20 results on '"Üney, Rıdvan"'
Search Results
2. Benlik Yapısı, Romantik İlişki Biçimleri ve Cinsiyet Arasındaki İlişki
- Author
-
Üney, Rıdvan and Güneri Yöyen, Elif
- Subjects
Aşk ,Romantik İlişki ,Gender ,Self Structure,Self,Love,Romantic Relationship,Gender ,Self ,Love ,Self Structure ,Romantic Relationship ,Social ,Benlik ,Benlik Yapısı,Benlik,Aşk,Romantik İlişki,Cinsiyet ,Benlik Yapısı ,Cinsiyet ,Sosyal - Abstract
The data of this study, which was conducted to examine the relationship between self structure, romantic relationships and gender, were obtained from 400 university students who were studying at İstanbul Gelişim University Faculty of Administrative Sciences in 2018-2019 academic year. The research data were collected by using Relational-Individualist-Communityist Self-Scale (RIC) and Attitudes Towards Love Scale (LAS). As a result of the analysis, individualism is between the self structure and passionate, friendly and sensible way of love; the relationship between self structure, passionate, logical, possessive and altruistic forms of love; there is a positive meaningful relationship between self concept and selfishness, friendship, logical, possessive and altruistic forms of love; it was found that men like altruism and altruistic forms of love were higher than women and women had a higher level of sense of love than men, and women had a higher level of individualism than men., Benlik yapısı, romantik ilişki biçimleri ve cinsiyet arasındaki ilişkiyi incelemek için yapılan bu araştırmanın verileri 2018-2019 eğitim öğretim yılın güz yarıyılında İstanbul Gelişim Üniversitesi İdari İktisadi Sosyal Bilimler Fakültesinde öğrenim görmekte olan 400 üniversite öğrencisinden elde edilmiştir. Araştırma verileri İlişkisel-Bireyci-Toplulukçu Benlik Ölçeği (RIC) ile Aşka İlişkin Tutumlar Ölçeği (LAS) kullanılarak toplanmış, verilerin analizinde; ölçek güvenilirlikleri için Cronbach Alfa değerleri, Benlik Yapısı ile Romantik İlişki Biçimleri arasındaki ilişkinin tespiti için Pearson Korelasyon Analizi, cinsiyete göre benlik yapısı ile romantik ilişki biçimleri arasında anlamlı farklılık olup olmadığının tespiti için bağımsız örneklem t testi uygulanmıştır. Analiz sonucunda bireycilik benlik yapısı ile tutkulu, arkadaşça ve mantıklı aşk biçimi arasında; ilişkisellik benlik yapısı ile tutkulu, mantıklı, sahiplenici ve özgeci aşk biçimi arasında; toplulukçuluk benlik yapısı ile arkadaşça, mantıklı, sahiplenici ve özgeci aşk biçimi arasında pozitif yönlü anlamlı bir ilişki olduğu; erkeklerde oyun gibi ve özgeci aşk biçiminin kadınlara göre daha yüksek düzeyde, kadınlarda mantıklı aşk biçiminin erkeklere göre daha yüksek düzeyde yaşandığı ve son olarak kadınların erkeklere göre daha yüksek düzeyde bir bireycilik benlik yapısına sahip oldukları tespit edilmiştir.
- Published
- 2019
3. Theory of Mind, Aggression and Impulsivity in Patients with Synthetic Cannabinoid Use Disorders: A Case-Control Study
- Author
-
Altıntaş, Merih, İnanç, Leman, Hunca, Ayşe Nazlı, Ektiricioğlu, Cihan, Yılmaz, Nihan, Tuna, Zehra Olcay, and Üney, Rıdvan
- Subjects
Psychiatry ,mentalizasyon ,aggression ,impulsivity ,INVENTORY ,Zihin kuramı ,EYES TEST ,agresyon ,mentalizing ,dürtüsellik ,saldırganlık ,synthetic cannabinoids ,VERSION ,sentetik kannabinoidler ,theory of mind - Abstract
Objective: To compare patients with synthetic cannabinoid use disorder with healthy controls in terms of impulsivity, aggression, and theory-of-mind skills, and to identify the correlation between the level of mentalizing skills and aggression and impulsivity. Methods: The study included 80 outpatients who applied to the Erenkoy Mental Health Training and Research Hospital, Sancaktepe Addiction Treatment Outpatient Counselling Training and Rehabilitation Centre (BADEM), and were diagnosed with the synthetic cannabinoid use disorder according to the DSM-5 diagnosis criteria, and 50 healthy volunteers without substance use disorders. The study tools were the Reading the Mind in the Eyes Test, Addiction Profile Index, Beck Depression Inventory, Beck Anxiety Inventory, Barratt Impulsiveness Scale, and Buss-Perry Aggression Questionnaire. Results: The scores obtained from Beck Depression Inventory and Beck Anxiety Inventory by the patients' group were significantly higher than the control group. Although the total scores from Buss-Perry physical and verbal aggression subscales were significantly higher in the patient group, the anger and hostility subscale scores did not differ between the groups. The motor Barratt score was significantly higher in the patients' group than the control group. No significant difference was found between the groups in terms of Barratt attention, non-planning Barratt, and total Barratt scores. There was also no significant difference between the groups in terms of the Reading the Mind in the Eyes scores. A positive correlation was observed between Buss-Perry and Barratt scores. There was no significant correlation between the scores from both scales and the Reading the Mind in the Eyes scores. Conclusion: The patients with SC use disorder are frequently inclined to suffer from anxiety and depression, and may have an increased aggression. It was concluded that the aggression and impulsivity observed in those people might be associated with each other, whereas they have no correlation with the theory-of-mind skills., Amaç: Bu çalışmada sentetik kannabinoid (SK) kullanım bozukluğu olan hastalar ile sağlıklı kontrolleri dürtüsellik, agresyon ve zihin kuramı becerileri açısından karşılaştırmak ve bu hastalarda zihinselleştirme beceri düzeyi ile agresyon ve dürtüsellik arasındaki ilişkinin saptanması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sancaktepe Bağımlılık Ayakta Tedavi Danışma Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’ne (BADEM) ayaktan başvuran, DSM-5 tanı ölçütlerine göre SK kullanım bozukluğu tanısı konulan 80 hasta ve madde kullanımı olmayan 50 sağlıklı gönüllü alındı. Örnekleme Veri Toplama Formu, Gözlerden Zihin Okuma Testi, Bağımlılık Profil İndeksi, Beck Depresyon Ölçeği, Beck Anksiyete Ölçeği, Barrat Dürtüsellik Ölçeği, BussPerry Saldırganlık Ölçeği uygulandı. Bulgular: Beck Depresyon Ölçeği ve Beck Anksiyete Ölçeği puanı hasta grubunda kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek bulundu. Buss-Perry fiziksel ve sözel saldırganlık alt ölçekleri ve toplam puanı hasta grubunda anlamlı olarak daha yüksek saptanırken, öfke ve düşmanlık alt ölçek puanları gruplar arasında farklılık göstermedi. Motor Barrat puanı SK kullanan grupta kontrol grubuna göre anlamlı derecede daha yüksek bulundu. Barrat dikkat, tasarlanmamış Barrat ve toplam Barrat puanları bakımından gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı. SK kullanan grup ve kontrol grubu gözlerden zihin okuma puanları açısından da anlamlı derecede farklı bulunmadı. Buss-Perry ile Barrat puanları arasında pozitif korelasyon saptandı. Her iki ölçek puanları ile zihin okuma arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamadı. Sonuç: Bu çalışmada elde edilen sonuçlar, SK kullanım bozukluğu olan hastalarda anksiyete ve depresyonun sık eşlik ettiğini ve bu kişilerin saldırganlıklarının artmış olabileceğini düşündürmektedir. Bu kişilerde gözlenen saldırganlık ve dürtüselliğin birbiriyle ilişkili olabileceği, ama zihin kuramı becerileri ile ilişkilerinin olmadığı sonucuna varılmıştır.
