350 results on '"Toker, Mustafa"'
Search Results
52. SÜLEYMANİYE’DE BAYRAM SABAHI ŞİİRİNİN SÖZ DİZİMİ AÇISINDAN İNCELENMESİ
- Author
-
TOKER, Mustafa, primary and ÇAL, Ahmet, additional
- Published
- 2019
- Full Text
- View/download PDF
53. Comparison of visual functions and contrast sensitivities between monoblock hydrophobic acryrlic monofocal and monoblock hydrophobic acryrlic multifocal intraocular lenses
- Author
-
Demirci, Yuksel, primary, Ilker Toker, Mustafa, additional, Bozali, Erman, additional, Ozec, Ayse Vural, additional, Cetin, Bahadir, additional, Dursun, Ayhan, additional, Erdogan, Haydar, additional, Kemal Arıcı, Mustafa, additional, and Topalkara, Aysen, additional
- Published
- 2019
- Full Text
- View/download PDF
54. 6 Şubat 2023 Elbistan (Doğu Türkiye) Depreminin Telesismik Kaynak Ters Çözümü: Fay Kaymasının Uzay ve Zaman Dağılımı.
- Author
-
Utkucu, Murat, Uzunca, Fatih, and Toker, Mustafa
- Subjects
EARTHQUAKES ,GEOLOGY ,CLIMATE change - Abstract
Copyright of Abstract of the Geological Congress of Turkey / Türkiye Jeoloji Kurultayı Bildiri Özleri is the property of TMMOB JEOLOJI MUHENDISLERI ODASI and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2024
55. The Semantic And Snytactic Features Of The Particle Called; 'Göre' With Reference To The Novel Of Kemal Tahir: 'Devlet Ana'
- Author
-
Uygun, Muhsin, Toker, Mustafa, Mustafa Toker: 0000-0002-4311-7044, Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi, Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Selçuk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, and Toker, Mustafa
- Subjects
Kemal Tahir ,Devlet Ana ,Preposition ,Söz dizimi ,“Göre” Preposition ,Edat ,Syntax ,Göre edatı - Abstract
Edatlar (çekim edatları), Türkçenin ilk yazılı kaynaklarından beri cümle kuruluşuna katılan, kelimeler arasında çeşitli anlam ilişkileri kuran görevli kelimelerdir. Yazıda edat terimi dar anlamıyla, çekim edatı (ilgeç) karşılığında kullanılmıştır. Edatlar (çekim edatları), cümle içinde "edat grupları"nı oluşturmakta ve cümlede zarf, sıfat ve isim görevi üstlenirler. Anlamsal olarak bakıldığında bu kelime türünün (çekim edatının) cümleye sebep, miktar, durum vb. anlamlar kattığı görülür. Bu çalışmada, Kemal Tahir'in Devlet Ana adlı romanından hareketle, göre edatının kullanımı ve cümle içindeki anlam özellikleri ortaya konulmaya çalışılacaktır., Prepositions, are the words that in change which participate the construction of the sentences since the first written sources. İn the article, preposition is used in the narrow sense. Prepositions in a sentence create a group of prepositions and they take on a task of adverb, adjective and noun in a sentence. Considering semantically, this kind of word gives meaning of reason, quantity, and situation to the sentence. İn this study the use of ‘’according to’’ preposition and its features in the sentence will be put forward with the help of Kemal Tahir’s novel called ‘’Devlet Ana’’.
- Published
- 2016
56. Recent Progress In Research Of Lake Erçek SeismicSurvey (Less, 2015) Project-II - Source MechanismsOf The Aftershocks In The Lake Erçek Area (EasternAnatolia)
- Author
-
Toker, Mustafa, Tur, Hüseyin, and Pınar, Ali
- Published
- 2017
57. Recent Progress In Research Of Lake Erçek SeismicSurvey (Less, 2015) Project-I - Active DeformationAnd Faulting Patterns Of The Lake Erçek Basin(Eastern Anatolia)
- Author
-
Toker, Mustafa and Tur, Hüseyin
- Published
- 2017
58. FK-ARRAY RESPONSE SIMULATION PARAMETERS OF THE FOUR GLACIAL EVENTS IN GREENLAND DERIVED FROM ARRAY TRANSFER FUNCTIONS BY GPFKSIMULATOR (GEOPSY) SOFTWARE
- Author
-
Kozlovskaya, Elena and Toker, Mustafa
- Published
- 2017
59. 'The Application of Seismic Array-Processing Technique to German Regional Seismic Network (GRSN) using Continuous Waveform Data Analyzing Procedure by Seismic Handler Motif (SHM) Soft-ware'
- Author
-
Toker, Mustafa and Kozlovskaya, Elena
- Published
- 2017
60. IN WHAT ELSE FORM CAN 'BAR MU NE' EXPRESSION – MENTIONED ON TONYUKUK MONUMENT- BE READ?
- Author
-
TOKER, Mustafa
- Subjects
Türk Runik Metinleri-Köktürkçe,Köktürk Bengü Taşları,Tonyukuk Bengü Taşı-bar mu ne? ,Literature ,Edebiyat - Abstract
Orhun bengü taşları üzerinde bugüne gelinceye kadar pek çok okuma çalışması yapılmıştır. Vilhelm Thomsen ve Wilhelm Radloff’la başlayan abideleri okuma çalışmaları bugün de yurt içi ve yurt dışındaki Türkologlar tarafından sürdürülmektedir. Bu okumaların temeli abideleri ilk çözen Thomsen’e ve ilk okuyan Radloff’a dayanmaktadır. Radloff’un ve Thomsen’in okumaları ardından yeni görüşlerle birlikte bugün elimizde bulunan çeşitli yayınlardaki hâli ortaya çıkmıştır.Bu bildiride, Tonyukuk abidesinde geçen ve kaynaklar tarafından “bar mu ne?” şeklinde okunan ibare üzerinde durulacaktır. İbarenin değişik bilim insanları tarafından okunuşu ve anlamlandırılışı verildikten sonra konuyla ilgili kendi görüşümüz ortaya konulacaktır., Many epigraphy reading studies have been made on Orhun Monuments until today. Epigraphy reading studies that started by Vilhelm Thomsen and Wilhelm Radloff are sustained nowadays too by the domestic and foreigner Turkologs. The foundation of these readings are based on Thomsen who first deciphered the runic alphabet and on Radloff who first read the inscription . After Radloff’s and Thomsen’s readings its last form with new comments emerged in several publications.In this paper, we will dwell on the expression read as “bar mu ne” by the sources and mentioned on Tonyukuk Monument. After giving different readings and interpretations by different scientists we will present our own comments.
- Published
- 2017
61. A TRANSLATION OF CÜMCÜMENÂME IN CHAGATAI TURKISH
- Author
-
TOKER, Mustafa and UYGUN, Muhsin
- Subjects
Literature ,Chagatai Turkish,Cümcümenâme,Religious stories,Modern Uigur Turkish,Kesikbaş story ,Edebiyat ,Çağatay Türkçesi,Cümcümenâme,dinî hikâyeler,Yeni Uygur Türkçesi,Kesik Baş Hikâyesi - Abstract
İlk örneğini Harezm sahasında gördüğümüz Cümcümenâme, Anadolu sahasında Kesikbaş Hikâyesi veya Destanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Muhteva olarak örtüşen bu eserlerin yazıldığı sahalara göre farklı dil özellikleri gösterdikleri bilinmektedir. Gerek Harezm sahasındaki ve gerekse Anadolu sahasındaki aynı konulu bu eserlerin manzum oldukları da bilinmektedir. Bu yazıyla tanıtmaya çalışacağımız Çağatay sahasına ait olan eser ise diğerlerinden farklı olarak mensur şekilde kaleme alınmıştır. Katalog kaydında 18. yüzyıl eseri olduğu belirtilen Çağatayca Cümcümenâme’nin kim tarafından yazıldığı veya istinsah edildiği, nerede ve ne zaman kaleme alındığı gibi hususlar bilinmemektedir. Paris’te Biblioteque Nationale’de muhafaza edilen yazma, Kâşgar sahasında istinsah edilmiş olmalıdır. Eser, 16 varaktan ibaret olup yukarıda da ifade edildiği üzere mensur olarak kaleme alınmıştır. Eserin konusunu, Cümcüme Sultan'ın Allahu Teala'ya iman etmemesi sonucu cehennemde şahit olduğu şeyler ve orada maruz kaldığı azaplar oluşturmaktadır. Eserin kahramanları Cümcüme Sultan ile Hz. İsa'dır. Eserde, ölüm, kabir hayatı ve cehennem hakkındaki tasvirler dikkat çekicidir. Eserin, dil özelliklerinden hareketle Çağatay Türkçesinin son dönemine, klasik sonrası döneme ait olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ayrıca yazmada Yeni Uygur Türkçesine ait birtakım unsurların görülmesi, eserin son dönem Çağatay Türkçesine ait olduğunu göstermektedir., Cümcümename, that we saw the first sample in Harezm area, appears as Kesikbaş story or epic. İt is known that these literary Works that overlap as content shows different language features according to fields they have been written. İt is known that these the same subject literary Works whether at Harezm area or Anatolian area are written in verse. This work, that Chagatai area belongs, is written as more different than others as prosaic. İt is not known that Cümcümename belongs to Chagatai area in catalog record in 18th century by whomever is written or is editted when and where is written. The manuscript that is kept in that is editted Biblioteque Nationale of Parismust be that editted in Kâşgar area. The manuscript that is 16 foils, as it mentioned above is written as prosaic the content of the literary work is: perditions Cümcüme sultan has been exposed and things she witnessed in the hell as a result of not believing in god the heroes of literary work is Cümcüme Sultan and prophet İsa depiction of death life of grave and hell in the work is striking. Considering the language characteristics of the work it is not incorrect that the last period of Chagatai Turkish belongs to the period after classical. Visualization of some elements that belongs to New Uigur Turkish in the manuscript shows that this literary work belongs to last term Chagatai Turkish.
- Published
- 2017
62. EARTHQUAKES -TECTONICS, HAZARD AND RISK MITIGATION
- Author
-
Toker, Mustafa
- Published
- 2017
63. The b-Value Analysis of Aftershocks 170 Days After the 23 October 2011 Van Earthquake (M w7.1) of the Lake Van Basin, Eastern Anatolia : A New Perspective on the Seismic Radiation and Deformation Characteristics
- Author
-
Toker, Mustafa
- Subjects
Science / Earth Sciences / Geology - Abstract
In this study, we analyzed the seismic radiation and deformation characteristics of the 2011 Van earthquake during aftershock events with the support of estimated dynamic parameters (seismic b‐value and radiation efficiency, ηR), 3D crustal cross sections of aftershock hypocenters, and deformation styles of Lake Van basin. The resulted variation in the b‐value exhibits two dramatic changes in the b‐value: one (b > 1) during the first 100 days of the mainshock and the other (b < 1) in the last 70 days of the mainshock. The constant b (b = 1) indicates a seismically active time interval and transitional variation in the b‐value from high to low. The estimated b‐value (b >1) reveals that the aftershock sequence comprised a large number of the small and same‐sized events of the Van mainshock due to the extreme material heterogeneity within the rupture zone. This indicates a general decrease in shear stress and increasing complexity in the focal area. The small value (ηR < < 1) of ηR implies that the amount of energy mechanically dissipated during the Van rupture process is large. This reveals that the microscopic breakdown process dominates the rupture dynamics and the whole Lake Van basin. The 3D crustal images of hypocenters suggest that the Van event originated in a strongly heterogeneous fractured setting with the aseismic sedimentary section of Lake Van. The high b‐value combined with the low radiation efficiency (ηR) shows a strongly faulted‐fractured sediment‐rock formation filled with gas‐fluid. This suggests that the seismic energy is intermittently released in the discrete form of aftershock events which is controlled by nonuniform and highly heterogeneous stresses, associated with the deformation style of Lake Van. The frequent redistribution of flickering stresses and nonlinear deformations in the rupture area increase the b‐value and decrease the radiation efficiency.
- Published
- 2017
64. Bilateral −14.0 diopters index myopia successfully treated with cataract surgery: A case report
- Author
-
Toker, Mustafa Ilker, Erdogan, Haydar, Arici, Mustafa Kemal, Kal, Ali, Topalkara, Aysen, and Arslan, Osman Sevki
- Published
- 2006
- Full Text
- View/download PDF
65. Total oxidative stress, paraoxonase and arylesterase levels at patients with pseudoexfoliation syndrome and pseudoexfoliative glaucoma
- Author
-
Dursun, Feyza, Vural Ozec, Ayse, Aydin, Huseyin, Topalkara, Aysen, Dursun, Ayhan, Toker, Mustafa Ilker, Erdogan, Haydar, Arici, Mustafa Kemal, [Dursan, Feyza -- Ozec, Ayse Vural -- Topalkara, Aysen -- Darsun, Ayhan -- Toker, Mustafa Ilker -- Erdogan, Haydar -- Arici, Mustafa Kemal] Cumhuriyet Univ, Sch Med, Dept Ophthalmol, TR-58140 Sivas, Turkey -- [Aydin, Huseyin] Cumhuriyet Univ, Sch Med, Dept Biochem, TR-58140 Sivas, Turkey, arici, mustafa kemal -- 0000-0002-6350-9723, and ARICI, MUSTAFA KEMAL
- Subjects
genetic structures ,lcsh:Ophthalmology ,Clinical Research ,lcsh:RE1-994 ,pseudoexfoliation syndrome ,arylesterase ,oxidative stress ,sense organs ,eye diseases ,paraoxonase - Abstract
WOS: 000361858600024, PubMed ID: 26558214, AIM: To investigate the oxidative stress status of the aqueous humor and serum of patients with pseudoexfoliation (PEX) syndrome and pseudoexfoliative glaucoma (PEG) and to measure paraoxonase (PON) and arylesterase (ARE) levels. METHODS: A total of 78 patients were enrolled in the study, with 26 patients in each separate group. The patients were divided into three groups: the first group entailed PEX syndrome patients, while the second group consisted of patients with PEG and the third group involved patients with no additional systemic diseases, other than the diagnosis of cataract as control. Total oxidative stress (TOS), total antioxidant capacity (TAC), PON, and ARE levels in aqueous humor and serum were measured. RESULTS: TAC, PON and arylesterase levels in aqueous humor and serum of the PEX syndrome and PEG patients were significantly decreased compared with control group (P, Turkish Ophthalmology Society, This study was supported by the Turkish Ophthalmology Society and our study was presented as a poster in the 16th Afro-Asian Congress of Ophthalmology and the 5th Mediterranean Retina Meeting.
- Published
- 2015
66. ESKİ OĞUZ TÜRKÇESİYLE YAZILMIŞ BİR FIKIH METNİ: LEVH-İ MÜBÂREK.
- Author
-
YALDIZ, Havva and TOKER, Mustafa
- Subjects
- *
TURKISH literature , *TURKISH language , *CULTS , *FIFTEENTH century ,TURKISH history - Abstract
After embracing Islam, Turks wrote many works to learn and teach the principles of their new religion. The text that is tried to be introduced in this article is the conclusion of such an endeavour. Levh-i Mübarek is a religious work that was written in plain words and aims to raise the awareness of the people. It consists of some subjects such as prayer, fasting, alms, pilgrimage which are the main subjects of fiqh science. The manuscript has 62 leaves. Some issues like who wrote the Levh-i Mubarak, where and when it was written are not known. As it is understood from the language and vocabulary of the work, the date of its writing should belong to the 15th century and later, and the date of its editing should belong to the 18th century and later. With this study, it is aimed to contribute to both Turkish language and the history of Turkish literature by introducing the manuscript numbered 15 Hk 1032 in Konya Regional Manuscripts Library. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2020
67. TONYUKUK BENGÜ TAŞINDA GEÇEN “BAR MU NE?” (anumRB) İBARESİ BAŞKA NE ŞEKİLDE OKUNABİLİR
- Author
-
TOKER, Mustafa, primary
- Published
- 2018
- Full Text
- View/download PDF
68. Analysis of the Spatial and Temporal Distribution of the 2011 Earthquakes in Lake Van Area and Rupture Complexity of the Aftershock Sequence in Eastern Anatolia, Turkey
- Author
-
Toker, Mustafa, primary
- Published
- 2018
- Full Text
- View/download PDF
69. Microblepharon Leading to Exposure Keratopathy in Edward's Syndrome
- Author
-
DOĞAN, Öznur, primary, ERDOĞAN, Haydar, additional, DURSUN, Ayhan, additional, VURAL ÖZEÇ, Ayşe, additional, and TOKER, Mustafa İlker, additional
- Published
- 2018
- Full Text
- View/download PDF
70. Seismic Hazard Assessment of Lake Van Region deduced from Distributional Dynamics of Hypocenter Activity, Eastern Turkey
- Author
-
Toker, Mustafa
- Published
- 2016
71. The Preliminary Results from High Resolution Seismic Survey of Lake Erçek (LESS-2015 project), Eastern Anatolia
- Author
-
Tur, Hüseyin and Toker, Mustafa
- Published
- 2016
72. The 3-D strain patterns in Turkey using geodetic velocity fields from the RTK-CORS (TR) network (vol 115, pg 246, 2016)
- Author
-
Kutoglu, Hakan Senol, Toker, Mustafa, Mekik, Cetin, and Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi
- Abstract
WOS: 000389388700037
- Published
- 2016
73. Environment and Ecology at the Beginning of 21st Century
- Author
-
Toker, Mustafa
- Published
- 2015
74. CÜMCÜMENÂME'NİN ÇAĞATAY TÜRKÇESİYLE YAPILMIŞ BİR ÇEVİRİSİ
- Author
-
TOKER, Mustafa, primary and UYGUN, Muhsin, additional
- Published
- 2017
- Full Text
- View/download PDF
75. Structural patterns of the Lake Erçek Basin, eastern Anatolia (Turkey): evidence from single-channel seismic interpretation
- Author
-
Toker, Mustafa, primary and Tur, Hüseyin, additional
- Published
- 2017
- Full Text
- View/download PDF
76. Corrigendum to “The 3-D strain patterns in Turkey using geodetic velocity fields from the RTK-CORS (TR) network” [J. African Earth Sci. 115 (2016) 246–270]
- Author
-
Kutoglu, Hakan Senol, primary, Toker, Mustafa, additional, and Mekik, Cetin, additional
- Published
- 2016
- Full Text
- View/download PDF
77. Zahir Bigiyev’in Eserlerinde Kullandığı Dil
- Author
-
TOKER, MUSTAFA
- Subjects
Zahir Bigiyev,Tatar edebiyatı,Tatar Türkçesi,Ölüf Yaki Güzel Kız - Abstract
Tatar edebiyatında iz bırakmış ediplerden birisi olan Zahir Bigiyev, kardeşi Musa Carullah Bigiyev’in aksine ülkemizde çok fazla tanınamamıştır. Zahir Bigiyev’in 3 eseri vardır. Bu eserlerden ikisi roman, birisi ise seyahatnamedir. Romanlarının adları, Ölüf Yaki Güzel Kız Hediçe ve Gönahi Kebair’dir. Maveraü’n-Nehr’e yapmış olduğu seyahati anlatan eserinin adı ise Maveraü’n-Nehir’de Seyahat adını taşımaktadır.Zahir Bigiyev’in eserlerinde kullandığı Tatar Türkçesi, bugün edebî yazı dilinde kullanılan yazı dilinden farklılık göstermektedir. O, Gaspıralı İsmail’in unutulmaz uranı (sloganı) olan “Dilde, fikirde, işte birlik ”in Kazan’daki savunucularından birisi olmuş, bu amaca hizmet için eserler kaleme almıştır. Bu çalışmada, onun eserlerinde kullanmış olduğu Tatar Türkçesi, bugünkü edebî yazı diliyle karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır
- Published
- 2015
78. Halid Said Hocayev ve 'Yeni Elifba Yollarında Eski Hatıra ve Duygularım' Adlı Eseri
- Author
-
TOKER, Mustafa
- Published
- 2015
79. 3D Strain Estimation and Velocity Analysis of Turkey from GPS data
- Author
-
Toker, Mustafa
- Abstract
All the large earthquakes that have occurred in Turkey are largely on the borders of the compressional/extensional strains. However, the nature and characteristics of strain patterns of seismic deformations in Turkey have not yet been reported. This study, for the first time, describes and maps the geographic distribution of the normal and shear strains using the Turkish Real Time Kinematics-Continuously Operating Reference Stations Network (RTK-CORS Network from 2009 to 2012). We analyze the strains with respect to the CORS network and estimate the horizontal/vertical components of strain tensors using GPS velocity data. We utilized the delaunay triangulation model and carried out biharmonic spline interpolation method to obtain the strain component maps. The normal and shear strain variations along the x, y, z-axes and the xy, xz, yz-planes, respectively, show that vertical displacements are quite effective on the tectonic processes. The normal strain in the vertical direction exhibits a structure in coherence with the topography and the extension stands out in the regions with high mountains. The main deformational component is the shear strain on the yz-plane that determines the faulting mechanisms in Turkey. The normal strain along the y-axis and horizontal shear strain on the xy-plane have a great importance in terms of the general movements of the Anatolian Block along the E-W direction. We conclude that the normal and shear strains appear to be a very subtle barometer for tectonic stress conditions within Turkey, and that strain analysis can be of great importance in understanding the nature and characteristics of seismicity of Turkey.
