1,087 results on '"DAVRANIŞ BİLİMLERİ"'
Search Results
2. KAMU YÖNETİMİNDE DAVRANIŞSAL YAKLAŞIM VE BİRLEŞİK KRALLIK DAVRANIŞSAL İÇGÖRÜLER EKİBİ ÖRNEĞİ.
- Author
-
Yelkesen, Elmas and Bankoğlu, Hatice Duygu
- Abstract
Copyright of Ankara University SBF Journal / Ankara Üniversitesi SBF Dergisi is the property of Ankara University SBF Journal and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2024
- Full Text
- View/download PDF
3. Yöneticilerin Kişilik ve Demografik Özellikleri Arasındaki İlişki: Türkiye’de Aile Şirketlerine DKT Uygulaması
- Author
-
İlhami Fındıkçı and Nebile KORUCU GÜMÜŞOĞLU
- Subjects
davranış bilimleri ,kişilik ,değer kişilik testi ,sıfır merkez ,aile şirketleri ,Social sciences (General) ,H1-99 - Abstract
İnsanın kişiliği, tarih boyunca araştırma konusu olmuştur. Beden, zihin ve duygularıyla farklı eğilimlerle doğan insanın kişiliği, çevrenin etkisiyle yerleşir. Kişisel özelliklerin bilinmesi; bireyin tanınması, eğitim süreci, meslek seçimi, kariyer, kişisel gelişim ve psikolojik destekler gibi nedenlerle gereklidir. Varlık - ruh ilişkisiyle insanı bütün olarak ele alan, ‘ben’ engelini aşarak başkası için de var olmayı hedefleyen, Sıfır Merkezli İnsan Modeli (Enneagram), kendini tanımayı amaçlayan eski yaklaşımlardandır. 2015 - 2019 arasında yapılan bu araştırmada Türkiye’de 15 şehirde aile şirketlerinde çalışan 532 yöneticiye, Değer Kişilik Testi (DKT) yüz yüze uygulanarak yöneticilerin, kişilik ve demografik özellikleri arasındaki ilişkilerin belirlenmesi hedeflenmiştir. 115 soru, üç cevap şıkkının bulunduğu testin sonunda katılımcılara özel kişilik testi raporları, çeşitli yöntemlerle analiz (Cronbach Alfa, Ki-Kare, Logit Regresyon) edilmiştir. Katılımcıların çoğunluğunun erkek, evli, 21-50 yaş aralığında; kişilik potansiyelleri; Fiziksel (%42,3), Zihinsel (% 42,1), Duygusal (%15,6); kişilik tipleri; Sadık Sorgulayıcı (%27,4), Mükemmeliyetçi (%22,4), Araştırmacı (%13,7), Yardımsever (%13,3), İddialı (%10,3), Barışçıl (%9,6), Başarı Odaklı (%1,3), Kâşif (%1), Özgün (%1) şeklinde dağılmıştır. Kişilik potansiyelleriyle tiplerinin; cinsiyete, yaşa ve çalışma durumuna göre anlamlı biçimde değiştiği, eğitim durumu ve medeni hale göre değişmediği görülmüştür. Yaşın Fiziksel, 41-50 yaş grubu ve cinsiyetin Zihinsel, cinsiyetin ve çalışma durumunun, Duygusal kişilik potansiyeline sahip olma olasılığını, anlamlı biçimde arttırdığı belirlenmiştir.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
4. Benlik Saygısı ve Kontrolsüz Kredi Kartı Kullanımının Çevrimiçi Alışveriş Bağımlılığı Üzerine Etkisi
- Author
-
Melda ASLAN
- Subjects
Self-esteem ,credit card misuse ,online shopping addiction ,Davranış Bilimleri ,General Engineering ,Benlik saygısı ,kredi kartı ,çevrimiçi alışveriş bağımlılığı ,Behavioral Sciences - Abstract
Amaç: Bu çalışmanın amacı, genç bireylerin benlik saygısı ve kontrolsüz kredi kartı kullanımının çevrimiçi alışveriş bağımlılığı üzerindeki etkisini belirlemektir. Yöntem: Çalışmaya, 388 genç birey gönüllü olarak katılmıştır. İlişkisel tarama modeli esas alınarak yapılan bu çalışmada Benlik Saygısı Ölçeği, Kontrolsüz Kredi Kartı Kullanımı Ölçeği, Çevrimiçi Alışveriş Bağımlılığı Ölçeği kullanılmıştır.Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 19,7 yıl olup, 213’ü (%54,9) kadındır. Genç bireylerde benlik saygısı kontrolsüz kredi kartı kullanımını %56,4 açıklamaktadır. Bununla birlikte, benlik saygısı ve kontrolsüz kredi kartı kullanımı çevrimiçi alışveriş bağımlılığını %80,4 açıkladığı ortaya koyulmuştur. Ayrıca, bireylerin internette geçirdiği süre, benlik saygısı, kontrolsüz kredi kartı kullanımı ve çevrimiçi alışveriş bağımlılığında anlamlı bir farklılık oluşturmaktadır. Sonuç: Birey sosyal olarak kabul görme, statü kazanma gibi benlik saygısının artışını sağlayacak pek çok durumun ürün elde edinimi ile gerçekleşebileceğine yönelik beklentisi, çevrimiçi alışverişe ayırdığı zamanı etkileyebilir ve kredi kartının kullanımda kontrolü yitirmesine sebep olabilir.., Objective: The aim of this study, is to determine the effect of self esteem and credit card misuse on online shopping addiction in young adults. Method: 388 young adults voluntarily participated in the study. In this study, which based on the relational screening model, the Self-esteem Scale, the Credit Card Misuse Scale, and the Online Shopping Addiction Scale were used.Results: The mean age of the participants was 19.7 years, and 213 (%54,9) were female. Self-esteem was found to predict online shopping addiction by %56.4 in young adults. However, self-esteem and credit card misuse was found to predict online shopping addiction by %80.2 in young adults. According to time spent on the internet, there were significant differences in self-esteem, credit card misuse, and online shopping addiction.Conclusion: According to research findings, it can be asserted that young adults' expectations to obtain social status and social conformity through the acquisition of a product may affect spending time for online shopping and they may lose control of the use of credit cards..
- Published
- 2023
- Full Text
- View/download PDF
5. Comparative Examination of ICD-11 and DSM-5 Alternative Model in Personality Disorders
- Author
-
Türkmen TÖRE
- Subjects
Personality disorders ,personality ,psychiatric diagnosis ,mental disorder ,Psychiatry ,Psychiatry and Mental health ,Psikoloji ,Davranış Bilimleri ,Psychology ,Kişilik bozuklukları ,kişilik ,psikiyatrik tanı ,ruhsal hastalıklar ,Behavioral Sciences ,Psikiyatri ,Biological Psychiatry - Abstract
Kişilik bozukları tarih boyunca değişen tanılamalarla ve ekolden ekole değişen yaklaşımlarla açıklanmaya çalışılmıştır. Günümüzün tanı kitapçıklarında güncellenen yaklaşımlar ve bilimsel gelişmeler ile kişilik bozuklukları için gelişen ve daha anlaşılır olabilen tanı kategorileri oluşturulmaktadır. Yeni modeller tanı, tedavi ve klinisyenler arası ortak dil için önemli bir kaynak olabilir. Hem ICD-11’de hem de DSM-5 III. ana bölümünde daha önceki kişilik bozuklukları tanı yaklaşımının ötesinde yeni modelleri öne çıkarmıştır. Her iki modelde de kişilik işlevselliği değerlendirilerek kişilik bozukluğu incelenmektedir. Değerlendirmede önce işlevselliğin bozulmasının şiddet seviyesi, daha sonra, benlikte, kimlikte ve ikili ilişkilere yansıması gibi özellikler incelenmektedir. DSM-5 III. ana bölümde yer alan alternatif model kişilik bozuklukları bölümünde, kişilik bozukluklarında öne çıkan 5 temel özellik 25 alt özellik ve işlevselliğin değerlendirildiği bir içeriğe sahipken, ICD-11 kişilik bozukluğu modeli beş özellik ve sınırda örüntüsünü ve tanımlamasını içeren bir yaklaşımı ve işlevselliğin değerlendirildiği 4 boyutlu bir yapıyı içermektedir. İki modelin kişilikte öne çıkan kişilik özellikleri birbiriyle tamamen örtüşmemektedir. Örneğin, Psikotizm DSM-5 KB AM’de bir kişilik özelliği olarak kendine yer bulurken, ICD-11’de kişilik bozukluklarında bu özellik yer bulmamıştır. Sınırda örüntüsü DSM-5 KB AM’de bir özellik gibi isimlendirilmemektedir ancak ICD-11 sınırda örüntüsünü bir tür özellik olarak ele almaktadır. Bu durum iki kılavuz arasındaki önemli farklılıklardandır. Benzer şekilde işlevselliğin ve bozukluğun değerlendirildiği ölçütler birbirleriyle uyumlu ve paralel ilerlememektedir. Bu da iki farklı kılavuzun farklı şiddet seviyelerini eşik olarak kabul ettiği anlamını taşımaktadır. Ancak her iki modelinde kategorisel modeller yerine kişilik özelliklerin görülebildiği ve daha boylamsal süreçlerin içerdiği kişilik bozuklukları yaklaşımını kabul ettiği söylenebilir. Yeni modellerin birbirleriyle farklıklar göstermesi, tanı ve tedavi bakımından ortak dilin gelişmesine engel gibi yorumlanabilir. Türkçe dilinde alternatif kişilik bozuklukları modelleri üzerinde yeterli çalışma bulunmaması nedeniyle bu konuda yapılacak daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır., Personality disorders tried to be explained by changing diagnoses and approaches varying from school to school throughout history. With the updated approaches and scientific developments in today's diagnostic booklets, developing and more understandable diagnostic categories for personality disorders are created. New models can be an important resource for diagnosis, treatment and common language among clinicians. Both ICD-11 and DSM-5 main part section III. have highlighted new models beyond the previous personality disorders diagnostic approach. In both models, personality disorders are examined according to severity levels and prominent personality features model. Moreover, personality disorder includes structures that take into account the course of basic personality traits such as self, identity and bilateral relations. While DSM-5 part III. Alternative model on personality disorders section has a content of 5 prominent features, 25 sub-features and functionality which are all for evaluating the disorder, the ICD-11 model includes an approach that includes five features and borderline pattern and definitions, and a 4-dimensional structure in which functionality is evaluated. Although both models include models of features that stand out in personality but not completely overlap with each other. For example, while Psychoticism finds its place as a personality trait in alternative model in section III of DSM-5, as it is not accepted in personality feature in ICD-11. In contrast, the borderline pattern is not named as a feature in DSM-5 in section III, but the ICD-11 treats the borderline pattern as a kind of feature. This is one of the important differences between the two guidelines. Similarly, the criteria by which functionality and impairment are evaluated are not compatible with each other and do not progress in parallel. This means that two different guidelines accept different severity levels as thresholds. However, it can be said that both models accept the personality disorders approach, which includes longitudinal processes in which personality traits can be seen instead of categorical models. The differences between the new models can be interpreted as an obstacle to the development of a common language in terms of diagnosis and treatment. Since there are not enough studies on alternative personality disorder models in Turkish, more research is needed on this subject.
- Published
- 2023
- Full Text
- View/download PDF
6. Bir Narsisizm Öz Tatmini Olarak Ahlaki Duyarlılık Gösterisi
- Author
-
Gamze ŞEN and Elif MANUOĞLU
- Subjects
Psychiatry and Mental health ,Psikoloji ,Davranış Bilimleri ,Moral grandstanding ,motivation ,narcisism ,social media ,Psychology ,ahlaki duyarlılık gösterisi ,motivasyon ,yaşam amaçları ,narsisizm ,sosyal medya ,Behavioral Sciences ,Biological Psychiatry - Abstract
The aim of this study is to define the concept of moral grandstanding and discuss its antecedents, motivations behind it, and implications. Moral grandstanding is described as contributing to moral discourse to persuade others that one is morally respectable. Individuals who value their moral standing are more concerned about their own self than the topics that they claim to discuss. Therefore, it is likely that individuals who perform moral grandstanding may be high on the narcissistic personality trait. Although moral grandstanding can bring about reputation and fame to individuals, it can be associated with society contribution in some cases. While advertising their prosocial behavior, individuals’ true motivation may not be obvious. Thus, it is essential to understand their actual motivation for the behavior in question as well as their level of narcissism in order to understand whether the behavior is considered as an example of moral grandstanding. Pathological narcissism and the intrinsic-extrinsic motivation concept of self-determination theory were used to extend the current understanding of the moral grandstanding concept in the present study. Lastly, the real-life implications of moral grandstanding were discussed with reference to current issues like the pandemic., Bu çalışmanın amacı ahlaki duyarlılık gösterisi kavramını tanımlayarak bu davranışın öncüllerini, altında yatan motivasyonları ve sonuçlarını tartışmaktır. Ahlaki duyarlılık gösterisi, bireyin başkalarını ahlaki açıdan saygın olduğuna ikna etmek için ahlaki söyleme katkıda bulunması olarak tanımlanmıştır. Ahlaki konumlarına değer veren bireyler, tartıştıklarını iddia ettikleri konulardan çok benlikleri ile ilgili kaygılara sahiptir. Bu nedenle ahlaki duyarlılık gösterisinde bulunan bireylerin narsisizm kişilik özelliği bakımından yüksek olması da muhtemeldir. Çeşitli hayat amaçları açısından değerlendirildiğinde ahlaki duyarlılık gösterisi bireylere itibar ve ün kazandırabilir ve toplum katkısı ile ilişkilendirilebilir. Bireyler, toplum yanlısı davranışlarının reklamını yaparken gerçek motivasyonları belirgin olmayabilir. Dolayısıyla söz konusu davranış için bireylerin gerçek motivasyonunu ve narsisizm düzeyini anlamak, söz konusu davranışın ahlaki duyarlılık gösterisi adı altında değerlendirilip değerlendirilmeyeceğini anlamak açısından önemlidir. Ahlaki duyarlılık gösterisi kavramı ile ilgili mevcut anlayışı geliştirmek amacıyla bu çalışmada patolojik narsisizm ve öz-yönetim kuramının içsel ve dışsal motivasyon önermesi kullanılmıştır. Son olarak, pandemi gibi güncel meselelere atıfta bulunularak, ahlaki duyarlılık gösterisinin gerçek hayattaki etkileri tartışılmıştır.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
7. Adaptation of the Social Media Burnout Scale: A Validity and Reliability Study
- Author
-
Selim GÜNDOĞAN
- Subjects
Sosyal medya ,sosyal medya kullanımı ,sosyal medya tükenmişliği ,Davranış Bilimleri ,Social media ,social media burnout ,scale adaptation ,confirmatory factor analysis ,General Engineering ,Behavioral Sciences - Abstract
Amaç: Bu çalışmanın amacı sosyal medya tükenmişliği ölçeğinin (SMTÖ) Türk kültürüne uyarlanmasıdır.Yöntem: Bu çalışma bir ölçek uyarlama çalışmasıdır. Çalışmanın verileri lise veya üniversite eğitimine devam eden bireylerden toplanmıştır. Çalışmanın katılımcı grubu uygun örnekleme yöntemiyle ulaşılan yaş aralığı 14 ile 22 arasında olan 282 kız (%57) ve 217 erkek (%43) olmak üzere toplam 499 bireyden oluşmaktadır.Bulgular: SMTÖ’nün dil geçerliğini tespit etmek için iki dile de hakim bireylere ölçeğin Türkçe ve İngilizce formu uygulanmış ve dil geçerliği olduğu saptanmıştır. Yapı geçerliğini test etmek için doğrulayıcı faktör analizi (DFA) uygulanmıştır. DFA sonucunda hem 1. düzey hem de 2. düzey DFA uyum indeksleri kriterleri sağlamıştır. SMTÖ’nün ölçüt geçerliğini test etmek için sosyal medya bozukluğu ölçeği ile arasındaki ilişki incelenmiş ve iki ölçek arasında pozitif yönde anlamlı ilişkiler bulunmuştur. SMTÖ’nün güvenirliği iç tutarlık, iki yarı güvenirlik ve tekrar test ile incelenmiştir. Üç değer de istenilen kriteri sağlamıştır.Sonuç: Bu çalışmada uyarlanan SMTÖ’nün Türk kültüründe kullanabilecek güvenirlik ve geçerliği olan bir ölçme aracı olduğu sonucuna ulaşılmıştır., Objective: The aim of this study is to adapt the social media burnout scale (SMBS) to Turkish culture.Method: This study is a scale adaptation study. The data of the study were collected from individuals who continued their high school or university education. The participant group of the study consisted of a total of 499 individuals, 282 girls (57%) and 217 boys (43%), whose age range was between 14 and 22, reached by the convenient sampling method.Results: In order to determine the language validity of the SMBS, the Turkish and English forms of the scale were applied to the individuals who are fluent in both languages, and it was found to have language validity. Confirmatory factor analysis (CFA) was applied to test construct validity. As a result of CFA, both level 1 and level 2 CFA fit indices met the criteria. In order to test the criterion validity of SMBS, the relationship between social media disorder scale was examined, and positive significant relationships were found between the two scales. The reliability of the SMBS was examined with internal consistency, split half, and test-retest. All three values met the desired criteria.Conclusion: It was concluded that the SMBS adapted in this study is a reliable and valid measurement tool that can be used in Turkish culture.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
8. The effect of maternal separation stress-induced depression on ovarian reserve in Sprague Dawley Rats: The possible role of imipramine and agmatine through a mTOR signal pathway
- Author
-
ARICIOĞLU, FEYZA and Önel T., ARICIOĞLU F., Yıldırım E., Zortul H., Yaba A.
