Search

In this study, 148 Capoeta mauricii caught by electro-shocker (four seasons) from Sarıöz Stream (Beyşehir) were examined in terms of helminth parasites. As a result of the examination; Helminth parasites belonging to 5 different groups were encountered (Monogenean: Paradiplozoon sp. and Dactylogyrus turcicus, Digenean: Allocreadium isoporum, Nematode: Rhapdochona sp., Acanthocephala: Pomphorhynchus spindletruncatus). 80 Paradiplozoon sp., 730 Dactylogyrus turcicus, 691 Allocreadium isoporum, 114 Rhapdochona sp. and 529 Pomphorhynchus spindletruncatus, a total of 2144 parasites were isolated. Prevalence, average density and abundance values of parasites were determined according to season, gender, length and age variables., Bu çalışmada Sarıöz Deresi’nden (Beyşehir) elektroşokerle avlanan (dört mevsim) 148 adet siraz balığı (Capoeta mauricii) helmint parazitler yönünden incelenmiştir. İnceleme sonucunda; 5 farklı gruba ait helminth parazite rastlanılmıştır (monogenea: Paradiplozoon sp. ve Dactylogyrus turcicus, digenea: Allocreadium isoporum, nematoda: Rhapdochona sp., acanthocephala: Pomphorhynchus spindletruncatus). İncelenen balıklardan 80 Paradiplozoon sp., 730 Dactylogyrus turcicus, 691 Allocreadium isoporum, 114 Rhapdochona sp. ve 529 Pomphorhynchus spindletruncatus olmak üzere toplam 2144 adet parazit izole edilmiştir. Parazitlerin mevsim, cinsiyet, boy ve yaş değişkenlerine göre yaygınlık, ortalama yoğunluk ve bolluk oranları belirlenmiştir.

Bu çalışmada, bakır sülfatın (CuSO4.5H2O) farklı konsantrasyonlarının gökkuşağı alabalıklarının (Oncorhynchus mykiss) solungaç, karaciğer ve kas dokusu üzerindeki histolojik etkisi araştırılmıştır. Çalışmada kontrol grubu, 0.5 mg/L (24 saat), 3 mg/L (18 saat), 500 mg/L (1-2 dakika) bakır sülfat konsantrasyon grupları uygulanmıştır. Biyodeneyde ortalama ağırlığı 150 g olan 40 adet balık kullanılmıştır. Histopatolojik bulgular içinde her deney grubundan 5 balık kullanılmıştır. Dokular 24 saat boyunca % 10 formalin çözeltisi ile sabitlenmiştir. Doku örnekleri, histolojik protokol standardı kullanılarak parafine gömülmüş, kesitler 5 µm kalınlıkta kesilmiş, cam slaytlar üzerine monte edilmiş, hematoksilin ve eozin (H&E) ile boyanmış ve boyanan bölümler ışık mikroskobu altında incelenmiştir. Karaciğerde sinuzoidal boşluklar, venalarda konjesyon, vakuoler ve parankim dejenerasyon, damarlarda hasar ve hepatositlerde dejenerasyon görülmüştür. Kas dokularında dejenerasyon, nekroz (miyofaji), inflamatuar selüler infiltrasyon görülmüş, solungaç lamellalarında, pilar ve epitel hücrelerde dejenerasyon, interlamellar alanlarda lenfoid ve mononükleer hücre infiltrasyonu, epitelyum hücrelerde nekroz gözlenmiştir. Çalışmada, 3 mg/L bakır sülfat konsantrasyonunun balıklar için çok zararlı olduğu belirlenmiştir. Zira yüksek konsantrasyonlarda bakır sülfatın özellikle balıkların solungaç ve dokularını olumsuz yönde etkilediği belirlenmiştir. Kısa süreli kullanımlarda 500 mg/L ve uzun süreli banyoda ise 0,5 mg/L tercih edilebilir. Çalışmada, bakır sülfatın su ürünleri yetiştiriciliğinde bilinçli ve ihtiyaç dâhilinde kullanılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

This study was conducted to determine antibiotic susceptibility of Flavobacterium psychrophilum isolated in diseased rainbow trout (Oncorhynchus mykiss) from two hatcheries in the Mediterranean region of Turkey. The samples were taken from the kidney and spleen for bacteriology from rainbow trout juveniles (weight 0.7-1 g) in April and isolates obtained on tryptone yeast extract salts (TYES) agar medium at 15°C for 72 hours. Fourteen isolates were identified as F. psychrophilum using biochemical, physiological, and morphological characteristics and API ZYM test. Antibiotic sensitivities of the isolates were determined by the disc diffusion method on TYES agar, and the results were evaluated according to CLSI standards. Only one isolate from each hatchery was used for the antibiogram test. Both isolates were sensitive to amoxicillin/clavulanic acid 2:1, penicillin, nitrofurantoin, florfenicol, amoxicillin, clindamycin, chloramphenicol, ampicillin, doxycycline, streptomycin, and erythromycin; resistant to sulfadiazine, sulfamethoxazole/trimethoprim, oxolinic acid, vancomycin, trimethoprim/sulfadiazine, gentamicin, kanamycin, nalidixic acid, oxacillin, enrofloxacin, flumequine, tobramycin. The results show that isolating F. psychrophilum and performing the antimicrobial susceptibility testing is important issue in disease control.

In this study, serum lysozyme activity was studied by the agar well diffusion assay in various species of fish (common carp, Cyprinus carpio, pikeperch, Sander lucioperca, prussian carp, Carassius gibelio) and crayfish (Astacus leptodactylus) obtained from three different regions in spring and autumn in 2013. The highest levels of lysozyme activity were found in pikeperch fish, followed by common carp, prussian carp, and crayfish, respectively. There was no significant difference between common carp, prussian carp, and crayfish, but it was found a significant between pikeperch fish and the other species (p