- Published
- 2019
4. Kapalı cezaevindeki kalan erkek mahkumlarda düzenli fiziksel egzersizin şiddet davranışı, stresle baş etme ve özgüven üzerine etkileri
- Author
-
Üney, Rıdvan, Erim, Burcu Rahşan, BAİBÜ, Tıp Fakültesi, Dahili Tıp Bilimleri Bölümü, and Erim, Burcu Rahşan
- Subjects
Psikoloji ,Davranış Bilimleri ,Spor Bilimleri - Abstract
Amaç: Kapalı bir cezaevinde kalan erkek mahkumlarda, düzenli fiziksel egzersizin şiddet eğilimi, stresle baş etme ve özgüven üzerine etkileri incelenmiştir. Yöntem: Son bir ayda disiplin cezası almamış, altı aydır düzenli fiziksel egzersiz yapan 46, yapmayan 52 erkek mahkum ile görüşülerek Sosyodemografik Veri Formu ve klinik ölçekler uygulanmıştır. Bulgular: Örneklemin yaş ortalaması 33.62±8.94, eğitim ortalama süresi 8.20±2.81 yıldı, cezaevin- de kalış süresi ortalaması 43±73 aydı. İki grubun da çocukluklarında spor alışkanlıklarının (%91.8) ve cezaevi yaşantılarının (%60.2) olduğu, geçmişte alkol (%42) ve madde (%49) kullandıkları öğrenilmiştir. Spor yapanlarda saldırganlık ölçeğinin fiziksel, sözel ve dolaylı saldırganlık alt ölçeklerinde ve stresle baş etme ölçeğinin kendine güvenli yaklaşım alt ölçeğinde, spor yapmayan gruba göre istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmıştır. Sonuç: Bulgularımız fiziksel aktivitenin saldırganlık dışa vurumunun önlenmesinde bir kontrol düzeneği olarak kullanılabile- ceğini destekler niteliktedir. Bu nedenle fiziksel egzersizin bir ek tedavi olarak şiddet davranışı yüksek gruplarda kullanılmasının tedavi başarısını artırabileceği düşünülebilir. (Anadolu Psikiyatri Derg 2019; 20(6):619-626) Objective: In this study, it was planned to investigate the effects of regular physical exercise on violence, coping with stress and self-esteem at male prisoners staying in a closed prison. Methods: The sociodemographic data form and clinical scales were applied to 98 male prisoners who had not been subject to disciplinary punishment in the last month, 46 of whom had regular physical exercise for 6 months. Results: The mean age of the sample was 33.62±8.94, and the level of education was 8.20±2.81 years and mean length of stay in prison was 43±73 months. It was learned that both groups had generally sports habits (%91.8) in their childhood, and that there were intensive alcohol (42%), substance use (49%) and prison life (%60.2) in the past. There was a statistically significant differ- ence in the sporting group, subscales of physical, verbal and indirect aggression of the aggression inventory and the self-esteem subscale of scale of coping with stress. Conclusion: Our findings support the possibility of using physical activity as a control mechanism in the prevention of aggressive expression. Therefore, it may be thought that the use of physical exercise as an additional treatment in groups with high violent behavior may increase treat- ment success. (Anatolian Journal of Psychiatry 2019; 20(6):619-626)
- Published
- 2019
5. Effects of Comorbid Personality Disorders in Bipolar Type I Disorder Patients to Disease Course
- Author
-
Tan, Recep Emre, Erim, Burcu Rahşan, Üstün, Neşe, and Üney, Rıdvan
- Subjects
bipolar disorder ,comorbidity ,MOOD DISORDERS ,personality disorder ,eş tanı ,BORDERLINE PERSONALITY ,kişilik bozukluğu ,DEPRESSION ,Bipolar bozukluk ,PREVALENCE - Abstract
Objective: It was planned to compare bipolar I patients (BP-I) with personality disorder (PD) and without any personality disorder in terms of variables such as disease characteristics, disease course, suicide risk, alcohol and substance use. Methods: This cross-sectional study 99 patients with BP-0I according to DSM-IV TR and gave to informed consent were included. Sociodemographic Data Form, Hamilton Depression Scale, Young Mania Scale, and DSM-IV-TR-SCID-II were administered to participants. Results: At least one PD was detected in 38 (38.4%) patients with BP-I. Histrionic type (18%) PD was the most common in patients. Two types of PD were found in 21.2% and three types of PD were found in 6.1% of the participants. In patients without personality disorder, the mean number of hospitalizations and the total number of manic episodes were high while the total number of depressive episodes was low. The incidence of atypical depression, attempted suicide, and alcohol-substance abuse were statistically higher in patients with multiple PD than non-PD group. Conclusion: BP-I patients with multiple PD have more depressive episodes than non-PD patients; this group of patients should be considered as a special subgroup that should be followed carefully because of the atypical nature of these attacks, more suicide rates and the use of more alcohol and substance. In addition, these patients lower hospitalization times may need to be interpreted in favor of not being able to complete the treatment. For this reason, it may be important to monitor these patients outpatiently., Amaç: Bir kişilik bozukluğu (KB) olan ve herhangi bir KB olmayan bipolar tip I bozukluğu (BP-I) hastalarının hastalık özellikleri, hastalığın gidişi, intihar riski, alkol ve madde kullanımı gibi değişkenler açısından karşılaştırılması planlanmıştır. Yöntem: Kesitsel desendeki bu çalışmaya, DSM-IV-TR’e göre BP-I tanısıyla izlenen ve gönüllü onamı alınan 99 hasta alınmıştır. Katılımcılara Sosyodemografik Veri Formu, Hamilton Depresyon Ölçeği, Young Mani Ölçeği ve DSM-IV-TR-SCID-II yönergesi uygulandı. Bulgular: BP-I bozukluk hastalarının 38’inde (%38.4) en az bir KB saptandı. Hastalarda en fazla histriyonik KB (%18) bulundu. Katılımcıların %21.2’sinde iki çeşit KB, %6.1’inde üç çeşit KB saptandı. Birden fazla KB olan ve KB olmayan BP-I hastalar klinik özellikler açısından karşılaştırıldığında, KB olmayan hastalarda ortalama yatış süresi ve toplam manik atak sayısı yüksekken, toplam depresif atak sayısı düşük bulundu. Birden fazla KB olan hastalarda atipik depresyon görülme, intihar girişiminde bulunma ve alkolmadde kullanma oranları, KB olmayan gruptan istatistiksel olarak yüksek bulundu. Tartışma: Birden fazla KB olan BP-I hastaları KB olmayanlara göre daha fazla depresif atak geçirmeleri, ayrıca bu atakların atipik özellikli olması, daha çok alkol/madde kullanmaları ve daha çok intihar etme oranları göz önünde bulundurularak dikkatle izlenmesi gereken özel bir alt grup olarak ele alınmalıdır. Ayrıca bu hastaların daha düşük oranda hastanede kalma süreleri de tedaviyi tamamlayamama lehine yorumlanarak izlemelerinde ayaktan tedavinin daha ön planda olmasına özengösterilmesi gerekebilir.
- Published
- 2019
6. Ergenlerin Kişilik Özelliklerinin Problem Çözme Becerisi Üzerine Etkisi
- Author
-
Güneri YÖYEN, Elif, AZAKLI, Ayşe, ÜNEY, Rıdvan, and DEMİRCİ, Onur Okan
- Subjects
Social ,Psikoloji ,Kişilik,Problem Çözme Becerisi,Ergenlik ,Psychology ,Eğitim, Bilimsel Disiplinler ,Sosyal ,Education, Scientific Disciplines - Abstract
Bu araştırma ergenlerinkişilik özelliklerinin problem çözme becerileri üzerine etkisini incelemekamacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma verileri 2016-2017 eğitim-öğretimyılında İstanbul ilinde Bakırköy Anadolu İmam Hatip Lisesi ve Güngören ErdemBeyazıt Anadolu Lisesi’nde eğitim görmekte olan yaşları14-17 arasındadeğişkenlik gösteren, lise 9-12.sınıf öğrencileri arasından çalışmaya gönüllüolarak katılmayı kabul eden ve rastgele yöntemle seçilen toplam 240 öğrenci ileyapılmıştır. Araştırma verileri “Mizaç ve Karakter Envanteri” ile “Kişilerarası Problem Çözme Envanteri”kullanılarak toplanmış ve veriler SPSS 22.0 paket programı ile Tanımlayıcı İstatistiksel Metotlar(Frekans, Yüzde, Ortalama, Standart sapma) ve Lineer Regresyon analizi ile çözümlenmiş, sonuçlar % 95 güven aralığında, p
- Published
- 2017
7. Çalışan Evli Kadınların Toplumsal Cinsiyet Rolleri, Çift Uyumu ve Cinsel Yaşam Kalitesi Arasındaki İlişki
- Author
-
GÜNERİ YÖYEN, Elif, primary and ÜNEY, Rıdvan, additional
- Published
- 2018
- Full Text
- View/download PDF
8. Seçici serotonin gerialım inhibitörü kullanımı sonrası gelişmiş hıçkırık: Olgu sunumu
- Author
-
Songur, Emrah, Üney, Rıdvan, Gaziosmanpaşa Üniversitesi, and 0-Belirlenecek
- Subjects
Psikiyatri - Abstract
Hıçkırık diyaframın ve interkostal kasların aralıklı olarak istemsiz biçimde kasılmasıdır. Hıçkırık birçok olguda kendiliğinden geçerken, inatçı hıçkırık tedavisinde fiziksel girişimler ve ilaç tedavisi kullanılması gerekebilir. Literatürde serotonerjik sisteme etki eden ilaçlarla tedavi edilen inatçı hıçkırık olguları tanımlanmıştır. Bu yazıda, 28 yaşında bir psikotik özellikli majör depresif bozukluk hastasında, serotonin geri alım inhibitörü ilaçların (sırasıyla paroksetin, flouksetin ve sertraline) kullanımı sonrasında gelişen hıçkırık olgusunun sunulması amaçlanmıştır. (Anadolu Psikiyatri Derg 2016; 17(Ek.3):52-54).. Hiccups are involuntary and intermittent contraction of the diaphragm and the intercostal muscles. Hiccup is usually a self-limited disorder, but it is needed to use physical interventions and pharmacological treatment for some intractable hiccups. In medical literature some cases, treated with drugs that effect on serotonergic system, are described for intractable hiccups. In this case, we aim to present a hiccup case secondary to selective serotonine reuptake inhibitory drugs (paroxetine, fluoxetine and sertraline respectively) in a 28-year-old man with major depression with psychotic features. (Anatolian Journal of Psychiatry 2016; 17(Suppl.3):52-54).