- Subjects
Imipramine ,Social Sciences and Humanities ,BEHAVIORAL SCIENCES ,Agmatine ,NEUROSCIENCE & BEHAVIOR ,Sosyal Bilimler ve Beşeri Bilimler ,Temel Bilimler ,Ovary ,Life Sciences ,Life Sciences (LIFE) ,Experimental and Cognitive Psychology ,Davranışsal Sinirbilim ,Behavioural Sciences ,Behavioral Neuroscience ,Davranış Bilimleri ,Yaşam Bilimleri (LIFE) ,Yaşam Bilimleri ,Sinirbilim ve Davranış ,mTOR ,Deneysel ve Bilişsel Psikoloji ,Sosyal ve Beşeri Bilimler ,Social Sciences & Humanities ,Natural Sciences ,Maternal separation ,DAVRANIŞ BİLİMLERİ - Abstract
Purpose: To examine the possible role of impramine and agmatine through a mTOR signal pathway on rat ovary after maternal separation stress-induced depression. Methods: Sprague Dawley neonatal female rats were divided into control, maternal separation (MS), MS+imipramine, and MS+agmatine groups. Rats were subjected to MS for 4 hours daily from postnatal day (PND) 2 to PND 21 and pups were exposed to social isolation (SI) on PND23 for 37 days for model establishment treated with imipramine (30 mg/kg; ip) or agmatine (40 mg/kg; ip) for 15 days. In order to examine behavioral changes rats were all subjected to locomotor activity and forced swimming tests (FST). Ovaries were isolated for morphological evaluation, follicle counting and mTOR signal pathway protein expression levels were detected. Results: Increased number of primordial follicles and diminished ovarian reserve in the MS groups were detected. Imipramine treatment caused diminished ovarian reserve and atretic follicle; however, agmatine treatment provided the maintenance of ovarian follicular reserve after MS. mTOR signal pathway may have an important role during rat ovarian follicular development in model of MS. Conclusions: Our findings suggest that agmatine may help to protect ovarian reserve during follicular development by controlling cell growth.
- Published
- 2023
9. Covid-19 Sürecinde Türkiye’de Evde Kalma Öneminin Durum Tespiti
- Author
-
Aygen OKSAY, Gülay BULGAN, Didar BUYUKER İŞLER, and Serpil SENAL
- Subjects
Sosyal Mesafe ,Karantina ,Covid-19 ,Evde Kalma ,Davranış Bilimleri ,General Computer Science ,Social Distance ,Quarantine ,Lockdown ,Behavioral Sciences - Abstract
The Covid-19 process, affected the whole world not only economically but also physically and/or socially as well. With the Covid-19 pandemic process, the socialization of individuals was prevented and individuals were pushed into loneliness. In this context, the OSC-COVID19 Project was carried out in cooperation with the Italian National Research Council (CNR) and Süleyman Demirel University (SDU). Within the project, an online questionnaire was made with 10,217 participants in Turkey in the 29 April-3 July 2020 period. Factor analysis and cluster analysis was made to find out the effects of lockdown period on the individuals, which started in March 2020. As a result of the analysis, three clusters with different characteristics are identified and it is revealed that each cluster experienced different situations related to the process of staying at home. The 1st cluster is observed to have experienced the feelings such as “anger, hate, fear, anxiety and sadness” the least. The 3rd cluster is found to be the cluster which experienced these negative feelings the most. It is foreseen that it is important to reveal the policies of the countries that support the citizens of the countries in minimizing the negative feelings of the individuals and to reduce their anxiety and to plan the activities for the socialization of the individuals, even from a distance., Tüm Dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemi süreci bireyleri ekonomik açıdan etkilemesinin yanı sıra psikolojik ve sosyolojik açıdan da etkilemiştir. Covid-19 sürecinin başlamasıyla birlikte bireylerin sosyalleşmesi engellenmiş ve bireyler yalnızlığa itilmiştir. Bu bağlamda Covid-19’un etkilerini ortaya çıkartabilmek amacıyla İtalya Ulusal Araştırma Konseyi (CNR) ve Süleyman Demirel Üniversitesi iş birliğinde OSC-COVID19 projesi yürütülmüştür. Bu proje kapsamında 29 Nisan-3 Temmuz 2020 tarihleri arasında uygulanan çevrimiçi anket aracılığıyla Türkiye’den 10,217 katılımcıya ulaşılmıştır. Türkiye’de Mart 2020 tarihinden itibaren evde kalma döneminin bireyler üzerindeki etkilerini tespit etmeyi amaçlayan bu çalışma kapsamında faktör analizi ve kümeleme analizi yapılmıştır. Yapılan analizler sonucunda farklı özelliklere sahip üç küme tespit edilmiş ve her bir kümenin evde kalma sürecine ilişkin farklı durumlar yaşadıkları ortaya konmuştur. “Kızgınlık, nefret, korku, kaygı ve üzüntü” gibi olumsuz duyguların en az yaşandığı kümenin birinci küme olduğu görülmüştür. Ayrıca olumsuz duyguların en fazla yaşandığı üçüncü kümenin gelecekten ekonomik olarak en fazla endişe eden küme olduğu görülmektedir. Bireylerin olumsuz duygularının en aza indirilmesinde, kaygılarının azaltılmasında ülkelerin vatandaşlarını destekleyici politikalarının ortaya konmasının, uzaktan da olsa bireylerin sosyalleşmelerine yönelik faaliyetlerin planlanmasının önemli olduğu öngörülmektedir.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
10. Alışveriş Bağımlılığında Cinsiyet Farklılığı Bildiren Çalışmaların Analizi
- Author
-
Derya SASMAN KAYLI and Şevval Özge ÖZLEM
- Subjects
Davranış Bilimleri ,Alışveriş bağımlılığı ,sosyal hizmet ,cinsiyet farklılıkları ,General Engineering ,shopping addiction ,social work ,gender differences ,Behavioral Sciences - Abstract
This study aims to examine the year and method characteristics of the researches in the field of shopping addiction in the international literature, how the areas related to shopping addiction diversify, how they differ on the basis of gender, with which variables the scope of the subject is discussed and to determine the trend in this direction. Qualitative method and purposive sampling technique were used in the study. Research articles made in the international literature between 2010-2021 were scanned through Google Scholar and subjected to descriptive analysis. As a result of the analysis, a total of 65 studies, including qualitative, quantitative and mixed patterns, were identified and 18 studies were included in the study the scope of the inclusion criteria. According to the research findings, quantitative research method is frequently preferred in studies; it was prepared in a survey research design and with an appropriate sampling model; it is seen that is it mostly carried out with undergraduate students, the data are collected with the scales used in the field and analyzed by the correlation method. In addition, it has been determined that shopping addiction is mostly handled on the basis of self-esteem, body image and gender differences. As a sample group, it was revealed that the number of female participants in the studies was higher than the number of male participants. It is seen that the quantitative method is widely used in the field of shopping addiction. However, qualitative or mixed-patterned studies are needed in order to discuss in depth what patterns the subjects is intertwined with and what meanings it has. On the other hand, it is seen that women come to forefront as a risk group in studies in the field of shopping addiction. To understand why and how risk factors differ on the basis of genders, there is a need to establish relevant intervention methods. There is a need to carry out studies in which other addictions accompanying shopping addiction are taken into account., Bu çalışma, uluslararası alan yazında alışveriş bağımlılığı alanında yapılan araştırmaların yayınlandığı yıl ve yöntem özelliklerini, alışveriş bağımlılığıyla ilişkilenen alanların nasıl çeşitlendiğini, cinsiyet temelinde nasıl farklılaştığını, konuyla ilgili kapsamın hangi değişkenlerle ele alındığını incelemeyi ve bu yöndeki eğilimi tespit etmeyi amaçlamaktadır. Çalışmada nitel yöntem ve amaçlı örneklem tekniği kullanılmıştır. 2010-2021 tarihleri arasında uluslararası alan yazında yapılmış araştırma makaleleri Google Scholar üzerinden taranmış olup betimsel analize tabi tutulmuştur. Yapılan analiz sonucunda nitel, nicel ve karma desenli olmak üzere toplamda 65 çalışma tespit edilmiş ve hazırlanan dahil edilme kriterleri kapsamında 18 çalışma araştırmaya dahil edilmiştir. Araştırma bulgularına göre çalışmalarda nicel araştırma yönteminin sıklıkla tercih edildiği; tarama araştırma deseninde ve uygun örnekleme modeli ile hazırlandığı; çoğunlukla lisans öğrencileri ile yürütüldüğü, verilerin alanla ilgili kullanılan ölçeklerle toplandığı ve korelasyon yöntemi ile analiz edildiği görülmektedir. Ayrıca alışveriş bağımlılığının daha çok benlik saygısı, beden imajı ve cinsiyet farklılıkları temelinde ele alındığı belirlenmiştir. Örneklem grubu olarak araştırmalardaki kadın katılımcı sayılarının erkek katılımcı sayılarına göre daha fazla olduğu ortaya çıkmıştır. Alışveriş bağımlılığı alanında nicel yöntemin yaygın kullanıldığı görülmektedir. Ancak konunun hangi örüntülerle iç içe olduğunu, hangi anlamlar yüklendiğini, derinlemesine tartışabilmek için nitel veya karma desenli araştırmalara ihtiyaç vardır. Diğer yandan alışveriş bağımlılığı alanındaki çalışmalarda risk grubu olarak kadınların ön plana çıktığı görülmektedir. Risk faktörlerinin cinsiyetler temelinde neden ve nasıl farklılaştığını anlamaya dolasıyla konuyla ilgili müdahale yöntemlerini oluşturmaya ihtiyaç vardır. Alışveriş bağımlılığına eşlik eden diğer bağımlılıklarında dikkate alındığı çalışmaların yapılmasına ihtiyaç vardır.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
11. Relationship between Digital Game Addiction and Social Skills in Adolescents
- Author
-
Harun ASLAN, Mehmet BAŞCILLAR, Kasım KARATAŞ, and Başcıllar, Mehmet
- Subjects
Oyun bağımlılığı ,dijital oyun bağımlılığı ,sosyal beceriler ,ergen ,Davranış Bilimleri ,Sosyal beceriler ,Ergen ,Game addiction ,digital game addiction ,social skills ,adolescent ,General Engineering ,Dijital oyun bağımlılığı ,Behavioral Sciences - Abstract
Amaç: Bu çalışmanın amacı 13-17 yaş arası çocukların dijital oyun bağımlılığı ile sosyal becerileri arasındaki ilişkileri incelemek ve çocukların sahip oldukları sosyal becerileri açıklamada onların sosyo-demografik bilgileri ile birlikte dijital oyun bağımlılığının anlamlı bir etkiye sahip olup olmadığını ortaya koymaktır.Yöntem: Araştırma nicel araştırma yöntemlerinden ilişkisel tarama modeli kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Çalışmada dijital oyun bağımlılığını ölçmek için yedi maddeden oluşan Dijital Oyun Bağımlılığı Ölçeği ve sosyal becerileri ölçmek için kırk yedi maddeden oluşan Matson Çocuklarda Sosyal Becerileri Değerlendirme Ölçeği’nden yararlanılmıştır. Çalışmanın örneklemi Ankara Yenimahalle ilçesinde yaşayan 13-17 yaş arası çocuklar içerisinden seçilen 389 çocuktan oluşmaktadır.Bulgular: Çalışmaya katılan çocukların tamamı erkek olup yaş ortalamaları 14,86±1,28 (ortalama±s.sapma) olarak elde edilmiştir. Çocukların sosyal beceri düzeylerini açıklamada ise sosyal becerileri değerlendirme ölçeğinin olumlu sosyal beceriler ve olumsuz sosyal beceriler boyutları ayrıca ele alınmıştır.Sonuç: Dijital oyun bağımlılığı ile çocuklarda olumsuz sosyal beceriler ve sosyal davranışlar arasında anlamlı bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır., Objective: The aim of this study is to examine the relationship between digital game addiction and social skills of children between the ages of 13-17 and to determine whether digital game addiction has a significant effect in explaining the social skills that children have with their socio-demographic information.Method: In this study, the Digital Game Addiction Scale consisting of seven items was used to measure digital game addiction and The Matson Evaluation of Social Skills with Youngsters (MESSY) consisting of forty-seven items was used to measure social skills. The sample of the study consisted of 389 children aged between 13-17 years living in Yenimahalle district of Ankara.Results: All of the children were male and the mean age was 14.86±1,28 (mean ± standard deviation). In explaining the social skill levels of children, positive social and negative social skills dimensions of the social skills assessment scale were also considered. There was also a significant relationship between digital game addiction and social skills.Conclusion: There is a significant relationship between digital game addiction and negative social skills and social behaviors in children.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
12. Adölesanlarda Teknolojik Oyun Bağımlılığı ve Karakter Güçleri
- Author
-
Yaren ÇAKIR and Nazan TURAN
- Subjects
Adölesan ,karakter ,teknoloji oyun bağımlılığı ,Davranış Bilimleri ,General Engineering ,Behavioral Sciences - Abstract
Günümüzde değişik amaçlar doğrultusunda kullanılan teknolojinin aşırı ve gereksiz kullanımının teknoloji bağımlılığına yol açtığı belirtilmektedir. Konu ile ilgili yapılan çalışmalara bakıldığında, adölesan nüfusun teknoloji bağımlılığı açısından en riskli grubu oluşturduğu görülmektedir. Bununla birlikte karakter güçlerinin adölesanlar için koruyucu işlevde olduğu ve adölesanlarda teknoloji bağımlılığının önlenmesine yönelik olarak; risk faktörlerinin belirlenmesi, ortadan kaldırılması ile koruyucu önlem çalışmalarına ağırlık verildiği görülmektedir. Bu bağlamda bu derlemenin amacı, adölesanlarda teknolojik oyun bağımlılığı ile karakter güçlerine dikkat çekilmesi ve adölesanlarda teknoloji bağımlılığını azaltmada psikiyatri hemşiresinin rolü konusunda farkındalık oluşturulmasıdır.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
13. Annelerin Dijital Ebeveynlik Farkındalığının Sağlık Okuryazarlığı ve Çeşitli Değişkenler ile İlişkisi
- Author
-
Fahriye PAZARCIKCI, Hatice AĞRALI, and Ayşe AYDINLI
- Subjects
Davranış Bilimleri ,Dijital ebeveynlik ,dijital ebeveynlik farkındalığı ,sağlık okuryazarlığı ,General Engineering ,Behavioral Sciences ,Digital parenting ,digital parenting awareness ,health literacy - Abstract
Aim: This study aimed to reveal the relationship between digital parenting awareness with health literacy and a variety of variables among mothers.Method: The study is a quantitative research in correlational design. The sample for the research comprised 311 mothers with children aged 5-11 years. Data for implementation and assessment in the research used the personal information form, digital parenting awareness scale and health literacy scale. The research data were obtained through an online survey.Results: The mean age of the mothers is 30.23±4.85. 62.1% of the mothers are living in the city center for the last six months. Children of 7.1% of mothers have a smart phone, while children of 39.2% have a tablet PC. 48.2% of the mothers spent enough time with their children. It is found that mothers have high digital parenting awareness and health literacy level. As the health literacy levels of the mothers decreased, the levels of being a negative model, digital neglect increased at significant level. Also, if the level of health literacy increases, the levels of efficient use, protection from risks also increase. Farther that children have smartphones/tablet computers and mothers spend enough time with their children, it also affects the digital parenting awareness of the region where they live for the last six months.Conclusion: It is recommended to organize programs that improve mothers' health literacy and digital parenting roles, and increase quality of their digital environment. It is anticipated that these programs will contribute to protection of public health., Amaç: Bu çalışmada annelerin dijital ebeveynlik farkındalığıyla sağlık okuryazarlığı ve çeşitli değişkenler arasındaki ilişkinin ortaya konması amaçlanmıştır.Yöntem: Çalışma, korelasyonel desende nicel bir araştırmadır. Araştırmanın örneklemini, 5-11 yaş arası çocuğa sahip 311 anne oluşturmuştur. Araştırma verilerinin uygulanması ve değerlendirilmesinde Kişisel Bilgi Formu, Dijital Ebeveynlik Farkındalık Ölçeği ve Sağlık Okuryazarlığı Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmanın verileri çevrimiçi anket yoluyla elde edilmiştir.Bulgular: Çalışmaya katılan annelerin yaş ortalaması 30.23±4.85’dir. Annelerin %62.1’i son altı aydır il merkezinde yaşamaktadır. Annelerin %7.1’inin çocuğu akıllı telefona, %39.2’sinin çocuğu tablet PC’ye sahiptir. Annelerin %48.2’si çocuğuyla yeterince vakit geçirdiğini belirtmiştir. Çalışmada annelerin yüksek dijital ebeveynlik farkındalığına ve sağlık okuryazarlık düzeyine sahip olduğu bulunmuştur. Annelerin sağlık okuryazarlık düzeyi azaldıkça dijital olumsuz model olma ve dijital ihmal düzeylerinin anlamlı düzeyde arttığı görülmüştür. Ayrıca annelerin sağlık okuryazarlık düzeyi arttıkça verimli kullanım ve risklerden koruma düzeyleri de anlamlı farklılıkta artmıştır. Ek olarak çocukların akıllı telefon/tablet PC’ye sahip olmasının, annelerin çocukları ile yeterli vakit geçirmesinin ve son altı aydır yaşanılan bölgenin de dijital ebeveynlik farkındalığını etkilediği belirlenmiştir.Sonuç: Çalışma sonuçları doğrultusunda annelerin sağlık okuryazarlık düzeyleri ile dijital ebeveynlik rollerini geliştirici, dijital çevrelerinin niteliğini artırıcı programların düzenlenmesi önerilmektedir. Bu programların toplum sağlığının korunmasına katkı sağlayacağı beklenmektedir.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
14. Ortaöğretim Öğrencilerinin Dijital Oyun Oynama Motivasyonları ve Oyun Oynama Davranışlarının Farklı Zamanlarda İncelenmesi
- Author
-
Beyza Yilmaz
- Subjects
Davranış Bilimleri ,General Engineering ,Digital games,problematic gaming behavior,adolescent ,Behavioral Sciences ,Dijital oyunlar,problemli oynama davranışı,ergenlik - Abstract
