Search

Biyotelemetri sistemleri kullanarak çeşitli hastalıkların teşhis ve takibi yapılabilmekte, hasta yaşam kalitesi artırılabilmektedir. Bu sistemlerden bazıları; nabız atış hızı, kan şeker oranın, vücut sıcaklığı, insülin enjekte edilmesi ve endosopi uygulamaları olarak sayılabilir. Telemetri sistemi ile elde edilen veriler implant mikroşerit antenler ile dış dünyaya aktarılmaktadır. Bu işlem ise FCC (Federal Communications Commission) tarafından tahsis edilen MedRadio (401–406 MHz) frekans bandı ile yapılmaktadır. Ancak tek bant kullanımı aynı anda birçok ölçüm yapmayı ve bu ölçüm verilerini iletmeyi mümkün kılamamaktadır. Bunun için çok bantlı antenlere ihtiyaç duyulabilmektedir. Bu kapsamda, bu tez çalışmasında biyotelemetri uygulamalarında kullanılabilecek özelliklerde kompakt yapılı ve çok bantlı performans sergileyebilen implant anten tasarımları geliştirilmiştir. Önerilen antenler kare ve yarım dairesel simetriye sahiptir ve kare yapılı anten mikroşerit hat besleme tekniği ile, dairesel yapılı anten ise koaksiyel (prob) besleme tekniği ile uyarılmaktadırlar. Çoklu frekans bandı performansının elde edilebilmesi için antenlerin ana ışıma elemanı eş merkezli iç içe kıvrımlı yama yapılarından oluşturulmuştur. Söz konusu kıvrımlı yapıların her bir birer rezonatör gibi davranarak çoklu frekans bandının elde edilmesini sağlamıştır. Diğer taraftan iç içe oluşturulması sayesinde antenin fiziksel boyutu da sınırlandırılarak kompakt konfigürasyonlar elde edilebilmiştir. Kayıplı ve dağıtıcı vücut içi koşullar nedeniyle hayli düşük seviyedeki anten kazancının iyileştirilmesi için ise kare yapılı antenin ana ışıma elemanı üzerinde meta-malzeme yapılarını temel alan periyodik bir katman ayrıca geliştirilmiştir. Sayısal tasarımları sonlu eleman metodunu temel alan Ansoft HFSS aracılığıyla gerçekleştirilen antenlerin test ve karakterizasyonları için prototip üretimleri de gerçeklenmiştir. Bu kapsamda, prototip antenler, ilgili frekanslarda insan deri dokusu özelliği gösteren sıvı fantonlar içerisinde (In-vitro) ve ticari olarak temin edilen domuz kıyması içerisinde ayrı ayrı test edilmişlerdir. Antenlerin HFSS ile elde edilen ve ölçülen geri dönüş kaybı ve ışıma örüntüleri karakteristikleri oldukça uyumludur. Sonuç olarak bu tez çalışmasında özgün olarak geliştirilmiş olan çoklu bant implant antenlerin uluslararası standartlarca biyotelemetri uygulamaları için tahsis edilmiş olan MICS, MedRadio, WMTS frekans bantları ile frekans tahsisi gerektirmeyen ISM bantlarını eş zamanlı olarak kapsamasının yanında kompakt yapıda olması ve kabul edilebilir ışıma örüntüsü/kazanç karakteristikleri sergilemektedir. Bu nedenle önerilen antenlerin çoklu bant biyotelemetri sistemleri için önemli bir alternatif olmalarının yanında literatüre etki faktörü yüksek bir çıktı yaratacağı değerlendirilmektedir.