- Published
- 2015
80. Comparison of the effects of bevacizumab and ranibizumab injection on corneal angiogenesis in an alkali burn induced model
- Author
-
Dursun, Ayhan, Arici, Mustafa Kemal, Dursun, Feyza, Ozec, Ayse Vural, Toker, Mustafa Ilker, Erdogan, Haydar, Topalkara, Aysen, ARICI, MUSTAFA KEMAL, [Dursun, Ayhan -- Arici, Mustafa Kemal -- Dursun, Feyza -- Ozec, Ayse Vural -- Toker, Mustafa Ilker -- Erdogan, Haydar -- Topalkara, Aysen] Cumhuriyet Univ, Sch Med, Dept Ophthalmol, Sivas, Turkey, and arici, mustafa kemal -- 0000-0002-6350-9723
- Subjects
genetic structures ,corneal neovascularisation ,sense organs ,bevacizumab ,ranibizumab ,eye diseases - Abstract
WOS: 000307853000008, PubMed ID: 22937503, AIM: To investigate the effects of bevacizumab and ranibizumab on corneal neovascularization in an alkali bum-induced model of corneal angiogenesis. METHODS: Fifteen Wistar-Albino rats were divided randomly into 3 groups after chemical cauterization of the cornea. The first group received a single dose of 0.1mL saline solution as a control group whereas second and third groups received a single dose of 2.5mg bevacizumab or 1mg ranibizumab by subconjunctival injection, respectively. After three weeks, the rat corneas were evaluated by biomicroscopy and corneal photographs were taken. The percentage of neovascularization area, length of the longest new vessel, corneal oedema and corneal opacity scores were assessed. RESULTS: The analysis of digital photographs showed that the percentage of neovascularization area to the total corneal area, the length of the longest new vessel, corneal oedema and opacity scores were significantly lower in both study groups compared to the control group (P
- Published
- 2012
81. Mustafa Kemal Paşa Tarafından Ali Fuad Paşaya Gönderilen Bazı Telgraf, Tebliğ ve Yazışmalar-(I)
- Author
-
TOKER, Mustafa
- Subjects
General Medicine - Published
- 2004
82. Effect of latanoprost/timolol and dorzolamide/tiomolol on intraocular pressure after phacoemulsification surgery
- Author
-
ERDOĞAN, HAYDAR, Ozec, Ayse Vural, Caner, Cengiz, TOKER, MUSTAFA İLKER, ARICI, MUSTAFA KEMAL, TOPALKARA, AYŞEN, [Erdogan, Haydar -- Ozec, Ayse Vural -- Caner, Cengiz -- Toker, Mustafa Ilker -- Arici, Mustafa Kemal -- Topalkara, Aysen] Univ Cumhuriyet, Dept Ophthalmol, Sch Med, TR-58140 Sivas, Turkey, arici, mustafa kemal -- 0000-0002-6350-9723, and ARICI, MUSTAFA KEMAL
- Subjects
integumentary system ,genetic structures ,dorzolamide/timolol ,phacoemulsification ,sense organs ,cataract surgery ,eye diseases ,latanoprost/timolol ,intraocular pressure - Abstract
WOS: 000289913400017, PubMed ID: 22553640, AIM: To evalaute the effect of fixed-combination latanoprost 0.005% /timolol maleate 0.5% and dorzolamide hydrochloride 2% /timolol maleate 0.5% on postoperative intraocular pressure after phacoemulsification cataract surgery. METHODS: This study is a prospective, randomized, double-masked and placebo-controlled. The study included 90 eyes of 90 patients which were scheduled to have phacoemulsification surgery. Patients were randomly assigned preoperatively to 1 of 3 groups (30 eyes of 30 patients). Two hour before surgery, the patients received one drop latanoprost/timolol (group 1), dorzolamide/timolol (group 2) and placebo (group 3, control group). The IOPs were measured at preoperative and postoperative 4, 8, and 24 hours. RESULTS: The preoperative mean intraocular pressure was not statistically significant between both drug groups and control group. In group 1 and 2, the postoperative mean TOP [group1: (14.03 +/- 3.15)mmHg and group 2: (14.16 +/- 4.43) mmHg] at 24 hours were significantly lower than the control group [(16.93 +/- 3.70)mmHg, (P < 0.05)]. In addition, the postoperative mean IOP of group 1 [(14.90? .69)mmHg] at 8 hours was significantly lower than the control group [(17.70 +/- 3.89)mmHg, (P < 0.05)], but there was no significant difference between group 2 [(16.16 +/- 5.23)mmHg] and control group at 8 hours (P > 0.05). CONCLUSION: When compared with placebo, the use of preoperative fixed combination of latanoprost/timolol and dorzolamide/timolol is an effective method for preventing intraocular pressure elevation in 24 hours after phacoemulsification surgery, but did not completely prevent TOP spikes.
- Published
- 2011
83. Additions from Tarsus region to the dictionary of compilation (Derleme Sozlugu) and the dictionary of Mersin Dialect (Mersin Agzi Sozlugu)
- Author
-
Toker, Mustafa, Selçuk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, and Toker, Mustafa
- Subjects
dictionary of dialect ,dictionary of Mersin dialect ,Ağız Araştırmaları ,Researches of dialects ,Ağız Sözlüğü ,Mersin Ağzı Sözlüğü - Abstract
Kitle iletişim araçlarının insan hayatına girmesiyle yerel diller (ağızlar) hızla unutulmaya başladı. Bu durum, ağızları gerek ses (fonetik), gerek yapı (morfoloji), ve gerekse de söz varlığı (vocabulary) açısından derinden etkilemektedir. Türkiye Türkçesi ağızları bu kitle iletişim araçlarının etkisiyle yazı dilinin gramer kurallarına yakınlaşmakta, söz varlığı açısından da gün geçtikçe zayıflamaktadır. Başka bir ifadeyle, yerel diller yazı dilinin ağırlığı altında kendisini muhafaza edemeyerek yazı diline yaklaşmakta, söz varlığı da kullanılmaya kullanılmaya daralmaktadır. Ağızlardaki yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan bu kelimelerin bir an önce kayda geçirilmesi gerekmektedir. Bu zamana kadar konuyla ilgili olarak ülkemizin çeşitli yörelerine ait pek çok çalışma yapılmıştır. Bu çalışma da bu çalışmalara bir katkı olmak üzere hazırlanmıştır., Local dialects have begun to be forgotten rapidly following the mass communication media entered in lives. This situation deeply impacts dialects in terms of sound (phonetics), structure (morphology), and repertory of words (vocabulary). Turkish dialects are approaching the grammarrules of the written language by the impact of the mass communication media and facing weakening in terms of vocabulary by the time passes. In other words, local dialects are approaching the written language be ingunable to protect itself against the pressure of the written language and vocabulary is exposed to wear stemming from not beingused. These words which are facing extinction in the dialects should be registered in no time. Up to this time in this subject many studies belonging to various regions of our country have been done. This study was prepared as an addition to those studies.
- Published
- 2011
84. A statistical view toward the monosylable verbs in Divânü Lügâti't-Türk and their situation in Oghuz and Kypchak dialects
- Author
-
Toker, Mustafa, Selçuk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, and Toker, Mustafa
- Subjects
monosyllable verbs ,Dîvânü Lügâti't-Türk ,Türkiye Türkçesi ,Turkey Turkish, Turkoman Turkish ,Dîvânü Lügâti’t-Türk ,Tek heceli fiiller - Abstract
Bu çalışmada, Türkçenin en sağlam yapılarından birisi olan fiiller üzerinde karşılaştırmalı ve istatistiksel bir inceleme yaptık. Dîvânü Lügâti’t-Türk’te geçen tek heceli fiillerin bugünkü çağdaş Oğuz ve Kıpçak grubu Türk lehçelerindeki durumunu karşılaştırmalı olarak ele alarak istatistiksel sonuçlara ulaşmaya çalıştık. Çalışmamızın temelini Dîvânü Lügâti’t-Türk’teki tek heceli fiiller oluşturmuştur. Karşılaştırmada, Oğuz grubu lehçelerinden Türkmen ve Türkiye Türkçeleri, Kıpçak grubundan ise Tatar ve Başkurt Türkçeleri esas alınmıştır. Bu çalışma sonucunda, Dîvânü Lügâti’t-Türk’teki tek heceli fiillerin bugünkü lehçelerde %68-%76 oranında yaşadığı tespit edilmiştir. Türkiye Türkçesi, ağızlarda yaşayan kelimeler dikkate alındığında, tek heceli fiilleri muhafaza hususunda birinci sırayı alırken, ağızlarda yaşayan kelimeler dışarıda tutulduğunda sonuncu olabilmektedir., In this study, we made a comparative and statistical analysis on the verbs which are one of the most lasting structures of Turkish. We tried to reach statistical results by comparing and analyzing monosyllable verbs mentioned Dîvânü Lügâti't-Türk and their situation in Oghuz and Kypchak dialects. The monosyllable verbs in Dîvânü Lügâti't-Türk form the foundation of our study. In the cross tabulation, Turkoman and Turkey Turkish of Oghuz group of dialects, and, Tatar and Bashkir Turkish of Kypchak group of dialects were taken. As a result of this study, it is discovered that the monosyllabic verbs in Dîvânü Lügâti't-Türk are living in modern dialects in the ratio of 68%-76%. Even though Turkey Turkish takes the first rank with regard to conserving the monosyllable verbs considering the words living in the mouths, it may take the last rank when the words living in the mouths are disregarded.
- Published
- 2010
85. KAZAN TATARCASIYLA YAZILMIŞ BİR DUA KİTABI
- Author
-
TOKER, Mustafa, primary
- Published
- 2016
- Full Text
- View/download PDF
86. Relationship between mean platelet volume and central serous chorioretinopathy
- Author
-
Dursun, Ayhan, primary, Toker, Mustafa Ilker, additional, Ozec, Ayşe Vural, additional, Bozali, Erman, additional, Kirboga, Kadir, additional, Dursun, Feyza Gulac, additional, Erdogan, Haydar, additional, Topalkara, Aysen, additional, and Arici, Mustafa Kemal, additional
- Published
- 2016
- Full Text
- View/download PDF
87. Structural characteristics of the Lake Van Basin, eastern Turkey, from high-resolution seismic reflection profiles and multibeam echosounder data: geologic and tectonic implications
- Author
-
Cukur, Deniz, primary, Krastel, Sebastian, additional, Tomonaga, Yama, additional, Schmincke, Hans-Ulrich, additional, Sumita, Mari, additional, Meydan, Ayşegül Feray, additional, Çağatay, M. Namık, additional, Toker, Mustafa, additional, Kim, Seong-Pil, additional, Kong, Gee-Soo, additional, and Horozal, Senay, additional
- Published
- 2016
- Full Text
- View/download PDF
88. Evaluation of Choroidal Thickness in Patients with Pseudoexfoliation Syndrome and Pseudoexfoliation Glaucoma
- Author
-
Dursun, Ayhan, primary, Ozec, Ayse Vural, additional, Dogan, Oznur, additional, Dursun, Feyza Gulac, additional, Toker, Mustafa Ilker, additional, Topalkara, Aysen, additional, Arici, Mustafa Kemal, additional, and Erdogan, Haydar, additional
- Published
- 2016
- Full Text
- View/download PDF
89. Evaluation of Choroidal Thickness in Patients with Primary Open Angle Glaucoma and Pseudoexfoliation Glaucoma
- Author
-
DURSUN, Ayhan, primary, TOKER, Mustafa İlker, additional, VURAL ÖZEÇ, Ayşe, additional, DOĞAN, Öznur, additional, DURSUN, Feyza Gülaç, additional, ERDOĞAN, Haydar, additional, TOPALKARA, Ayşen, additional, and ARICI, Mustafa Kemal, additional
- Published
- 2016
- Full Text
- View/download PDF
90. Köktürkçede yön bildiren kelimeler ve bunların okunuşuna farklı bir bakış
- Author
-
TOKER, Mustafa and Selçuk Üniversitesi
- Subjects
Tarih ,Yön bildiren kelimeler ,Köktürkçe-Orhun Abideleri-yön bildiren kelimeler-biriye,ḳurıya,yırıya,birye,ḳurya,yırya ,Köktürkçe ,Directional words ,Orkhon Inscriptions ,Orkhon Turkish ,Orkhon Turkic-Orkhon Inscriptions-directional words-biriye,ḳurıya,yırıya,birye,ḳurya,yırya ,Orhun Abideleri - Abstract
Url: http://sutad.selcuk.edu.tr/sutad/article/view/599, Köktürkçe metinlerde “bir, ḳur, yır” veya “biri, ḳurı, yırı” şekillerinde okunan yön bildiren kelimeler, Köktürkçeden sonraki dönem metinlerinde bulunmamaktadır. Bu sebeple bu kelimelerin köklerinin “bir, ḳur, yır” şeklinde mi, yoksa “biri, ḳurı, yırı” şeklinde mi olduğu kesin olarak bilinememektedir. Bu çalışmada sözü edilen kelimelerin köklerinin “bir, ḳur, yır” şekillerinde oldukları iddia edilmekte ve bu iddia ispat edilmeye çalışılmaktadır., The directional words, that are read as "bir, kur, yır" or "biri, kurı, yırı" in Kokturkish texts, have not existed in post-Kokturkish period texts. Therefore it can not be definitly known whether the roots of these words are "bir, kur, yır" or "biri, kurı, yırı". In this study it is asserted that the roots of these words are "bir, kur, yır" and this assertion is tried to be proven.
- Published
- 2013
91. YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ 23 EKİM ve 9 KASIM 2011 VAN DEPREMLERİ RAPORU
- Author
-
SENGUL, M. ALPER, BOR, Mesut, Özvan, Ali, Köse, Onur, Aras, İsmail Aydın, Akkaya, İsmail, Selçuk, Levent, Akın, Müge, Akın, Mutluhan, and Toker, Mustafa
- Published
- 2012
92. Intraocular pressure menagement with transpalpebral tonometry
- Author
-
TOKER, Mustafa and DURSUN, Ayhan
- Subjects
Göz içi basıncı,transpalpebral tonometri ,genetic structures ,sense organs ,İntraocular pressure,transpalpebral tonometry ,eye diseases - Abstract
Applanation tonometry is the method of measuring intraocular pressure (IOP) with instruments the corneal surface. The Goldmann applanation tonometer (GAT) is regarded as the “gold standard’’ of measuring IOP. An irregular and opaque corneal surface compromises IOP measurement by Goldmann applanation tonometry. In such cases accurate measurement without corneal contact would be applicable. The transpalpebral tonometer is new method and measures IOP without corneal contact through the eyelid., Applanasyon tonometrisi kornea yüzeyinden aletler kullanılarak göz içi basıncı ölçen bir yöntemdir. Goldman applanasyon tonometrisi göz içi basınç ölçümünde altın standart olarak görülmektedir. Düzensiz ve opak kornealarda Goldman applanasyon tonometrisi ile göz içi basınç ölçümü güçleşmektedir. Bu gibi durumlarda korneaya temas olmadan ölçüm yapmak daha uygun olacaktır. Transpalpebral tonometri korneal temas olmadan göz kapağı üzerinden göz içi basıncı ölçen yeni bir metoddur.