- Published
- 2016
9. Theory of mind, aggression and impulsivity in patients with synthetic cannabinoid use disorders: a case-control study.
- Author
-
ALTINTAŞ, Merih, İNANÇ, Leman, HUNCA, Ayşe Nazlı, YILMAZ, Nihan, TUNA, Zehra Olcay, EKTİRİCİOĞLU, Cihan, and ÜNEY, Rıdvan
- Subjects
AGGRESSION (Psychology) ,CANNABINOIDS ,CANNABIS (Genus) ,TERPENES ,OUTPATIENT medical care - Abstract
Copyright of Anatolian Journal of Psychiatry / Anadolu Psikiyatri Dergisi is the property of Anatolian Journal of Psychiatry and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2019
- Full Text
- View/download PDF
10. YATARAK TEDAVİ GÖREN BAĞIMLI HASTALARDA NÜKSÜN DEĞERLENDİRİLMESİ.
- Author
-
Saatçioğlu, Ömer, Yapıci, Aslıhan, Ciğerli, Gözde, Üney, Rıdvan, and Çakmak, Duran
- Subjects
- *
DISEASE relapse , *INPATIENT care , *DRUG abusers , *ALCOHOLISM , *BRAIN diseases , *PUBLIC health research - Abstract
Objective: Addiction is a chronic relapsing disorder. Approximately 40-50 percent of alcohol or drug dependent inpatients use again substance within six months. Determination of relaps period may simplify the relapse prevention. Method: The medical records of 113 patients who had multiple hospitalizations at AMATEM clinic in Bakirköy Research and Training Hospital for Psychiatric and Neurological Diseases were evaluated retrospectively. Sociodemographic features, characteristics of alcohol and drug dependence, life events, causes of relapse, duration of remission, withdrawal symptoms, psychiatric and physical disease history, criminal history were determined. Results: Among 113 dependents, 66 had alcohol and 47 had drug dependence. In both groups, the rate of female patients was low. Most of the patients had primary school graduated. The rates of psychiatric and physical disease history was higher. Cognitive differences were higher than other relapse determinators in alcohol dependants. The rate of coping skills failure were higher in drug dependants. Conclusion: Same or different factors will contribute to relapse in alcohol and drug dependants, even if there is some different factors in periodical life events and impact areas between both groups. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2007
11. Beliren yetişkinlikteki kadınlarda çocukluk çağı travmalarının romantik ilişkilerle ilişkisinin incelenmesi
- Author
-
Kurtuldu, Burçin, Üney, Rıdvan, and Psikoloji Ana Bilim Dalı
- Subjects
Romantic Relationship ,Psikoloji ,Beliren Yetişkinlik ,Romantik İlişki ,Childhood Traumas ,Psychology ,Çocukluk Çağı Travmaları ,Emerging Adulthood Term - Abstract
Danışman: DR. ÖĞR. ÜYESİ RIDVAN ÜNEY Yer Bilgisi: İstanbul Gelişim Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Psikoloji Anabilim Dalı / Klinik Psikoloji Bilim Dalı Konu: Psikoloji = Psychology, Son yarım yüzyılda yetişkinliğe geçişte, demografik olarak 18-25 yaşlarındaki bireylerin ve hatta yetişkinlerin rollerinde değişiklikler olmaya başlamıştır. Yirmili yaşların başında ya da ortasındaki sosyal davranışlardaki bu değişiklikler, daha çok kendini, hayatla ilgili daha fazla sorumluluk ve karar alma, toplumsal beklenti ve kurallara uyma ile göstermekte ve giderek bireylerin ergenlikten çıkarak, yetişkinliğe ulaşmalarında belirleyici rol oynamaktadır. Çocuk istismarı ve çocuk ihmali başlıkları altında olmak üzere çocukluk çağı travmaları iki başlıktan oluşmaktadır. Çocuk istismarı; onlara karşı isteyerek yapılan psikolojik, fiziksel, duygusal ve sosyal bakımdan çocukları tehlike altına alan sürekli bir durumken, çocuk ihmali; çocuğun bakım vereni tarafından ihtiyaçlarından, fiziksel ve psikolojik olarak mahrum bırakılmasıdır. Aşk ya da romantik ilişki, insanların bazılarının aşkın yaşamlarına anlam kattığını düşünmeleri ve bilimsel olarak da aşkın insan yaşamında bazı işlevlerinin olduğunun belirtilmesi gibi nedenlerden dolayı oldukça önemlidir. Amaç: Yaptığımız araştırmanın amacı beliren yetişkinlikteki kadınlarda çocukluk çağı travmaları ile romantik ilişkiler arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Yöntem: Bu araştırma, "ilişkisel tarama modeli"ne uygun olarak hazırlanmıştır. İki veya daha çok değişken arasında birlikte değişim varlığını ve/veya derecesini belirlemeyi amaçlar. Ayrıca araştırma desenlerinin tümü "ilişkisel tarama modelleri" olarak tanımlanır. Yapılan bu araştırmada örneklem seçimi basit-rastgele örneklem seçimi türüne göre yapılmıştır. Araştırmanın evreninin İstanbul'da ikamet eden 18-29 yaş arasındaki kadın bireylerden meydana gelmektedir. Araştırmanın örneklemi ise İstanbul'da ikamet eden 18-29 yaş aralığındaki 300 gönüllü kadın katılımcıdan meydana gelmektedir. Katılımcılar İstanbul ilindeki vakıf üniversitelerinde öğrenim gören öğrencilerden seçilmiştir. Katılımcıların aydınlatılmış onamları yazılı olarak alınmıştır. Bulgular: Yaptığımız araştırmanın sonuçlarına göre çocukluk çağı travmaları ile bağlanmaya ilişkin kaygı arasında pozitif yönde anlamlı ilişki olduğu görülmektedir. Çocukluk çağı travmaları arttıkça, bağlanmaya ilişkin kaygı düzeyleri de artmaktadır. Araştırmamızın bir diğer sonucuna göre duygusal ihmal ile bağlanmaya ilişkin kaygı arasında pozitif yönde anlamlı ilişki bulunmuştur. Duygusal ihmal artıkça, bağlanmaya ilişkin kaygı düzeyleri artmaktadır. Duygusal ihmal ile bağlanmaya ilişkin kaçınma arasında pozitif yönde anlamlı ilişki bulunmuştur. Araştırmamızın sonucuna göre fiziksel ihmal ile bağlanmaya ilişkin kaçınma arasında pozitif yönde anlamlı ilişki bulunmuştur. Fiziksel ihmal arttıkça, bağlanmaya ilişkin kaygı düzeyleri artmaktadır. Fiziksel istismar alt boyutu puanı ile bağlanmaya ilişkin kaçınma puanı arasında pozitif yönde anlamlı ilişki bulunmuştur. Araştırmamızın sonuçlarına göre Çocukluk çağı travmaları gelir memnuniyetine göre anlamlı farklılık tespit edilmiştir. Gelirden memnun olmayanlarda çocukluk çağı travmaları gelirden memnun olanlara göre yüksektir. Araştırmamızdan elde edilen bulgulara göre bağlanmaya ilişkin kaygının gelir memnuniyetine göre anlamlı farklılık tespit edilmiştir. Gelirinden memnun olanların bağlanmaya ilişkin kaygı gelirinden memnun olmayanlara göre yüksektir. Araştırmamızın bulgularına göre çocukluk çağı travmalarının aileden şiddet görme durumuna göre anlamlı farklılık tespit edilmiştir. Aileden şiddet görenlerin çocukluk çağı travmaları şiddet görmeyenlere göre yüksektir., In the transition to adulthood in the last half century, demographically, changes in the roles of individuals aged 18-25 and even adults have begun to change. These changes in social behaviors in the mid-twenties or in the middle show more self-responsibility and decision-making with respect to life, social expectation and obedience to the rules, and increasingly play a decisive role in the achievement of adulthood and adulthood. Child traumas, including child abuse and child neglect, consist of two topics. Child abuse; children, psychological, physical, emotional, and socially endangered children while they are a continuous situation, children's negligence; physical and psychological deprivation of the child's needs by the caregiver. Love or romantic relationship is very important for reasons such as people think that some of them give meaning to their transcendent lives and that they have scientific and transcendental human life. Aim: The aim of the current study is that examine to relationship between childhood traumas and romantic relationships in the adulthood of woman. Method: This research has been prepared in accordance with the relational screening model. Together, it aims to determine the presence and / or degree of interchange between two or more variables. In addition, all of the research designs are defined as modell relational screening models. Also the sample of the study was made by the type of simple-random sample selection. The population of the study consists of women aged between 18-29 years who reside in Istanbul. The sample of the study consisted of 300 volunteer female participants aged 18-29 who were residing in Istanbul. Participants were selected from the students studying at foundation universities in Istanbul. The informed consent of the participants was taken in writing. Results: According to the results of our study, there is a significant positive correlation between childhood trauma and anxiety about attachment. As childhood traumas increase, anxiety levels related to attachment increase. According to another result of our study, a significant positive correlation was found between emotional neglect and attachment anxiety. As emotional neglect increases, the levels of anxiety related to attachment increase. A significant positive correlation was found between emotional neglect and attachment avoidance. According to the results of our study, a significant positive correlation was found between physical neglect and avoidance of attachment. As physical neglect increases, the levels of anxiety related to attachment increase. A positive positive correlation was found between physical abuse sub-dimension score and avoidance score. According to the results of our study, a significant difference was determined according to the income satisfaction of childhood traumas. Child traumas who are not satisfied with the income are higher than those who are satisfied with income. According to the findings obtained from our study, a significant difference was determined according to the income satisfaction of the anxiety related to attachment. Those who are satisfied with their income are higher than those who are not satisfied with their anxiety income. According to the findings of our study, there was a significant difference between childhood trauma and family violence. The traumas of children suffering from family violence are higher than those without violence.