Objective: This study was carried out to compare the gaming behaviors of secondary school students during the academic year and summer vacation.Method: The research was carried out with the screening model, which is one of the quantitative research methods. Relational design, one of the scanning models, was used to understand the gaming behaviors at different times. The measurement tool of the research consists of three parts: Personal Information Questionnaire, Digital Game Motivation Scale and Online Game Addiction Scale. At a randomly selected high school in Yenimahalle district of Ankara province, the answers of 300 students from 9th, 10th and 11th grades, reached by using the stratified sampling method, at the end of the spring semester and summer vacation of the 2018-2019 academic year, to the questionnaire were analyzed.Results: Students who play games during the academic year are significantly more dependent on online games and have a higher level of motivation to play than students who play during the summer vacation. Students who play games for longer and more frequently both during the academic year and during the summer vacation are more motivated and prone to game addicton to play than those who play for shorter periods, and those who play less frequently.Conclusion: It is expected that the social work discipline, which works to increase the well-being of children and young people, will shed light on digital game playing behaviors with both theoretical and practical studies with its holistic perspective., Amaç: Bu çalışma ortaöğretim öğrencilerinin akademik yıl ve yaz tatili içerisindeki oyun oynama davranışlarını karşılaştırmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Yöntem: Araştırma nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeli ile gerçekleştirilmiştir. Farklı zamanlardaki oyun oynama davranışlarının anlaşılması için tarama modellerinden ilişkisel desen kullanılmıştır. Araştırmanın ölçme aracı, kişisel bilgi soru formu, Dijital Oyun Oynama Motivasyonu Ölçeği ve Çevrimiçi Oyun Bağımlılık Ölçeği olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Ankara ili Yenimahalle ilçesinde rastgele seçilen bir lisede 2018-2019 eğitim-öğretim yılı bahar dönemi ve yaz tatili sonunda 9, 10 ve 11. sınıflar arasından, tabakalı örneklem yöntemi kullanılarak ulaşılan 300 öğrencinin soru formuna verdiği yanıtlar analiz edilmiştir. Bulgular: Eğitim-öğretim yılı içerisinde oyun oynayan öğrencilerin, yaz tatili içinde oynayan öğrencilere göre anlamlı bir biçimde çevrimiçi oyunlara daha bağımlı ve yüksek düzeyde oynama motivasyonuna sahip oldukları gözlenmiştir. Hem akademik yıl içinde hem de yaz tatilinde daha uzun süre, sık aralıklarla oyun oynayan öğrencilerin daha kısa süre, daha az aralıklarla oynayanların daha seyrek oynayanlara göre oynama motivasyonları yüksektir ve oyun bağımlığına yatkındırlar.Sonuç: Çocuk ve gençlerin iyilik hallerinin artırılması noktasında çalışmalar yürüten sosyal hizmet disiplininin, sahip olduğu bütüncül bakış açısı ile dijital oyun oynama davranışlarına hem kuramsal hem de uygulamalı çalışmalarla ışık tutması beklenmektedir.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
15. Üniversite Öğrencilerinde Akıllı Telefon Bağımlılığı ile Kas-İskelet Sistemi Ağrısı, Depresyon ve Uyku Kalitesi Arasındaki İlişki
- Author
-
Türkan TURGAY and Barış YILBAŞ
- Subjects
Psychiatry ,Davranış Bilimleri ,smartphone addiction,pain,depression,sleep ,General Engineering ,Akıllı telefon bağımlılığı,ağrı,depresyon,uyku ,Behavioral Sciences ,Psikiyatri - Abstract
Objective: The aim of this study is to investigate the relationship between musculoskeletal pain, poor sleep quality, depression, and smartphone use severity in university students.Method: 121 students studying at our university were included in the study. Smartphone addiction levels were evaluated with the smartphone addiction scale-short form (SAS-SV), sleep quality and disorder Pittsburgh Sleep Quality Index (PSQI), and musculoskeletal pain prevalence using the Scandinavian Musculoskeletal Questionnaire. Beck Depression Inventory (BDI) was applied to determine the presence and severity of depressive complaints of the participants.Results: The mean age of the participants was 22.99±2.31 years, and 71 (58.7%) were female. The SAS-SV mean score of the females was higher than the males . 66.1% of the university students who participated in the study thought that the use of smartphones negatively affected their academic performance. The most common musculoskeletal pain in the study participants was back (64.5%), low back (63.6), neck (54.5%) and shoulder (49.6%) pain Statistically, significantly higher scores were obtained from SAS-SV in patients who had pain in the neck, shoulder, hand, upper back, low back, hip, knee, and foot in the last 1 year compared to those without pain. A statistically significantly higher mean score from SAS-SV was determined among the participants who scored 6 and above in PSQI compared to those who scored 5 and below . Those who scored 16 and below in BDI had a significantly lower score in SAS-SV than those who scored 17 and above .Conclusion: Smartphone use may be a potential risk factor for musculoskeletal symptoms, poor sleep quality, and depression. In our study, it was found that the effect of smartphone addiction on the musculoskeletal system was independent of depression and poor sleep quality. Our study reveals the importance of raising awareness about smartphone addiction and its consequences among university students., Amaç: Bu çalışmanın amacı üniversite öğrencilerinde kas iskelet sistemi ağrısı, kötü uyku kalitesi ve depresyon ile akıllı telefon kullanım şiddeti arasındaki ilişkiyi araştırmaktır.Yöntem: Çalışmaya üniversitemizde öğrenim gören 121 öğrenci dahil edildi. Akıllı telefon bağımlılık düzeyleri akıllı telefon bağımlılığı ölçeği-kısa form (ATBÖ-KF), ile uyku kalitesi ve bozukluğu Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) ile kas iskelet sistemi ağrı prevalansı İskandinav Kas-İskelet Sistemi Anketi ile değerlendirildi. Katılımcıların depresif yakınmalarının varlığını ve şiddetini belirlemek için Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) uygulandı. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 22.99±2.31 yıl olup, 71’i (%58.7) kadın idi. Kadın cinsiyetinde olanların ATBÖ-KF puan ortalaması erkeklerden daha fazlaydı. Çalışmaya katılan üniversite öğrencilerinin %66.1’i akıllı telefon kullanımının akademik performansını olumsuz yönde etkilediğini düşünmekteydi. Çalışmaya katılanlarda en sık görülen kas-iskelet ağrısı sırt (%64.5), bel (63.6), boyun (%54.5) ve omuz (%49.6) ağrısıydı. Son 1 yılda boyun, omuz, el, sırt, bel, kalça, diz ve ayak bölgesinde ağrısı olanlarda olmayanlara göre ATBÖ-KF’den istatiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek puan elde edilmiştir . Katılımcılar arasında PUKİ’ den 6 ve üzeri puan alanlarda, 5 ve altı puan alanlara göre ATBÖ-KF’den istatiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek puan ortalaması belirlenmiştir. BDÖ’ den 16 ve altında puan elde edilenler, 17 ve üzeri alanlara göre ATBÖ-KF’ den anlamlı düzeyde düşük puan almıştır . Sonuç: Akıllı telefon kullanımı kas-iskelet sistemi semptomları, kötü uyku kalitesi ve depresyon için potansiyel bir risk faktörü olabilir. Araştırmamızda akıllı telefon bağımlılığının kas iskelet sistemi üzerine etkisinin depresyon ve kötü uyku kalitesinden bağımsız olduğu bulundu. Çalışmamız, üniversite öğrencileri arasında akıllı telefon bağımlılığı ve sonuçları hakkında farkındalık yaratmanın önemini ortaya koymaktadır.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
16. Analysis of Characters in Cartoons and Fantasy Animations Within the Scope of Addiction and its Effect on Children
- Author
-
Abdullah SARMAN and Emine SARMAN
- Subjects
Davranış Bilimleri ,Animasyon,Çizgi Film,Çocuk,Fantastik Karakter ,General Engineering ,Behavioral Sciences ,Animation,Cartoon,Child,Fantastic Character - Abstract
Çocukların en sevdiği programlar olarak bilinen çizgi filmler, fantastik animasyonlardaki karakterler, hayatlarının ilk günlerinden itibaren sürekli olarak deneyimledikleri programlar ve karakterler arasındadır. Çünkü çocukların kurgusal dünyaları vardır ve bu tür içerikler kendilerine cazip gelmektedir. Bu durum onların masal dinlemekten, çizgi film izlemekten ve video oyunları oynamaktan hoşlanmalarına neden olmaktadır. Çocukların çizgi filmleri ve fantastik animasyon karakterlerini takip etme nedenleri hala tartışılsa da yaygın görüş çocukların fantastik durumlar ve gerçek arasında tam bir ayrım yapamamalarından kaynaklandığıdır. Fantastik animasyon karakterlerinin veya kahramanlarının gerçek olduğunu düşünmek çocukların fantastik olaylara olan inancını etkileyerek küçük çocukların gelişimini, davranışlarını ve günlük aktivitelerini etkileyebilir. Ortaya çıkabilecek sorunlar, erken dönemde tespit edilerek gereken önlemler alınmadığında problemlerin yetişkinliğe kadar devam edebileceği belirtilmektedir. Bu araştırmada, çizgi film ve fantastik animasyon karakterlerinin bağımlılık kapsamında analizi ve çocuklar üzerindeki etkilerinin bilişsel, fiziksel, sosyal ve duygusal gelişim kapsamında değerlendirmesi amaçlanmıştır. Konuyla ilgili alanyazında belirtilen verilerin bütünleştirilmesi ve elde edilen bilgiler çerçevesinde birtakım önerilerde bulunulması hedeflenmiştir., Cartoons known as children's favorite programs, characters in fantastic animations are among the programs and characters that they experience continuously from the first days of their lives. Because children have fictional worlds and such content appeals to them. This causes them to enjoy listening to fairy tales, watching cartoons, and playing video games. Although the reasons for children to follow cartoons and fantastic animated characters are still debated, the common view is that children do not fully distinguish between fantastic situations and reality. Thinking that fantastic animated characters or heroes are real can affect children's belief in fantastic events, affecting young children's development, behavior, and daily activities. It is stated that problems that may arise can continue until adulthood when the necessary precautions are not taken by detecting them in the early period. In this research, it is aimed to analyze cartoons and fantastic animation characters within the scope of addiction and to evaluate their effects on children within the scope of cognitive, physical, social, and emotional development. It is aimed to integrate the data specified in the literature on the subject and to make some suggestions within the framework of the information obtained.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
17. The Effect of Emotional Intelligence on Self-Expression Communication Skills: A Research on Associate Degree Students
- Author
-
Betül BALKAN AKAN
- Subjects
Emotional Intelligence,Communication Skills,Self-Expression,Associate Degree Students ,Davranış Bilimleri ,General Computer Science ,İşletme ,Communication ,Duygusal Zeka,İletişim Becerileri,Kendini İfade Etme,Önlisans Öğrencileri ,İletişim ,Behavioral Sciences ,Management - Abstract
The purpose of the study is determined as revealing the effect of emotional intelligence levels of students studying associate degree on self-expression communication skills. In addition, it is aimed to investigate whether there is a difference between the emotional intelligence levels and sub-dimensions of the students, self-expression communication skills and demographic characteristics. The data is collected from 181 participant students studying in social sciences departments at Tekirdağ Namık Kemal University, Hayrabolu Vocational School, and analyzed and interpreted through survey techniques and SPSS 20 package program. Descriptive statistics, exploratory factor and reliability analysis, correlation and regression analysis and Mann-Whitney U test are utlised to analyze the data. According to the results of the research; emotional intelligence levels of associate degree students significantly and positively affects their self-expression communication skills; it is observed that emotional intelligence and its sub-dimensions differ between the sub-dimensions of evaluating their own emotions, the use of emotions, and the students' receiving communication lesson, and in terms of self-expression communication skills and gender, classroom and communication course taking. Therefore, it is concluded that individuals with high emotional intelligence have the communication skills to express themselves better., Bu araştırmanın amacı, ön lisans okuyan öğrencilerin duygusal zekâ düzeylerinin kendini ifade etme iletişim becerisine etkisini ortaya koymak olarak belirlenmiştir. Ayrıca öğrencilerin duygusal zekâ düzeyleri ve alt boyutları, kendini ifade etme iletişim becerileriyle demografik özellikleri arasında farklılık olup olmadığının araştırılması hedeflenmiştir. Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Hayrabolu Meslek Yüksekokulunda sosyal bilimler alanındaki bölümlerde okuyan 181 öğrencinin katılımıyla ve anket tekniği yoluyla toplanan veriler SPSS 20 paket programında analiz edilerek yorumlanmıştır. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler, açıklayıcı faktör ve güvenirlik analizleri, korelasyon ve regresyon analizleri ile Mann-Whitney U testi yapılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre; ön lisans öğrencilerinin duygusal zekâ düzeylerinin kendini ifade etme iletişim becerisini anlamlı ve pozitif yönde etkilediği; duygusal zekâ ile alt boyutları olan kendi duygularını değerlendirme, duyguların kullanılmasına ilişkin alt boyutları ile öğrencilerin iletişim dersi alma durumları arasında ve kendini ifade etme iletişim becerisi ile cinsiyet, sınıf ve iletişim dersi alma durumu açısından farklılık gösterdiği görülmektedir. Dolayısıyla duygusal zekâsı yüksek bireylerin kendini daha iyi ifade edebilme iletişim becerisine sahip oldukları sonucuna ulaşılmıştır.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
18. Fear of COVID-19 and Career Distress: Mediating Role of Visions About the Future
- Author
-
Ozan KORKMAZ and Hacı Arif DOĞANÜLKÜ
- Subjects
Davranış Bilimleri ,Psychology, Multidisciplinary ,Psikoloji, Ortak Disiplinler ,Fear of COVID-19,hope,optimism,pessimism,career distress ,Behavioral Sciences ,General Economics, Econometrics and Finance - Abstract
The COVID-19 pandemic has effected many aspects of people's lives including health, economy, and social life. Another area of life that is thought to be effected by the COVID-19 pandemic but has not yet been adequately studied is the career of individuals. This study aimed to investigate the mediating role of visions about the future (hope, optimism, pessimism) in the relationship between the fear of COVID-19 and career distress. The participants of the research consist of 331 individuals. Participants' ages range from 18-29 (21.43, SD = 1.86). The data collected within the scope of the purpose of the research were analyzed with the structural equation modeling method. According to the results obtained from the analysis, it was found that the fear of COVID-19 negatively effects visions about the future. However, visions about the future mediates the relationship between fear of COVID-19 and career distress. Visions about the future have been shown to have a fully mediating role in the relationship between fear of COVID-19 and career distress. The findings were discussed in light of the literature., The COVID-19 pandemic has affected many aspects of people's lives including health, economy, and social life. Another area of life that is thought to be affected by the COVID-19 pandemic but has not yet been adequately studied is the career of individuals. This study aimed to investigate the mediating role of visions about the future (hope, optimism, pessimism) in the relationship between the fear of COVID-19 and career distress. The participants of the research consist of 331 individuals. Participants' ages range from 18-29 (21.43, SD = 1.86). As a result of the correlation analysis, visions about the future were negatively correlated with the fear of COVID-19 and career distress. On the other hand, the fear of COVID-19 was positively correlated with career distress. The result of the analysis for the research model indicated that there was a full mediating role of visions about the future in the relationship between the fear of COVID-19 and career distress. The findings were discussed in the light of the literature.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
19. THE ROLE OF ORGANIZATIONAL CYNICISM IN DETERMINING ATTITUDES REGARDING THE GENDER ROLE OF HEALTHCARE PROFESSIONALS
- Author
-
Derya SİVUK, Özlem GEDİK, and Refika ÜLKE
- Subjects
Davranış Bilimleri ,General Medicine ,Behavioral cynicism,cognitive cynicism,emotional cynicism,organizational cynism,gender role attitudes,healthcare organizations ,Behavioral Sciences - Abstract
The purpose of this study is to explore the role of organizational cynicism in determining attitudes regarding gender role of healthcare professionals using moderating role of gender. The study was conducted on 240 healthcare professionals: 112 males and 128 females in Ankara in Turkey. The level of organizational cynicism is determined by three factors: behavioral cynicism, cognitive cynicism, emotional cynicism. The study results show that the level of behavioral and cognitive cynicism of health healthcare employeess had a moderator effect on the effect of gender role attitude; on the other hand, it was determined that the level of emotional cynicism did not have a moderator effect on the effect of gender role attitude.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
20. İnternet Tabanlı Sorunlu Alışveriş Davranışı: Çevrimiçi Alışveriş Bağımlılığı
- Author
-
Fatih Bal and İpek Okkay
- Subjects
Addiction,internet shopping,shopping addiction,internet usage habits ,Davranış Bilimleri ,bağımlılık,alışveriş bağımlılığı,internet kullanım alışkanlıkları ,General Engineering ,Behavioral Sciences - Abstract