- Published
- 2012
93. Van Gölü Havzasının Tektonik ve Sismolojik Özellikleri
- Author
-
Ecevitoğlu, Berkan and Toker, Mustafa
- Published
- 2012
94. Van Gölü Havzasının Tektonik ve Sismolojik Özellikleri
- Author
-
Toker, Mustafa and G.Berkan Ecevitoglu
- Published
- 2012
- Full Text
- View/download PDF
95. Eritrosit Membranı Lipit bileşimi üzerine sigaranın etkisi
- Author
-
Toker, Mustafa, Serim, Fehmi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Kimya Ana Bilim Dalı, Toker, Mustafa, and Kimya Ana Bilim Dalı
- Subjects
Chemistry ,Cholesterol ,sigara ,lipid ,eritrosit membran ,Erythrocyte membrane ,Thin layer chromatography ,Cigarette ,Lipids ,Kimya ,fosfolipid - Abstract
Bu araştırmada; sigaranın eritrosit membranı lipidleri üzerine etkisi araştırılmıştır. Membran akışkanlığında önemli bir kriter olan COL/PL ve SM/PC oranları üzerine etkileri 20'şer kişilik üç gurup arasında karşılaştırıldı. Eritrosit membran fosfolipit tayini ince tabaka kromatografısi ile, membran kolesterol tayini ise kolesterol oksidaz metoduyla enzimatik olarak belirlendi. Sigara içen fabrika işçilerinin membran total fosfolipid ortalama değeri 3,407+0,308 mg/1010 hücre, total kolesterol 1,480+0,104 mg/1010 hücre, KOL/PL oranı ise 0,438+0,049 olarak fosfolipid fraksiyonlarının % olarak ortalama değerleri ise PC 30,748+1,430, PE 24,590+2,548, PS 18,674+2,998, SM, 26,137+1,249, SM/PC oranı ise 0,851+0,050 olarak bulundu. Sigara içmeyen fabrika işçilerinin; ortalama total fosfolipid değeri 3,136+0,162 mg/1010 hücre, total kolesterol 1,194+0,098 mg/1010 hücre, COL/PL 0,381+0,031, fosfolipid fraksiyonlarının % olarak ortalama değerleri ise PC 33,142+1,742, PE 29,638+2,289, PS 14,188+1,041, SM 22,888+1,512 ve SM/PC oranı 0,693+0,061 olarak bulundu. Kontrol gurubu kişilerin; ortalama total fosfolipid miktarı 3,098+0,267 mg/1010 hücre, total kolesterol, 1,163+0,086 mg/1010 hücre, COL/PL oranı ise 0,378+0,034 dür. Fosfolipid fraksiyonlarının % olarak ortalama değerleri ise; PC 33,444+1,816, PE 29,555+2,118, PS 14,378+1,012, SM 22,707+1,219 ve SM/PC oranı ise 0,681+0,055 olarak bulundu. İstatistiksel değerlendirme sonuçlarına göre, sigara içenlerle diğer iki gurubun tüm parametre değerleri arasında anlamlı bir farklılık(p( 0.05) varken, sigara içmeyen işçiler ile kontrol gurubu arasında anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir. Sigara içiminin devamı halinde kolesterol ve fosfolipid değerleri ile, COL/PL ve SM/PC oranlarındaki değişimin membran akışkanlığını olumsuz yönde etkilediği görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Sigara, Eritrosit Membran, Fosfolipid, Lipid In this study,the effect of smoking on the human erythrocyte membrane lipid composition was studied.The ratios of COL/PL and SM/PC, which are the significant criteria for erithrocyte membrane fluidity, were compared between smokers and non-smokers control of each was consist of 20 subjects.The amount of erithrocyte membrane phospholipid was determined by the methot of Thin layer Cromatography. Determination of membrane cholestrol level was performed ( the methot of cholestrol oxidase ) enzimaticaly. The avarage membrane phospholipid values for smokers who have been working in Tokat Cigarette Factory, was 3,407 ± 0,308 mg/10 l0 cell. Total cholesterol values were 1,480 ±0,104 mg/10 I0 and the ratio of K.OL/PL were 0,438 ± 0,049.The avarage of phospholipid fraction values as percentages were PC 30,748 ± 1,430, PE 24,590 ± 2,548, PS 18,674± 2,998, SM 26,137 ± 1,249 respectively and the ratio of SM/PC was 0,85 1± 0,050. The values for total phospholipid,total cholestrol, KOL/PLfor non-smokers workers in cigarette factory were 3,136 ± 0,162, 1,194 ± 0,098, 0,381± 0,031 respectively.The avarage of phospholipid fraction value as percentages were PC 33,142 ± 1,742, PE 29,638 ± 2,289, PS 14,188 ± 1,041, SM 2,888 ±1,512, and the ratio of SM/PC 0,693 ± 0,061 respectively. The total values for phospholipid,cholesterol and COL/PL ratio for those in control groub were 3,098 ± 0,267, 1,163± 0,086, 0,378 ± 0,034 respectively.The avarage of persantage valve for phospholipid fraction were PC 33,444 ± 1,816, PE 29,556 ± 2,1 18, PS 14,378 ± 1,012, SM 22,707 ± 1,219 and the ratio of SM/PC 0,681 ± 0,055 respectively. From the results obtained for all criteria for smokers,non- smokers and those in control group, a significant difference was found. On the other hand,the difference between non-smokers and control group subjects was nonsignificant.The contination of smoking is thought to change COL/PL and SM/PC ratios that will have a negative effect on membrane fluidity. Key words : Cigarette.Erythrocyte membrane,Phospholiphids, Lipid 67
- Published
- 2000
96. Tectonic and magmatic structure of Lake Van basin and its structural evolution, Eastern Anatolia accretionary complex (EAAC), East-Turkey
- Author
-
Toker, Mustafa, Şengör, A. M. Celal, and İklim ve Deniz Bilimleri Anabilim Dalı
- Subjects
Geophysic researches ,Geophysics Engineering ,Igneous rocks ,Jeofizik Mühendisliği ,Geology ,Geotectonics ,Magma interactions ,Geodynamical structure - Abstract
Yeryüzündeki önemli dağ oluşum kuşaklarından birisi olan Doğu Anadolu Yığışım Karmaşığı (DAYK), yer bilimsel tüm alt disiplinlere ilişkin doğal fenomenleri ve süreçlerini teşkil eden bütüncül bir yer laboratuvarı konumundadır. Dalma/batma-yığışım, litosfer ayrılması ve kabuksal sıkılaşma süreçlerini kapsayan, bir çok yerbilimsel disiplin birbiri ile ilişkili olarak bölgeyi temsil etmektedir. Farklı zaman ölçeklerinde olmak üzere, bu disiplinler, Türkik tipindeki dağ oluşum kuşaklarında gerçekleşen, çarpışma sonrası kabuk oluşum süreçlerine önemli ve kiritik denebilecek katkılarda bulunmaktadırlar. Litosfer ayrılmasının bir sonucu olarak, DAYK, Tetisçevresi süperorojenik sistemlerdeki litosfer ayrılması fenomeninin küresel etkilerine sahip gibi görünmekte ve aynı zamanda, litosfer ayrılmasına bağlı olarak Türkik tipindeki küçük ölçekli ve sıcak dağ oluşum kuşaklarının en belirgin örneğini oluşturmaktadır. Türkik tipinde, çok genç bir dağ oluşum kuşağı olarak DAYK, şiddetli, kıta ortası ince kabuk deformasyonu, doğrultu atımlı havza oluşumu ve orografik çökelme sistemine bağlı olarak gelişen gerilmeli alkalin magmatizması oluşturabilen kabuk tektoniği ve magmatizmasını bünyesinde barindırmaktadır. DAYK'ın, ana tektonik blokları sınırlayan zayıf ve dirençsiz kenet zonlarının bindirme şeklinde dilimlenmelerine neden olan aktif sıkışmalı levha olma özelliği nedeniyle, bu küçük orojenik sistem, çarpışma sonrası süreçler boyunca, tektonik ve magmatik yapısı içerisinde sert gradiyentlere sahip aşırı bir karmaşıklık örneği sergilemektedir.Anlaşılacağı üzere, DAYK'ın çarpışma sonrası evrimsel gelişimine dair ortaya atılabilecek soru ve sorgulamalar, Türkik tipindeki bir orojenik kuşak içerisindeki yığışım kaması havzalarının deformasyon biçimlerinin ve tektonik oluşumlarının anlaşılmasıyla cevaplandırılabilir. Bu kama havzalarının en belirgin olanı, orojenik doğrultuya paralel olarak gelişmiş olan Van Gölü çukurluğudur. Bu çukurluk, DAYK'ın rotasyonel kısımlarının derinliğine yerleşmiş ve bindirmelerle sınırlanmış bir bölgedir. Bu göl havzası, Bitlis Pötürge masifinin Kuzey sınırına, Muş kenet kuşağı boyunca yerleşmiş ve DAYK'ı, BPM'den ayırmaktadır. Van Gölü, aynı zamanda litosferik yapının bulunmadığı ve sıcak astenosferin yukarı domlaşma gösterdiği bölgede bulunmaktadır, bu nedenle, göl yaklaşık 2 km' lik yüksekliğe sahip dom şeklinde bir morfoloji göstermekte ve Van Gölü Domu olarak bilinmektedir. Gölün dom şeklindeki morfolojisi, kabuk oluşturma, kabuksal yoğunlaşma süreçlerini ve litosferik ayrılmanın yüzeysel etkilerini çok iyi bir şekilde temsil edebilen morfolojik bir paradigma olarak kendisini hissettirmiştir. Van Gölü Domu'nun anatomik yapısı sünek, zayıf, dirençsiz havza oluşumlu orojenik bir yapıyı açıkça gösterebilmekte ve aynı zamanda göl'ün hem morfolojik ve hem de limnolojik karekteristiği, yığışım karmaşığının domlaşma merkezinde plato riftleşmesi fenomenin orojenik özelliklerini ve temel yapının yeniden harekete geçmesini göstermesi bir sürpriz olarak karşılanmamalıdır.Van Gölü, diğer dağ oluşum kuşaklarında çarpışmayla oluşan benzeri göllerle kıyaslandığında (Baykal gölü), Van Gölü'nün yeteri kadar çalışılamadığı ve jeofizik özelliklerinin ise beklenilen düzeyde olmamakla beraber, henüz anlaşılamadığı görülmektedir. Sonuçta, kompleks bir plato sisteminde yerleşke gösteren Van Gölü'nün gerçek manada bütüncül olarak anlaşılması hala sağlanamamıştır. Bu yetersizlik, önemli bir eksikliğide beraberinde getirmiştir. Bu eksikliğin gösterdiği en önemli unsur şudur ki, Van Gölü ve çevresi aslında, incelmiş sıkışmalı bir kabuk yapısının, ergime magmatizmasının ve gerilmeli magmatizmanın nüfuz edebildiği, çarpışma sonrası açılmış sutur zonlarının önemini göstermektedir. İfade edilen bu süreçler, yükselen magmatik malzemenin kabuğun içerisinden yüzeye doğru nasıl taşındığı ve volkanik ya da magmatik bir ortam içerisinde yakın çevreyle nasıl bir ilişkiye girdiğini göstermektedir. Bütün bu süreçlerin ardışık gelişimi, göl'ün temel yapısındaki bir çok karmaşık ilişkiyi gösteren, bir çok değişken parametreye sahip ve zayıf temel bağlantılı, çok bileşenli bağ sistemlerinin dinamik yapının anlaşılması üzerinde temellenmiştir. Göl temel yapısına ve havza marjin zayıflaşmasına çok yönlü bir yaklaşım, göl altı litosfer ayrışması ve kopması olaylarının, üst kabuk tektoniği ve magmatizmasının göreceli rollerine ışık tutmaktadır. Bu durum, üst kabuk kontrollü sismik aktiviteye ve sismik aktivitelere havzanın verdiği cevaba ilişkin derin bir bakış açısının oluşmasını sağlamaktadır ve aynı zamanda, sıkışmalı kabuğun homojen olmayan, anizotropik değişkenliğine dair önemli bir etkinin varlığınada işaret etmektedir.Bu araştırmanın bir önceki safhasında, patlama şeklinde gerçekleşen magma akıntılarının ve uzun peryotlu sismik aktivitelerin, göl sınırlarındaki gerilmeli ve yanal-genişlemeli faylar boyunca, sığ sedimanter seviyelere doğru yükselim gösteren magmanin gazını salıvermesi süresince oluşan, yüksek basınçların ve gazca zengin magmatik aktivitelerin sonuçları olduğu ifade edilmişti. Göl havzasında etkinlik gösteren bir takım deformasyonlar, örneğin sismik olarak aktif magma hidrotermal oluşumlar, magmatik malzemenin açığa çıkmasına izin veren, yukarı doğru magma yükselimi ve soğuyan magma kütlesini çevreleyen kırık ve çatlakların oluşumu olarak nitelendirilmiştir. Bu türden belirgin karakteristik oluşumlar, ortamı belirleyen fiziksel ve kimyasal koşullar üzerinde volkano-magmatik girdilerin etkisini yansıtmaktadır. Bu türden girdiler, belirli bir derinlikteki, magmatik bir oluşum tarafından serbest bırakılan akışkanlar ve yeraltı suyu arasındaki ilişkilerden kaynaklanan sıcak gaz ve sıvıları içerebilmektedir. Bu nedenle, Van Gölü havzası, hem Doğu Türkiyedeki kıta içi kabuk deformasyonunun karakteristik doğasını ve hem de Türkik tipindeki bir orojenik kuşak içerisindeki kıta içi deformasyon kuramının farklı görüşlerini daha iyi anlayabilmek için bütüncül bir pencere görevini üstlenmiştir. Böylece, bu araştırma orojenik aktivite sonrası bir takım süreçlerin, bir takım kiritik konularını incelemekte ve yeryüzündeki yığışım kaması havzalarının en belirgin örneğini ve bu örneğin, neotektonik süreç boyunca devam edegelen kabuksal gelişimini tartışmaktadır.Van Gölü araştırmasının temel amaçları arasında, yığışım prizması şeklinde oluşum gösteren orojenlerdeki tektonik ve magmatik süreçlerin yeniden incelenmesi ve kıtasal kabuğun evrimi ve oluşumundaki rolününü anlaşılması da yer almaktadır. Van Gölünün temel yapısını oluşturan yığışım kamalarının çarpışma sonrası dinamiğini and bu kamaların Van Gölü havzasının oluşumundaki etkin rolünü anlayabilme ihtiyacı, bu çalışma süreci boyunca sürekli olarak kendini hissettirmiştir.Özellikle, yığışımlı olarak oluşan orojenlerin ve ilgili kama şeklindeki havzaların, neden tektonik bir kararsızlığa doğru evrildiğini, havza sınırlarının neden zayıfladığı livve temel yapının neden harekete geçtiğine dair bir takım yapısal problemlerin varlığına dikkat çekilmiştir. Ayrıca, bindirme dilimi blok rotasyonuna neden olabilen ve doğrultu atımlı ve gerilmeli havza sistemleri oluşturabilen, yığışım kaması havzalarında, kinematik sınır koşullarınını nasıl ve ne türden değişimler gösterebileceği amaçlanmıştır. Bilimsel verinin elde edilmesi ve araştırma konusunun metodolojisi, Uluslararası Kıta Delme Programının (UKDP) 2004 yılı PaleoVan projesi dahilinde gerçekleşen sismik veri ekipmanına, çok kanallı sismik yansıma profillerine ve yüksek çözünürlüklü GeoChirp sistemine dayanmaktadır. Havza analizi için, sismik sekans stratigrafisinin temel yorumlama teknikleri uygulanmıştır ve tasarlanan havza modeli için, bazı özel yaklaşım teknikleri geliştirilmiş ve bunlar etkin bir şekilde kullanılmıştır. Çok kanallı sismik yansıma ve yüksek çözünürlüklü GeoChirp verisinin analitik olarak değerlendirilip yorumlanması, dalan litosfer ayrılması ve dolayısıyla dalma batma sisteminin yeniden organize olmasına cevaben oluşan bir takım segmentleri belirleyen Neojen ayrılmasının jeolojik sonuçlarını da tartışmayı kapsamaktadır. Bu tür olayların sismik yapısal yorumlanması, bütün bir Türkik tipi orojenik sistemin detaylı anlaşılmasını gerektirmiştir.Van Gölünün sismik yansıma profillleriyle araştırılmasında, yüksek kaliteli veri setinin, yüksek orandaki hassasiyeti ve ölçüm doğruluğu, tektonik ve magmatik olayların en doğru tahminini verebilmiştir. Sismik yansıma metodu kullanılarak gerçekleştirilen bu çalışma, Van Gölü havzasındaki orojenik yapının tektonik ve magmatik kaydını göstermek ve yorumlamak için bazı ilksel sonuçları ve bu sonuçların gerektirdiği bir takım yapısal olayları aşağıda sıralamıştır. Göl havzası içerisinde ve havza boyunca gözlemlenen deformasyonların sismik yapısal yorumlanması, temel yapının yeniden harekete geçmesi, terslenme tektoniği, kenet zonuna paralel gerilme ve doğrultu atım deformasyonu, ayrıca gerilme magmatizması, magma hidrotermal sediment deformasyonları ve magmatizma sonrası hidrotermal alterasyonların açık delillerine öncülük etmiştir. Bu türden bulgularla ilgili olarak henüz cevaplanmamış bir çok soru varsada, Göl'ün genişlemeli olarak faylanmış kenarlarında göç ederek ilerleyen magmatizmanın yapısal olgunlaşmasına dair bir takım model tasarıları önerilebilmektedir. Örneğin, yapısal olgunlaşma süreci boyunca, Göl su kolonuna sokulum gösteren magmatik yükselimler, magma içeriğini, geçirgenliğini ve bir takım jeofiziksel özellikleri etkilemekte ve böylece, daha önce yapılmış Helyum izotop çalışmaları tarafından da rapor edildiği üzere, Göl suyunun kimyasal içeriğinde ciddi bir etkiye neden olmaktadır. Sismik yansıma verisi, tektonik ve magmatik anomalilerin, kayda değer karmaşıklarını ortaya çıkarabilmiş ve Göl'ün gerilmeli ve yanal-genişlemeli tektonik evrimini açıklayan doğrultu ve/veya oblik atım deformasyonunun yapısal ifadelerini göstermiştir. Sismik yapısal deliller, aynı zamanda, sığ derinliklere yerleşmiş, eğim atımlı genişlemeli faylarda oluşan atımın, Göl'de oluşabildiğini göstermiştir. Fakat, bununla beraber, sığ derinlikli ve küçük açılı genişlemeli sıyrılma faylarındaki atımların varlığına ve mekaniğine dair çelişkiler halen mevcuttur. Bu durum, Van Gölü havzasının yapısal ve sedimanter evriminin bütüncül olarak anlaşılmasını gerektirmiştir. Sismik yansıma ve GeoChirp kesitlerinin karşılaştırmalı tektonik, yapısal ve sedimanter yorumu ve üretilmiş olan tektonik-deformasyon-morfo-topografik haritalar aşağıda sıralanan ilksel sonuçları ortaya koymuş ve Van Gölü'nün, hem tektonik ve hem de sedimanter evrimine ışık tutmuştur.Tatvan havzasındaki sedimanlar, B-D olarak yerleşke göstermiş yarı-graben sistemini yaratan genişlemeli bir fazın oluşum süresi boyunca çökelmiştir. Merkeziyarı graben sisteminin ilksel oluşumuna dair herhangi bir hassas yaşlandırma verisi bulunmamaktadır, ama bölgesel korelasyonlar, graben sisteminin Pliyosen boyunca gelişmeye başladığını önermektedir. Merkezi Tatvan havzası, yanal-genişlemeli ve yanal-sıkışmalı bir sistem içerisinde hareket eden doğrultu atımlı faylar tarafından kontrol edilmektedir. Doğrultu atım sistemi, Güney sınırda negatif ve Kuzey sınırda pozitif çiçek yapısına sahiptir, böylece horst şeklindeki yükselimlerin ve graben şeklindeki çukurlukların oluşmasına neden olmuştur. Bu tektonik faz, Kuvaterner döneminde gerçekleşmiştir. Geç Kuvaterner döneminde ise, yanal-sıkışmalı tektonik, merkezi Tatvan havzasının Kuzey sınıra doğru sığlaşmasına neden olmuştur. Böylece, Kuvaterner döneminde maksimuma ulaşan yanal-sıkışmalı tektonik aktivite, Göldeki bütün bir çökel dolgusunun deforme olmasına, kıvrımlanmasına ve faylanmasına neden olmuştur. Sismik yapısal yorumlama, eski döneme ait yaşlı yapıların, Pliyo-Kuvaterner yaşlı genişlemeli ve doğrultu atım süreci tarafından ve özellikle Pliyo-Pleyistosen dönemi boyunca, yeniden hareket geçtiğini göstermiştir. Faylanma ve kıvrımlanmanın zamansal oluşum süreci temel alındığında, merkezi Tatvan havzası ve Van Gölü'nün yapısal evrimi aşağıdaki gibi özetlenebilir:Genişlemeli faz boyunca belirginleşen en dikkat çekici yapı riftleşme-yarılma sürecidir, bu süreç merkezi yarı-grabeninin, iç havzaların ve horst şeklindeki yükselim yapılarının oluşmasına ve aynı zamanda da eski yapıların yeniden harekete geçmesine neden olmuştur. Bu faz boyunca, havza dolgusu, genişleme süreciyle eş zamanlı olarak gelişen sedimentasyona maruz kalmıştır (genişlemeyle eş zamanlı sedimentasyon). Bu faz'ın Kuvaterner evresi boyunca, riftleşmenin bitişi ve havza genişlemesi süreçlerine, doğrultu atımlı faylanmaya ilaveten, Kuzey sınırında yanal-sıkışmalı and Güney sınırında yanal-genişlemeli faylanma eşlik etmiştir. Faylanma doğrultusu genel hatlarıyla Doğu-Batı olarak gerçekleşmiştir. Aynı evre boyunca, genişlemeli deformasyonun ortaya çıkışı, genişlemeli çatlak ve yarıklara, sıçramalı faylara, yarı-graben oluşumuna ve graben tipindeki iç havzalara neden olmuştur. Merkezi Tatvan havzasının bütüncül olarak yapısal terslenmesini sağlayan genişlemeli evre, daha önce var olan ters fayların doğrultusu boyunca, doğrultu atım yapılarının oluşmasına neden olmuştur. Bu genişlemeli evre, Göl'ün Kuzey ve Güney sınırları boyunca oluşan sol ve sağ yanal doğrultu atım faylarla, yapısal olarak uyumludur, bu uyum özellikle, Güney sınırında yerleşke gösteren kıta içi Muş kenedi boyunca belirgindir.Sol yönlü yanal-sıkışmalı tektonik rejim, Kuzey sınırı boyunca gözlemlenen, geriye bindirmeleri, kıvrım ve horst yapılarını ve iç havzaları oluştururken, Muş kenedi boyunca uzanan Güney sınırındaki sağ yönlü yanal-genişlemeli tektonik aktivite, Güney Doğu deltasında çökelmeyle eş zamanlı olarak gelişen ve küçük ölçekli sıçramalı faylarla sınırlanmış genç bir çek-ayır iç havzasını oluşturmuştur. Göl`deki iç havzalar, Güney sınırdaki sağ yönlü sıçramalı, yanal-genişlemeli makaslama zonu ve Güney Doğu deltasındaki çek-ayır havza geometrisi ve kinematik yapısı dikkatle incelendiğinde, gerilmeli stresin, Batı sınırdaki genişlemeli ve yanal-genişlemeli rejim boyunca, Doğu-Batı olarak yönlendiğini ve Güney Doğu deltasının Batı sınırında yerleşke gösteren iç havzaların ?sfenokazm? adı verilen, çek-ayır