Search

im: This study aimed to evaluate the effect of anthropometric measurements and dietary habits on telomere length in healthy older residents in rural and urban areas. Methods: This was a cross-sectional study. The study population included 81 healthy older individuals aged ≥80 years. A quantitative food frequency questionnaire was used to determine dietary habits. Anthropometric measurements were taken by researchers. The telomere length of individuals was determined from leukocytes using quantitative polymerase chain reaction. Results: Urban women had longer telomeres than rural women (P < 0.05). Rural men had significantly higher hip circumference, middle-upper arm circumference and fat-free mass than urban men (P < 0.05). It was shown that while fresh vegetable consumption was higher in rural areas, carbonated drink consumption was higher in urban areas (P < 0.05). In women, homemade bread and sugar consumption were higher in rural areas, and honey consumption was higher in urban (P < 0.05). Red meat, milk-based dessert and pastry consumption explain telomere shortening by 22.5%, 24.8% and 17.9%, respectively. In addition, the model based on anthropometric measurements also contributes to explaining telomere shortening by 42.9%. Conclusion: Red meat, milk-based dessert and pastry consumption, and waist circumference, hip circumference, waist-to-hip ratio and waist-to-height ratio are associated with telomere length. Longer telomeres are associated with a healthy, balanced, adequate diet and maintaining a healthy body weight/proportion, and they are crucial for achieving healthy aging.

Amaç: Bu çalışmada narkolepsili hastalarda omega-3 (n-3) yağ asit desteğinin plazma oreksin A, plazma yağ asitleri ve antropometrik ölçümlere etkisini saptamak amaçlanmıştır.Yöntem ve gereç: Çalışma, 21-55 yaş arası 31 erkek birey (17 narkolepsili ve 14 sağlıklı) üzerinde yapılmıştır. Gruplara iki ay süresince günlük 1,4 g n-3 yağ asidi desteği verilmiştir. Çalışma başlangıcında ve sonunda bireylerin antropometrik ölçümleri alınmış plazmada oreksin, yağ asitleri ve diğer biyokimyasal parametreler analiz edilmiştir. Bulgular: Çalışma sonunda, hasta grubun antropometrik ölçüm ve diğer vücut bileşim değerlerinde istatistiksel olarak önemli değişiklik yokken (P > 0,05), kontrol grubunun vücut ağırlığı, beden kitle indeksi, bel/kalça oranı, vücut yağ (kg, %) değerlerindeki artış istatistiksel açıdan önemli bulunmuştur (P < 0,05). Hastaların çalışma başı ve sonunda plazma oreksin A düzeylerinde hem grup içi hem de gruplar arasında fark gözlenmemiştir (P > 0,05). Yine hastaların plazma seratonin düzeyleri çalışma başına göre, sonunda azalmış, insülin düzeyleri ise yükselmiştir (P < 0,05). Bireylerin grup içinde plazma n-6/n-3 oranında çalışma sonunda azalma olmasına karşın istatistiksel açıdan önemli değildir (P > 0,05). Plazma n-6/n-3 oranında gruplar arasında ise istatistiksel farklılık görülmüştür (P < 0,05). Kontrol grubundaki bireylerin çalışma başında plazma oreksin A düzeyi ile plazma n-3 yağ asitleri arasında korelasyon görülmüştür (P < 0,05). Yine çalışmada n-3 suplemantasyonu ardından yağ asitlerinin artmasına bağlı olarak plazma oreksin A düzeyi ile bazı yağ asitleri arasında korelasyon gözlenmiştir (P < 0,05). Sonuç: Bu veriler; n-3 yağ asidi desteğinin plazma oreksin A düzeyini yükseltmediğini ancak diğer bazı biyokimyasal parametreleri etkilediğini göstermektedir., To determine the effect of omega-3 (n-3) fatty acid supplementation on plasma orexin A, plasma fatty acids, and anthropometric measurements in patients with narcolepsy. Materials and methods: The study was performed on 17 males with narcolepsy and 14 healthy males between the ages of 21-55. An n-3 fatty acid supplement of 1.4 g/day was administered to the groups for 2 months. The anthropometric measurements of the individuals were taken at the onset and the end of trial, and orexin, fatty acids, and other biochemical parameters in the plasma were analyzed. Results: While there was no statistically significant change in anthropometric measurements or the other body composition values of the patient group (P > 0.05), there was a statistically significant increase in the body weight, body mass index, waist-to-hip ratio, and body fat mass values (kg, %) of the control group (P < 0.05). There was no difference in the levels of plasma orexin A of the patients within or between groups in the pre- and poststudy measurements (P > 0.05). The poststudy plasma serotonin levels of the patients were lower and plasma insulin levels were higher than in the initial study (P < 0.05). There was a correlation between the plasma orexin A levels and plasma n-3 fatty acids in individuals in the control group at the onset of the study (P < 0.05). Depending on the increase of the fatty acids after the n-3 supplementation, a correlation between plasma orexin A levels and some fatty acids was observed (P < 0.05). Conclusion: The data demonstrated that supplementation of n-3 fatty acid did not enhance the plasma orexin A level but did affect some other biochemical parameters.

Aim: To determine the effect of omega-3 (n-3) fatty acid supplementation on plasma orexin A, plasma fatty acids, and anthropometric measurements in patients with narcolepsy.

The effect of treatment with 5-Fluorouracil (5-FU), a commonly used cytotoxic drug, on the thiamin status of patients with cancer and on that of normal female rats was investigated. Treatment with 5-FU in patients and in the rats resulted in biochemical evidence of thiamin deficiency. This effect was also reflected in depletion of the vitamin content of liver and spleen in the animals. The deficiency, in the patients, studied longitudinally, was rectified by giving a large dose of thiamin (100mg/day) daily for a month. The subjective feeling of well-being was also improved in these patients. Moreover, an increased plasma and urinary ribonuclease (RNase) and urinary hydroxvproline levels were returned to those of the controls by the vitamin administration. In the animals, the whole blood TPP effect and the vitamin store of tissues were not affected when 5-FU was given together with thiamin. The treatment of rats with a high dose of 5-FU resulted in impaired glucose tolerance and in elevated blood levels of pyruvate and lactate. This impairement was also rectified by giving either a high dose of thiamin or thiamin pyrophosphate. The restoration was more marked in the animals given thiamin pyrophosphate. Treatment with 5-FU in the presence of thiamin did not impair the effect of the drug on deoxyribonucleic acid (DNA), ribonucleic acid (RNA) and protein content of the liver, spleen and kidney whereas thiamin pyrophosphate appeared to reduce the cytotoxic effect of the drug on liver DNA. This reduction could be due to the protection of normal tissue by thiamin pyrophosphate.

