Search

COVID-19 is not only a respiratory disease, but a multisystem disease that can cause organ dysfunction and coagulation disorder associated with high mortality and morbidity, particularly in vulnerable populations. Severe complications can be seen especially in elderly patients with systemic disease and immunosuppressive patients. We present the case of COVID-19 that developed in a 38-year-old female patient with pemphigus successfully managed with favipiravir., COVID-19 sadece bir solunum hastalığı değil, aynı zamanda özellikle hassas popülasyonda yüksek mortalite ve morbidite ile ilişkili organ disfonksiyonuna ve pıhtılaşma bozukluğuna neden olabilen multisistemik bir hastalıktır. Özellikle sistemik hastalığı olan yaşlı hastalarda ve immünsüpresif hastalarda ciddi komplikasyonlar görülebilmektedir. Favipiravir ile başarılı bir şekilde tedavi edilen pemfiguslu 38 yaşındaki bir kadın hastada gelişen COVID-19 vakasını sunuyoruz.

Severe acute respiratory syndrome‐corona virus‐2 (SARS‐CoV‐2), which causes coronavirus disease 2019 (COVID‐19), is highly contagious and a particularly popular problem in all around the World and also in all departments of every hospital. In order to protect the well‐being of healthcare providers while providing a sufficient workforce to respond to the coronavirus disease (COVID‐19) are vital for pandemic planning. In this article, we will discuss this problem from a dermatological aspect. This article is protected by copyright. All rights reserved.

Nowadays, medical doctors are fighting with new coronavirus, COVID-19 problem in all countries. Corona means a circular crown, from the Latin word for "crown or garland." We summarized some corona-associated skin problems and also skin involvement like-crown in dermatology.

COVID-19 is a serious multisystem disease caused by severe acute respiratory syndrome coronavirus 2. Due to the COVID-19 crisis, that still keeps its impacts worldwide, numerous scheduled medical activities have been postponed and this interruption has a potential to modify the management of many cutaneous conditions including pemphigus. This narrative review aims to discuss the management of pemphigus in the era of COVID-19, considering the necessity to balance suitable pemphigus treatment with minimal risk of COVID-19-related mortality and morbidity. The data on the effect of treatments used for pemphigus on COVID-19 are limited. However, the evidence to manage patients properly is evolving and our knowledge is updated. Current expert recommendations include that patients with pemphigus should be informed clearly to avoid mismanagement and they should be monitored regularly for symptoms of COVID-19. Patients with mild disease can be managed with topical or intralesional corticosteroids, dapsone, or doxycycline. Systemic corticosteroids should be tapered to the lowest effective dose during the pandemic. Prednis(ol)one ≤10 mg/d can be continued in patients with COVID-19 while prednis(ol)one >10 mg/d may be reduced considering the activity of the disease. Conventional immunosuppressive therapies should only be discontinued in confirmed cases of COVID-19. Postponing rituximab treatment should be considered on a case by case basis. Intravenous immunoglobulin is not likely to increase the risk of infection and may be considered a safe option in patients with COVID-19. Given the psychological burden brought by COVID 19, online or face-to-face psychological support programs should be considered. © 2020 Wiley Periodicals LLC.

A Case Report: Anticonvulsant Hypersensitive Syndrome Anticonvulsant hypersensitivity syndrome is a complication of antiepileptic medications. The syndrome is characterized with triad of fever, rash, and symptomatic or asymptomatic internal organ involvement, including primarily hepatitis, nephritis, and lymphadenopathy. In this paper, a severe case of carbamazepine-induced hypersensitivity syndrome was reported., Türkçe Özet: Antikolvülzan hipersensitivite sendromu antiepileptik ilaçların bir komplikasyonudur. Bu sendrom ateş, döküntü ve hepatit, nefrit gibi semptomatik veya asemptomatik iç organ tutulum bulguları ve lenfadenopati triadı ile karakterizedir. Burada şiddetli, karbamazepinle indüklenen hipersensitivite sendromlu bir olgu sunmaktayız.

Faun Tail Nevus Along with Aplasia Cutis Congenita Faun tail nevus is characterized with abnormal lumbar hypertrichosis, which may overlie on occult spinal abnormality and be a marker of asymptomatic underlying spinal dysraphism. In this study, a case of faun tail nevus, with dermal pits along with aplasia cutis congenita was presented, considering that a constellation of findings which to our knowledge has not been previously reported elsewhere., Faun tail nevüs, anormal lumbal hipertrikozla karakterize olup, altta gizli bir spinal disrafizm bulgusu olarak aplazi kutis gibi spinal anormallikler bulunabilmektedir. Burada faun tail nevüslü bir olgu dermal çöküklükle karakterize aplazia kutis konjenita birlikteliği nadir görülmesi nedeniyle sunuldu.