mekanizmasıyla oluştuğunu işaret etmiştir. Göldeki yapısal unsurların yeniden hareketlenmelerinin bir sonucu olarak, yanal-genişlemeli gerilme rejimi bütünüyle Göl'e hakim olmuştur.Güney ve Batı sınırlardaki yanal-genişlemeli rejim, genişlemeli merkezi graben havzası ve iç havzalar serisinin oluşumuna olanak tanımıştır, merkezi havza ve iç havza serilerinin oluşumunu, Geç Kuvaterner dönemine kadar uzanım gösterensedimentasyon ve çökme peryotları izlemiştir. Bu süreç boyunca, Güney'de, Muş kenedi boyunca gelişme gösteren, makaslama zonunun Doğu-Batı uzanımlı olarak doğrultu atım mekanizmasıyla ilerlemesi, Bitlis Pötürge-Masifi (BP-M) ve Doğu Anadolu Yığışım Karmaşığı (DAYK) arasındaki sınırda yer alan, eski bir kıta içi sıkışma-kilitlenme zonunu etkileyerek ederek yeniden harekete geçirmiştir. Son Pliyosen döneminden başlayarak günümüze kadar devam eden, önemli bir tektonik olay, Göl'ün Güney sınırını ve Güney Doğu deltasının Batı sınırını ciddi bir şekilde etkilemiştir. Bu tektonik hareketin bölgesel mekaniği, litosferik ayrılma, astenosferik domlaşma ve incelmiş kabuk yapısıyla çok yakından ilgili olmuştur. Sonuç, Muş kenet zonunun, Doğu-Batı doğrultulu sağ yönlü yanal-genişlemeli olarak yeniden hareketlenmesi olmuştur. Muş kenedi boyunca gelişen sağ yanal hareketin etkisi, Göl'ün Batı ve Kuzey sınırları başta olmak üzere, havza ölçeğinde yeni bir gerilme rejimi oluşturmuş ve Göl'ün yapısını ciddi bir şekilde karmaşık hale getirmiştir. Bu durum, genç oblik atımlı fayların, daha önce havzada var olan, eski zayıflık zonlarını temsil ettiğini işaret etmektedir ki, bu zayıflık zonları sintetik/antitetik, sol-yanal/sağ yanal doğrultu-atımlı faylar olmak üzere yeniden hareketlenmişlerdir. Bu faylar, Çarpanak ve Göl içi blok yükselimleri başta olmak üzere, ilksel olarak oluşmuş bindirme yapılarına doğru yanal geçişlilik özelliği gösterirler ve fayların Doğu-Batı doğrultularında ise ciddi bir değişim gözlenmemektedir.Göl de genişlemeyle eş zamanlı oluşan yapısal durum, sınır faylarına doğru eğimlenen ve bükülüm gösteren, yarı paralel sismik yansıtıcıların varlığıyla karekterize edilmiştir. İçsel sismik yansıtıcılar sıklıkla, merkezi graben havzasının derin kesimlerinde transparan ve süreksiz yansıma özellikleri göstermekte ve temel yapıdan, gerilme ile eş zamanlı olarak oluşmuş kesimlere doğru, sismik yansımada keskin bir değişimi işaret etmektedir. Sismik kesitlerin tektonik ve sedimanter yorumu, Van Gölü havzasının yapısal gelişiminin, büyük bir olasılıkla Pliyosen zamanında gelişmiş yarı graben sistemini üreten genişlemeli bir süreç tarafından başlatılmış olduğunu ileri sürmüştür. Genişlemeli yarı graben sisteminin gelişimine, Gölde'ki temel platformunu tümüyle kaplayan ve iç graben havzalarını dolduran kalın sedimanter tabakaların çökelimine imkan veren havza ölçekli bir transgresyon eşlik etmiştir. Kuzey Doğu Erek deltası ve Çarpanak çıkıntı zonunun sınırları boyunca gelişme gösteren, açısal uyumsuzluk yüzeyi ve genişlemeyle eş zamanlı oluşmuş yapısal durum arasındaki ara dokanak düzlemi, lokal olarak, Geç Miyosen ve Kuvaterner sınırı olarak tespit edilebilir. Bu uyumsuzluk dokanağı, merkezi graben alanına ve iç havzaların merkezine doğru, paralel uyumsuzluk geçişliliği göstermektedir. Sedimanlar, horst şeklindeki yükselimlerden aşınarak merkezi grabende çökelmişler ve aynı zamanda, iç havzaların dolmasını sağlamışlardır. Bu olaya, transgresif bir döngü eşlik etmiştir. Göl temel yapısını kaplayan transgresyon, horst-graben tektoniği ve sedimentasyonu sistemi tarafından kontrol edilmiştir. En son deformasyon Kuvaterner zamanı boyunca oluşmuş, Çarpanak bloğunu yükseltmiş ve merkezi Tatvan havzasındaki transpresyonal bir kıvrım sistemini üretmiştir. Bu dönem boyunca Göl'de oluşmuş tektonik unsurlar, blok faylarının, doğrultu atımlı faylar olarak yeniden hareketlenmerinin bir sonucu olmuştur ki, bu faylar daha önce oluşmuş bindirme-kıvrım sistemini kesmektedir.Pre-Kuvaterner yaşlı temel kaya olan Çarpanak bloğu Çarpanak burnundan, Tatvan havzasının Doğusuna doğru açığa çıkarak mostra vemiştir. Bu temel yapısı, delta çökelleri tarafından uyumsuz olarak üzerlenmiş metamorfik kayalar veya kireçtaşı yapılarından oluşmuş Miyosen yaşlı bir yığışım bloğu olarak sınıflandırılmaktadır. Sedimentasyon peryodu nun bitiminde oluşmuş olan Çarpanak temel blok yükselimi,etkili bir şekilde Doğuda bulunan delta sistemini derin göl ortamından ayırmıştır. Bu blok yükselimi transgresyon ve regresyon döngüsünü etkileyerek değiştirmiştir. Tatvan havzasının merkezi, Doğudaki Çarpanak yükselimi ve plato merkezinin, bölgesel kıta yükseliminin sonucu olarak hızlı bir şekilde çökmeye uğramıştır. Bu yapısal yükselimin oluşumu, Kuzey Doğu ve Güney Doğu delta ortamlarının paralel sedimentasyonunu sağlayan şiddetli erozyon ve çökelim aktivitesi neden olmuştur. Birbirinden ayrık olarak gelişerek, farklı yükselim ve çökme süreçlerine maruz kalan bu delta ortamları, transgresif ve regresif sedimanlarla dolmuştur. Sonuçta, delta sedimentasyonu gerçekleşmiş ve tümüyle, lokal bir değişim içerisinde, bir kaç alt döngülü transgresif ve regresif sistemler içerisinde oluşum göstermiştir. Sedimanlar, içsel çökel ortamlarında da yayılım göstermiştir, bu türden yayılım ortamları alüvyal fanlar, dağılım düzlükleri, gölsel delta önleri, sığ ve derin göl çevrelerini içermektedir. Klastik çökellerin bir çoğu lokal kaynak alanlarından gelmiştir ve yakınlardaki iç havzalara çökelmiştir. Sedimentasyon sürecini başlatan graben tipindeki iç havzaların oluşumu, derin kesimlere doğru akma ve yayılma gösteren debris akıntıları ve geniş yayınım gösteren türbiditik çökeller tarafından belirgindir. Bu durum açık bir şekilde, Göl ortamı gerilmeli bir sistem içerisinde oluşum gösteren sedimentasyonu ifade etmektedir.Bölgesel ölçekli yükselim, delta fan sistemlerinin dereler tarafından derince kazılması ve derin ve sığ çökel ortamlarına doğru çökel taşınımındaki belirgin kayma ile ilişkilidir. Göl taban düzleminde seviye oynamaları, sığ su ortamlarındaki alüvyal fan sistemlerinin göreceli olarak pozisyonlarını kontrol etmiştir ki bu alanlar, bölgesel ölçekli yükselim nedeniyle kısmen ortaya çıkmış, ve yakın alüvyal fanlarda oluşan, delta gerileme ve ilerlemesinin önemli fazlarını oluşturmuşlardır. Böylece, Çarpanak ve dolayısıyla Kuzey Doğu delta bloğunun yükselimi, sediman kaynak alanlarında yeni bir topografyanın oluşumunda önemli bir etkiye sahip olmuş ve bu şekilde derine doğru kazılma açısını yükselterek, çökelme ve fan delta sistemlerinin segmentleşmesine önemli bir etkiye sahip olmuştur. Hızlı skarp yapısı gelişimi ve eğimlenme, Göl'ün bir diğer karekteristik özelliğidir, bu özellik eğimsel kararsızlıklara, kayan ve yuvarlanan delta kamalarının varlığına neden olmuştur. Büyük ölçekli delta kayma ve akma yapılarının, faylara ya da fay bükümlerinin bulunduğu yerlere yakın yerleşke göstermesi bu nedenle bir sürpriz değildir. Faylanmanın kararlı olduğu bölgeler dahi hızlı bir şekilde çökme gösteren alanlara doğru kayma eğilimi göstermiştir. Göl su seviyesinin düşük kademeleri boyunca, şelf alanlarında delta progradasyonu oluşmuş ve bu oluşum, eğim kayması ve dere kanal sistemleri tarafından sedimanter kamaların derin depolanma merkezlerine doğru eğim aşağı taşınımını sağlamıştır. Kuvaterner döneminde başlayan delta progradasyonu günümüzde de halen modern delta sistemi olarak devamlılık göstermektedir.Basitleştirilmiş genel stratigrafik görünüm, Göl'ün sedimentasyonuna bağlı olarak gelişen tektonik fazın beş aşamalık döngüsünü işaret etmektedir: 1) temel-fay yeniden hareketlenmesi ve havza terslenmesi, 2) regresif peryod: genişleme ile eş zamanlı sedimentasyon ve genişleme dolgusu, 3) transgresif peryod: genişleme sonrası sedimentasyonu, onlap and downlap serileri, 4) terslenme sonrası topografyasının delta dolgusu (progradasyon ve agradasyon) ve 5) bütün bir stratigrafik kolonun oblik-atım deformasyonuna maruz kalması. Van Gölü havzasının stratigrafik evrimi, Kuvaterner zamanı boyunca süreksizlerle gelişen sıkışmalı ve genişlemeli tektonik olayların baskın etkisini çok iyi bir şekilde yansıtmaktadır. Bu durum, Göl `ün Pliyo Kuvaterner dönemi boyunca değişkenlik lviiigösteren gerilme rejimlerinin birbiriyle ilişkisinden kaynaklanan çok fazlı bir deformasyon tarafından oluşturulduğunu açıkca göstermektedir. Göl, sıklıkla fay büküm havzası olarak tanımlanan doğrultu atım tektoniğinin açık ve net bir kaydını kendi çökel sistemi içerisinde iyi bir şekilde korumuştur.Göl'ün yapısal jeolojisi ve tektonik deformasyonu, gerçekte Doğu Anadolu yığışım kompleksinde devam etmekte olan çarpışma sonrası tektonik olayların sadece bir bölümünü oluşturmaktadır. Sismik verilerin yorumu havzayı sınırlayan fayları, Pliyo Kuvaterner boyunca gelişmiş, üst kabuk bağlantılı doğrultu atımlı faylar olarak belirlemiştir. Göl'ün temel yapısı, yüksek oranda anizotropik özelliğe sahip, yığışım kaması bloklarının, ofiyolit ve kabuk dilimlerinin bir araya gelmesinden ibaret olmuştur. Göl'de tektonik rejime değişimine ve temel yapısının yeniden hareketlenmesine neden olan inversiyon ?terslenme? tektoniğinin bir sonucu olarak, Göl tabanı yığışım kaması bloklarının tektonik kararsızlığı, genişlemeli magmatizmanın sokulum yaptığı üst kabuk bloklarının doğrultu veya oblik atımlı hareketine neden olmuştur. Ayrıca, genel deformasyon yapısı bir takım süreksiz ve kesintili faylara da neden olmuş ve deformasyona, fay hatları boyunca gelişen keskin kenarlı sıçramalı kıvrımlar eşlik etmiştir. Sonuçta ortaya çıkan oblik atımlı yapılar, Göl içerisinde oblik atımlı tektoniğin neden olduğu yatay ve dikey deformasyonları karşılamıştır.Fay oryantasyonu ve kinematiği temel alındığında, Van Gölün deki faylar başlıca üç ana yapıya ayrılabilirler: K-sınırı yanal-sıkışmalı, G-sınırı yanal-genişlemeli and B-sınırı yanal-genişlemeli. Fayların oblik gelişimi, Göl `ün fayların doğrultusu boyunca önemli ölçüde asimetrik bir gelişim gösterdiğini ifade etmektedir. Merkezi Tatvan bloğu oblik bir şekilde faylanmaya doğru eğimlenmiştir ve fayın hareket eden kenarindan uzağa doğru meyil kazanmış ve böylece faylar boyunca sadece tek bir yönde ya da tek yönelimli bir oluşum göstermiştir. Böyle yapısal bir çerçeve içerisinde, bükümlü bir sınırı yapısı Kuzey kenarda oluşurken, tipik bir geişleme ya da riftleşme yapısı Batı ve Güney kenarlarında aktif birer sınır yapısı olarak göze çarpmaktadır. Faylanmaların ilksel oluşum süreçleri boyunca, merkezi yarı graben alanı, karasal ve gölsel çökel ortamı içersinde dolmuştur. Graben tipindeki iç havzaların en belirgin olanı, Güney Doğu deltasının Batı sınırında gelişim gösteren, bir çek ayır havzası tipindeki ?sfenokazm? oluşumudur. Merkezi yarı graben alanında, çökme ve sedimantasyon zamanla değişkenlik göstermiş ve belirli bir atım oranına sahip faylar boyunca bir takım sapmalara maruz kalmıştır. Bütün bir çökel kolonunun genel geometrisi ve yapısal görünümü yarı graben asimetrisini göstermiştir. Göl havzası gelişim ve oluşum sürecine devam ederken, yatay yayınımlı sedimanter dizilimler, örneğin türbitler, debris akmaları ve sill yapıları, aşamalı olarak ve gittikçe gelişen bir düzeyde eğimlenmişlerdir. Her bir çökelim serisi daha ileri bir düzeye eğimlenmiş ve çökmekte olan göl tabanına doğru uzanım göstererek onlap serilerini ve ilgili kontakt yüzeylerini oluşturmuştur. Bu onlap kontak yüzeylerinin sismik yapısal ve sedimanter geometrisi, faylardaki atım ve ötelenme oranının ve aynı zamanda oblikleşmenin semptomatik karekterini ifade etmektedir.Van Gölü havzası Batıda ki sınır fayının bükümlenme gösterdiği genişlemeli kenarında oluşmuştur. Batıdaki yanal-genişlemeli faylanma, yanal-genişlemeli ve doğrultu atımlı sedimentasyon gösteren merkezi Tatvan havzasının gelişiminde ana kontrol mekanizması olarak davranmıştır. Sınır fayının büküm aşağı yanal-genişlemeli hareketi aşamalı olarak, Batıdaki bükümden uzağa doğru, yatay bir harekete dönüşmüştür. Bu yapısal oluşum, merkezi Tatvan havzasın da gelişenkarakteristik doğrultu atımlı dizilim sekanslarını oluşturmuştur. Böyle bir yapısallık sonucu oluşan mekansal ve yersel boşluklar, faylanmalar boyunca gelişen doğrultu atımlı harekete ek olarak, hem Batı ve Güney kenarlardaki lokalize olarak gelişen yatay gerilme ve incelmeyi ve hem de Kuzey kenardaki kısalma ve kalınlaşmayı gerektirmiştir. Kuzey sınırı boyunca gelişen dik faylanmaya dikkat edildiğinde, bu fay düzlemi her ne ölçüde dik olarak gelişebilmişse, fay bükümlenmesine bağlı olarak gelişen gerilmeyi karşılayabilmek için gerekli olan çökmede o derece hızlı gerçekleşmiştir. Asimetrik havza yapısı ve Göl'ün tek yönlü yapısal gelişimi aynı zaman da, Güney sınırdaki sağ yönlü yanal-genişlemenin, daha önce var olan Muş kenedini izlediğini ve var olan tektonik rejimin eski bindirme faylarını yeniden harekete geçirdiğini göstermiştir. Bu bindirme fayları ana çökel merkezinin yatay migrasyonunu ve yatay hareketi karşiılayabilmek için oblik olarak, hem genişlemeli ve hem de sıkışmalı olarak atım yapmışlardır. Böylece, bu oblik yapı Batı ve Güney de yanal-genişlemeli ve Kuzeyde yanal-sıkışmalı faylar olarak, fay segmentlerini karekterize etmiştir. Bu durum, net bir şekilde Göl'de içsel ve dışsal havzaların çokluğunu ve merkezi yarı graben havzasının varlığını açıklayabilmektedir. Havza blok asimetrisi ve Göl'ün tek yönlü yapısal gelişimi, çökel dizilimi ve eğimli sedimentasyon, hızlı çökme ve doğrultu atım oranında çökme merkezinin kayma göstermesi, Göl'ün temel yapısal unsurları olmakla beraber, dünyada çok iyi bilinen fay bükümü havzalarında görüldüğü gibi, Van Gölü'nün en belirgin özelliklerini teşkil etmektedir.Van Gölü havzasının Pliyo-Kuvaterner dönemine ait yapısal gelişimi iki ayrı gerilme rejiminin sonucu olarak gözükmektedir: bunların ilki, çarpışma-sıkışma peryodunun paleotektonik dönemi, diğeri ise, genişleme/doğrultu-atım peryodunun neotektonik dönemidir. Göl'ü sınırlayan eski yapısal elementler, havza sınırları boyunca sağ yanal ve sol yanal doğrultu-atımlı faylar olmak üzere yeniden hareketlenmişlerdir. Bu gerilme terslenmesinin sonucu, yığışım kamalarının tektonik kararsızlığı, sıkışmalı temel yapının yeniden hareketlenmesi ve Göl'ün sınır koşullarının kinematik yapısında önemli bir değişim olarak belirlenmiştir. Sonuç olarak, çarpışma sonrası dönem boyunca, Van Gölü havzası blok parçalanmasına ve ayrışmasına maruz kalmıştır. Bu ayrışma Muş kenedinin oblik olarak açılmasına işaret etmektedir. Kenet boyunca genişlemeli magmatizma Göl'e doğru ilerleme göstermiş, Göl çökellerini şiddetli bir şekilde deforme etmiş ve magma-hidrotermal göl sisteminin oluşmasına neden olmuştur. Bu nedenle, Van Gölü'nün ilksel sıkışmalı oluşum formu, günümüz havza yapısından çok belirgin bir şekilde farklıdır. Van Gölü havzasındaki sedimentasyon ve tektoniğin karmaşık etkileşimi, temel hareketlenmesi, üst kabuğa ait blokların oblik hareketi, ve Türkik tipinde orojenlerde bulunan yığışım kaması havzalarının doğrultu-atımlı gelişimine yeni bir bakış açısı getirmiştir. The Eastern Anatolia Accretionary Complex (EAAC), one of the major mountain ranges on Earth, constitutes a unique Geosciences laboratory hosting natural phenomena and processes on virtually all geosciences and sub-disciplines. There are several cross-cutting themes of tremendous scientific interest and practical relevance, such as the subduction-accretion, slab delamination, and crustal consolidation. These interactions over different timescales provide several critical implications for post-collisional crust-forming processes in Turkic-type orogens. Due to the slab break off, EAAC seems to have global impacts of delamination phenomena in Tethyside superorogenic systems and characterizes the most prominent example of hot and small Turkic-type orogens based on delamination event. EAAC as a younger Turkic-type orogeny involves crustal tectonics and magmatism that generate intense intraplate thin-skinned deformation, and extensional alkaline magmatism associated with strike-slip basin formation and orographic sedimentation. Due to its origin related to an active convergent-plate margin that causes thrust imbrication of terrane blocks, weak and irresistant suture complexes bounding major tectonic blocks, this orogeny shows extreme complexity, with strong gradients in tectonic and magmatic structure during post-collisional period.It becomes clearer that questions on post-collisional evolution of EAAC are answered in tectonic patterns and deformation styles of the accretionary wedge-basins in the Turkic-type orogeny. The peculiar one of these wedge-basins is orogen-parallel Lake Van trough that is the deepest basin of the rotated portions of EAAC and thrust-bounded region. This lake is emplaced at N-end of Bitlis-Pötürge Massive (BP-M) along Muş suture, separating EAAC from BP-M. Lake Van region is a place where no mantle lid exists and hot asthenosphere is doming, therefore, it has dome-shaped structure with the highest elevation (2 km), termed as Lake Van Dome. The domal pattern of the lake, in fact, is a morphological paradigm, well representing the surficial effects of delamination event, crustal consolidation and crust-forming process. Not surprisingly, outline anatomy of Lake Van Dome clearly exhibits an orogenic structure with its formation of the squashy basin and thus, both its morphological and limnological characteristics may imply basement reactivation and orogenic features of the Highlands rifting phenomena in the domal center of accretionary complex.Compared to other convergent lakes in major mountain ranges, such as Lake Baikal, Lake Van is not well studied, its geophysical characteristics are poorly documented and understood. An overall understanding of this lake as a complex highlands system is still lacking. This lack assumes utmost importance given the fact that Lake Van and surrounding highlands are prone to thinning convergent crust, decompressional melting magmatism and post-collisional opening of sutures, through whichxlvextensional magma propagates. These processes dictate how ascending magmatic materials are transported through the crust toward the surface and react with their surrounding environment within the volcanic or magmatic edifice. A sequential development of these events is focused on understanding the rich dynamics of multiple linked systems with weak basement coupling and with many internal variables that exhibit multiscale interactions beneath the lake. Multi-component approach into basement and basin margin weakening highlights the relative roles of upper crustal tectonics, magmatism and the role of delamination and break off events, just beneath the lake. This generates deep insights into upper crust-driven seismicity and its results in basin response and subsequent impact on anisotropic variability of the convergent crust.The previous study of this research remarks that the most explosive eruptions and long-term period seismicity are the consequences of gas-rich magmas and large pressure buildups as the magma releases gas during its ascent to shallow sedimentary levels through extensional and transtensional boundary faults in lake margins. Perturbations in the lake, such as magma-hydrothermal activity with the number of earthquakes, are attributed to the