The consumer knowledge and attitudes towards genetically modified foods GMF among volunteer adults were investigated in different socio-economic regions of Ankara Çankaya, Yenimahalle, Abidinpaşa and Mamak . A survey containing questions on purchasing and consumption habits of probable GMF was used, and nutritional status of subjects was collected. Their anthropometric measurements were also determined. Although there were no differences between the consumers of general status, the concerns of health problems were found mostly in Mamak. The sweet food and soft drink consumption were high in all areas. Overall, subjects usually preferred olive, corn and sunflower oils. While the preference of consumers in Abidinpaşa was towards meat products, consumers in Çankaya region preferred mostly fish and breakfast cereals. Although the subjects believed in some risk of GMF, they purchased processed items containing GMF. This contradiction was due to the price of foods.The result indicated that the consumers from different socio-economic regions in Ankara had contradicting attitudes towards GMF, Ankara’nın dört farklı sosyo-ekonomik bölgesinde Çankaya, Yenimahalle, Abidinpaşa ve Mamak yaşayan erişkin gönüllü tüketicilerin 19-64 yaş genetiği değiştirilmiş organizmalar GDO hakkında fikirleri ve tercihlerini saptamak amacıyla araştırma yapılmıştır. Katılımcılara soruşturma yöntemiyle anket uygulanmış, hem beslenme durumlarının hem de GDO içermesi olasılı yiyeceklerin alım ve tüketimleri sorulmuştur. Ayrıca antropometrik ölçümleri de alınmıştır. Tüketicilerin genel durumları arasında önemli fark bulunmamasına karşın en fazla sağlık sorununa Mamak’ta rastlanılmıştır. Tatlı gıda tüketimi her bölgede yüksektir. Yağ tercihleri mısırözü, ayçiçeği ve zeytinyağı arasında değişmekte, et ürünleri tüketimi Abidinpaşa’da, balık tüketimi ise Çankaya’da yüksektir. Gazlı içecek tercihi her bölgede yüksek, ancak hazır kahvaltılık tüketimi Çankaya’da ön plandadır. Katılımcılar GDO’lu ürünlerin çeşitli zararları bulunduğuna inandıklarını beyan ederlerken, olasılı GDO yiyecekleri alıp tükettikleri belirtmişlerdir. Çelişkinin yiyeceğin fiyatın öneminden ileri geldiği dikkati çekmiştir. Ankara’daki farklı sosyo-ekonomik düzeydeki tüketicilerin GDO hakkındaki tutumlarının çelişkili olduğu bu verilerde görülmektedir

Bu çalışmanın amacı Ankara'da farklı sosyoGİRİŞ Alerji ve aşırı hassasiyet adını verdiğimiz ekonomik bölgede bulunan iki okuldaki öğrencilerin süt ve ürünlerini tüketim sıklığı ile bunlara karşı alerjileri olup olmadığını saptamaktır. Farklı sosyo-ekonomik bölgelerde bulunan iki okuldan yaşları 11-15 yıl arasında değişen 164 kız ve 319 erkek öğrenci rasgele örneklem seçimiyle araştırmaya alınmışlardır. Sosyo-ekonomik düzeyi düşük bölgedeki öğrenciler I. grubu yüksek bölgedekiler ise II. grubu oluşturmuştur. Öğrencilerin yiyecek tüketim miktarı, sıklıkları ve hassasiyetleri ile diş sağlıkları soruşturma yöntemiyle, boy ve ağırlıkları ise esnemeyen mezur ve hassas baskül ile ölçülmüştür. İki grup Vücut Kütle Göstergesi VKG yönünden karşılaştırıldığında, çok zayıf, hafif şişman alt grupları ile toplam bireyleri arasında fark istatistiksel önemli bulunmuştur p, The aim of the study is to asses the frequency of milk and milk products consumption and allergic reactions of the students that are found in different socio-economic regions in Ankara. Children with varying ages between 11-15 years 164 girl,319 boy were chosen randomly from different socio economic regions of Ankara. Food consumptions, food sensitivity and dental health of the children were taken by questionnaires and inflexible tapes and sensible weight scale are used to measure height and weight. When Body Mass Index BMI was compared, statistically significant differences were found between wasted ,overweight and total number of students p

Packaging and wrapping is important over the food products to store and transfer them without being spoilt or decayed for a long time. The packaging materials between the food and packaging material should be safe and not be interacted with the food and have good appearance for food safe. However, while the quality of package is being high, the prices of the products increase. Consumers, choose the foods in different kinds of packages due to some factors that they have them based on perhaps with or without paying attention of it. Therefore this research is planned to find out the types of packages selected and the reason of the package selection in two different socio-economic groups of women in Ankara. It is found that while economic factors and habits of the women are important for the first lower income group, the pleasure factor is affected effects their food package selection in the second group having higher income. It has seen that neither the first, nor the second group, in the food package selection, is mainly taking health into account. It is considered that one of the reasons on selecting the unhealthy packages is the lack of the healthy ones in anytime in anywhere., Ürünlerin bozulmadan uzun süre saklanıp, taşınabilmesi, pazarlanabilmesi için ambalaj denilen sargı veya paketleme yapılmaktadır. Bu amaçla kullanılan malzemelerin ürünle reaksiyona geçmemesi ve sağlık, görünüm, yiyecek güvenliği açısından da uygun olması gerekmektedir. Ancak bütün bunların yanı sıra ambalaj kalitesinin yükselmesi, yiyecek fiyatına da bir artış getirmektedir. Tüketici, yiyecek satın alırken bilinçli veya bilinçsiz olarak bazılarını çeşitli etkenlere dayandırarak farklı ambalaj türlerin seçmektedir. Bu durumdan yola çıkarak Ankara'nın iki farklı sosyo-ekonomik bölgesinde yaşayan bayanların farklı yiyecek alımlarında tercih ettikleri ambalaj türü ve nedenlerİ araştırılmıştır. Sosyo-ekonomik düzeyi düşük olan I.Grubun ambalaj seçiminde alışkanlık ve ekonomik nedenler ön plana çıkarken, sosyoekonomik düzeyi yüksek olan II.grupta ise; alışkanlığın yanı sıra sevdikleri için tercih ettikleri, ancak bazı yiyeceklerde neden belli ambalajı seçtiklerini bilmedikleri saptanmıştır. Bu durum; farklı öğrenim ve ekonomisi olan gruplarda bile yiyecekle ilgili ambalaj seçimlerinde sağlığın ön plana çıkmadığını göstermektedir. Bunun nedenlerinin toplumun konuyla ilgili yeterli erecede bilinçlenmemesinden ve yiyecek güvenliliği açısından önerilecek sağlıklı ambalaj türlerinin her yerde ve her zaman bulunamamasından kaynaklandığı görülmektedir.

