Search

Bu çalışma, 2014 yılında özel öğretim merkezlerinin, diğer adıyla dershanelerin kapatılmasını ve bunların Temel Lise adı verilen yeni bir özel okula türüne dönüştürülmesini düzenleyen bir eğitim politikası değişikliğinden sonra gölge eğitimin Türkiye'de nasıl daha görünür hale geldiğini ortaya koymaktadır. Bu çoklu durum çalışmasında okul paydaşlarıyla görüştük ve Ankara, Türkiye'deki beş Temel Lisede dersler ve soru çözüm saatleri gibi çeşitli süreçleri gözlemledik. Bulgular temel olarak Temel Liselerin resmi öğretim programlarının uygulandığı ve ağırlıklı olarak öğrencilerin üniversite giriş sınavına hazırlandığı ikili bir eğitim yapısına sahip olduğunu ortaya koymuştur. Bu gölge okullarda kâr elde etmek amacıyla sınav için öğretme yaklaşımına öncelik verilirken, okul kalitesinin çoğu yönü ihmal edilmiştir. Ayrıca, bu okullar özel okul olarak sınıflandırıldığından, bu okulların okul ücretleri, elit okullardan daha düşük olmasına rağmen orta ve yüksek sosyoekonomik statülü aileler için karşılanabilirdi. Böyle bir yaklaşımın, farklı sosyoekonomik sınıflara mensup öğrenciler arasında üniversite giriş sınavındaki başarı farkını genişletirken Türkiye'deki mevcut eğitim eşitsizliklerini daha da kötüleştirdiği sonucuna varıyoruz. Bu çalışmanın bulguları, herkes için nitelikli eğitim sağlayarak eğitim eşitsizliklerini ortadan kaldırmak amacıyla özel okullarda okullaşma sürecinin düzenlenmesinde eğitimcilere ve politika yapıcılara yardımcı olabilir.

The present study analyzes discursive practices that work to construct particular female identities and re/construct gender inequalities in Turkish educational system. Critical Discourse Analysis (CDA) was utilized to analyze 124 publicly available educational policy documents directly related to gender in education. Additionally, CDA was applied to a total of 252 Turkish newspaper clippings published over the last decade in 14 different national newspapers. Analysis of the data was used to critically examine perceptions of teachers regarding gender issues in education. A total of 13 semi-structured interviews with teachers working at public schools in Ankara province were conducted for this purpose. The analysis describes the effects of discourse produced by and through the framing of policies and educational practices that shape Turkish social identities. Specific discursive effects examined include the construction and normalization of a female identity that is inferior, submissive, and conservative.

The aims of this case study were (1) to investigate the general characteristics of the Life Sciences Curriculum (LSC); (2) to examine how the LSC is implemented in a public primary school from the perspectives of teachers, students and administrators; and (3) to identify whether implementation of the curriculum was in line with the principles of constructivist pedagogy. The study participants consisted of the school administrator, 2 co-administrators, 4 classroom teachers and 87 students from second- and third-grade classrooms chosen from a primary school in one of the districts of Ankara, Turkey. Data was collected through document analysis, classroom observations, semi-structured interviews with administrators, stimulated-recall interviews with teachers, and creative drama activities with students. Findings indicated that LSC was prepared consistent with constructivist pedagogy. Explicitly, multiple intelligences theory and contemporary teaching-learning approaches were kept in view in the design of the LSC, and the curriculum composed of thematic units that focuses on developing skills like critical thinking, creative thinking and problem-solving.

The aim of this study is to examine the perceptions of students on the implementation of life sciences curriculum through using creative drama sessions. Eighty seven 2nd and 3rd grade students from an elementary school in one of the districts of Ankara participated in the study. Data were collected through employing four different creative drama methods: (a) letters, (b) drawings, (c) improvisations, and (d) still images of students. Content analysis was used to analyze the qualitative data collected in drama sessions. The findings indicated that the teachers had a role of knowledge transmitter to a group of passive students in life sciences classrooms. The most frequently used teaching methods were lecturing, question-answer, and demonstration through using textbooks, workbooks, and white boards. In addition, the most frequently used assessment methods were essay and oral exams, classroom observations, and self-assessment. Besides, it emerged that students prefer group work and animation rather than typing. The affluence and diversity of collected data in this study showed that as an art-based qualitative research method, creative drama was a quite effective method in revealing intimate opinions of young children., Bu nitel çalışmada hayat bilgisi derslerinin işlenişinin öğrenci gözüyle yaratıcı drama oturumları kullanılarak incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya Ankara’nın bir beldesinden bir ilköğretim okulundan 2. ve 3. sınıflardan 87 öğrenci katılmıştır. Veriler dört farklı yaratıcı drama yöntemiyle; öğrencilerin (a) mektupları, (b) çizimleri, (c), doğaçlamaları ve (d) donuk imgeleri ile toplanmıştır. Drama oturumlarında elde edilen nitel veriler içerik analizi yoluyla çözümlenmiştir. Araştırmanın bulguları hayat bilgisi dersinde öğretmenlerin bilgi aktaran, öğrencilerin de bilgiyi pasif olarak alan rolleri yansıttığını göstermektedir. Ayrıca öğrenciler, en çok kullanılan öğretim yöntemlerinin anlatım, soru-cevap ve gösteri, en çok kullanılan öğretim materyallerinin de ders kitapları, çalışma kitapları ve tahta olduğunu belirtmişlerdir. Yazılı ve sözlü sınavlar, sınıf gözlemi ve öz-değerlendirmenin en sık kullanılan değerlendirme teknikleri olduğu görülmüştür. Öğrenciler hayat bilgisi derslerinde en sevmedikleri etkinliğin yazı yazmak, en çok sevdikleri etkinliklerin ise canlandırma ve grup çalışmaları olduğunu belirtmişlerdir. Bu çalışmada elde edilen verilerin zenginliği ve çeşitliliği, yaratıcı dramanın, sanat-temelli nitel bir araştırma yöntemi olarak çocukların samimi düşüncelerini ortaya çıkarmada oldukça etkili bir yöntem olduğunu göstermiştir.

This cross-sectional survey study aimed at finding the challenges faced by preschool teachers during curriculum implementation and if these challenges differed with respect to teachers’ background characteristics. Possible reasons behind the problems that were highly ranked by the participating preschool teachers in curriculum implementation were also investigated through interviews after the results of the quantitative data were revealed. Interviews were made with volunteered teachers to support the quantitative results. The quantitative data were collected through a questionnaire from 223 preschool teachers teaching in public and private preschools in Ankara, Turkey. The highly ranked problem areas by these teachers were related to evaluation, physical facilities, planning science and math activities, organizing field trips, provision of parent participation and inclusion of children with disabilities.