- Published
- 2019
12. DSM 5 kriterine göre majör depresyon tanısı alan hastalarda bağlanma stillerine göre öfkeyi ifade etme tarzlarındaki ilişkinin incelenmesi
- Author
-
İmert, Muhammed Enes, Üney, Rıdvan, and Psikoloji Ana Bilim Dalı
- Subjects
Psikoloji ,Depression ,Psychology ,Attachment ,Scales ,Attachment styles ,Anger ,Depressive disorder-major - Abstract
Bu araştırma, majör depresyon bozukluğu tanısı almış katılımcıların, bağlanma stillerine göre öfkeyi ifade etme tarzları arasındaki ilişkiyi incelemek için yapılmıştır. Araştırmada, Malatya'da Özel bir Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi'nde tedavisi ve terapileri devam eden 150 katılımcının depresyon şiddeti, bağlanma stilleri (güvenli, saplantılı, kayıtsız ve korkulu) ve öfkeyi ifade ediş tarzlarının (öfkeyi dışa vurma, öfkeyi içe vurma) birbirleriyle olan ilişkileri incelenmiştir. Katılımcıların depresyon şiddetini belirlemek için Beck Depresyon Envanteri, bağlanma stillerini belirlemek için İlişki Ölçekleri Anketi ve öfkeyi ifade ediş tarzlarını belirlemek için de Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzı Ölçeği kullanılmıştır. Katılımcıların bağlanma stilleri ile depresyon düzeyi arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Bağlanma stillerine göre öfke kontrol puanları, sürekli öfke, öfkeyi içe atma ve dışa vurma ilişkileri karşılaştırıldığında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Ayrıca katılımcıların depresyon şiddetine ile öfke kontrol puanları, sürekli öfke, öfkeyi içe atma ve öfkeyi dışa vurma ilişkileri karşılaştırıldığında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. The aim of this study was conducted to analyse the correlation between anger expression styles and attachment styles of the participants with having been diagnosed as majör depression disorder. In Malatya, in a Private Psychiatry and Thraphy Center, the correlation between the intensity of depression, attachment styles (secure, preoccupied, dismissive avoidant and fearful), anger expression styles (introversion of anger, expression of anger) of the participants consisting of 150 patients whose treatments and therapies are being continued, had been observed. It hadn't been found any significant connection between depression level according to attachment styles. However, in comparison to anger management points, state anger, expressing and introversion of anger according to attachment styles of participants, a significant connection had been found. Moreover, in omparison to anger management points, state anger, expressing and introversion of anger according to intensity of depression of the participants, a significant connection had been found. 88
- Published
- 2018
13. Yaşlıların sosyal destek algısının depresyon düzeyine etkisinin incelenmesi
- Author
-
Kanber, Nurcan, Üney, Rıdvan, and Psikoloji Ana Bilim Dalı
- Subjects
Psikoloji ,Perceived social support ,Depression ,Clinical psychology ,Old age ,Psychology ,Nursing homes ,Aged - Abstract
Bu çalışmanın amacı yaşlıların sosyal destek algılarının, depresyon düzeyine etkisinin incelenmesidir. Araştırma sosyal destek sistemi detaylı olarak aile boyutu, arkadaş boyutu, aile ve arkadaş dışındaki kişi boyutu (özel insan boyutu) olarak incelenecektir. Bu genel amaç doğrultusunda temel unsurlar şu şekilde aşağıda özetlenmiştir:Yaşlılıkta sosyo-demografik özelliklerin belirleyicisi olan, yaş, cinsiyet, eğitim, medeni durum, sağlık durumu, sosyal güvence, akraba ve çocuklarla ilişki durumu çevresi ve arkadaşları ile ilişkisi, kaldığı kurum ile ilgili tutumlar gibi bağımsız değişkenlerin yaşlılık döneminde depresyon düzeyini nasıl etkilediği incelenecektir. Sosyo-demografik özelliklerin belirleyicisi olan bu değişkenlerin yaşlılık döneminde sosyal destek algısını nasıl etkilediğini ve sosyal destek algısı ile depresyon düzeyi arasında nasıl bir etki yarattığı araştırılacaktır. Yapılacak çalışmada, sosyal desteğin yaşlılık döneminde meydana gelen depresyon üzerindeki önemli rolünün belirlenecek olması ile sosyal destek ağlarının yaşlılık döneminde güçlendirilmesine yönelik bir takım çalışmaların yapılmasına olanak tanıyacaktır. Bu bakımdan çalışma önemli görülmektedir.Yaşlılar ile ilgili olarak yapılan literatür taramasında yapılan çalışmaların bir çoğunun, huzur evlerindeki yaşlıların depresyon, anksiyete ve somatizasyon düzeyleri üzerine odaklandığı görülmektedir. Ancak yaşlıların algıladıkları sosyal destek ile depresyon arasındaki bağlantıyı inceleyen araştırmalar yeterince bulunmamaktadır. Yapılan çalışmaların bir çoğu da makale seviyesinde olup, örneklemde yeterli sayıda yaşlı bireylere ulaşılmakta zorluk çekilmiş ve kısıtlı sayıda yaşlı ile araştırma yapılmıştır. Bu çalışma bu eksikliği doldurması bakımından da önemli görülmektedir.Gereç ve Yöntem:Bu araştırma, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Darülaceze Müdürlüğünde kalmakta olan 100 yaşlı birey ile kontrol grubu olarak evde yakınları ile birlikte kalan 100 yaşlı bireyin katılımıyla oluşturulmaktadır.Araştırma için kullanılacak olan veri toplama araçları (Ek-I) Onam formu, (Ek-II) Sosyal Demogrofik Form, (Ek-III) Beck Depresyon Ölçeği, (Ek-IV) Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeğidir. Her bir yaşlıya görüşme esnasında bu ölçekler uygulanmıştır. Her bir görüşme yaşlı bireye bağlı olarak 20-30 dakika zaman almıştır.Araştırmanın verileri, SPSS (Statistical Package for Social Sciences) 18.0 paket programı kullanılarak çözümlenmiştir. Araştırma verilerinin normal dağılım göstermesi nedeniyle parametrik testlerle analizler gerçekleştirilmiş olup, araştırmanın amacı doğrultusunda yaşlı bireylerin sosyal destek algılarının doğrultusunda yaşlı bireylerin sosyal destek algılarının depresyon düzeylerine etkilerini belirlemek için Two independent sample t testi, intepentent samples t testi, Sperman's correlation (iki süreli değişkenler arasındaki ilişkinin belirlenme testi) ve Ki kare testi analizleri kullanılmıştırElde edilen bulgulara göre; yaşlıların yaşı, eğitim durumu, medeni durumu, yaşlılığı tanımlama, yaşlılığı değerlendirme ve sağlık durumları ile ilgili, sağlığın fiziksel hareketleri etkileme durumu,kronik hastalığa sahip olma ve sosyal isteklerde bulunma, sosyal uğraşlarla vakit geçirme, gezilere katılma, akraba ile görüşme,bulunduğu ortamda mutlu olma, bulunduğu ortamdan yaşam nedeni, ve o ortamdan ayrılma endişesi yaşama ile ilgili durumların depresyonu etkilediği istatistiksel olarak tespit edilmiştir.Yaşlıların bulunduğu ortamda yaşama süresi, cinsiyet, televizyon izleyerek, torunlarına bakarak vakit geçirme durumu, çocuk sayısı ile ilgi durumların istatistiksel olarak depresyonu etkilemediği tespit edilmiştir.Araştırmadaki sonuçlar incelendiğinde, kurumda kalan, yaşamını sürdüren yaşlı bireylerde, evde yaşayan yaşlılara göre daha düşük seviyede depresyon tespit edilmiştir. Evde yakınları ile birlikte yaşayan yaşlılarda depresyon oranı daha yüksek seviyede çıkmıştır. Çalışmanın bulguları litaratür ışığında tartışılmış ve önerilerde bulunulmuştur.Anahtar kelimeler: Huzurevi, yaşlılık, depresyon, algılanan sosyal destek. The purpose of this work is to analyse the perception of social support by the elderly and its impact on their level of depression. The research will be conducted through a study of the social support whose dimensions include family, friends, and private person. Fundamental elements of this general aim are outlined below:Age, gender, education, civil status, health conditions, social security, relation with relatives and children, relation with the social circle, attitude to the inhabited institution, which determine the socio-demographic characteristics, are the independent variables to be analysed in regard to their influence on the depression level during the elderliness. These variables, determinants of socio-demographic characteristics, will be studied for explicating how they influence the perception of social support and what type of impact they have upon the perception of social support in connection to depression levels. In this work, the determination of the pivotal role that social support plays in the occurrence of depression during the elderliness will pave the way for the realisation of future works on the reinforcement