Çevreyi algılama sistemi bakterilerin sinyal molekülleriyle kendi aralarında iletişim kurmalarını sağlayarak istedikleri çoğunluğa ulaştıklarını anladıkları anda da kritik virülens faktörlerini üreten, bakteriyi virülent hale getiren, sonucunda hastalık oluşturan ve bunu yöneten bir sistemdir. Araştırmada balık enfeksiyonu Hareketli Aeromonas Septisemisi (MAS) etkeni Aeromonas hydrophila (2 suş) suşlarının çevreyi algılama sistemi çalışılmıştır. Suşlarda öncelikle N-butanoyl-L-homoserin lakton (BHL) ve N-(3-okzododekanoyl)-L-homoserin lakton (OdDHL) sinyal moleküllerinin üretimi, Chromobacterium violaceum CV026 ve Agrobacterium tumafeciens NT1 biyosensör suşları aracılığıyla araştırılmıştır. A. hydrophila’nın C. violaceum CV026 suşu kullanılarak yapılan testte BHL sinyal molekülünü ürettiği, A. tumefaciens NT1 suşu kullanılarak yapılan testte OdDHL sinyal molekülünü ürettiği tespit edilmiştir. A. hydrophila’da BHL ve OdDHL sinyal moleküllerinin tespitiyle bu moleküllere bağımlı olan ramnolipid, elastaz, proteaz, amilaz, hemoliz üretimi gibi çevreyi algılama sistemi tarafından kontrol edilen virülens faktörlerinin varlığı bakımından fenotipik olarak araştırılmıştır. A. hydrophila suşlarının ramnolipid, proteaz, amilaz ve hemoliz aktiviteleri pozitif olarak bulunmuştur. A. hydrophila, Pseudomonas aeruginosa PAO1 kontrol suşuna göre daha az elastaz aktivitesine sahiptir. Araştırmayla A. hydrophila suşlarının bir topluluk içerisinde olduğunu anladığının ve toplu olarak hareket ettiğinin göstergesi olan çevreyi algılama sistemine sahip olduğu, balıklarda hastalık oluşturan tehlikeli virülens faktörlerini ürettiği belirlenmiştir.

In this study, chemical compositions and in vitro antibacterial activities the components of essential oils and extracts of sage (Salvia officinalis L.), rosemary oil (Rosmarinus officinalis L.), lavandin (Lavandula x intermedia var. Super), and hyssop (Hyssopus officinalis L.) against fish pathogens: Gram-negative bacteria (Aeromonas caviae, Aeromonas hydrophila, Vibrio anguillarum, Yersinia ruckeri, Edwardsiella tarda, Pseudomonas aeruginosa) and Gram-positive bacteria (Lactococcus garvieae, Staphylococcus warneri, Vagacoccus salmoninarum) were investigated with Well Diffusion Agar assay. The composition of the essential oils and extracts were analyzed with GC/MS and HPLC, respectively. A total of 42 components in sage, 39 in rosemary, 44 in lavender, and 46 in hyssop were detected. As a result of this study, the sage and rosemary oils exhibited a broad-spectrum inhibitory effect (a strong antibacterial effect against Gram (+) and Gram (-) pathogens). Lavandin oil also showed a strong antibacterial effect against a majority of pathogens. The spectrum of inhibitory activity of hyssop oil was found narrower than other plant oils. In further studies, in vivo antibacterial effects of sage, rosemary and lavandin essential oils should be investigated.

Aeromonas hydrophila virulent is a pathogen with important virulent properties and causes Motile Aeromonas Septicemia (MAS), a deadly disease in fish. In this study sensitivity of 20 A. hydrophila strains and A. hydrophila ATCC 7966 strains isolated from sick fish to 28 different antibiotics were investigated. In the study, antibiotic susceptibility profiles of A. hydrophila strains were determined by Kirby-Bauer disk diffusion method and the Multiple Antibiotic Resistance (MAR) index for each strain was calculated. According to the results, it was determined that the strains were resistant to 12 antibiotics, sensitive to 14 antibiotics, and 2 antibiotics moderately. According to the results of the MAR index, the strains were found to have multiple antibiotic resistance against the total of 14 antibiotics. MAR index values of strains were determined in the range of 0.21-0.75. One of the findings of recent studies is the resistance developed by A. hydrophila against oxytetracycline. In this respect, oxytetracycline resistance was the most striking in the research findings. The fact that A. hydrophila strains developed resistance to most of the antibiotics used in the research and oxytetracycline, which was reported to be the most effective antibiotic in treatment, shows that the resistance profile of strains is high.As a result, it is seen that pathogen has gained resistance as a result of the use of broad-spectrum antibiotics in the treatment of diseases caused by fish pathogens, and this situation creates a serious problem in the fight against fish diseases., Aeromonas hydrophila virülens özellikleri açısından önemli bir patojen olup balıklarda ölümcül bir hastalık olan Motile Aeromonas Septisemisine (MAS) neden olur. Bu çalışmada hasta balıklardan izole edilen 20 A. hydrophila suşunun ve A. hydrophila ATCC 7966 suşunun 28 farklı antibiyotiğe karşı duyarlılığı araştırılmıştır. Araştırmada A. hydrophila suşlarında antibiyotik duyarlılık profilleri Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemiyle saptanmış ve heri bir suşa ait Çoklu Antibiyotik Dirençliliği (ÇAD) indeksi hesaplanmıştır. Elde edilen sonuçlara göre suşların 12 antibiyotiğe dirençli, 14 antibiyotiğe duyarlı, 2 antibiyotiğe orta dercede duyarlı olduğu belirlenmiştir. ÇAD indeksi sonuçlarına göre suşların toplam 14 antibiyotiğe karşı çoklu antibiyotik direnci gösterdiği tespit edilmiştir. Suşların ÇAD indeks değerleri 0,21-0,75 aralığında tespit edilmiştir. Son yıllarda yapılan çalışmaların ortaya koyduğu bir bulgu A. hydrophila’nın oksitetrasikline karşı geliştirdiği dirençtir. Bu açıdan araştırma bulgularında en dikkat çeken oksitetrasiklin direnci olmuştur. A. hydrophila suşlarının araştırmada kullanılan antibiyotiklerin büyük bir kısmına ve yapılan bazı çalışmalarla tedavide en etkili antibiyotik olduğu bildirilen oksitetrasikline karşı direnç geliştirdiğinin tespit edilmesi suşların direnç profilinin yüksek olduğunu göstermektedir.Sonuç olarak, balık patojenlerinin oluşturduğu hastalıkların tedavisinde yanlış antibiyotik kullanımı sonucu patojenin direnç kazandığı, bu durumunda balık hastalıkları ile mücadelede ciddi bir sorun oluşturduğu görülmektedir.

Bu çalışmada; Ülkemizin 2. büyük tatlısu gölü olan Eğirdir Gölü’nün su kalitesinin trofik durum indeksleriyle belirlenmesi amaçlanmıştır. 2013 yılı ilkbahar, yaz ve sonbahar dönemleri ile 2014 yılı kış dönemlerinde gölü temsil edecek şekilde seçilen 9 istasyonda mevsimsel olarak gerçekleştirilen çalışmada çözünmüş oksijen içeriği, toplam fosfor (TP), Secchi derinliği (SD), klorofil-a (Chl-a) ve toplam azot (TN) analizleri gerçekleştirilmiştir. Çalışma sonucunda Eğirdir Gölü’nün Carlson trofik durum indeksi TSI değerleri, OECD indeksinin ortalama±1SD aralığı ve Yerüstü Su Kalitesi Yönetimi Yönetmeliği trofik durum indeksi ortalama değerlerine göre mezotrofik seviyede olduğu tespit edilmiştir.

