Search

Edebiyat ve Tarih Dergisi ulusal bir dergi olup, ilk sayısını 15 Haziran 2023'te çıkaracaktır. Dergide Hatay ve Antakya üzerine makaleler yer almaktadır

Edebiyat ve Tarih Dergisi ulusal bir dergi olup, ilk sayısını 15 Haziran 2023'te çıkaracaktır. Dergide Hatay ve Antakya üzerine makaleler yer almaktadır

Background: The aim of this study was to evaluate the peripheral expression of ADORA2A (Adenosine A2A receptor gene) in young subjects with autism spectrum disorder compared with healthy controls and its relationship with clinical characteristics. Method: This study included 93 children and adolescents with a diagnosis of autism spectrum disorder as the study group and 105 healthy age-and gender-matched controls. Blood samples were obtained from all participants, and a real-time quantitative polymerase chain reaction was performed. Parent-and clinician-rated assessment instruments were used to assess and rate the severity of autism spectrum disorder and other emotional/behavioral problems. Results: The mean age of the study group was 9.06 ± 3.57 and 86% were male (n = 83), whereas the mean age of the control group was 9.22 ± 3.86 and 86.7% were male (n = 91). We have found a higher level of peripheral expression of ADORA2A in children and adolescents with autism spectrum disorder compared with healthy controls (fold change = 1.33, P = .001). We also found a weak negative correlation with autism spectrum disorder severity (r = –0.216; P = .038) and stereotyped behaviors (r = –0.207, P = .046). Conclusion: ADORA2A genes may have a role in the pathophysiology of autism spectrum disorder. Further studies are needed to evaluate whether peripheral expression of ADORA2A genes may be among the biomarkers for diagnosing or measuring the severity of autism spectrum disorder.

Bu çalışmanın amacı ilköğretim matematik öğretmen adaylarının geometri alanındaki ispat yapabilme yeterliklerinin incelenmesi, temel geometrik kavramları bilme düzeylerinin belirlenmesi ve kullandıkları ispat yöntemleri hakkındaki bilgilerini araştırmaktır. Araştırmanın örneklemini Orta Anadolu'daki iki devlet üniversitesinde 2018-2019 eğitim-öğretim yılı 3. ve 4. sınıfta öğrenim gören 228 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri 6 sorudan oluşan Geometri İspat Testinden ve 11 öğretmen adayıyla yapılan yarı yapılandırılmış görüşmelerden elde edilmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşmeler betimsel yöntem kullanılarak analiz edilmiştir. Görüşmelerden ilköğretim matematik öğretmeni adaylarınınn ispatların mantığını anlamak yerine ezberledikleri, temel geometrik kavramları karıştırdıkları sonucuna ulaşılmıştır. 228 öğretmen adayının verilerinin analizi sonucunda öğretmen adaylarının 6 ispat problemini doğru yapabilme oranı yaklaşık %38'dir yani öğretmen adaylarının geometri alanındaki ispat yapabilme yeterlikleri düşüktür. Verilerin analizi sonucunda araştırmaya katılan ilköğretim matematik öğretmeni adaylarının geometrik ispat yeterliklerinin düşük olduğu söylenebilir. İki üniversitedeki öğretmen adaylarının ispat yeterlikleri birbirinden farklıdır bunun sebebi üniversiteye giriş puanı olabilir. Her iki üniversitedeki öğretmen adaylarının da yaptıkları ispatın türünü bilemedikleri belirlenmiştir, aynı şekilde öğretmen adayları temel geometrik kavramlara ilişkin bilgi düzeyleri düşüktür.Anahtar Kelimeler: Geometri, Ortaokul Matematik Öğretmen Adayı, İspat, Formel ispat, İnformel İspat The aim of this study is to investigate the pre-service elementary mathematics teachers' ability to make proof in geometry learning area, to determine their level of knowledge of basic geometric concepts, to investigate their knowledge about the proof abilities they use. The sample of the study consists of 228 pre-service elementary mathematics who are studying in the 3rd and 4th year of 2018-2019 academic year in two public universities in Central Anatolia. The data of the study was obtained from the Geometry Proof Test consisting of 6 questions and semi-structured interviews with 11 pre-service elementary mathematics. Semi-structured interviews were analyzed using descriptive method. It was concluded from the interviews that pre-service elementary mathematics teachers apply memorizing rather than understanding the logic of proofs and confuse basic geometric concepts. From the analysis of the data of 228 teacher candidates, the rate of pre-service teachers to make 6 proof problems correctly is approximately 38%, that is, the teacher candidates' ability to make proof in geometry is low.As a result of the study, it can be said that pre-service mathematics teachers participating in the research have low geometric proof competence. Pre-service elementary mathematics teachers' competencies in the proof differ from university to university, which may be due to university entrance scores. It was determined that the pre-service elementary mathematics at both universities did not know the type of proof they applied, and the level of knowledge about basic geometric concepts was basic.Keywords: Geometry, Pre-service Elementary Mathematics Teacher, Proof, Proving, Formal Proof, Informal Proof 185