of the social support networks. In this sense, this research appears to be important: The literature survey on the elderliness revealed that most of the studies conducted in this domain focus exclusively on the depression, anxiety, and somatisation levels of the elderly who reside at nursing homes. However, there is not sufficient research on the connection between the perception of the social support by the elderly and the depression levels. The studies on the subject are in the format of an essay, and their sample, due to the difficulty of reaching to the elderly individuals, is limited. This study seems pertinent as it targets to fulfil this gap. Material and Method:This study is conducted with 100 elderly individuals who reside at a senior home in Istanbul, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Darülaceze Müdürlüğü, and, as the control group, with 100 elderly individuals living with their relatives at home. The data collection tool to be used in this research is (Ek I) Consent Form, (Ek II) Social Demographic Form, (Ek III) Beck's Depression Scale, (Ek IV) Multi-dimensional Perceived Social Support Scale. These scales have been utilised in the interview of each elderly. Each interview, depending on the elderly individual, lasted 20-30 minutes. The Data of this research is analysed by using the package programme of SPSS 18.0 (Statistical Package for Social Sciences). Because the data of the research constitute a normal distribution, nonparametric test analyses have been realised for determining the influence of the social support perception by the elderly on their depression levels. For this purpose, Two Independent Sample t Test, Independent Samples t Test, Spearman's Correlation (determination of the relation between two variables), and Chi-squared test analyses were used. Keywords; Nursing Home, Elderliness, Depression, Perceived Social Support 152
- Published
- 2018
14. The relationship between gender roles and dyadic adjustment in the quality of sexual life of married working women
- Author
-
Kaçan, Tülay, Üney, Rıdvan, and Psikoloji Ana Bilim Dalı
- Subjects
Working women ,Psikoloji ,Marital adjustment ,Appropriateness of couples ,Psychology ,Gender ,Sexual life ,Gender roles ,Women ,Marriage - Abstract
Giriş: Aile ve ev içerisinde pek çok konuda anlaşabilen, sağlıklı ilişkiler kurabilen, sorunlara yapıcı çözümler bulabilen çiftler uyumlu çiftler olarak tanımlanmaktadır. Cinsellik Çiftlerin yaşamlarının ve yaşam kalitelerinin önemli unsurlarından biridir. Bu nedenle cinsellikle ilgili yaşanan sorunların cinsel yaşam kalitesini etkileyebileceği düşünülmektedir.Amaç: Bu araştırmanın amacı, çalışan evli kadınların cinsel yaşam kalitesinde toplumsal cinsiyet rolleri ve çift uyumu arasındaki ilişkinin incelenmesidir.Gereç ve Yöntem: Bu araştırma Türkiye'de farklı coğrafi bölgelerde çalışmakta ve evli olan 161 kadın üzerinde yapılmıştır. Araştırmada kullanılan veriler dört ölçme aracı ile toplanmıştır. Bunlar; Kişisel Bilgi Formu, Cinsel Yaşam Kalitesi Ölçeği, Toplumsal Cinsiyet Rolleri Ölçeği ve Çift Uyumu Ölçeği'dir. Kullanılan ölçme aracıyla elde edilen veriler, alt amaçlara uygun istatistiksel tekniklerle analiz edilmiştir. Katılımcılara uygulanan ölçeklerden elde edilen veriler kodlanarak, SPSS (Statistical Package For Social Sciences) 24,0 istatistik paket programı kullanılarak bilgisayar ortamına aktarılmış ve istatistiksel işlemlere tabi tutulmuştur. Bulgular: Araştırmada grubun toplumsal cinsiyet rolleri ile cinsel yaşam kalitesi arasında ve toplumsal cinsiyet rolleri ile çift uyumu arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Çift uyumu ile cinsel yaşam kalitesi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur.Sonuç: Araştırmada kişisel bilgi formu ve diğer testlerin uygulandığı 161 çalışan evli kadının 72'si (%44,7) 31-40 yaş aralığındadır, 93'ü (%57,8) lisans mezunu, 60'ının (%37,3) hiç çocuğu yoktur, 138'i (%85,7) Marmara bölgesinde yaşamaktadır, 61'inin (%37,9) evlilik süresi 10 yıldan fazladır, 155'i (%96,3) bir kez evlilik yapmıştır, 125'inin (%77,6) cinsel birleşme süresi 8 dakika ve daha fazladır, 131'i (%81,4) orgazm olmaktadır, 64'ünün (%39,8) aylık cinsel birleşme sayısı 1-5 kez ve 137'si (%85,1) eşi dışında çocuğuyla uyumamaktadır.Anahtar Kelimeler: Cinsel Yaşam Kalitesi, Toplumsal Cinsiyet Rolleri, Çift Uyumu Introduction: Couples which can agree on family and domestic affairs, get healthy relationships, and find constructive solutions for problems are defined as the best matches. Sexuality is one of the important factors in couples' life and their life quality. That's why it is thought that troubles related to sexuality may affect sexual life quality. Purpose: The purpose of this study is to examine the relationship between in sexual life quality of married working women gender roles and dyadic adjustment.Material and Method: This study was made with 161 women who are married and work in a different geographic region in Turkey. Data used in the research are collected with four measurement tools. These are Personal Information Form, Sexual of Life Quality Questionnaire (SQLQ), Gender Roles Scale and Dyadic Adjustment Scale. Data obtained by the measurement tools were analyzed with appropriate statistical methods for sub-goals. Data obtained from the scales applied to the participants were coded and computerized by using SPSS (Statistical Package for Social Sciences) 21,0windows package software and subjected to statistical process. Findings: It is not found in the study that there is a statistically significant relationship between the group's gender roles with sexual life quality and gender roles with dyadic adjustment. It is found in the study that there is a statistically significant relationship between dyadic adjustment with sexual life quality. Result: Of 161 married working women applied to personal information form and other scales in the study; 72 (%44,7) are between the ages of 31-40; 93 (%57,8) have bachelor's degree; 60 (%37,3) have no children; 138 (85,7%) live in Marmara Region; 61 (%37,9) whose marriage duration is more than ten years; 155 (%96,3) got married once; 125 (%77,6) whose sexual intercourse duration is more than 8 minutes; 131 (81,4%) have an orgasm; 64 (%39,8) whose number of sexual intercourse is 1-5 times per month and 137 (%85,1) are not sleep with her child except her partner.Key Words: Sexual Life Quality, Gender Roles, Dyadic Adjustment 97
- Published
- 2018
15. Okul öncesi eğitim almış ve almamış ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin okula uyum düzeyi ve anksiyete düzeyi
- Author
-
Tangüner, Duygu, Üney, Rıdvan, and Psikoloji Ana Bilim Dalı
- Subjects
Psikoloji ,Anksiyete ,Eğitim ve Öğretim ,Education and Training ,Psychology ,Primary education students ,School adjustment ,Research Subject Categories::SOCIAL SCIENCES ,Preschool education ,Adjustment level ,Anxiety ,Okula Uyum ,Education psychology - Abstract
Danışman: Rıdvan Üney., Okul öncesi eğitim; doğumla başlayıp zorunlu eğitim yaşına kadar devam eden çocukların gelişimsel farklılıkları, farklılaşan yetenekleri ve bireysel farklılıkları esas alınarak duygusal, bedensel ve toplumsal gelişimlerine katkıda bulunmak amacıyla aileler ve çeşitli kurumlar tarafından uygulanan eğitimdir. Çağımızın yenilikleriyle birlikte okul öncesi eğitim artmış olsa da bu eğitimden yararlanamayan çocuk sayısı azımsanamayacak kadar çoktur. Çocukların sağlıklı birer birey olabilmeleri, kendilerine yön verebilmeleri için psikososyal gelişimlerinin büyük ölçüde tamamlandığı 0-6 yaş arası dönemde ne kadar iyi bir eğitim alırsalar o kadar sağlıklı bir kişilik oluştururlar. Hayati öneme sahip bu dönemde çocuklar arasında oluşan yaşamsal eşitsizlikleri sıfırlamak için her çocuk okul öncesi eğitim almalıdır. Sürekli güvendiği insanlarla bir arada olan çocuk zorunlu eğitimle birlikte ailesinden ilk kopuşu yaşar. Bu dönem çocuk için kaygı ve stres verici olmaktadır. Her çocuk bu dönemi farklı şiddette atlatmaktadır. Okul öncesi eğitim alan çocuklar bu döneme daha hızlı uyum gösterirken, okul öncesi eğitim almayan çocuklar okula uyum göstermekte zorlanırlar. Okula uyum gösteremeyen çocuklar sosyal yaşamdan geri kalabilirler. Bu sebepten dolayı sosyalleşme