Bu çalışmada, Menzelet BarajGölü (Kahramanmaraş) ve Küçürge Deresinde (Adana) avlanan Capoeta erhani, Turan,Kottelat & Ekmekçi, 2008‘nin helmint faunası araştırılmıştır. Buna göreMart 2013-Şubat 2014’deki araştırma süresince mevsimsel olarak toplam 140 balıkörneği muayene edilmiştir. Çalışma sonucunda konak balıkta iki parazittanımlanmıştır. Bu parazitler Dactylogyrus lencorani, Mikailov, 1974 ve Neoechinorhynchuszabensis Amin, Abdullah & Mhaisen, 2003 türleridir. Her mevsimdeörneklenen balık örneklerinde 7653 adet olarak tespit edilen N. zabensis’in sadece ilkbaharmevsiminde 59 adet olarak tespit edilen D. Lencorani’ye göre daha baskınolduğu görülmüştür. Gerek ilkbaharda elektroşokerle Küçürge Deresinde vegerekse Menzelet Baraj Gölünden fanyalı ağlarla dört mevsimde avlanan konakbalıklarda baskın parazit olan N. zabensis türünün mevsim, cinsiyet, yaşve boy değişkenlerine göre; yaygınlık, ortalama yoğunluk, bolluk ve toplamparazit sayıları belirlenmiştir., In this study, the helminthfauna of Capoeta erhani which werecaught in Menzelet Dam Lake (Kahramanmaraş) and Küçürge stream (Seyhan) hasbeen analyzed and 140 of them has been examined throughout that study duringMarch 2013-February 2014. As a result, two distinct parasites called Dactylogyrus lencorani Mikailov, 1974and Neoechinorhynchus zabensis Amin,Abdullah & Mhaisen, 2003 has been defined. It has been found outthat N. zabensis 7653 of which was determined in sampled individuals inevery season was more dominant than D. lencorani 59 of which was determinedin just spring. Mean intensity, total number, abundance and prevalence of N. zabensis which is dominantboth in individuals that was caught by electro shocker in Küçürge stream inspring and in those that was caught by trammel net in Menzelet Dam Lake inevery season has been determined according to parameters of sex, age, size of host and season.

The aim of this study was to determine the immunostimulant effects of geophyte plant extract on non-specific defence mechanisms of rainbow trout (Oncorhynchus mykiss). For this purpose, Muscari comosum was collected in Muğla region and extracted in ethanol. Then, The plant extract applied into fish by intraperitonal injection in two different concentrations (0.5mg/ fish and 2.0 mg/fish). The average fish weight was 140 g. Following the injection on the 1st, 7th, 14th, 21st, 28th days the blood and serum samples were collected from fish in each group and examined for various parameters including percentage of hematocrit, the counts of nitroblue tetrazolium (NBT) positive neutrophils, total leukocyte counts, percentage of white blood cells and serum lysozyme activity. The results indicated that the counts of NBT (+) neutrophils, percentage of monocyte and neutophil and total leukocyte counts increased in the group with injected 0.5mg plant extract /fish compared to control group (P

A study was conducted to determine the effect of feeding with diets containing kefir on growth performance and fatty acid profile of rainbow trout (Oncorhynchus mykiss). Four isonitrogenous (450 g protein kg−1) and isocaloric (4325 kcal kg−1) diets were prepared in trout feed to contain 0 (control), 20, 50 and 100 g kg−1 kefir. Fish, initial weight of 46 g, were randomly distributed into triplicate 520-L fibreglass tanks in freshwater flow-through system. Fish were fed at 4% of the body weight thrice a day for 12 weeks. The results indicated that survival rate ranged from 97.14 to 100% without significant difference among treatments (p > .05). Whole-body moisture and lipid composition were significantly affected by diets containing different levels of kefir (p

In this study, juvenile rainbow trout fed with commercial pellets containing kefir provided increased nonspecific immune response and improved disease resistance against lactococcosis and yersiniosis. Kefir was used as a feed supplement at 2, 5, and 10% inclusion rates and several nonspecific immune parameters were observed at day(s) 1, 7, 14, 21, 28, and 35 following the treatment. A total of four experimental groups, including control, was established. The various parameters including hematocrits, nitroblue tetrazolium positive neutrophils, total leukocytes, serum lysozyme activity, total serum protein, and immunoglobulin M (IgM) levels were examined. As a result of this study, kefir-fed fish had an increase in measured nonspecific immune parameters, especially in the group received the 10% kefir treatment. The challenged fish fed with kefir-supplemented diet showed a better survival rate against Lactococcus garvieae than Yersinia ruckeri. Kefir supplementation reduced fish mortality significantly against L. garvieae.

Quorum Sensing is a system that produces critical virulence factors, virulent get bacteria and manages the disease as a result, and when they realize that the bacteria reach the majority they want by enabling them to communicate with the signal molecules themselves. In this study, Quorum Sensing system of Aeromonas hydrophila (2 strains) which is the causative agent of fish infection Motile Aeromonas Septicemia (MAS) disease was studied. In the strains, primarily the production of N-butanoyl-L-homoserine lactone (BHL) and N-(3-octododecanoyl)-L-homoserine lactone (OdDHL) signaling molecules was investigated via Chromobacterium violaceum CV026 and Agrobacterium tumafeciens NT1 biosensor strains. A. hydrophila produced BHL signaling molecule in assay committed using C. violaceum CV026 strain, producing OdDHL signaling molecule in assay committed using A. tumefaciens NT1 strain. A. hydrophila was investigated as phenotypically by the detection of BHL and OdDHL signaling molecules and in the presence of virulence factors controlled by quorum sensing system such as ramnolipid, elastase, protease, amylase, hemolysis production dependent on these molecules. The ramnolipid, protease, amylase and hemolysis activities of A. hydrophila strains were found to be positive. A. hydrophila has less elastase activity than Pseudomonas aeruginosa PAO1 control strain. Research has emphasizing A. hydrophila strains are within a population and that they have a of quorum sensing system, shown that they act collectively that determined they produces dangerous virulence factors that cause disease in fish., Çevreyi algılama sistemi bakterilerin sinyal molekülleriyle kendi aralarında iletişim kurmalarını sağlayarak istedikleri çoğunluğa ulaştıklarını anladıkları anda da kritik virülens faktörlerini üreten, bakteriyi virülent hale getiren, sonucunda hastalık oluşturan ve bunu yöneten bir sistemdir. Araştırmada balık enfeksiyonu Hareketli Aeromonas Septisemisi (MAS) etkeni Aeromonas hydrophila (2 suş) suşlarının çevreyi algılama sistemi çalışılmıştır. Suşlarda öncelikle N-butanoyl-L-homoserin lakton (BHL) ve N-(3-okzododekanoyl)-L-homoserin lakton (OdDHL) sinyal moleküllerinin üretimi, Chromobacterium violaceum CV026 ve Agrobacterium tumafeciens NT1 biyosensör suşları aracılığıyla araştırılmıştır. A. hydrophila’nın C. violaceum CV026 suşu kullanılarak yapılan testte BHL sinyal molekülünü ürettiği, A. tumefaciens NT1 suşu kullanılarak yapılan testte OdDHL sinyal molekülünü ürettiği tespit edilmiştir. A. hydrophila’da BHL ve OdDHL sinyal moleküllerinin tespitiyle bu moleküllere bağımlı olan ramnolipid, elastaz, proteaz, amilaz, hemoliz üretimi gibi çevreyi algılama sistemi tarafından kontrol edilen virülens faktörlerinin varlığı bakımından fenotipik olarak araştırılmıştır. A. hydrophila suşlarının ramnolipid, proteaz, amilaz ve hemoliz aktiviteleri pozitif olarak bulunmuştur. A. hydrophila, Pseudomonas aeruginosa PAO1 kontrol suşuna göre daha az elastaz aktivitesine sahiptir. Araştırmayla A. hydrophila suşlarının bir topluluk içerisinde olduğunu anladığının ve toplu olarak hareket ettiğinin göstergesi olan çevreyi algılama sistemine sahip olduğu, balıklarda hastalık oluşturan tehlikeli virülens faktörlerini ürettiği belirlenmiştir.