Ozbasli, Esra/0000-0003-0558-7296; Bulut, Huri/0000-0003-2706-9625; Takmaz, Ozguc/0000-0002-3397-7980; Bastu, Ercan/0000-0003-0810-6195 WOS:000473503000011 PubMed ID: 31065945 PurposeTo evaluate the relationship of clinical pregnancy rates with bone morphogenetic proteins 2-4-7 (BMP 2, 4, 7), growth differentiation factor 9 (GDF 9), and Emmprin levels in follicular fluid of intracytoplasmic sperm injection patients.MethodsFollicular fluid of 77 patients who underwent ICSI procedure was collected during the oocyte retrieval procedure. And follicular fluid levels of BMP 2, BMP 4, BMP 7, GDF 9, and Emmprin (Basigin) were measured and compared for clinical pregnancy rates.ResultsFollicular levels of BMP 4 was significantly higher whereas Emmprin levels were lower in patients who had achieved clinically diagnosed pregnancy compared with those who did not achieve clinical pregnancy after ICSI procedure (P=0.007 and P=0.035, respectively). BMP 2, BMP 7, and GDF 9 levels were comparable for both groups.ConclusionClinical pregnancy rates after ICSI may be associated with follicular fluid levels of Emmprin and BMP 4. Follicular levels of Emmprin and BMP 4 can be used as a marker (as markers for predicting ICSI outcomes) for a better ICSI outcome.

In this report we presented the case of an adolescent male who noticed bloody spots on his underwear after the dose increase during his osmotic-controlled release oral delivery systemmethylphenidate (MPH) treatment. This symptom disappeared when the MPH treatment was discontinued, was not reported with atomoxetine monotherapy, but reoccurred with combination treatment using atomoxetine and increased doses of immediate-release MPH. We discussed the clinical picture and the possible pathophysiological mechanisms for this adverse effect., Here we report a case of anadolescent boy who developed bloody spots on his underwear with increasingdosage of osmotic-controlled release oral delivery system (OROS) MPH. Thissymptom did not occur with atomoxetine monotherapy but occurred withatomoxetine and increased dosage of immediate release MPH combination. We planto discuss the clinical picture and possible pathophysiological mechanisms ofthis adverse effect.

Bu araştırma; Kocaeli bölgesinde su ürünleri yetiştiriciliği yapan tesislerin sahip oldukları teknik imkânlar ile karşılaştıkları sorunları belirlemek ve elde edilecek bilgiler ışığında sektörün gelişmesini sağlayacak çözüm önerileri ortaya koyabilmek amacıyla yürütülmüştür. İl genelinde ruhsatlı olarak su ürünleri üretim faaliyetinde bulunan toplam 17 adet tesis tespit edilmiştir. Faal olan 15 işletmeye gidilerek, yüz yüze görüşülmek usulüyle anket çalışması yapılmış, işletmelerin mevcut durumu ve problemlerini ortaya koymaya yönelik veriler toplanmıştır. Bu işletmelerin toplam proje kapasiteleri 247.25 ton/yıl iken toplam üretim kapasiteleri 237.5 ton/yıl olarak tespit edilmiştir. Kara ve kafes işletmelerinde ortalama yem değerlendirme oranı (FCR) 1.05 olarak bulunmuştur. Havuzların verimli kullanılmadığı, stok yoğunluğunun düşük olduğu belirlenmiştir. Kocaeli'ndeki su ürünlerine ait mevcut yatırımları bilimsel verilere dayalı olarak yeniden düzenlenmelidir. This study has been carried out to determine the technical potential and the problems of the aquaculture facilities in Kocaeli province and to reveal solution proposals in order to enable the development of this sector. 17 licensed aquaculture facilities in total were spotted in the region. Face to face questionnaire was applied in 15 active facilities, and the data about their problems and the present situation of the facilities were collected. The total production capacity of these facilities was determined as 237.5 tons/year while the total projected capacity was 247.25 tons/year. The average feed ratio (FCR) was found as 1.05 in land and cage facilities. It has been found that the pools were not used productively and the stocking density was low. The present aquaculture investment in Kocaeli province must be rearranged depending on scientific data. 88