This study was designed to investigate primary school students’ beliefs about mathematics. A sample of 563 students from two primary schols were administered the “Beliefs about Mathematics Survey (BMS)’’. The survey, which was developed by the researchers, included 20 items in three subscales: beliefs about the nature of mathematics, beliefs about the process of learning mathematics, and beliefs about the use of mathematics. The results indicated that there were significant differences between students’ beliefs with respect to grade level and mathematics achievement. However, no significant differences were observed on the three subscales of BMS with respect to sex., Bu çalışma ilköğretim okulu öğrencilerinin matematik hakkındaki inançlarını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Çalışmada iki ilköğretim okulundan katılan 563 Öğrenciye Matematik Hakkındaki İnançlar Anketi (MİA)” uygulanmıştır. Araştırmacılar tarafından geliştirilmiş olan anket, matematik hakkındaki inançlar, matematik öğrenme süreci hakkındaki inançlar ve matematiğin kullanımı hakkındaki inançlar boyutları altında 20 maddeden oluşmaktadır. Bulgular öğrencilerin matematik hakkındaki inançlarının sınıf düzeyi ve matematik başarısı açısından farklı olduğunu göstermiştir. Ancak cinsiyete göre MİA’nın üç boyutunda anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir.

Bu çalışmanın amacı öğrenci başarısını etkilediği düşünülen yeni yaklaşım ve teoriler üzerine yapılan araştırmaların içeriğini incelemektir. Bu amaçla Türkiye’de eğitim alanında tanınmış dergilerde yayınlanan toplam 69 çalışma incelenmiştir. Araştırmanın sonuçları, Türkiye’de öğrenci başarısı üzerine en yaygın çalışılan yaklaşım ve teorilerin çoklu zekâ teorisi, teknoloji temelli teoriler ve yapılandırmacılık yaklaşımı olduğunu ortaya koymuştur. İncelenen çalışmaların çoğunluğunun deneysel araştırma desenine sahip olduğu ve bu çalışmalarda deneysel gruplar lehine anlamlı farklılık bulunduğu gözlenmiştir. Çalışmanın sonunda, elde edilen bulgular tartışılmış ve bazı önerilerde bulunulmuştur., The present study aims to analyze the contents of the current research on the theories and approaches affecting student achievement in Turkish context. A total of 69 studies published in well-known Turkish journals in education were reviewed. The results of the study showed that the most frequently studied theories and approaches in Turkey in relation to student achievement/outcome were Multiple Intelligences theory, Technology-based theories and approaches, and Constructivism. The majority of reviewed studies used experimental design and found a significant mean difference in favor of experimental group. At the end of the study, the results were discussed and necessary implications and suggestions were made.

Bu araştırmanın amacı, öğretmen adaylarının eğitim gördükleri binanın fiziksel koşulları hakkında görüşlerini belirlemek ve bir öğretmen yetiştirme kurumunun fiziksel ortamının değerlendirmesini yapmaktır. Veriler araştırmacılar tarafından geliştirilen veri toplama aracı ile toplanmıştır. Veri toplama aracı üç bölümden oluşmaktadır: Katılımcı bilgileri formu, “Fiziksel Ortam Değerlendirme Ölçeği” ve “Fiziksel Ortam- Öğrenci Duygu ve Değer Ölçeği”. Çalışmaya Ankara’da bulunan bir devlet üniversitesindeki eğitim fakültesinden 127’si kadın, 78’i erkek olmak üzere toplam 205 öğretmen adayı katılmıştır. Bulgular verilerin betimsel analizi ile elde edilmiştir. Araştırmanın sonuçlarına göre öğretmen adaylarının eğitim fakültesi binası ve fiziksel olanakları hakkındaki görüşleri çoğunlukla olumsuzdur. Katılımcıların en olumlu görüşe sahip oldukları fiziksel koşullar; ısı, ışık, düzen ile ilgiliyken, en olumsuz görüşe sahip oldukları hususlar sosyal, kültürel etkinliklere elverişli ortamların ve çalışma mekânlarının yetersizliği ile ilgilidir. Eğitim fakültesi binasında sınıf-dışı etkinliklerin gerçekleşmesine olanak sağlayacak mekânlar bulunmadığı için öğretmen adayları fiziksel ortamın çalışmaya, araştırmaya ve sosyal aktivitelere katılmaya teşvik etmediğini düşünmektedirler. Ayrıca fiziksel olanakların yetersizliği, öğretmen adaylarının duygularını olumsuz etkilemekte ve eğitim alanına az önem verildiğini hissetmelerine sebep olmaktadır, The purpose of this study is to identify the views of the prospective teachers on the physical conditions of the building they are studying at and to evaluate the physical environment of a teacher training institution. Data were collected through using a data collection instrument developed by the researchers. The data collection instrument consists of three parts: the Participant Information Form, the “Physical Environment Assessment Scale”, and the “Physical Environment - Student Emotion and Value Scale”. A total of 205 prospective teachers 127 females, 78 males from a public university in Ankara participated in the study. The data were analyzed with descriptive analysis. According to the results of the study, the prospective teachers’ views about the building of the education faculty and their physical facilities are mostly negative. While the physical conditions in which the participants have the most positive view are related to heat, light and order, the issues on which they have the most negative view are related to lack of areas for social and cultural activities and study. In other words, as there are not sufficient spaces conducive to extracurricular activities in the education faculty, the prospective teachers think that the physical environment does not encourage them to participate in the study, research and social activities. The findings also indicated that the inadequacy of physical facilities created negative feelings among prospective teachers about the physical facilities of the faculty of education. This might cause them to develop negative perceptions and feelings among the participants on the importance given to the field of education at the university

Etkili yazma günümüz toplumu ve işgücünde sahip olunması oldukça önemli olan bir beceridir. Ancak, özellikle akademik ve sosyal olarak değişkenlik gösteren sınıflarda bu becerinin gelişimi zorlu ve problemli olabilir. Bu sebeple, bu eylem araştırması, farklılaştırılmış öğretim yönteminin, öğrencilerin İngilizce akademik yazma becerilerinin gelişimine katkıda bulunan ve bu becerilerin gelişimindeki farklılıklara etkili şekilde cevap veren bir öğretim yöntemi olup olmadığını incelemeyi amaçlamaktadır. 10 hafta süren araştırmanın katılımcıları 2. sınıf düzeyinde 21 üniversite öğrencisidir. Çalışma süresince öğrenciler farklılaştırılmış öğretim çerçevesinde tasarlanan yazma derslerine katılmışlardır. Veriler, öğrenci deneyim ve öğrenme profili anketi, yarı-yapılandırılmış görüşmeler, ders sonrası görüş anketleri ve yansıtıcı araştırmacı notları aracılığıyla toplanmıştır. Çalışmanın bulguları, farklılaştırılmış öğretim aracılığıyla işlenen yazma derslerine katılan öğrencilerin farklılaştırılmış öğretimin lehinde görüşlere sahip olduğunu, farklılaştırılmış öğretimin öğrencilere önemli katkılarda bulunduğunu ve öğrencilerin İngilizce akademik yazma becerilerinin gelişmesine yardımcı olduğunu ortaya koymuştur. Effective writing is an essential skill in today's society and the workforce. However, as much as the importance it holds, writing can be a daunting and problematic skill to foster particularly in academically and socially diverse classrooms. Therefore, this action research aims to investigate whether differentiated writing instruction could be an effective method to cater for such differences in students' learning and development of academic English writing. 21 second year university students were the participants of this study which was conducted over a 10-week period. Throughout the study, the participants attended academic writing classes designed within the framework of differentiated instruction (DI). Employing qualitative data collection tools, the study utilized a student background and learning profile questionnaire, semi-structured interviews, after lesson questionnaires, and researcher reflection notes. The analysis of the results revealed that students who attended the writing classes conducted via DI had favorable views about it as an instructional method, that DI made significant contributions to students and that DI helped improve students' English academic writing skills. 204