Çevreyi algılama sistemi (QS) yönetimindeki AHL molekülleriyle klinik Yersinia ruckeri suşları aynı anda etki göstererek virülens faktörleriyle balıklarda enfeksiyonlara sebep olmaktadır. Araştırmada gram negatif bakteriyel balık patojeni olan Y. ruckeri (12 suş) izolatları kullanılmıştır. Acyl yan zincirinde 4-8 karbona sahip N-butanoyl-L-homoserin lakton (BHL) ve Acyl yan zincirinde 6-12 karbona sahip N-(3-okzododekanoyl)-L-homoserin lakton (OdDHL) sinyal moleküllerinin üretimi, Chromobacterium violaceum CV026 ve Agrobacterium tumafeciens NT1 mikrobiyolojik monitör sistemleriyle (biyosensör suşlarıyla) test edilmiştir. Pozitif kontrol olarak Pseudomonas aeruginosa PAO1 suşu kullanılmıştır. Sonuçta Y. ruckeri suşlarının, C. violaceum CV026 suşu kullanılarak yapılan testlerde BHL sinyal molekülünü, A. tumafeciens NT1 kullanılarak yapılan testlerde de OdDHL sinyal molekülünü ürettiği tespit edilmiştir. Üretmiş oldukları bu sinyal molekülleri aracılığıyla birbirleriyle iletişim kurmakta ve istedikleri çoğunluğa ulaştıkları anda balık için kritik gen ekspresyonlarını tetikleyerek virülens faktörlerini üretmektedirler. Y. ruckeri suşlarının azda olsa elastazı ürettiği tespit edilirken, ramnolipid, proteaz, amilaz ve hemoliz aktiviteleri gibi virülens faktörlerini üretmediği tespit edilmiştir.

Bu çalışmada, fenomen bir virülens faktörü olan biyofilmin bazı bakteriyel balık patojenlerinden Staphylococcus warneri, Aeromonas sobria, Yersinia ruckeri, Flavobacterium psychrophilum, Vibrio anguillarum bakterileri tarafından üretilmesi tüp, mikroplak ve kongo red agar yöntemleriyle araştırılmıştır. Tüp yöntemi ile biyofilm oluşum dereceleri tüpün iç yüzeyinde oluşan film tabakasının kalınlığına göre sırayla F. psychrophilum’da (++), A. sobria’da (++), S. warneri’de (+), Y. ruckeri’de (-), V. anguillarum’da (-) olarak tespit edilmiştir. Mikroplaklarla yapılan biyofilm testinde plaklarda oluşan biyofilm negatif kontrolde 0,048, S. warneri’de 0,121, A. sobria’da 0,158, Y. ruckeri’de 0,071, F. psychrophilum’da 0,172, V. anguillarum’da 0,212 absorbans değeri tespit edilmiştir. Mikroplak testinde biyofilm oluşumu sırayla V. anguillarum, F. psychrophilum, A. sobria, S. warneri, Y. ruckeri olarak belirlenmiştir. Kongo red agar testinde biyofilm (slime) oluşturan bakterilerin koloni morfolojisinin renk değiştirmesine göre biyofilm oluşumu sırayla V. anguillarum, A. sobria, S. warneri, F. psychrophilum, Y. ruckeri olarak belirlenmiştir. Kongo red agarda kuru kristalize siyah koloni üreterek en güçlü biyofilm oluşumu V. anguillarum, A. sobria, S. warneri’de bulunmuştur. Pembe renkli koloni üreten F. psychrophilum ve Y. ruckeri bakterileri ise bu teste biyofilm oluşumu göstermemiştir. Sonuç olarak; biyofilm kaynaklı enfeksiyonlar balıklar üzerinde ölümcül etki göstermektedir. Bu etkilerin araştırılması ve durdurulması balık ölümlerinin azaltılmasında önemlidir. Bakteriyel balık patojenlerinden olan S. warneri, A. sobria, V. anguillarum, F. psychrophilum, Y. ruckeri’nin araştırmamızda oldukça güçlü biyofilm oluşturdukları farklı yöntemlerle tespit edilmiştir.

In this study, we isolated Candida sp. for the first time from fry of rainbow trout ( Oncorhynchus mykiss ) in Turkey. Candida species caused disease in fry (average 0.2 g) which was observed at 10°C water temperature in February 2016. Due to yeast accumulation on gills, whitish areas was seen and fusion of secondary lamella in gills were observed under microscope. The microbiological samples of kidney, spleen and gills were streaked onto trypticase soy agar (TSA) and tryptone yeast extract salts ( TYES ) agar plates and incubated at 22°C in TSA and 18°C in TYES agar for 48 h. Thirteen isolates were obtained and Gram staining was performed. The all of the isolates were determined as yeast cell based on cellular morphology by using light microscopy . The identification was performed by ITS (Internal transcribed spacer) region sequence analysis and sequence data demonstrated that representative isolate D11 belonged to genus Candida . The yeast infection might have seen in early development stages (larvae and fry) due to the intensive antibiotic use against rainbow trout fry syndrome (RTFS) disease.

