Search

Sınav kaygısı, tüm öğrencilerde yaygın olarak görülebilen bir durumdur. Literatür incelendiğinde, sınav kaygısı için hemşirelik bakımının uygulandığı araştırma sayısının oldukça sınırlı olduğu görülmüştür. Sistematik, kanıta dayalı ve ileri düzey hemşirelik bakım modelleri ve psikoterapi yaklaşımlarının, bireylerin yaşadıkları kaygı üzerine kullanılması önerilmektedir. Bu olgu sunumunda, sınav kaygısı yaşayan bir öğrenci hemşireye, Roy Adaptasyon Modeli ve Bilişsel Davranışçı Terapi yaklaşımları birlikte kullanılarak hemşirelik bakımı uygulanmıştır. Hemşirelik tanılarının belirlenmesinde, Kuzey Amerika Hemşirelik Tanıları Birliğinin [North American Nursing Diagnosis Association (NANDA)] belirlediği NANDA-I hemşirelik tanıları esas alınmıştır. Psikiyatri hemşireliği uygulaması, her biri ortalama 40-45 dk süren toplam 5 görüşme ile sınıf ortamında uygulanmıştır. Roy Adaptasyon Modeli ve Bilişsel Davranışçı Terapi yaklaşımlarına göre uygulanan psikiyatri hemşireliği bakımı, öğrenci hemşirenin sınav kaygısı düzeyini azaltarak, Roy Adaptasyon Modeli’nde yer alan uyum alanlarında olumlu gelişmeler sağlamıştır.

Ruh sağlığı ve psikiyatri hemşireliği, bireyi biricik, tek ve bütün olarak kabul eden, kişilerarası iletişim odaklı, hümanistik yaklaşım ile bireye bakım veren, bireyi anlayan, tanıyan ve değerlendiren bir bilim ve sanattır. Nitel araştırma, hümanistik felsefeyi benimseyen, olgu ve olayları kendi bağlamında anlamaya ve tanımaya odaklı, gözlem, röportaj ve yazılı metin yoluyla verilerin elde edildiği ve bir bütün olarak yorumlandığı bir araştırma türüdür. Bu özellikleri bakımından ruh sağlığı ve psikiyatri hemşireliği ve nitel araştırma ile birçok benzerlik göstermektedir. Nitel araştırma, son yıllarda özellikle ruh sağlığı ve psikiyatri hemşireliği alanında dikkat çekmektedir ve nitel araştırma yönteminin gelecek yıllarda yapılacak araştırmalarda sık kullanılan yöntemler arasında olacağı düşünülmektedir. Her bilim alanında olduğu gibi ruh sağlığı ve psikiyatri hemşireliği alanında kaliteli araştırmaların yürütülmesi için araştırma yöntemin benimsenmesi çok önemlidir. Bu özden hareketle çalışmada, hem nitel araştırma hem de ruh sağlığı ve psikiyatri hemşireliğinin özellikleri ve felsefesi incelemiştir. Sonuç olarak nitel araştırmanın ruh sağlığı ve psikiyatri hemşireliğinin karakteristik özellikleri ve felsefesi ile uyumlu olduğu görülmüştür., Mental health and psychiatric nursing is a science and art that accepts the individual one and only, unique and whole, focused on interpersonal communication, caring for the individual with a humanistic approach, understanding, recognizing and evaluating the individual. Qualitative research is a type of research that adopts humanistic philosophy, focuses on understanding and recognizing phenomena and events in its own context, where data is obtained through observation, interview and written text and interpreted as a whole. In terms of these characteristics, it has many similarities with mental health and psychiatric nursing and qualitative research. In recent years, qualitative studies have attracted attention, especially in the field of mental health and psychiatric nursing. It is thought that the qualitative method will be among the frequently used methods in future studies. As in every field of science, it is very important to adopt the research method in order to conduct quality research in the field of mental health and psychiatric nursing. From this point of view, the study examined the characteristics and philosophy of qualitative research and mental health and psychiatric nursing. As a result, it was seen that qualitative research is compatible with the characteristics and philosophy of mental health and psychiatric nursing.