Günümüzde artık global bir tehdide dönüşen terörün, tanımlamaları arasındaki farkın terörist açısından avantaja dönüştüğüne şahit olunmaktadır. Terörün tanımları ile bunlar arasındaki bakış açısı farklılıklarını uzun uzadıya açıklamak, yeni bir takım tümevarımlar gerektireceğinden, öncelikle içine herhangi bir felsefi açıklama katmadan, düz bir mantıkla (her şeyden önemlisi, ideolojik akrabalık dürtüsüyle hareket etmeden) yöneticilerinin bencil ideolojik tutkuları doğrultusunda `sivilleri - resmileri` (ayırmadan) öldüren, parçalayan, katleden, tehdit eden, korkutup sindirmeye çalışan vahşet mantığının `terörizm`, bunları gerçekleştirenin de terörist olduğunu kabullenmelidir. `x savaşçısı` vb. hiçbir tanımlamayı hak etmeyen terörün, karanlık yüzüyle terör örgütlerinin tipik bir özelliği olan legal illegal geçişkenliğinin avantajlarını kullanarak, gerçekleştirdiği vahşete karşı net bir tanımlama ve aynı netlikte kararlı bir duruş gerekmektedir.Bu tez, ideolojileri farklı da olsa; kuruluş, amaç, örgütlenme, faaliyet ve stratejik felsefeleri yaklaşık düzeyde benzer olan terör örgütlerine, direkt ya da dolaylı şekillerde hizmet edenleri bu yola iten nedenselliklerin analizlerini içermektedir. In todays' world, differences in the definition of terrorism, which has become a global threat, offer plenty of advantages in favor of the terrorists themselves.Since in depth explanations between different definitions of terrorism and their perspectives require a series of novel inductive reasonings, it should be accepted, without any further philosophical explanations, but with only plain sight, (above all, without the motivation of ideological kinship impulses) that terrorism is the violent act that intimidates, threatens, divides, frightens, and kills both civilians and servicemen in accordance with their leaders' selfish ideological passions and terrorist is the one who is involved in any of these acts.Terrorism should never refer to vague terminology such as `freedom fighter` and deserves a globally accepted, clear definition against the cruel acts carried out by means of the concealed advantages of legal-illegal transition which is a typical characteristics of terror organizations. In this thesis, reasons for those who directly or indirectly serve and support terror organizations which, despite ideological differences, have common philosophies with respect to establishment, purpose, organization, operation and strategy have been analyzed. 99

GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada farklı tiroidektomi teknikleri uygulanan hastalarda teknik, hormonal ve beze ait faktörleri inceleyerek hipokalsemiye etki eden nedenleri ortaya koymak amaçlanmıştır.YÖNTEM ve GEREÇLER: Prospektif olarak yapılmış bu çalışmaya benign,ve malign tiroid hastalıkları nedeniyle tiroidektomi yapılan 145 hasta dahil edilmiştir. Hastalar cerrahi yönteme göre üç gruba ayrılarak demografik özellikler, hastalık ve cerrahi esnasındaki özellikleri, postoperatif komplikasyonlar ve serum parathormon (PTH) düzeyleri karşılaştırılarak istatistiksel olarak analiz edilmiştir.BULGULAR: Hastaların 118’i kadın 27’si erkek, yaş ortalaması 45.03±13.5’dir. 145 hastanın 34 (%23) tanesinde komplikasyon gelişmiştir. Geçici hipokalsemi ensık görülen komplikasyon olup 22 (%15) hastada meydana gelmiştir. Komplikasyon gelişme oranları açısından gruplar arasında anlamlı fark saptanmamıştır (p>0.05) ancak Grup 3 (Bilateral total tiroidektomi) ‘te komplikasyon oranları daha yüksektir.. Hipokalsemi gelişen hastalarda erken ve geç PTH değerleri anlamlı olarak düşük seyretmektedir (p, INTRODUCTION: In this study, to evaluate the technical, hormonal, and gland factors in patients in whom different thyroidectomy techniques have been applied and it is aimed to find out the reasons which cause hypocalcemia.METHODS: In a study which was conducted prospectively, 145 patients had been included that those patients had undergone surgery because of their benign or malignant thyroidal illnesses. According to the surgical method applied, the patients were categorized into three groups and their demographic information, the characteristics observed during their illness and operation, the postoperative findings, and serum parathormon (PTH) levels were analyzed from a statistical perspective.RESULTS: Study cohort was consist of 118 female and 27 male patients. The average age of the patients were 45.03±13.5 years. A complication developed in the 34 of the 145 patients (23%). Temporary hypocalcemia was observed to be the most common complication which was seen in 22 (15%) patients. No meaningful difference among groups form the perspective of complication development rate had been found (p˃0,05); however, in group 3 (bilateral total thyroidectomy) the complication rates were higher. Patients in whom hypocalcemia developed, the early and late PTH values were significantly low (p ˂0,001). In multivariate analysis, the fact that the preoperative thyrotoxicosis, nerve dissection and preoperative PTH is near the upper limit, are effctive factors from statistical point of view (p