With interactive technologies, consumers have become able to shop twenty-four hours a day, seven days a week, three hundred and sixty-five days a year. Today, online shopping has become an increasingly attractive alternative to shopping in real environments for most people. The freedom to act independently of time and place, the ease of accessing the desired product with one click, the possibility of price comparison, and the possibility of accessing all kinds of products with lower prices, provided by online shopping, and similar features not only make life easier but also lead to problematic online shopping behaviors. Shopping is a phenomenon that the consumer society imposes with mass media for the continuation of the system. Although consumption becomes excessive, it causes material and moral harm to the individual and those around him; However, shopping addiction is a disease in consumer societies; it is not perceived as a disease. As a product of popular culture, advertisements offer people desirable life patterns. People need to be accepted sociologically, and to be liked psychologically lead them to comply with these messages and consume them even if they do not need them. When this consumption becomes uncontrollable, the individual suffers both materially and morally. Over time, shopping addicts harm their families, relationships, friendships, and careers and get into financial trouble. In this context, compulsive shopping disorders can be seen as dangerous as any other mental disorder. This study aims to give detailed information on the concept of online shopping addiction in line with its relationship with compulsive and addictive consumption and purchasing behaviors in both marketing communication and psychology literature. The research examined the studies in the literature by using the “literature review” method. As a result, although there is still debate about whether compulsive buying disorder is a valid psychological diagnosis, it has been observed that some people are addicted to shopping. This addiction is triggered by marketing communication messages, and they need help for their addiction., İnteraktif teknolojiler ile tüketiciler günde yirmidört saat, haftada yedi gün, yılda üçyüzaltmışbeş gün alışveriş yapabilir hale gelmiştir. Günümüzde çoğu insan için internette alışveriş, gerçek ortamlarda alışverişe göre giderek daha çekici bir alternatif haline gelmeye başlamıştır. İnternet üzerinden alışverişin sağladığı zamandan mekandan bağımsız hareket etme özgürlüğü, istenilen ürüne bir tıkla erişebilme kolaylığı, fiyat karşılaştırma ve daha düşük fiyatlı her çeşit ürüne ulaşma imkanı ve benzeri özellikleri ile hayatı kolaylaştırabildiği gibi sorunlu çevrimiçi alışveriş davranışlarına da yol açabilmektedir. İnternetin alışveriş bağımlılığının gelişimi ve sürdürülmesindeki önemi hakkında alan yazında yeterince çalışma bulunmamaktadır. Alışveriş tüketim toplumunun sistemin devam etmesi için kitle iletişim araçları ile dayattığı bir olgudur. Tüketim aşırı hale geldiğinde birey ve çevresindekilere maddi ve manevi zararlar verse de tüketim toplumlarında alışveriş bağımlılığı bir hastalık olmasına rağmen hastalık olarak algılanmamaktadır. Popüler kültür ürünü olarak reklamlar insanlara arzu edilen yaşam kalıpları sunar. İnsanların sosyolojik olarak kabul edilme ihtiyacı ve psikolojik olarak beğenilme ihtiyacı onları bu mesajlara uymaya ve ihtiyacı olmasa bile tüketmeye yönlendirir. Bu tüketim kontrol edilemez boyuta geldiğinde birey hem maddi hem de manevi açıdan zarar görür. Alışveriş bağımlıları zamanla ailelerine, ilişkilerine, dostluklarına ve kariyerlerine zarar verir, mali sıkıntıya girerler. Bu bağlamda kompulsif alışveriş bozuklukları, diğer tüm zihinsel bozukluklar kadar tehlikeli olarak görülebilir. Araştırmada "belge tarama- literatür tarama" yönteminden yararlanılmıştır. Bu çalışmanın amacı hem pazarlama iletişimi hem de psikoloji literatürü kompulsif ve bağımlılık yapan tüketim ve satın alma davranış biçimleri ile ilişkisi doğrultusunda çevrimiçi alışveriş bağımlılığı kavramı konusunda ayrıntılı bilgi vermektir.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
21. Cinsel Suçlara Yönelen Çocuk Failler: Cinsel Suçların Dinamikleri
- Author
-
Sunay FIRAT and Mehmet Aykut ERK
- Subjects
Psychiatry and Mental health ,Davranış Bilimleri ,cinsel saldırı,Cinsel İstismar,Cinsel Suçlara Yönelen Çocuklar,Risk Faktörleri,Fail Tipolojisi ,Sexual assault,Sexual abuse,Juvenile Sex Offenders,Risk Factors,Offender Typology ,Behavioral Sciences ,Biological Psychiatry - Abstract
For the perpetrator who directs the sexual act to the individual; different definitions can be made in terms of the modus operandi, the personality characteristics, the mental disorders, the repetition of the crime and the characteristics of the victim. This study aims to determine the risk factors and personality traits of adolescents who are perpetrators of sexual crimes and who are thought to be driven to crime, to examine how crime is committed or how crime history classifications are created, and to contribute to crime and behavioral sciences, penological interventions and rehabilitation initiatives by creating a different perspective. According to the results of the cases, perpetrators of sexual assault are mostly characterized as a heterogeneous group. Therefore, it is thought that reducing the perpetrators into homogeneous groups regarding their specific characteristics will facilitate the judicial process in order for the justice mechanism to function correctly., Cinsel eylemi bireye yönelten fail için; suçun işlenişi, failin kişilik özellikleri, failde mevcut ruhsal bozukluklar, suçun tekerrürü ve mağdurun özellikleri bakımından farklı tanımlamalar yapılabilmektedir. Bu çalışma cinsel suçların faili konumunda bulunan ve suça sürüklendiği düşünülen ergenlerin risk faktörlerini ve kişilik özelliklerini belirlemeyi, suçun işlenişi ya da suç öyküsü sınıflandırmalarının nasıl oluşturulduğunu incelemeyi, suç ve davranış bilimlerine, penolojik müdahalelere ve rehabilitasyon girişimlerine farklı bir bakış açısı oluşturarak katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Adli olguların sonuçlarına göre cinsel saldırı failleri çoğunlukla heterojen bir grup olarak nitelendirilmektedir. Dolayısıyla faillerin belirli özelliklerine göre homojen gruplara indirgenmesinin, adalet mekanizmasının doğru bir şekilde işleyebilmesi adına yargı sürecine kolaylık sağlayacağı düşünülmektedir.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
22. Rumination Mediates the Relationship Between Childhood Traumas with Cognitive Defusion, Acceptance, and Emotion Regulation: A Qualitative and Quantitative Study
- Author
-
Özge Erduran Tekin, Ahmet Şirin, and Erduran Tekin Ö., ŞİRİN A.
- Subjects
PSYCHOLOGY, CLINICAL ,Social Sciences and Humanities ,BEHAVIORAL SCIENCES ,NEUROSCIENCE & BEHAVIOR ,Sosyal Bilimler ve Beşeri Bilimler ,Temel Bilimler (SCI) ,Life Sciences (LIFE) ,Experimental and Cognitive Psychology ,PSYCHOLOGY ,Yaşam Bilimleri ,Rumination ,Sosyal ve Beşeri Bilimler ,Cognitive defusion ,Social Sciences & Humanities ,Klinik Psikoloji ,Psychological flexibility ,Suppression ,Temel Bilimler ,Childhood traumas ,Life Sciences ,Klinik Psikolojisi ,Behavioural Sciences ,Acceptance ,Clinical Psychology ,Psikoloji ,Davranış Bilimleri ,Yaşam Bilimleri (LIFE) ,Natural Sciences (SCI) ,Sinirbilim ve Davranış ,Deneysel ve Bilişsel Psikoloji ,PSİKOLOJİ, KLİNİK ,Natural Sciences ,DAVRANIŞ BİLİMLERİ - Abstract
This study examines the intermediary role of rumination in the relationship between childhood traumas in young adults and cognitive defusion, psychological acceptance, and suppression which is one of the emotion regulation strategies. In the quantitative stage of the study formed according to the explanatory sequential design, the intermediary role of rumination by using a structural equation model while in the qualitative stage, the intermediary role of rumination was analyzed through interviews using the interpretive phenomenology design. Personal Information Form, Childhood Trauma Scale, Short Form Ruminative Response Scale, Acceptance and Action Form II, Drexel Defusion Scale, and Emotion Regulation Scale were used in the research. At the end of the research, it was determined that childhood traumas have a negative effect on cognitive defusion and acceptance, while they have a positive effect on suppression. It was seen that rumination has a partial intermediary role in the relationship of childhood traumas with cognitive defusion, acceptance, and suppression. As a result of the qualitative analysis, twelve themes such as \"Constantly thinking about the past, not being able to move away from childhood traumas, not being able to forgive their parents, inability to get rid of negative thoughts, living in the past, moving away from a value-driven life, false expression of emotion, suppression of emotions, emotions reflected in behavior, coping with negative emotions and desired emotion regulation\" emerged concerning participants\" experiences of cognitive defusion, acceptance, and suppression. Although one of the purposes of using AAQ-II in the study was to support discussions about the scale via qualitative results, this was a limitation for the study. Therefore, although a high rate was obtained, it is not possible to infer that childhood traumas and rumination can explain acceptance behaviors. For this, much more quantitative and qualitative studies are needed. Other qualitative research findings are thought to support quantitative research findings.
- Published
- 2023
- Full Text
- View/download PDF
23. T.C. Sağlık Bakanlığı’nın Mobil Sağlık Uygulamalarının Bilinirliğine Yönelik Bir Araştırma
- Author
-
Elif Nisa YAYLA and Bülent ÇİZMECİ
- Subjects
Health Policy and Services ,Davranış Bilimleri ,General Computer Science ,İşletme ,Mobil Sağlık,Elektronik Sağlık,Sağlık Bakanlığı,Elektronik Devlet,Pazarlama ,Sağlık Politikaları ve Hizmetleri ,Behavioral Sciences ,Mobile Health,Electronic Health,Ministry of Health,Electronic Government,Marketing ,Management - Abstract
When today's mobile healthcare market is examined, applications developed for every age and need can be found. Within the scope of the study, it is aimed to evaluate the awareness, purpose and frequency of m-Health applications developed by the Ministry of Health of the Republic of Turkey, which keeps up with change and development. Among people who use mobile devices and reside in Turkey, 1,078 participants are reached with easy sampling method. The questionnaires used as data collection tools are carried out online on 18-31 January 2021 and only those that can be used are included in the study and analyzed with the SPSS Program. The Cronbach's Alpha Value of the study is determined as 0.757. It is observed that 28.8% of the participants use the applications at least once a month, 60.8% of them are aware of their use via the internet, 93% use them via mobile phones, and 97.6% recommend them to their acquaintances. Considering the awareness and use of the applications, it is found that the rates of applications other than e-Nabız, MHRS, Hayat Eve Sığar and City Hospitals mobile applications are lower. Considering the popularity and usage rates of m-health tools, it is recommended to conduct new researches on health literacy in order to determine the needs, development and promotion activities of these tools, to identify usage problems and to use them effectively. Considering the results of the study, it is thought that it will make significant contributions to the literature in terms of theoretical, practical and administrative development of the applications as the first comprehensive study conducted for m-Health tools., Günümüz mobil sağlık pazarı incelendiğinde her yaşa ve ihtiyaca göre geliştirilen uygulamalar bulunabilmektedir. Mevcut bu çalışma kapsamında değişime ve gelişime ayak uyduran T.C. Sağlık Bakanlığı’nın vatandaşlar için geliştirdiği m-Sağlık uygulamaların bilinirliği, kullanım amaçları ve sıklığının değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Türkiye’de ikamet eden ve mobil cihaz kullanan kişiler arasından kolayda örneklem yöntemi ile 1.078 katılımcıya ulaşılmıştır. Veri toplama aracı olarak kullanılan anketler 18-31 Ocak 2021 tarihinde online olarak gerçekleştirilmiş ve yalnız kullanılabilir olanları çalışmaya dahil edilerek SPSS Paket Programı ile analiz edilmiştir. Araştırmanın Cronbach’ Alpha Değeri 0,757 olarak saptanmıştır. Katılımcıların %28,8’inin ayda en az bir defa uygulamaları kullandığı, %60,8’inin internet aracılığı ile kullanımından haberdar olduğu, %93’ünün cep telefonu aracılığı ile kullandığı, %97,6’sının ise tanıdıklarına tavsiye ettiği görülmektedir. Uygulamaların haberdar olma ve kullanma durumları ele alındığında e-Nabız, MHRS, Hayat Eve Sığar ve Şehir Hastaneleri mobil uygulamaları dışındaki diğer uygulamaların oranlarının daha düşük olduğu sonucu saptanmıştır. M-Sağlık araçlarının bilinirliği ve kullanım oranları göz önüne alındığında bu araçların ihtiyaç tespiti, geliştirilmesi ve tanıtım faaliyetleri, kullanım sorunlarının tespit edilmesi ve etkin kullanımları için sağlık okuryazarlığına yönelik olarak yeni araştırmalar yapılması önerilmektedir. m-Sağlık araçlarına yönelik olarak yapılan ilk ve kapsamlı çalışmamızın sonuçları göz önünde bulundurularak uygulamalarının teorik, uygulama ve yönetimsel açıdan geliştirilmesi noktasında literatüre önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
24. Can women give up chemicals for a cleaner world? An experimental study
- Author
-
Özden Yalçinkaya Alkar and Suna Sohtaoğlu
- Subjects
Davranış Bilimleri ,Chemical cleaning agents,Environmental behavior,Self efficacy,Stages of change ,Kimyasal temizlik malzemeleri,Çevreci davranış,Özyeterlik,Değişim aşamaları ,General Medicine ,Psychology ,Behavioral Sciences - Abstract
Bu araştırmanın amacı temizlikte kullanılan kimyasalların zararlarına ilişkin verilen bir psikoeğitimin kimyasalları kullanma biçimi ve sıklığı, kimyasalları kullanma miktarını azaltmaya yönelik niyete ilişkin değişim aşaması ve özyeterlik algısı üzerindeki etkisinin boylamsal olarak incelenmesidir. Yöntem olarak zayıf deneysel desen kullanılmıştır. Araştırmaya 44 kadın gönüllü olarak katılmıştır. Katılımcılara evlerde kullanılan kimyasal temizlik maddelerinin çevreye ve insan sağlığına zararlarını anlatan bir psikoeğitim verilmiş ve katılımcıların psikoeğitim öncesi, hemen sonrası ve 3 ay sonrası bulundukları değişim aşamaları ve özyeterlikleri değerlendirilmiştir. Aynı zamanda psikoeğitim öncesinde kimyasal temizlik malzemelerini kullanma sıklıkları, kimyasallara ilişkin düşünceleri ile kullanma biçimleri değerlendirilmiş ve bu değerlendirme 3 ay sonra tekrarlanmıştır. Katılımcıların özyeterlik algılarındaki değişim Friedman, temizlik maddelerinin kullanım sıklığındaki değişim ise Marginal homojenlik testi ile değerlendirilmiştir. Analiz sonuçları incelendiğinde katılımcıların özyeterlilik algılarının psikoeğitimden hemen sonra anlamlı oranda arttığı (p, The aim of this study is to examine the effect of a psychoeducation about the harmful effects of chemicals used in cleaning on the frequency of using chemicals, the stages of change regarding the intention to reduce the amount of using chemicals, and perception of self-efficacy. The research is a longitudinal study which utilized weak experimental design. 44 women voluntarily participated in the study. Participants were provided with a psychoeducation about the harmful effects of chemical cleaning agents used in homes to the environment and human health. The stages of change and self-efficacy of the participants before, after and 3 months after the psychoeducation were evaluated. At the same time, the frequency of using chemical cleaning materials, their thoughts on chemicals and the way of using them were evaluated before the psychoeducation and this evaluation was repeated 3 months later. The change in the self-efficacy perceptions of the participants was evaluated with the Friedman test and the change in the frequency of using cleaning agents with the Marginal homogeneity test. When the analysis results were examined, it was found that the self-efficacy perceptions of the participants increased significantly right after the psychoeducation (p
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
25. The effect of innovative practices on the competitiveness of private airlines operating in İstanbul, according to employees
- Author
-
Nil KONYALILAR
- Subjects
Davranış Bilimleri ,İşletme ,İnovasyon,Rekabet gücü,İstanbul,Havayolu ,Innovation,Competitiveness,Istanbul,Airline ,Behavioral Sciences ,Management - Abstract
Bu araştırmada İstanbul’da faaliyet gösteren özel havayolu işletmelerinin inovasyon uygulamalarının işletme rekabet gücüne etkisi, çalışanların algısına göre incelenmektedir. Araştırmada inovatif uygulamaları ve rekabet gücünü açıklamaya yönelik ölçekler kullanılmıştır. Araştırmanın örneklem grubu İstanbul’da faaliyet gösteren havayolu işletmelerinde çalışan personellerden oluşmaktadır. Araştırmanın amacı doğrultusunda kolayda örneklem yöntemiyle 415 personelden anket formu kullanılarak veri toplanmıştır. Toplanan veriler SPSS ve Amos istatistik programları kullanılarak analize tabi tutulmuştur. Araştırmada kullanılan ölçekler Amos istatistik programı aracılığıyla yapısal eşitlik modelinde analiz edilmiştir. Elde edilen sonuçlar incelendiğinde, ürün, süreç ve pazarlama inovasyonlarının içsel ve küresel rekabet gücü algısını pozitif yönde anlamlı olarak etkilediği görülmüştür. Diğer yandan strateji inovasyonu, çalışanlara göre işletmelerin içsel ve küresel rekabet gücünü pozitif yönde anlamlı bir şekilde etkilememektedir., In this research, the effect of innovation practices of private airline companies operating in Istanbul on business competitiveness is examined according to the perception of the employees. Scales aimed at explaining innovative practices and competitiveness were used in the research. The sample group of the research consists of personnel working in airline companies operating in Istanbul. In line with the purpose of the research, data were collected from 415 personnel using a questionnaire form with convenience sampling method. The collected data were analyzed using SPSS and Amos statistical programs. The scales used in the research were analyzed in the structural equation model through the Amos statistical program. When the results are examined, product, process and marketing innovations affect the perception of internal and global competitiveness positively. On the other hand, strategy innovation does not positively affect the internal and global competitiveness of enterprises according to the employees.
