Search

In this study, it was aimed to determine the effect of person-organization fit on job satisfaction and the role of gender and working time in the relationship between these two variables. In order to reveal these relationships, a quantitative research was carried out with the survey method. Private security guards in Malatya province constituted the population of the research. According to the analysis of the data obtained from 440 private security guards through the online survey platform, it was concluded that person-organization fit increases job satisfaction, while working time moderates the relationship between person-organization fit and job satisfaction. In spite of that, it was observed that the gender variable did not moderate the relationship between person-organization fit and job satisfaction. Besides to contributing to the literature, the study is expected to bring some suggestions for private security personnel., Bu çalışmada kişi-örgüt uyumunun iş tatminine etkisi ve bu iki değişken arasındaki ilişkide cinsiyet ile çalışma süresinin rolünün tespit edilmesi amaçlanmıştır. Bu ilişkilerin ortaya konulması için anket yöntemiyle nicel bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Malatya ilindeki özel güvenlik personeli araştırmanın anakütlesini oluşturmuştur. 440 özel güvenlik personelinden, çevrimiçi anket platformu üzerinden elde edilen verilerin analizlerine göre kişi-örgüt uyumunun iş tatminini artırdığı, çalışma süresinin ise kişi-örgüt uyumu ile iş tatmini arasındaki ilişkiyi düzenlediği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca cinsiyet değişkeninin kişi-örgüt uyumu ile iş tatmini arasında düzenleyici etkiye sahip olmadığı görülmüştür. Çalışmanın literatüre katkı sunmasının yanı sıra özel güvenlik personeline yönelik birtakım öneriler getirmesi de beklenmektedir.

Bu çalışmada ABD – Çin arasında bulunan küresel rekabetin Avrupa Birliği (AB) ve Çin arasındaki ilişkilere yansıması incelenmiştir. Soğuk Savaştan sonra oluşan yeni düzenin getirdikleri ve tek kutuplu yapının aksine çok kutuplu bir sistemin varlığı ile ilgili değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bu değerlendirmeler ışığında AB – Çin ilişkilerinin bu rekabetteki önemi ile ilgili bir yaklaşım ortaya konulmaya çalışılmıştır. Realist/neo-realist kuramın yumuşak güç yaklaşımı ile birlikte liberal/neo-liberal kuramın karşılıklı bağımlılık yaklaşımı kullanılarak tez incelenmiştir. Bu ilişkileri açıklamada temel olarak realist/neo-realist kuramın yumuşak güç yaklaşımı kullanılarak bir değerlendirme yapılmıştır.Ekonomik verilerle birlikte siyasi söylemler incelenerek bulgular elde edilmiş ve akademisyenlerle mülakat yapılmıştır. Ayrıca yayımlanan haberler, tezler, makaleler ile konu ile ilgili ortaya konulmuş kitaplar da veri olarak kullanılmıştır. Bunların sonucunda ekonomik veriler genel olarak karşılıklı bağımlılık yaklaşımını, diğer veriler ise yumuşak güç ve güvenlik yaklaşımını desteklemektedir. Elde edilen verilerin sonucunda realist/neo-realist kurama göre ekonomik temelli politikalar üreten günümüz devletler, yumuşak güç ile hareket ettiği ve birbirlerine karşı bir denge politikası yürütmek istediği anlaşılmaktadır. Sonuç olarak Çin'in de uluslararası sistemde bu anlayışla hareket ettiği ve bu sayede ekonomik güç elde etmesiyle siyasi bir aktör olarak hareket ettiği düşünülmektedir. Bu yüzden Çin'in, ABD ile olan mücadelesini farklı bir açıdan bakmak için AB ile olan ilişkileri bu çalışma ile değerlendirilmiştir. In this study, the reflection of the global competition between USA and China on the relations between European Union (EU) and China has been examined. Contrary to the unipolar structure and the new order that emerged after the Cold War, the existence of a multipolar system has been examined in this study. This study has been designed to understand the US – China competition from a different perspective. EU – China relations have been tired to put forward this competitive and important approach. The thesis has been constructed using the soft power approach of realist/neo-realist theory and the interdependence approach of liberal/neo-liberal theory. Political discussions with economic statements have been examined and interviews were made with academics. In addition, published news, theses, articles and related books were used as data. As a result, the economic data generally support the interdependence approach, and the other data support soft power security approach.It is understood that the states, which produce economically based policies according to the realist/neo-realist scheme as a result of the analyses act with soft power and want to pursue a balance policy towards each other. As a result, China is considered to act as a political actor by acting in this way in the international system obtaining economic power at this level. Therefore, in order to look at China's struggle with the US from a different point of view, its relations with the EU have been evaluated in this study. 146