Quinoa(Chenopodium quinoa Willd.) has recently gained more interest due to itshigh nutritional value such as high protein quality, high phenolic and dietaryfiber contents. However, saponins present in quinoa negatively impact itsnutritional and sensory attributes. The aim of this study was to investigatethe effects of washing process, which is commonly used to eliminate theundesired effects of saponins, on phenolic and saponin contents, andantioxidant capacities of different colored quinoa seeds. Our results show thatred (55.02 mg GAE/100 g) and black (53.25 mg GAE/100 g) quinoa seeds hadsignificantly higher total phenolic contents than their white (46.27 mg GAE/100g) counterparts (p0.05). Moreover, the disc diffusion assay indicated that quinoaseeds have no inhibitory activity against the tested bacteria. Consequently, redand black colored quinoa seeds have better functional properties than white counterparts.Herewith, development of improved washing methods for more efficient removal ofsaponin from quinoa seeds while protecting its bioactive compounds is advised., Kinoa (Chenopodiumquinoa Willd.), yüksek protein kalitesi, iyi bir fenolik ve lif kaynağıolmasına bağlı olarak yüksek besin değeri nedeniyle son zamanlarda daha fazlailgi kazanmıştır. Ancak, kinoa tohumlarında bulunan saponinler kinoanın besindeğerini ve duyusal özelliklerini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu çalışmanınamacı, genellikle saponinleri uzaklaştırmak için uygulanan yıkama işleminin,farklı renkteki kinoa tohumlarının toplam fenolik madde ve saponin içerikleriile antioksidan kapasiteye olan etkilerini belirlemektir. Elde edilen sonuçlar kırmızı (55,02 mgGAE/100 g) ve siyah (53,25 mg GAE/100 g) kinoa tohumlarının fenolikiçeriklerinin beyaz olanlara (46,27 mg GAE/100 g) kıyasla anlamlı derecedeyüksek olduğunu göstermiştir (p0,05). Ayrıca, disk difüzyon yöntemi, farklı renklerdeki kinoaların testedilen bakterilere karşı herhangi bir inhibisyon göstermediğini ortayakoymuştur. Sonuç olarak, beyaza kıyasla kırmızı ve siyah renkli kinoatohumlarının daha iyi fonksiyonel özelliklere sahip olduğu belirlenmiştir. Bubağlamda, kinoa tohumlarındaki mevcut biyoaktif bileşiklere zarar vermeksizinsaponinin daha verimli bir şekilde uzaklaştırılabileceği ileri yıkamausullerinin geliştirilmesi tavsiye edilmektedir.

The de facto division is the case where an immovable property subject to joint ownership is actually divided in proportion to joint owners' shares, used and adopted this de facto divided property by them. In accordance with the case-law of the Court of Cassation, if the immovable property divided de facto, in case of selling a divided part to someone other than the joint owners, the joint owner who consents "de facto division" has no right to exercise the legal pre-emption right. This situation constitutes an obstacle to the exercise of the legal pre-emption right. In this study, the effect of the de facto division situation arising from the case-law of the Court of Cassation on the exercising of the legal pre-emption right will be examined., Fiili taksim, paylı mülkiyete tabi bir taşınmazın, paydaşlar tarafından kendi aralarında özel olarak taksim edilmesi, paydaşların taksim edilen kısımları kullanması ve bu fiili durumu benimsemesi hâlidir. Yargıtay içtihatları uyarınca taşınmazda fiili taksim söz konusu ise, taksim edilen paylardan birinin paydaşlar dışında birisine satışı hâlinde, fiili taksime rıza gösteren mevcut paydaşlar yasal önalım hakkını kullanamazlar. Yargıtay içtihatlarıyla ortaya çıkan bu durum, yasal önalım hakkının kullanılmasına engel teşkil etmektedir. Bu çalışmada, fiili taksim hâlinin yasal önalım hakkının kullanımına etkisi irdelenecektir.

Künt batın travması, özellikle mesane dolu iken meydana geldiyse, mesane rüptürüne yol açabilir. Mesane rüptürü hastalarının %70 ila %97’sinde eşlik eden bir pelvik kırık da olduğu gösterilmiş olup tanıda altın standart retrograd sistogramdır. Bu olgu serisinde, üretral kontrast ile yapılan retrograd BT sistografi ile tanısı konulan iki farklı ekstraperitoneal tip IV mesane rüptürü olgunu bildiriyoruz. Literatürün aksine, her iki vakada da yüksek enerjili künt travmaya ragmen pelvik kırık belirlenmemiştir. Her iki vakada da epidural ve subdural kanamalar görülmesi bu hastaların maruz kaldığı yüksek enerjili travmayı kanıtlamaktadır. Her iki vaka da basit kateterizasyon ve drenaj ile tedavi edilmiştir. Mesane rüptürü pelvik kırık olmaksızın da görülebildiğinden künt batın travmasında retrograd BT sistografinin vazgeçilmez bir tanısal test olduğu görüşündeyiz. Meada kan olmaması ya da pelvik kırık görülmemesinin mesane rüptürü olmadığının birer göstergesi kabul edilemeyeceği inancındayız., Blunt trauma of the abdomen may cause rupture of the bladder especially when the bladder is distended. It is shown that 70–97% of patients with bladder rupture from trauma have associated pelvic fractures, and retrograde cystogram is the gold standard for the diagnosis.In this report, we present two cases of extraperitoneal Type IV bladder rupture diagnosed with retrograde CT cystography with urethral contrast. Contrary to the literature, in both cases, nopelvic fractures were present despite high-energy impactions. Epidural and subdural hematomas in both cases certify the high-energy of the impact these patients exposed. Both cases were managed with simple catheterization and drainage.We think that retrograde CT cystography is an indispensable diagnostic tool for blunt pelvic trauma patients since bladder injuries may occur without pelvic fractures. Absence of meatal blood or pelvic fractures may not necessarily rule-out the presence of bladder injuries.