Rutin yaşamdaki değişme, vücudun sirkadyen ritmi / saatin bozulması ile ilişkili bir kavramdır. Sirkadyen saat, insan sağlığı için önemli olan 24 saate yakın çeşitli biyolojik ritimlerden sorumludur. Günümüzde sirkadyen ritmin değişmesi ile yiyecek tüketimi ve uyku düzeni arasında bir ilişkinin ve/veya değişiminin saptanması önem taşımaktadır. Bu araştırma; uçuş görevlilerinin sirkadyen ritminin değişmesiyle ortaya çıkan farklılıkları saptamak amacıyla yapılmıştır. Araştırma Kasım 2018- Mart 2019 tarihleri arasında Türkiye'de özel bir havayolunda çalışan 29-55 yaş arası gönüllü 100 erkek uçuş görevlisi üzerinde yapılmıştır. Uçuş görevlilerinin kişisel özelliklerini, yaşam tarzı alışkanlıkları verilerini toplamak amacıyla anket formu, yiyecek tüketimlerini saptamak için yaşamlarındaki normal bir gün ve sirkadyen ritmi bozulduğunda 2 gün için alınan yiyecek tüketim kaydı, uyku kalitesini değerlendirmek için de Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) Ölçeği uygulanmıştır. Sirkadyen ritmin bozulmasına bağlı araştırmaya katılan uçuş görevlilerinin günlük aldıkları ortalama enerji miktarı ile bu enerjinin karbonhidrat ve yağdan gelen oranları önemli derecede artmıştır. Sirkadyen ritmi değişen uçuş görevlilerinin gece yeme eğilimleri daha fazla olmuştur. Ayrıca yetersiz uyku ve uyku kalitesinin düşük olmasına bağlı olarak biyolojik ritim bozulduğunda serotonin değerleri düşük; melatonin ve kortizol değerleri ise önemli derecede yüksek bulunmuştur (p

Bu araştırma, Nisan 2011-Temmuz 2011 tarihleri arasında, Manisa Özel Ege Hayat Bakım Merkezi'nde yaşayan, DSM-IV tanı kriterlerine göre şizofreni tanısı almış VKİ>27 kg/m2 olan kadın hastalar (n=15) ve Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Diyet Polikliniği'ne başvuran VKİ>27 kg/m2 olan sağlıklı kadın bireyler (n=15) üzerinde zayıflama diyet tedavisinin ağırlık kaybına, antropometrik ölçümlere ve bazı biyokimyasal bulgulara etkilerini saptamak amacıyla planlanmış ve yürütülmüştür. Soruşturma yöntemiyle bireylerin temel özellikleri belirlenmiş, antropometrik ölçümler ve kan örnekleri alınmıştır. Bireylere kişiye özel diyetleri hazırlanmış ve beslenme eğitimleri çalışma başlangıcında uygulanmıştır. Katılımcıların üç günlük yiyecek tüketimi ve fiziksel aktivite kayıtları tutulmuştur. Diyetin etkinliğini belirlemek amacıyla bireyler her hafta tartılmış, diğer antropometrik ölçümler ve kan örnekleri başlangıçta, 1. ayda ve 2. ayda alınmıştır. Çalışma sonunda her iki grupta yer alan bireylerin vücut ağırlığı ve diğer antropometrik ölçümlerinde önemli azalmalar gözlenmiştir(p27 kg/m2 female inpatients with a diagnosis of schizophrenia according to DSM-IV diagnostic criteria (n=15) hospitalized in Private Aegean Life Health Care Center and healthy female volunteers who have BMI>27 kg/m2 (n=15) which applicate to Manisa Mental Health and Diseases Hospital Diet Polyclinic. Primary demographic variables of the participants are evaluated with a brief questionnaire; anthropometric measurements and blood samples were taken. Participant?s three days consecutive diet and physical activity records were logged. Personalized diet recipes prepared and the nutrition educations were conducted continuously. In order to evaluate diet?s efficacy, participants were weighted every week; other anthropometric measurements and blood samples were collected at the beginning and at the end of first and second months. At the end of the study, reductions in body weight and other anthropometric measurements found to be statistically significant (p

Sezer, E., Bazı Diyetsel Basit Şeker Tüketiminin Kişilerin Biyokimyasal Parametrelerine Etkisi, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Beslenme Bilimleri Programı Bilim Uzmanlığı Tezi, Ankara, 2012. Bu araştırma Özel Ankara Güven Hastanesi'nde çalışan bireylerdeki bazı diyetsel basit şeker tüketiminin biyokimyasal parametrelerine etkisini değerlendirmek üzere yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini 54 normal ağırlıklı, 46 kilolu birey oluşturmuştur. Araştırmaya katılan tüm bireylere beslenme durumlarını değerlendirmeye yönelik anket formu uygulanmış, antropometrik ölçümleri alınmış bazı biyokimyasal değerlerine bakılmıştır. Çalışma sonucunda kilolu bireylerin normal ağırlıklı bireylere göre vücut ağırlığı (kg), VKİ (kg/cm²), yağ ağırlığı (kg), toplam vücut suyu (kg), yağ harici ağırlık (kg), bel çevresi (cm), kalça çevresi (cm), bel/kalça oranı (cm/cm) değerleri beklenildiği gibi hem daha yüksek çıkmıştır hem de iki grup arasındaki fark önemli olarak bulunmuştur. Normal ağırlıklı ve kilolu bireylerin açlık kan glikozu, açlık kan insülini, tokluk kan insülini, ürik asit, AST, ALT, toplam kolestrol, HDL kolestrol, LDL kolestrol, VLDL kolesterol ve trigliserit değerleri arasındaki farkın önemli olduğu saptanmıştır (p

Çalışma, 21?55 yaş arası 17 narkolepsili ve 14 sağlıklı erkek üzerinde yapılmıştır. Çalışma ölçütlerine uyan ve polisomnografik uyku testinde narkolepsi tanısı konulanlar hasta, konmayanlar da kontrol grubunu oluşturmuştur. Gruplara iki ay süresince 1,4 gr/gün w-3 yağ asidi desteği verilmiştir. Çalışma başlangıcında ve sonunda kişilerin beslenme durumları değerlendirilmiş, fiziksel aktivite kayıtları tutulmuş, antropometrik ölçümleri alınmış, idrarda ve plazmada bazı biyokimyasal parametreleri analiz edilmiş ve polisomnografik uyku testi yapılmıştır. Çalışma süresince, uyku kalitesiyle ve seratonin düzeyiyle ilişkili olan, hastaların diyet karbonhidrat alımlarında kontrollere göre dikkati çeken iniş-çıkışlar olmuştur. Hastaların plazma seratonin düzeyleri çalışma başına göre, sonunda azalmış, insülin düzeyleri ise yükselmiştir (p0.05). Çalışma bitiminde hastalarda uyku latensi ve NREM 2. ve 4. dönemde istatistiksel önemlilik belirlenmiştir (p0.05). The plasma orexin A levels were not change significantly within and between the groups the end of the study (p>0.05). However, the sleep latency and the second and fourth NREM period in the patient were found to be statistically significant (p