Bu çalışma, liseli erkek çocukların okul ortamında erkekliklerinin inşasını araştırmayı ve okulun erkeklikleri kurgulama sürecinde kendini nasıl konumlandırdığını ve tarafını nasıl belirlediğini ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Veriler erkek öğrencilerle yapılan yarı yapılandırılmış görüşmeler ve iki farklı okulun çeşitli bölümlerinde gerçekleştirilen gözlemler aracılığıyla toplanmıştır. Araştırma kapsamında 15 erkek öğrenci ile derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Gözlemler farklı sınıf ortamlarındaki farklı derslerin yanı sıra okulun kantin, okul bahçesi ve koridorlar gibi diğer bölümlerinde yürütülmüştür. Mülakatlar ve gözlemler 4 aylık bir süre içinde yapılmıştır. İçerik analizi, toplanan nitel verilerin analizinde kullanılan Nvivo 10 yazılımı ile gerçekleştirilmiştir. Bulgular, okul ortamının ve uygulamalarının çoğunlukla hegemonik erkekliği desteklediğini göstermektedir. Hegemonik erkeklik, farklı erkeklikler arasındaki üstün erkeklik modeli olarak erkeklerin toplumdaki üstün konumunun göstergesi olarak tanımlanabilir. Aynı zamanda hem okul tarafından desteklenen hegemonik erkeklik modelinin hem de okul ortamında var olan diğer erkeklik türlerinin beden ve bedenin hareketlerine atfedilen anlamlar ile ortaya çıktığı görülmüştür.Anahtar Kelimeler: Erkeklik Çalışmaları, Erkeklikler, Okulda Erkekliğin İnşası, Toplumsal Cinsiyet ve Eğitim This study aims to investigate the construction of high school boys' masculinities in school setting and to reveal what side the school takes and how it positions itself in the process of fictionalizing masculinities. The data were collected through semi-structured interviews with male students and observations at various parts of the two schools. In depth interviews were conducted with 15 male students. Observations were conducted in classroom settings in different courses and the other parts of the school such as canteen, schoolyard and corridors. The interviews and observations were realized within a period of 4 months. Content analysis was employed through Nvivo 10 software that is used to analyze the qualitative data collected. The findings indicated that school environment and practices mostly support hegemonic masculinity. As the superior masculinity model among other masculinities, hegemonic masculinity can be defined as the indication of superior position of males in society. It was also revealed that both the hegemonic masculinity model that is supported by school and the other masculinity types existing in school setting come forth through body and meanings attributed to the actions of body.Keywords: Masculinity Studies, Masculinities, Construction of Masculinities at School, Gender and Education 173

Ödev kavramı, tercih edilen yöntem açısından birçok farklı görüş olması sebebiyle eğitim otoriteleri arasında her zaman tartışmalı bir konu olmuştur. Eğitimde ödev ve akademik başarıyla ilgili birçok çalışma vardır ve bu çalışmaların çoğu ödevin yabancı dil derslerinde faydalı bir öğrenme aracı olduğunu ifade etmektedir. Fakat, Türkiye' de özellikle ödev modeli ve bunun öğrenci performansına etkisiyle ilgili çalışmalar yok denilecek kadar azdır. Bu çalışma; bir ortaokulda, 8. sınıf İngilizce derslerinde ödev performansını öğrenme topluluklarından yararlanarak arttırmayı amaçlayan bir eylem araştırmasıdır. Uygulama 2018-2019 Eğitim öğretim yılında bir dönem boyunca sürmüştür ve aynı kurumda çalışan üç (N=3)İngilizce öğretmeni ile aynı sınıfta eğitim gören yirmi dört (N=24) 8. sınıf öğrencisi katılımcı olarak yer almıştır. Söz konusu çalışma bir eylem araştırması olduğundan, araştırmacı süreçte hem eğitmen hem de araştırmacı rolündedir. Araştırmanın verileri öğretmen sınıf gözlem raporları ve günlükleri, öğrenci yansıtma raporları, yarı yapılandırılmış öğretmen ve öğrenci görüşmeleri ve yarı yapılandırılmış odak grup görüşmeleri yolu ile toplanmıştır. Birinci ve ikinci döneme ait sınav sonuçları ve ödev kontrol listeleri de veri kaynağı olarak incelenmiştir. Veriler içerik analizi yöntemiyle, araştırma soruları kapsamında ortaya çıkan temalar ve yapılandırılan kodlar esas alınarak analiz edilmiştir. Öğrencilerin İngilizce gelişimi ve ödev performans durumu, gerçekleştirilen sunumlar, sınav sonuçları ve ödev kontrol listeleri kullanılarak değerlendirilmiştir. Bu belgeler, çalışmada aynı zamanda veri olarak da kullanılmıştır ve üçgenleme yöntemiyle analiz edilmiştir. Elde edilen verilerin analiz sonuçlarına göre, öğrenme toplulukları odaklı ödev modelinin öğrencilerin ödev performansına ve yabancı dil gelişimine katkı sağladığı görülmüştür. Sonuçlar ve öneriler son bölümde tartışılmıştır. Homework has always been in dispute among the authorities of foreign language education as there are numerous opinions about the characteristics of homework practices in language classes. According to the most studies, homework is helpful for learning in foreign language classes, however; there are only a few studies in Turkey about homework models and their effects on students' performance. This study is an action research that aimed to enhance the homework performance in 8th grade English classes by generating the understanding of Learning Communities in a middle school setting. The study took place a semester and twenty-four 8th graders from the same class in the 2018-2019 education year and three English teachers participated in the study. As it is an action research, the teacher took part in the research both as a teacher and researcher. Data were acquired through teacher observations and teacher diary, student reflection reports, interviews with teachers and students, and student focus-group interviews. Written documents from the first and second semester were also utilized as data. The data were analysed through content analysis based on emerging themes and codes and shaped with respect to research questions. The improvement of students in terms of homework performance and academic success were assessed through presentatios, exam results and homework checklists. All data were triangulated and the results revealed that Learning Communities based homework contributed to students' homework performance and English development. Based on the findings, it is believed that the study will demonstrate the importance of improving homework model and promote building communities in education. 250

