Search

Yapay zekâ teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte üretim süreçlerinin iyileştirilmesi, süreç sonunda hedeflenen ürünün üretilmesi, optimal girdilerle istenilen kalitede bir ürünün gerçekleştirilmesi, zamandan ve maliyetten tasarruf edilmesi, israf ve israfın önlenmesi gibi çalışmalar yaygınlaşmıştır. Süreçleri oluşturan girdi ve çıktı parametrelerinin çok değişkenli ve dinamik olduğu imalat süreçlerinde, parametre konfigürasyonunu daimî olarak belirlemek zor olduğundan, değişen istekler çerçevesinde deneme yapıp ürün zaiyatı vermeden söz konusu parametre değerlerini belirlemek pek mümkün olmamaktadır. Bu tez çalışmasında; Tungsten Inert Gas (TIG) kaynak yöntemi ile paslanmaz dikişli tavlı boru üreten bir üretim hattında, kaliteyi belirleyen çıkış değerlerinin kabul edilebilir olduğu durumlardaki optimal giriş değerlerinin bulanık mantık yöntemi ile belirlenmesi hedeflenmiştir. Diğer bir ifade ile istenen çıkış parametre değerlerine karşılık, optimal giriş değerlerinin belirlenmesine çalışılmıştır., With the development of artificial intelligence technologies, studies such as improving production processes, producing the targeted product at the end of the process, realizing a product of desired quality with optimal inputs, saving time and cost, and preventing waste and waste have become widespread. In manufacturing processes, where the input and output parameters that make up the processes are multivariate and dynamic, it is difficult to determine the parameter configuration permanently, so it is not possible to determine the parameter values in question without losing product by making trials for changing requests. In this thesis study; In a production line that produces stainless welded annealed pipes with TIG welding method, it is aimed to determine the optimal input values in the desired quality, that is, under conditions where the output values that determine the quality are acceptable, by fuzzy logic method. In other words, it has been tried to determine the optimal input values against the desired output parameter values.

Aim: Our study aimed to evaluate the atypical CT findings and concomitant pathologies of COVID-19 pneumonia and clinical and laboratory findings and compare them with typical CT findings.Materials and Methods: A total of 69 patients were diagnosed with COVID-19, 14 of which were atypical (20.2%), and 55 of which were typical (79%) chest computed tomography (CT) findings. CT images and clinical and laboratory data of patients with atypical findings were retrospectively analyzed. Lesions of the typical and atypical group and CT severity scores were compared.Results: Atypical CT findings were centrilobular nodule, tree in bud, pleural effusion, lobar/segmental consolidation, bronchiectasis, pulmonary embolism, and mosaic attenuation by typical lesions with ground-glass opacity with/without consolidation. CT severity score was significantly higher in the atypical group (p

Aim: Our study aimed to evaluate the atypical CT findings and concomitant pathologies of COVID-19 pneumonia and clinical and laboratory findings and compare them with typical CT findings.Materials and Methods: A total of 69 patients were diagnosed with COVID-19, 14 of which were atypical (20.2%), and 55 of which were typical (79%) chest computed tomography (CT) findings. CT images and clinical and laboratory data of patients with atypical findings were retrospectively analyzed. Lesions of the typical and atypical group and CT severity scores were compared.Results: Atypical CT findings were centrilobular nodule, tree in bud, pleural effusion, lobar/segmental consolidation, bronchiectasis, pulmonary embolism, and mosaic attenuation by typical lesions with ground-glass opacity with/without consolidation. CT severity score was significantly higher in the atypical group (p