Klinikdeğerlendirmelerde sıklıkla kullanılan bir BİA1 cihazından (X-SCAN-PLUS)saptanan bazal metabolizma hızı (BMH) ve vücut yağ yüzdesi (BFP) değerlerininbaşka bir BİA2 cihazından (TANİTA-BC-418) saptanan ve çeşitli antropometrikdenklemlerle hesaplanan değerlerle karşılaştırılması ve yöntemler arasındaki uyummiktarının, cinsiyet ve vücut kütle göstergesi (VKG) sınıflaması temel alınarak,saptanması amaçlanmıştır. Ayrıca obezitenin tanımlanmasında kullanılan VKG veBFP'nin birbirleri ile olan ilişkisi de değerlendirilmeye çalışılmıştır. Araştırmayayaşları 18-59 yıl arasında değişen sağlıklı, rastgele örneklemle seçilmiş gönüllüerkekler (n=150) ve kadınlar (n=150) katılmıştır. Yöntemlerin arasındaki uyumlulukmiktarlarını ve biaslarını (ortalama farkları) test etmek için ?Bland-Altman (1986)?analizi kullanılmıştır. Araştırma sonunda VKG değerlerinin, obezitenin görülmesıklığını, Bray'in (1998) BFP sınıflamasına göre daha az tahmin ettiği görülmüş veobezitenin tanımlanmasında VKG'nin yetersiz olabileceği vurgulanmıştır. BMH veBFP'nin saptanması veya hesaplanması için kullanılan yöntemlerle BİA1 cihazıarasındaki korelasyon iyi derecede bulunmuş olsa da bu sonuç, yöntemlerin birbirleriyerine kullanılabilecekleri anlamına gelmemektedir. BFP değerinin hesaplanmasındaerkeklerde BİA1 cihazı ile yapılan ölçümler ile Black ve arkadaşlarının denklemi,kadın ve erkek obez bireylerde (VKG?30 kg/m2) ise BİA1 cihazı ile yapılanölçümlerle bütün yöntemlerin yüksek düzeyde uyum gösterdiği; fakat bireylere özgüdeğerlendirmelerde uyumluluk sınırlarının geniş olmasından dolayı önemlifarklılıklarla da karşılaşılabileceği saptanmıştır. Yöntemler BMH değeri açısındanincelendiğinde, hiçbir yöntemin BİA1 cihazı ile uyumluluk göstermediğibelirlenmiştir.Anahtar kelimeler: Vücut bileşimi, bazal metabolizma hızı, vücut yağ yüzdesi,vücut kütle göstergesi The objectof the study is the comparison of body fat percentage (BFP) and basal metabolic rate(BMR) values which are determined by bioelectrical impedance analyzer (BİA1) (XSCAN-PLUS) with another BİA2 (TANİTA-BC-418) and anthropometric equationsto asses the agreement based on sex and body mass index (BMI). The relationbetween BMI and BFP classifications that are used for determination of the obesitywere also considered in the evaluation. The study included 150 male and 150 femalehealthy subjects (age 18-59 years old), who were voluntary and selected randomly.Methods agreement and bias (mean difference) were assessed by ?Bland and Altman(1986)? analysis. The result of the study showed that the BMI classification for thedetermination of the obesity prevalence was less than the Bray?s (1998) BFPclassification and it was seen that BMI classification was limited to identify obesity.Methods which are used to measure the BFP and BMH, showed good correlationwith BİA1 values but it doesn?t mean that one method could be used instead of theother method. In the analyze of BFP values that has been determined by BİA1showed good agreement with equation of Black and et al (1983) in males and with allmethods in both obese (BMI ?30 kg/m2) males and females but when the individualassessments were made there could be significant differences due to the wide limitsof agreement. When methods were examined base on BMH values, it was seen thatany of the methods were not a good alternative to BİA1.Keywords: Body composition, basal metabolic rate, body fat percentage, body massindex 140

ÖZETMuşlu, Ö. Dikkat eksikliği ve hiperaktiviteli çocuklarda beslenme durumununve diyet çinkosunun davranışa etkisinin saptanması. Hacettepe ÜniversitesiSağlık Bilimleri Enstitüsü Beslenme Bilimleri Programı Yüksek Lisans Tezi,Ankara, 2005. Bu çalışma DEHB'li çocuklarda beslenme durumlarının fizikselgelişimlerinin ve davranışta etkili olduğu düşünülen çinko düzeylerinin saptanıp,kişiye özgü yeterli, dengeli ve özellikle çinko düzeyi gereksinimini karşılayabilecekdiyetin davranışa etkisini araştırmak amacıyla planlanmış ve yürütülmüştür.Çalışmaya yaşları 7-12 yıl arasında değişen 40 DEHB'li çocuk alınmıştır. Çocuklarcinsiyet ve yaşa göre eşleştirilerek iki gruba ayrılmıştır. Toplam deney grubu (n=25)önerilen diyetle üç ay takip edilen, kontrol grubu (n=15) diyet önerisindebulunulmayan çocuklardan oluşturulmuştur. Toplam deney ve kontrol grubununbeslenme durumunu tespit için çalışmanın başında üç gün yiyecek tüketimi kaydıalınmıştır. Çalışmanın başında ve sonunda grupların antropometrik ölçümleri ve kan,idrar örnekleri alınarak serum çinko ve idrar çinko/kreatinin ölçümleri yapılmış,davranış değerlendirmesi için çocuklara Conners testi uygulanmıştır. Deney grubu,çalışma sonunda serum çinko düzeyleri dikkate alınarak I.Grup (n=16) ve II. Grup(n=9) olmak üzere gruplara ayrılmıştır. II. Grubun çalışma sonu serum çinkodüzeyinin önemli derecede artmış olduğu saptanmıştır. RDA'ya göre önerilen enerjive besin öğeleri ile alınan miktarlar karşılaştırıldığında gruplar arasında çinko dadahil olmak üzere bazı besin öğelerinde önemli farklılıklar saptanmıştır. Besintüketimindeki bu değişiklik II. Grubun serum çinko ve idrar çinko/kreatinindüzeylerine yansımıştır. Kişiye özgü uygulanan yeterli, dengeli ve uygun miktardaçinko içeren diyetin davranışı nasıl etkilediğini saptamak amacıyla uygulananConners testi öğretmen değerlendirme puanlarında önemli derecede olumlu farklılıksaptanmıştırAnahtar Kelime: Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, beslenme, çinko ABSTRACTMuşlu, Ö. Determination of the effect of dietary zinc amount and nutritionalstatus of children with attention deficient and hyperactivity disorder on theirbehaviour. Hacettepe University, Institute of Health Sciences Master Thesis inNutrition Sciences, Ankara, 2005. This research was planned to determinenutritional status, blood and urinary zinc levels, physical and behaviouraldevelopments of children with attention deficient and hyperactivity disorder(ADHD). Then it was organized adequate and balanced, containing every nutrients aswell as sufficient zinc amount for each child. Research was conducted with 40children, whose ages were between 7-12. Children were divided into two groupsaccording to ages and sex as control (n=15) who have any specific diet andexperiment (n=25) that applied specific diets and observed for three months. At thebeginning of the research, group?s food consumption was recorded for threeconsecutive days. At the beginning and end of the research the blood and urinarysamples were collected to determine serum and urine zinc levels, anthropometricmeasurements were also taken and Conner?s test was applied for the determination ofbehaviour. End of the research period, the experimental group has been divided intosubgroups as Group I. (n=16) and Group II. (n=9) according to their serum zinclevels. The reason of division was strict application of advised diet by group II. Thisgroup was showed a statistically significant increase in their second serum zinc levelcompared to that of their first level. Moreover there was statistically significantdifference between the two groups of some nutrient and zinc consumption that wereorganized according to RDA. The increase in food consumption was reflected intheir serum and urine zinc levels in Group II. Applied Corner?s test showed that theadequate and balance diet contained sufficient zinc amount on the behaviour ofchildren resulted in significant positive effect of the teacher?s evaluation scores at theend of the research.Key Words: Attention deficient hyperactivity disorder, nutrition, zinc 95