Bu çalışma bir devlet üniversitesinin İngilizce hazırlık okulunda sene tekrarı yapan öğrencilerin nedensel boyutlarını, ve başarı veya başarısızlığa yaptıkları nedensel atıfları incelemektedir. Çalışmada karma yöntemli sıralı açıklayıcı desen kullanılmış ve veri, önce nicel sonra nitel olmak üzere, iki aşama halinde toplanmıştır. 254 öğrencinin nedensel boyutlarını ve başarı veya başarısızlığa yaptıkları nedensel atıflarını içeren nicel veri CDS II ve LAAS aracılığıyla toplanmıştır. Ayrıca 24 öğrenci ve 8 öğretmenden yarı-yapılandırılmış görüşme aracılığıyla detaylı ve derinlemesine nitel veri toplanmıştır. Nicel veri analizi için SPSS (20.0) programı, ve nitel veri için Atlas.ti programı kullanılarak içerik analizi yapılmıştır. Bulgular öğrencilerin büyük çoğunluğunun hem İngilizce Yeterlilik Sınavı'nda (İYS) hem de genel olarak İngilizce öğrenmede, cinsiyet ve mezun olunan lise türü fark etmeksizin, kendilerini başarısız bulduklarını, ve başarı veya başarısızlıklarını uyumsuz bir yükleme tarzını işaret eden dışsal ve kişisel olarak kontrol edilemeyen sebeplere atfetme eğiliminde olduklarını ortaya koymuştur. Hem uyumlu hem uyumsuz yükleme tarzına sahip olan öğrenciler dışsal kategoride başarısızlıklarını en çok okulla ilgili olmak üzere sınavla, aile ve sosyal hayatla ilgili sebeplere atfederken, içşel kategoride psikolojik ve mental sebeplere, çaba, strateji, motivasyon, ilgi ve bilgi eksikliğine, devamsızlık, sağlık problemleri, yaş faktörü ve yeteneksizliğe atfetmişlerdir. Öğretmenlerden elde edilen veri de öğrenci verisine benzerlik göstermektedir. Bulgulara dair çıkarımlar ve öneriler çalışmada sunulmuştur. This study investigates the causal dimensionality patterns and causal attributions of repeat level students at a preparatory school of a state university to their perceived success or failure. The study employed a mixed methods sequential explanatory design, and was conducted in two phases: a quantitative phase, followed by a qualitative phase. The quantitative data regarding the students' causal dimensionality and specific causal attributions to success or failure were collected through CDS II and LAAS from 254 students, respectively. The detailed and in-depth qualitative data were gathered via semi-structured interviews with 24 students and 8 teachers. The quantitative data were analyzed through SPSS (20.0) while the qualitative data were analyzed through content analysis by using ATLAS.ti 7 software. The findings revealed that a big majority of the students considered themselves unsuccessful both in English Proficiency Exam (EPE) and in learning English, irrespective of gender or type of high school they graduated from, and that they tended to attribute their success or failure mostly to external and personally-uncontrollable causes, indicating a maladaptive attributional style. Both maladaptive and adaptive students ascribed their failure to school-related causes most, followed by exam-specific causes, task difficulty, and family and social life-related causes in the external category, while they referred to psychological and mental causes, lack of effort and strategy, little motivation or interest, lack of knowledge, attendance and health problems, age factor and lack of ability in the internal group. Teachers came up with similar causes to those from their students. Implications and suggestions were provided for the given results. 186

Bu çalışma, Sivil Havacılık Kabin Hizmetleri Programı' nda uygulanan İngiliz Dili programının etkililiğini değerlendirmek amacıyla geliştirilmiştir. Bu amaçla, Stufflebeam (1971) tarafında geliştirilen CIPP (bağlam, girdi, süreç, ürün) değerlendirme modeli kullanılmıştır. Örneklem 2018-2019 eğitim öğretim yılında Sivil Havacılık Kabin Hizmetleri Programı'na kayıtlı olan 63 öğrenci, 2 İngilizce öğretim görevlisi ve programdan mezun olan 5 kabin memurundan oluşmaktadır. Veriler nicel ve nitel veri toplama yöntemleriyle toplanmıştır. Öğrencilere anket uygulanmıştır. Ayrıca, öğrenciler ile odak grup görüşmeleri, öğretim görevlileri ve kabin memurları ile bireysel görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Program ile ilgili daha ayrıntılı bilgi elde etmek için doküman analizi yapılmıştır. Nicel veriler betimsel istatistik yöntemleri kullanılarak analiz edilir iken, nitel veriler içerik çözümlemesi tekniği ile incelenmiştir. Çalışmanın sonuçları, Sivil Havacılık Kabin Hizmetleri Programı'nda uygulanmakta olan İngiliz Dili programının amacına büyük oranda ulaştığını göstermiştir. Elde edilen bulgular, programın geliştirilmesi için bazı fiziksel şartların iyileştirilmesine ve bazı derslerin içeriğinin gözden geçirilmesine ihtiyaç duyulduğunu ortaya koymuştur. The study aims to evaluate the effectiveness of the English Language program implemented at Civil Aviation Cabin Services Program. To this end, CIPP (context, input, process, product) evaluation model developed by Stufflebeam (1971) was utilized. The sample composed of 63 students registered at the Civil Aviation Services Program in the 2018-2019 academic year, 2 English Language instructors and 5 flight attendats graduated from the program. The data were gathered through qualitative and quantitative data collection methods. A self-reported questionnaire was conducted to students. Besides, focus group interviews were conducted with students and individual interviews were conducted with instructors and flight attendants. Written documents were also examined to obtain more detailed data. While the quantitative data were analyzed through descriptive statistics, the qualitative data were examined via content analysis.The results revealed that the English Language program implemented at Civil Aviation Cabin Services Program was mostly served for its purpose. Findings suggested that some physical conditions could be enhanced and the content of some courses could be revised for the improvement of the program. 145

