Search

Bu çalışma, Tito ve Beşar Esad'ın, Suriye ve Kosova çatışmasına verimli bir zemin sağlamak için birtakım politikalarını anlatıyor, aynı zamanda medya ve bazı çalışmalar hala bu dönemleri ve politikaları 'durağan dönem' yada 'başarılı politikalar' olarak tasvir ediyor. Ama özgürlük ve sosyal adalet konuları ile ilgili bazı hak ve talep baskıları hesaba katılmadı. Dahası halkların bileşenleri ve etnik kökenlerinin dikkate alınmadan tek partili 'komünizm ve sosyalizm' yükümlülüğü. Bu politikalar, Kosova ve Suriye'deki toplumun tüm katmanları tarafından itibarsızlaştırılmadı, daha doğrusu ileri düzeylerde kıvılcımlanan şiddet çatışmaları olan artan ırksal ve etnik uyumsuzluğa neden oldu. Hem Suriye hem Kosova, demir yumruk tarafından maruz bırakılan sosyal, politik ve ekonomik durağanlık açısından geçici bir evrede ve bu, yetersiz olan sürdürülebilir durağanlığı düşürüyor. This study addresses a set of Tito and Hafez Al-Assad's policies provided a fertile ground to the conflict in Syria and Kosovo, at the time some of the studies and media are still portraying these periods and policies as the `stable period` or `Successful policies`. However, it did not take into account the suppression of many demands and rights related to the issues of freedom and social justice. Moreover, the imposition of the one-party ideology `communism and socialism` regardless of the ethnicities and components of peoples. These policies did not discredit by all segments of society in Syria and Kosovo, rather it led to increased racial and ethnic dissonance which sparked violent conflict in later stages. Both Syria and Kosovo were in a temporary phase of social, political and economic stability imposed by the iron fist and it has fallen short of sustainable stability 83

Bu çalışmanın amacı NATO'da kurumsal olarak kullanılan karar alma mekanizmasınınkolektif eylem teorisinden istifade ile politik ekonomi bakış açısıyla irdelenmesidir.Küreselleşme ile birlikte güncel güvenlik çevresi giderek artan şekilde karmaşık ve iç-içegeçmiş bir yapı sergilemektedir. Hiçbir ülke böyle bir ortamda tek başına güvenliğinisağlayacak yeterlikte değildir. Bu nedenle uluslararası işbirliğini geliştirecek kurumsalyapılara her zamankinden fazla ihtiyaç bulunmaktadır. Bu kapsamda NATO'nun kaydadeğer bilgi birikimi ve tecrübesi yanı sıra ispat edilmiş yetenekleri bulunmaktadır. İşte bunedenle NATO'da işe yarayan ve sorun çıkartan hususların belirlenmesi daha iyikurumsal tasarımların ortaya çıkartılmasını mümkün kılacak; bu sayede küreselgüvenliğin iyileştirilmesi için adım atılacaktır. Uluslararası politik ekonomi bu incelemekapsamında son derece etkin araçlara sahiptir. Güvenlik artan bir şekilde paylaşılan varlıkdurumuna gelmiştir. Birden fazla devletin paylaşılan varlık olarak tanımlanan güvenliğiortak olarak elde etmeleri için bazı kurumsal tedbirlere gereksinim bulunmaktadır. İsterküresel ister bölgesel olsun tüm güvenlik teşkilatları yapılarını bu esaslar çerçevesindetasarlamak zorunda kalacağından NATO'dan alınacak dersler büyük fayda sağlayacaktır. This research aims to examine institutional decision-making scheme in NATO through a political economy perspective using collective action theory. Together with globalizationcontemporary security environment has become more intertwined and complex than ever.No single country is able to overcome such heavy burden so that suitable institutionalmechanisms are needed. NATO has considerable background and proven capabilities inthis regard. Therefore, examining what is working well and what is not working in NATOcan enable better institutional designs towards global security. The international politicaleconomy provides prominent tools in this manner. Security has become more of a publicgood than ever before and collective action is required for many security-relatedproblems. Either regional or global, all security organizations have lessons to be learnedfrom NATO. 78