Bu tez çalışmasında doğal sit alanlarının tespiti, korunması ve yönetimine ilişkin kurulan Sit Alanları Yönetim Sistemi (SAYS) çalışmasına yönelik arazi nitelikleri analizlerinin oluşturulması amaçlanmıştır.Çalışma ile doğal sit alanların korunması için kullanılan veya kullanılmış koruma yöntemleri ve bu alanlarda yaşanan güçlükler incelenecektir. Ayrıca, Doğal Sit Alanlarının tescil, onay ve koruma görevlerinin doğru ve hızlı bir şekilde yerine getirebilmesi için oluşturulmuş olan ve henüz yeni bir sistem olan SAYS üzerinde durulacaktır. Doğal sit alanlarının korunması kapsamında, SAYS'ın etkili, olumlu ve eksik kalmış yönleri incelenmiş, Coğrafi Bilgi sistemi (CBS) kullanarak belirlenen bu eksikliklerin nasıl giderilebileceği konusunda fikirler sunulması amaçlanmıştır. CBS'nin etkin kullanımı ile büyük alanları kapsayan doğal sit alanlarının koruma aşamalarının tamamında nasıl kullanılacağı da bu tez çalışmasının konusunu oluşturmaktadır. Doğal sit alanları kapsamında SAYS bilgi sistemine eklenebilecek parametreler ile doğal sit alanlarını bilimsel inceleme, arazi ölçümü, korunacak doğal niteliğin belirlenmesi ve tescil sonrası tapu işlemleri, arazi planlanması, yöre halkının başvurularının değerlendirilmesi gibi işlemlerin daha hızlı, daha az maliyetle, daha doğru yapılabilmesi hedeflenmektedir.Tüm belirlenen bu hedeflere ulaşmak için Sultan Sazlığı Doğal Sit Alanı, Ovaçiftlik Mahallesi çalışma alanı olarak belirlenmiştir. SAYS'ın çalışma sistemi incelenip, SAYS'a CBS özelliklerinin kazandırılması ve çalışma alanında gerçekleştirilecek analizler ile doğal sit alanlarının korunması aşamasında neler yapılabileceği hususunda elde edilecek sonuçlar açıklanacaktır.Anahtar Kelimeler: Doğal Sit Alanı Yönetimi, Arazi Yönetimi, Coğrafi Bilgi Sistemleri, Doğa Koruma. With this study, it is aimed to establish the analysis of the land qualifications for the study of the information system of the Conservation Areas Management System (SAYS) established for the detection, conservation and management of the natural areas.In this thesis, conservation methods used and used for conservation of natural areas and difficulties in these areas will be examined. The new SAYS, which has been established to fulfill the duties of registration, approval and protection of Natural Areas in an accurate and speedy manner, will be emphasized. It is aimed to analyze the missing and positive aspects of SAYS and to present ideas about what can be done for the deficiencies within the GIS and what can be added to the system. . In addition, the effective use of GIS will explore the full use of conservation stages of natural areas, covering very large areas. In the scope of natural areas, the GIS sample which can be added to the SAYS is used for scientific investigation, land survey, determination of the natural qualities to be protected and registration of title deeds, land planning, evaluation of the applications of local people, it is aimed to make work and transactions faster, less costly, more accurate.As a result of this work, `Kayseri, Sultan Sazlığı Natural Area`, `Ovaciftlik Mahallesi` in particular, examined the operation system of SAYS, introduced GIS features to SAYS and analyzed what can be done in the target area and what is going to be done in the stage of protection of natural areas.Keywords: Natural Protected Area Management, Land Management, Geographic Information Systems, Nature Conservation. 104

