Search

Aim: The study aimed to evaluate the normal liver stiffness value (LSV) with shear wave elastography (SWE) in children and adults, and reveal the relationship between LSV and age, gender, body mass index (BMI), and liver size.Material and Methods: A total of 173 healthy volunteers, 92 female and 81 male, aged between 4 and 50 years were included in this study. LSV measurements were performed in the supine position during normal breathing and from the right intercostal space where the acoustic window is best. The mean of the five valid measurements was accepted as the mean LSV. The relationship between the mean LSV and age, gender, liver size, and BMI was evaluated.Results: There was a moderate positive correlation between LSV and age (p, Amaç: Bu çalışma çocuklarda ve erişkinlerde normal karaciğer elastisite değerinin (liver stiffness value, LSV) shear wave elastografi (SWE) ile değerlendirilmesini ve LSV ile yaş, cinsiyet, beden kitle indeksi (BKİ) ve karaciğer boyutu arasındaki ilişkinin ortaya koyulmasını amaçlamaktadır.Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmaya yaşları 4 ve 50 yıl arasında olan, 92 kadın ve 81 erkek olmak üzere toplam 173 sağlıklı gönüllü dahil edilmiştir. LSV ölçümleri supin pozisyonda, normal nefes alma esnasında sağ interkostal aralıktan, akustik pencerenin en iyi olduğu aralıktan yapıldı. Beş güvenli ölçümün ortalaması ortalama LSV değeri olarak kabul edildi. Ortalama LSV ile yaş, cinsiyet, karaciğer boyutu ve BKİ arasındaki ilişki değerlendirildi.Bulgular: LSV ile yaş arasında (p

The aim of the study is to investigate the experiences of elderly individuals regarding stigma and anxiety during the COVID 19 pandemic. This study is a study conducted with a hermeneutic approach, one of the qualitative methods and phenomenology models. After obtaining ethical permission, the document and interview data of 10 elderly individuals selected through criterion sampling were analyzed with descriptive analysis. Findings consist of a theme, seven categories and forty-eight codes. Participants emphasized that the pandemic process caused anxiety and that they felt stigmatized in this process. The participants stated that the lethality of the COVID 19 disease and the high rate of transmission caused them anxiety. In addition, they stated that the restrictive measures taken for the elderly made them feel like a source of illness and this caused them to feel stigmatized. In conclusion, it was observed that the participants had high anxiety and stigmatized feelings in this process. They stated that they pay attention to the mask, distance and hygiene rules, which are the methods of protection from the virus, to cope with anxiety, and that they have a spiritual orientation. However, they did not have any statements about the feelings of anxiety and stigmatization they experienced in this process to share with their relatives or health workers and to get help. Accordingly, it is thought that it would be beneficial for healthcare professionals working with elderly individuals to encourage these individuals to share their feelings. In addition, healthcare professionals should take part in activities to raise awareness of the community about the COVID 19 process and the measures taken to prevent stigma., Bu çalışmanın amacı COVID-19 pandemi sürecinde yaşlı bireylerin damgalanma ve anksiyeteye ilişkin yaşadıkları deneyimleri araştırmaktır. Bu çalışma nitel yöntem ve fenomenoloji modellerinden hermenötik yaklaşımla yürütülen bir çalışmadır. Etik izin alındıktan sonra, ölçüt örneklem yoluyla seçilen 10 yaşlı bireyin doküman ve görüşme verileri betimsel analiz yöntemi ile analiz edilmiştir. Bulgular bir tema, yedi kategori ve kırk sekiz koddan oluşmaktadır. Katılımcılar, pandemi sürecinin anksiyeteye neden olduğunu ve bu süreçte damgalanmış hissettiklerini vurgulamıştır. Katılımcılar, COVID-19 hastalığının öldürücülüğünün ve bulaş oranının yüksek oluşunun kendilerinde anksiyeteye neden olduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca yaşlılara yönelik alınan kısıtlayıcı önlemlerin kendilerini hastalık kaynağı gibi hissettirdiğini ve bunun da kendilerini damgalanmış hissetmelerine sebep olduğunu ifade etmişlerdir. Sonuç olarak katılımcıların bu süreçte anksiyete ve damgalanmış hislerinin yüksek olduğu görülmüştür. Anksiyeteyle baş etmeye yönelik olarak virüsten korunma yöntemleri olan maske, mesafe ve hijyen kurallarına dikkat ettikleri ve maneviyata yönelimlerinin olduğunu ifade etmişlerdir. Ancak bu süreçte yaşadıkları anksiyete ve damgalanmışlık hisleriyle ilgili kendi yakınları ya da sağlık çalışanlarıyla paylaşma ve yardım almaya yönelik herhangi bir ifadeleri olmamıştır. Buna göre, yaşlı bireylerle çalışan sağlık çalışanlarının bu bireylerin duygularını paylaşmalarını teşvik etmelerinin yararlı olacağı düşünülmektedir. Ayrıca, sağlık çalışanları damgalanmayı önlemeye yönelik COVID-19 süreci ve alınan önlemlerle ilgili toplumu bilinçlendirici faaliyetlerde yer almalıdır.