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
26. ETHICAL CLIMATE PERCEPTION AND ITS ORGANIZATIONAL EFFECTS: APPLICATION IN HEALTH SECTOR
- Author
-
Tufan YAMAN
- Subjects
Davranış Bilimleri ,İşletme ,Ethical Climate perceptios ,Etik İklim Algısı,Örgütsel Özdeşleşme,İş Yükü Algısı,Örgütsel Etki ,Behavioral Sciences ,Management - Abstract
It was examined the effect of employee ethical climate perception, innovative work behavior, intention to quit and job performance, and the role of employees' workload and identification with the organization in this effect. Data obtained from healthcare professionals were analyzed with SPSS and AMOS programs, using scales whose validity and reliability were made in our country. As a result of the research, it was found that employees have a common ethical climate perception and this perception affects attitude (intention to leave and job performance) and behavior (innovative work behavior), employee workload perception only regulates the relationship between ethical climate perception and work performance, and employee ethical climate perception ; It has been determined that some of the effects on employee attitudes and behaviors are provided by organizational identification, that it affects the employee's intention to leave, job performance and innovative work behavior, and that the variables according to the employee demographic structure (age, gender, marital status, education level, work experience, position in the business) differed significantly except gender and health worker occupational group. It is anticipated that the research findings will provide benefit and guidance., Çalışan etik iklim algısının, yenilikçi iş davranışı, işten ayrılma niyeti ve iş performansı üzerinde yarattığı etki ve bu etkide çalışanların iş yükü ve örgütle özdeşleşmelerinin rolü incelenmiştir. Geçerliliği ve güvenilirliği ülkemizde yapılmış ölçekler kullanılarak sağlık çalışanlarından elde edilen veriler, SPSS ve AMOS programları ile analiz edilmiştir. Araştırma neticesinde, çalışanların ortak etik iklim algısına sahip olduğu ve bu algının tutum (işten ayrılma niyeti ve iş performansı) ve davranışı (yenilikçi iş davranışı) etkilediği, çalışan iş yükü algısının sadece etik iklim algısı ile iş performansı arasındaki ilişkiyi düzenlediği, çalışan etik iklim algısının; çalışan tutum ve davranışları üzerinde oluşturduğu etkinin bir kısmının örgütsel özdeşleşme ile sağlandığı, çalışan işten ayrılma niyetini, iş performansını ve yenilikçi iş davranışını etkilediği, çalışan demografik yapısına (yaş, cinsiyet, medeni durum, eğitim düzeyi,iş tecrübesi, işletmedeki konum) göre değişkenlerin (cinsiyet ve sağlık çalışanı meslek grubu hariç) anlamlı olarak farklılaştığı tespit edilmiştir. Araştırma bulgularının fayda ve yönlendirme sağlayacağı öngörülmektedir.
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
27. DUYGUSAL ZEKÂ VE TÜKENMİŞLİK: BİBLİYOMETRİK BİR ÇALIŞMA
- Author
-
Aslı Çillioğlu Karademir and Faruk Örs
- Subjects
Davranış Bilimleri ,İşletme ,Duygusal Zeka,Tükenmişlik,Bibliyometrik Analiz ,General Earth and Planetary Sciences ,Behavioral Sciences ,Management ,General Environmental Science - Abstract
Özellikle 2000’li yıllardaki çalışmalarda duygusal zekânın iş başarısına yüksek etkisinin olduğu görüldükçe duygusal zekâ konusu işletmelerin daha fazla ilgisini çekmiştir. Benzer şekilde, tükenmişlik sürecinde kişinin iş ve bireysel hayatında çok çeşitli etkilerin hissedilmesi, bireyleri ve iş verenleri bu konu üzerinde daha fazla düşünmeye ve emek sarf etmeye yöneltmektedir. Bu araştırmada, Türkiye’de 2006-2019 yılları arasında duygusal zekâ ve tükenmişlik değişkenlerinin birlikte ele alındığı ulusal lisansüstü tezler ve makaleler bibliyometrik analiz yöntemi kullanılarak incelenmiştir. Çalışmaların genellikle eğitim ve sağlık sektöründe hazırlandığı, buna paralel olarak en fazla kullanılan anahtar kelimelerin sağlık çalışanları ve eğitim iş göreni kelimeleri olduğu görülmüştür. Çalışmaların biri hariç tamamında ampirik yöntem tercih edilmiştir. Tezlerin ağırlıkta olduğu örneklemde her çalışmada yaklaşık 88 olmak üzere toplamda 1934 kaynak kullanılmıştır. Tez çalışmalarında ulusal kaynak kullanımı, makale çalışmalarında ise uluslararası kaynak kullanımı daha fazladır. En çok atıf verilen üç yazar, duygusal zekâ ve tükenmişlik kavramsal çerçevesini çizen ilk araştırmacılardan Mayer ve Maslach, Goleman ile Salovey olmuştur. Sonuçlara göre özellikle, iki değişkenin birlikte ele alındığı çalışma sayısının sınırlı olması ve belirli sektörlerde yürütülmesi dikkat çekmektedir. Bu noktada, Türkiye’de bu iki konuyla ilgili kuramsal çalışmalar yapılarak alana katkı sağlanabileceği ve çeşitli sektörler arasında tükenmişlik seviyeleri ve duygusal zekâ özelliği farklılıklarının tespit edilmesinin yararlı olacağı düşünülmektedir.
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
28. Examining the Concept of Maladaptive Daydreaming Using Film Analysis Method
- Author
-
Faruk Caner Yam
- Subjects
Psychiatry and Mental health ,Davranış Bilimleri ,Daydreaming,maladaptive daydreaming,maladaptive daydreamers,film analysis ,Hayal Kurma,Uyumsuz Hayalperest,Film Analizi,Uyumsuz hayal kurma ,Behavioral Sciences ,Biological Psychiatry - Abstract
Bu araştırmada Eli Somer tarafından tanımlanan uyumsuz hayal kurma kavramını film analizi yöntemiyle incelenmek ve örnek olaylarla somutlaştırmak amaçlanmıştır. Uyumsuz hayal kurma bireylerin işlerine, akademik çalışmalarına odaklanmalarını engelleyen ve kişilerarası sosyal ilişkileri olumsuz etkileyecek şekilde ortaya çıkan hayal kurma davranışları olarak tanımlanmaktadır. Bu araştırmada orijinal adı The Sleep Science olan Türkçe’ye Rüya Bilmecesi olarak çevrilen film uyumsuz hayal kurma davranışları açısından analiz edilmiştir. Yapılan bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden biri olan doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Bu doğrultuda ilgili filmin bazı sahneleri uyumsuz hayal kurma davranışları açsından incelemiştir. Diğer açıdan uyumsuz hayalperestlerin günlük yaşamlarında ne gibi zorluklar yaşadığı örnek sahneler analiz edilerek ortaya konulmaya çalışılmıştır. Filmin baş kahramanı Stephane'nin deneyimlerine bakıldığında uyumsuz hayal kurmanın bireylerin yaşamları üzerinde olumsuz etkileri olduğu açıktır. Uyumsuz hayal kurma kavramının bireylerin iyi oluşları, zihinsel aktiviteleri, akademik ve sosyal yaşantıları üzerinde olumsuz etkisi olabilecek bir durum olduğu dikkati çekmektedir., The aim of this study was to examine the concept of maladaptive daydreaming, defined by Eli Somer, with the method of film analysis and to concretize it with case studies. Maladaptive daydreaming is defined as the daydreaming behaviors that prevent individuals from focusing on their job and academic studies and that negatively affect interpersonal social relations. In the study, the movie The Sleep Science was analyzed in terms of maladaptive daydreaming. In this study, document analysis method, which is one of the qualitative research methods, was used. Accordingly, some scenes of the film concerned were examined in terms of maladaptive daydreaming behaviors. On the other hand, it has been tried to reveal what kind of difficulties the maladaptive daydreamers experience in their daily lives by analyzing the sample scenes. Considering the experiences of Stephane, the protagonist of the film, it is clear that maladaptive daydreaming has negative effects on the lives of individuals. It is noteworthy that the concept of maladaptive daydreaming is a situation that may have a negative impact on individuals' well-being, mental activities, academic and social lives.
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
29. Effects of Automatic Thoughts and Coping With Stress Mechanisms on Intolerance to Uncertainty in Adult Period
- Author
-
İzzet PARMAKSIZ
- Subjects
Psychiatry and Mental health ,Stres,stresle başa çıkma,belirsizliğe tahammülsüzlük,otomatik düşünceler,otomatik düşünceler,yetişkin ,Davranış Bilimleri ,Stress,coping with stress,intolerance to uncertainty,automatic thoughts ,Behavioral Sciences ,Biological Psychiatry - Abstract
Bu çalışmada stresle başa çıkma ve belirsizliğe tahammülsüzlük ve otomatik düşünceler arasındaki ilişkileri saptamak amaçlanmıştır. Araştırma örneklemi Orta Anadolu’da yaşayan 393 (Erkek:194, Kadın:199) gönüllü katılımcıdan oluşmaktadır. Araştırma verileri Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği, Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeği, Otomatik Düşünceler Ölçeği ve araştırmacı tarafından geliştirilen kişisel bilgi formu kullanılarak toplanmıştır. Yapılan analizlerde belirsizliğe tahammülsüzlük, otomatik düşünceler ve stresle başa çıkmanın alt boyutları (kendine güvenli yaklaşım, çaresiz yaklaşım, iyimser yaklaşım, boyun eğici yaklaşım, sosyal destek yaklaşımı) arasında anlamlı ilişkiler saptanmıştır. Yapılan regresyon analizinde stresle başa çıkma tarzlarının ve otomatik düşüncelerin belirsizliğe tahammülsüzlüğü yordadığı saptanmıştır. Bu çalışmanın sonuçlarına bakılarak ruh sağlığının korunması için olumlu stresle başa çıkma mekanizmalarının öğretilmesine ve bireylerde belirsizliğe tahammülsüzlüğü yordayan olumsuz otomatik düşüncelerin belirlenmesine yönelik eğitimler düzenlenebilir. Bu konularda sorun yaşayan bireyler psiko-eğitsel grup uygulamalarına dâhil edilebilir., The aim of this study was to determine the relationships between coping with stress, intolerance to uncertainty and automatic thoughts. The research sample consists of 393 (Male: 194, Female: 199) volunteer participants living in Central Anatolia. The research data were collected using the Stress Coping Styles Scale, Intolerance to Uncertainty Scale, Automatic Thoughts Scale and a personal information form developed by the researcher. Significant relationships were found between intolerance to uncertainty, automatic thoughts and sub-dimensions of coping with stress (self-confident, helpless style, optimistic, submissive, seeking social support). In the regression analysis, it was determined that coping with stress and automatic thoughts predicted intolerance to uncertainty. To protect mental health, based on the results of this study, trainings can be organized to teach positive stress coping mechanisms and to identify negative automatic thoughts that predict intolerance to uncertainty in individuals. Individuals who have problems with these issues can be included in psycho-educational group practices.
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
30. Relationship between Individuals' Levels of Pain, Physical Activity and Problematic Internet Use in the COVID-19 Pandemic
- Author
-
Önder Baltaci, Anıl Özüdoğru, Ömer Faruk Akbulut, and Muhammed Samed Dalakçi
- Subjects
Davranış Bilimleri ,education ,General Engineering ,Pain,physical activity,problematic internet use,COVID-19,gender ,Behavioral Sciences ,Ağrı,Fiziksel Aktivite,Problemli İnternet Kullanımı,COVID-19,Cinsiyet - Abstract
Objective: The aim of this research is to examine the role of sex with physical activity and problematic internet use as predictors of pain levels caused by individuals ' use of technology during the covid-19 pandemic. Method: The research was carried out by relational screening method. The participants of the study are 296 adult individuals over the age of 18 living in Turkey, 198 of whom are female (66.9%) and 98 of whom are male (33.1%), who use the internet actively. In the study, "Problematic Internet Use Scale-Short Form-6", "International Physical Activity Questionnaire - Short Form" and "Personal Information Form" were used. Results: A negatively significant association was found between pain levels and physical activity levels caused by individuals ' use of technology during the COVID-19 pandemic, while a positively significant association was found between problematic internet usage levels. In addition, gender, physical activity, and problematic internet use variables were found to together explain 18.3% of the total variance in pain caused by technology use. Conclusion: During the pandemic period, physical activity, problematic internet use and gender factors were found to have an important place in the level of pain caused by individuals ' use of technology., Amaç: Bu araştırmanın amacı, COVID-19 pandemisi döneminde bireylerin teknoloji kullanımlarından kaynaklı ağrı düzeylerinin yordayıcıları olarak fiziksel aktivite ve problemli internet kullanım düzeyi ile cinsiyetin rolünü incelemektir. Yöntem: Araştırma, ilişkisel tarama yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın katılımcılarını, Türkiye’de yaşayan 18 yaş üzeri ve aktif internet kullanan 198’i kadın (%66.9) 98’i erkek olmak üzere (%33.1) 296 yetişkin birey oluşturmaktadır. Araştırmada; “Problemli İnternet Kullanımı Ölçeği-Kısa Form-6”, “Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi – Kısa Form” ve “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. Bulgular: Bireylerin COVID-19 pandemisi döneminde teknoloji kullanımlarından kaynaklı ağrı düzeyleri ile fiziksel aktivite düzeyleri arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki bulunurken, problemli internet kullanımı düzeyleri arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Ayrıca cinsiyet, fiziksel aktivite ve problemli internet kullanımı değişkenleri birlikte, teknoloji kullanımından kaynaklanan ağrıdaki toplam varyansın %18.3’ünü açıkladığı görülmüştür. Sonuç: Pandemi döneminde bireylerin teknoloji kullanımlarından kaynaklanan ağrı düzeylerinde fiziksel aktivite, problemli internet kullanımı ve cinsiyet faktörlerinin önemli bir yere sahip olduğu görülmüştür.