Lipomlar benign, enkapsüle, mezenşimal neoplazmlar olup, matür yağ hücrelerinden kökenalırlar. Sıklıkla sırt, omuz ve abdomende izlenir. Genellikle subkutan dokuda yerleşir ve çevre dokulara infiltrasyon göstermeyen iyi sınırlı kitleler olarak karşımıza çıkarlar. Lipomların az bir kısmı baş boyun bölgesi yerleşimlidir. Etyolojileri net olarak bilinmemekle birlikte baş boyun bölgesinde yerleşimli olanlar bu bölgenin komşu organ patolojileriyle karışabilmektedir. Bu olguda preoperatif nodüler guatr tanısı almış bir sternokleideomastoid kas içi lipomu vakasını sunmayı amaçladık., Lipomas are benign, encapsulated, mesenchymal neoplasms and they are derived from mature fat cells. They are often observed on back, shoulders and abdomen. Usually settles subcutaneous and don’t infiltration to surrounding tissues, are well sircumsicribed mass. Least part of the lipomas located in head and neck. Ethyology of the lipomas are unclear besides that the lipomas which located of head and neck can interfere the outher patologies of these region. In this article we aimed to present a sternocleidomastoid muscle lipoma interfered nodular goiter.

Bu araştırmanın amacı Türkiye'deki genç yetişkinlerden oluşan bir örneklemde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) ile sosyal anksiyete bozukluğunun (SAB) yaygınlığını ve komorbiditesini incelemektir. 21-24 yaş arasındaki üniversite öğrencileri araştırma ekibi tarafından hazırlanan sosyo-demografik formu, Yetişkin DEB/DEHB DSM IV Temelli Tarama ve Değerlendirme Ölçeği ile Liebowitz Sosyal Anksiyete Ölçeğini doldurmuştur. Sona erme noktası üzerinde puan alan katılımcılar, DEHB ve SAD için DSM-IV kriterlerini gözeten deneyimli psikiyatristler tarafından teşhis amaçlı bir görüşmeye davet edilmiştir. Tüm katılımcıların yüzde 30'u (152/494) tarama ölçeklerindeki sona erme noktası üzerinde bir puan almış ve bu katılımcıların yüzde 60'ı (92/152) klinik görüşmeye katılmıştır. Klinik görüşmeye katılan katılımcıların yüzde 38'i (35/92) DEHB ve/veya SAB teşhisi almıştır. Tüm örneklem içinde DEHB ve SAB yaygınlık oranı DEHB için 3.23% (16/494) ve SAB için 4.45% (22/494) olarak belirlenmişken katılımcıların 0.6% (3/494)'sının komorbid DEHB ve SAB'na sahip olduğu saptanmıştır. Burada sunulan bulgular SAB ve DEHB'nin oldukça yaygın komorbiditeler olduğunu belirten literatür çalışmalarını destekler niteliktedir. Sosyal Anksiyete Bozukluğu olan öğretmen adaylarına teklif edilen profesyonel yardımın reddedilmesi ise daha fazla araştırılması gereken bir konudur. Resmi bir teşhis ile etiketlenmekten ve mesleki hayatlarında tedavi görmekten duyulan korku ve endişenin kültüre özgü bir yaklaşımla incelenmesi gerekmektedir. To investigate prevalence and comorbidity of attention-deficit hyperactivity disorder (ADHD) and social anxiety disorder (SAD) in a Turkish community sample of young adult population. University students aged 21-24 years completed a socio-demographic form developed by the study team; Adult ADD/ ADHD DSM IV- Based Diagnostic Screening and Rating Scale and Liebowitz Social Anxiety Scale. Subjects, who scored above the cut off points in each scales, were invited for a diagnostic interview conducted by experienced psychiatrists using DSM-IV criteria for ADHD and SAD. 30 percent (152/494) of all participants had a score above of the cutoff point in screening scales and 60 percent of them attended clinical interview. 38 percent (35/92) of those who had clinical interview received diagnoses of ADHD and/or SAD. Prevalence of ADHD and SAD among the whole sample was 3.23% for ADHD (16/494) and 4.45% for SAD (22/494), whilst 0.6 % (3/494) had comorbid ADHD and SAD. Findings presented here support the existing literature that SAD and ADHD are relatively common comorbidities. Rejection of professional help offered to the teacher candidates with Social Anxiety Disorder need further analysis. Their fear of stigmatization and concerns about the impact of a formal diagnosis and having treatment on their professional career needs to be addressed in a culture-specific approach.