Bu çalışma ergenlik dönemindeki bireylerin nomofobi ve akıllı telefon bağımlılığı durumlarınındeğerlendirilmesi, nomofobi ve akıllı telefon bağımlılığının ruhsal durum üzerine etkisinibelirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma 12-25 yaş aralığındaki 262 ergen iletamamlanmıştır. Veri formları katılımcılara Google Form üzerinden ulaştırılmış vedoldurmaları istenmiştir. Verilerin istatistiksel analizinde; Kolmogorov-Smirnov testisonucunda verilerin normal dağılmadığı tespit edilmiş ve Spearman korelasyon testikullanılmıştır. Ayrıca ilişkisel sorular için çoklu doğrusal regresyon testleri uygulanmıştır.Gönüllülerin yaş ortalaması 20.67±2.09 (12-25) ve %80.6’sı kadındır. Ergenlerin %49.6’sınınorta düzey nomofobik, %48.4’ünün stres, %37.9’unun anksiyete ve %30.2’sinin depresyondüzeylerinin normal olduğu belirlenmiştir. Ergenlerde, akıllı telefon bağımlılığı venomofobinin ruhsal durumu olumsuz etkilediği ve akıllı telefon bağımlılığı ve nomofobinindepresyondaki varyansın %18.7’sini, anksiyetedeki varyansın %13.4’ünü ve strestekivaryansın %17.0’ını açıkladığı belirlenmiştir. Ergenlere ve ailelere uzun süreli akıllı telefonkullanımlarının neden olacağı risklerle ilgili bilgi verilmesi gerekmektedir. Ayrıca ergenlereakıllı telefon kullanımı kontrol etmeye yönelik becerileri kazandıracak çalışmalarınplanlanması önerilmektedir., This study was conducted to evaluate the nomophobia and smartphone addiction status ofadolescents and to determine the effects of nomophobia and smartphone addiction on mentalstate. The research was completed with 262 adolescents between the ages of 12-25. Data formswere sent to the participants via Google Form and they were asked to fill in. In the statisticalanalysis of the data; As a result of Kolmogorov-Smirnov test, it was determined that the datawere not normally distributed and Spearman correlation test were used. In addition, multiplelinear regression tests were applied for relational questions. The mean age of the volunteers was20.67±2.09 (12-25) and 80.6% were women. It was determined that 49.6% of the adolescentswere moderately nomophobic, 48.4% had normal stress levels, 37.9% had anxiety and 30.2%had normal depression levels. In adolescents, it was determined that smartphone addiction andnomophobia adversely affected mood, and smartphone addiction and nomophobia explained18.7% of the variance in depression, 13.4% of the variance in anxiety and 17.0% of the variancein stress. Adolescents and families should be informed about the risks of long-term use ofsmartphones. In addition, it is recommended to plan studies that will provide adolescents withskills to control smartphone use.

Akıllı telefonların ve bilgisayarların hızlı bir şekilde yaygınlaştığı günümüzde bireylerin duygu ve düşüncelerini birbirlerine aktarmada önemli rol oynayan sözsüz iletişim araçlarından biri olan emojiler günlük hayatın vazgeçilmez parçaları haline gelmişlerdir. Çünkü, emojiler sembollerden oluşarak bir anlam meydana getirdikleri için bireyler arasında bir iletişimi sağlamaktadırlar. Bu iletişim şu anda ulusal ve uluslararası alanda yeni bir dil olarak kullanılmakta ve evrensel bir hale gelmiş durumdadır. Bu doğrultuda çalışmanın amacı, 2019 Aralık ayında Çin’de başlayıp tüm dünya da halen etkisini sürdürmekte olan koronavirüsün etkilerini anlatan emojiler tasarlamaktır. Çalışma nitel bir araştırmadır. Tasarlanan emojilerin temalarını açıklamak ve düzenlemek için içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Çalışmada giriş, kavramsal çerçeve, bulgular, yorum, sonuç ve öneriler bölümleri yer almaktadır., Emoji’s have become indispensable parts of everyday life being one of the tools of nonverbal communication that plays an important role in conveying individuals' feelings and thoughts about each other, Emojis are formed by symbols and become meaninful and they provide a communication between individuals. This communication is now being used nationally and internationally as a new language and has become universal. The aim of the study is to design emojis describing the effects of the coronavirus, which had started in China in December 2019 and is still affecting the whole world. The study is a qualitative research. A method of content analysis has been used to explain and edit the themes of the designed emojis. Introduction, conceptual framework, findings, comments, conclusions and recommendations are included in the study.