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
31. Dış mekan oyunları ile dijital oyun bağımlılığı arasındaki ilişki
- Author
-
Ebru BOĞA BARAN, Mehmet SAĞLAM, Dicle Üniversitesi, Ergani Meslek Yüksek Okulu, Çocuk Bakımı ve Gençlik Hizmetleri Bölümü, and Baran, Ebru Boğa
- Subjects
Dijital oyun ,Outdoor play ,General Engineering ,Dış mekan oyunları ,Game ,Dışarıda oyun ,Outdoor games ,Digital game addiction ,digital game ,digital game addiction ,outdoor play ,outdoor games ,Digital game ,Davranış Bilimleri ,Dijital oyun bağımlılığı ,Oyun ,Dijital Oyun ,Dijital Oyun Bağımlılığı ,Dışarıda Oyun ,Dış Mekan Oyunları ,Behavioral Sciences - Abstract
Amaç: Bu çalışmada dijital oyun bağımlılığı ile dış mekân oyunları arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır.Yöntem: Çalışma nicel yöntem ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak; araştırmacı tarafından hazırlanan Demografik Bilgi Formu, çocuklar ve ailelere yönelik hazırlanan ve uzman görüşü alınarak oluşturulan Anket Formu ve “Çocuklar İçin Dijital Oyun Bağımlılığı Ölçeği” kullanılmıştır. Bulgular: Çalışma sonucunda dijital oyun bağımlılığı ile; çocukların dışarıda oyun oynama düşünceleri, oyun oynama süresi, dışarıda oyun oynama durumu ve evde dijital oyun oynama durumu arasında anlamlı bir fark olmadığı; dışarıda oyun oynanan yerler ile arkadaş ilişkileri arasında anlamlı bir fark olduğu saptanmıştır.Sonuç: Evde sınırsız internet bulunsa da çocukların dışarıda oyun oynamaktan hoşlandığı, evinde kendisine ait bilgisayarı ve akıllı telefonu bulunmayan çocukların ise dışarıda oyun oynamaktan daha çok hoşlandığı saptanmıştır., Objective: The aim of this study was to examine the relationship between Digital Game Addiction and Outdoor Games.Method: The study was carried out by quantitative method.. As a data collection tool in research; The Demographic Information Form prepared by the researcher, Questionnaire Form prepared for children and their families by taking expert opinion, and the “Digital Game Addiction Scale for Children” were used. Results: With digital game addiction; there was no significant difference between children's thoughts of playing outside, duration of playing, playing outside and playing digital games at home; it was determined that there is a significant difference between the places where games are played outside and the relationships with friends.Conclusion: Although there is unlimited internet at home, children like to play outside, and children who do not have their own computer and smart phone at home prefer to play outside.
- Published
- 2023
32. ATIK YÖNETİMİ VE SIFIR ATIK PROJESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: İSTANBUL İLİ ÖRNEĞİ
- Author
-
BULUT, Arzu and ŞENGÜL, Halil
- Subjects
Waste Management ,Zero Waste Project ,Solid Waste ,Environmental Health ,Istanbul ,Davranış Bilimleri ,Health Care Sciences and Services ,Sıfır Atık Projesi ,Katı Atık ,Çevre Sağlığı ,İstanbul ,Atık Yönetimi ,Sağlık Bilimleri ve Hizmetleri ,Behavioral Sciences - Abstract
The aim of this study is to examine the perception levels of individuals residing in Istanbul toward waste management and zero-waste project. This study is research in cross-sectional and descriptive design. The population of the study consists of individuals aged 18 and over residing in Istanbul, and the sample size consists of 384 individuals, 161 males and 229 females, with ages ranging from 18 to 66. The questionnaires were delivered to the participants selected according to the convenience sampling method via Google forms and a face-to-face interview. All statistical analyses used the IBM SPSS package program. Marital status with Waste Management and Zero Waste Project Scale total (p, Bu çalışmanın amacı, İstanbul'da ikamet eden bireylerin atık yönetimi ve sıfır atık projesine yönelik algı düzeylerini incelemektedir. Bu çalışma kesitsel ve tanımlayıcı tasarımda bir araştırmadır. Araştırmanın evrenini, İstanbul'da ikamet eden 18 yaş ve üzeri bireyler olup, örneklem büyüklüğü, yaşları 18 ile 66 arasında değişen 161 erkek ve 229 kadın olmak üzere 384 kişiden oluşmaktadır. Anketler, kolayda örnekleme yöntemine göre seçilen katılımcılara Google formlar ve yüz yüze görüşme yoluyla ulaştırılmıştır. Tüm istatistiksel analizlerde IBM SPSS paket programı kullanılmıştır. Medeni durum ile Atık Yönetimi ve Sıfır Atık Projesi Ölçeği toplam (p
- Published
- 2022
33. Annelerin paylaşan ebeveynlik (sharenting) eylemlerini inceleyen ölçek geliştirme çalışması
- Author
-
ALEMDAR, Ezgi and KAHRAMAN, Süleyman
- Subjects
Davranış Bilimleri ,Sharenting ,Social media ,Motherhood ,Scale development ,Paylaşan ebeveynlik ,Sosyal medya ,Annelik ,Ölçek geliştirme ,Behavioral Sciences - Abstract
In this study, it was aimed to develop a scale to examine mothers’ sharenting behaviors. In the process of the scale development, first, the literature review was carried out and in the light of those necessary regulations, a pilot study was carried out with 125 participants with a form including 22 items. After the pilot application, a form with 17 items was created. Then the exploratory factor analysis performed on 342 participants and 17-item structure was able to explain 71.2% of the 4-factor variance. These 4 factors are named as “Sharing Behavior”, “Social Comparison Behavior”, “Positive Feedback Effect”, and “Negative Feedback Effect”. A confirmatory factor analysis on the final version of the scale was carried out and the model was validated. The Cronbach’s Alfa value for internal consistency was checked and The Sharenting Scale was found to have sufficient levels of reliability and validity., Bu çalışmada annelerin paylaşan ebeveynlik (Sharenting) eylemlerini inceleyen bir ölçek geliştirmek amaçlanmıştır. Ölçek geliştirme sürecinde kapsamlı bir literatür taraması yapılmıştır ve ilgili alanyazın doğrultusunda oluşturulan 22 maddelik formun 125 katılımcı ile pilot uygulaması gerçekleştirilmiştir. Pilot uygulama sonrasındaki incelemelerde 17 maddelik form ortaya çıkmıştır. 342 katılımcı anne üzerinde yapılan açımlayıcı faktör analiziyle 4 faktörlü varyansın %71,2’sini açıklayan 17 maddeli bir yapı elde edilmiştir. Bu 4 faktör sırasıyla “Paylaşım Davranışı”, “Sosyal Karşılaştırma Davranışı”, “Olumlu Geri Bildirim Etkisi” ve “Olumsuz Geri Bildirim Etkisi” olarak isimlendirilmiştir. Ölçek formunun elde edilen son hali doğrulayıcı faktör analizi ile değerlendirilmiş ve model doğrulanmıştır. Cronbach Alfa iç tutarlılık değeri ölçeğin güvenirlik analizi için incelenmiştir. Elde edilen bulgular doğrultusunda paylaşan ebeveynlik ölçeğinin (PEÖ) annelerde uygulanması için asgari düzeyde standardizasyon değerlerine sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
- Published
- 2022
34. Tütün Ürünleri ve Sigara Denetimlerine Yönelik Farklı Bir Bakış
- Author
-
BENLİ, Ali Ramazan
- Subjects
Davranış Bilimleri ,tütün denetimi ,sigara denetimi ,sigara bırakma poliklinikleri ,Behavioral Sciences - Abstract
Tütün ve sigara kullanımının kontrol altına alınması amacıyla mevzuat düzenlemeleri yapılmıştır. Bunların uygulanmasında sahada çeşitli sorunlar yaşanmakta ve etkin bir sonuç alınamamaktadır. Bunun nedenlerinden biri ise denetim ile verilen cezaların sadece içicilik üzerine yoğunlaşıldığı ve cezaların yönlendiriciliğinin bulunmamasıdır. İl Sağlık Müdürlüklerinin denetim ekiplerinin oluşturulmasında ve sekreteryasında aktif görev almalarından ziyade tütün ve tütün ürünlerinin zararları, pasif içicilik, bağımlılığın getirdiği sonuçlar, sigara bırakma polikliniklerine yönlendirme gibi eğitim tarafında yer almaları daha verimli olacaktır. Bu yazıda sigara bırakma polikliniklerinin daha etkin ve verimli çalışması için de cezadan tedaviye giden bir süreç önerilmiştir.
- Published
- 2022
35. Öğretmenlerin Örgütsel Adalet Algılarına Yönelik Bir Literatür İncelemesi
- Author
-
YAZICI, Hasan, YAZICI, Nermin, and SARI, Hasan
- Subjects
Davranış Bilimleri ,Organizational Justice ,Teaching ,Literature review ,Örgütsel Adalet ,Öğretmenlik ,Literatür incelemesi ,Behavioral Sciences - Abstract
With this research, it is aimed to present a literature review on teachers' perceptions of organizational justice. For this purpose, articles on organizational justice perceptions in the Dergi Park; The type and method of the studies, the type of organizational justice variable used in the studies, the variables associated with the studies, the most published journals, the most cited studies, the distribution of studies by years and the distribution of studies according to school type were examined. The important findings reached as a result of the examination; Most of the studies are quantitative and mostly teachers' perception of justice is effective on organizational commitment and performance., Bu araştırmayla, öğretmenlerin örgütsel adalet algılarına yönelik bir literatür incelemesi sunmak amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda Dergi Park’ta örgütsel adalet algılarını içeren makaleler; çalışmaların türü ve yöntemi, çalışmalarda kullanılan örgütsel adalet değişkenin türü, çalışmalarının ilişkilendirildiği değişkenler, en çok yayın yapan dergiler, en çok atıf alan çalışmalar, çalışmaların yıllara göre dağılımı ve çalışmaların okul türüne göre dağılımı açısından incelenmiştir. Yapılan inceleme sonucunda ulaşılan önemli bulgular; araştırmaların büyük çoğunluğunun nicel olduğu ve çoğunlukla öğretmenlerin adalet algısının, örgütsel bağlılık ve performans üzerinde etkili olduğudur.
- Published
- 2022
36. Examination of Mushroom Management Perceptions of Healthcare Professionals in terms of Demographic Characteristics
- Author
-
YALAP, Osman and YAZAR POYRAZ, Zöhre
- Subjects
Mushroom Management ,Health Sector ,One-Way Communication ,Davranış Bilimleri ,Mantar Yönetim ,Sağlık Sektörü ,Tek Yönlü İletişim ,Behavioral Sciences - Abstract
Mantar yönetim tarzı, yönetici ile çalışan arasındaki ilişkinin mantar yetiştiriciliğine benzetildiği, çalışanların sadece işi yapacak kadar bilgiye sahip olduğu, örgütsel davranış disiplini bağlamında olumlu ve olumsuz yanları bulunan bir yönetim tarzıdır. Bu çalışmada, kamu hastaneleri ve özel hastanelerde görev yapan sağlık çalışanlarının mantar yönetim algılarının belirlenmesi ve ilgili çalışanların demografik özellikleri ile mantar yönetim algıları arasındaki farklılıkların tespit edilmesi amaçlanmıştır. Araştırmada nicel yöntem tercih edilmiş olup, anketler kamu hastaneleri ve özel hastanelerde görev yapan 465 sağlık çalışanına uygulanmıştır. Online anket yoluyla elde edilen veriler SPSS ve LISREL istatistik programları kullanılarak analiz edilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre, kamu hastaneleri ve özel sektör hastanelerde görev yapan sağlık çalışanlarının mantar yönetim algısı ve alt boyutları ile anlamlı farklılıklar tespit edilmiştir. Ayrıca, sağlık çalışanlarının eğitim durumları ile mantar yönetim algı düzeyleri arasında anlamlı farklar saptanmıştır., Mushroom management style is a management style in which the relationship between the manager and the employee is likened to mushroom cultivation, the employees only have enough knowledge to do the job, and it has positive and negative aspects in the context of organizational behavior discipline. In the current study, it was aimed to determine the mushroom management perceptions of the healthcare professionals working in public and private hospitals and to determine the differences between the demographic characteristics of the related employees and the mushroom management perceptions. Quantitative method was preferred in the research and the questionnaires were applied to 465 health workers working in public and private hospitals. The data obtained through the online survey were analyzed using SPSS and LISREL statistical programs. According to the results obtained, significant differences were found in the mushroom management perception and sub-dimensions of health workers working in public hospitals and private sector hospitals. In addition, significant differences were found between the education levels of healthcare workers and their mushroom management perception levels.
- Published
- 2022
37. KULLANIMLAR VE DOYUMLAR YAKLAŞIMI ÇERÇEVESİNDE SOSYAL MEDYA UYGULAMALARI
- Author
-
Tuba KÖKSAL
- Subjects
Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımı ,Sosyal Medya Uygulamaları ,İletişim Sosyolojisi ,Dijital Platformlar ,Davranış Bilimleri ,Uses and Gratifications Approach ,Social Media Applications ,Sociology Communication ,Digital Platforms ,Communication ,İletişim ,General Medicine ,Behavioral Sciences - Abstract
Gelişen dijital medya platformları ile birlikte insanların kitle iletişim araçlarından beklentileri de farklılaşmaktadır. Bireyin kişisel özelliklerinin yanı sıra kullandığı sosyal medya uygulamalarına göre içerik beklentileri de değişim göstermektedir. Dijital platformlar ve sosyal medya aracılığıyla bireyler gündelik yaşama ait ihtiyaçlarını karşılayabilmektedir. Bu makale ile Youtube, Twitter, Facebook, Instagram gibi sosyal medya uygulamaları sıklıkla kullanan bireylerin sosyal medyayı kullanım amaçları; kullanımlar ve doyumlar kuramı çerçevesinde incelenmiştir. Bireyler dijital uygulamalar aracılığıyla; oyun oynamak, siyasi gündemi takip etmek, tartışma gruplarını takip etmek, siyasi mesajlar atmak ya da paylaşımlara yorum yapmak gibi etkileşimlerde bulunabilmektedirler. Kullanımlar ve doyumlar açısından dijital platformlar incelendiğinde sosyal medyanın interaktif kullanım özelliği ile kullanıcıların gereksinimlerini etkin bir biçimde karşıladığı gözlemlenmektedir. Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı ilk olarak geleneksel medya çerçevesinde düşünülse de dijital medyanın özellikleri ve imkanları ölçüsünde bireylerin ihtiyaçlarına sanal ortamlarda çok boyutlu bir biçimde karşılık gelmesi nedeniyle daha etkin bir biçimde kapsamaktadır. Sosyal medya uygulamalarının kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı çerçevesinde incelenmesi gelişen iletişim araçlarının toplumsal etkilerini gözlemlemek açısından önemlidir., People's expectations from mass media are being differentiated along with the developing digital media platforms. In addition to the personal characteristics, content expectations of the individual are changing based on the social media applications they use. Individuals are able to meet their daily needs through digital platforms and social media. This article examines the purposes of social media usage of individuals who frequently use social media applications such as Youtube, Twitter, Facebook, Instagram within the framework of uses and gratifications theory. Through digital applications, individuals can be involved in interactions such as playing games, staying abreast with the political agenda, following discussion groups, sending political messages or commenting on posts. When digital platforms are examined in terms of uses and gratifications, it is observed that social media meets the needs of users effectively with its interactive use feature. Although the uses and gratifications approach is first considered within the framework of traditional media, it covers the digital media more effectively because it corresponds to the needs of individuals in a multidimensional way in virtual environments within the scope of the its characteristics and possibilities. Examination of social media applications within the framework of uses and gratifications approach is important in terms of observing the social effects of developing communication tools.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
38. A review of the relationship between decision making styles and personality traits
- Author
-
ESER, GÜL and Eser G.