formation of fractures in the envelope surrounding a cooling magma body and upward migration of magma, allowing release of magmatic volatiles to the overlying hydrothermal system. Such distinctive characteristics reflect the influence of volcano-magmatic inputs on physical and chemical conditions. These inputs consist of hot gas and liquids that ultimately result from the interactions between groundwater and fluids released by a magma body at depth. Hence, Lake Van constitutes unique windows for better understanding both various extensional aspects of the theory of intraplate deformation based on Turkic-type orogeny and nature and characteristics of intraplate crustal deformation in E-Turkey. Thus, this research deals with some critical aspects of post-orogenic processes and discusses a prominent example of accretionary wedge-basins in the world and its crustal growth through neotectonic history.The focus and objectives of Lake Van basin research are to provide a better understanding and overview of tectonic and magmatic processes in accretionary orogens and their role in the formation and evolution of the continental crust. Understanding post-collisional dynamics of accretionary wedges beneath Lake Van and their effect on Lake Van basin formation is essentially needed in this study. Particularly, it is aimed to recognize and clarify why accretionary orogens and related wedge basins are subjected to tectonic unstability, basin margin weakening, and basement reactivation, and how kinematic boundary conditions (versus stress) are changed in accretionary wedge-basins, causing thrust-sheet block rotation and producing extensional and strike-slip basin systems. Scientific data material and methodology of research framework is mainly based on seismic data equipment of International Continental Drilling Program (ICDP-seismic survey of PaleoVan Project-2004), multi-channel seismic reflection profiling and high-resolution GeoChirp system. Interpretation techniques of seismic sequence stratigraphy are applied for basin analysis and some specific approaches into basin model assumption are developed and interactively used. An examination and evaluation of multi-channel seismic reflection and high-resolution chirp data also cover the geological consequences of the largely Neogene delamination that characterizes the segments of interest, in response to late stage reorganization of the subduction zone, the delamination and break-off of the subducting slab. Seismic structural interpretationof these events requires a comprehensive understanding of the entire Turkic-type orogenic system.In seismic reflection research of Lake Van, the high quality data set is a predictor of tectonic and magmatic response with surprisingly good accuracy. The largely seismic data-based contributions investigate the following special subjects of the preliminary results to exhibit and interpret tectonic and magmatic record of orogeny in Lake Van basin. Seismic structural interpretation of overall deformations observed in and along the lake leads to clear evidences of basement reactivation, inversion tectonics, suture-parallel extension/strike-slip deformation, as well as extensional magmatism, magma-hydrothermal sediment deformations and post-magmatic hydrothermal alterations. Though there are many unanswered questions about all these issues, there are arguably even fewer constraints on the maturation of propagating magmas on extensional fault flanks of the lake. As an example, Lake water-intruding magma exchanges during maturation affect magma composition, permeability, and geophysical properties and are a major influence on lake water chemistry, evident by previous Helium isotope studies. Seismic reflection data evident considerable complications of tectonic and magmatic peculiarities and showed structural expressions of strike-/oblique-slip deformation, suggesting extensional and transtensional tectonic evolution of the lake. Seismic evidences also show that offset on shallow-seated and dipping extensional faults occurs in the lake. However, the controversy persists over the existence and mechanics of offsets on shallow-seated, low-angle extensional detachments. This substantially leads to an overall understanding of structural and sedimentary evolution of Lake Van basin.Sediments in central Tatvan basin were deposited during the development of an extensional phase that created a half-graben system oriented generally W-E. There is no precise dating on the initial formation of the central graben but regional correlations would suggest that it began during Pliocene times. Central Tatvan basin is controlled by number of marginal strike-slip faults that moves in transtensional and transpressional system. Whole strike-slip fault system is negative flower in S and positive flower structure types in N, and forming highs (horsts) and lows (grabens). This tectonic phase is formed in Quaternary. In Late Quaternary, transpressional tectonics caused central Tatvan basin to shallowing toward N-margin. Thus, transpression at its peak in Quaternary period caused whole sedimentary fill inside the basin lifted, folded and faulted. Seismic structural interpretation showed the presence of reactivation of older structures by Plio-Quaternary extensional and strike-slip period, particularly during Plio-Pleistocene. Based on their faulting and folding timing generation, central Tatvan basin and Lake Van structural evolution into:An extensional phase, during this phase the most prominent is rifting process that resulted in formation of central half graben, internal subbasins and horst structures as well as reactivaton of older structures. Basin fill during this phase yielded syn-extensional sedimentation. During this phase, rifting cessation and sagging processes during Quaternary that accompanied by generation of the basinal strike-slip fault as well as transtensional faulting in S- and transpressional faulting in N-margins. Structural orientation of the faulting is relatively W-E. During the same stage, release tension has resulted in extensional fractures, fissures, vents, en echelon faulting, half-graben redevelopment and graben-subbasins. The extensional stage that inverted the entire central Tatvan basin resulted in the formation of the strike-slip structures along pre-existing thrust fault. This extension is in accordance to the sinistral and dextralstrike-slip faults along N- and S-margins, particularly, along the greater intraplate Muş suture in S.Dextral transtension in S-margin along the Muş suture produced a younger pull-apart subbasin bounded by syn-depositional, smaller en echelon faults in SE-delta, while a sinistral transpression produced backthrusts, folds, horsts and external subbasin observed along the N-margin. Structural interpretation and kinematics for the formation of internal subbasins, geometry and kinematic considerations of the right-stepping transtensional shear zone in S-margin, and graben doglegs-shaped subbasins in SE-delta indicate that the extensional stress was oriented predominantly E-W during the extensional-transtensional regime in W-margin and pull-apart formation, ?sphenochasm?, of the subbasins in W-end of SE-delta. As a result, a divergent strike-slip stress regime dominated the lake as the result of reactivation changes in the basin.Transtensional regime in S- and W-margins gave rise to a series of extensional graben basin and subbasins followed by a prolonged period of subsidence and sedimentation extending into the Late Quaternary. Since then, the W-E trending strike-slip propagation of the shear zone in S along the Muş suture has reactivated the older intraplate convergence zone between EAAC (East Anatolia Accretionary Complex) and BP-M (Bitlis Pötürge-Massive). Since, beginning in the Late Pliocene and extending to the present day a major tectonic event began to affect S-margin of the lake as well as W-margin of SE-delta. The large-scale regional mechanics of this movement is closely related to slab delamination process, asthenospheric doming and thin crustal structure. The result has been a general W-E right-lateral divergent strike-slip reactivation of the Muş suture zone. Further N, the influence of the right lateral motion along the Muş suture adds a basinal stress regime in W- and N-margins, and considerably complicates the structural configuration in that area. This remarks that the younger oblique-slip faults represent pre-existing lines of weaknesses, which were subsequently reactivated as synthetic/antithetic, left/right-lateral strike-slip faults. In the Çarpanak and the sublacustrine basement block uplifts, these faults grade laterally into first-order thrust structures as their orientation does not change considerably to W-E and stress regime in the lake is reorientated to ENE-WSW.In general, the syn-extension is characterized by sub-parallel seismic reflector dips towards the border faults. The internal reflectors often show transparent, discontinuous character in deeper portions of the graben and indicate a sharp change of reflection from basement to the syn-extension section. Tectonic and sedimentary interpretation of seismic sections suggests that the development of Lake Van basin was initiated by extensional process that produced a half-graben system, which most probably occurred at the Pliocene times. The development of the extensional half-graben system waned during some time and was followed by basinal transgression, depositing thicker sediments that filled in the grabens and covered the basement platform. The contact between the syn-extension and the angular unconformity along hinge margin of NE-Erek delta and Çarpanak spur zone is locally referred to as boundary Late Miocene and Quaternary. Towards to central graben area and subbasin centers this unconformable contact grades into nonconformity and disconformity. Sediments eroded from the highs were deposited in the central graben, also forming the deposition of the subbasins. This event was followed by a transgressive cycle. The transgression covered the basement and was controlled by the horst-graben tectonic/sedimentation system. The last deformation occurred xlviiiduring Quaternary time, uplifting the Çarpanak block, and producing a transpression-en echelon fold system in central Tatvan basin. Tectonic elements formed during this phase were the reactivation of block faults to strike-slip faults (with a sinistral in N- and W-margins and a dextral movements in S-margin) which cut the previously formed thrust-fold system.The Pre-Quaternary basement, the Çarpanak block, is well exposed into the E of the Tatvan basin in Çarpanak spur zone. The basement is classified as a Miocene-aged accretionary terrane, probably composed of limestone and/or metamorphic rock and unconformably overlain by deltaic sequences. The Çarpanak basement block uplift, which occurred at the end of deposition, effectively separated the basin from the deep lake in the E. This block uplift changed the cycle from one of transgression to regressive. The central part of the basin quickly subsided as the result of the continental uplift in the plateau center and the Çarpanak uplift in the E. The formation of this structural high caused intense erosion-deposition activity that produced the paralic and deltaic sedimentation of the NE- and SE-delta settings. These delta settings developed as separated blocks and differentially uplifted, subsided and were subsequently filled by transgressive-regressive sediments. Delta sedimentation occurred and completely formed in a transgressive-regressive cycles with several subcycles and local variation. In delta area, regressive and transgressive system tracts are used to partition sequences. The sediments were laid down in a variety of continental depositional settings, which, for this area includes alluvial fans, distributary plain/flood plain, lacustrine delta front, shallow and deep lacustrine environments. The clastic sediments were derived, for the most part, from local source areas and deposited in nearby subbasins. The forming of graben-subbasins commencing sedimentation is indicated by extensive turbidities and debris flows toward deeper sections, suggesting that sedimentation occurred in a lacustrine environment extensional system.Widespread uplift of region is associated with river incision of fan systems and subsequent shift of sediment transport towards proximal shelf and deep-offshore areas. Relative changes in base-level controlled the relative position of the alluvial fans on the shelf areas, now partly exposed due to regional uplift, promoting major phases of prograding and/or retrograding in adjacent alluvial fans. Thus, the uplift of Çarpanak and NE-delta block had the effect of providing renewed topography in sediment-source areas, increasing the angle of incision, deposition and relative segmentation of evolving fans. The rapid scarp growth and tilting that is another characteristic feature of the lake caused pervasive slope failure, slumped and slided clinoform wedges. Not interestingly, the largest progradational slumps and slides are near faults or fault bends where the stable side slumps toward the most rapidly subsiding areas. Delta progradation over shelf occurred during lake-level low-stands, promoting downslope transport of sedimentary wedges by slope-slide/-channel systems into deeper depocenter areas. Delta progradation commencing in the Quaternary continues in the present-day modern delta.General and simplified stratigraphic pattern exhibits the five stage cycle of tectonic phase associating sediment filling in the lake: 1) basement-fault reactivation and basin inversion, 2) regressive period: syn-extensional sedimentation and sag infill, 3) transgressive period: post-extensional sedimentation, onlap and downlap series, 4) deltaic infill (progradation and aggradation) of post-inversion topography and 5) oblique-slip deformation of the entire stratigraphic column. The stratigraphic evolution of Lake Van basin area well reflects the strong influence of intermittentextensional and contractional tectonic events during the Quaternary time. This clearly shows that the lake was formed by a multiphase deformation resulting from an interaction of varying stress regimes during Plio-Quaternary. The lake well preserved a clear record of strike-slip tectonism in its sediments, often described as ?fault-bend basin?.Structural geology and tectonic deformation in the lake is a part of post-collisional tectonic events in accretionary prism of E-Turkey. Seismic data interpretation favors basin-bounding faults as comprising upper crust-linked strike-slip faults throughout the Plio-Quaternary. The basement structure of the lake is highly anisotropic and an assemblage of crustal fragments/slivers, ophiolites, and accretionary wedge blocks. As a result of inversion tectonics that happened, caused tectonic regime change, and reactivated the basement, tectonic instability of accretionary wedge blocks underlying the lake resulted in strike-/oblique-slip movement of the upper crustal flakes intruded by extensional magmatism. Overall deformation furthermore resulted in numerous of discontinuous faults, followed by en-echelon fold forming with sharp corner to fault lines. The resulting oblique-slip structures likely accommodate the horizontal and vertical deformations caused by oblique-slip tectonics in the lake.Based on faults orientation and kinematics, the faults in Lake Van have three patterns: N-margin transpression, S-margin transtension and W-margin transtension. This obliquity of the fault patterns implies that the lake is highly asymmetric across and along the strike of faults. Central Tatvan block obliquely tilts toward the fault and away from the direction that its side of the fault moves and thus appears to grow only in one direction along the faults. Within this structural framework, typical rift configuration is active margin on the W- and S-sides while flexure margin normally located on the N-side. During their early life, central half-graben area is filled up within continental and lacustrine sedimentary deposits. The peculiar one of graben-subbasins is the pull-apart ?sphenochasm? formation developed in W-end of SE-delta. In the central half-graben area, subsidence and sedimentation changed with time, shifting along the faults at the slip rate. Overall geometry and pattern of the entire sedimentary column had a half-graben asymmetry. Horizontal successions such as turbidities, debris flows and sill features, are progressively tilted as the basin continues to grow. Each new deposit reached farther onto the tilted and sinking floor of the lake, forming onlap contacts. Seismic structural and sedimentary geometry of these onlap contacts is symptomatic of the obliquity and slip rate on the faults.Shortly, Lake Van basin developed on the extensional side of a bend of the border fault in W. Transtensional fault pattern in W acted as controller on developing of central Tatvan basin with transtension and strike-slip sedimentation. Transtensional motion of the border fault downstream of the bend gradually returned to horizontal motion away from the bend in W. This pattern produced the characteristic ?shingled? sequence developed in central Tatvan basin. Resulting space constraints required not only localized horizontal extension and thinning in W- and S-sides, but also shortening and thickening in N-side, in addition to strike-slip motion along the faults. The steep faulting along N-margin, the steeper this fault, the faster the subsidence required to accommodate bend-related extension. The role that the fault bend structure played in the lake growth is so clear that the main concern is an effect of asymmetry on lateral transport of the depocenter and strike-slip sedimentation rather than tectonic implications of the basin asymmetry. Asymmetry and unidirectional basin growth of the lake also indicated that dextral transtension in S-margin tracks a pre-existing Muş suture, current tectonic regime reactivated the older thrust faults. Insomehow, these thrust faults had to slip obliquely to accommodate horizontal motion and the lateral migration of depocenters, with both a divergent and convergent component added to the strike-slip motion. This obliquity, thus characterized the segment of the fault as transtensive in W and S or transpressive in N, respectively. This result well explains the presence of central half-graben basin and the abundance of internal and external subbasins in the lake. Block asymmetry and unidirectional growth of the lake, shingled and tilted deposition, rapid subsidence, and subsidence shifting at strike-slip rate are general signatures and the most prominent features in Lake Van as recognized in a number of well-known fault-bend basins.Plio-Quaternary structural development of the Lake Van basin is the result of two separate stress regimes: a Paleotectonic period of collision-compression and a Neotectonic period of extension/strike-slip deformation. Older structural elements bordering the lake have undergone reactivation as sinistral and dextral strike-slip faults along the basin margins. The consequence of this stress reversal has been tectonic instability of accretionary wedges, a reactivation of convergent basement and a change in kinematic boundary conditions of the lake. As a result, during post-collisional period, Lake Van region has undergone basin block fragmentation and separation, implying an oblique opening of Muş suture, through which extensional magmatism propagated into the lake, intensely deformed lake sediments and created the huge magma-hydrothermal lacustrine system. For these reasons, the form of the early compressional Lake Van basin is quite different from the present-day basin. An interplay of sedimentation and tectonics in Lake Van provided a new angle on basement reactivation, oblique motion of the upper crustal flakes and the strike-slip evolution of accretionary wedge basins in Turkic-type orogenic setting. 488