Bu calisma; 2013 yili Nisan ile 2014 yili Ocak aylari arasinda golu temsil edecek sekilde secilen 9 istasyonda mevsimsel olarak gerceklestirilmistir. Calismada Egirdir Golu’nun su kalitesi durumunun belirlenmesi amaciyla fiziko-kimyasal su kalitesi analizleri gerceklestirilmistir. Su sicakligi, cozunmus oksijen, oksijen doygunlugu (saturasyon), pH, elektriksel iletkenlik ve tuzluluk parametreleri yerinde olculurken bulaniklik, kimyasal oksijen ihtiyaci (KOI), sulfat (SO 4 -2 ), karbonat (CO 3 - 2 ) ve bikarbonat (HCO 3 -2 ) alkalinitesi, kalsiyum (Ca +2 ), magnezyum (Mg +2 ), toplam sertlik (TS), amonyum (NH 4 +1 ), potasyum (K +1 ), sodyum (Na +1 ), silisyum (Si +1 ), nitrit (NO 2 -1 ), nitrat (NO 3 -1 ), orto-fosfat (O-PO 4 -3 ) olcumleri laboratuvarda titrimetrik ve spektrofotometrik yontemlerle tayin edilmistir. Calisma sonucunda yerinde olculen parametrelerden ortalama olarak; su sicakligi 14,2 °C; cozunmus oksijen 9,05 mg/L; pH 8,78; saturasyon %90,0; elektriksel iletkenlik 383,4 μS/cm ve tuzluluk 0,28 ppt olarak belirlenmistir. Laboratuvarda gerceklestirilen parametrelerden ortalama olarak g ol suyu bulaniklik duzeyi 1,08 NTU; KOI 17,0 mg/L; SO 4 -2 26,57 mg/L; O- PO 4 -3 0,05 mg/L; NH 4 +1 0,035 mg/L; NO 2 -1 0,032 mg/L; NO 3 -1 1,2 mg/L ; CO 3 - 2 alkalinitesi 21,1 mg/L; HCO 3 - alkalinitesi 197,55 mg/L; Ca +2 23,46 mg/L; Mg +2 34,80 mg/L; toplam sertlik 20 o F; K +1 2,82 mg/L; Na +1 9,57 mg/L ve Si +1 1,215 mg/L olarak belirlenmistir. Calisma sonucunda Egirdir Golu su kalitesinin Kita ici su kalite standartlari gore fiziksel ve bazi kimyasal parametreler acisindan I.Sinif su karakterinde (Yuksek kaliteli su) oldugu, bununla birlikte azot ve fosfor duzeyleri acisindan dikkat edilmesi gerektigi, bu kapsamda golun korunabilmesi adina havzanin ozelliklerine gore iyi bir koruma-kullanma plani uygulanmasi ve gerekli onlemlerin alinmasi gerektigi sonucuna varilmistir.

Bu çalışmada, Çayköy deresi(Eğirdir-Isparta)’nden elektroşokerle avlanan Capoeta pestai(Pietschmann, 1933)’nin helmintparazitleri araştırılmıştır. Araştırma süresincetoplam 150 birey incelenmiştir. Çalışma sonucunda konak balıkta Platyhelminthesgrubundan bir tür digenean (Allocreadium isoporum Loos, 1894) veNemathelminthes grubundan bir tür nematod (Rhapdochona denudata, Dujardin,1845) bulunmuştur. Her mevsimde örneklenen bireylerden toplam 188 A.isoporum ve 592 adet R. denudata olmak üzere toplam 780 adet parazittespit edilmiştir. Her iki parazitin de mevsim, cinsiyet, boy ve yaşdeğişkenlerine göre; yaygınlık, ortalama yoğunluk, bolluk ve toplam parazitsayıları belirlenmiştir., In this study, the helminthparasites of Capoeta pestai(Pietschmann, 1933) that was caught by electro shocker inÇayköy stream (Eğirdir-Isparta) has been investigated. Throughout study, 150individuals have been taken into consideration. As a result, digenean belongsto Platyhelminthes group and nematod belongs to Nemathelminthes have beendetermined. 188 A. isoporum Loos,1894 and 592 R. denudata, Dujardin,1845 have been obtained from individualsthat was sampled in every season. Mean intensity, total number, abundance andprevalence of both parasites has beenset in regard to season, host size, age and sexes.

Arastirmada Gram negatif bakteriyel balik patojenlerinden Pseudomonas fluorescens ’in uc adet susu kullanilmistir. Suslar da oncelikle N -butanoyl-L-homoserin lakton (BHL) ve N -(3-okzododekanoyl)-L-homoserin lakton (OdDHL) sinyal molekullerinin uretimi, Chromobacterium violaceum CV026 ve Agrobacterium tumafeciens NT1 biyosensor suslari kullanilarak test edilmistir. Pseudomonas aeruginosa PAO1 susu pozitif kontrol olarak kullanilmistir. Sonuc olarak, P. fluorescens suslari, C. violaceum CV026 susu kullanildiginda BHL sinyal molekulunu uretmedigi, bununla birlikte, A. tumafeciens NT1 kullanildiginda, P. fluorescens suslarinin OdDHL sinyal molekulunu urettigi tespit edilmistir. P. fluorescens suslari; biyofilm, pigment, ramnolipid, elastaz, amilaz, hemoliz ve proteaz aktiviteleri gibi virulens faktorlerini uretmistir.

Son yıllarda yapılan araştırmalar, patojenik bakterilerin bir çoğunun virülens faktörlerinin üretimini N-açil homoserin lakton (AHL) türevi sinyal molekülleri aracılığı ile kontrol ettiğini ortaya koymuştur. Bu çalışmada Gram negatif bakteriyel bir balık patojeni olan Vibrio anguillarum izolatlarında N-açil homoserin lakton türevi sinyal moleküllerinin üretimi, Chromobacterium violaceum CV026 ve Agrobacterium tumafeciens NT1 biyosensör suşları kullanılarak araştırılmıştır. Pseudomonas aeruginosa PAO1 suşu pozitif kontrol olarak kullanılmıştır. Çalışma sonucunda V. anguillarum suşlarının, C. violaceum CV026 suşu kullanılarak yapılan testlerde negatif sonuç vermesine karşın, A. tumafeciens NT1 kullanılarak yapılan testlerde, pozitif sonuçlar verdiği saptanmıştır. Ayrıca bu suşların, V. anguillarum’un patojenitesinde önemli rol oynadıkları düşünülen biyofilm oluşumu, pigment üretimi ve proteaz aktivitesi gösterdikleri tespit edilmiştir, In recent years, are reported that virulence factors of many pathogenic bacteria are controlled via acyl homoserine lactone (AHL) signaling molecules. In this study, production of N-acyl homoserine lactone signaling molecules were investigated using Choromobacterium violaceum CV026 and Agrobacterium tumefaciens NT1 biosensor strainsin Vibrio anguillarum isolates, Gram negative fish pathogens.Pseudomonas aeruginosa PAO1 strain was used as a positive control. As a result of, it was found that negative results by using C. violaceum CV026 in test, despite positive results using A. tumafeciens NT1 in test of V. anguillarum strains. In addition were determined of biofilm formation, production of pigments and protease activity which are thought to play an important role in the pathogenesis in the V. anguillarum strains