hızları düşebilir. Araştırma İzmir ilinin Balçova ilçesinde bulunan Asil Nadir İlköğretim Okulu ve Karabağlar ilçesinde bulunan Duğrallar İlköğretim Okulundaki birinci sınıf öğrencileri, aileleri ve öğretmenleri ile yapılmıştır. Araştırmaya 303 öğrenci katılmış, 12 tane öğrenci yaşının büyük olması sebebiyle örneklem dışı kalmıştır. Bu araştırmanın temel amacı; okul öncesi eğitim almış ve almamış ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin okula uyum düzeyleri ve anksiyete düzeylerini inceleyerek aralarındaki farklılıkları belirlemektir. Bu araştırmanın sonucunda; okul öncesi eğitim almış olan öğrencilerin okula uyumları, okul öncesi eğitim almamış olan öğrencilerin okula uyumlarından daha yüksek olduğu görülmüştür. Okul öncesi eğitim almamış olan öğrencilerin anksiyete puanları, okul öncesi eğitim almış olan öğrencilerin anksiyete puanlarına oranla daha yüksek olduğu görülmüştür. Okul öncesi eğitim almış ve almamış kız öğrencilerin okula uyumları, okul öncesi eğitim almış ve almamış erkek öğrencilerin okula uyumlarına oranla daha yüksek olduğu görülmüştür. Okul öncesi eğitim almış olan öğrencilerin okul öncesi eğitim almaya başlama yaşları arttıkça öğrencilerin okula uyum ölçeğinden aldıkları puanlar da düşmekte olduğu görülmüştür. Ayrıca anne-babanın eğitim durumu, çalışıp çalışmaması okul öncesi eğitim alıp almama durumunu anlamlı bir şekilde etkilemektedir., Pre-school education is the education applied by the families and institutions, with the aim of contributing to the children`s emotional, physical and social developments, which start with birth and keep changing till the age of compulsory education, based on their developmental differences, varying abilities and individual differences. Notwithstanding the fact that pre-school education is increasingly applied thanks to the advancements of our age, the number of children who do not have the chance to reach for it is considerably high. The better education they can receive between the ages of 0-6, which is the phase that their developments to be a qualified individual and to guide themselves are completed to a great extent, a more qualified individual they can be. In a period of such importance, each child should get this kind of education to be able to eliminate the life-related inequalities. The child, who has been constantly around the people he/she has the complete trust with, experiences the first separation from his/her family with the compulsory education. This period is worrisome and stressful for him/her . Each child experiences this phase distinctly. While the children who have received the pre-school education get used to this phase faster, the ones without this education have difficulties in adjusting themselves. The kids who cannot get used to the school can withdraw themselves from the social life. Therefore, their pace of socialization can decrease. This research has been actualized with the first-grade students and their families from Asil Nadir Primary School, located in Balcova, and Dugrallar Primary School, located in Karabaglar, both of which are in Izmir. 303 students participated in the research and 12 students were not included in the process of evaluation due to their age. The main objective of this research is to specify the differences between the pupils with and without the pre-school education by analyzing their level of adaptation to school and anxiety level. At the end of this research, it has been found out that the school adaptation of the pupils with pre-school education is higher than the ones without this education. It has been concluded that the pupils without the pre-school education have more anxiety points than the pupils with pre-school education. It has been figured that the school adaptation of the female students with and without pre-school education is higher than the male students with and without this education. It has been understood that the later the pupils start receiving their pre-school education, the less points they get from the school-adaptation scale. On the other hand, the educational status of the parents affects meaningfully whether the kid will receive pre-school education or not.
- Published
- 2017
16. Psikolojik problemi olan ve olmayan çocukların anne babalarının akılcı olmayan inançları ve duygusal şemalarının karşılaştırılması
- Author
-
Kudu Arıcan, Ayşe, Üney, Rıdvan, and Psikoloji Ana Bilim Dalı
- Subjects
Parents attitude ,Psikoloji ,Psychological problems ,Irrational beliefs ,Beliefs ,False belief ,Emotional schemes ,Akılcı Olmayan İnançlar ,Psychology ,Duygusal Şemalar ,Psikolojik Problemler ,Measurement and evaluation - Abstract
Danışman: Rıdvan Üney., Araştırma, çocukların psikolojik problemleri üzerinde anne babaların akılcı olmayan inançları ile duygusal şemalarının etkisini incelemeyi amaçlamaktadır. Ruh sağlığı uzmanına başvuran ilköğretim birinci kademeye giden (6-13 yaş) çocuklara sahip anne babaların akılcı olmayan inançları ve duygusal şemaları ile herhangi bir problemi olmayan çocukların anne babalarının akılcı olmayan inançları ile duygusal şemaları karşılaştırılarak anne babaların akılcı olmayan inançlarının ve duygusal şemalarının çocuk ruh sağlığı üzerindeki etkisi araştırılacaktır. Araştırma grubu Bolu ilinde bulunan ruh sağlığı uzmanına başvuran 38 çocuğun anne-babası ile herhangi bir problemi olmayan 38 çocuğun anne-babası olmak üzere toplamda 152 kişiden oluşmaktadır. Araştırmada anne babalardaki işlevsel olmayan inançları "Anne Baba Düşünceleri Ölçeği", duygularıyla ilgili inançlarını "Leahy Duygusal Şema Ölçeği", çocuklardaki psikolojik problemlerin varlığını ise " 4-18 Yaş Çocuk ve Ergenlerdeki Davranış Problemleri Ölçeği" ile değerlendirilmiştir. Elde edilen bulgulara göre; psikolojik problemleri olan çocukların anne babalarının beklentiler, mükemmelliyetçi ve duyguları zarar görme alt ölçek puanları psikolojik problemi olmayan çocukların anne babalarına göre daha yüksek olduğu görülmüştür Psikolojik problemleri olan çocukların annelerinin beklenti puanları psikolojik problemleri olmayan çocukların annelerine göre; psikolojik problemleri olan çocukların babalarının mükemmelliyetçi puanları psikolojik problemleri olmayan çocukların babalarınkine oranla daha yüksek olduğu bulgulanmıştır. Psikolojik problemi olan çocukların anne babaların eğitim ve gelir düzeyi daha yüksek olanların uzlaşı puanlarının da daha yüksek olduğu görülmüştür. Çalışmanın bulguları literatür ışığında tartışılmış ve önerilerde bulunulmuştur., The aim of the study is to examine the effect of irrational beliefs and emotional schemas of parents on childrens' psychological problems. The irrational beliefs and emotional schemas of parents who have primary school-aged children (6-13 years) and who consult to mental health specialist will be mixed with those of parents who have children with no psychological problems, in order to research their effect on children's' mental health. The study group consists of 152 people including 38 mother-father between who consulted to a mental health specialist and who have children with no psychological problem in the city of Bolu. In the examination, irrational beliefs in the parents are assessed with the "Parent Ideation Scale", emotional beliefs with the "Leahy Emotional Schema Scale" and presence of psychological problems on children with the "4 – 18 aged Children and Adolescent Behavioral Problems Scale". According to findings; the subscale expectation, perfectionism and emotional damage scores of parents who have children with psychological problems are higher than those who have children with no psychological problem. It's discovered that expectation scores of mothers who have children with psychological problems are higher compared to the scores of mothers who have children with no psychological problems; and that perfectionism scores of fathers who have children with psychological problems are higher compared to the scores of fathers who have children with no psychological problems. Parents with higher level of education and income who have children with psychological problems recorded relatively higher consensus scores. The findings of the study were discussed in the light of the literature with different suggestions.