Amaç: Fibromiyalji sendromu (FS) ve kronik servikal miyofasiyal ağrı sendromu (MAS) birlikteliğinde, miyofasiyal tetik noktası olan hastalarda, miyofasiyal tetik nokta enjeksiyonunun FS'nun hastalık aktivitesine etkisini araştırmak.Gereç ve Yöntem: 18-60 yaş arası en az 3 aydır FS olan, servikal bölgede trapezius, levator skapula, splenius capitis, multifidus ve sternokleidomastoideus kaslarında MAS olan gönüllü 30 hasta ve FS olup MAS'u olmayan 15 hasta çalışmaya dahil edildi. Yeni tanı almış FS'lu hastalar servikal MAS açısından değerlendirilip FS için tedavi verilmeden ve servikal MAS'nun tetik nokta enjeksiyonu tedavisi sonrası FS hastalık aktivitesi değerlendirildi. Sadece FS olan gruba da servikal bölge hassas nokta enjeksiyonu yapıldı. Hastalar enjeksiyon öncesi ve enjeksiyondan 1 ay sonra değerlendirildi. Görsel analog skala (GAS) ile ağrı şiddeti, basınç algometre ile basınç ağrı eşiği ölçümü, total miyaljik skor (TMS) değerlendirmesi, fibromiyalji etki anketi (FEA), Pittsburgh uyku kalite indeksi (PUKİ), Beck depresyon ölçeği (BDÖ), Beck anksiyete ölçeği (BAE), yorgunluk şiddet ölçeği (YŞÖ) anketleri tedavi öncesi ve sonrasında değerlendirildi.Bulgular: Miyofasiyal tetik nokta ve servikal hassas nokta enjeksiyonu sonrası 1.ayda hastalar değerlendirildiğinde GAS değerleri, TMS değeri, PUKİ skorları, FEA skorları, YŞÖ skorları, BDÖ ve BAÖ skorları ve tetik nokta sayısında, hem FS hem de FS+MAS grubunda istatistiksel olarak anlamlı iyileşme saptandı (tüm parametreler için p

Bir taşınır satışı sözleşmesinin akdedilmesi ile satıcı, satılanın mülkiyetini alıcıya devretme borcunu yüklenir. Satılanın ayıplı olması durumunda ise mülkiyeti devretme borcu ihlal edilmiş olur. Bu borcun ihlali, alıcının ifa ile beklediği menfaati zedeler. Kanun koyucu, zedelenen bu menfaatin telafisi için alıcıya birtakım seçimlik haklar tanımıştır. Bu seçimlik haklardan birisi de 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 227/I-b.4 hükmünde düzenlenen satılanın ücretsiz onarılmasını (ayıbın giderilmesini) isteme hakkıdır.818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nda alıcıya tanınmayan ücretsiz onarım hakkı, Türk Borçlar Kanunu'nun kabulüyle getirilen yeniliklerdendir. Ücretsiz onarım hakkı, diğer seçimlik haklara nazaran daha yeni bir imkân olmasına rağmen uygulamada sıkça başvurulan bir hak haline gelmiştir. Bu nedenlerle detaylı bir incelemeye değer görülmüştür. Üç bölümden meydana gelen bu çalışmada, Türk Borçlar Kanunu'na tabi taşınır satışlarıyla sınırlandırılmak üzere ücretsiz onarım hakkı, etraflı bir şekilde ele alınmıştır.Çalışmanın ilk bölümünde taşınır satışı sözleşmesi, ayıp kavramı ve satıcının ayıptan doğan sorumluluğu konuları işlenmiştir. İkinci bölüm ise ücretsiz onarım hakkının tarihçesi, hakkın kullanılması ve hukuki niteliği konularına ayrılmıştır. Bu bölümde hakkın hukuki niteliğine ilişkin tartışmaların üzerinde özellikle durulmuştur. Nihayet çalışmanın son bölümünde onarım hakkının kullanılmasına, hükümlerine, onarım borcunun ifa edilmemesi durumuna, ifa edilmemeye bağlanan sonuçlara ve zamanaşımı meselesine değinilmiştir. Anahtar Kelimeler: Taşınır satışı sözleşmesi, ayıp, ayıptan sorumluluk, ücretsiz onarım, ayıbın giderilmesi. Upon concluding