- Subjects
Social Sciences and Humanities ,BEHAVIORAL SCIENCES ,Social Sciences (SOC) ,NEUROSCIENCE & BEHAVIOR ,Sosyal Bilimler ve Beşeri Bilimler ,Pazarlama ,Strategy and Management ,Life Sciences (LIFE) ,Experimental and Cognitive Psychology ,İşletme ve Uluslararası Yönetim ,Decision making styles ,Karar verme stilleri ,Behavioral Neuroscience ,Yaşam Bilimleri ,Strateji ve Yönetim ,Sosyal ve Beşeri Bilimler ,Social Sciences & Humanities ,Business and International Management ,Marketing ,kişilik ,Genel İşletme, Yönetim ve Muhasebe ,Life Sciences ,Nöropsikoloji ve Fizyolojik Psikoloji ,Davranışsal Sinirbilim ,Behavioural Sciences ,General Business, Management and Accounting ,Management ,BUSINESS ,Neuropsychology and Physiological Psychology ,Davranış Bilimleri ,Yaşam Bilimleri (LIFE) ,İŞLETME ,personality ,Sinirbilim ve Davranış ,Ekonomi ve İş ,ECONOMICS & BUSINESS ,personality traits ,Sosyal Bilimler (SOC) ,Deneysel ve Bilişsel Psikoloji ,DAVRANIŞ BİLİMLERİ ,kişilik özellikleri - Abstract
Yönetici kimdir ve ne yapar sorusuna en kısa ve net olarak “karar alıcıdır” yanıtı verilebilir. Günlük işleyiş içerisinde bazen rutin bazen de ani ve beklenmedik şekilde gelişen olaylar karşısında her defasında seçim yaparak karar vermek durumunda olan yöneticilerin etkin olup olmadıkları aslında verdikleri bu kararlar sonucunda ortaya çıkmaktadır. Karar verme süreci, karar verme yöntem ve teknikleri, etkin karar verme, karar verme stilleri ve bunlar üzerinde etkili olan faktörlere ilişkin araştırmalar gittikçe artmaktadır. Özellikle kararlara katılım, etik karar verme, etik ikilemler, pazarlamada satın almaya ilişkin kararlar ve son zamanlarda davranışsal iktisat alanında incelenen karar verme biçimleri alan yazında güncel araştırma alanlarındandır. Karar verme süreci incelenirken ele alınan önemli unsurlardan birisi de bireylerin karar verme stilleridir. Karar verme stilleri bireylerin karar verme aşamasında sergiledikleri tutum ve yaklaşımları açıklamaktadır. Karar verme stilleri üzerinde bireysel pek çok değişken etkili olmakla beraber ilk akla gelen değişkenlerden birisi de kişiliktir. Bu araştırma kapsamında da kişilik özelliklerinin karar verme stilleri üzerindeki etkilerinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Bu doğrultuda yazında karar verme stilleri ve kişilik arasındaki ilişkiyi inceleyen makale ve doktora tezleri, araştırma kapsamında kullandıkları ölçekler, ölçeklerin alt boyutları ve sonuçları bağlamında analiz edilerek kişilik özellikleri ve karar verme stilleri arasındaki ilişkiye dair bir değerlendirme yapılması ve sonuçların tablolar halinde sunulması hedeflenmiştir. Bu değerlendirme sonucunda yazında sıklıkla kullanılan karar verme stilleri ve kişilik özellikleri arasında tutarlı sayılabilecek ilişkilerin gözlemlendiği görülmüştür. A manager is someone who makes decisions, and the degree of accuracy of those decisions—whether made daily or in times of crisis—largely determines how well that person can manage. A lot of attention is being paid to research on the decisionmaking process, decision-making strategies, marketing and behavioral economics. One of the main topics for research is decision-making styles. The primary attitudes and behaviors of decision makers are explained by their decision-making styles. Personality is one of its primary antecedents. The purpose of this study is to determine the effect of personality traits on decision-making styles. In this regard, articles and dissertations that examine the relationship between personality and decisionmaking styles were analyzed in the terms of their scales, sub-dimensions and results. Results reveal that there are consistent relationships between personality traits and decision-making styles.
- Published
- 2022
39. PSİKOLOJİK SERMAYENİN TÜKENMİŞLİK ÜZERİNDEKİ ETKİSİNDE ÖZ-ŞEFKATİN ARACILIK ROLÜ
- Author
-
Sema POLATCI and Elif BAYGIN
- Subjects
Davranış Bilimleri ,İşletme ,Psikolojik Sermaye ,Öz-Şefkat ,Tükenmişlik ,Process Macro ,Covid-19 Salgını ,Psychological Capital ,Self-Compassion ,Burnout ,Covid-19 Outbreak ,Behavioral Sciences ,Management - Abstract
Bu çalışmanın temel amacı, kamu hastanesinde görev yapan personelin psikolojik sermaye düzeylerinin tükenmişlikleri üzerindeki etkisinde öz-şefkat düzeylerinin dolaylı bir etkiye (aracı rol) sahip olup olmadığını belirlemektir. İlgili amaç doğrultusunda araştırmanın evrenini Tokat ili ve ilçelerinde görev yapan 4446 kamu hastanesi personeli oluşturmuştur. Araştırma kapsamında elektronik ortamda (surveey.com aracılığıyla) hazırlanan anket formu örnekleme ulaştırılmıştır. 206 katılımcıdan elde edilen veri ile araştırmanın amacı kapsamında oluşturulan modeli test etmek için aracılık analizi gerçekleştirilmiştir. Bu analiz, SPSS programına eklenen Process Macro uygulaması üzerinden yapılmıştır. Analiz sonuçları, psikolojik sermaye ve öz-şefkatin tükenmişlik üzerinde negatif yönde bir etkisi olduğunu göstermiştir. Ayrıca psikolojik sermayenin öz-şefkat üzerinde pozitif yönde etkisi tespit edilmiştir. Araştırmanın özgün sonucu ise, psikolojik sermayenin tükenmişlik üzerindeki etkisinde öz-şefkatin yüksek değerde bir dolaylı etkiye sahip olduğudur. Mevcut bulgular yazın ışığında tartışılmış, gelecek araştırmalar ve uygulayıcılar için öneriler geliştirilmiştir., The main purpose of this study is to determine whether the self-compassion levels have an indirect effect (intermediary role) in the relationship between psychological capital levels of the personnel working in the public hospital and their burnout. In line with the related purpose, the population of the research consisted of 4446 public hospital personnel working in Tokat province and its districts. Within the scope of the research, the questionnaire form prepared electronically (via surveey.com) was sent to the sample. Mediation analysis was conducted to test the model created within the scope of the purpose of the study with the data obtained from 206 participants. This analysis was made over the Process Macro application added to the SPSS program. Analysis results showed that psychological capital and self-compassion had a negative effect on burnout. In addition, a positive effect of psychological capital on self-compassion has been determined. The most original result of the study is that self-compassion has a high indirect effect on the relationship between psychological capital and burnout. Results of the study were discussed in the light of the literature, and recommendations were suggested for future researches and practitioners.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
40. ÖLDÜRME SUÇUNUN SOSYOLOJİK SEBEPLERİ
- Author
-
Leyla Ocakli
- Subjects
Geography ,Suç,öldürme,cinayet,toplumsal yapı,kültür ,Davranış Bilimleri ,Crime,killing,homicide,social structure,culture ,Homicide ,General Engineering ,Behavioral Sciences ,Demography - Abstract
Homicide news are frequently encountered in the mass and printed media. Though the situations that lead to homicide vary, it is possible to say that reasons such as insanity, killing with the motive of custom, economic problems, jealousy, drug use, honor killings, street fighting, insults are the main situations that lead to homicide. Regardless of the motivation, every homicide has a biological, psychological or sociological reason, and this study aims to explain the sociological reasons of the killing crime. In this context, crime and crime theories are mentioned in this study and general causes of criminal behavior are emphasized. After explaining the crime theories, homicide rates in the World and Turkey are examined and it is observed that income level and cultural structure is quite effective on homicide. It is seen that the suicidal tendency and homicide tendency differ according to the economic competence and cultural structure of the countries. Thus, it can be said that the social structure has an effect on the trends of the crime of killing. The sociological reasons of the homicide cover many parameters from income inequality to the educational structure and educational level of the society. For this reason, in order to understand the causes of killing in a region and to combat it, the characteristics of the social structure of that region must be analyzed well, Although the crime of killing is a universal crime, its reasons may differ from region to region, and measures should be taken by taking into account the cultural structure of the society in order to prevent these crimes., Görsel ve yazılı basında sıkça cinayet haberleriyle karşılaşmaktayız. Cinayete yol açan durumlar çeşitlilik göstermekle beraber; cinnet getirme, töre saikiyle öldürme, ekonomik sorunlar, kıskançlık, uyuşturucu kullanımı, namus cinayeti, sokak kavgası, hakaret gibi sebeplerin cinayete yol açan durumların başında geldiğini söylemek mümkündür. Motivasyonu her ne olursa olsun, her öldürme olayının mutlaka biyolojik, psikolojik ya da sosyolojik bir nedeni vardır ve bu çalışmada öldürme suçunun sosyolojik sebeplerini açıklanmaya çalışmak amaçlanmıştır. Bu kapsamda suç kavramı ve suç teorilerine değinilerek suçlu davranışın genel nedenleri üzerinde durulmuştur. Şuçu açıklayan teorilerin ardından öldürme suçunun Dünya’da ve Türkiye’deki durumu incelenmiş, özellikle gelir durumu ve kültürel yapının cinayet işleme üzerinde etkili olduğu görülmüştür. Dünya geneline bakıldığında, ülkelerin ekonomik yeterlilik ve kültürel yapısına göre intihara yatkınlık ve cinayete yönelim durumlarının farklılık gösterdiği görülmektedir. Böylece, toplumsal yapının öldürme suçu trendleri üzerinde etkili olduğu söylenebilir. Bu noktada, cinayet olaylarının sosyolojik sebepleri oldukça çeşitlilik göstermekte, gelir eşitsizliğinden toplumun eğitim yapısı ve eğitim düzeyine kadar pek çok parametreyi kapsamaktadır. Bu sebeple bir bölgede meydana gelen öldürme olaylarının sebeplerini anlama ve bununla mücadele etmek için öncelikle o bölgedeki toplumsal yapının özellikleri iyi analiz edilmelidir. Zira öldürme suçu evrensel bir suç olsa da sebepleri bölgeden bölgeye farklılık gösterebilir ve bu suçları önlemek için toplumun kültürel yapısının göz önünde bulundurularak önlem alınması gerekmektedir.
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
41. Algılanan Yönetici Desteğinin Çalışan Performansına Etkisinde Örgütsel Özdeşleşmenin Rolü
- Author
-
Hasan Dağtekin, Azmi Yalçin, and İlksun Didem Ülbeği
- Subjects
Davranış Bilimleri ,General Computer Science ,Job performance ,Organizational identification ,Business administration ,Perceived Supervisor Support,Job Performance,Organizational Identification ,Psychology ,Behavioral Sciences ,Algılanan Yönetici Desteği,Çalışan Performansı,Örgütsel Özdeşleşme - Abstract
In today's increasingly competitive environment, job performance is of great importance on the effort of businesses to gain an advantage over their competitors. Businesses resort to various ways to increase job performance. Supervisor support is an important variable in increasing job performance. Besides this situation, the level of organizational identification of the employees directly affects their performance. Does manager support alone affect employee performance without organizational identification? Or is there a mediating role of organizational identification in the impact of supervisor support on job performance? This question constitutes the aim of the study. Within the scope of the study, data are collected from 217 bank employees using convenience sampling method. As a result of the analyzes made in the light of the collected data, the hypotheses suggested in the study are supported and it is seen that organizational identification played a mediating role in the effect of perceived manager support on employee performance., Günümüzde artan rekabet ortamında işletmelerin, rakiplerine karşı üstünlük elde edebilmek adına ortaya koyacağı çabada çalışan performansının önemi oldukça büyüktür. İşletmeler, çalışan performansını arttırabilmek için çeşitli yollara başvurmaktadır. Yönetici desteği ise çalışan performansının artmasında önemli bir değişken olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanı sıra çalışanların örgütsel özdeşleşme düzeyi, gösterecekleri performansa doğrudan etki etmektedir. Örgütsel özdeşleşme olmadan yalnızca yönetici desteği çalışan performansını etkilemekte midir? Yoksa yönetici desteğinin çalışan performansına etkisinde, örgütsel özdeşleşmenin aracılık rolü mü bulunmaktadır sorusu merak edilen bir konu olarak bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Bu çalışma kapsamında 217 banka çalışanından kolayda örnekleme yöntemiyle veri toplanmıştır. Toplanan veriler ışığında yapılan analizler neticesinde bu çalışmada öne sürülen hipotezler desteklenmiş ve algılanan yönetici desteğinin çalışan performansına etkisinde örgütsel özdeşleşmenin aracı bir rol oynadığı görülmüştür.
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
42. Sağlık Hizmetlerinde Davranışsal İktisat Yaklaşımı: Türkiye’deki Sağlık Sistemi İçin Öneriler
- Author
-
Gamze Arikan and Havva Serim
- Subjects
Health,Healthcare,Health Policies,Behavioral Economics ,Davranış Bilimleri ,General Computer Science ,Sağlık,Sağlık Hizmetleri,Sağlık Politikaları,Davranışsal İktisat ,Sociology ,Behavioral Sciences ,Humanities - Abstract
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hükümetler, özel işletmeler ve kurumlar gibi sağlık sektörü oyuncularının karşı karşıya oldukları en önemli zorluklardan biri, sağlık ve bakım hizmetlerinin sürdürülebilirliğini sağlarken, sağlık harcamalarını da sürdürülebilir kılmaktır. Artan obezite oranları, nüfusun yaşlanması ve kronik hastalıklardaki artışlar gibi sağlık sorunları ivedi çözümler gerektirmektedir. Her ne kadar söz konusu sağlık sorunlarının nedenleri ve çözümleri çevresel koşullar ve kamu politikaları ekseninde şekillense de kişilerin sağlık durumlarını belirleyenlerin başında kendi tercih ve davranışları gelmektedir. Tütün kullanımı, kötü beslenme, hareketsizlik ve uygun koruyucu önlemlerin alınmaması gibi davranışlar sıklıkla hastalıklara ve ölümlere neden olmaktadır. Bu nedenle, kişilerin sağlıkla ilgili davranışlarının değiştirilmesi büyük önem arz etmektedir. Ancak sağlıkla ilgili davranışlar birçok unsurdan etkilenmeleri bakımından karmaşık olduğu için, bu durum oldukça zordur. Son yıllarda özellikle psikolojiden yararlandığı içgörülerle dikkat çeken davranışsal iktisat ise insanların neden kendileri için en iyi tercihleri yapamadıklarına ve uzun dönemde sağlıklarını kaybetmek pahasına dürtülerine karşı gelemediklerine ilişkin yeni bir yaklaşım sunmaktadır. Ayrıca, benzer bir yaklaşımla sağlık hizmeti arz edenlerin davranışlarını da ele alarak, sağlık hizmetlerindeki davranışsal engelleri kapsamlı bir biçimde ortaya koymaktadır. Bu çalışmada söz konusu içgörüler dikkate alınarak, davranışsal iktisat araçlarının Türkiye’de daha etkili ancak düşük maliyetli sağlık politika ve programları tasarımında nasıl kullanılabileceği hakkında öneriler sunulmaktadır., In Turkey, as well as all over the world, one of the most significant challenges faced by the health sector players such as governments, private enterprises and institutions is to make health expenses sustainable while ensuring the sustainability of healthcare services. Increasing obesity rates, aging of the population and increases in chronic diseases require urgent solutions. Although the causes and solutions of these health problems are shaped in line with enviromental conditions and public policies, individuals’ preferences and behaviors are among the primary determinants of their health status. Tobacco use, poor diet, physical inactivity and inadequate health protective behaviors often cause illness and death. For this reason, it is of great importance to change the health-related behavior of individuals. This is difficult, however, as health-related behaviors are very complex in that they are influenced by many factors. On the other hand, behavioral economics, which draws attention with the insights it has drawed on especially from psychology in recent years, offers a new approach to why people cannot make the best choice for themselves and cannot oppose their impulses at the expense of losing their health in the long term. In addition, it addresses the behavioral barriers in the healthcare comprehensively, taking into account the behavior of healthcare providers with a similar approach. Concordantly, the study, considering relevant insights, offers suggestions on how to use behavioral economics’s tools in designing more effective but low-cost health policies and programs in Turkey.
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
43. Çalışmaya Tutkunluğun İş ve Yaşam Tatmini Üzerindeki Etkisini Belirlemeye Yönelik Tekstil Sektörü Çalışanları Üzerinde Bir Araştırma
- Author
-
Çiğdem Bekiroğlu and Şükran Sirkintioğlu Yildirim
- Subjects
Davranış Bilimleri ,Çalışmaya Tutkunluk,İş Tatmini,Yaşam Tatmini,Tekstil Çalışanları ,Behavioral Sciences ,General Economics, Econometrics and Finance - Abstract
Bu araştırmanın amacı çalışmaya tutkunluğun iş ve yaşam tatmini üzerine etkisinin irdelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda araştırma Kastamonu ilinde yer alan bir tekstil firmasındaki çalışanlardan oluşan 303 kişi üzerinde anket yoluyla gerçekleştirilmiştir. Elde edilen veriye SPSS 25.0 programı kullanılarak faktör analizi uygulanmış ardından korelasyon ve regresyon analizi ile hipotezler test edilmiştir. Yapılan analizler sonucunda, çalışmaya tutkunluğun iş ve yaşam tatminini etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu bağlamda çalışmaya tutkunluğun alt boyutları olan canlılık, adanmışlık ve odaklanma boyutlarından canlılık boyutunun, iş tatmini üzerinde anlamlı bir etkisi görülmezken, adanmışlık ve odaklanma boyutlarının pozitif yönde anlamlı bir etkisi olduğu görülmektedir. Çalışmaya tutkunluğun alt boyutları ve yaşam tatmini üzerine etkisi incelendiğinde ise, odaklanma boyutunun yaşam tatmini üzerinde anlamlı bir etkisi görülmezken, canlılık ve adanmışlık boyutlarının pozitif yönde anlamlı bir etkisi olduğu görülmektedir. Ayrıca iş ve yaşam tatmini arasında da pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir.