Bu çoklu-durum çalışmasının amacı Temel Liselerdeki okul sürecini anlamaktır. Veriler Ankara'da yer alan beş Temel Lisede yarı-yapılandırılmış görüşmeler ve gözlemler yoluyla toplanmıştır. Bu kapsamda öğrenciler, veliler, öğretmenler, okul müdürleri, rehber öğretmenler ve bir müdür yardımcısı ile görüşülmüştür. Ayrıca, bir hafta boyunca okul saatleri süresince her bir okulda derinlemesine alan notları tutulmuştur. Verilerin analizinde içerik analizi yöntemi kullanılmıştır.Bulgular, Temel Liseleri okul olarak tanımlamanın pek çok açıdan zor olduğunu ortaya koymaktadır. Bunlardan ilki bu okulların misyonuyla ilgilidir. Açıklamak gerekirse, bu kurumların okul gibi faaliyet gösterdiği ancak ağırlıklı olarak dershaneler gibi öğrencileri üniversite giriş sınavına hazırladığı görülmektedir. İkinci olarak, bu okullarda etkili bir okulun sahip olması gereken akademik ve sosyal olanakların olmadığı gözlenmiştir. Daha da önemlisi, bulgular, Temel Liselerdeki okul pratiklerinin öğretim programlarının uygulanması ile sınırlı olduğunu ve seçmeli derslerin verilmesi ile program dışı etkinliklerin uygulanması gibi diğer okul süreçlerinin göz ardı edildiğini ortaya koymuştur. Öğrencilere pasif bir rol atfettiği gözlemlenen bu tür okul anlayışının öğrencilerin üst düzey düşünme becerileri geliştirmesini engelleyeceği sonucuna varmak mümkündür. Ayrıca, Temel Liseler özel okul statüsünde olduğu için öğrenciler bu okullara dershane ücretlerinden çok daha fazla ve düşük gelirli aileler tarafından karşılanması zor olan belirli bir ücret ödemektedirler. Bu durumda, dershanelerin kapanmasının ve Temel Liselere dönüştürülmesinin Türk eğitim sistemindeki eşitsizliklere bir çözüm sunmaktan ziyade o eşitsizlikleri yasal hale getirdiğini öne sürmek mümkündür. The purpose of this multiple-case study was to understand the schooling process at Basic High Schools (BHSs). The data were gathered through semi-structured interviews and observations in five BHSs in Ankara. In this regard, students, parents, teachers, school principals, school counselors, and vice-principal were interviewed. Besides, in-depth field notes were taken in each of the cases during the whole school hours in a week. Content analysis was employed to analyze the qualitative data.The findings revealed that it is difficult to categorize BHSs as schools due to several reasons. First reason was related to the mission of these institutions. BHSs had a dual education structure: operating as schools and preparing students for the university entrance examination as dershanes, with an emphasis on the latter. Second, it was observed that BHSs lacked many of the academic and social facilities an effective school must possess. More importantly, it was disclosed that the schooling practices were limited to implementation of the formal curricula and other processes of schooling such as offering elective courses and implementing extracurricular activities were neglected. This view of schooling attributes a passive role to students which might prevent them to develop higher-order-thinking skills. Lastly, since BHSs were categorized as private schools, students had to pay a school fee which was more than dershanes' and not affordable for low-income families. Therefore, it can be argued that the closing of dershanes and transforming them to BHSs was not a remedy for the existing inequalities in Turkish education system, rather, legitimized them. 522

Bu çalışmanın amacı üç yönlüdür: (1) Türkiye'de son on yılda eğitimde toplumsal cinsiyet politikalarına ilişkin politika söylemlerini incelemek, (2) Türkiye'de son on yılda eğitimde cinsiyet politikaları üzerine medya söylemlerini incelemek ve (3) öğretmenlerin son on yıldaki eğitimdeki cinsiyet politikalarına ilişkin görüşlerini incelemek. Bu amaçla, 14 farklı gazetede son on yılda yayınlanan 252 adet eğitim haberi, Milli Bakanlığı ve eğitim alanında çalışmalar yapan çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından son on yılda yayınlanan 124 adet eğitim raporu ve politika dokümanı, Eleştirel Söylem Analizi yöntemiyle analiz edilmiştir. Benzer şekilde, incelenen eğitim haberlerin ve eğitim politikalarının öğretmenler tarafından nasıl algılandığını belirlemek amacıyla Ankara ilinde, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı değişik eğitim kademelerinde görev yapan 13 öğretmen ile yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Çalışmanın sonuçlarına göre eğitimde toplumsal cinsiyet politikalarında, politikaların oluşturulmasından uygulamaya kadar her aşamasında, cinsiyet eşitsizliği göstergeleri vardır. Yasal söylemlerin eşitlik ilkesiyle ile uyumlu görünmesine karşın, eğitim politikalarını çerçeveleyen tutarsızlıklar, cinsiyet ayrımcılığını pekiştiren, eşitsizliklere neden olan politik bir gerçeklik yaratmaktadır. Benzer şekilde politikaların medyada yansıtılış biçimi de eğitim politikalarının toplumun cinsiyetçi ve ataerkil yapısını yeniden üreten yapısını ortaya koymuştur. Araştırmaya katılan öğretmenler, kız çocuklarının eğitimini olumsuz yönde etkileyen ve eşitsizlik yaratan eğitim süreçlerine değinmişlerdir. Eğitim programlarının geleneksel cinsiyet rollerini pekiştiren yapısı, okullardaki cinsiyetçi ortam ve uygulamalar cinsiyet eşitsizlikleri yaratmaktadır. The purpose of the study was threefold: (1) to examine policy discourses on gender policy in education in the last decade in Turkey, (2) to examine media discourses on gender policy in education in the last decade in Turkey, and (3) to examine teachers' views of gender policy in education in the last decade in Turkey. The study utilized critical discourse analysis as a research tool to investigate the discursive implications of gender equality/inequality in education embedded in language and information of educational policy documents and print media. The textual discourse analysis involved 124 publicly available policy documents published by 12 organizations and a total of 252 newspaper clippings published in 14 different national newspapers in the last decade. In order to investigate the perceptions of teachers regarding these policies and news reports, interviews were conducted with 13 teachers working at different levels of education in Ankara. Results indicated that there were indicators of gender inequalities at each stage of policy making, from policy formulation to implementation. While official statements seemed to be in line with gender equality perspective, inconsistencies underlying most educational policies created a political reality causing gender inequalities in Turkish context. It was also revealed that media coverage of this policy discourse reinforced the ways patriarchy and policy collides in Turkey. Participating teachers provided examples of sexist practices at schools stemming from gender norms and dominant patriarchal culture. Namely, structure of the curriculum, sexist practices and gender discrimination at schools created gender inequalities in education. 388