Suriye’de yaşanmakta olan iç çatışmalar nedeniyle pek çok sivil ülkesiniterk etmek ve Türkiye’ye sığınmak zorunda kalmıştır. Kadınlarbu grubun önemli bir parçası olarak ülkemizde yaşamını sürdürmektedir.Pek çok travmatik olay yaşayan ya da olaylara tanık olan Suriyeligöçmen kadınların, yaşamlarına yeniden uyumlanma süreçleriülkemiz topraklarında yaşanmaktadır. Bu derlemede ülkemizin Suriyeligöçmen kadınlara sunabildiği koşullar ve bu kadınların sağlıkgereksinimleri incelenmiştir. Derleme amaçları doğrultusunda önerilerdebulunulmuştur.

Prematürenin Yaşam Hakkı doğal canlı olma hakkıdır, özellikle yaşam sınırındaolan prematüre bebeklerin, öncelikle korunması, yaşamın sağlanması gereken birHaktırAmaç: Yaşam Hakkı canlı olan varlıkların oluşumu için mutlak gerekli olan bir boyuttur. Bu hak hukuk ve etik temelüzerinde koruma ve desteklenmektedir, herhangi bir durumda olumsuz davranışlar suç kapsamında elealınmaktadır. Bu verilerin Bildirge olarak “Yaşam Sınırında olan Prematüre Bebeklerin Korunma, Gözetilmesi ileİzlem açısından Etik Prensipler” hazırlanmasına dayanak alındığı, sunulduğu bir çalışmadır.Dayanaklar/Kaynaklar: Uluslararası ve Ulusal, Yaşam Hakkı konusunda hukuksal ve etik olarakbelirtilenler Makaleye eklenmiştir. Konu bunlar üzerinde irdelenmektedir.Giriş: Yaşam hakkı, bir canlının var olması için gereken bir boyut olmaktadır. Yaşam sınırında olan prematürebebeklerde de fizyolojinin sağlanması ve fizyopatolojinin gelişiminin önlenmesi gereklidir, hekimlik mesleğindetedavi garantisi olmadığı için, prematürelerin büyüme ve gelişmesinin Yoğun Bakım Ünitelerinde izlemininsürdürülmesi uzun bir süreç olarak ancak sevgi ve empati ile sürdürülebilecek boyuttadır.Genel Yaklaşım; Yaşamın ne olduğu ya da ne zaman başlayıp ne zaman sona erdiği konusunda düşünürle farklıyorumlarda bulunmakta, inanışlar ile de net açıklığa kavuşturulmamış, kişilere göre özgü, hukuk temelinde,kesin ve tartışmasız değildir. Ancak bilinen ve açık olan durum, yaşam hakkından keyfi olarak bir canlı,mahrum bırakılırsa diğer tüm haklar anlamsız olacaktır, ölü olanın vatandaşlık dahil hukuk temelinde hakkısöz konusu edilemez. Bu nedenle ölüm olayları kamu tarafından araştırmakta ve pozitif yükümlülük olarakdefin ruhsatı verilmektedir. Doğmamış ve gebelikte de yaşama kapsamında koruma yollarının hukuk yapısıiçinde sağlandığı açıktır. Hamileliğin sonlanmasının sadece annenin özel hayatının bir meselesi olduğuşeklinde yorumlanmayacağı da yasal çerçeve içinde belirgindir.Yaklaşım: Yaşam hakkı ilk belirtilen haktır, yaşam alındıktan sonra geri verilemez, katı şekildeyorumlanmalıdır, yorumlama yapılamaz. Ayrıca doğmamışın yaşamı da korunmalıdır, bu açıdan intrauterin olanölüm olayları araştırılmalı, buna göre defin yapılmalıdır. Ötenazi bazı Etik Tanımlamalar içinde (GroningenProtokolü) temelinde ele alınsa da Ülkemizde aktif ve pasif uygulama suç niteliğindedir.Sonuç: Hekimlik mesleği açısından prematürelerin yaşam sınırında olanlar açısından, tedavi olanakları olarak elealınması söz konusu edilmediği, aylarca süren yoğun bakımın sonucunun ve karşılaşılacak sorunların tahmininde bilevar sayılamayacağı, hekimlerin tedavi garantisi de veremeyecekleri dikkate alındığında, sadece intrauterinyaşamdaki fizyolojiye uygun yaklaşım ve fizyopatolojinin engellenmesine yönelik uygulamalar ile