HI ÖZET NİĞDE ÜNİVERSİTESİNDEKİ BİR GRUP ÖĞRENCİNİN SAÇ, SERUM ve DİYET ÇİNKO DÜZEYLARİNİN SAPTANMASI ALAN ÖZTÜRK, ZEYNEP Niğde Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Kimya Anabilim Dalı Danışman: Prof. Dr. Kadriye KAYAKIRILMAZ Ortak Danışman Prof. Dr. Meral AKSOY Ağustos 1 999, 94 sayfa Niğde Üniversitesi Kimya Bölümü'nde okuyan bir grup öğrencinin beslenme durumlarını saptamak amacıyla yapılan bu araştırmaya yaşları 17-23 yıl arasında değişen 24 kız 16 erkek toplam 40 öğrenci katılmıştır. Üç günlük bireysel gıda tüketimi yöntemine göre öğrencilerin günde ortalama 2332 kcal enerji, 68,2 g protein (23,6 g hayvansal protein ), 62,1 g yağ ( 22,5 g hayvansal yağ ), 4, 1 g posa, 2566 IU A vitamini, 0,78 mg tiamin, 0,91 mg riboflavin, 10,0 mg niasin, 59,6 mg C vitamini ve 7,9 mg E vitamini, 385 mg Ca, 10,3 mg Fe, l,58mg Cu ve 7,2 mg Zn tükettikleri saptanmıştır. Günlük toplam enerjinin % 11,7 si proteinden, % 24,0 ı yağdan ve % 64,3 ü karbonhidratlardan sağlanmıştır. Cinsiyetin; enerji, bitkisel protein ve yağ, posa, Ca, A, C, B2 ve E vitaminlerinin tüketimine etki ettiği, hayvansal protein ve yağ, Fe, Cu, Zn, tiamin ve niasin tüketimine etki etmediği bulunmuştur. Yaş yakma-standart katma metodu uygulanarak serum ve saç konsantrasyonları alevli atomik absorpsiyon spektrofotometrik yöntemi ile tayin edilmiştir (Shimadzu AA-6501 model). Ortalama serum Zn düzeyi 124,7±31,2 (ug/dL'dir. Öğrencilerin hiçbirinin serum Zn düzeyi % 50 u.g'ın altında bulunmamıştır. Ortalama saç Zn düzeyi 126,8±41,9u.g/g bulunmuştur. Bir kız öğrencinin saç Zn miktarı 70 ppm'in altında (50u.g/g) olmuştur. Bu öğrencide Zn yetersizlik belirtilerinden deride pullanma görülmüş, öğrenci genital bölgede kaşıntısı olduğunu ifade etmiştir. Saç ve serum Zn derişimlerinde kişisel fark önemli olmuş, cinsiyetin etkisi görülmemiştir. Diyet Zn miktarıyla serum Zn ve saç Zn miktarları arasında, saç Zn miktarıyla serum Zn konsantrasyonları arasında anlamlı pozitif korelasyonlar bulunmuştur (rdiyet-serum= 0,47, raiyet- sav-= 0,50; p< 0,01, rsaç-serum= 0,33; p< 0,05). Ortalama hemoglobin miktarı kızlarda 13,6 g/dL, erkeklerde 15,6 g/dL, hematokrit kızlarda % 38,7 erkeklerde % 44,2 olmuştur. Cinsiyetin; lökosit, lenfosit, kollesterol ve trigliserit değerlerine etkisi görülmemiş, erkek öğrencilerinIV eritrosit, hematokrit ve hemoglobin düzeyleri kız öğrencilerinkinde farklı bulunmuştur (p 0,001). Diyetin enerji miktarları ile çeşitli bileşenleri arasında önemli pozitif ilişkiler olduğu görülmüştür. Enerji tüketimi ile bitkisel protein, bitkisel yağ, kalsiyum, demir, bakır, tiamin, riboflavin, niasin ve posa tüketimi arasındaki ilişkiler anlamlı olmuştur. Bitkisel protein tüketimi ile bitkisel yağ, kalsiyum, demir, bakır, vitamin A, vitamin Bu vitamin B2, niasin ve posa tüketimi arasındaki ilişkiler de önemli olmuştur. Çinko tüketimi ile enerji tüketimi arasında önemli bir ilişki bulunamamıştır (r= 0,17; p>0,05). Hayvansal protein tüketimi ile hayvansal yağ, kalsiyum ve niasin tüketimleri arasındaki ilişkiler istatistiksel anlamda önemli olmuş, hayvansal kaynaklı protein tüketimi ile saç, serum ve diyet Zn miktarları arasındaki ilişkiler istatistiksel anlamda önemli olmamıştır. Bitkisel protein tüketimi; bitkisel yağ, diyetin; Ca, Fe, Cu, vitamin A, tiamin, riboflavin, niasin ve posa tüketimi ile ilişkili bulunmuştur. BKİ ile hayvansal yağ tüketimi ve kan kolesterol miktarı arasındaki ilişkiler istatistiksel düzeyde önemli olmuştur (r= 0,48; p < 0.01 ; r= 0,34, p< 0,05). Enerji tüketimi ile BKİ arasında herhangi bir ilişki bulunamamıştır. Ayrıca diyetin çeşitli vitamin miktarları arasında önemli ilişkiler bulunmuştur. Tüm bulgularla ilgili tek açıklayıcı değişkenli doğrusal regresyon denklemleri çıkartılmıştır. Bulgularımızın literatürde sağlıklı gençler için bildirilmiş olan bulgulara yakın değerler oldukları sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: AAS, Serum Çinkosu, Saç Çinkosu, Diyet, Enerji, BKİ, Besin Elementleri.. SUMMARY A RESEARCH ON THE ZINC CONTENTS OF HAIR, SERUM.AND DIET OF A GROUP OF STUDENTS OF Nİ?DE UNIVERSITY ALAN ÖZTÜRK, Zeynep Niğde Universty Graduate School of Naturel and Applied Sciences Department of Chemistry Supervisor: Prof. Dr. Kadriye KAYAKIRILMAZ Co advisor: Prof. Dr. Meral AKSOY August 1999. 94 pages This research is related to the daily diet of students and is based on data collected from 40 studens (24 female and 19 male) of ages between 17 and 23 in the Chemistry Department of Niğde University. Data were collected on daily food consumption for three days from each individual It has been found that average daily food intake includes 2332 kcal of energy, 68.2 g protein (23.6 g animal protein ), 62.1 g fat (22.5 g animal fat ). 4.1 g fibers. 2566 IU Vit-A. 0.78 nig thiamine, 0.91 mg riboflavin, 10.0 mg niacin, 59.6 mg Vit-C, 7.9 mg Vit-E. 385 mg Ca. 10.3 mg Fe, 1.58 mg Cu and 7.2 mg Zn. Of the total daily energy supply 11.7% comes from proteins, 24.0 % from fats and 64.3 % from carbohydrates. It is also found that gender has an effect on the consumption of energy, plant protein and fats, fibers, Ca, vitamins A, C. B and E and it had no significant effect on the consumption of animal protein and fats Fe. Cu. Zn. thiamine and niasin. Zinc concentrations in serum and hair were measured by flame AAS. The average serum zinc level was 124.7± 31.2 u.g/dL and the average hair zinc concentration is 126.8 ±41.9 o.g/g. There was no student with serum zinc concentration below 50 ug/dL. The zinc level in one of the female student's hair was found to be as low as ( 50 ug/g ). On this student desquamation was observed as a symptom of zinc deficiency. She also complained of the itching in the genital area. The personal difference in hair and serum Zn concentrations was important. No gender effect was found on the zinc concentrations of serum and hair. Statistically significant positive correlations were found between zinc contents of diet / serum, diet / hair, serum / hair ( rdiet.serum=0-47, rdiet-hair=0.50, P