TEZ10215 Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2016. Kaynakça (s. 159-164) var. xxvii, 165 s. : res. (bzs. rnk.), tablo ; 29 cm. Mersin ili büyükşehir belediyeleri içindeki ilçeleri ve Tarsus ilçesini kapsayan bir çalışma genelinde toplam 595 kişi ile bire bir yapılan anket çalışması sonucunda kente ait su ürünleri tüketim algısının ortaya çıkartılmasına çalışılmıştır. Su ürünlerinin insan sağlığı açısından önemi sorulan katılımcıların %67,17’sinin iyi derecede, %26,93’ünün orta derecede, %5,89’unun ise düşük derecede bilgi sahibi oldukları tespit edilmiştir. Yapılan değerlendirmelere göre ankete katılanların % 53,53 civarı kanatlı etini, %33,33 ünün kırmızı eti, % 13,13’ünün ise su ürünlerini ilk tercih olarak tükettiğini ifade etmişlerdir. Ankette su ürünleri tüketimini etkileyen faktörlerin ortaya çıkartılması için sorulan sorulara verilen yanıtlar ile su ürünleri tüketenlerin bir bölümü (%30’unun) kokusu nedeniyle, %23’ünün temizlemesinin zor olması nedeniyle, %16’ü ise tadı nedeniyle su ürünleri tüketmediklerini beyan etmişlerdir. Diğer taraftan bu çalışmada tüketicilerin %76’sı su ürünlerini evde tüketmeyi tercih ederlerken, %24’ünün ise ev dışında tüketmekte olduklarını ifade etmişlerdir. Çalışmada su ürünlerinin tanıtım ve reklamlarının yeterli olmadığı, bununla beraber marketlerde su ürünleri bulma konusunda da durumun benzer olduğu ifade edilmiştir. Bu çalışma ile Mersin ili açısından su ürünleri tüketim alışkanlıkları, istekleri ve tüketmeme nedenleri gibi konularda bazı ipuçları elde edilmiştir. Elde edilen en belirgin sonuçlardan birisi tüketici profilinin ortaya çıkartılması ve tüketim algısının daha iyi anlaşılması ile tüketimin artırılabileceğidir. This study was conducted to determine the perception of seafood consumption, people who living in the central district of Mersin. The survey was applied face to face with 17 questions to 595 people determined by random sampling. The importance of fish consumption on human health was determined 67.17% of participants known to remarkably, 26.93% of moderately and 5.89% of slightly. Survey results showed that the most consumers in this region prefer to consume 53.53% of chicken, 33.33 % of red meat and 13.22 % of fish meat respectively. The participants reported that they don’t consume fish of 32% due to the smell, 23% gutting and 13% taste. On the other hand, in this survey results was reported 76 % of fish consumers generally prefer to eat at home and other 24 % to eat outside. In this study, promotion of fishery products and market network were inadequate of by the consumers. There are many results to be observed from this study. However, one of the most obvious results that fish consumption can be increased with the result of a better promotion of seafood, exposing of a consumer profile and a better understanding of consumer perception. Bu çalışma Ç.Ü. Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir. Proje No: FYL2014-2900.