Amaç: Organ ağırlıklarının cinsiyet, yaş, boy, kilo ve BKİ ile ilişkisini ve Türk toplumunda erkek ve kadınlarda organ ağırlıkları referans değerlerini belirlemek amaçlanmıştır.Materyal ve Metot: Malatya Adli Tıp Grup Başkanlığı'nda 2010-2017 yılları arasında otopsisi yapılan 18-65 yaş arası olguların dosyaları organ ağırlıkları yönünden retrospektif olarak incelenmiştir. Verilerin istatistiksel analizleri SPSS 22.0 paket programı kullanılarak hesaplandı. Bulgular: Olguların 396'sı (%17) doğal ölüm ve 1923'ü (%83) travmatik ölüm idi. Erkek olgu sayısı 1854 (%79,9) ve kadın olgu sayısı 465 (%20,1) bulundu. Yapılan istatistik analizler sonucunda travmatik ölümlerde erkeklerde beyin ağırlığı ortalama 1440,96 ± 124,596 gr, kadınlarda 1298,48 ± 126,404 gr, kalp ağırlığı ortalaması erkeklerde 339,22 ± 66,985 gr, kadınlarda 277 ± 76,398 gr, sol akciğer ağırlık ortalaması erkeklerde 442,35 ± 190,605 gr, kadınlarda 360,35 ± 168,472 gr, sağ akciğer ağırlık ortalaması erkeklerde 495,05 ± 204,796 gr, kadınlarda 407,93 ± 172,661 gr, karaciğer ağırlığı erkeklerde 1477,79 ± 270,495 kadınlarda 1385,66 ± 301,320 gr, sağ böbrek ağırlık ortalaması erkeklerde 151,33 ± 37,009 gr, kadınlarda 134,37 ± 35,720 gr, sol böbrek ağırlık ortalaması erkeklerde 155,66 ± 39,659 gr, kadınlarda 138,57 ± 38,370 gr, dalak ağırlığı erkeklerde 163,54 ± 55,287 gr, kadınlarda 153,33 ± 56,467 gr bulundu. Cinsiyet, yaş, boy, kilo, BKİ parametrelerinin beyin haricindeki tüm organların ağırlıklarını istatiksel olarak etkilediği gösterilmiştir. Sonuç: Çalışmamızda Türk toplumunda erkek ve kadın cinsiyette ayrı ayrı referans değerleri belirlenerek Türk literatüründe önemli bir eksiklik giderilmiştir.Anahtar Kelimler: Organ ağırlıkları, otopsi, referans değerleri, vücut parametreleri Aim: The aim of this study was to determine the relationship between organ weights and sex, age, height, weight and BMI and the reference weights of organ weights in men and women in Turkish society.Materials and Methods: The files of the patients between the ages of 18-65 who performed autopsy between the years 2010-2017 in Malatya Forensic Medicine Department were examined retrospectively in terms of organ weights. The statistical analysis of the data was calculated using SPSS 22.0 package program.Results: Of the cases, 396 (17%) were natural deaths and 1923 (83%) were traumatic deaths. The number of cas was 1854 (79.9%) in men and 465 (20.1%) in women. As a result of the statistical analysis, the mean brain weight in traumatic deaths was 1440,96 ± 124,596 g in males and 1298.48 ± 126,404 g in females, the mean weight of heart weight was 339,22 ± 66,985 g in males and 277 ± 76,398 g in females, the mean left lung weight was 442.35 ± 190.45 g in males and 360.35 ± 168.472 g in females, the mean right lung weight was 495,05 ± 204,796 g in males and 407,93 ± 172,661 g in females, the mean weight of liver weight was 1477,79 ± 270,495 in males and 1385,66 ± 301,320 g in females, the mean weight of right kidney was 151,33 ± 37,009 g in males and 134,37 ± 35,720 g in females, the mean weight of left kidney was 155,66 ± 39,659 g in males and 138,57 ± 38,370 g in females, the mean weight of spleen was 163,54 ± 55,287 g in male and 153,33 ± 56,467 g in women. Gender, age, height, weight, BMI parameters have been shown to affect the weight of all organs except the brain statistically.Conclusion: In our study, a significant deficiency was eliminated in Turkish literature by determining the reference values of male and female sexes separately in Turkish society.Keywords: Organ weights, autopsy, reference values, body parameters 144

Although up to 100 of them known to be toxic, there are more than 5,000 mushroom species in the world. Of these, the most poisonous species belong to Amanita and Gallerina species. Alpha- and beta-amanita toxins which are associated with serious liver, kidney and central nervous system damage is produced by Amanita phalloides which is responsible for 90% of fatal mushroom poisoning in Turkey. Two cases that we aimed to present are two male patients aged 55 and 42 who collected and consumed mushrooms in the forest. The patients were admitted to the county state hospital with complaints of nausea, vomiting, diarrhea and fatigue after 18 and 24 hours. Patients with increased liver function tests were referred to our hospital for further examination and treatment, and they were discharged after successful treatment in our intensive care unit.