a chattel sale contract, the seller incurs a debt about transferring the property right of the sold to the buyer. The debt about transferring property right is accepted as violated if the sold has defects. The benefit that buyer expects from the fulfillment of the contract is impaired in case of violation of this debt. The legislator vests elective rights to the buyer in order to compensate for this impaired benefit. One of these elective rights is the right to demand free repair of the sold which regulated in Article 227/I-4 of Turkish Code of Obligations No. 6098.The right to demand free repair which was not regulated by abrogated Code of Obligations No. 818 is an innovation introduced with the adoption of the Turkish Code of Obligations. The right to demand free repair has become a frequently applied right in practice even though it is a newer opportunity than the other elective rights. Due to these reasons, a detailed analysis of this right was deemed worthy. In this study that consists of three chapters, the right to demand free repair in chattel sales which subject to Turkish Code of Obligations has been examined. In the first chapter, chattel sale contracts, the concept of `defect` and liability of the seller arising from defective goods are discussed. The second chapter is dedicated to the history of free repair right, its exercise, and its legal characteristics. Discussions on legal characteristics of the free repair right are particularly emphasized in the second chapter. In the end, usage of free repair right, its provisions, non-performance of repair obligation, consequences connected to non-performance situation and statute of limitations issue are analyzed in the last chapter of study.Keywords: Chattel sale contracts, defect, liability arising from defective goods, free repair, elimination of defects. 216

Al-rich spinels were rarely reported compared to Cr-spinels, which were mostly observed in ophiolitic rocks. Pleonaste [(Mg, Fe2+)Al2O4], which is an Al-rich spinel, was observed in the ophiolitic mafic-ultramafic rocks tectonically located in the Early Cretaceous accretionary complex, at the eastern part of the Armutlu peninsula, NW Turkey. The ophiolitic mafic-ultramafic rocks have cumulate character, and most of them are represented by peridotite and pyroxenite. Pleonaste was observed in pyroxenites and gabbros of the ophiolitic rocks. Pyroxenites consist mainly of clinopyroxene + orthopyroxene + amphibole ± olivine + spinel. Gabbros are composed of clinopyroxene + orthopyroxene + amphibole + plagioclase + spinel. Pleonaste in these rocks lies parallel to the magmatic layers and is distinguished by its emerald greenish color under the microscope. Pleonastes have high Al2O3 (59.65-62.24 wt.%) and low Cr2O3 (0.05-1.32 wt.%) contents with Mg# and Fe3+# ranging from 54.23 to 59.77 and 3.83 to 4.28, respectively. Petrographical observations and the pressure?temperature (P-T) pseudosection modelling suggest that pleonaste in the mafic-ultramafic rocks from the study area crystallized during magmatic processes. Presence of amphibole and Ca-rich (An % 85-88) plagioclase in these rocks suggests that the ophiolitic rocks, located in the Early Cretaceous accretionary complex at the eastern part of Armutlu peninsula, formed from an arc-related hydrous magma source.