Bu çalışmada Türkiye’nin 2.büyük tatlısu gölü olan Eğirdir Gölü’nün mikrobiyolojik parametrelerinin mevsimsel değişiminin izlenmesi amaçlanmıştır. 2013 yılı içerisinde mevsimsel gerçekleştirilen çalışmada göl üzerinde belirlenen 9 istasyondan alınan su örneklerinde toplam koliform, fekal koliform, Escherichia coli (E. coli) ve toplam bakteri analizleri gerçekleştirilmiştir. Çalışma sonucunda göl suyu toplam koliform sayısı 0 ile 34 arasında değişim göstermiştir. Elde edilen değerler limit değerlerin (70 EMS/100 mL) altında olduğu belirlenmiştir. Fekal koliformlar yaz döneminde sadece 4.istasyonda, sonbahar döneminde ise 7. ve 9. istasyonda tespit edilmiştir. Toplam E. coli ise bütün istasyonlarda tespit edilmemiştir. Toplam bakteri sayısı 0 ile 172 kob/100 mL arasında değişim göstermiştir. Elde edilen sonuçlar Yüzeysel Su Kalitesi Yönetimi Yönetmeliği Kıta içi Su Kaynakları Kalite Kriterleri yönüyle değerlendirildiğinde kabul edilebilir değerlerin altında olduğu belirlenmiştir.

WOS: 000390600600002 In this study, we isolated Chryseobacterium sp. from koi in Turkey. The disease outbreak occurred in fish weighing 10-300g (water temperature 9-10 degrees C) in November 2011-February 2012. The cumulative mortality rate was approximately 55% over 4 months. Infected koi exhibited anorexia, weakness, emaciation, damage to dorsal and caudal fins, grey-white skin discoloration (1-1.5cm) in the head area, large open wounds in skin with disease progression, necropsy findings, paleness of the liver, enlarged spleen and kidney, acidic fluid in the body cavity. Samples for bacteriological examinations were collected from the kidney, liver, and spleen using sterile swabs; these samples were streaked onto Anacker ordal Agar and incubated at 18 degrees C for 48 h. Five bacterial isolates were obtained from diseased fish. Phenotypic characteristics of the isolates were determined by conventional methods and rapid identification kits, API 20NE, and API ZYM. Comparative 16S rRNA gene sequence analysis demonstrated that isolate Sin57 belonged to the genus Chryseobacterium, with highest sequence similarity (98.5%) to C. aahli T68(T) and C. limigenitum SUR2.

In this review, Our aim was to determine different aspects of the most threatening bacterial diseases of rainbow trout culture in freshwater systems. In Turkey, aquaculture has started in the 1970s by farming the rainbow trout. It is one of the most important freshwater species. The recent knowledge about the value of production of rainbow trout in our country found to be 111, 335 tons in 2012 and 122,873 tons in 2013 which showed an increasing trend until 2014 by each year. Depending upon the production in intensive culture of fish has led to outbreaks of some bacterial diseases which causes economical losses in trout farms. The most important bacterial diseases reported as yersiniosis, vibriosis, motile Aeromonas septisemia, lactocococosis, flavobacteriosis. We obtained a review of the literature that focuses on the bacterial diseases which have been reported as outbreaks in rainbow trout farms up to now. When the reports evaluated Flavobacterium psyrophilum found to be most pathogenic bacteria in the rainbow trout hatcheries. The current studies on developing a vaccine and vaccination methodology to be able to prevent bacterial diseases are also addressed.

In this study, plant oils of Hypericum perforatum, Sesamum indicum,Nigella sative were investigatedfor their in vitro antibacterialactivity against Vibrioanguillarum and Lactococcus garvieae. Antibacterial activity was found to show with oil of Nigella sative. It was determined formedon the diameter of inhibition (inhibition zone: 18 mm) of the oil against Vibrio anguillarum and Lactococcus garvieae pathogens. Plant oils of Hypericum perforatum, Sesamum indicum werenot found theantibacterial effect against the bacterialfish pathogens. Antibacterial and immunostimulant feature of this plant is known to be therapeutic for human health in many disease also we were found to be effective against fish pathogens. As a result of thestudies, Nigella sative oil weredetermined to be potentially be used in treatment against vibriosis andlactococcosis., Bu çalışmada kantaron (Hypericum perforatum), susam (Sesamum indicum) ve çörekotu (Nigella sative) bitkisel yağlarının balık patojeni bakteri türlerinden; Vibrio anguillarum ve Lactococcus garvieae üzerinde in vitro ortamda saf konsantrasyonu kullanılarak antibakteriyel etkisi incelenmiştir. Çörekotu yağının Vibrio anguillarum ve Lactococcus garvieae patojenleri üzerinde antibakteriyel aktivite gösterdiği saptanmıştır. Kantaron ve susam yağlarının araştırmada kullanılan bakteriyel balık patojenleri üzerinde antibakteriyel etkisi görülmemiştir. Antibakteriyel ve immunostimulant özelliği ile insan sağlığı için birçok hastalığa şifalı olduğu bilinen bu bitkinin balık patojenlerine karşı da etkili olduğu görülmüştür. Dolayısı ile bu çalışmada çörekotu yağının Vibrio anguillarum ve Lactococcus garvieae' nin neden olduğu hastalıkların tedavisinde kullanılabilme potansiyeli olduğu belirlenmiştir

Bu calismada bakirin gokkusagi alabaligi (Oncorhynchus mykiss) uzerine akut toksisitesinin belirlenmesi amaclanmistir. Denemelerde ortalama boylari 5.86±0,04 cm ve agirliklari 2.09±0,05 g olan gokkusagi alabaliklari kullanilmistir. Test baliklarina bakir sulfat cozulerek hazirlanan 0.0778, 0.1296, 0.216, 0.36, 0.60, 1.00, 1.667, 2.778, 4.63, 7.717 ve 12.862 mg/L +2 Cu iyonu 24-96 saat ile uygulanmistir. Denemede sicakligi 13.2 °C, sertligi 360 mg/L CaCO , cozunmus oksijeni 6.03 mg/L olan artezyen suyu kullanilmistir. Baliklar plastik kaplara 2 tekerrurlu olarak yerlestirilip, deneme gruplarinda saatlik ve gunluk olarak gozlemler yapilmis, olen balik sayilari ve olum sureleri kaydedilerek akut toksisite testi gerceklestirilmistir. Bakir akut toksisite testinde statik biyo-deney yontemi uygulanmis, 24-96 LC ve LT degerleri probit analiziyle +2 belirlenmistir. Gokkusagi alabaligi icin 96 sa Cu LC 1.054 mg/L olarak belirlenmistir. Maruz birakma suresi uzadikca LC dusmektedir. Aplikasyon faktoru (0.1) alindiginda gokkusagi alabaligi icin maksimum kabul edilebilir konsantrasyon 0.1054 +2 mg/L Cu olarak hesaplanmistir. LT konsantrasyona bagli olarak 1 sa 25 dk ile 65 sa. 31 dk arasinda degismis, konsantrasyonu azaldikca LT uzamistir. Deneme suresince konsantrasyonlara bagli olarak baliklarda yuzeyde toplanma, ters ve yan yuzme, hizli ve kontrolsuz yuzme, suyun disina kacma hareketleri, su yuzeyine dik yuzmeler, su yuzeyine yaklasip soluma hareketleri gozlemlenmistir. Diger baliklarla yapilan calismalarin sonuclariyla kiyaslandiginda gokkusagi alabaliginin bakir toksisitesine bircok baliktan daha dayanikli oldugu gorulmustur.