- Published
- 2017
17. Okul yöneticilerinin liderlik yönelimleri ile çatışma çözüm yaklaşımları arasındaki ilişki ve eğitim sektöründe bir uygulama
- Author
-
Öztürk Odabaşi, İpek Ebru, Üney, Rıdvan, and Psikoloji Ana Bilim Dalı
- Subjects
Psikoloji ,Psychology - Abstract
Bu çalışmanın amacı, okul yöneticilerin liderlik stilleri ile çatışma yönetimleri arasındaki ilişkiyi incelemektir. Özel ilköğretim okullarının müdür ve müdür yardımcılarından oluşan okul yöneticilerinin liderlik yönelim tarzları ile çatışma durumlarında tercih ettikleri çatışma çözüm yaklaşımları araştırılmıştır. Demografik değişkenlerin (yaşı, eğitim durumu, kurumdaki görevi ve yönetici olarak toplam görev süresi) liderlik yönelimleri ile ilgili olarak ele alınması da bir diğer amacı oluşturmaktadır.Araştırmada okul yöneticilerinin liderlik yönelimleri Fiedler'in LPC ölçeği ile benimsedikleri çatışma çözüm yaklaşımları da `Rahim'in Örgütsel Çatışma Envanteri II` ile değerlendirilmiştir. Elde edilen bulgulara göre; liderlik yönelimi iş odaklı olan yöneticilerin, ilişki odaklı yöneticilerden daha fazla oldukları tespit edilmiştir. İş odaklı yöneticilerin çatışma çözüm yaklaşımlarından hükmetme ve kaçınma yaklaşımını benimsedikleri görülmüştür. İlişki odaklı yöneticilerin ise uzlaşma yaklaşımını benimsedikleri ve hükmetme yaklaşımını benimsemedikleri görülmüştür. Çalışmadan elde edilen verilere göre; ilköğretim okulu müdür ve müdür yardımcılarının liderlik yaklaşımları ile çatışma çözüm yaklaşımları arasında anlamlı bir ilişkinin varlığı tespit edilmiştir. Çalışmanın bulguları literatür ışığında tartışılmış ve önerilerde bulunulmuştur.Anahtar Kelimeler: Çatışma Yönetimi, Liderlik Stilleri, Özel İlköğretim Okulları. The aim of the study is to examine the relationship between the managers' leadership styles and conflict managements. In the study, the leadership styles of the administrators who are the principals and assistant principals of the private primary schools and the conflict resolution arrangements in the conflict / disagreement situations will be investigated. The other aim of the study is to examine the effect of demographic variations (age, level of education and total duration of duty as a worker and as a manager in the institutions) in the leadership styles.In this study, leadership orientations of managers were measured by Fiedler 's LPC scale and the conflict resolution approaches were evaluated with the Rahim Organizational Conflict Inventory - II. According to the findings, it was determined that the leadership orientation is higher in the business oriented managers than the relationship oriented managers. It has been observed that business-oriented managers have adopted the approach of domination and avoidance of the conflict resolution approaches. On the other hand, It has seen that relationship-oriented managers adopted the approach of consensus and do not adopted the approach of domination. According to the data obtained in the study; there is a meaningful relationship between the leadership approaches and conflict solution approaches of the principal and assistant principals of elementary school. The findings of the study were discussed in the light of the literature with suggestions.Keywords: Conflict Management, Leadership Styles, Private Primary Schools. 104
- Published
- 2017
18. Üniversite öğrencilerinin kişilik ve mizaç özelliklerinin aşka ilişkin tutumlarına etkilerinin incelenmesi
- Author
-
Öztemel, Osman, Üney, Rıdvan, and Psikoloji Ana Bilim Dalı
- Subjects
Psikoloji ,Student attitude ,Research Subject Categories::SOCIAL SCIENCES::Social sciences::Psychology ,Psychology ,Research Subject Categories::SOCIAL SCIENCES ,Personality traits ,Temperament ,Love ,Romantic relationship ,Measurement and evaluation ,University students - Abstract
29.07.2019 tarihine kadar kullanımı yazar tarafından kısıtlanmıştır. Danışman: Rıdvan Üney., Bu çalışmada kişilik ve mizaç özelliklerinin aşka ilişkin tutumlar ile ilişkisi ve bu değişkenlerin sosyodemografik verilere göre anlamlı olarak farklılık gösterip göstermediği incelenmiştir. Bu araştırma ilişkisel tarama modeline dayalı betimsel bir çalışmadır. Bu araştırma 2016/2017 öğretim yılı içerisinde İstanbul ilinde bulunan Galatasaray Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, İstinye Üniversitesi, Üsküdar Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul Gelişim Üniversitesi, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, İstanbul Yeniyüzyıl Üniversitesi, İstanbul Ticaret Üniversitesi, Nişantaşı Üniversitesi ve Marmara Üniversitesinin çeşitli bölümlerinde okuyan ve karşı cinsle duygusal ilişki deneyimi olan 431 erkek, 679 kadın olmak üzere toplam 1105 lisans öğrencisi ile yapılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Eysenck Kişilik Anketi-Kısa Form, TEMS-A Mizaç Ölçeği, LAS Aşka İlişkin Tutumlar Ölçeği ve Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Eysenck Kişilik Anketi-Kısa Form 24 madde, TEMPS-A Mizaç Ölçeği 100 madde ve LAS Aşka İlişkin Tutumlar Ölçeği 24 maddeden oluşmaktadır. Araştırmada elde edilen veriler SPSS 21.0 programı kullanılarak analiz edilmiştir. İlişki hipotezleri için pearson momentler çarpımı korelasyonu testi yapılmıştır. Kadın ve erkekler arasındaki farkın tespiti için bağımsız örneklem t-testi kullanılmıştır. Araştırmada verilerin analizi sonucunda elde edilen bulgular şu şekilde özetlenebilir: Bireylerin nevrotik kişilik özelliği tutkulu ve sahiplenici aşk biçimlerini, dışadönük kişilik özelliği ise tutkulu aşk biçimini yordamaktadır. Psikotisizm kişilik boyutu, tutkulu aşk, sahiplenici aşk, özgeci aşk, arkadaşça aşk ve mantıklı aşk biçimlerini biçimlerini yordamaktadır. Bireylerin hipertimik mizaç özelliği, tutkulu, oyun gibi, arkadaşça ve mantıklı aşk biçimlerini, depresif mizaç özelliği tutkulu aşk biçimini, siklotimik mizaç özelliği ise, tutkulu aşk, oyun gibi, mantıklı ve sahiplenici aşk biçimlerini yordamaktadır. Anksiyöz mizaç özelliği, mantıklı, sahiplenici ve özgeci aşk biçimlerini, İrritabl mizaç özelliği ise, tutkulu aşk, oyun gibi aşk, mantıklı aşk, sahiplenici aşk ve özgeci aşk biçimlerini yordamaktadır. Bireylerin kişilik ve mizaç özellikleri arasındaki ilişkiye baktığımızda ise nevrotik kişilik özelliği ile hipertimik mizaç arasında negatif yönlü, depresif, siklotimik, anksiyöz ve irritabl mizaç arasında pozitif yönlü anlamlı ilişki bulunmuştur. Dışadönük kişilik ile hipertimik mizaç arasında pozitif yönde, depresif, siklotimik ve anksiyöz mizaç arasında ise negatif yönde anlamlı ilişki bulunmuştur. Psikotisizm ile depresif mizaç arasında negatif yönlü, hipertimik, siklotimik ve irritabl mizaç arasında ise pozitif yönlü anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Kişilik ve mizaç özellikleri cinsiyete göre değerlendirildiğinde; kadınlar nörotisizm ve dışadönüklük boyutundan, erkekler ise psikotisizm boyutundan daha yüksek puan almıştır. Hipertimik ve irritabl mizaç boyutundan erkekler, depresif, siklotimik ve anksiyöz mizaç boyutundan kadınlar daha yüksek puan almıştır. Aşk biçimleri cinsiyete göre değerlendirildiğinde ise; erkeklerin oyun gibi ve özgeci aşk boyutundan, kadınlar ise mantıklı ve sahiplenici aşk boyutundan daha yüksek puan almıştır. Araştırmada elde edilen sonuçlar ilgili literatür ışığında tartışılmış ve yorumlanmıştır. Ayrıca araştırmacılara önerilerde bulunulmuştur., This study has researched the relation between the characteristics of personality and disposition, and the attitude toward love; and whether these variables show certain differences based on the sociodemographic data. This research has been conducted with a total of 1105 undergraduate students consisting of 431 male and 679 female students at a number of universities in İstanbul including Galatasaray University, İstanbul University, İstinye University, Üsküdar University, Yıldız Teknik University, İstanbul Gelişim University, İstanbul Sabahattin Zaim University, İstanbul Yeniyüzyıl University, İstanbul Ticaret University, Nişantaşı University and Marmara University in 2016/2017 educational term. For the research, Eysenck Personality Questionnaire-Short Form, TEMPS-A Disposition Scala, LAS Love Attitude Scale and Personal Info Form have been used as the data collecting tools. Eysenck Personality Questionnaire and LAS consist of 24 articles while TEMPS-A includes 100 articles. The data collected at the research has been analyzed via SPSS 21.0. Product Moment Correlation has been conducted for relationship hypothesis. Independent-Samples T-Test has been carried out to determine the differences between males and females. Symptoms acquired in consequence of the analysis of data in the research may be summarized by this means: Neurotic personal trait of individuals predicts types of eros and mania love whereas extrovert personal trait predicts type of passionate love. Psychoticism dimension of personality predicts eros love, mania love, agape love, storge love and pragma love predicts types of companionate, mania, pragma love and ludus love. Trait of hyperthymic temperament of individuals predicts types of eros love, storge love, pragma love and ludus love. On the other hand, trait of cyclothymic temperament predicts eros love, pragma, mania and ludus love. Trait of anxious temperament predicts types of pragma, mania and agape love while trait of irritable temperament predicts eros, ludus love, pragma love and agape love. When the relation between the characteristics of personality and disposition is taken into consideration, a negative sided relationship is detected between neurotic personality and hyperthymic disposition. However, there is a positive sided relationship between neurotic personality and depressive, cyclothymic, anxious and irritable disposition. Extravert personality has a positive relation with hyperthymic disposition, but it has a negative relation with depressive, cyclothymic and anxious disposition. A negative sided relationship has been found out between psychoticism and depressive temperament, while a positive sided relationship has been detected among hyperthymic, cyclothymic and irritable temperament. When the features of personality and temperament are evaluated according to the sex, women got higher grades from nevrotism, extrovert aspects while men got higher grades from psychoticism aspect. In terms of hyperthymic and irritable temperament dimension, men got higher grades whereas women got higher grades on depressive, psychoticism and anxious temperament dimension. The results that have been gained from the research were discussed and commented with the guidance of related literature. In addition, suggestions have been made to the researchers.