büyüme vegelişmesinin sağlanması hedeflenmelidir.Yorum: Yaşam sınırında olan bir prematüre bebeğin aylarca Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitelerinde bakılması,tükenmişlik sendromu ötesinde, önemli bir inanış, güç gereklidir, ki bunun kaynağı da sevgi; bilime, insanlığa,prematüre bebeğe, empati yaparak, onunlar bütünleşerek yapılmasını gerekli kılar. Hekim, hemşire ve eczacıyanında tüm sağlık hizmetlerinin de birbiri emrinde değil, eşgüdüm ve iş birliği içinde olması da zorunluluktaşımaktadır., AIM: Right of the Life, is compulsory essential concept for each living organism, as Human being. ThisRight is grounded on legal and ethical concerns, and thus, supported on care and serve, with conflictingactions be a legal crime. This Article is for grounding the ethical Declaration as “The Ethical Principlesfor care, serving and follow up the pre-viable preterm infants”.Grounding Aspects: National and International legal and ethical parameters are for the evaluation ofthis Article. The subject is based on pre-viable preterm infants, supportive perceptions.Introduction: To be alive, is requiring every manner, for a living organism, as human. Keeping the physiologicalstatus as appropriate for the gestational age, and overcome for becoming of psychopathological problems must bemaintaining for the pre-viable preterm infants. Treatment is not given warranties from the physician, for months,days care of the preterm infants at Intensive Care Unit of Neonatology, is just be achieved by love and empathy.General Considerations; The meaning of life, and ending of it, is a common matter for the philosophers, andbelievers. Mostly private issues are noticed, thus, not objective and not certain for a legal concept. Thus,the reality, if away of the living one, all the rights have no meaning, including the civil rights. Therefore,death must be investigated and be given the permission of burying by the government, for positiveobligation. It is also including at the intrauterin, unborn infants, for contemplating the life expectancy.Ending the pregnancy is not the right of a mother, at legal perspective.Proceeding: The first and ultimate right is right of life, thus, not given after taken, and be strictly served andprotect, and not be any evaluation on it. Caring of the pregnancies be also considered, for reasoning of the death.Euthanasia is prohibited in Turkey, thus at Groningen Protocol ethically be indicated, active and passiveapplication is a crime.Notions: The pre-viable preterm infants, not considered as treatment, thus, for continuous daily care and serving,the medical result will not be estimated, thus, not be an any consideration on it. Intensive Care applicationsproblems and estimated constitutional problems will not be confirmed therefore only be physiological status beadjusted and overcome for the physio pathological conditions be basic one. Growth and development is only aperspective status, be at the follow-up aiming.Conclusion: The continuing power of a Neonatology Intensive Care Unit is love, to medical science, the humanityand ethical concepts, thus, for overcome the burnout syndrome. Neonatology Unit staffs are all in cooperationand in relation under complete responsibility not under one of them, mainly as physician, nurse and pharmacies.