Ekonomi, askeriye ve politika alanlarında son elli yıl içinde başarılanlar, Çin'i bir büyük güç yapmıştır. Bölgesel ve küresel güç dağılımında olan değişikliklerin pek çoğu Çin'in menfaatine hizmet etmiştir. Çin, küresel güç dengelerinin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Çin'in gücünün sürdürülebilirliği, düzenli enerji ve ham madde ikmali ve ticaret yollarının güvenliği gibi dışsal etkenlere bağımlılık göstermektedir. The Belt and Road Initiative (Bir Kuşak Bir Yol Teşebbüsü) ve bu projenin bir parçası olan China Pakistan Economic Corridor (Çin Pakistan Ekonomik Koridoru) projesi bu tezin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Bir küresel güç ve komünist ülke, devlet otoritesinin çok zayıf olduğu, büyük sorunlar içindeki bir başka ülkeye yatırım yapıyor. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa birliği gibi küresel yatırımcıların aksine, Pakistan'daki demokrasi seviyesi, hukukun üstünlüğü kuralının etkinliği gibi hususlar, Çin için yatırım yapmanın zorunlu bir ön kuralı olmamıştır. İki ülke arasında pek çok asimetri olduğu halde, CPEC projesi her iki taraf için de kazançlı sonuçlar yaratacaktır. Netice itibariyle CPEC projesi, Pakistan'ın ekonomik, askeri, politik ve sosyal gelişmesine hizmet ettiği kadar, Çin'in büyük güç politikalarına da hizmet edecektir. Bu tez, 21.yüzyıla ait olan CPEC projesinin, 70'li yıllara ait karmaşık bağımlılık teorisi şartlarını yerine getirip getirmediğini sorgulayıp, analiz edecektir. Anahtar Kelimeler: Çin, Pakistan, CPEC, Karmaşık Bağımlılık Teorisi The economic, military and political achievements of the last five decades have made China a great power. Regional and global distribution of power are subject to major changes, in many occasions, in favor of China. China is an undeniable part of all global power equations. The sustainability of Chinese power depend on many external elements such as regular energy and raw material supply and security of trade routes. The Belt and Road Initiative (BRI) and its important stage, the China Pakistan Economic Corridor (CPEC) project is the important part of this thesis. A global power and a communist country is investing into a failing state/collapsing country. Unlike many other global investors, such as the United States and the European Union, the level of democracy or rule of law in Pakistan are not imperative pre-investment conditions for China. There are many asymmetries between the two countries but CPEC creates win-win results. The final frontier of CPEC not only serves the economic, military, politic and social development of Pakistan but it also serves the great power politics of China. This thesis will try to analyze and examine the compliance of the complex interdependence theory of 1970's with the CPEC project of 21st century.Keywords: China, Pakistan, CPEC, Complex Interdependence 77