- Published
- 2011
97. 'Haydi, Hadi, Hayda' kelimeleri üzerine
- Author
-
Toker, Mustafa and Selçuk Üniversitesi
- Subjects
Tarih ,Antropoloji ,Etimology ,Turkey Turkish ,Anthropology ,Türkiye Türkçesi ,Türk lehçeleri ,haydi-hadi-hayda,köken bilgisi,tür değiştirme,Türkiye Türkçesi,Türk Lehçeleri ,haydi-hadi-hayda,etimology,conversion,Turkey Turkish,Turkish Dialects ,Köken bilgisi ,Turkish dialects ,Conversion ,Tür değiştirme - Abstract
Url: http://sutad.selcuk.edu.tr/sutad/article/view/520, Türkçede zaman içerisinde bazı kelimelerin ses, yapı, anlam ve tür bakımından değişikliklere uğradıkları görülür. Bu yazıyla incelediğimiz haydi kelimesi ve fonetik türevleri de bize göre fiil iken edata dönüşmüş kelimelerimizdendir. Kelimenin kökeni hakkında dört görüş ileri sürülmüştür: 1. Yabancı kökene dayanır. 2.hay+di- yapısından ortaya çıkmıştır.3. hay+di yapısından oluşmuştur. 4.hayda- fiiline dayanır. Kelime hakkında daha önce ileri sürülen görüşlerde kelimenin diğer Türk topluluklarında kullanılıp kullanılmadığı üzerinde durulmaksızın, Türkiye Türkçesindeki şekli üzerinden sonuca ulaşılmaya çalışılmıştır. Bu araştırmada diğer Türk lehçelerindeki şekilleri de göz önünde bulundurularak kelimenin hayda- fiiline dayandığı ispat edilmeye çalışılmıştır., In Turkish some words have changed in time in terms of voice, structure, meaning and kind. In our opinion, the word “haydi” and phonetic derivatives which we analyze in this article is one of our words that turned into adverb from verb. About this word four opinions have been suggested. 1. It is based on a foreign origin. 2. It has emerged from the structure hay+di. 3. It has been formed from the structure hay+di. 4. It is based on the verb hayda. Inpreviously suggested opinions about the word, it has been tried to reach a conclusion on its form in TurkeyTurkish without considering whether the word has been used in other Turkish societies or not. In this research, considering its forms in otherTurkish dialec
- Published
- 2011
98. Van Gölü Havzasının Tektonik Ve Magmatik Yapısı Ve Yapısal Evrimi, Doğu Anadolu Yığışım Karmaşığı (doğu Turkiye)
- Author
-
Toker, Mustafa, Şengör, A. M. Celal, İklim ve Deniz Bilimleri, and Climate and Marine Sciences
- Subjects
Jeodinamik yapı ,Geophysic researches ,Jeotektonik ,Magma etkileşimleri ,Magmatik kayaçlar ,Igneous rocks ,Jeofizik araştırmaları ,Geology ,Jeoloji ,Geotectonics ,Magma interactions ,Geodynamical structure - Abstract
Tez (Doktora) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, 2011, Thesis (Ph.D.) -- İstanbul Technical University, Eurasia Institute of Earth Sciences, 2011, Yeryüzündeki önemli dağ oluşum kuşaklarından birisi olan Doğu Anadolu Yığışım Karmaşığı (DAYK), yer bilimsel tüm alt disiplinlere ilişkin doğal fenomenleri ve süreçlerini teşkil eden bütüncül bir yer laboratuvarı konumundadır. Dalma/batma-yığışım, litosfer ayrılması ve kabuksal sıkılaşma süreçlerini kapsayan, bir çok yerbilimsel disiplin birbiri ile ilişkili olarak bölgeyi temsil etmektedir. Farklı zaman ölçeklerinde olmak üzere, bu disiplinler, Türkik tipindeki dağ oluşum kuşaklarında gerçekleşen, çarpışma sonrası kabuk oluşum süreçlerine önemli ve kiritik denebilecek katkılarda bulunmaktadırlar. Litosfer ayrılmasının bir sonucu olarak, DAYK, Tetisçevresi süperorojenik sistemlerdeki litosfer ayrılması fenomeninin küresel etkilerine sahip gibi görünmekte ve aynı zamanda, litosfer ayrılmasına bağlı olarak Türkik tipindeki küçük ölçekli ve sıcak dağ oluşum kuşaklarının en belirgin örneğini oluşturmaktadır. Türkik tipinde, çok genç bir dağ oluşum kuşağı olarak DAYK, şiddetli, kıta ortası ince kabuk deformasyonu, doğrultu atımlı havza oluşumu ve orografik çökelme sistemine bağlı olarak gelişen gerilmeli alkalin magmatizması oluşturabilen kabuk tektoniği ve magmatizmasını bünyesinde barindırmaktadır. DAYK'ın, ana tektonik blokları sınırlayan zayıf ve dirençsiz kenet zonlarının bindirme şeklinde dilimlenmelerine neden olan aktif sıkışmalı levha olma özelliği nedeniyle, bu küçük orojenik sistem, çarpışma sonrası süreçler boyunca, tektonik ve magmatik yapısı içerisinde sert gradiyentlere sahip aşırı bir karmaşıklık örneği sergilemektedir. Anlaşılacağı üzere, DAYK'ın çarpışma sonrası evrimsel gelişimine dair ortaya atılabilecek soru ve sorgulamalar, Türkik tipindeki bir orojenik kuşak içerisindeki yığışım kaması havzalarının deformasyon biçimlerinin ve tektonik oluşumlarının anlaşılmasıyla cevaplandırılabilir. Bu kama havzalarının en belirgin olanı, orojenik doğrultuya paralel olarak gelişmiş olan Van Gölü çukurluğudur. Bu çukurluk, DAYK'ın rotasyonel kısımlarının derinliğine yerleşmiş ve bindirmelerle sınırlanmış bir bölgedir. Bu göl havzası, Bitlis Pötürge masifinin Kuzey sınırına, Muş kenet kuşağı boyunca yerleşmiş ve DAYK'ı, BPM'den ayırmaktadır. Van Gölü, aynı zamanda litosferik yapının bulunmadığı ve sıcak astenosferin yukarı domlaşma gösterdiği bölgede bulunmaktadır, bu nedenle, göl yaklaşık 2 km' lik yüksekliğe sahip dom şeklinde bir morfoloji göstermekte ve Van Gölü Domu olarak bilinmektedir. Gölün dom şeklindeki morfolojisi, kabuk oluşturma, kabuksal yoğunlaşma süreçlerini ve litosferik ayrılmanın yüzeysel etkilerini çok iyi bir şekilde temsil edebilen morfolojik bir paradigma olarak kendisini hissettirmiştir. Van Gölü Domu'nun anatomik yapısı sünek, zayıf, dirençsiz havza oluşumlu orojenik bir yapıyı açıkça gösterebilmekte ve aynı zamanda göl'ün hem morfolojik ve hem de limnolojik karekteristiği, yığışım karmaşığının domlaşma merkezinde plato riftleşmesi fenomenin orojenik özelliklerini ve temel yapının yeniden harekete geçmesini göstermesi bir sürpriz olarak karşılanmamalıdır. Van Gölü, diğer dağ oluşum kuşaklarında çarpışmayla oluşan benzeri göllerle kıyaslandığında (Baykal gölü), Van Gölü'nün yeteri kadar çalışılamadığı ve jeofizik özelliklerinin ise beklenilen düzeyde olmamakla beraber, henüz anlaşılamadığı görülmektedir. Sonuçta, kompleks bir plato sisteminde yerleşke gösteren Van Gölü'nün gerçek manada bütüncül olarak anlaşılması hala sağlanamamıştır. Bu yetersizlik, önemli bir eksikliğide beraberinde getirmiştir. Bu eksikliğin gösterdiği en önemli unsur şudur ki, Van Gölü ve çevresi aslında, incelmiş sıkışmalı bir kabuk yapısının, ergime magmatizmasının ve gerilmeli magmatizmanın nüfuz edebildiği, çarpışma sonrası açılmış sutur zonlarının önemini göstermektedir. İfade edilen bu süreçler, yükselen magmatik malzemenin kabuğun içerisinden yüzeye doğru nasıl taşındığı ve volkanik ya da magmatik bir ortam içerisinde yakın çevreyle nasıl bir ilişkiye girdiğini göstermektedir. Bütün bu süreçlerin ardışık gelişimi, göl'ün temel yapısındaki bir çok karmaşık ilişkiyi gösteren, bir çok değişken parametreye sahip ve zayıf temel bağlantılı, çok bileşenli bağ sistemlerinin dinamik yapının anlaşılması üzerinde temellenmiştir. Göl temel yapısına ve havza marjin zayıflaşmasına çok yönlü bir yaklaşım, göl altı litosfer ayrışması ve kopması olaylarının, üst kabuk tektoniği ve magmatizmasının göreceli rollerine ışık tutmaktadır. Bu durum, üst kabuk kontrollü sismik aktiviteye ve sismik aktivitelere havzanın verdiği cevaba ilişkin derin bir bakış açısının oluşmasını sağlamaktadır ve aynı zamanda, sıkışmalı kabuğun homojen olmayan, anizotropik değişkenliğine dair önemli bir etkinin varlığınada işaret etmektedir. Bu araştırmanın bir önceki safhasında, patlama şeklinde gerçekleşen magma akıntılarının ve uzun peryotlu sismik aktivitelerin, göl sınırlarındaki gerilmeli ve yanal-genişlemeli faylar boyunca, sığ sedimanter seviyelere doğru yükselim gösteren magmanin gazını salıvermesi süresince oluşan, yüksek basınçların ve gazca zengin magmatik aktivitelerin sonuçları olduğu ifade edilmişti. Göl havzasında etkinlik gösteren bir takım deformasyonlar, örneğin sismik olarak aktif magma hidrotermal oluşumlar, magmatik malzemenin açığa çıkmasına izin veren, yukarı doğru magma yükselimi ve soğuyan magma kütlesini çevreleyen kırık ve çatlakların oluşumu olarak nitelendirilmiştir. Bu türden belirgin karakteristik oluşumlar, ortamı belirleyen fiziksel ve kimyasal koşullar üzerinde volkano-magmatik girdilerin etkisini yansıtmaktadır. Bu türden girdiler, belirli bir derinlikteki, magmatik bir oluşum tarafından serbest bırakılan akışkanlar ve yeraltı suyu arasındaki ilişkilerden kaynaklanan sıcak gaz ve sıvıları içerebilmektedir. Bu nedenle, Van Gölü havzası, hem Doğu Türkiyedeki kıta içi kabuk deformasyonunun karakteristik doğasını ve hem de Türkik tipindeki bir orojenik kuşak içerisindeki kıta içi deformasyon kuramının farklı görüşlerini daha iyi anlayabilmek için bütüncül bir pencere görevini üstlenmiştir. Böylece, bu araştırma orojenik aktivite sonrası bir takım süreçlerin, bir takım kiritik konularını incelemekte ve yeryüzündeki yığışım kaması havzalarının en belirgin örneğini ve bu örneğin, neotektonik süreç boyunca devam edegelen kabuksal gelişimini tartışmaktadır. Van Gölü araştırmasının temel amaçları arasında, yığışım prizması şeklinde oluşum gösteren orojenlerdeki tektonik ve magmatik süreçlerin yeniden incelenmesi ve kıtasal kabuğun evrimi ve oluşumundaki rolününü anlaşılması da yer almaktadır. Van Gölünün temel yapısını oluşturan yığışım kamalarının çarpışma sonrası dinamiğini and bu kamaların Van Gölü havzasının oluşumundaki etkin rolünü anlayabilme ihtiyacı, bu çalışma süreci boyunca sürekli olarak kendini hissettirmiştir. Özellikle, yığışımlı olarak oluşan orojenlerin ve ilgili kama şeklindeki havzaların, neden tektonik bir kararsızlığa doğru evrildiğini, havza sınırlarının neden zayıfladığı liv ve temel yapının neden harekete geçtiğine dair bir takım yapısal problemlerin varlığına dikkat çekilmiştir. Ayrıca, bindirme dilimi blok rotasyonuna neden olabilen ve doğrultu atımlı ve gerilmeli havza sistemleri oluşturabilen, yığışım kaması havzalarında, kinematik sınır koşullarınını nasıl ve ne türden değişimler gösterebileceği amaçlanmıştır. Bilimsel verinin elde edilmesi ve araştırma konusunun metodolojisi, Uluslararası Kıta Delme Programının (UKDP) 2004 yılı PaleoVan projesi dahilinde gerçekleşen sismik veri ekipmanına, çok kanallı sismik yansıma profillerine ve yüksek çözünürlüklü GeoChirp sistemine dayanmaktadır. Havza analizi için, sismik sekans stratigrafisinin temel yorumlama teknikleri uygulanmıştır ve tasarlanan havza modeli için, bazı özel yaklaşım teknikleri geliştirilmiş ve bunlar etkin bir şekilde kullanılmıştır. Çok kanallı sismik yansıma ve yüksek çözünürlüklü GeoChirp verisinin analitik olarak değerlendirilip yorumlanması, dalan litosfer ayrılması ve dolayısıyla dalma batma sisteminin yeniden organize olmasına cevaben oluşan bir takım segmentleri belirleyen Neojen ayrılmasının jeolojik sonuçlarını da tartışmayı kapsamaktadır. Bu tür olayların sismik yapısal yorumlanması, bütün bir Türkik tipi orojenik sistemin detaylı anlaşılmasını gerektirmiştir. Van Gölünün sismik yansıma profillleriyle araştırılmasında, yüksek kaliteli veri setinin, yüksek orandaki hassasiyeti ve ölçüm doğruluğu, tektonik ve magmatik olayların en doğru tahminini verebilmiştir. Sismik yansıma metodu kullanılarak gerçekleştirilen bu çalışma, Van Gölü havzasındaki orojenik yapının tektonik ve magmatik kaydını göstermek ve yorumlamak için bazı ilksel sonuçları ve bu sonuçların gerektirdiği bir takım yapısal olayları aşağıda sıralamıştır. Göl havzası içerisinde ve havza boyunca gözlemlenen deformasyonların sismik yapısal yorumlanması, temel yapının yeniden harekete geçmesi, terslenme tektoniği, kenet zonuna paralel gerilme ve doğrultu atım deformasyonu, ayrıca gerilme magmatizması, magma hidrotermal sediment deformasyonları ve magmatizma sonrası hidrotermal alterasyonların açık delillerine öncülük etmiştir. Bu türden bulgularla ilgili olarak henüz cevaplanmamış bir çok soru varsada, Göl'ün genişlemeli olarak faylanmış kenarlarında göç ederek ilerleyen magmatizmanın yapısal olgunlaşmasına dair bir takım model tasarıları önerilebilmektedir. Örneğin, yapısal olgunlaşma süreci boyunca, Göl su kolonuna sokulum gösteren magmatik yükselimler, magma içeriğini, geçirgenliğini ve bir takım jeofiziksel özellikleri etkilemekte ve böylece, daha önce yapılmış Helyum izotop çalışmaları tarafından da rapor edildiği üzere, Göl suyunun kimyasal içeriğinde ciddi bir etkiye neden olmaktadır. Sismik yansıma verisi, tektonik ve magmatik anomalilerin, kayda değer karmaşıklarını ortaya çıkarabilmiş ve Göl'ün gerilmeli ve yanal-genişlemeli tektonik evrimini açıklayan doğrultu ve/veya oblik atım deformasyonunun yapısal ifadelerini göstermiştir. Sismik yapısal deliller, aynı zamanda, sığ derinliklere yerleşmiş, eğim atımlı genişlemeli faylarda oluşan atımın, Göl'de oluşabildiğini göstermiştir. Fakat, bununla beraber, sığ derinlikli ve küçük açılı genişlemeli sıyrılma faylarındaki atımların varlığına ve mekaniğine dair çelişkiler halen mevcuttur. Bu durum, Van Gölü havzasının yapısal ve sedimanter evriminin bütüncül olarak anlaşılmasını gerektirmiştir. Sismik yansıma ve GeoChirp kesitlerinin karşılaştırmalı tektonik, yapısal ve sedimanter yorumu ve üretilmiş olan tektonik-deformasyon-morfo-topografik haritalar aşağıda sıralanan ilksel sonuçları ortaya koymuş ve Van Gölü'nün, hem tektonik ve hem de sedimanter evrimine ışık tutmuştur. Tatvan havzasındaki sedimanlar, B-D olarak yerleşke göstermiş yarı-graben sistemini yaratan genişlemeli bir fazın oluşum süresi boyunca çökelmiştir. Merkezi yarı graben sisteminin ilksel oluşumuna dair herhangi bir hassas yaşlandırma verisi bulunmamaktadır, ama bölgesel korelasyonlar, graben sisteminin Pliyosen boyunca gelişmeye başladığını önermektedir. Merkezi Tatvan havzası, yanal-genişlemeli ve yanal-sıkışmalı bir sistem içerisinde hareket eden doğrultu atımlı faylar tarafından kontrol edilmektedir. Doğrultu atım sistemi, Güney sınırda negatif ve Kuzey sınırda pozitif çiçek yapısına sahiptir, böylece horst şeklindeki yükselimlerin ve graben şeklindeki çukurlukların oluşmasına neden olmuştur. Bu tektonik faz, Kuvaterner döneminde gerçekleşmiştir. Geç Kuvaterner döneminde ise, yanal-sıkışmalı tektonik, merkezi Tatvan havzasının Kuzey sınıra doğru sığlaşmasına neden olmuştur. Böylece, Kuvaterner döneminde maksimuma ulaşan yanal-sıkışmalı tektonik aktivite, Göldeki bütün bir çökel dolgusunun deforme olmasına, kıvrımlanmasına ve faylanmasına neden olmuştur. Sismik yapısal yorumlama, eski döneme ait yaşlı yapıların, Pliyo-Kuvaterner yaşlı genişlemeli ve doğrultu atım süreci tarafından ve özellikle Pliyo-Pleyistosen dönemi boyunca, yeniden hareket geçtiğini göstermiştir. Faylanma ve kıvrımlanmanın zamansal oluşum süreci temel alındığında, merkezi Tatvan havzası ve Van Gölü'nün yapısal evrimi aşağıdaki gibi özetlenebilir: Genişlemeli faz boyunca belirginleşen en dikkat çekici yapı riftleşme-yarılma sürecidir, bu süreç merkezi yarı-grabeninin, iç havzaların ve horst şeklindeki yükselim yapılarının oluşmasına ve aynı zamanda da eski yapıların yeniden harekete geçmesine neden olmuştur. Bu faz boyunca, havza dolgusu, genişleme süreciyle eş zamanlı olarak gelişen sedimentasyona maruz kalmıştır (genişlemeyle eş zamanlı sedimentasyon). Bu faz'ın Kuvaterner evresi boyunca, riftleşmenin bitişi ve havza genişlemesi süreçlerine, doğrultu atımlı faylanmaya ilaveten, Kuzey sınırında yanal-sıkışmalı and Güney sınırında yanal-genişlemeli faylanma eşlik etmiştir. Faylanma doğrultusu genel hatlarıyla Doğu-Batı olarak gerçekleşmiştir. Aynı evre boyunca, genişlemeli deformasyonun ortaya çıkışı, genişlemeli çatlak ve yarıklara, sıçramalı faylara, yarı-graben oluşumuna ve graben tipindeki iç havzalara neden olmuştur. Merkezi Tatvan havzasının bütüncül olarak yapısal terslenmesini sağlayan genişlemeli evre, daha önce var olan ters fayların doğrultusu boyunca, doğrultu atım yapılarının oluşmasına neden olmuştur. Bu genişlemeli evre, Göl'ün Kuzey ve Güney sınırları boyunca oluşan sol ve sağ yanal doğrultu atım faylarla, yapısal olarak uyumludur, bu uyum özellikle, Güney sınırında yerleşke gösteren kıta içi Muş kenedi boyunca belirgindir. Sol yönlü yanal-sıkışmalı tektonik rejim, Kuzey sınırı boyunca gözlemlenen, geriye bindirmeleri, kıvrım ve horst yapılarını ve iç havzaları oluştururken, Muş kenedi boyunca uzanan Güney sınırındaki sağ yönlü yanal-genişlemeli tektonik aktivite, Güney Doğu deltasında çökelmeyle eş zamanlı olarak gelişen ve küçük ölçekli sıçramalı faylarla sınırlanmış genç bir çek-ayır iç havzasını oluşturmuştur. Göl`deki iç havzalar, Güney sınırdaki sağ yönlü sıçramalı, yanal-genişlemeli makaslama zonu ve Güney Doğu deltasındaki çek-ayır havza geometrisi ve kinematik yapısı dikkatle incelendiğinde, gerilmeli stresin, Batı sınırdaki genişlemeli ve yanal-genişlemeli rejim boyunca, Doğu-Batı olarak yönlendiğini ve Güney Doğu deltasının Batı sınırında yerleşke gösteren iç havzaların ?sfenokazm? adı verilen, çek-ayır mekanizmasıyla oluştuğunu işaret etmiştir. Göldeki yapısal unsurların yeniden hareketlenmelerinin bir sonucu olarak, yanal-genişlemeli gerilme rejimi bütünüyle Göl'e hakim olmuştur. Güney ve Batı sınırlardaki yanal-genişlemeli rejim, genişlemeli merkezi graben havzası ve iç havzalar serisinin oluşumuna olanak tanımıştır, merkezi havza ve iç havza serilerinin oluşumunu, Geç Kuvaterner dönemine kadar uzanım gösteren sedimentasyon ve çökme peryotları izlemiştir. Bu süreç boyunca, Güney'de, Muş kenedi boyunca gelişme gösteren, makaslama zonunun Doğu-Batı uzanımlı olarak doğrultu atım mekanizmasıyla ilerlemesi, Bitlis Pötürge-Masifi (BP-M) ve Doğu Anadolu Yığışım Karmaşığı (DAYK) arasındaki sınırda yer alan, eski bir kıta içi sıkışma-kilitlenme zonunu etkileyerek ederek yeniden harekete geçirmiştir. Son Pliyosen döneminden başlayarak günümüze kadar devam eden, önemli bir tektonik olay, Göl'ün Güney sınırını ve Güney Doğu deltasının Batı sınırını ciddi bir şekilde etkilemiştir. Bu tektonik hareketin bölgesel mekaniği, litosferik ayrılma, astenosferik domlaşma ve incelmiş kabuk yapısıyla çok yakından ilgili olmuştur. Sonuç, Muş kenet zonunun, Doğu-Batı doğrultulu sağ yönlü yanal-genişlemeli olarak yeniden hareketlenmesi olmuştur. Muş kenedi boyunca gelişen sağ yanal hareketin etkisi, Göl'ün Batı ve Kuzey sınırları başta olmak üzere, havza ölçeğinde yeni bir gerilme rejimi oluşturmuş ve Göl'ün yapısını ciddi bir şekilde karmaşık hale getirmiştir. Bu durum, genç oblik atımlı fayların, daha önce havzada var olan, eski zayıflık zonlarını temsil