Suç, ortada bir somut olay, fiil olması ile oluşan zarar kavramı temel olmaktadır. Burada daönemli olan kişi hak ve özgürlükleri temel alınmalıdır. Ancak, suç işlenme şüphesi durumundabile, ihbar ve suçun önlenmesi de insanlara bir görev olarak düşmektedir

Objective: the aim of this study is to identify and systematically examine the qualitative studies investigating the recovery processes of individuals diagnosed with schizophrenia. Material and Methods: the study was conducted by checking the Science Direct, Scopus, Springer Link, Ebscohost, Web of Science and Pubmed databases in January 2018. the database research was performed in English using “schizophrenia, recovery, well-being, healing, qualitative” keywords. Fourteen studies were included in this study. the content analysis of the subjects included in the research, sub-themes, theme contents and participant expressions were carried out. Results: the recovery process were collected under these themes; attitudes of professionals, the attitude of family and community, opinions towards treatment, factors affecting recovery positively, factors affecting recovery negatively, meaning of recovery. Conclusion: the recovery process of schizophrenia, a chronic disease affecting all living areas, was influenced by many factors such as family, environment, professional team, self-perception. in the light of these results, it is suggested that professionals should balance the individual's social support systems, create a therapeutic environment in hospital conditions, help the individual to reveal their potentials and powers., Amaç: Bu çalışmanın amacı, şizofreni tanısı alan bireylerin iyileşme süreçlerinin araştırıldığı kalitatif çalışmaları tanımlamak ve sistematik olarak incelemektir. Gereç ve Yöntemler: Araştırma, Ocak 2018 tarihinde Science Direct, Scopus, Springer Link, Ebscohost, Web of Science ve Pubmed veri tabanları kullanılarak yapılmıştır. Tarama yapılırken “schizophrenia, recovery, well-being, healing, qualitative” anahtar sözcükleri kullanılmıştır. Araştırmaya 14 çalışma dahil edilmiştir. Araştırmaya dahil edilen çalışmaların temaları, alt temaları, tema içerikleri ve katılımcıların ifadeleri üzerinden içerik analizi yapılmıştır. Bulgular: Araştırmaya dahil edilen makalelerin analizine göre; şizofreni tanısı almış bireylerde iyileşme süreci; profesyonellerin tutumu, ailenin ve çevrenin tutumu, tedaviye yönelik görüşler, iyileşmeyi olumlu etkileyen faktörler; iyileşmeyi olumsuz etkileyen faktörler ve iyileşmenin anlamı temaları altında toplanmıştır. Sonuç: Tüm yaşam alanlarını etkileyen kronik bir hastalık olan şizofrenide iyileşme sürecinin aile, çevre, profesyonel ekip, benlik algısı gibi birçok faktörden etkilendiği gösterilmiştir. Bu sonuçlar doğrultusunda, hemşirelerin bireyin sosyal destek sistemleri arasındaki dengeyi sağlaması, hastane koşullarında terapötik ortam oluşturması, bireyin potansiyel ve güçlerini ortaya çıkarmada yardımcı olması önerilmektedir.

Amaç: Bu araştırma şizofreni hastalarıyla komşu olan bireylerin şizofreni hastalarını nasıl değerlendirdiğini belirlemek amacıyla yapılmıştır.Gereç ve Yöntem: Çalışma fenomenolojik yöntem kullanılarak yapılan nitel türde bir çalışmadır. Amaçlı örnekleme yöntemi ile belirlenmiş, en az beş yıldır şizofreni hastası ile komşu olan toplam 13 birey örneklemi oluşturmuştur. Veriler kişisel bilgi formu ve yarı yapılandırılmış görüşme formuyla derinlemesine görüşme yapılarak toplanmıştır. Veriler içerik analiziyle çözümlenerek ham veri olarak yazılmıştır.Bulgular: Komşuların perspektifinden şizofreni hastalarına yönelik temalar; deli/dengesiz (nerde ne yapacakları bilinmez, temkinli olmakta fayda vardır), tehlikeli (her an saldırabilirler), tuhaf görünüm (bizim gibi değillerdir, anormal görünürler), garip davranışlar (içine şeytan/cin girmiş gibi davranırlar) ve şizofreni hastalığı iyileşmez (hastanede yaşasalar daha iyi olur) olarak belirlenmiştir.Sonuç: Şizofreni hastalarına yönelik olumsuz görüşler tedavi ve bakım sürecini olumsuz etkileyen bir durum olarak ele alınarak üzerinde durulmalıdır. Ruhsal hastalıklara yönelik olumsuz tutumların önlenmesi için eğitimler düzenlenebilir. Bu eğitimler olumsuz tutumların iyileştirilmesine katkı sağlayabilir