In this study, a new trivalent vaccine was developed and evaluated the efficacy with adjuvants (Freund’s Complete Adjuvant and glucan) and non-adjuvanted vaccine in rainbow trout(20g) against to pathogens; L. garvieae, V. anguillarumand Y. ruckeri. For this purpose, four experimental groups were formed including control. The vaccine was prepared formalin-killed bacteria and then combined with adjuvants that were given into fish by intraperitoneal injection. Control fish were received only phosphate buffered saline-PBS. A booster was applied the fish which were vaccinated with a nonadjuvanted vaccine 21 days post-injection. All the groups were challenged against three pathogens at day 30, 90, 120 and 270 post vaccination. The results showed that fish had a high level of protection of pathogens in the vaccinated groups up to 9 months. The level of protection was calculated by obtaining the Relative Percent Survival (RPS). RPS was determinedas in the non adjuvanted plus a booster injected group: Y.ruckeri 96,77%, V.anguillarum 100%; L.garvieae 96,66%, Glucan: Y.ruckeri 93,54%; V.anguillarum 96,77%, L.garvieae 93,33 %, FCA :Y.ruckeri 100%, V.anguillarum 87,09 % , L.garvieae 93,33% at 270 day. The efficacy of the vaccine has been found to provide long-term protection against to three pathogens in the experimental condition.

The aim of this study was to assess the antibacterial activity of grape vinegar against F. psychrophilum.The antibacterial activity was determined by using agar well diffusion assays. The vinegar was tested against two strains of F.psychrophilum.While the highest inhibition zone diameter of grape vinegar was determined as 60 mm, the lowest was 47mm against to the pathogen. Grape vinegar displayed potent antibacterial activity against the tested two strains of bacteria with a diameter of inhibition zone ranging between 60 mm and 47 mm. Antibacterial and immunostimulant properties of this vinegar is known to be therapeutic for human health in many diseases. The present study showed that it is also being found to be effective against fish pathogen. The results confirmed that the grape vinegar would be used as a potential source of antimicrobial agents in aquaculture for the control of infection which caused by Flavobacterium psychrophilum pathogen.

This study was conducted to determine antibiotic susceptibility of Flavobacterium psychrophilumisolated from diseased rainbow trout (Oncorhynchus mykiss)from two hatcheries in the Mediterranean region of Turkey. Tissue samples for bacteriology were taken from rainbow trout fry (body weight 1-2g) in April 2015. The samples were collected from kidney and spleen and streaked onto tryptone yeast extract salts (TYES) agar. Agar plates were incubated at 15C for 72 hours. Fourteen isolates were identified as F. psychrophilum using biochemical, physiological and morphological characteristics and API ZYM test. Antibiotic sensitivities of the isolates were determined by the disc diffusion method on TYES agar. The results were evaluated according to NCCLS standards. Only one isolate from each hatchery was used for antibiogram test. Both of them were sensitive to amoxicillin/clavulanic acid 2:1, penicillin, nitrofurantoin, florfenicol, amoxicillin, clindamycin, chloramphenicol, ampicillin, doxycycline, streptomycin, and erythromycin. The tested isolates were resistant to sulfadiazine, sulfamethoxazole/trimethoprim, oxolinic acid, vancomycin, trimethoprim/sulfadiazine, gentamicin, kanamycin, nalidixic acid, oxacillin, enrofloxacin, flumequine, tobramycin. While the examined isolates were sensitive to florfenicol, they were resistant to sulfonamides, which is in general agreement with antibiotic sensitivity studies of F. psychrophilum from other geographical regions. The results indicated that antimicrobial susceptibility testing of F. psychrophilum from each region is important issue to be able to combat disease.

In this study fish diseases and therapeutic purposes prophylactic widely used formalin (CH2O)'s in rainbow trout (Oncorhynchus mykiss) cortisol, glucose and their effects on lyso-zyme activity were examined. October-November 2009 the researches have been carried out among the 60 rainbow trout weighing approximately 180 g were used. Replications in the ex-periment conducted of formalin 250 mg/L (60 minutes), 500 mg/L (45 minutes) concentrations were applied. For each group of 20 fish, cortisol, serum glucose and lysozyme activity was used for measurements. Cortisol analysis ECLIA (Electro chemiluminescence Immun Assay) method, lysozyme activity diffusion agar (agar plate, lysoplate) with the method of analysis and glucose were determined by spectrophotometric methods. The data obtained in the experi-ment of the SPSS package statistical program to evaluate all the data using analysis of variance (ANOVA) was applied and the group mean differences between LS Means JMP Student's T test multiple comparison test with significance level according to p

Arastirmada, ulkemizin farkli cografik bolgelerinde bulunan gokkusagi alabaligi isletmelerinden izole edilmis olan 19 adet Yersinia ruckeri susunun 2 adet referans susla (serotip 1 ve serotip 2) karsilastirmali olarak fenotipik ve serotipik ozellikleri incelenmistir. Yersinia ruckeri suslarinin fenotipik ozelliklerinin belirlenmesinde geleneksel mikrobiyolojik ve API 20 E testleri kullanilmistir. Geleneksel mikrobiyolojik ve API 20 E testlerinde bakterinin oldukca homojen (API 20 E testinde suslar arasinda jelatin hidrolizi, voges proskauer reaksiyonu, sitrat kullanimi testleri yonunden farkliliklar olmakla birlikte) bir yapi gosterdigi belirlenmistir. Shotts-Waltman medium (SWM) ve Riboz Ornitin Dezoksikolat (ROD) selektif besiyerlerinde Y. ruckeri suslarinin spesifik koloniler olusturdugu saptanmistir. Serotip 1 ve serotip 2 immunserumlar kullanilarak yapilan mikroaglutinasyon testinde ise ulkemizden izole edilmis olan 19 sustan 18’inin serotip 1, geri kalan 1 susun ise serotip 2 ozellikte oldugu gorulmustur. Bu sonuclar, ulkemizde Serotip 1 ozellikteki Yersinia ruckeri suslarinin yaygin oldugunu gostermistir.