In this review we evaluated education, employment and other problems of fisheries engineers employed in public as well as private industries and discussed the ways of eliminating those problems and the current shape of fisheries in Turkey. In Turkey there are 24 Faculties/Departments of Fisheries providing undergraduate and graduate education. Although Turkey is rich in water resources and surrounded by three major seas, the rate of preference of fisheries faculties and departments by high school graduates has substantially declined. The low rate of preference, which is probably caused by an increase in number of faculties and departments and unemployed fisheries engineers, creates an avocationally disturbing situation. In order to increase the rate of preference and fill the empty quotas given by Turkish Higher Education Council to the Fisheries Faculties/Departments, quotas substantially have been declined and some of Fisheries Faculties have been renamed. But these attempts were sooner understood not to be effective choices for increasing the rate of preference. It seems that publicizing of Fisheries Engineers to society particularly to the high school graduates is effective and aright ways of solving these problems, Bu derlemede dünyada son yıllarda hızlı bir büyüme trendinde yer alan tarım ve gıda sektörünün bir parçası su ürünlerinin; ülkemizdeki mevcut durumu, özel ve kamu sektöründe çalışan Su Ürünleri mühendislerinin başta istihdam olmak üzere eğitim ve diğer sorunları ve bu sorunların giderilmesinde izlenebilecek çözüm yolları açıklanmaya çalışılmıştır. Türkiye’de toplam 24 adet bölümde su ürünleri lisans eğitimi verilmektedir. Sayıları artan fakülte sayıları ve istihdam edilemeyen mezunlar nedeni ile su ürünleri mühendisliğinin daha az tercih edilmesi, mesleki açıdan oldukça rahatsızlık yaratan bir durum oluşturmaktadır. Dolmayan kontenjanlar nedeni ile kontenjanlarının düşürülmesi ya da farklı isimlendirmeler yapılarak, öğrenci tercihlerinin artırılması yoluna gidilmiştir. Fakat bu girişimlerin doğru tercih olmadığı kısa zamanda ortaya çıkmıştır. Bu olumsuzlukların çözümü, topluma özellikle öğrencilere su ürünleri mühendisliğinin doğru şekilde tanıtılmasından geçtiği anlatılmalıdır.

To investigate prevalence and comorbidity of attention-deficit hyperactivity disorder (ADHD) and social anxiety disorder (SAD) in a Turkish community sample of young adult population. University students aged 21-24 years completed a socio-demographic form developed by the study team; Adult ADD/ ADHD DSM IV- Based Diagnostic Screening and Rating Scale and Liebowitz Social Anxiety Scale. Subjects, who scored above the cut off points in each scales, were invited for a diagnostic interview conducted by experienced psychiatrists using DSM-IV criteria for ADHD and SAD. 30 percent (152/494) of all participants had a score above of the cutoff point in screening scales and 60 percent of them attended clinical interview. 38 percent (35/92) of those who had clinical interview received diagnoses of ADHD and/or SAD. Prevalence of ADHD and SAD among the whole sample was 3.23% for ADHD (16/494) and 4.45% for SAD (22/494), whilst 0.6 % (3/494) had comorbid ADHD and SAD. Findings presented here support the existing literature that SAD and ADHD are relatively common comorbidities. Rejection of professional help offered to the teacher candidates with Social Anxiety Disorder need further analysis. Their fear of stigmatization and concerns about the impact of a formal diagnosis and having treatment on their professional career needs to be addressed in a culture-specific approach. Key Words: Attention Deficit Disorder with Hyperactivity, Social Phobia, Comorbidity, Prevalence