Bu tezde uygulamada sıkça rastlanan kefalet sözleşmelerinde kefilin hukuki sorumluluğunun kapsamı incelenmiştir.Tezimiz üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde kefilin sorumluluğunun kapsamının kefalet sözleşmesinde belirtilen azami limit ile sınırlı olduğundan bahsedilmiştir. İkinci bölümde kefilin asıl borçtan sorumluluğunun kapsamı incelenmiştir. Son bölümde ise Türk Borçlar Kanunu'nun 589. maddesine göre kefilin hukuki sorumluluğunun kapsamından bahsedilmiştir. In this thesis, the scope of the guarantor's civil liability in bail contracts which are frequently used in practice are examined.This thesis consists of three chapters. In the first chapter, an examination is made about the scope of the guarantor's liability is limited to maximum limit which is defined in bail contract. In the second chapter, the scope of the guarantor's liability for the principal debt is examined. In the last chapter, the scope of the guarantor's civil liability according to Article 589 of the Turkish Code Of Obligation is examined. 105

Bu çalışmada İtalyan çimine farklı düzeylerde melas ilavesinin silaj kalite özelliklerine etkisi araştırılmıştır.Kontrol (katkısız), %1 melas, %2 melas ve %4 melas katkılı olmak üzere toplam 4 grup oluşturuldu. Herbir grup 6 tekerrür oluşturacak şekilde hazırlandı. Silajların fiziksel analizleri yapılmıştır. Besin madde içerikleri, pH, Fleig puanı ve uçucu yağ asit düzeyleri belirlenmiştir. Denemede %2 ve %4 melas içeren gruplarda en düşük pH elde edildi (P0,05). Melas ilavesinin nötral deterjan fiber ve asit deterjan fiber düzeylerinde önemli azalmalara, kuru madde, Fleig puanı ve laktik asit konsantrasyonlarında ise anlamlı düzeyde artışa neden olduğu belirlenmiştir (P 0,05). The addition of molasses caused significant decreases in neutral detergent fiber and acid detergent fiber levels, and a significant increase in dry matter, Fleig score and lactic acid concentrations (P

Aim:The flow type generated by a heart-lung machine is important in cardiopulmonary bypass. The use of pulsatile flow versus non- pulsatile flow during cardiopulmonary bypass has been a controversy among clinicians. We compared the effect of non- pulsatile and pulsatile flow during cardiopulmonary bypass on cerebral oxygenation.Materials and Methods:Weconducted a retrospective study of 50 adult patients who underwent coronary artery bypass graft surgery at our university hospital, with near infrared spectroscopy used to compare differences in cerebral oxygenation between the pulsatile and non-pulsatile flow type.Results:There was no difference between the effect of pulsatile and non-pulsatile flow on the saturation of hemoglobin (SpO2), nor on the partial pressure of oxygen (pO2) and carbon dioxide (pCO2). The near infrared spectroscopy results were not different between the two flowtypes.Conclusion:There was no effect of the flow type generated by a heart-lung machine (pulsatile or non-pulsatile) on cerebral oxygenation in adult patients. Amaç:Kalp akciğer makinesi tarafından oluşturulan akım türü kardiyopulmoner bypassta önemlidir. Kardiyopulmoner bypass sırasında pulsatil akıma karşı pulsatil olmayan akımın kullanılması klinisyenler arasında bir tartışma konusu olmuştur. Kardiyopulmoner bypass sırasında pulsatil olmayan ve pulsatil akımın serebral oksijenasyon üzerindeki etkisinikarşılaştırdık. Materyal ve Metot:Üniversite hastanemizde koroner arter bypass greft cerrahisi yapılan 50 erişkin hastanın pulsatil ve pulsatil olmayan akım tipi arasındaki serebral oksijenasyon farklarını karşılaştırmak için kullanılan yakın kızılötesi spektroskopi ile retrospektif bir çalışma yaptık. Bulgular:Pulsatil ve pulsatil olmayan akımın SpO2, pO2, pCO2 üzerindeki etkileri arasında anlamlı bir fark yoktu. Yakın Kızılötesi Spektroskopisi verilerinde her iki akım türü arasında anlamlı bir fark yoktu. Sonuç:Erişkin hastalarda kalp-akciğer makinesi (pulsatil veya pulsatil olmayan) tarafından üretilen akım tipinin serebral oksijenasyona etkisi yoktu.