Bu araştırma, azgelişmiş bir ülkenin, gelişmekte olan bir ülkeye dönüşmesinin birparçası olan çeşitli ön koşulları keşfetmeyi amaçlamaktadır. Çevre kalkınmasınıetkinleştiren bu ön koşulların etkisi, onların göstermiş olduğu tesire göre sıralanır.Bu yazıda ele alınan ön koşullar, güvenlik, güçlü kurumlar, olumlu iklim / coğrafya,eğitim düzeyi, yolsuzluk seviyesi ve yüksek nüfus artışı oranıdır. Bu konulardevamlı olarak ekonomik, politik, sosyolojik ve insancıl çevrelerdetartışılmaktadır. Çok büyük öneme sahip olmasının nedeni, dünya nüfusununçoğunluğunun hâlâ yiyecek, eğitim, temiz içme suyu, sağlık bakımı ve çatışmavarlığı yüzünden milyarlarca insanın yoksulluğuyla ya da yakınında yaşamasıgerçeğidir, bunların hepsi azgelişmişliğin semptomlarıdır. Az gelişmiş bir ülkeden,gelişmekte olan bir ülkeye dönüşen bu karmaşık adım, bazı ülkeler tarafındanbaşarıyla gerçekleştirilmiştir. Fakat her başarılı geçiş için, kalkınmada başarısızolan birçok ülke olmuştur.Anahtar Kelimeler: Ön koşul, İlerleme, Güvenlik, Gelenek, Coğrafya, Tahsil,ahlaki çöküntü, nüfus büyüme This research aims to explore the various pre-conditions that are part of a country'stransition from being underdeveloped towards becoming a developing country. Theeffect of these pre-conditions on the enabling of the environment for developmentis ranked according to their impact. The pre-conditions discussed in this researchare security, strong institutions, favorable climate/geography, level of education,level of corruption, and high rate of population growth. These topics are regularlydiscussed in economic, political, sociological, and humanitarian circles. The reasonbehind its immense importance is the fact that the majority of the world'spopulation still lives in or close to poverty with billions of people suffering dailydue to a lack of food, education, clean drinking water, healthcare and the presenceof conflict, all of which are symptoms of underdevelopment. This complextransition from being an underdeveloped to a developing country has beensuccessfully achieved by some countries. But for every successful transition therehave been many countries that failed to succeed in the take-off towardsdevelopment.Keywords: Pre-conditions, Development, Security, 158

Background We set out to describe the fine-scale population structure across the Eastern region of Nepal. To date there is relatively little known about the genetic structure of the Sherpa residing in Nepal and their genetic relationship with the Nepalese. We assembled dense genotype data from a total of 1245 individuals representing Nepal and a variety of different populations resident across the greater Himalayan region including Tibet, China, India, Pakistan, Kazakhstan, Uzbekistan, Tajikistan and Kirghizstan. We performed analysis of principal components, admixture and homozygosity. Results We identified clear substructure across populations resident in the Himalayan arc, with genetic structure broadly mirroring geographical features of the region. Ethnic subgroups within Nepal show distinct genetic structure, on both admixture and principal component analysis. We detected differential proportions of ancestry from northern Himalayan populations across Nepalese subgroups, with the Nepalese Rai, Magar and Tamang carrying the greatest proportions of Tibetan ancestry. Conclusions We show that populations dwelling on the Himalayan plateau have had a clear impact on the Northern Indian gene pool. We illustrate how the Sherpa are a remarkably isolated population, with little gene flow from surrounding Nepalese populations. Electronic supplementary material The online version of this article (doi:10.1186/s12864-016-3469-5) contains supplementary material, which is available to authorized users.

Yükseköğretim Kurumlarının Ulusal Alanda Pazarlama Çalışmalar tezi ile, pazarlamanın geçmişi, farklı ülkelerin yükseköğretim sistemlerinin incelenmesi ve örnek alınan üniversitelerin pazarlama çalışmalarını incelenerek karşılaştırılması esas alınmıştır. Pazarlama araçlarının eğitim sistemindeki önemi ve kullanımı üzerine belirlenen kurumların yapmış olduğu markalaşma, uluslararası öğrenci kayıtları ile ilgili çalışmalar incelenmiştir. Kurumların bulundukları ülkelerdeki eğitim sistemi ile birlikte teknolojinin, sosyal medya araçlarının kullanımının pazarlama çalışmalarını etkilediği belirlenmiştir. Marketing of Higher Education Institution in International Area Thesis will evaluate history of marketing; compare their education systems and marketing tools at universities and colleges in different countries. It will explore a variety of trends that have developed within higher education marketing, enrollment, branding, and recruitment. Discussing a close consideration of how technology is impacting higher education, including emerging trends in the use of technology, social marketing channels and relationship marketing. 117