111

ÖZET Kolostrum ve mature anne sütünün total lipit ve yağ asitleri bileşimi ile maternal serum yağ asitleri arasındaki ilişki ve bu ilişki üzerine maternal beslenmenin etkisini göstermek amacıyla planlanan bu çalışma; yaşlan 18-35 yıl arasında olan sağlıklı 15 emzikli kadm üzerinde iki aşamalı olarak yapılmıştır. Kadınlardan,doğumdan sonraki ilk beş günü oluşturan I.dönemde; kolostrum sütleri ve kanlan, Il.dönemde (laktasyonun 15. gününden itibaren ) mature sütleri ve kan örnekleri alınmıştır. Her iki dönemde de kolostrum ve mature sütte, serumda total lipit ve yağ asitleri bileşimi analiz edilmiştir. Aynca bu dönemlere ilişkin, üçer günlük besin tüketim kayıtlan ile enerji, besin öğeleri ve diyet yağ asitleri tüketim miktarlan hesaplanmıştır.Kolostrum ve mature anne sütünün yağ asitleri bileşimi arasındaki farklar istatistiksel olarak önemli bulunmuştur (p0.05). Maternal diyet ile mature sütün MUFA, n3 PUFA ve n6/n3 PUFA'leri arasında önemli bir ilişki saptanmıştır (r=0.501~0.559, p0.05). Bu çalışmanın sonuçlarına göre; kolostrum ve mature sütün yağ asitleri bileşimi ile serum yağ asitleri arasındaki ilişkiyi, maternal diyetin etkilediği, serum ve süt yağ asitleri bileşimini değiştirebileceği belirlenmiştir. Anahtar kelimeler: Anne sütü yağ asitleri, seram yağ asitleri, EPA, DHA, EFA iv ABSTRACT Fifteen lactating volunteer women the age between 18-35 years were participated into the study. After deliverred between first and fifth days the colostrum (period I) and on 15th and after lactation days (period II) the mature milk samples were collected from each mothers. At the same periods, the fasted serum samples were also collected for the determination of fatty acid contents. Daily dietary consumption of foods were recorded from each subject in both periods for three consecutive days. SFA (saturated fatty acids), MUFA (monounsature fatty acids) and n6-PUFA (polyunsature fatty acids) composions in colostrum and mature milk were found to be statistically significant (p

56 ÖZET Bu çalışmada, yirmibeş over kanserli hastada, beslenme hi kayeleri alınarak, hastalık tanısı ilk konduğunda ve ek olarak günde 10.000 I.Ü A vitamini ve 0.5 mg çinko verilmesinden bir ay sonra alınan ikinci kan örneklerinde serum A vitamini, JS-karoten, retinol bağlayıcı protein ve çinko düzeyleri hem kendi aralarında hemde kontrolle karşılaştırılarak incelenmiştir. Over kanserlilerde, ilk ölçümlerde bütün parametreler kontrole oranla istatistiksel yönden önemli ölçüde düşük bulunmuştur. Vitamin ilavesinden sonra ikinci ölçümlerde serum A vitamini, J5-karoten ve retinol bağlayıcı protein konsantrasyonları yükselme göstermiş ancak kontrol seviyelerine ulaşılamamıştır. Serum çinko düzeyleri ise araştırmaya katılan dokuz over kanserli ve yedi sağlıklı denekte incelenebilmiş ve vita min ilavesinden sonra iki ölçüm arası fark bulunmazken, kontrole kıyaslandığında, çinko miktarları over kanserlilerde düşük bulun muştur. 57 SUMMARY In this study, first the nutritional habits of patients are availed after diagnosis are made and additional 10.000 I.U. Vitamin A and 0.5 mg zinc intake of patients for one month duration, it is measured that serum Vitamin A, JS-carotene retinol binding proteins and zinc levels of 25 over cancerous patients comparatively among themselves and as well as control persons. At the first measurements on over cancerous patients, all parameters are statistically found to be under normal values significantly, comparing to controls. At the second measurements after vitamin addition serum Vitamin A, J5-carotene and retinol binding protein concentrations biased to increase, but unfortunately not as well as of the levels of controls. Only nine over cancerous patients and of sevenhealty persons serum zinc levels could be measured who are attended to the study and after vitamin addition, it is not found significant difference between two measurement, but the zinc amounts of over cancerous patients are to be detected as low, according to the controls. 87