Günümüz küresel dünyasında doğrudan yabancı yatırımların önemi giderek artmaktadır. Doğrudan yabancı yatırım olgusu, dünya ülkelerinin özellikle gelişmekte olan ülkeler için hem makro sorunların çözümünde hem de ekonomik büyümenin sağlanmasında önemli bir rol üstlenmektedir. Gelişmekte olan ülkeler FDI’ dan yeterli pay alamamaktadır. Doğrudan yabancı yatırımlar en çok gelişmiş ülkelerde bulunmaktadır. Küresel dünyada Türkiye’nin doğrudan sermaye yatırımlarını çekmede yeterince başarılı olamadığını görmekteyiz. Çalışmamızda, özellikle son yıllarda doğrudan yabancı yatırımları çekme konusunda başarılı olan Çin, Hindistan, Polonya ve İrlanda ülkeleri örnek alınarak ve Türkiye’ de bu konuda ne yapabilir? Sorusu araştırılmıştır

TEZ7001 Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2008. Kaynakça (s.44-46) var. ix, 47 s. : res. ; 29 cm. Kastamonu granitoyidlerinin çalışma alanındaki kısmını oluşturan Elmalıçay Granitoyidinin yapılan petrografik analizler sonucunda, milonitik granit, kataklastik granit, granodiyorit, mikalı granit ve gnays litolojilerinde olduğu gözlenmiştir. Elmalıçay Granitoyidi metamorfizmanın etkisinde kalmıştır. Bu milonitik etkinin inceleme alanında bulunan faylardan kaynaklandığı düşünülmektedir. Yapılan jeokimyasal değerlendirmelerde inceleme alanından alınan örneklere göre Elmalıçay Ganitoyidi; ""toplam alkali-silis"" içeriğine göre subalkali, ""alüminyum ve demir"" içeriklerine göre ise kalkalkali kayaçlardan oluşmaktadır. Alınan örneklerin her birinin toplam alkali değerleri (Na2O+K2O), %5,3-9,6 arasında değişmektedir. Ağırlıklı olarak ise bu değer %7 civarındadır. Kimyasal analiz sonuçlarına baktığımızda başlıca üç temel sorun bulunmaktadır. Bunlar; Al2O3 oranının düşük olması, Ateş Zayiatının yüksek olması ve SiO2 oranının yüksek olmasıdır. Bu analiz sonuçlarına göre karo seramik yapımında masse hammaddesi olarak kullanılabilecek numuneler bulunmaktadır. Malzemenin üretilip homojen hale getirilmesi ile standart bir kimyasal bileşim elde edilerek seramik sektöründe kullanım alanı arttırılabilir. As a consequence of petrographic analyses, it is observed that, the part of the Kastamonu granitoids in the study area, Elmalıçay Granitoid, is represented by the mylonitic granite, cataclastic granite, granodiorite, mica bearing granite and gneiss lithologies. Elmalıçay Granitoid in the study area was exposed to the metamorphism. It is thought that the faults in the study area are the source for this mylonitic effect. This has a positive effect to feldspar enrichment. Concerning of the geochemical evaluations, according to samples collected from the study area, Elmalıçay Granitoid, depending on its ""total alkali-slica content"", is composed of subalkali rocks and according to its ""alumina and iron content"" it is composed of calc-alkali characterized rocks. Total alkali values (Na2O+K2O) of the collected samples range between 5,3-9,6%. Predominantly, this value is around 7%. Regarding the results of chemical analysis there are three main problems. These are; the lower rate of Al2O3, the higher level of fire loss and the higher SiO2 rate. These results indicate that there is material suitable to be used as masse raw material in the manufacturing of the floor square ceramics. The different utility areas in the ceramics sector can be enhanced by obtaining a standard chemical composition by means of making the material homogeneous during the production. Bu çalışma Ç.Ü. Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi Tarafından Desteklenmiştir. Proje No:MMF2006YL39

Araştırma, hızlı bir sosyo-kültürel değişim ve dönüşüm sürecinden geçenülkemizde sözkonusu değişimin etkilerinin kendisini Alevi olarak nitelendirenvatandaşlarımızın dini ve sosyal hayatları üzerinde ne gibi değişimleri zorunlu kıldığınıortaya koymak amacıyla hazırlanmıştır.Sözkonusu amaçla hazırlanan araştırma giriş kısmı hariç üç bölümdenoluşmaktadır. Araştırmanın giriş kısmında araştırmanın konusu, amacı, sınırları,varsayımları ile araştırmada kullanılan teknikler üzerinde durulmuştur. Birinci bölümdearaştırmanın temel kavramları, ikinci bölümde ülkemiz ve Ordu yöresindeki Alevilik venihayet üçüncü ve son bölümünde de araştırmanın bulguları üzerinde durulmuştur.Anahtar Kelimeler: Din, Alevilik, Değişim This search, has been deal with the changes of Alewish?s religios and social lifein Gürgentepe (Ordu) region.This study consist of an introduction and three chapters. In the introduction, wedeal with the subject, goal, boundries, hipotez and tecnics of study. In the first chapter,has been taken main conceptions of search.The second chapter, take care of Alewism in our country and Ordu region. Andthe last chapter deal with the findings of the study with tables and clarificationsKey Words:.Religion, Alevism, The Change 119