Bu yazı Balkanlar ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkiyi ayrıntılı inceliyor. En başından günümüze kadar Avrupa Birliği´ne giriş olanaklaarı oluşturmak ve buna bir fırsat kazanmak için bu ülkelerin tüm politikalarını analiz ediyor. Özellikle Arnavutluk ülkesi üzerine yoğunlaşarak, Avrupa Birliği´ne üye olmadan once katetmesi gerekne her aşamayı ve bugüne kadar atılmış her adımı araştırmamda paylaşıyorum. The Thesis analyses and examines the relation between the Balkans and European Union, since the very beginning of the negotiations until nowadays, the possibilities of the highly wanted European Integration and the measures that are being taken from all these countries in order to be able to earn an entry ticket to the Union. Concentrating specifically in the country of Albania the study tries to bring in focus all the steps a country should undertake before he becomes a full member of the European Union and what has been done so far. 55

I felt compelled to write this brief essay after glancing through “The Teacher” section of the recent issues of PS. There are several articles exhorting young educators, soon-to-be educators, or those considering pursuing a career in academia to think about what it means to get in front of a classroom and impart that information which we believe will make a world of difference to our students. These eminent scholars with years of cumulative experience offer sage advice, relevant anecdotes, and a rosy perspective on how exploring alternative avenues of information dissemination will make the classroom experience more positive and fruitful for instructor and student alike.

The 1991 demise of the Soviet Union that led to the emancipation of many Central Asian states, also led to a grab for power by a variety of leadership types. Although the characteristics of leadership types in the 1990s were diverse, few followed the pattern of Samuel Huntington's Third Wave of authoritarian transition, whereby authoritarian regimes were abandoned in favor of democratically elected and democratically oriented governments. Historically, Eurasia has had little experience with popular government. This is reflected in the general characteristics of leadership types in the post-Soviet era, which closely follow three regional historical influences - the early Islamic Emperors, the Mongolian Khans and the Russian Tsars (and later Soviet leaders). This article examines the historic influences on Eurasian leadership types and the impact of these types on the politics, societies and economies of these same states. It will be argued that at the current stage of political development, it would ultimately benefit the states of Central Asia to follow, at this time, the most successful Eurasian model to date, that of Kemal Atatürk and Turkey, rather than to push for a fully participatory democracy or sustain the post-Soviet personal dictatorships that have prospered throughout Central Asia. Sovyetler Birliği’nin çöküşü Orta Asya’da bir çok yeni devletin ortaya çıkmasına ve çeşitli yönetim modellerinin oluşmasına neden olmuştur. 1990’lar sonrası yönetim modelleri çeşitlilik göstermesine rağmen bunlardan çok az bir kısmı Samuel Huntington’ın otoriter rejimlerin dönüşümünde Üçüncü Dalga olarak adlandırdığı yolu izlemiştir. Bu tez, demokratik sistemler ve demokratik yollarla seçilmiş hükümetlerin otoriter rejimlere her zaman tercih edileceğini savunmaktadır. Ancak, tarihsel olarak bakıldığında Avrasya bölgesinde seçimle gelen hükümetlere ilişkin deneyimin çok az olduğu görülmektedir. Bu durum Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonrasındaki yönetim modellerinin özelliklerinde de gözlenmektedir. Söz konusu yönetim modelleri esasen üç tarihsel dönemin etkilerinin sonucunda ortaya çıkmıştır. Bunlar İslam imparatorları, Moğol Hanları ve Rus Çarlarının (ve daha sonraki Sovyet liderlerinin) dönemleridir. Bu çalışmada, Avrasya yönetim modellerinin tarihsel etkileri incelenmekte ve bunların söz konusu bölge ülkelerindeki siyasete, topluma ve ekonomik yapılara ne şekilde yansıdığı tartışılmaktadır. Bu çerçevede, halihazırdaki siyasi gelişim seviyeleri çerçevesinde söz konusu ülkelerin, günümüze kadar görülen en başarılı Avrasya modeli olan Türkiye’yi ve Kemal Atatürk’ü örnek almalarının, tam katılımcı demokrasiye geçiş veya Sovyetler sonrası diktatörlük rejimleri alternatiflerine göre çok daha yararlı olacağı belirtilmektedir.