste with %0,12 chlorhexidine mouthwash, in Group 3, 1450 ppm fluoride-containing toothpaste with Listerine mouthwash, and in Group 4, 1450 ppm fluoride-containing toothpaste with sterile water spray for three weeks.Biological samples were collected around miniscrews with the help of paper pointers at the beginning (T0) and 3 weeks after (T1) applying different oral care agents. Then all samples were cultured in microbiology laboratories for counting the amont of flora. The agent using performance and periodontal index values of the patients in the miniscrew area were measured. According to the results, total number of microorganisms around the miniscrew in Group 2, Group 3 and Group 4 decreased more significantly than in group 1. There was no statistically significant difference between groups in the comparison of all groups except Group 1. Considering the microorganism species, no statistically significant change in the number of microorganisms was observed in all group at T1 time. In conclusion, oral care agents in Group 2, Group 3 and Group 4 could be used for cleansing and reducing flora around the miniscrews. 118
- Published
- 2016
17. Effects of the Vertical Malocclusion Types on the Dimension of the Mandibular Condyle.
- Author
-
Göymen M and Güleç A
- Abstract
Objective: This study aimed to find the relationship between mandibular condyle morphology and dental malocclusion in patients with anterior open bite, deep bite, and normal overbite., Methods: Eighty patients were included in this retrospective study. All patients had skeletal Class II pattern. The initial panoramic radiographs of patients were digitized using a software program, and groups were compared in terms of condylar height, width, area, and perimeter. In addition, changes in the condyle surface shape were detected using the same panoramic radiographs., Results: The mean width was 1.55±0.06 cm in the open bite group, 1.48±0.06 cm in the deep bite group, and 1.38±0.07 cm in the normal bite group. The mean height was 2.17±0.08 cm in the open bite group, 1.95±0.06 cm in the deep bite group, and 1.97±0.08 cm in the normal bite group. The mean area was 2.33±0.13 cm
2 in the open bite group, 2.09±0.11 cm2 in the deep bite group, and 2.04±0.14 cm2 in the normal bite group. There was no statistical significant difference between groups in terms of condyle measurements and condyle surface shapes., Conclusion: The results suggest that the vertical malocclusion type does not have a considerable effect on the mandibular condyle measurements and surface shapes., Competing Interests: Conflict of Interest: No conflict of interest was declared by the authors.- Published
- 2017
- Full Text
- View/download PDF
18. Evaluation of Patients with Cleft Lip and Palate in Southeastern Anatolian Region.
- Author
-
Göymen M, Akbulut Y, and Sökücü O
- Abstract
Objective: Our study included patients with cleft lip and palate who applied to Gaziantep University Dentistry Faculty Orthodontics Department between 2010 and 2014. The aim of this study was to reveal the characteristics of these patients with demographic values., Methods: In total, 118 patients were included in this study. The patients were pursued by phone calls, and the study was conducted with only 64 patients. The demographic map was created with a statistical expert as a questionnaire., Results: It was thought that the reason for not being able to include the remaining 54 patients was a change in phone number, designation, or others. One patient who was to be interviewed died because of heart failure. The results revealed that the place of birth of 18.75% patients was a metropolitan region that of 54.68% was a province, that of 21.87% was a district, and that of 4.69% was a village. The majority of patients (93.25%) had a low family income level. The average number of children was 3.28, and readership was 1.47. The rate of working mothers was 1.56%., Conclusion: It was concluded that the cleft lip and palate patient group had lower economic and sociocultural levels. For this purpose, raising awareness of parents and providing financial support to families are required because of the long-term treatment process. It was thought that the long-term treatment process of these patients in a single-unit authority with the guidance of universities would be appropriate for better patient follow-up and inventory. Otherwise, as seen in this study, contact cannot be established after a while and some problems can arise with regard to follow-up. Lack of communication can lead to the formation of more difficult patients with growth and development., Competing Interests: Conflict of Interest: No conflict of interest was declared by the authors.
- Published
- 2016
- Full Text
- View/download PDF
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.