ettiğini işaret etmektedir ki, bu zayıflık zonları sintetik/antitetik, sol-yanal/sağ yanal doğrultu-atımlı faylar olmak üzere yeniden hareketlenmişlerdir. Bu faylar, Çarpanak ve Göl içi blok yükselimleri başta olmak üzere, ilksel olarak oluşmuş bindirme yapılarına doğru yanal geçişlilik özelliği gösterirler ve fayların Doğu-Batı doğrultularında ise ciddi bir değişim gözlenmemektedir. Göl de genişlemeyle eş zamanlı oluşan yapısal durum, sınır faylarına doğru eğimlenen ve bükülüm gösteren, yarı paralel sismik yansıtıcıların varlığıyla karekterize edilmiştir. İçsel sismik yansıtıcılar sıklıkla, merkezi graben havzasının derin kesimlerinde transparan ve süreksiz yansıma özellikleri göstermekte ve temel yapıdan, gerilme ile eş zamanlı olarak oluşmuş kesimlere doğru, sismik yansımada keskin bir değişimi işaret etmektedir. Sismik kesitlerin tektonik ve sedimanter yorumu, Van Gölü havzasının yapısal gelişiminin, büyük bir olasılıkla Pliyosen zamanında gelişmiş yarı graben sistemini üreten genişlemeli bir süreç tarafından başlatılmış olduğunu ileri sürmüştür. Genişlemeli yarı graben sisteminin gelişimine, Gölde'ki temel platformunu tümüyle kaplayan ve iç graben havzalarını dolduran kalın sedimanter tabakaların çökelimine imkan veren havza ölçekli bir transgresyon eşlik etmiştir. Kuzey Doğu Erek deltası ve Çarpanak çıkıntı zonunun sınırları boyunca gelişme gösteren, açısal uyumsuzluk yüzeyi ve genişlemeyle eş zamanlı oluşmuş yapısal durum arasındaki ara dokanak düzlemi, lokal olarak, Geç Miyosen ve Kuvaterner sınırı olarak tespit edilebilir. Bu uyumsuzluk dokanağı, merkezi graben alanına ve iç havzaların merkezine doğru, paralel uyumsuzluk geçişliliği göstermektedir. Sedimanlar, horst şeklindeki yükselimlerden aşınarak merkezi grabende çökelmişler ve aynı zamanda, iç havzaların dolmasını sağlamışlardır. Bu olaya, transgresif bir döngü eşlik etmiştir. Göl temel yapısını kaplayan transgresyon, horst-graben tektoniği ve sedimentasyonu sistemi tarafından kontrol edilmiştir. En son deformasyon Kuvaterner zamanı boyunca oluşmuş, Çarpanak bloğunu yükseltmiş ve merkezi Tatvan havzasındaki transpresyonal bir kıvrım sistemini üretmiştir. Bu dönem boyunca Göl'de oluşmuş tektonik unsurlar, blok faylarının, doğrultu atımlı faylar olarak yeniden hareketlenmerinin bir sonucu olmuştur ki, bu faylar daha önce oluşmuş bindirme-kıvrım sistemini kesmektedir. Pre-Kuvaterner yaşlı temel kaya olan Çarpanak bloğu Çarpanak burnundan, Tatvan havzasının Doğusuna doğru açığa çıkarak mostra vemiştir. Bu temel yapısı, delta çökelleri tarafından uyumsuz olarak üzerlenmiş metamorfik kayalar veya kireçtaşı yapılarından oluşmuş Miyosen yaşlı bir yığışım bloğu olarak sınıflandırılmaktadır. Sedimentasyon peryodu nun bitiminde oluşmuş olan Çarpanak temel blok yükselimi,etkili bir şekilde Doğuda bulunan delta sistemini derin göl ortamından ayırmıştır. Bu blok yükselimi transgresyon ve regresyon döngüsünü etkileyerek değiştirmiştir. Tatvan havzasının merkezi, Doğudaki Çarpanak yükselimi ve plato merkezinin, bölgesel kıta yükseliminin sonucu olarak hızlı bir şekilde çökmeye uğramıştır. Bu yapısal yükselimin oluşumu, Kuzey Doğu ve Güney Doğu delta ortamlarının paralel sedimentasyonunu sağlayan şiddetli erozyon ve çökelim aktivitesi neden olmuştur. Birbirinden ayrık olarak gelişerek, farklı yükselim ve çökme süreçlerine maruz kalan bu delta ortamları, transgresif ve regresif sedimanlarla dolmuştur. Sonuçta, delta sedimentasyonu gerçekleşmiş ve tümüyle, lokal bir değişim içerisinde, bir kaç alt döngülü transgresif ve regresif sistemler içerisinde oluşum göstermiştir. Sedimanlar, içsel çökel ortamlarında da yayılım göstermiştir, bu türden yayılım ortamları alüvyal fanlar, dağılım düzlükleri, gölsel delta önleri, sığ ve derin göl çevrelerini içermektedir. Klastik çökellerin bir çoğu lokal kaynak alanlarından gelmiştir ve yakınlardaki iç havzalara çökelmiştir. Sedimentasyon sürecini başlatan graben tipindeki iç havzaların oluşumu, derin kesimlere doğru akma ve yayılma gösteren debris akıntıları ve geniş yayınım gösteren türbiditik çökeller tarafından belirgindir. Bu durum açık bir şekilde, Göl ortamı gerilmeli bir sistem içerisinde oluşum gösteren sedimentasyonu ifade etmektedir. Bölgesel ölçekli yükselim, delta fan sistemlerinin dereler tarafından derince kazılması ve derin ve sığ çökel ortamlarına doğru çökel taşınımındaki belirgin kayma ile ilişkilidir. Göl taban düzleminde seviye oynamaları, sığ su ortamlarındaki alüvyal fan sistemlerinin göreceli olarak pozisyonlarını kontrol etmiştir ki bu alanlar, bölgesel ölçekli yükselim nedeniyle kısmen ortaya çıkmış, ve yakın alüvyal fanlarda oluşan, delta gerileme ve ilerlemesinin önemli fazlarını oluşturmuşlardır. Böylece, Çarpanak ve dolayısıyla Kuzey Doğu delta bloğunun yükselimi, sediman kaynak alanlarında yeni bir topografyanın oluşumunda önemli bir etkiye sahip olmuş ve bu şekilde derine doğru kazılma açısını yükselterek, çökelme ve fan delta sistemlerinin segmentleşmesine önemli bir etkiye sahip olmuştur. Hızlı skarp yapısı gelişimi ve eğimlenme, Göl'ün bir diğer karekteristik özelliğidir, bu özellik eğimsel kararsızlıklara, kayan ve yuvarlanan delta kamalarının varlığına neden olmuştur. Büyük ölçekli delta kayma ve akma yapılarının, faylara ya da fay bükümlerinin bulunduğu yerlere yakın yerleşke göstermesi bu nedenle bir sürpriz değildir. Faylanmanın kararlı olduğu bölgeler dahi hızlı bir şekilde çökme gösteren alanlara doğru kayma eğilimi göstermiştir. Göl su seviyesinin düşük kademeleri boyunca, şelf alanlarında delta progradasyonu oluşmuş ve bu oluşum, eğim kayması ve dere kanal sistemleri tarafından sedimanter kamaların derin depolanma merkezlerine doğru eğim aşağı taşınımını sağlamıştır. Kuvaterner döneminde başlayan delta progradasyonu günümüzde de halen modern delta sistemi olarak devamlılık göstermektedir. Basitleştirilmiş genel stratigrafik görünüm, Göl'ün sedimentasyonuna bağlı olarak gelişen tektonik fazın beş aşamalık döngüsünü işaret etmektedir: 1) temel-fay yeniden hareketlenmesi ve havza terslenmesi, 2) regresif peryod: genişleme ile eş zamanlı sedimentasyon ve genişleme dolgusu, 3) transgresif peryod: genişleme sonrası sedimentasyonu, onlap and downlap serileri, 4) terslenme sonrası topografyasının delta dolgusu (progradasyon ve agradasyon) ve 5) bütün bir stratigrafik kolonun oblik-atım deformasyonuna maruz kalması. Van Gölü havzasının stratigrafik evrimi, Kuvaterner zamanı boyunca süreksizlerle gelişen sıkışmalı ve genişlemeli tektonik olayların baskın etkisini çok iyi bir şekilde yansıtmaktadır. Bu durum, Göl `ün Pliyo Kuvaterner dönemi boyunca değişkenlik lviii gösteren gerilme rejimlerinin birbiriyle ilişkisinden kaynaklanan çok fazlı bir deformasyon tarafından oluşturulduğunu açıkca göstermektedir. Göl, sıklıkla fay büküm havzası olarak tanımlanan doğrultu atım tektoniğinin açık ve net bir kaydını kendi çökel sistemi içerisinde iyi bir şekilde korumuştur. Göl'ün yapısal jeolojisi ve tektonik deformasyonu, gerçekte Doğu Anadolu yığışım kompleksinde devam etmekte olan çarpışma sonrası tektonik olayların sadece bir bölümünü oluşturmaktadır. Sismik verilerin yorumu havzayı sınırlayan fayları, Pliyo Kuvaterner boyunca gelişmiş, üst kabuk bağlantılı doğrultu atımlı faylar olarak belirlemiştir. Göl'ün temel yapısı, yüksek oranda anizotropik özelliğe sahip, yığışım kaması bloklarının, ofiyolit ve kabuk dilimlerinin bir araya gelmesinden ibaret olmuştur. Göl'de tektonik rejime değişimine ve temel yapısının yeniden hareketlenmesine neden olan inversiyon ?terslenme? tektoniğinin bir sonucu olarak, Göl tabanı yığışım kaması bloklarının tektonik kararsızlığı, genişlemeli magmatizmanın sokulum yaptığı üst kabuk bloklarının doğrultu veya oblik atımlı hareketine neden olmuştur. Ayrıca, genel deformasyon yapısı bir takım süreksiz ve kesintili faylara da neden olmuş ve deformasyona, fay hatları boyunca gelişen keskin kenarlı sıçramalı kıvrımlar eşlik etmiştir. Sonuçta ortaya çıkan oblik atımlı yapılar, Göl içerisinde oblik atımlı tektoniğin neden olduğu yatay ve dikey deformasyonları karşılamıştır. Fay oryantasyonu ve kinematiği temel alındığında, Van Gölün deki faylar başlıca üç ana yapıya ayrılabilirler: K-sınırı yanal-sıkışmalı, G-sınırı yanal-genişlemeli and B-sınırı yanal-genişlemeli. Fayların oblik gelişimi, Göl `ün fayların doğrultusu boyunca önemli ölçüde asimetrik bir gelişim gösterdiğini ifade etmektedir. Merkezi Tatvan bloğu oblik bir şekilde faylanmaya doğru eğimlenmiştir ve fayın hareket eden kenarindan uzağa doğru meyil kazanmış ve böylece faylar boyunca sadece tek bir yönde ya da tek yönelimli bir oluşum göstermiştir. Böyle yapısal bir çerçeve içerisinde, bükümlü bir sınırı yapısı Kuzey kenarda oluşurken, tipik bir geişleme ya da riftleşme yapısı Batı ve Güney kenarlarında aktif birer sınır yapısı olarak göze çarpmaktadır. Faylanmaların ilksel oluşum süreçleri boyunca, merkezi yarı graben alanı, karasal ve gölsel çökel ortamı içersinde dolmuştur. Graben tipindeki iç havzaların en belirgin olanı, Güney Doğu deltasının Batı sınırında gelişim gösteren, bir çek ayır havzası tipindeki ?sfenokazm? oluşumudur. Merkezi yarı graben alanında, çökme ve sedimantasyon zamanla değişkenlik göstermiş ve belirli bir atım oranına sahip faylar boyunca bir takım sapmalara maruz kalmıştır. Bütün bir çökel kolonunun genel geometrisi ve yapısal görünümü yarı graben asimetrisini göstermiştir. Göl havzası gelişim ve oluşum sürecine devam ederken, yatay yayınımlı sedimanter dizilimler, örneğin türbitler, debris akmaları ve sill yapıları, aşamalı olarak ve gittikçe gelişen bir düzeyde eğimlenmişlerdir. Her bir çökelim serisi daha ileri bir düzeye eğimlenmiş ve çökmekte olan göl tabanına doğru uzanım göstererek onlap serilerini ve ilgili kontakt yüzeylerini oluşturmuştur. Bu onlap kontak yüzeylerinin sismik yapısal ve sedimanter geometrisi, faylardaki atım ve ötelenme oranının ve aynı zamanda oblikleşmenin semptomatik karekterini ifade etmektedir. Van Gölü havzası Batıda ki sınır fayının bükümlenme gösterdiği genişlemeli kenarında oluşmuştur. Batıdaki yanal-genişlemeli faylanma, yanal-genişlemeli ve doğrultu atımlı sedimentasyon gösteren merkezi Tatvan havzasının gelişiminde ana kontrol mekanizması olarak davranmıştır. Sınır fayının büküm aşağı yanal-genişlemeli hareketi aşamalı olarak, Batıdaki bükümden uzağa doğru, yatay bir harekete dönüşmüştür. Bu yapısal oluşum, merkezi Tatvan havzasın da gelişen karakteristik doğrultu atımlı dizilim sekanslarını oluşturmuştur. Böyle bir yapısallık sonucu oluşan mekansal ve yersel boşluklar, faylanmalar boyunca gelişen doğrultu atımlı harekete ek olarak, hem Batı ve Güney kenarlardaki lokalize olarak gelişen yatay gerilme ve incelmeyi ve hem de Kuzey kenardaki kısalma ve kalınlaşmayı gerektirmiştir. Kuzey sınırı boyunca gelişen dik faylanmaya dikkat edildiğinde, bu fay düzlemi her ne ölçüde dik olarak gelişebilmişse, fay bükümlenmesine bağlı olarak gelişen gerilmeyi karşılayabilmek için gerekli olan çökmede o derece hızlı gerçekleşmiştir. Asimetrik havza yapısı ve Göl'ün tek yönlü yapısal gelişimi aynı zaman da, Güney sınırdaki sağ yönlü yanal-genişlemenin, daha önce var olan Muş kenedini izlediğini ve var olan tektonik rejimin eski bindirme faylarını yeniden harekete geçirdiğini göstermiştir. Bu bindirme fayları ana çökel merkezinin yatay migrasyonunu ve yatay hareketi karşiılayabilmek için oblik olarak, hem genişlemeli ve hem de sıkışmalı olarak atım yapmışlardır. Böylece, bu oblik yapı Batı ve Güney de yanal-genişlemeli ve Kuzeyde yanal-sıkışmalı faylar olarak, fay segmentlerini karekterize etmiştir. Bu durum, net bir şekilde Göl'de içsel ve dışsal havzaların çokluğunu ve merkezi yarı graben havzasının varlığını açıklayabilmektedir. Havza blok asimetrisi ve Göl'ün tek yönlü yapısal gelişimi, çökel dizilimi ve eğimli sedimentasyon, hızlı çökme ve doğrultu atım oranında çökme merkezinin kayma göstermesi, Göl'ün temel yapısal unsurları olmakla beraber, dünyada çok iyi bilinen fay bükümü havzalarında görüldüğü gibi, Van Gölü'nün en belirgin özelliklerini teşkil etmektedir. Van Gölü havzasının Pliyo-Kuvaterner dönemine ait yapısal gelişimi iki ayrı gerilme rejiminin sonucu olarak gözükmektedir: bunların ilki, çarpışma-sıkışma peryodunun paleotektonik dönemi, diğeri ise, genişleme/doğrultu-atım peryodunun neotektonik dönemidir. Göl'ü sınırlayan eski yapısal elementler, havza sınırları boyunca sağ yanal ve sol yanal doğrultu-atımlı faylar olmak üzere yeniden hareketlenmişlerdir. Bu gerilme terslenmesinin sonucu, yığışım kamalarının tektonik kararsızlığı, sıkışmalı temel yapının yeniden hareketlenmesi ve Göl'ün sınır koşullarının kinematik yapısında önemli bir değişim olarak belirlenmiştir. Sonuç olarak, çarpışma sonrası dönem boyunca, Van Gölü havzası blok parçalanmasına ve ayrışmasına maruz kalmıştır. Bu ayrışma Muş kenedinin oblik olarak açılmasına işaret etmektedir. Kenet boyunca genişlemeli magmatizma Göl'e doğru ilerleme göstermiş, Göl çökellerini şiddetli bir şekilde deforme etmiş ve magma-hidrotermal göl sisteminin oluşmasına neden olmuştur. Bu nedenle, Van Gölü'nün ilksel sıkışmalı oluşum formu, günümüz havza yapısından çok belirgin bir şekilde farklıdır. Van Gölü havzasındaki sedimentasyon ve tektoniğin karmaşık etkileşimi, temel hareketlenmesi, üst kabuğa ait blokların oblik hareketi, ve Türkik tipinde orojenlerde bulunan yığışım kaması havzalarının doğrultu-atımlı gelişimine yeni bir bakış açısı getirmiştir., The Eastern Anatolia Accretionary Complex (EAAC), one of the major mountain ranges on Earth, constitutes a unique Geosciences laboratory hosting natural phenomena and processes on virtually all geosciences and sub-disciplines. There are several cross-cutting themes of tremendous scientific interest and practical relevance, such as the subduction-accretion, slab delamination, and crustal consolidation. These interactions over different timescales provide several critical implications for post-collisional crust-forming processes in Turkic-type orogens. Due to the slab break off, EAAC seems to have global impacts of delamination phenomena in Tethyside superorogenic systems and characterizes the most prominent example of hot and small Turkic-type orogens based on delamination event. EAAC as a younger Turkic-type orogeny involves crustal tectonics and magmatism that generate intense intraplate thin-skinned deformation, and extensional alkaline magmatism associated with strike-slip basin formation and orographic sedimentation. Due to its origin related to an active convergent-plate margin that causes thrust imbrication of terrane blocks, weak and irresistant suture complexes bounding major tectonic blocks, this orogeny shows extreme complexity, with strong gradients in tectonic and magmatic structure during post-collisional period. It becomes clearer that questions on post-collisional evolution of EAAC are answered in tectonic patterns and deformation styles of the accretionary wedge-basins in the Turkic-type orogeny. The peculiar one of these wedge-basins is orogen-parallel Lake Van trough that is the deepest basin of the rotated portions of EAAC and thrust-bounded region. This lake is emplaced at N-end of Bitlis-Pötürge Massive (BP-M) along Muş suture, separating EAAC from BP-M. Lake Van region is a place where no mantle lid exists and hot asthenosphere is doming, therefore, it has dome-shaped structure with the highest elevation (2 km), termed as Lake Van Dome. The domal pattern of the lake, in fact, is a morphological paradigm, well representing the surficial effects of delamination event, crustal consolidation and crust-forming process. Not surprisingly, outline anatomy of Lake Van Dome clearly exhibits an orogenic structure with its formation of the squashy basin and thus, both its morphological and limnological characteristics may imply basement reactivation and orogenic features of the Highlands rifting phenomena in the domal center of accretionary complex. Compared to other convergent lakes in major mountain ranges, such as Lake Baikal, Lake Van is not well studied, its geophysical characteristics are poorly documented and understood. An overall understanding of this lake as a complex highlands system is still lacking. This lack assumes utmost importance given the fact that Lake Van and surrounding highlands are prone to thinning convergent crust, decompressional melting magmatism and post-collisional opening of sutures, through which xlv extensional magma propagates. These processes dictate how ascending magmatic materials are transported through the crust toward the surface and react with their surrounding environment within the volcanic or magmatic edifice. A sequential development of these events is focused on understanding the rich dynamics of multiple linked systems with weak basement coupling and with many internal variables that exhibit multiscale interactions beneath the lake. Multi-component approach into basement and basin margin weakening highlights the relative roles of upper crustal tectonics, magmatism and the role of delamination and break off events, just beneath the lake. This generates deep insights into upper crust-driven seismicity and its results in basin response and subsequent impact on anisotropic variability of the convergent crust. The previous study of this research remarks that the most explosive eruptions and long-term period seismicity are the consequences of gas-rich magmas and large pressure buildups as the magma releases gas during its ascent to shallow sedimentary levels through extensional and transtensional boundary faults in lake margins. Perturbations in the lake, such as magma-hydrothermal activity with the number of earthquakes, are attributed to the formation of fractures in the envelope surrounding a cooling magma body and upward migration of magma, allowing release of magmatic volatiles to the overlying hydrothermal system. Such distinctive characteristics reflect the influence of volcano-magmatic inputs on physical and chemical conditions. These inputs consist of hot gas and liquids that ultimately result from the interactions between groundwater and fluids released by a magma body at depth. Hence, Lake Van constitutes unique windows for better understanding both various extensional aspects of the theory of intraplate deformation based on Turkic-type orogeny and nature and characteristics of intraplate crustal deformation in E-Turkey. Thus, this research deals with some critical aspects of post-orogenic processes and discusses a prominent example of accretionary wedge-basins in the world and its crustal growth through neotectonic history. The focus and objectives of Lake Van basin research are to provide a better understanding and overview of tectonic and magmatic processes in accretionary orogens and their role in the formation and evolution of the continental crust. Understanding post-collisional dynamics of accretionary wedges beneath Lake Van and their effect on Lake Van basin formation is essentially needed in this study. Particularly, it is aimed to recognize and clarify why accretionary orogens and related wedge basins are subjected to tectonic unstability, basin margin weakening, and basement reactivation, and how kinematic boundary conditions (versus stress) are changed in accretionary wedge-basins, causing thrust-sheet block rotation and producing extensional and strike-slip basin systems. Scientific data material and methodology of research framework is mainly based on seismic data equipment of International Continental Drilling Program (ICDP-seismic survey of PaleoVan Project-2004), multi-channel seismic reflection profiling and high-resolution GeoChirp system. Interpretation techniques of seismic sequence stratigraphy are applied for basin analysis and some specific approaches into basin model assumption are developed and interactively used. An examination and evaluation of multi-channel seismic reflection and high-resolution chirp data also cover the geological consequences of the largely Neogene delamination that characterizes the segments of interest, in response to late stage reorganization of the subduction zone, the delamination and break-off of the subducting slab. Seismic structural interpretation of these events requires a comprehensive understanding of the entire Turkic-type orogenic system. In seismic reflection research of Lake Van, the high quality data set is a predictor of tectonic and magmatic response with surprisingly good accuracy. The largely seismic data-based contributions investigate the following special subjects of the preliminary results to exhibit and interpret tectonic and magmatic record of orogeny in Lake Van basin. Seismic structural interpretation of overall deformations observed in and along the lake leads to clear evidences of basement reactivation, inversion tectonics, suture-parallel extension/strike-slip deformation, as well as extensional magmatism, magma-hydrothermal sediment deformations and post-magmatic hydrothermal alterations. Though there are many unanswered questions about all these issues, there are arguably even fewer constraints on the maturation of propagating magmas on extensional fault flanks of the lake. As an example, Lake water-intruding magma exchanges during maturation affect magma composition, permeability, and geophysical properties and are a major influence on lake water chemistry, evident by previous Helium isotope studies. Seismic reflection data evident considerable complications of tectonic and magmatic peculiarities and showed structural expressions of strike-/oblique-slip deformation, suggesting extensional and transtensional tectonic evolution of the lake. Seismic evidences also show that offset on shallow-seated and dipping extensional faults occurs in the lake. However, the controversy persists over the existence and mechanics of offsets on shallow-seated, low-angle extensional detachments. This substantially leads to an overall understanding of structural and sedimentary evolution of Lake Van basin. Sediments in central Tatvan basin were deposited during the development of an extensional phase that created a half-graben system oriented generally W-E. There is no precise dating on the initial formation of the central graben but regional correlations would suggest that it began during Pliocene times. Central Tatvan basin is controlled by number of marginal strike-slip faults that moves in transtensional and transpressional system. Whole strike-slip fault system is negative flower in S and positive flower structure types in N, and forming highs (horsts) and lows (grabens). This tectonic phase is formed in Quaternary. In Late Quaternary, transpressional tectonics caused central Tatvan basin to shallowing toward N-margin. Thus, transpression at its peak in Quaternary period caused whole sedimentary fill inside the basin lifted, folded and faulted. Seismic structural interpretation showed the presence of reactivation of older structures by Plio-Quaternary extensional and strike-slip period, particularly during Plio-Pleistocene. Based on their faulting and folding timing generation, central Tatvan basin and Lake Van structural evolution into: An extensional phase, during this phase the most prominent is rifting process that resulted in formation of central half graben, internal subbasins and horst structures as well as reactivaton of older structures. Basin fill during this phase yielded syn-extensional sedimentation. During this phase, rifting cessation and sagging processes during Quaternary that accompanied by generation of the basinal strike-slip fault as well as transtensional faulting in S- and transpressional faulting in N-margins. Structural orientation of the faulting is relatively W-E. During the same stage, release tension has resulted in extensional fractures, fissures, vents, en echelon faulting, half-graben redevelopment and graben-subbasins. The extensional stage that inverted the entire central Tatvan basin resulted in the formation of the strike-slip structures along pre-existing thrust fault. This extension is in accordance to the sinistral and dextral strike-slip faults along N- and S-margins, particularly, along the greater intraplate Muş suture in S. Dextral transtension in S-margin along the Muş suture produced a younger pull-apart subbasin bounded by syn-depositional, smaller en echelon faults in SE-delta, while a sinistral transpression produced backthrusts, folds, horsts and external subbasin observed along the N-margin. Structural interpretation and kinematics for the formation of internal subbasins, geometry and kinematic considerations of the right-stepping transtensional shear zone in S-margin, and graben doglegs-shaped subbasins in SE-delta indicate that the extensional stress was oriented predominantly E-W during the extensional-transtensional regime in W-margin and pull-apart formation, ?sphenochasm?, of the subbasins in W-end of SE-delta. As a result, a divergent strike-slip stress regime dominated the lake as the result of reactivation changes in the basin. Transtensional regime in S- and W-margins gave rise to a series of extensional graben basin and subbasins followed by a prolonged period of subsidence and sedimentation extending into the Late Quaternary. Since then, the W-E trending strike-slip propagation of the shear zone in S along the Muş suture has reactivated the older intraplate convergence zone between EAAC (East Anatolia Accretionary Complex) and BP-M (Bitlis Pötürge-Massive). Since, beginning in the Late Pliocene and extending to the present day a major tectonic event began to affect S-margin of the lake as well as W-margin of SE-delta. The large-scale regional mechanics of this movement is closely related to slab delamination process, asthenospheric doming and thin crustal structure. The result has been a general W-E right-lateral divergent strike-slip reactivation of the Muş suture zone. Further N, the influence of the right lateral motion along the Muş suture adds a basinal stress regime in W- and N-margins, and considerably complicates the structural configuration in that area. This remarks that the younger oblique-slip faults represent pre-existing lines of weaknesses, which were subsequently reactivated as synthetic/antithetic, left/right-lateral strike-slip faults. In the Çarpanak and the sublacustrine basement block uplifts, these faults grade laterally into first-order thrust structures as their orientation does not change considerably to W-E and stress regime in the lake is reorientated to ENE-WSW. In general, the syn-extension is characterized by sub-parallel seismic reflector dips towards the border faults. The internal reflectors often show transparent, discontinuous character in deeper portions of the graben and indicate a sharp change of reflection from basement to the syn-extension section. Tectonic and sedimentary interpretation of seismic sections suggests that the development of Lake Van basin was initiated by extensional process that produced a half-graben system, which most probably occurred at the Pliocene times. The development of the extensional half-graben system waned during some time and was followed by basinal transgression, depositing thicker sediments that filled in the grabens and covered the basement platform. The contact between the syn-extension and the angular unconformity along hinge margin of NE-Erek delta and Çarpanak spur zone is locally referred to as boundary Late Miocene and Quaternary. Towards to central graben area and subbasin centers this unconformable contact grades into nonconformity and disconformity. Sediments eroded from the highs were deposited in the central graben, also forming the deposition of the subbasins. This event was followed by a transgressive cycle. The transgression covered the basement and was controlled by the horst-graben tectonic/sedimentation system. The last deformation occurred xlviii during Quaternary time, uplifting the Çarpanak block, and producing a transpression-en echelon fold system in central Tatvan basin. Tectonic elements formed during this phase were the reactivation of block faults to strike-slip faults (with a sinistral in N- and W-margins and a dextral movements in S-margin) which cut the previously formed thrust-fold system. The Pre-Quaternary basement, the Çarpanak block, is well exposed into the E of the Tatvan basin in Çarpanak spur zone. The basement is classified as a Miocene-aged accretionary terrane, probably composed of limestone and/or metamorphic rock and unconformably overlain by deltaic sequences. The Çarpanak basement block uplift, which occurred at the end of deposition, effectively separated the basin from the deep lake in the E. This block uplift changed the cycle from one of transgression to regressive. The central part of the basin quickly subsided as the result of the continental uplift in the plateau center and the Çarpanak uplift in the E. The formation of this structural high caused intense erosion-deposition activity that produced the paralic and deltaic sedimentation of the NE- and SE-delta settings. These delta settings developed as separated blocks and differentially uplifted, subsided and were subsequently filled by transgressive-regressive sediments. Delta sedimentation occurred and completely formed in a transgressive-regressive cycles with several subcycles and local variation. In delta area, regressive and transgressive system tracts are used to partition sequences. The sediments were laid down in a variety of continental depositional settings, which, for this area includes alluvial fans, distributary plain/flood plain, lacustrine delta front, shallow and deep lacustrine environments. The clastic sediments were derived, for the most part, from local source areas and deposited in nearby subbasins. The forming of graben-subbasins commencing sedimentation is indicated by extensive turbidities and debris flows toward deeper sections, suggesting that sedimentation occurred in a lacustrine environment extensional system. Widespread uplift of region is associated with river incision of fan systems and subsequent shift of sediment transport towards proximal shelf and deep-offshore areas. Relative changes in base-level controlled the relative position of the alluvial fans on the shelf areas, now partly exposed due to regional uplift, promoting major phases of prograding and/or retrograding in adjacent alluvial fans. Thus, the uplift of Çarpanak and NE-delta block had the effect of providing renewed topography in sediment-source areas, increasing the angle of incision, deposition and relative segmentation of evolving fans. The rapid scarp growth and tilting that is another characteristic feature of the lake caused pervasive slope failure, slumped and slided clinoform wedges. Not interestingly, the largest progradational slumps and slides are near faults or fault bends where the stable side slumps toward the most rapidly subsiding areas. Delta progradation over shelf occurred during lake-level low-stands, promoting downslope transport of sedimentary wedges by slope-slide/-channel systems into deeper depocenter areas. Delta progradation commencing in the Quaternary continues in the present-day modern delta. General and simplified stratigraphic pattern exhibits the five stage cycle of tectonic phase associating sediment filling in the lake: 1) basement-fault reactivation and basin inversion, 2) regressive period: syn-extensional sedimentation and sag infill, 3) transgressive period: post-extensional sedimentation, onlap and downlap series, 4) deltaic infill (progradation and aggradation) of post-inversion topography and 5) oblique-slip deformation of the entire stratigraphic column. The stratigraphic evolution of Lake Van basin area well reflects the strong influence of intermittent extensional and contractional tectonic events during the Quaternary time. This clearly shows that the lake was formed by a multiphase deformation resulting from an interaction of varying stress regimes during Plio-Quaternary. The lake well preserved a clear record of strike-slip tectonism in its sediments, often described as ?fault-bend basin?. Structural geology and tectonic deformation in the lake is a part of post-collisional tectonic events in accretionary prism of E-Turkey. Seismic data interpretation favors basin-bounding faults as comprising upper crust-linked strike-slip faults throughout the Plio-Quaternary. The basement structure of the lake is highly anisotropic and an assemblage of crustal fragments/slivers, ophiolites, and accretionary wedge blocks. As a result of inversion tectonics that happened, caused tectonic regime change, and reactivated the basement, tectonic instability of accretionary wedge blocks underlying the lake resulted in strike-/oblique-slip movement of the upper crustal flakes intruded by extensional magmatism. Overall deformation furthermore resulted in numerous of discontinuous faults, followed by en-echelon fold forming with sharp corner to fault lines. The resulting oblique-slip structures likely accommodate the horizontal and vertical deformations caused by oblique-slip tectonics in the lake. Based on faults orientation and kinematics, the faults in Lake Van have three patterns: N-margin transpression, S-margin transtension and W-margin transtension. This obliquity of the fault patterns implies that the lake is highly asymmetric across and along the strike of faults. Central Tatvan block obliquely tilts toward the fault and away from the direction that its side of the fault moves and thus appears to grow only in one direction along the faults. Within this structural framework, typical rift configuration is active margin on the W- and S-sides while flexure margin normally located on the N-side. During their early life, central half-graben area is filled up within continental and lacustrine sedimentary deposits. The peculiar one of graben-subbasins is the pull-apart ?sphenochasm? formation developed in W-end of SE-delta. In the central half-graben area, subsidence and sedimentation changed with time, shifting along the faults at the slip rate. Overall geometry and pattern of the entire sedimentary column had a half-graben asymmetry. Horizontal successions such as turbidities, debris flows and sill features, are progressively tilted as the basin continues to grow. Each new deposit reached farther onto the tilted and sinking floor of the lake, forming onlap contacts. Seismic structural and sedimentary geometry of these onlap contacts is symptomatic of the obliquity and slip rate on the faults. Shortly, Lake Van basin developed on the extensional side of a bend of the border fault in W. Transtensional fault pattern in W acted as controller on developing of central Tatvan basin with transtension and strike-slip sedimentation. Transtensional motion of the border fault downstream of the bend gradually returned to horizontal motion away from the bend in W. This pattern produced the characteristic ?shingled? sequence developed in central Tatvan basin. Resulting space constraints required not only localized horizontal extension and thinning in W- and S-sides, but also shortening and thickening in N-side, in addition to strike-slip motion along the faults. The steep faulting along N-margin, the steeper this fault, the faster the subsidence required to accommodate bend-related extension. The role that the fault bend structure played in the lake growth is so clear that the main concern is an effect of asymmetry on lateral transport of the depocenter and strike-slip sedimentation rather than tectonic implications of the basin asymmetry. Asymmetry and unidirectional basin growth of the lake also indicated that dextral transtension in S-margin tracks a pre-existing Muş suture, current tectonic regime reactivated the older thrust faults. In somehow, these thrust faults had to slip obliquely to accommodate horizontal motion and the lateral migration of depocenters, with both a divergent and convergent component added to the strike-slip motion. This obliquity, thus characterized the segment of the fault as transtensive in W and S or transpressive in N, respectively. This result well explains the presence of central half-graben basin and the abundance of internal and external subbasins in the lake. Block asymmetry and unidirectional growth of the lake, shingled and tilted deposition, rapid subsidence, and subsidence shifting at strike-slip rate are general signatures and the most prominent features in Lake Van as recognized in a number of well-known fault-bend basins. Plio-Quaternary structural development of the Lake Van basin is the result of two separate stress regimes: a Paleotectonic period of collision-compression and a Neotectonic period of extension/strike-slip deformation. Older structural elements bordering the lake have undergone reactivation as sinistral and dextral strike-slip faults along the basin margins. The consequence of this stress reversal has been tectonic instability of accretionary wedges, a reactivation of convergent basement and a change in kinematic boundary conditions of the lake. As a result, during post-collisional period, Lake Van region has undergone basin block fragmentation and separation, implying an oblique opening of Muş suture, through which extensional magmatism propagated into the lake, intensely deformed lake sediments and created the huge magma-hydrothermal lacustrine system. For these reasons, the form of the early compressional Lake Van basin is quite different from the present-day basin. An interplay of sedimentation and tectonics in Lake Van provided a new angle on basement reactivation, oblique motion of the upper crustal flakes and the strike-slip evolution of accretionary wedge basins in Turkic-type orogenic setting., Doktora, Ph.D.
- Published
- 2011
99. Suture-parallel extension of Lake Van basin, Eastern Anatolia Accretionary Complex (EAAC), E-Turkey: An implication for the Highlands extensional paradigm
- Author
-
Toker, Mustafa, Krastel, Sebastian, Demirel-Schlueter, Filiz, Demirba˘, Emin, and A.M.Celal Şengör
- Published
- 2011
- Full Text
- View/download PDF
100. Unstable Shelf-Margin Tectonics of NE-Corner of Mediterranean Region, the Cilicia-Adana Basin
- Author
-
Toker, Mustafa, Ediger, Vedat, and Evans, Graham
- Published
- 2011
- Full Text
- View/download PDF
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.