Tele sağlık uygulamaları; fiziksel mesafeleri kısaltmak, bilgiye erişimi kolaylaştırmak, kronik hastalıkların takibini yapmak, hastaneye bağlılığı azaltmak ve az zamanda düşük maliyetli sağlık hizmeti sağlamak amacıyla kullanılmaktadır. Özellikle, sosyal izolasyon yaşayan psikiyatri hastaları için, ruh sağlığı hizmetlerine erişimini kolaylaştıran, tedavi ve bakımlarındaki boşlukları azaltmak için tele sağlık uygulamalarının kullanımı uygundur. Tele psikiyatri hizmetleri; evde, adli ve acil birimlerde ve rutin uygulamalarda kullanılmaktadır. Sağlık hizmetlerinin önemli bir unsuru olan hemşirelik mesleğinin de bu gelişmelerden etkilenmesiyle tele hemşirelik kavramı ortaya çıkmıştır. Tele hemşirelik, hemşirelik bakımında telekomünikasyon hizmetlerinin kullanılması olarak tanımlanmaktadır. Psikiyatride tele hemşirelik uygulamalarında sıklıkla taburculuk sonrası telefonla izlem olduğu görülmektedir. Dünyada psikiyatri alanında tele hemşirelik uygulamalarının yaygın olarak kullanıldığı, ancak uygulama ile ilgili resmi bir eğitim eksikliğinin olduğu, tele uygulamaların gizlilik ve güvenlik ile ilgili sınırlılıklarına dikkat edilmesi gerektiği belirtilmektedir. Literatürde, tele hemşirelik uygulamalarının olumlu sonuçları olduğunu gösteren çalışmalar bulunmakla birlikte, ülkemizde psikiyatride tele hemşirelik alanında yapılan araştırmaların sınırlı olduğu saptanmıştır. Bu çalışmada, psikiyatride tele hemşireliğin kullanımına ilişkin bilgilerin verilmesi amaçlanmıştır., Tele-health applications are used to shorten physical distances, to facilitate the acces to information, to monitor chronic diseases, to reduce hospitalization and to provide low cost health services within less time. Use of tele-healthcare applications is especially feasible for the patients with psychiatric disorders who experience social isolation to facilitate the access to mental health services, to reduce the gaps in treatment and care. Tele-psychiatry services are used at home, forensic and emergency departments as well as routine procedures. the concept of tele-nursing appeared when nursing, one of the most important element of healthcare services, is affected by such developments. Tele-nursing is defined as use of telecommunication services in nursing care. Tele-nursing applications in psychiatry is usually set as monitoring after discharge. It is reported that tele-nursing applications are commonly used in psychiatry all over the world; however, there is lack of an official training for such application; and confidentiality and security limitations should be considered for tele-applications. Although there are studies on positive outcomes of tele-nursing applications in the literature, there are limited number of researches in tele-nursing in the field of psychiatry in our country. the aim of the present review is to provide information about use of tele-nursing in psychiatry.

Objective: Recent years, the incidence of stroke has increased in patients aged below 50 years. We aimed to determine the aetiological subtypes of stroke and distribution of the risk factors and share clinical outcomes of patients with ischaemic stroke aged below 50 years. Material and methods: The data of patients aged 50 years or younger, who were hospitalized in the department of neurology at Dumlupinar University Faculty of Medicine with the diagnosis of ischaemic stroke and who were followed up in the outpatient stroke clinic, were retrospectively reviewed. Demographic characteristics of the patients and the risk factors for stroke were recorded (Hypertension, diabetes mellitus, heart diseases, hyperlipidaemia, smoking and alcohol consumption, oral contraceptive use and regular medication and migraine). The patients were grouped according to the Trial of ORG 10172 in Acute Stroke Treatment classification. Patients were divided into two groups as below 45 years and 45 and older for statistical analysis Results: Of the patients, 37 (50%) were male, and 37 (50%) were female, and the mean age was 41.14 ± 6.99 (17-49) years. In total patient population, 25 patients (33.8%) had cardioembolic stroke, 16 (21.6%) had stroke due to unknown causes, 14 (18.9%) had stroke due to other reasons, 12 (16.2%) had stroke due to atherosclerosis of large arteries and 7 (9.5%) had stroke due to lacunar infarction. Smoking (n = 37, 50%), cardiac diseases (n = 28, 38%), hyperlipidaemia (n = 24, 32.4%), obesity (n=18, 24.3%), hypertension (n=17, 23%) were the most common risk factors. Conclusion: The present study found that the risk factors observed in young stroke patients, particularly in patients aged below 50 years, were not remarkably different than the widely recognized risk factors, and congenital and genetic causes were more common in patients aged below 45 years. © 2018 A. CARBONE Editore. All rights reserved.