ÖZET bu çalışmada, Diyarbakır bölgesinde doğup büyüyen ve bu bölgeye başka yerlerden göç eden, 251 yetişkin deneğin, A vitamini tüketim durumları, tüketim sıklığı ve şekli, A vitaminine etki edebilecek alışkanlıkları ( sigara, alkol alımı gibi) incelenmiştir. Deneklerin A vitamini içeren 35 yiyeceği tüketim sıklıkları tespit edilmiştir. Örneklem içinden oluşturulan alt gruplarda biyokimyasal olarak A vitamini düzeyleri tayin edilmiştir. Ayrıca alt gruplarda, deneklerin tükettikleri günlük enerji ve besin öğeleri de saptanarak, sonuçlar bir arada yorumlanmıştır. Yerli ve göçmen gruplardaki denekler A vitamini içeren yiyecekleri tüketim sıklığı bakımından karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırma sonucunda 35 yiyecekten sadece `b yiyecek türünde birbirinden farklılık göstermişlerdir. Yerli deneklerin örgü peyniri, kış kabağı, patates, kavun, asma yaprağı, marul ve yeşil zeytini yabancılara nazaran daha sıklıkla tükettikleri görülmüştür. Göçmen deneklerin ise, bezelyeyi yerlilere nazaran dana sık tükettikleri gözlenmiştir. Sigara ve alkol tüketimlerinin her iki gruptada benzer düzeylerde olduğu tesbit edilmiştir. Serumda yapılan vitamin A analizleri ortalamaları, yerli grupta 21. 13^7. 76 yg/lOO ml, göçmen grupta ise 24. 15*9. 16 pg/100 mi olarak bulunmuş ve aradaki farklılığın önemli olmadığı sap tanmıştır. Ancak her iki gruptaki bu ortalama değerlerin yetersizlik düzeyi sınırında olduğu dikkati çekmektedir. Her iki grup için diyetten gelen enerji, protein, kalsiyum, demir, çinko, bakır, vitamin C, Vitamin A ve karoten, doymuş ve doymamış yağ asitleri ortalama değerleri hesaplanmış, bu değerler içinde farklılık tesbit edilememiştir. ?56-Kadın deneklerde diyetle alınan vitamin A ve karoten değeri ile serum vitamin A değerleri arasında önemli bir korelasyon olduğu saptanmıştır( %61. 9 ). Ayrıca araştırmada kişilerin A vitamini düzeylerini a saptamada `soruşturma yönteminin kullanılmasının özellikle alkol ve sigara almayan kişilerde başarılı olabileceği, ancak alkol ve sigara kullanan bireylerde, bu yöntemin başarıya ulaşabilmesi için, biyokimyasal verilerlede desteklenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. -57- SUMMARY The aim of this study, is to establish the nourishment circumstanses with vitamin A of 251 adult trieds, composed of Diyarbakır born and bred and immigrants to this region, and to establish the way and frequency of their consumption and their habits that can effect the vitamin such as smoking and taking alcohol by dietary questionairre and to compaire them to each other. These diagnosises have been established by the support of biochemical data of subgroups formed among the subjects. The comparison results and consumption frequency of 35 different kinds of food that are affluent from the point of view of vitamin A for the local and immigrant foreign groups have been given in energy consumed by the trieds, their nutrient component values whose serum vitamin A values have been determined, has been explained together. According to the results of the analysis of the consumption frequency of the food affluent with vitamin A, the local group differs from the immigrant group in only % kinds out of 35. The local trieds consume cheese, potatoes, winter squash, melon, green olive, romaine lettuce and grape leave more freqently than the immigrant group. It has been observed that the immigrant trieds has consumed peas more frequently than the local ones. It has been established that the local group does not differ from the immigrant group in the habits of smoking and taking alcohol drinks. The vitamin A analysis average of serum in local group is 21.13 ± 7.76 mg/100ml, in immigrant group it is 24.15 ± 9.16 mg/100ml. The difference hasn't been found noticable (p>0.05). This situation is the same with average results of the energy, dietetic protein, calcium, iron, copper, zinc, vitamin C, vitamin A and carotene, saturated and unsaturated fatty acids (p>0.05). It has been determined that significant correlation between vitamin A and carotene values that take by diet and serum vitamin A values in the female group( 61. 9%). ?58-As the result of the reaserch, to use questionnirre method could t>e succesful to determine the sufficient level of vitamin A for the subjects especially who do not use alcohol and cigarettes, if the subjects use alcohol and cigarettes, the method needs to support by biochemical analysis. -59- 87