Bu çalışmanın amacı, dokuzuncu sınıf öğrencilerinin okula ilişkin görüşleri ve yaşantılarını incelemektir. Bu amaca dönük olarak, Ankara'da bulunan bir fen lisesi belirlenip, nitel araştırma örneği olan bir durum çalışması yapılmıştır. Çalışma için verilerin toplanması esnasında yarı yapılandırılmış görüşmeler ve gözlemler olmak üzere iki temel veri toplama aracına başvurulmuştur. 20 hafta süren veri toplama sürecinde; amaçlı örnekleme yöntemi ile belirlenmiş olan 17 katılımcının her biriyle, biri çalışma başında diğeri ise çalışma sonunda olmak üzere toplamda 34 görüşme yapılmıştır. Ayrıca 20 haftalık süre içerisinde, iki haftada bir okul ziyaret edilmiş ve her ziyarette tüm okul günü boyunca, katılımcıların bulunduğu sınıf gözlemlenmiştir (toplamda 10 günlük gözlem); bunların yanı sıra alan notları da alınmıştır. Veriler toplandıktan, düzenlendikten ve yoğun şekilde okunduktan sonra üzerlerinde içerik analizi yapılmıştır; veriler kodlanmış ve bunlar üzerinden temalar çıkarılmıştır. Çalışmanın bulguları, katılımcıların kültürel sermaye konusunda farklılıklar gösterdiklerini, ve bununla paralel olarak algı ve yaşantılarının da değiştiğini ortaya çıkarmıştır. Ulaşılan sonuçlar, katılımcıların deneyimledikleri örtük program noktasında farklı yaşantılar edindiklerini göstermiştir. Katılımcıların okuldaki sosyal ve maddi olanaklardan faydalanma biçimlerinin, deneyimledikleri örtük programa göre farklılaştığı ortaya çıkarılmıştır. Bunların yanı sıra, yatılı ve gündüzlü öğrencilerin okuldaki algı ve yaşantıları arasında farklılıklar olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca; bulgular, fen lisesinde okumakta olan öğrencilerin, bu okul türü için ortaya konmuş amaçlara denk düşmeyecek şekilde, okullarını genel olarak sınavlar için iyi eğitim veren kurumlar olarak algıladıklarını göstermiştir. The purpose of this study was to investigate ninth grade students' perceptions and experiences at school. In accordance with this purpose; a science high school in Ankara, Turkey was selected and a qualitative case study was conducted in which data were collected by two data collection tools which were semi-structured interviews and classroom observations. During the period of data collection that lasted 20 weeks, one initial and one final interview were held with each of 17 participants who were selected through purposeful sampling. Also, during that period school was visited and the selected classroom was observed in a whole school day in every other week (10 observations in total); besides, field notes were taken. After the data were collected, organized and read intensively, content analysis was conducted; the data were coded and some themes emerged. The findings of the study revealed that participants showed differences in their cultural capital. Accordingly, their perceptions and experiences changed. The findings indicated that participants had different experiences in terms of hidden curriculum that they experienced. It was found out that how participants benefited from the social and material opportunities at the school changed in accordance with the hidden curriculum they experienced. It was also concluded that boarder students and extern students' perceptions of and experiences at school were different. The findings also showed that students studying at science high school perceived their school as an institution providing quality education for exams which did not match with the propounded purposes of this type of schools. 193

Bu çalışmanın amacı, ilkokul birinci sınıf öğrencilerinin okul algılarını ve okula ilişkin duygularını incelemektir. Bu amaç doğrultusunda, sosyoekonomik açıdan farklı özelliklere sahip mahallelerde bulunan okullarda öğrenim gören öğrencilerinokulu nasıl algıladığı ve okula ilişkin duygularının neler olduğu araştırılmıştır. Ayrıca öğrencilerin güz ve bahar yarıyıllarında sahip olduğu okul algıları ve okula ilişkin düşüncelerinde bir farklılık olup olmadığı incelenmiştir. Olgubilime dayalı bu nitel araştırma Ankara'da bulunan üç ilkokulda gerçekleştirilmiştir. Amaçlı örnekleme yöntemi ile belirlenen bu çalışmanın katılımcılarını ilkokul birinci sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. İki aşamada yürütülmüş olan çalışmanın verileri öğrencilerin çizimleri ve yarı yapılandırılmış görüşmeler aracılığıyla toplanmıştır. Veri toplama sürecinde, birinci aşamada 133 öğrenci ikinci aşamada ise 118 öğrenci zihinlerindeki okul kavramına ilişkin resimler çizmişlerdir. Buna ek olarak birinci aşamada 52, ikinci aşamada da 30 öğrenci ile yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Çalışılan olgunun derinlemesine anlaşılabilmesi için veriler içerik analizine tabi tutulmuştur. Çalışmanın sonuçları öğrencilerin okulu daha çok arkadaşlarıyla oynayabildikleri bir oyun alanı olarak algıladıklarını göstermiştir. Öğrencilerin aynı zamanda okulu arkadaş edinebilecekleri, sosyalleşebilecekleri ve öğretmenleri ve arkadaşları ile iyi ilişkiler kurabilecekleri sosyal bir ortam olarak algıladıkları da belirlenmiştir. Buna ek olarak, okulun güzel bir fiziksel ortam olarak algılandığı anlaşılmıştır. Bununla birlikte, az sayıda öğrencinin okulu bir öğrenme ortamı olarak algıladığı görülmüştür. Yine bazı öğrencilerin okula ilişkin olumsuz duyguları olduğu ve okulu kötü bir ortam olarak algıladıkları da saptanmıştır. The objective of this study was to investigate first grade elementary school students'feelings and perceptions of school. In line with this purpose, how students attendingschools located in different SES neighborhoods perceived the school and what theirfeelings about school were as well as whether there was a change in students'feelings and perceptions of school in fall and spring semesters were investigated.This qualitative phenomenological inquiry was carried out in three elementaryschools in Ankara, Turkey. The participants selected through purposeful samplingwere first grade students. Data of the study, which was conducted in two phases, wascollected through students' drawings and semi-structured interviews. In datacollection process, 133 students in the first phase and 118 students in the secondphase drew pictures of the school concept in their mind. Moreover, semi-structuredinterviews were carried out with 52 students in the fall semester, and 30 students inthe spring semester. The whole data was analyzed through content analysis to enablein-depth understanding of the phenomena studied. The results of the study indicatedthat students mainly perceived school as a playground where they could play with their friends. It was also found out that they perceived school as a social environmentwhere they could make new friends and become socialized as well as have goodrelations with their teachers and peers. Moreover, it was concluded that theyperceived school as a nice place and physical environment. However, it was foundthat school was perceived as a learning environment by a limited number of students.Also the results of the study showed that some of the students had negative feelingsabout school and perceived school as an unfriendly environment. 147