Yaşlanma, fizyolojik gerileme ve işlevlerde azalma sürecidir. Doğum hızları ve bebek ölümlerindeki azalma, sağlık alanındaki gelişmeler dünya nüfusunun yapısında değişimlere ve yaşlı nüfusun artmasına yol açmaktadır. Yaşlı nüfusunun artması sağlık sorunlarını da beraberinde getirerek hastaneye ve özellikle yoğun bakım ünitelerine (YBÜ) yatışların artmasına neden olmaktadır. YBÜ, hastalara bakım ve tedavi vermek amacıyla kullanılan teknolojik cihazların bulunduğu, multidisipliner yaklaşımın gerektiği bakım merkezleridir. YBÜ’ne yatma, karmaşık sağlık sorunları nedeni ile ayrıcalıklı bir grubu oluşturan yaşlı hastalar için fiziksel ve psikososyal yük getirmektedir. Yapılan çalışmalarda, yoğun bakımda tedavi gören hastaların; iletişim kuramama, aile rollerini yerine getirememe, ağrı, uyuyamama, finansal endişeler, mahremiyetin olmaması, ortamın fiziksel özellikleri ile ilişkili stresörler yaşadıkları ifade edilmiştir. Tanımlanan bu stresörler ajitasyon, anksiyete, depresyon, dezoryantasyon, deliryum gibi sorunlara neden olur iken, yaşamı tehdit edici hastalığın varlığı ise hastaların acı çekme ve ölüm, yalnızlık ve izolasyon yaşamalarına katkıda bulunmaktadır. Gerek yaşlı nüfusun artışına bağlı olarak YBÜ’de tedavi görenlerin önemli bir bölümünü yaşlı hastaların oluşturması gerekse yaşlılığa bağlı gelişen psikososyal sorunlara yoğun bakım stresörlerinin eklenmesi yaşlı hastaların psikososyal gereksinimlerinin artmasına neden olmaktadır. Bu çalışmada, YBÜ’de tedavi gören yaşlı bireylerde görülebilecek psikososyal sorunlar ele alınarak, hastaların psikososyal gereksinimlerinin belirlenebilmesi ve uygun hemşirelik bakımının verilmesine yönelik bilgilerin sunulması amaçlanmıştır., Ageing is a process of physiological retardation and functional reduction. Reduction of birth rates and infant deaths as well as the developments healthcare field cause changes in age structure of the world population and elder population increases. Increase of elder population leads to healthcare problems and causes increase in hospitalization, especially admission to intensive care units (ICUs). ICUs are care units where technological devices used to provide a superior benefit for the patients through a multidisciplinary approach. Admission to ICU brings a physical and psychosocial burden for elder patients which constitute an exclusive group due to complex health problems. the studies conducted to define stressors of the patients who are treated in intensive care unit reported inability to communicate, to fulfil family roles, to sleep as well as financial concerns, lack of privacy and physical features of the environment. These defined stressors cause agitation, anxiety, depression, disorientation and delirium, whereas presence of a life threatening disease contribute to suffering and death, loneliness and isolation. Since a significant part of the patients in ICUs is senior patients due to the increase of elder population and addition of intensive care unit stressors to psychosocial problems developed due to ageing, psychosocial needs of elder patients also increase. the aim of the present study was to discuss psychosocial problems that may be detected in elder patients treated in ICU and to provide information for the nurses to be able to detect psychosocial needs.