ÖZET Bu araştırmada, zayıflama diyetlerine eklenen buğday kepeğinin şişmanlarda ağırlık kaybına ve kan lipit düzeylerine etkisi incelenmiştir. Yaş ortalaması 30.2 t 1.2 yıl olan 27'si kadın, 3'ü erkek olmak üzere 30 sağlıklı ve gönüllü kişi araştırmaya alınmış olup grup-I ve grup-II olarak 15 'er kişilik iki gruba ayrılmıştır» Birinci gruba sadece zayıflama diyeti, ikinci gruba günde ortalama 30 gm buğday kepeği ilaveli zayıf lama diyeti altı hafta boyunca verilmiştir. Araştırma başında ve sonunda, deneklerden kişi sel bilgiler toplanmış, antropometrik ölçümleri (boy, ağırlık, kalça, bel, üst kol çevresi gibi) yapılmış ve kan lipit düzeylerinin tayini için kan örnekleri alınmış tır» Bu dönemlerde deneklerin iki günlük enerji harcamaları, besin tüketimleri ve alışkanlıkları saptanmış, günlük enerji ve besin öğeleri ile posa tüketimleri hesaplanmıştır Araştırma süresince, zayıflama diyetlerinin uygulanması her iki grupta da ağırlık kayıplarına neden olmuştur. Araştırma sonunda sadece zayıflama diyeti alan grupta (grup I) ağırlık kaybı ortalama 4,0 î 0.2 kg/6 hafta, kepek ilaveli zayıflama diyeti alan grupta (grup II) 6.0 t 0.4 kg/6 hafta olarak tespit edilmiştir. Aynı grup içinde, araştırma sonunda elde edilen ağırlık kayıpları 92istatistiksel olarak önemli bulunurken (p < 0o01), grup lar arasındaki ortalamalar arası fark önemli bulunmamış tır (p >0.05) ` Kepek ilaveli zayıflama diyeti alan grupta (grup II), serum total lipit düzeyinde % 37, total kolesterolde % 16, trigliserit düzeyinde % 27 oranında bir düşüş tespit edilirken, fosfolipit düzeyinde % 53 oranında bir artış gözlenmiştir. Birinci grupta serum total lipit düzeyinde % 11, kolesterolde % l, trigliserit düzeyinde % 12 oranında bir düşüş saptanırken fosfolipit düzeyinde % 41 oranında bir artış tespit edilmiştir Total lipit, kolesterol ve trigliserit düzeylerindeki düşüşler II. grupta önemli bulunurken (p < 0.01), I. grupta önemli bulunmamıştır (p > 0o05). Serum fosfolipit düzeyindeki artış, her iki grupta da önemli bulunmuştur (p < OoOl). Kepek ilaveli zayıflama diyeti alan grupta (grup II), HDL kolesterol düzeyinde % 14 oranında bir artış (p 0.05) o Araştırma sonunda, kepek ilaveli zayıflama diyeti alan grupta, beden kitle indeksi ile serum total lipit, trigliserit, HDL-kolesterol ve VLDL-kolesterol arasında önem li bir ilişki saptanırken (p < 0.05), zayıflama diyeti alan grupta sadece beden kitle indeksi ile trigliserit ve VLDL - kolesterol arasında bu tip bir korelasyona rastlanmıştır. 93 SUMMARY This research was undertaken to evaluate the effect of wheat bran supplements together with weight reduction regimen on body weight as well as blood lipids in obese subjects. Thirty healty volunteers from both sexes participiated in this study of whom mean age was 30`2 t 1.2 years o The subjects were divided in two groups consisted of 15 people. They were instructed low calorie diets as group I and low calorie diet supplementation with 30 gm of wheat bran/daily for six weeks as group II. At the beginning and end of the study, daily dietary intake of foods and physical activities were re corded each subject. From these records, intaken of energy, fiber and nut ritients were calculated by using food composition tables» According to the recorded physical activity the expenditures of energy were also calculated. Height (cm), weight (kg), waist, hip and upper arm circum ferences (cm) of the subjects were measured regulary every week. Twelve hours fasted blood samples were taken from each subjects for using the determination of total lipids cholesterol, trigylecerides, phospholipids and HDL,LDL, VLDL-cholesterols. When compared weight loss of the subjects at the beginning and end of the study was seen that the losses were 4o0 t 0.2 kg and 6.0 T 0o4 kg for six weeks, respec tively for group I and group II. While the differences between two periods values was finding statistically 94significant, however the differences between two groups values was not significant. The consumption of weight reduction regimen contained 30 gm of wheat bran for six weeks did cause noticeable decreace on total lipids (37 %), triglycerides (27 %) and cholesterol (16 %) in Group II ` However, this decreaces were observed as 11 % of serum total lipids, 12 % of trigylicerides and 1 % of cholesterol in Group I» Moreover the differences between two periods (the beginning and end) of study values for serum lipids were found to be statistically significant in group II. While decreasing of serum total lipids, triglycerides and cholesterol, phospho lipids were increased in both Group-II and also in Group I. The LDL and VLDL-chole sterol values of group II has been found to be decreased, but HDL-cholesterol was increased significantly compared to that of the first value. It is of interest that the same decreased in LDL and VLDL chole sterols and increased in HDL-cholesterol were also observed in group I serums» But these mobilization of cholesterol fractions were not significant, in this group. Morover correlations coefficients have been significant found between total lipids, trigylicerides, VLDL, HDL-cholesterols and BMI of group II. These positive correlation were seen only between trigylicerides, VLDL- chole sterol and BMI of group I` 95 110

« D7ET Bu araştırmada vitamin A'mn glikoprotein sentezi üzerindeki et kisinden yola çıkılarak, ek olarak verilen vitamin A'mn Ig sentezi üzerindeki etkisi incelenmiştir. Yaş ortalamalar 21, beden kitle in deksine göre değerlendirildiklerinde normal sınırlar içinde olan, sağ lıklı 32 gönüllü kişinin serum vitamin A düzeylerine bakılarak, serum vitamin A düzeyi yeterli olan (> 20 yn/ın,0 mi.) 20 kişi (I. Grup) ile serum vitamin A düzeyi yetersiz olan ( 0.05) görülmemiştir. SUMMARY In a Vitamin A deficiency may lead to decreased synthesis of glycoproteins in or^.nism. It is therefore not surprising that in vitamin A deficiency state some defects in the function of immune system could be seen. From this point of view, the effect of vita min A supplementation on the serum levels of immunoglobulins, IgG, IgA and IgM has been invastigated in two groups which were consist of young and healty university students. One of them has shown to be normal level of vitamin A in serum and considered as a Group I, and the other one had lower level than 20 yg/100 ml vitamin A in serum and considered vitamin A deficient group and served as a Group II. At the beginning of the research, food consumption of the sub jects were taken for three days and consumed nutrient levels were compared between two Groups. It was found that vitamin A consumption in Group II, was lower than Group I. Then Group II has been given orally 50.000 IU daily vitamin A as axerophtol palmitat form for a month. At the end of this period IgG, IgA, IgM, RBP, total proteins, albumin, albumin : globulin ratio, hemoglobin, hematocrit, leukoyctes, erythrocytes and zinc valoues of the Group II were analyzed in the right samples. Serum vitamin A and RBP levels -vere found to be increased significantly (p < 0.05) after vitamin supplementation, while the leukoycteswas decreased significantly (p < 0.05). The other parameters did not shown any alteration before and after vitamin supplementation. It could be drawn from this result, the supplementation of vita min A, to the vitamin deficient group can cause to increase the vita min level and RBP of the serum as well as to decrease leukoyctes that one as an indicator for infection. Supplementation of vitamin A with zinc may be much more effective than alone when they are given long period. Their effect an the immunoglobulins could be also seen in this condition. 72