Bu araştırma, uluslararası öğrenci değişim programlarının etkilerini program katılımcılarının algıları çerçevesinde incelemeyi amaçlamıştır. Çalışmada olgubilim deseni kullanılarak Fulbright ve Erasmus öğrencilerinin deneyimleri ve öğrencilerin programların kültürel, sosyal, kişisel ve akademik etkilerine yönelik algıları incelenmiştir. Araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış yüz yüze görüşmeler yoluyla 41 öğrenciden (24 Erasmus ve 17 Fulbright) toplanmıştır. Sonuçlar katılımcıların değişim programlarına yönelik genel olarak olumlu görüşlere sahip olduklarını göstermiştir. Katılımcılar değişim programlarının kendilerine farklı kültürlerin olduğu bir ortamda bulunma fırsatı sağladığından, farklı bakış açıları kazanmalarına yardımcı olduğundan ve kişisel gelişimleri için faydalı olduğundan bahsetmişlerdir. Katılımcılar tarafından en sık olarak belirtilen kişisel deneyim, değişim programlarının katılımcıların özgüvenlerinin artmasına yönelik katkısıdır. Katılımcılar değişim programlarının kişisel gelişimin yanısıra kültürel ve sosyal alanlarda da katkıları olduğunu belirtmişlerdir. Katılımcılar ayrıca bu katkıların sadece değişim programlarından kaynaklanmadığını yabancı bir ülkede okumanın ve yaşamanın da bu katkılardan sorumlu olduğunun farkındadır. Buna karşın katılımcıların değişim programları sona erdikten sonra yurtdışında çalışmak ya da yaşamak için çok büyük bir heves taşımadıkları görülmüştür. Bazı katılımcılar değişim programlarindaki ev sahibi ülkelerin yanı sıra dünyanın her hangi bir yerinde yaşayabileceklerini belirtmişlerdir. Bunun nedeni olarak da daha da sağlamlaştırdıkları sosyal ve profesyonel becerilerinin `küresel köy` olarak adlandırılan dünyaya uyum sağlamada yeterli olmasıdır. Son olarak, araştırmanın bulguları değişim programlarının profesyonel ve bireysel beceri gelişimine katkı sağlayarak küresel ekonominin ihtiyacı olan iş gücünü yetiştirmekte etkili olabileceğini göstermiştir. Buna dayanarak karşılıklı bir etkileşimden söz etmek mümkün olmaktadır: yükseköğretimin uluslararasılaşması küresel işgücüne katkı sağlarken, sürekli küreselleşen pazar da üniversitelerin uluslarasılaşmasını teşvik edecektir. Erasmus ve Fulbright gibi değişim programları da bu süreçte temel rolü oynayacaktır. Anahtar Kelimeler: Değişim programı, öğrenci hareketliliği, kürselleşme, yükseköğretim, yükseköğretimde uluslararasılaşma. The purpose of this study was to examine the influences of the Fulbright and Erasmus international student exchange programs through the participants' perspectives. Phenomenological design was adopted in order to investigate the meaning of individuals' lived experiences, and the cultural, social, personal, and academic influences of the student exchange programs. Data were collected from 41 students (24 Erasmus and 17 Fulbright students) through face-to-face semi-structured interviews. Findings revealed that the participants held positive perceptions toward their exchange programs. They mentioned that the exchange programs provided them opportunities for involvement in a diverse environment, in broadening their perspective, and improving their personal skills. The data revealed that increased self-esteem was perceived as the top individual experience by students. The participants stated that their exchange programs were not only helpful for improving their personal skills but also for improving their cultural and social skills. Some students also asserted that they could live anywhere else in the world, since they had secured the skills to survive in what has been termed the `global village.` Finally, the findings illustrated that the exchange programs might be effective tools in meeting the requirements of the global economy in terms of improving the skills of the future workforce. Such dual results are symbiotic in nature: Just as the internationalization of higher education fosters development of a truly global workforce, the ever-globalizing marketplace will place an increasing premium on creating cosmopolitan university graduates. Exchange programs such as Erasmus and Fulbright will play a key role in these processes.Keywords: Exchange program, student mobility, globalization, higher education, internationalization in higher education. 368

Herşeyin çok hızla değiştiği günümüz dünyası, eğitim örgütleri ve içindeki bireyleri bir mücadelenin içine sokmaktadır. Böyle bir ortamda, iş arkadaşları ve üstlerle olan sürtüşme bazı durumlarda neredeyse kaçınılmaz olabilmektedir. Bu durum bazen öyle dayanılmaz boyutlara ulaşmaktadır ki akademisyenlerin o kurumdan kaçmaktan başka şansları kalmamaktadır. Bu durum ulusal alan yazında `zorbalık, bezdiri, yıldırma, psikolojik taciz veya psikolojik şiddet` olarak bilinmektedir. Bu sorun bireyleri psikolojik ve finansal kayıplara uğratmakla kalmayıp kurumların da etkililiğine, ününe ve finansal durumuna ciddi bir darbe indirmektedir. Konunun karanlık ve olumsuz bir doğası olsa da, önleyici tedbirler ve çözümlerin varlığı, psikolojik tacizin hedefindeki bireylere ve bu konudan muzdarip kurumlara bir umut ışığı olmaktadır.Bu çalışma, yüksek öğretimde psikolojik taciz ile liderlik ve etik iklim arasındaki ilişkinin gücünü sıralı lojistik regresyon analizi kullanarak ortaya koymayı amaçlamıştır. Veriler Ankara'daki 10 üniversitenin değişik fakültelerinden 2014 yılında toplanmıştır. Çalışmadan elde edilen bulgulara göre; psikolojik taciz ile liderlik ve etik iklim arasında olumsuz bir ilişki vardır; psikolojik tacize en çok okutman olanlar uğramaktadır; tüm pozisyonlardaki akademisyenler bir çeşit psikolojik taciz davranışına uğramaktadır; yaş arttıkça psikolojik tacize uğrama olasılığı azalmaktadır; erkeklere göre kadınlar psikolojik tacize daha fazla uğramaktadırlar; psikolojik taciz Eğitim ve İletişim fakültelerinde daha fazla görülmekte ve toplamda akademisyenlerin % 21'i psikolojik taciz kurbanı olmaktadır. In today's fast changing world, educational organizations and the individuals working in them have become a part of a competitive work atmosphere. In such kind of an environment, opposition with colleagues and supervisors is almost inevitable for some people. This friction sometimes reaches to such an unbearable extent that faculty academic staff has nothing left to do but run away from that organisation. This phenomenon is known as `mobbing, bullying or psychological abuse at workplace`. It not only causes psychological and financial loses to individuals but also deals a serious blow to the effectiveness, reputation and finance of organizations. Though the issue has a dark and negative nature, the existence of preventive measures and related solutions can present themselves as lights of hope for targeted individuals and organizations.This study aimed at exploring the strength of relationship between psychological abuse and the predictors of leadership and ethical climate in higher education through ordinal logistic regression analysis. The data were collected from 547 academicians in different faculties of 10 universities in Ankara, Turkey, in 2014. The findings of the study suggested that there was a negative relationship between the outcome variable of psychological abuse and the predictors of leadership and ethical climate; academicians with the title of instructor (okutman) constituted the largest group to have been exposed to psychological abuse; academicians from all positions experience some kind of mobbing behavior; the older academicians get, the probability of being exposed to abusive behaviors decreases; females are more likely to be mobbed compared to males; mobbing is seen more in Education and Communication faculties and in total 21 % of the academicians have become the victims of psychological abuse in their departments. 317