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
44. İçsel ve Dışsal Güdülenme Ölçeği: Geçerlilik ve Güvenilirlik Çalışması
- Author
-
Fatih Çetin and Muhammet Ali Çelebi
- Subjects
Davranış Bilimleri ,Güdülenme,Öz Belirleme Teorisi,Geçerlilik ve Güvenilirlik ,Behavioral Sciences ,General Economics, Econometrics and Finance - Abstract
Bu çalışmada, Tremblay, Blanchard, Taylor, Pelletier ve Villeneuve (2009) tarafından geliştirilen İçsel ve Dışsal Güdülenme Ölçeğinin Türkçeye uyarlaması, güvenilirlik ve geçerliliğinin test edilmesi amaçlanmıştır. Araştırmada çalışanlardan oluşan iki farklı örneklem (Şirket çalışanı n1= 123 ve Akademisyen n2= 518) kullanılmıştır. Analizler sonucunda ölçeğin alt boyutlarının birinci örneklemde güvenilirlik değerlerinin .53 ile .86 arasında, ikinci örneklemde ise .58 ile .89 arasında değiştiği gözlemlenmiştir. Ölçeğin altı faktörlü yapısı (tanımlanmış, içsel, içselleştirilmiş, yansıtılmış, dışsal ve güdülenmeme) yapılan doğrulayıcı faktör analizleriyle doğrulanmıştır. Ölçeğin ölçüt bağımlı geçerliliği rol performansı ile test edilmiştir. Ayrıca ölçeğin cinsiyet açısından yapısal ve ölçümsel olarak ayrışmadığı tespit edilmiştir. Tüm bulgular, içsel ve dışsal güdülenme ölçeğinin gelecekte yapılacak çalışmalarda güvenilir ve geçerli bir ölçüm aracı olarak kullanılabileceğini göstermiştir.
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
45. İş Biçimlendirme (Job Crafting) Ölçeği’nin Türkçeye Uyarlanması
- Author
-
Gamze Güner Kibaroğlu, H. Nejat Basim, and Fatih Çetin
- Subjects
Job crafting ,Davranış Bilimleri ,İş Biçimlendirme,Ölçek Uyarlama,İş Tasarımı,Geçerlilik,Güvenirlik ,Behavioral Sciences ,General Economics, Econometrics and Finance ,Management - Abstract
Bu çalışmanın amacı, iş talepleri kaynakları modeli çerçevesinde Tims, Bakke & Derks (2012) tarafından geliştirilen İş Biçimlendirme (Job Crafting) Ölçeği’nin Türkçeye çeviri ve uyarlamasını yapmaktır. İş biçimlendirme bu anlayışla; yapısal iş kaynaklarını artırma, engelleyici iş taleplerini azaltma, sosyal iş kaynaklarını artırma ve zorlu iş taleplerini artırma olmak üzere dört boyutla ölçülmektedir. Araştırmanın örneklemi 371 çalışandan anket yöntemiyle toplanan verilerden oluşmaktadır. Ölçek varyans yapısı ve kovaryans ilişkileri dikkate alınarak yapı geçerliliği ve eş zaman geçerliliğiyle test edilmiştir. Güvenilirlik için soruların iç tutarlılık testleri yapılmış ayrıca ölçeğin cinsiyet açısından farksızlığı hesaplanmıştır. Yapılan tüm analizler sonucunda ölçeğin geçerli ve güvenilir olduğuna ilişkin yeterli kanıtlara ulaşılmıştır.
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
46. Heel Sounds of a Woman: A Film Analysis from the Perspective of Glass Ceiling Syndrome
- Author
-
Selin Çavuşoğlu
- Subjects
Cam Tavan Sendromu,Kadın Çalışanlar,Nitel Araştırma,Film Analizi,Gunjan Saxena: The Kargil Girl ,Davranış Bilimleri ,Glass Ceiling Syndrome,Women Workers,Qualitative Research,Film Analysis,Gunjan Saxena: The Kargil Girl ,Behavioral Sciences ,General Economics, Econometrics and Finance - Abstract
Kadınlar, tarihsel döngünün ilk zamanlarından beri, gerek toplumsal yaşamda gerek çalışma yaşamında bir takım engellerle ve ayrımcılıklarla karşılaşmaktadırlar. Bu çalışmada, kadınların çalışma hayatında kariyer basamaklarında ilerlemesini görünmez bariyerlerle bilinçli bir şekilde engellemek olarak kavramlaştırılan cam tavan sendromu incelenmiştir. Araştırmanın çerçevesini çizen temel disiplin, örgütsel davranıştır. Farklı bir şekilde ifade etmek gerekirse, araştırmada örgütsel davranış disiplininin çalışma alanına giren, kadınların çalışma yaşamı içerisindeki durumu ve karşılaştıkları engeller değerlendirilerek yorumlanmıştır. Araştırma kapsamında çalışılan konu nitel araştırma yöntemlerinden biri olan doküman incelemesiyle analiz edilmiştir. Görsel doküman kapsamında film analizi tekniği kullanılmıştır. Bu bağlamda Gunjan Saxena: The Kargil Girl filmi seçilmiş ve bir kadınının çalışma yaşamında karşılaştığı engeller ile mücadele etme biçimleri, cam tavan sendromu yönüyle analiz edilmiş ve yorumlanmıştır., Women have been faced with a number of obstacles and discriminations in both social and working life since the early times of the historical cycle. In this study, the glass ceiling syndrome, which is conceptualized as preventing women from advancing their career steps in working life, with invisible barriers, was analyzed. The main discipline that draws the framework of the research is organizational behavior. To put it differently, within the scope of the organizational behavior discipline, in research the situation of women in working life and the obstacles they face are evaluated and interpreted. The subject studied within the scope of the research was analyzed by document analysis, which is one of the qualitative research methods. Film analysis technique was used within the scope of the visual document. In this context, Gunjan Saxena: The Kargil Girl movie was chosen and the ways of struggling with the obstacles faced by a woman in her working life were analyzed and interpreted in terms of glass ceiling syndrome.
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
47. Kamu Çalışanlarının Liyakat İhlali Algısı, Kaynakları ve Etkileri
- Author
-
Feride Yilmaz and Ayşehan Çakici
- Subjects
Davranış Bilimleri ,İşletme ,Liyakat,Liyakat İhlali,Üniversite,Üniversite Personeli ,Behavioral Sciences ,General Economics, Econometrics and Finance ,Management - Abstract
Liyakat ihlali; işe alım, yükseltme, atamalarda ve göreve son vermelerde kadrolara ehil, nitelikli, hak eden kişilerin getirilmemesi ve tüm bu konularda adaylara fırsat eşitliği tanınmaması durumudur. Bu kapsamda, üniversitelerde çalışan kamu personelinin, liyakat ihlalinin kaynakları ve etkileri konularındaki görüşlerini belirlemek üzere bir keşifsel araştırma yapılmıştır. Veriler, iki farklı kamu üniversitesinin 132 personelinden kolayda örnekleme yöntemiyle, 2019 yılı Ocak-Ekim ayları arasında görüşme yoluyla toplanmış ve içerik analizine tabi tutulmuştur. Liyakatsizliğin temel nedeninin, kayırmacılık olduğu ve siyasi kayırmacılık türünün ön safta yer aldığı belirlenmiştir. Liyakat ihlalinin kuruma en önemli etkisinin performans düşüşü olduğu tespit edilmiştir. Liyakat ihlalinin, mağdurda daha çok duygusal/psikolojik etkilere yol açtığı, ancak diğer çalışanlarda davranışsal ve bilişsel etkilere sebebiyet verdiği bulgulanmıştır. Başta yasa ve yönetmeliklere uygunluğun gözetilmesi olmak üzere uzmanlık, bilgi, beceri, deneyim, kişilik uygunluğunun dikkate alınması ve sağlıklı bir işe alım, terfi ve atama sistemi oluşturulması önerilmektedir.
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
48. POZİTİF PSİKOLOJİK SERMAYENİN İŞ TATMİNİ ÜZERİNDEKİ DOĞRUSAL VE DOĞRUSAL OLMAYAN ETKİLERİ: ÖZEL EĞİTİM ÇALIŞANLARINA YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA
- Author
-
Ahmet Yildirim
- Subjects
Pozitif Psikolojik Sermaye,İş Tatmini,Doğrusal Olmayan Etki,Özel Eğitim Çalışanları ,Davranış Bilimleri ,General Medicine ,Behavioral Sciences - Abstract
Pozitif psikolojik sermaye, bireyin güçlü yönlerini konu alan, kapasitesini yükseltmeyi, potansiyelini ortaya çıkarmayı öngören ve örgütsel etkinliği arttırmak için bireyin pozitif yönlerin güçlendirilmesi gerektiğini vurgulayan bir içeriğe sahiptir. Öte yandan insan kaynağının örgütler açısından önemine bağlı olarak çalışanların iş tatmin düzeyleri giderek önem kazanmaktadır. Çalışanlar açısından ise, iş tatmini birçok etkinin baskısı altındadır. Bu çalışmada çalışanların pozitif psikolojik sermayelerinin iş tatmini üzerindeki doğrusal ve doğrusal olmayan etkilerini inceleyerek çalışanın iş tatmini etkileyen faktörlerin sınıflandırmasını amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda Muğla ili Özel Eğitim Rehabilitasyon merkezlerinde çalışan 192 özel eğitim çalışanın tamamına gönderilen anket formlarından geri dönen yeterli ve veri anlamlılığına sahip formlardan 152’si araştırmaya dâhil edilmiştir. Elde edilen veriler birinci düzey çok faktörlü doğrulayıcı faktör analizi (DFA) sonucu pozitif psikolojik sermaye ölçeğinin umut, dayanıklılık ve iyimserlik boyutları iş tatminini belirleyen başlıca faktörler olarak tespit edilmiştir. Pozitif psikolojik sermaye ölçeğinin özyeterlilik boyutunun anlamsız çıkmasından dolayı özyeterlilik boyutu değerlendirmeye alınmamıştır. İş tatmini ölçeği ise tek boyut üzerinden değerlendirmeye alınmıştır. Çalışmada özel eğitim çalışanlarının pozitif psikolojik sermayeye düzeyleri ile iş tatmin seviyeleri arasındaki doğrusal olmayan etkiyi test etmek için kukla değişkenli regresyon analizi yardımıyla ceza-ödül karşıtlığı analizi gerçekleştirilmiştir. Bu analiz neticesi pozitif psikolojik sermayenin umut, esneklik ve iyimserlik boyutları iş tatmini üzerinde güdüleyici faktör olarak tespit edilmiştir.
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
49. Oyun Bağımlılığı: Güncel Bir Gözden Geçirme
- Author
-
Neriman Aral and Ayten Doğan Keskin
- Subjects
Davranış Bilimleri ,General Engineering ,Addiction,video games,diagnosis ,Bağımlılık,video oyunları,tanı ,Psychology ,Behavioral Sciences - Abstract
21. yüzyıldaki teknolojik gelişmelerin etkisiyle birçok dijital oyun ortaya çıkmıştır. Bu oyunların aşırı kullanımı ise yeni hastalıkları beraberinde getirmiştir. Bu hastalıklardan en yaygın olanı oyun bağımlılığıdır. Oyun bağımlılığı, davranışsal bağımlılıklardan biridir. Oyun bağımlılığı, zihinsel olarak sürekli oyunla meşgul olma, oyunu düşünme, günlük rutin işlerini aksatma, akademik, sosyal ve aile hayatında olumsuzluklar yaşamasına rağmen oyun oynamaya devam etme, oyun oynama engellendiğinde tepki gösterme, çatışma, oyun oynayamadığında yoksunluk belirtileri sergileme gibi özelliklerle tanımlanır. Bu hastalığın tanımlanması, tanılanması, seyri ve tedavisi ile ilgili ülkemizdeki çalışmalar başlangıç düzeyindedir. Buna rağmen, Covid-19 pandemisinde, özellikle çocuk ve ergenlerin oyun oynamaya ayırdığı zaman artmış ve çocuk ve ergenler bağımlılık belirtileri göstermeye başlamıştır. Pandemi sonrasında oyun bağımlılığı ile ilgili sağlık tesislerine yapılacak başvuruların artacağı öngörülmektedir. Bu nedenle çalışmada, oyun bağımlılığının tanımı, belirtileri, prognozu, tanı kriterleri, yaygınlığı, cinsiyet farkı, oyun süresi, risk faktörleri, bireye etkileri ve tedavisi başlıklarının ele alınarak incelenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmayı diğer çalışmalardan ayıran özellik, oyun bağımlılığının kapsamlı bir şekilde açıklanması ve oyun bağımlılığı kavramının zeminini oluşturan bilgileri içermesidir. Bu çalışmada ele alınan başlıkların, oyun bağımlılığı ile ilgili yapılacak çalışmaların temelini oluşturacağı ve konunun anlaşılmasını sağlayacağı için önemli olduğu düşünülmektedir., Many digital games have emerged with the effect of technological developments in the 21st century. The overuse of these games has brought new diseases along. The most common of these diseases is game addiction. Game addiction is one of the behavioral addictions. Game addiction is defined by features such as being mentally busy with the game, thinking about the game, disrupting daily routines, continuing to play despite having negative consequences in academic, social and family life, reacting when playing is prevented, conflict, and exhibiting withdrawal symptoms. Studies on the definition, diagnosis, prognosis and treatment of this disease in our country are at the beginning level. However, along the Covid-19 pandemic, the time spent especially by children and adolescents for playing has increased, and children and adolescents have started to show signs of addiction. It is predicted that after the pandemic, applications to be made to health facilities related to game addiction will increase. For this reason, the study aimed to examine the definition, symptoms, prognosis, diagnostic criteria, prevalence, gender difference, play time, risk factors, effects on the individual and treatment of game addiction. The feature that distinguishes this study from other studies is that it includes a comprehensive explanation of game addiction and the information that forms the basis of the concept of game addiction. The topics discussed in this study are thought to be important, as they will form the basis of studies on game addiction and provide an understanding of the subject.
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
50. Fitness Salonlarında Spor Yapan Bireylerin Egzersiz Bağımlılığı Düzeyleri ve İlişkili Değişkenler
- Author
-
Recep Fatih Kayhan, Esranur Terzi, Arslan Kalkavan, RTEÜ, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Spor Yöneticiliği Bölümü, Kayhan, Recep Fatih, Kalkavan, Arslan, and Terzi, Esranur
- Subjects
Gerontology ,Addiction,leisure time,exercise,recreation,sport ,Aktivite ,Leisure time ,General Engineering ,Addiction ,Rekreasyon ,Spor ,Davranış Bilimleri ,aktivite,bağımlılık,rekreasyon,spor ,Recreation ,Bağımlılık ,Psychology ,Exercise ,Behavioral Sciences ,Sport - Abstract
Amaç: Bu çalışmada fitness salonlarında spor yapan bireylerin egzersiz bağımlılığı semptomlarını tespit ederek belirli değişkenler açısından karşılaştırmak amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya fitness salonlarında düzenli olarak spor yapan 94 erkek, 115 kadın toplamda 209 kişi gönüllü olarak katılmıştır. Sporculara kişisel bilgilerin sorgulandığı form ile Egzersiz Bağımlılığı Ölçeği-21 uygulanmıştır. Bulgular: Cinsiyet, yaş, gelir düzeyi ve antrenman sayısı değişkenine göre sporcuların egzersiz bağımlılığı alt boyut düzeylerinde anlamlı bir fark bulunmuştur. Sporcuların göstermiş olduğu semptomlar incelendiğinde çalışmaya katılan 96 sporcu asemptomatik, 113 sporcu ise semptomatik olarak nitelendirilmektedir. Çalışmamızda bağımlı olarak nitelendirilen sporcu tespit edilmemiştir. Katılımcılarda egzersiz bağımlılığı riskinin en fazla erkekler, yaşı 18-22 yaş arasında olanlar, 3001-5000 TL arasında gelire sahip olanlar ve antrenman sayısı az olanlarda olduğu tespit edilmiştir. Sonuç: Çalışmamıza katılan sporcuların egzersiz bağımlısı olmadıkları fakat risk taşıdıkları görülürken cinsiyet, yaş, gelir ve antrenman sayısı değişkenlerinin egzersiz bağımlılığı semptomlarının ortaya çıkmasında etkin olabileceği görülmektedir. Bu sporculara aşırı egzersiz yerine kontrollü, dengeli ve doğru bir egzersiz programının daha verimli olacağı konusunda destek verilmesi gerektiği düşünülmektedir., Objective: The aim of this study was to determine the symptoms of exercise dependence of individuals who do sports in fitness centers and to compare them in terms of certain variables.Method: A total of 209 people, 94 men and 115 women, who regularly do sports in the fitness centers, voluntarily participated in the study. Exercise Dependence Scale-21 was applied to the athletes with the form in which personal information was questioned. Results: There was a significant difference in exercise dependence sub-dimension levels of athletes according to gender, age, income level and number of training variables. When the symptoms of the participants are examined, 96 athletes participating in the study are described as asymptomatic and 113 as symptomatic. In our study, no athlete was identified as addicted. It was found that the risk of exercise dependence was highest in men, those between the ages of 18-22, those with an income between 3001-5000 TL, and those with a low number of training.Conclusion: The athletes participating in our study were not exercise addicts but had risks, while the variables of gender, age, income and number of training could be effective in the emergence of exercise dependence symptoms. It is thought that support should be given to these athletes that a controlled, balanced and correct exercise program would be more efficient instead of excessive exercise.
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.