Background: in this study, we aimed to analyze the predictors and risk factors of mortality in patients who underwent Norwood I procedure with the diagnosis of hypoplastic left heart syndrome. Methods: between January 2009 and December 2020, a total of 139 patients (95 males, 44 females) who underwent Norwood I procedure with the diagnosis of hypoplastic left heart syndrome in our center were retrospectively analyzed. Results: the median birth weight was 3,200 (range, 3,000 to 3,350) g and the median age at the time of operation was seven (range, 5 to 10) days. Pulmonary flow was achieved with a Sano shunt in the majority (72%) of patients. Survival rate was 41% after the first stage. Reoperation for bleeding (p=0.017), reoperation for residual lesion (p=0.011), and postoperative peak lactate level (p=0.029), were associated with in-hospital mortality. Nineteen (33%) of 57 patients died before the second stage. Thirty-three (58%) patients underwent second stage, and survival after the second stage was 94%. Thirteen patients underwent third stage, and survival after the third stage was 85%. Estimated probability of survival at six months, and one, two, three, and four years were 33%, 33%, 25%, 25%, and 22% respectively. Conclusion: hospital and inter-stage mortality rates are still high and this seems to be the most challenging period in term of survival efforts of the patients with hypoplastic left heart syndrome. Early recognition and reintervention of anatomical residual defects, close follow-up in the inter-stage period, and the accumulation of multidisciplinary experience may help to improve the results to acceptable limits. / Amaç: bu çalışmada, hipoplastik sol kalp sendromu tanısıyla Norwood I işlemi uygulanan hastalarda mortalitenin öngörücüleri ve risk faktörleri incelendi. Ça¬lış¬ma pla¬nı: Ocak 2009 ve Aralık 2020 tarihleri arasında merkezimizde hipoplastik sol kalp sendromu tanısıyla Norwood I işlemi uygulanan toplam 139 hasta (95 erkek, 44 kadın) retrospektif olarak incelendi. Bulgular: medyan doğum ağırlığı 3200 (dağılım, 3000-3350) g ve ameliyat sırasında medyan yaş yedi (dağılım, 5-10) gün idi. Hastaların büyük kısmında (%72) pulmoner akım, Sano şant ile sağlandı. İlk aşama sonrası sağkalım %41 idi. Kanama nedeniyle tekrar ameliyat (p=0.017), rezidü anatomik lezyon nedeniyle tekrar ameliyat (p=0.011) ve ameliyat sonrası birinci gün pik laktat seviyesi (p=0.029) hastane mortalitesi ile ilişkili idi. Taburcu edilen 57 hastanın 19’u (%33) ikinci aşamaya ulaşamadan kaybedildi. Otuz üç (%58) hastaya ikinci aşama ameliyatı uygulandı ve ikinci aşama sonrası sağkalım %94 idi. On üç hastaya üçüncü aşama ameliyatı uygulandı ve üçüncü aşama sonrası sağkalım %85 idi. Altı ay ve birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü yılda tahmini sağkalım olasılığı sırasıyla %33, %33, %25, %25 ve %22 idi. So¬nuç: hastane ve aşamalar arası mortalite oranları halen yüksek olup, hipoplastik sol kalp sendromu tanılı hastaların sağkalma çabalarındaki en zorlayıcı zaman dilimi olarak görünmektedir. Anatomik rezidü defektlerin erken tanılanması ve erken yeniden girişim yapılması, aşamalar arası dönemde yakın takip ve multidisipliner birikim ve tecrübe sonuçların kabul edilebilir seviyelere ulaşmasına yardım edebilir., NA