Bu çalışma fiziksel ortamın örtük programını incelemek üzere yapılan bir gömülü kuram geliştirme çalışmasıdır. Örtük program en genel tanımı ile programlarda açıkça hedeflenmemesine rağmen, eğitim süreci içerinde öğrencilerin normlar, değerler ve inançlar hususunda olumlu olumsuz tüm kazanımlarını ifade eden program türüdür. Örtük program kapsamında çalışılan bir etmen fiziksel ortamdır. Fiziksel ortam, toplum düzeni, öğrenme sürecinin doğası, öğretmen-öğrenci rolleri ve otorite, riayet, disiplin gibi konularda öğrencilere mesaj iletmektedir. Bu bağlamda, bu çalışmanın ana amacı üniversite eğitiminde fiziksel ortamın örtük programını araştırmaktır. Gömülü kuram oluşturma çalışması olan bu çalışmayla fiziksel ortamın örtük programının teorisini oluşturmak ve bu teorinin kapsam, derinlik ve ilişki boyutlarını açıklamaktır. Veriler dolaşarak görüşme ve fotoğrafla tanımlama yöntemleri ile toplanmıştır. Bu doğrultuda 93 üniversite öğrencisi ile görüşülmüştür. Veriyi analiz etmek için, gömülü kuram geliştirme çalışması analiz aşamalarından olan açık, aksiyal ve seçici kodlama türleri kullanılmıştır. Sonuç olarak, fiziksel ortamın örtük programı 3 ana boyutta irdelenmiştir. İlk boyutta, öğrencilerin açıkça belirtmiş oldukları fiziksel ortamın öğrencilerin sosyalleşmelerine, duygularına ve binanın alana özgü olup olmadığına dair fikirlerine olan etkileri tartışılmıştır. İkinci boyutta, kampüs fiziksel ortamının üniversiteyi nasıl sembolize ettiği betimlenmiştir. Son olarak, araştırmacının çalışma alanına ve ideolojisine bağlı olarak değişen fiziksel ortamın gizli etkisi tartışılmıştır. Bu çalışma yükseköğretimde fiziksel ortamın örtük programı hakkında kavramsal, uygulamalı ve teorik bir çerçeve sunduğu için önem arzetmektedir. This is a grounded theory study of the physical environment as hidden curriculum. A hidden curriculum is one of the side effects of an educational settings that transmits unstated norms, values and beliefs which are not openly intended. One domain discussed in hidden curriculum literature is the physical environment that conveys messages about social order, the nature of the learning process, and the role of teachers and students. In this sense, main aim was to investigate the physical environment as hidden curriculum in higher education. Grounded theory was employed to develop a theory that conceptualizes and explains the physical environment as hidden curriculum in an attempt for understanding its scope, depth, and relevance. Walking interview and photo-elicitation methods were utilized to collect data from 93 undergraduate students from seven contexts. Data were analyzed with open, axial and selective coding within the grounded theory framework. The study revealed three major dimensions of the physical environment as hidden curriculum: (1) impact of the physical environment on students' socialization, feelings, and ideas on field specificity, (2) meaning of the physical environment as symbol of the university, and (3) invisible side of the physical environment depending on the researchers' backgrounds and underlying ideologies. This study presented a conceptual framework for the description of a university place, a practical framework illustrating the way learning places are used as an education tool and socialization place, and a theoretical framework for the contribution of the physical environment to undergraduate students' university life. 489

Bu durum çalışmasının üç amacı vardır: (1) Hayat Bilgisi dersinin işlenişi hakkında seçilen bir okuldaki, öğretmen, öğrenci ve okul yöneticilerinin algılarını incelemek, (2) öğretmen, öğrenci ve okul yöneticilerinin algılarının sınıf uygulamalarına ne derecede aktarıldığını araştırmak ve (3) müfredatın uygulanmasının yapılandırmacı pedagoji ilkelerine uygun olup olmadığını belirlemek.Bu amaçla Ankara'da bir ilköğretim okulu seçilmiştir. Bu çalışmaya bir okul müdürü, iki müdür yardımcısı, dört sınıf öğretmeni ve 2. ve 3. sınıflardan 87 öğrenci katılmıştır.Araştırma verileri doküman incelemesi, Hayat Bilgisi ders gözlemi, okul yöneticileriyle yarı yapılandırılmış görüşme, öğretmenlerle anımsamayı sağlayan görüşme ve öğrencilerle yaratıcı drama yöntemleri kullanılarak toplanmıştır. Elde edilen veriler içerik analizi yoluyla çözümlenmiştir.Araştırmanın bulguları Hayat Bilgisi Programı'nda önerilen içerik, öğrenme-öğretme süreçleri, öğretim teknikleri, değerlendirme yöntemleri, ile öğretmen-öğrenci rollerinin yapılandırmacı yaklaşımla uyumlu olduğunu göstermektedir. Ancak programda önerilen bazı kazanımların yapılandırmacı yaklaşıma uygun olmadığı görülmüştür.Öğretmen, öğrenci ve okul yöneticilerinin algılarıyla ilgili araştırma bulgularına göre, sınıflarda öğretmenler bilgi aktaran, öğrenciler de bilgiyi pasif olarak alan rolleri yansıtmaktadır. Bulgulara göre, Hayat Bilgisi dersinde, ders kitapları, çalışma kitapları ve tahta yardımıyla en çok kullanılan öğretim yöntemleri düz anlatım, soru-cevap, ve gösteridir. Ayrıca, yazılı ve sözlü sınavlar, sınıf gözlemi ve öz-değerlendirmenin de en çok kullanılan değerlendirme teknikleri olduğu görülmüştür. Elde edilen bulgular, Hayat Bilgisi Programının büyük oranda yapılandırmacı yaklaşımın ilkeleri doğrultusunda hazırlanmış olmasına rağmen, uygulamanın bu yapılandırmacı yaklaşımın önerdiği amaçlara ulaşmada yeterli olmadığını göstermiştir. The purpose of this qualitative case study is threefold: (1) to examine the implementation of current Life Sciences curriculum in a selected primary school from the perspectives of teachers, students and administrators; (2) to investigate the degree to which teachers?, students? and administrators? perceptions were embedded in the classroom practices; and (3) to identify whether the implementation of the curriculum was conducive to principles of constructivist pedagogy.An elementary school was chosen as a single case in an outer district of Ankara. The participants of the study were the school administrator and 2 co-administrators, 4 classroom teachers and 87 students from different 2nd and 3rd grades classrooms.The data were collected through document analysis, observations in the Life Sciences classes, semi-structured interview with administrators, stimulated recall interview with teachers, and creative drama with students. Content analysis was used to analyze the data.The findings indicated that the suggested Life Sciences Curriculum was conducive to the principles of constructivist pedagogy in terms of its content; teaching and learning processes; instructional methods; assessment methods; and teachers? and students? roles. However, the acquisitions of the LSC were not conducive to the constructivist approach.The findings on the teachers?, students? and administrators? perceptions about the Life Sciences curriculum indicated that in Life Sciences lessons the teachers seemed to have a role of knowledge transmitter to a group of passive students. According to the findings, the most frequently used teaching methods were lecturing, question-answer and demonstration through using textbooks, workbooks, and white boards. In addition, the most frequently used assessment methods were essay and oral exams, classroom observations and self-assessment. Overall it can be concluded from the findings that although the suggested Life Sciences curriculum was prepared in line with the principles of constructivist pedagogy, the way it was implemented had some deficiencies regarding the actualization of goals suggested by a constructivist curriculum. 242