Search

Patients who survive Hodgkin lymphoma (HL) are at increased risk of secondary neoplasms (SNs). A wide variety of SNs have been reported, including leukemias, non-Hodgkin’s lymphomas, and solid tumors, specifically breast and thyroid cancers. Herein we report subsequent neoplasms in four patients with HL receiving chemoradiotherapy. It is interesting that three SNs, fibrosarcoma, thyroid carcinoma, and retrobulbar meningioma, were observed in the radiation area in one of our patients. A hypopharyngeal epithelioid malignant peripheral nerve sheath tumor as an unusual secondary malignant neoplasm developed in another patient, while a benign thyroid nodule and invasive ductal breast carcinoma were observed at different times in the female patient. Follicular adenoma of the thyroid gland developed in one of our patients., Yaşayan Hodgkin lenfomalı olgularda ikincil neoplazilerin gelişme riski yüksektir. Lösemiler, Hodgkin-dışı malign lenfomalar ve solid tümörler özellikle meme ve tiroid kanserlerini içeren çok çeşitli ikincil malign neoplaziler raporlanmıştır. Burada kemoradyoterapi alan Hodgkin lenfomalı dört olguda gelişen ikincil neoplaziler sunulmuştur. İlginç olarak hastalarımızdan birinde ışın alanında üç ikincil neoplazm; fibrosarkom, tiroid karsinom ve retrobulber meningiom, diğer bir hastamızda sıradışı ikincil malign neoplazm olarak hipofaringeal epitelyal malign periferik sinir kılıfı tümörü gelişirken kız hastada farklı zamanlarda benign tiroid nodülü ve invaziv duktal meme kanseri saptandı. Bir hastamızda ise, tiroidde folliküler adenoma gelişti.

Nadir bir tümör olarak serebellar liponörositoma, santral sinir sistemi tümörlerinin 2000 Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) sınıflamasında glionöronal tümörler başlığı altında sınıflandırılmıştır. Son 2007 DSÖ sınıflamasında ise serebellar liponörositoma, derece II olarak tanımlanmıştır. Bu tumor başlıca serebellar hemisferlerde, 2. sıklıkta ise vermiste yerleşim gösterirler. Makalede klinik ve histolojik olarak agresif özellikler göstermesi nedeniyle farklılık gösteren bir serebellar liponörositoma olgusunu sunduk. Gelecek tümör sınıflamasında bu tümörlerin biyolojik davranışının literatürde iddia edildiği kadar masum olmadığı gözönüne alınmalıdır. Bu tumor MIB-1 pozitif hücreler %10'dan fazla olduğunda ve mitozların varlığında malignite potansiyeli kesin olmayan bir lezyon olarak algılanmalıdır., A rare tumor, cerebellar liponeurocytoma is classified into glioneuronal tumors under the 2000 World Health Organization (WHO) classification of tumors of the central nervous system. The current 2007 WHO classification assigns grade II to the cerebellar liponeurocytoma. Tumors are predominantly localized in cerebellar hemispheres, and the second most common location is the vermis. In the report, an unusual case of cerebellar liponeurocytoma was presented with clinically and histologically aggresive features. In future tumor classification, it should be considered that its biologic behavior is not as indolent as suggested by current literature. This tumor should be regarded as an uncertain malignant potential lesion when mitoses are present and the MIB-1 positive cells are more than 10%.

ÖZET s A.ü.T.F. Nöroşirurji Ana Bilim- Dalında temporal lob lezyonu olan 6 hasta temporal lobun seksüel fonksiyonlar üzerindeki etkilerini incelemek amacı ile araştırmaya alınmıştır. Hastalar hasırlanan protokol gereğince detaylı seksüel ve- uyku anamaezleri alındıktan sonra fizik, nörolojik 3 nörovaslmler muayeneleri 3 rutin kan ve hormon tetkikleri, EES ve 88T incelemeleri yapıldıktan sonra 2 gece boyunca NF'T monitorizasyonuna alınmışlardır., Gözlemler neticesinde elde edilen veriler literatür ile karşılaştırılmış ve temporal lobun seksüel ve nöroendokrin fonksiyonlar üzerinde etkili olduğu sonucuna varılmıştır. 86