- Published
- 2017
19. Eşlerin Suçu Affetmesi ile Yaşam Doyumu Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
- Author
-
Ezerçe, Erkan, Üney, Rıdvan, and Psikoloji Ana Bilim Dalı
- Subjects
Psikoloji ,Married couples ,Research Subject Categories::SOCIAL SCIENCES::Social sciences::Psychology ,Psychology ,Research Subject Categories::SOCIAL SCIENCES ,Life satisfaction ,Marriage ,Forgiveness ,Marital conflict - Abstract
28.12.2019 tarihine kadar kullanımı yazar tarafından kısıtlanmıştır. Danışman: Rıdvan Üney, Bu araştırmanın amacı, eşlerindeki suçu affetmenin yaşam doyumu arasında ilişkiyi incelemektir. Araştırmanın diğer bir amacı; bu iki değişkenin yaş, cinsiyet, evlilik yılı, anne-baba tutumları, algılanan gelir düzeyi, eğitim düzeyine göre anlamlı olarak farklılık gösterip göstermediğini incelemektir. Araştırmaya 320 evli birey katılmıştır. Çalışmaya katılanların 160'ı kadın ve 160'ı erkektir(katılımcılar birbirleriyle evli değildirler). Katılımcıların yaş ortalaması 38.40'dır. Araştırmada veri toplama aracı olarak kişisel bilgi formu, Evlilikte Suçu Affetme Ölçeği ve Yaşam Doyum Ölçeği kullanılmıştır. Evlilikte Suçu Affetme Ölçeği 10 madde, Yaşam Doyum Ölçeği 5 maddeden oluşmaktadır. Veriler; Pearson Korelasyon Analizi, ANOVA ve t testi kullanılarak SPSS 11,5 programı ile analiz edilmiştir. Eşindeki suçu affetmek ile yaşam doyumu arasında pozitif yönde bir ilişki bulunmuştur. Buna bağlı olarak eşini affeden bireylerin yaşam doyumlarının daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Evlikte suçu affetme ile cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, ebeveyn tutumları, algılanan gelir düzeyi ve evlilik yılı arasında ilişki tespit edilememiştir. Yaşam doyumu ile cinsiyet, yaş grupları ve ebeveyn tutumları arasında ilişki tespit edilemezken; eğitimin, algılanan gelir durumu ve evlilik süresinin aralarında anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Araştırma sonuçları, elde edilen bulgular ışığında tartışılmış ve sonuçlara ilişkin önerilerde bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Evlilikte Suç, Affetme, Yaşam doyumu, The purpose of this study is to examine the relationship between the marital offence-specific forgiveness and satisfaction with life. If there are sinificant differences between age,gender, duration of marriage,parents behaviour, income level,education level or not.320 married people attend to this study.The people who attend to this study,are consisted of 160 female and 160 male.(the participants aren't married with each other) The avarage age of participants is 38.40 In this study, personal information form,the marital offence-specific forgiveness scale and the satisfaction with life scale are used as data. The marital offence- specific forgiveness scale consist of ten items. The satisfaction with life scale consist of five items.Data are analysed by SPPS 11,5 programme which are made with Pearson Correlation Analysis, ANOVA and t-test. A s a result, this research is showed that there is a positive relationship between the marital offence-specific forgiveness and the satisfaction with life. In adition to this we can say that ıf a person who forgives her/his wife's/husband's offence, their satisfaction with life would be higher. There is no relationship between the marital offence-specific forgiveness and gender,age,education level, parents behaviour,income level,duration of marriage. Although there is no relationship between the satisfaction with life and gender,age group,parents behaviour; there are significant differences between education,income and duration of marriage. The results of the research are discussed about the point and suggestions related to the results are made. Key Words:Marital offence,forgiveness, lifesatisfaction
- Published
- 2016
20. Travmaya Maruz Kalmış Kişilerde Travmatik Stres Belirtileri ile Depresyon Arasındaki İlişkinin İncelenmesi: Diyarbakır Sur Örneklemi
- Author
-
Aydin, Ramazan, Üney, Rıdvan, and Psikoloji Ana Bilim Dalı
- Subjects
Psikoloji ,Depression ,Diyarbakır ,Research Subject Categories::SOCIAL SCIENCES::Social sciences::Psychology ,Psychology ,Research Subject Categories::SOCIAL SCIENCES ,Post-traumatic embitterment disorder ,Stress ,Trauma ,Stress disorder - Abstract
03.12.2019 tarihine kadar kullanımı yazar tarafından kısıtlanmıştır. Danışman: Rıdvan Üney, Bu araştırmanın amacı, travmaya maruz kalmış bireylerin travmatik stres belirtileri ile depresyon arasında ilişkiyi incelemek ve yaş, cinsiyet, medeni durum, gelir düzeyi, eğitim düzeyi, ruhsal rahatsızlık geçirme durumu ve sigara kullanma durumunu değişkenlerine göre anlamlı olarak farklılık gösterip göstermediğini incelemektir. Araştırmanın çalışma grubu, 100 kadın ve 101 erkek olmak üzere toplam 201 kişiden oluşmaktadır. Katılımcıların yaşı 18-50 arasındadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Sosyodemografik Veri Formu, Travmatik Stres Belirtileri Ölçeği ve Beck Depresyon Ölçeği kullanılmıştır. Travmatik Stres Belirtileri Ölçeği 23 madde, Beck Depresyon Ölçeği 21 maddeden oluşmaktadır. Araştırmada veri analiz tekniği olarak Pearson Korelasyon katsayısı, bağımsız gruplar t testi ve ANOVA ( F testi ) kullanılmıştır. Veriler SPSS 15 programı ile analiz edilmiştir. Travmaya maruz kalmış bireylerin travmatik stres belirtileri ve depresyon düzeyleri arasında pozitif yönde bir ilişki bulunmuştur. Travmaya maruz kalmış bireylerin travmatik stres belirtileri düzeyleri arttıkça depresyon düzeyleri de buna bağlı olarak artmaktadır. Travmaya maruz kalmış bireylerin travmatik stres belirti düzeyleri arasında cinsiyete göre anlamlı bir farklılık olduğu görülmektedir. Buna göre travmaya maruz kalmış kadın bireylerin travmatik stres belirti düzeylerinin, travmaya maruz kalmış erkek bireylerin travmatik stres belirti düzeylerine göre daha yüksek olduğu söylenebilir. Travmaya maruz kalmış bireylerin depresyon düzeyleri arasında cinsiyete göre anlamlı bir farklılık olduğu görülmektedir. Buna göre travmaya maruz kalmış kadın bireylerin depresyon düzeylerinin, travmaya maruz kalmış erkek bireylerin depresyon düzeylerine göre daha yüksek olduğu söylenebilir. Travmaya maruz kalmış bireylerin, travmatik stres belirti düzeyi ve depresyon düzeylerinin, medeni durum, gelir, ruhsal rahatsızlık yaşama veya yaşamama, sigara kullanma veya kullanmama, yaş grupları ve eğitim durumlarına göre anlamlı bir farklılığın olmadığı gözlemlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Travma, travmaya maruz kalmış kişi, travmatik stres, depresyon., The purpose of this study is to examine the relationship between traumatic stress symptoms and depression and to examine if there are significant differences between traumatic stress symptom and depression in terms of gender, marital status, age, economic status, level of education, rewiew status of mental illness and smoking status. This research is conducted on 100 female and 101 male the total number of participants are 201. The age level of participants were ranged from 18 to 50. As a tool for research data collection socio-demographic data form, Traumatic stress symptoms scale, and the Beck depression scale was used. Bergen Traumatic Stress scale has 21 items, and Beck's Depression Scale has 21 items. Pearson Correlation, t-test for independent groups and One way ANOVA (F test) were used as data analysis methods. Data were analysed by SPSS 15 package programme. Results showed that there is a positive significant relationship between traumatic stress symptom and depression. Individuals that were exposed to trauma when level of trauma increases also level of depression increases correspondingly. Individuals that were exposed to trauma, level of traumatic stress in terms of gender were found significant differences between these two variables. According to this research individuals that were exposed to traumatic stress the level of stress symptom were found that females traumatic stress symptom level are much higher than men. According to depression level in terms of gender significant differences were found. Females that had been traumatized the depression level of them were much higher than men. İndividuals that had been traumatized traumatic stress symptoms and depression level of them in terms of marital status, economic status, review status of mental illness, smoking status and age groups were not found significant differences between these variables. Results were discussed in light of related literature. Key Words: Trauma, Persons Exposed To Trauma, Traumatic Stres, Depression
- Published
- 2016
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.