In this study, the chemical composition, antimicrobial activities and total phenolic content ofsacchara plants obtained from different regions of Ordu province were investigated. According tothis, while the amount of ash content, pH and acidity values of Sakarca plant were considerablydifferent according to the regions, statistically significant difference was not observed betweenthe amounts of dry matter. The total amount of phenolic contents (TPC) varied considerably fromregion to region. The highest TPC was determined in plant number S1 with 51.60 mg GAE 100g-1and the lowest TPC in plant number S7 with 28.35 mg GAE 100 g-1. Antibacterial test resultsindicate that extracts of eight samples are effective against S. aureus, a gram (+) bacterium, whilethe effects of samples S3 and S9 are relatively low. Only 2 of the samples (S9 and S10) showedantimicrobial activity against E. coli, none of the samples tested against Listeria monocytogenesshowed antimicrobial activity. These results show that Ornithogalum umbellatum wild plantspecies extract can be applied as a natural food and functional food ingredient in food.&nbsp, Bu çalışmada, Ordu ilinin farklı bölgelerinden temin edilen sakarca bitkilerinin kimyasalbileşimleri, antimikrobiyal aktiviteleri ve toplam fenolik madde içerikleri araştırılmıştır. Bunagöre Sakarca bitkisinin % kül miktarı, pH ve asitlik değerlerinde bölgelere göre önemli farklılıkgözlenirken, kurumadde miktarları arasında istatistiki anlamda önemli bir fark görülmemiştir.Toplam fenolik madde miktarları (TFM) bölgelere göre önemli düzeyde değişmiştir. En yüksekTFM 51.60 mg GAE 100g-1ile S1 numaralı bitki örneğinde en düşük TFM ise 28.35 mg GAE100g-1ile S7 numaralı bitki örneğinde tespit edilmiştir. Antibakteriyel test sonuçlarına göre sekizörneğe ait ekstraktların gram (+) bir bakteri olan S. aureus’a karşı etkili olduğu görülürkenbunlardan S3 ve S9 numaralı örneklerin etkilerinin nispeten daha düşük oldukları belirlenmiştir.Örneklerden sadece 2 tanesi (S9 ve S10) E. coli’ye karşı antimikrobiyal etki gösterirken, Listeriamonocytogenes’e karşı test edilen örneklerden hiçbirisi antimikrobiyal etki göstermemiştir. Busonuçlar, Ornithogalum umbellatum yabani bitki türü ekstraktının doğal tıpta ve gıdalardafonksiyonel gıda bileşeni olarak uygulanabileceğini göstermektedir.&nbsp

Son yüzyılda artan dünya nüfusu ve çevre kirliliğinin sonucu olarak gıda kaynaklarındakiazalmalar doğal ve işlenmiş gıdaların muhafazasını daha da önemli hale getirmiştir. Bukapsamda yeni işleme teknolojileri yanında daha uzun raf ömrü sağlayan ambalaj ve depolamatekniklerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Biyopolimerlerden elde edilen yenilebilir filmler;doğal, ucuz ve çevre dostu özelliklerinden ötürü son yıllarda gıda ambalajlama materyali olaraksıklıkla kullanılmaktadır. Bu derlemede yenilebilir filmlerin yapımında son yıllarda tercih edilenaljinat ve zein biyopolimerlerinin ambalaj materyali olarak potansiyel kullanımlarıözetlenmiştir., The decline in food resources as a consequence of the increasing world population andenvironmental pollution in the last century has made conservation of natural and processedfoods even more important. In this context, besides new processing technologies, it is necessaryto develop packaging and storage techniques that provide longer shelf life. Edible filmsobtained from biopolymers have been used as food packaging materials in recent years sincethey are cheap, natural and environmentally friendly. In this review, the potential use of alginateand zein biopolymers, which are preferred for production of edible films in recent years, aspackaging materials has been summarized.&nbsp