ÖZET Meckel cave petroz apeksin anterior yüzünde lokalizedir. İçinde trigeminal sinirin gasser gangliyonu ve trigeminal sistem bulunur. Bu alan kompleksi çok önemli yapılara yakın olduğu için bu bölge patolojilerinin cerrahi değerlendirilmesinde anatominin anlaşılması önemlidir. Kemik çalışmaları 31 insan kuru kafasında, anatomik diseksiyonlar ise formalin ile tesbit edilmiş 30 adult kadavra başlarında çalışıldı. Diseksiyonlarda kalvariyum açıldı, her iki serebral hemisferler çıkarıldı ve tentoryum petroz kemiğin superior kenarına yapıştığı yer boyunca kesildi. Hem orta fossa kaidesi, hemde posterior fossa açığa çıkarıldı. Meckel cave' in üzerindeki dural kılıf açılarak gasser gangliyonu ve postganglionik trigeminal sinir kökleri ortaya kondu. Meckel cave, gasser gangliyonu, postgangliyonik trigeminal sinir, trigeminal sinir dallarının boyutları ölçüldü. Bu oluşumların çevresel nöral ve vasküler yapılarla ilişkisi araştırıldı. Kemik çalışmalarında ise petroz apeksin anterior ve posterior yüzünde güvenli cerrahi yaklaşım için rehber olabilecek anatomik landmarkırlar belirlendi ve bu landmarkırların impressio trigeminaleye uzaklığı ölçüldü. Tüm ölçümler milimetrik olarak yapıldı ve ölçümler sırasında digital kumpas kullanıldı. Bu makalede meckel cave' den orjin alan orta fossa ve posterior fossaya uzanan lezyonların tedavisinde güvenli cerrahi yaklaşımlar için kullanılacak anatomik landmarkırlar tarif edildi. Bu landmarkırların anatomik, klinik ve cerrahi önemi tartışıldı. Cerrahi yaklaşımlar sırasında düşük morbidite ve mortalite için bu alanın cerrahi anatomisinin çok iyi şekilde anlaşılması ve bu bölgenin intrensek anatomisinin detaylı bir şekilde bilinmesine ihtiyaç vardır. ABSTRACT Meckel cave is located in the anterior surface of the petros apex. With in lies the gasserian ganglion of the trigeminal nerve (fifth cranial nerve ), and the subarachnoid trigeminal cistern. Because of the complexity of this small space and its close proximity to many important structures an understanding of its anatomy is important in the surgical evaluation of the pathologies of this region. Anatomic dissections were studied on 30 adult cadaver heads fixed in formalin, and bones were studied on 31 dry human skuls. Calvarium was opened and cerebral hemispheries were removed. Tentorium was splited along it's attachment of petros ridge. Both skull base and posterior fossa were exposed. Meckel cave through the opening of gasser ganglion, and postganglionic trigeminal nerve roots were exposed and all were examined. Surgically important landmarks were described; relations of bony and vascular structures were reviewed and measurements were obtained. All measurements were taken in milimeters via digital cumpas.The landmarks were chosen along both the anterior and the posterior surface for petros apex. This study aims at identifying easily recognisable bony landmarks on the skull base with stratejik locations. The benefits of these landmarks in surgical application were discussed. The distances measured also are useful in guiding the direction and for safer surgery with better outcome. In surgical approaches the surgical anatomy of this area should be clearly studied and an insight in to the intrinsic anatomy should be guined to achieve lower rates of morbitity and mortality. 47

5.ÖZET Flow sitometri solid tümörlerde DNA analizi için yıllardır kullanılan bir tekniktir. Ploidy ve proliferatif olarak aktivite flow sitometrik çalışmada elde edilen en önemli 2 bulgudur. Beyin tümörlerinde bir kaç tane histolojik grade' leme sistemi kullanılmaktadır. Ancak bunlardan hiçbir tanesi tümörün prognozu hakkında gözükapalı bilgi vermemektedir. Beyin tümörlerinin biyolojik davranışının daha iyi değerlendirilmesi için histolojik grade 'lemeye ilave olarak DNA'nın incelenmesi, sitogenetik çalışmalar ve tümör hücrelerinin in vivo kemosensitivitesinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Çalışmamızda bu görüşü desteklemektedir. 24 6.SUMMARY Flow cytometric study has been used to measure the celuler DNA content of solid tumor's for the years. Ploidy and proliferative activity are the two properties commonly measured by DNA content flow cytometric study. Several grading systems of the histological malignancy of the brain tumors have been proposed. However, no classification appears to be of undoubted value in providing the prognosis of these tumors, histological examination should probably be combined with DNA distribution, cytogenetics and the in vivo chemosensitivity of tumor cells. This idea has been supported in our study. 25 29