The effectiveness of vaccine mixtures against lactococcosis was tested in rainbow trout (Oncorhynchus mykiss). The M1 strain of Lactococcus garvieae, isolated from a recent outbreak of lactococcosis at a rainbow trout farm in Turkey, was used in a trial comparing five immuniza- tion treatments: (a) formalin inactivated bacterin (vaccine), (b) the above bacterin together with Freund’s Incomplete Adjuvant (FIA), (c) the bacterin combined with β-glucan, (d) β-glucan only, and (e) phosphate buffered saline-PBS (control). Fish were given intrapritoneal injections and challenged by exposure to the bacteria 30, 75, or 125 days after vaccination. In fish exposed to the bacteria 30 days after injection, the relative percent survival (RPS) was 88.89% in the group that received only bacterin and 100% in the group that received the bacterin combined with FIA. Immunity remained high in the bacterin+FIA group, as the RPS in this group remained 100% in fish challenged at 75 days, significantly higher than in all other groups. In fish exposed to the bacteria 125 days after vaccination, the RPS was 54.55% in fish vaccinated with the bacterin only and 84.84% in fish vaccinated with bacterin+FIA. In the group that received only β-glucan, immunity did not improve after vaccination. Micro-agglutination tests of serums showed that immunized fish produced antibodies at high titers within 30 days. In short, the formalin-inacti- vated M1 strain provided longer lasting protection against Lactococcus garvieae in rainbow trout when combined with FIA than when administered alone or with β-glucan.

In this study, anesthetics effects of spearmint (Menta piperita) oil and lavandula (Lavandula angustifolia) oil as alternative to clove (Eugenia caryophylatta) oil were evaluated on rainbow trout (Oncorhynchus mykiss). Fish were exposed to different concentrations of the essential oils (30, 40, 50, 100, 150 and 200 mg l-1) for induction of anesthesia. Results showed that induction time decreased with increasing of the concentration of the clove oil and spearmint oil. However, recovery time increased with increasing of the concentration of this anesthetics. 40 and 50 mg l-1 doses of clove oil and 200 mg l-1 of mint oil were showed similar anesthetic effect. Lavandula oil was showed sedative effects on rainbow trout. These findings suggested that spearmint oil is useful anesthetics for rainbow trout., Bu çalışmada karanfil (Eugenia caryophylatta) yağına alternatif olarak nane yağı (Menta piperita) ve lavanta (Lavandula angustifolia) yağlarının gökkuşağı alabalıkları (Oncorhynchus mykiss) üzerinde anestezik etkileri değerlendirilmiştir. Balıklar anesteziye giriş için uçucu yağların farklı dozlarına (30, 40, 50, 100, 150 ve 200 mg/l) maruz bırakılmıştır. Sonuçlar, karanfil yağı ve nane yağının dozu arttıkça anesteziye giriş süresinin kısaldığını göstermiştir. Bununla birlikte, bu anesteziklerin dozu arttıkça anesteziden çıkış süresi uzamıştır. Karanfil yağının 40 ve 50 mg/l dozları ve nane yağının 200 mg/l dozu benzer anestezik etki göstermiştir. Lavanta yağı ise gökkuşağı alabalıklarında sedatif etki göstermiştir. Bu bulgular ışığında nane yağının gökkuşağı alabalıklarında anestezik olarak kullanılabileceği önerilmektedir.

Formaldehit su urunleri sektorunde balik hastaliklarinin kontrolu ve dezenfektan olarak yaygin olarak kullanilmaktadir. Ancak, bu durum cesitli cevresel olumsuzluklara sebep olabildigi gibi, uygulama yapilan baliklarda da olumsuz etkilere neden olabilmektedir. Bu calismada 250 mg/L (1 saat) ve 500 mg/L (45 dk) konsantrasyonlarinda formaldehit uygulanmistir. Calisma sonucunda elde edilen histopatolojik bulgularda formaldehit uygulanan baliklarin solungac lamellalarda pilar ve epitel hucrelerinde dejenerasyon, interlamella alanlarda lenfoid ve mononukleer hucre infiltrasyonu ve nekroz, kas dokularinda dejenerasyon, karacigerlerinde genlesme, venalarinda konjesyon, damarlarda hasar ve hepatositlerde dejenerasyon belirlenmistir. Sonuc olarak formaldehit uygulamasinin gokkusagi alabaliklarinda histolojik olarak olumsuz etkilere neden oldugu gorulmustur. Bu nedenle su urunleri isletmelerinde bilincli ve ihtiyac dahilinde kullanilmasi gerektigi kanaatine varilmistir.

Aerobic bacterial flora in the intestines of seabream (Sparus aurata) larvae and juveniles, in diets they were fed (rotifers, brine shrimp, artificial diet), and in their rearing water were analyzed. Fish fed live feeds had a higher bacterial count than the fish fed the artificial diet. In rotifers, the total bacteria count was 8.7 x 106 and Pseudomonas dominated the flora (60.2%). In larvae fed rotifers, the bacteria count was 9.8 x 102, with Pseudomonas (48.4%) and Vibrio (28.3%) domi- nating. In brine shrimp, the bacterial count was 1.7-3.5 x 107 cfu/g and Vibrio (73.7-81.3%) was more prevalent than Pseudomonas (10.2-15.5%). In larvae fed brine shrimp, the bacterial count was 5.3 x 104-1.8 x 105 and Vibrio (61.2-70.1%) dominated. The count for the artificial feed was 1.2 x 104 with Pseudomonas slightly dominating while for juveniles fed artificial feed the count was 2.3 x 104, with Vibrio slightly dominating. Bacterial microflora in the rearing water ranged from 1.3 x 102 to 3.2 x 103 cfu/ml. The study showed that the microflora of fish feeds quantita- tively and qualitatively affect the intestinal microflora of seabream larvae and juveniles.

Bu çalışmada Eğirdir Gölü’ndeki sudak balıkları (Sander lucioperca (Linnaeus, 1758)’nda Eustrongylides excisus larvaları tespit edilmiştir. Şubat-Nisan 2013 tarihleri arasında 35 adet sudak balığında (82-195g) parazitolojik incelemeler yapılmıştır. Parazit, balıkların karın boşluğu, periton, kas, yağ doku, karaciğer, dalak, yüzme kesesi ve midede bulunmuştur. Bu periyotta, parazitin prevalansı % 100 olarak belirlenmiştir. E. excisus’un balıklardaki ortalama yoğunluğu şubat ayında 34.4, Nisan ayında ise 23.46 olarak bulunmuştur., This study was conducted to determine the occurrence of Eustrongylides excisus larvae,which was found as endoparasite in pikeperch Sander lucioperca (Linnaeus, 1758) in Lake Egirdir. Parasitological examinations were performed in 35 pikeperch (82-195 g) during February and April 2013. Parasite was detected in abdominal cavity, peritoneum, muscle, adipose tissue, liver, spleen, swim bladder and stomach of fish. The prevalence of Eustrongylides excisus larvae were investigated. Prevalence of this parasite were determined as 100 % in this period. The mean intensity of E. excisus larvae was found to 34.4 in February and 23.46 in April