ÖZETAmaç. Rinitis Medikamentoza topikal nazal dekonjestanların uzun süreli veaşırı kullanımı sonrasında oluşan ilaca bağlı rinit tablosudur. Bu hastalığıntedavisinde günümüzde nazal steroidlerin dışında pek tedavi seçeneğibulunmamaktadır. Bu çalışmada ksilitolün rinitis medikamentozada nazalmukozadaki patolojik değişiklikler üzerine iyileştirici etkilerini araştırmakamaçlanmıştır.Yöntem. 30 adet Wistar deney sıçanı altışarlı 5 gruba ayrıldı. Birinci gruba ikiay oksimetazolin, ikinci gruba iki ay süre ile serum fizyolojik intranazal olarakverildi. Birinci ve ikinci gruptaki hayvanlar iki ay sonunda incelenerek rinitismedikamentoza oluştuğu saptandı. Üçüncü, dördüncü ve beşinci gruplara ikiaylık oksimetazolin sonrasında tedavi edici olarak sırasıyla, ksilitol solüsyonu,mometazon ve serum fizyolojik 15 gün boyunca intranazal uygulandı. Deneysonrası sıçan nazal mukozaları histopatolojik olarak incelendi.Bulgular. Birinci grupta rinitis medikamentozaya ait patolojik değişikliklergörüldü. Bu patolojik değişikliklerin ksilitol ve mometazon uygulanangruplarda anlamlı ölçüde düzeldiği, serum fizyolojik verilen beşinci grupta isedüzelme olmadığı saptandı. Ksilitol ve mometazon etkinliğikarşılaştırıldığında, ksilitolün mometazon kadar etkin olduğu görüldü.Sonuçlar. Elde edilen bulgular doğrultusunda ksilitol solüsyonu, sıçanlardarinitis medikamentoza tedavisinde mometazon kadar etkin, kullanılabilir veucuz bir ilaçtır. Ancak hayvanlarda daha kapsamlı ve ultrastrüktürelçalışmalar ve sonrasında insan çalışmalarının yapılmasına gerekduyulmaktadır.ANAHTAR SÖZCÜKLER: Rinitis medikamentoza, ksilitol, mometazon, nazalmukoza, nazal dekonjestanlarABSTRACTObjective. Rhinitis medicamentosa is a drug-induced rhinitis which is formedafter prolonged and overdose usage. There is not much of treatment choiceother than nasal steroids, currently the most effective medications. In thisstudy, investigation of effects of xylitol were aimed on pathologic changes ofnasal mucosa in rhinitis medicamentosa.Method. 30 Wistar rats were seperated into 5 groups. During two monthsoxymetazoline was given to first group, and serum physiologic was given tosecond group intranasally. After two months first and second group weresacrified and formation of histopathologic findings were detected.Oxymetazoline was given to third, fourth and fifth groups during two monthsand then xylitol solution, mometazone and serum physiologic were appliedrespectively for 15 days After experiment rat specimens were evaluated ashistopathologically.Results. In the first group histopatological changes were seen. Diversion ofthe pathological changes were detected in xylitol and mometasone groups,but none of changes seen in saline group. Effectivity of xylitol andmometasone compared and not a significant value were determined.Conclusions. According to results, xylitol solution is effective asmometasone, usable and well-priced in the treatment of rhinitismedicamentosa. However, human studies should be performed followingmore comprehensive and ultrastructural studies on animals.KEYWORDS: Rhinitis medicamentosa, xylitol, mometazone, nasal mucosa,nasal decongestants

T'ransferrin (T0 ve hemoglobin (Hb) kanda bulunan Fe ve 02 moleküllerini taşıyan iki farklı proteindir. du proteinlerdin Tf 16 allele kadar ve Hb 2 allel olacak şekilde genetik yönden polimorfik özeliik göstermekte ve otozom kromozomlarda yer almaktadır.

Transferlin (Tf) ve hemoglobin (Hb) kanda bulunan Fe ve O2 moleküllerini taşıyan iki farklı proteindir. Bu proteinlerden Tf, 16 allele kadar ve Hb 2 allel olacak şekilde genetik yönden poliınorfık özellik göstermekte ve otozom kromozomlarda yer almaktadırlar. Üzerlerinde birçok çalışma yapılmasına rağmen, bazı populasyonlarda varyasyon meydana gelmekte ve bu sebeple tam olarak ıslahta faydalanılınasında zorluklar yaşanmaktadır. Bu eserde, kan proteinlerinin genetik kompozisyon olarak önemi ve bunların rekoınbinasyonlarm'da genetik markır olarak kullanılarak değerlendirilmesi için pedigri analizinin yapılması gerektiği üzerinde durulmuştur. Transferrin (Tf) and haemoglobin (Hb) which both take place in blood are proteins carrying Fe and O2 molecules. The Tf from these proteins consists of 16 alleles and Hb includes 2 alleles which show genetic polymorphism and take place in autosomal chromosomes. Although much studies on them, the variation occurs between populations and drives on the selection between species. In this paper, it is suggested that the pedigree analysis should be applied to use as a genetic marker of blood proteins to obtain their genetic composition of population as a result of recombination.