Orta-Pontidler’de Küre Karmaşığı farklı türde magmatik ve çökel kayaçlarınbirlikteliği olarak tanımlanır (ör. bazalt, siyah-şeyl, kumtaşı). Bu kayaçlartektonizma ve alterasyondan değişik oranlarda etkilenmişlerdir. Bazaltlarmasif, breşik ve yastık yapılı olup, tektonik etkiler sonucunda bazı yerlerdesiyah şeyl gibi kırıntılı kayaçların altında, bazı yerlerde ise siyah şeyllerinüstünde yer alırlar. Bu kayaçlar dasit-porfir ve dolerit daykları tarafındankesilirler. Sınırlı alanda yüzlek veren gabrolar, genel olarak kaba taneli veofitik dokulu olup başlıca plajiyoklaz, piroksen, amfibol ve opak minerallerdenmeydana gelmektedir. Küre Karmaşığı ofiyolitik kayaçları (gabro, bazalt,dolerit) ve bu kayaçları kesen dasit-porfirler farklı kaynak alanlardan türemişlerdir.Ofiyolitik kayaçların kondrite göre normalize edilmiş nadir toprak elementleri(NTE) diyagramında, genellikle yitim ile ilgili kayaçlarda gözlenen yaklaşıkdüz bir yönsemeyle birlikte bazı gabroların hafif nadir toprak elementlerinde hafifbir zenginleşme gözlenmektedir. Dasit-porfirlerin kondrite göre normalizeedilmiş NTE diyagramında, ofiyolitik kayaçlardan farklı olarak, ortaç NTE’lerdenhafif NTE’lere doğru belirgin bir zenginleşme, buna karşılık ortaç NTE’lerden ağırNTE’lere doğru yaklaşık düz bir yönseme gözlenmektedir. Ofiyolitik kayaçların 87Sr/86Sr(i)oranları 0.7041 ile 0.7059 arasında değişmektedir. Aynı kayaçların ɛCHUR(t)değerleri 6.1 ile 7.2 arasındadır. Bu izotop verileri Küre Karmaşığı ofiyolitikkayaçlarının okyanus ortası sırtı bazaltları (OOSB) ya da tüketilmiş mantokaynağı ile zenginleşmiş manto kaynağının (muhtemelen EMII) karışımı sonucuoluşmuş yitim zonu üstü ofiyolitleri olduğunu işaret etmektedir. KüreKarmaşığı’nı kesen dasit-porfir daykları düşük 143Nd/144Nd(i)izotop oranlarına (0.51211 – 0.51225) ve yüksek 87Sr/86Sr(i)oranlarına (0.7072- 0.7108) sahiptir. Negatif ɛCHUR(t)değerleri (-3.5 ve -6.2) gösteren dasit-porfir dayklarının 206Pb/204Pb(i)oranları 17.89 – 18.52, 207Pb/204Pb(i)oranları ise 15.63 – 15.64’dür. Bu izotop verileri dasit-porfirlerin EMIIkaynak alanıyla ilişkili olduklarını ve dolayısıyla kabuktan türemiş kayaçlar olabileceklerinigöstermiştir.

The metamorphic rocks cropping out at the northern part of Pamukova and Geyve gorge in NW Turkey were cut by the rocks in granitoidic origin. These rocks are observed as dyke, sill and lenses in the study area and they have not large dimentions. The rocks of the region were highly affected by metamorphism and tectonism. Major, trace and REE geochemistry of the rocks in the granitoidic origin show that they have I-type, metaluminous-peraluminous calc-alkaline characteristics. The ratio of the molecular A/CNK of the granitoidic rocks ranges from 0,88 and 1,1. These ratios indicate to the I-type granites. According to MORB-normalized muti-elements spider diagram, the granitoidic rocks display large-ion lithophile element (LILE; e.g. Rb, Ba, U, Th and K) enrichments compared to high field strength element (HFSE; e.g. Zr, Ti, Hf, Nb and Ta). Chondrite-normalized rare earth elements (REE) exhibit flat [(La/Yb)N=0.63] or light rare earth element (LREE) enrichment patterns [(La/Yb)N = 1,4 - 11,66]. The REE and MORBnormalized multi-element patterns and tectonomagmatic discrimination diagrams of the rocks in granitoidic origin, suggest that these rocks were formed in a volcanic arc setting, Kuzeybatı Türkiye’de Geyve Boğazı’nda ve Pamukova’nın kuzey bölümlerinde yüzlek veren metamorfik kayaçlar granitoyitik kökenli kayaçlar tarafından kesilmektedir. Bu kayaçların boyutları çok fazla olmayıp dayk, sil ve merceksi yapıdadırlar. Bölge kayaçları metamorfizma ve tektonizmadan önemli şekilde etkilenmişlerdir. Ana, iz ve nadir toprak elementleri jeokimyasına göre, granitik kökenli kayaçların I-tipi, metalumino-peralumino kalk-alkali özellikte oldukları anlaşılmaktadır. Kayaçların A/CNK moloküler oranları 0,88 ile 1,1 arasında değişmekte olup I-tipi granitlere işaret etmektedirler. Kayaçların MORB’a göre normalleştirilmiş çoklu element örümcek diagramında büyük iyonlu litofil elementlerin (LILE; ör. Rb, Ba, U, Th ve K), kalıcılığı yüksek elementlere (HFSE; ör. Zr, Ti, Hf, Nb ve Ta) göre zenginleştiği görülmektedir. Kondrit’e göre normalleştirlmiş nadir toprak elemenleri (REE) yaklaşık düz [(La/Yb)N=0.63] ya da hafif nadir toprak elementlerinde (LREE) zenginleşme [(La/Yb)N = 1,4 - 11,66] desenleri sunarlar. Granitoyit kökenli kayaçların REE ve MORB’a göre normalize edilmiş çoklu element desenleri ile birlikte tektonomagmatik ayırım diyagramları, bu kayaçların volkanik yay ortam koşullarında oluştuklarını gösterir