Sosyal yardımlar yoksul kesimin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik devlet tarafından yapılan ayni ve nakdi yardımları kapsamaktadır. Toplum içinde yoksulluğu ve gelir dağılımındaki adaletsizlikleri önlemede ve toplumsal huzuru sağlamada uygulanan sosyal güvenlik sistemi programları önemli yer teşkil etmektedir. Dünyada ve Türkiye’de yaşanan değişim ve gelişmelerle birlikte yoksul kesimin ihtiyaçlarında da farklılıklar ortaya çıkmıştır. Bu farklı ihtiyaçları karşılamaya yönelik olarak birçok önlem alınmış, çeşitli hukuki düzenlemeler yapılmış, bu düzenlemeleri uygulamaya yönelik birçok kurum kurulmuştur. Uygulanan sosyal yardım programları sosyal güvenlik sisteminin açıklarını kapatıcı son önlemlerden kabul edilmektedir. Yoksul kesimin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik devletin yaptığı merkezi ve yerel düzeydeki sosyal yardım uygulamalarının tarihsel gelişimi ve bugünkü düzeyi bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Gelir dağılımından kaynaklanan adaletsizlikler toplumsal huzurun bozulmasında olası etkenler arasında gösterilmektedir. Sosyal yardım özellikle bu aşamada emniyet görevi gören işlevsel bir konumdadır

Toplum içinde yoksulluğu ve gelir dağılımındaki adaletsizlikleri önlemede ve toplumsal huzuru sağlamada uygulanan sosyal güvenlik sistemi programları önemli yer teşkil etmektedir. Uygulanan sosyal yardım programları sosyal güvenlik sisteminin açıklarını kapatıcı son önlemlerden kabul edilmektedir. Gelir dağılımından kaynaklanan adaletsizlikler toplumsal huzurun bozulmasında olası etkenler arasında gösterilmektedir. Sosyal yardım özellikle bu aşamada emniyet görevi gören işlevsel bir konumdadır. Yoksul kesimin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak Kamu yönetimi tarafından yapılan merkezi ve yerel düzeydeki sosyal yardım uygulamalarını inceleyen ve yerel düzeydeki sosyal yardım uygulamalarında ortaya çıkan sorunların çözümüne yönelik önerilerde bulunulan bu çalışmada önce yerel düzeyde yapılan sosyal yardımların dünyadaki ve Türkiye’deki uygulamalarına değinilmiştir. Daha sonra ise Türkiye’de uygulanan yerel sosyal yardımlara ilişkin sorun alanları tespit edilmiş ve bunların çözümüne yönelik çözüm önerilerinde bulunulmuştur.

ÖZETTrakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı'nda elektif pediatrik vakalarda preanestezik muayenede rutin olarak sorgulanmayan pasif sigara içiciliğinin, intraoperatif solunumsal komplikasyonlar ve derlenme açısından bir faktör olup olmadığını belirlemeye çalıştık.Çalışma ASA I-II sınıfında, yaşları 2-12 yaş arası hastalarda yapıldı. Hastaların ebeveynlerine operasyon sabahı çocuklarının yanında sigara içip içmedikleri sorularak gruplar oluşturuldu. Ebeveyni sigara içen 50 adet (Pasif içici grup) ve sigara içmeyen (Kontrol grubu) 50 adet toplam 100 çocuk çalışmaya alındı.Operasyon sabahı çalışmaya katılan çocukların ebeveynlerinden özel olarak hazırlanmış anket formu ile bilgi alındı. Tüm olgulara genel anestezi uygulandı ve entübe edildi. Çalışma formuna indüksiyon başlangıcından itibaren komplikasyonların tümü kaydedildi. Derlenme odasında tekrar gözlem yapılarak uyanıklık, hareket ve solunum düzeyleri açısından pediatrik vakalara özel hazırlanmış derlenme skoru her hasta için kaydedildi. Pasif içici grupta, kontrol grubuna göre intraoperatif solunumsal komplikasyonlarda anlamlı fark bulunmaz iken postoperatif havayolu obstrüksiyonu, desatürasyon, tekrarlayan öksürük ve salivasyon artışında anlamlı fark saptandı. Derlenme skorlarına bakıldığında pasif içici grupta, kontrol grubuna göre havayolu güvenliğinde derlenme odası çıkışında, hareketlilik skorlarında ise 0.dk, 15.dk ve derlenme odası çıkışında anlamlı fark saptandı. Ayrıca ebeveynlere uyguladığımız anket ile sadece bir olgunun anestezi polikliniğinden ameliyathaneye gelişine kadar pasif içicilik açısından sorgulandığı saptandı.Sonuç olarak, bu konuda yapılmış çalışma verilerinin de gösterdiği gibi araştırmamız genel anestezi alacak pediatrik vakaların pasif sigara maruziyeti bakımından taranması gerektiğini göstermektedir. Ayrıca pratiklik açısından pasif sigara maruziyetinin sorgulanması olasıdır. Cerrahlar, anestezistler ve derlenme odası hemşirelerinin genel anestezi alacak pediatrik olgularda sigara dumanı maruziyeti açısından bilgilenmesinin ve uyanık olmasının yararı kesindir.Anahtar kelimeler: pediatri, pasif sigara içiciliği, genel anestezi, solunumsal komplikasyonlar COMPARISON OF RESPIRATORY ADVERSE REACTIONS AND RECOVERY, PARENTS, CHILDREN OF SMOKING AND NOT SMOKING IN ELECTIVE PEDIATRIC PATIENTSSUMMARYWe tried to find out as a routine examination for elective pediatric cases unquestioned preanaesthetic passive smoking, in terms of intra-operative respiratory complications and recovery sought to determine whether there is a factor at Trakya University Faculty of Medicine, Department of Anesthesiology and ReanimationWorking ASA I-II class, was performed on patients between the ages of 2-12 years old. Smoking habit of patients by asking groups of parents with their child on the morning of the operation was created. 50 sheets of parent smokers (passive smokers group) and non-smokers (control group), 50 a total of 100 children were enrolled.On the morning of the operation parents of children participating in the study were specially prepared questionnaire information. All patients underwent general anesthesia and were intubated. The study form, from the beginning of induction complications to recovery room, all patients were re-recorded observations vigilance, movement and breathing pediatric cases specially prepared for the levels of recovery scores were recorded for each patient. Passive smoker group, no significant difference was not found in the control group intraoperative complications, postoperative respiratory airway obstruction, desaturation, recurrent cough and salivation significant difference was observed between the groups.Passive smoker group scores than the control group the output of airline security at recovery room, the 0.dk mobility scores, significant difference was observed between the output of 15.dk and exiting the recovery room. In addition, the survey applied to parents with only one case was questioned in terms of passive smoking to the advent of anesthesia outpatient operating room.As a result, according to the results of all the studies made in the literature undergoing general anesthesia for pediatric cases, exposure to passive smoking has to be scanned. In addition, exposure to passive smoking in terms of practicality is likely to questioning.Surgeons, anesthetists and recovery room nurses in in terms of exposure to tobacco smoke the benefit of being awake shall be final at pediatric patients undergoing general anesthesia.Key words: pediatrics, passive smoking, general anesthesia, respiratory complications 64