Behçet's disease (BD) is a multisystemic disease of unknown etiology characterized by chronic relapsing oral-genital ulcers and uveitis. Multiple systemic associations including articular, gastrointestinal, cardiopulmonary, neurologic, and vascular involvement are also observed in BD. Although the etiopathogenesis of the disease remains unknown, increased neutrophil functions such as chemotaxis, phagocytosis, and excessive production of reactive oxygen species (ROS), including superoxide anion, which may be responsible for oxidative tissue damage seen in BD, and also immunological alterations, T lymphocyte abnormalities in both subpopulation and function have been considered to be correlated with the etiopathogenesis of BD. There is some clinical evidence suggesting that emotional stress and hormonal alterations can influence the course and disease activity of BD.

Ulcerative lesions in Behcet’s disease (BD) are regarded as important manifestation for diagnosis. Various kinds of ulcerative lesions appear in patients with BD. They present as orogenital ulcers, necrotizing vasculitis and pyoderma gengrenosum. Gastrointestinal system involvement (Gis) in Behçet’s disease affects all areas from the esophagus to the anus. Most authors believe that the Gis manifestations of Behçet’s disease should be confined to aphthous ulcers, which can occur throughout the Gis tract. All patients with oro-genital and Gis ulcerations should be fully investigated to establish a definitive diagnosis and eliminate the possibility of an underlying BD.

35 ÖZET Behçet hastalığında yaş ve cinsin hastalığın klinik seyri üzerine etkinliklerini incelemek amacıyla yaptığımız çalışmada 1976-1998 yılları arasında A.Ü.T.F. Behçet merkezinde izlenmekte olan 2313 Behçet hastası juvenil, erişkin ve ileri yaş grubu olmak üzere 3 ayrı yaş grubuna ayrılarak cinsiyet ve yaş gruplarına göre deri, mukoza ve sistemik tutulum oranları istatistiksel olarak karşılaştırılmıştır. Oral aftlar olguların tümünde saptanmıştır. Genital ülserasyonlar toplam BH grubu içinde erkek olgularda %85.6, kadın olgularda %91 olmak üzere olguların %88.1' inde görülmüştür. Ayrıca genital ülserasyonlar hem toplam BH grubu hem de EBH grubu içinde kadın cinsiyette daha sık saptanırken yaş grupları içinde en fazla EBH grubunda, en az ise JBH grubunda saptanmıştır. Erkek olgularda %45.5, kadın olgularda %49.8 olmak üzere tüm hastaların %47.6' sında eritema nodozum gözlenmiştir. Eritema nodozum toplam BH ve İYBH grupları içinde kadın hastalarda fazla görülürken yaş gruplarına göre farklılık gösterilmemiştir. Papülopüstüler erupsiyonlar erkek olgularda %59.5, kadın olgularda %48.3 olmak üzere tüm olguların %54' ünde gözlenmiştir. Toplam BH, EBH ve İYBH grupları içinde erkek cinsiyette papülopüstüler erupsiyon fazla görülürken yaş gruplarına göre farklılık görülmemiştir. Erkek olgularda %17.5, kadın olgularda %3.5 olmak üzere erkeklerde yaklaşık 5 kat fazla sıklıkta tromboflebit saptanırken tüm olguların %10.6' sında görülmüştür. Tromboflebit toplam BH, EBH ve İYBH grubu içinde erkek hastalarda daha sık görülürken yaş gruplarına göre farklılık saptanmamıştır. Toplam BH grubunda erkek olgularda %56.2, kadın olgularda %56.1 olmak üzere tüm olguların %56.1' inde paterji pozitifliği saptanmıştır. Paterji pozitifliği sıklığı açısından cinsiyet ve yaş gruplarına göre hiçbir anlamlı farklılık tespit edilmemiştir. Tüm olguların %29.1' inde göz tutulumu saptanmıştır. Göz tutulumu %38.1 sıklıkta gözlenen erkek olgularda, %19.8 sıklıkta gözlenen kadın olguların yaklaşık 2 katı oranında saptanmıştır. Göz tutulumu toplam BH grubu, EBH ve İYBH grupları içinde erkek hastalarda daha sık saptanmıştır. JBH ve EBH grubunda göz tutulumu İYBH grubuna göre daha sık iken, JBH ve EBH arası anlamlı farklılık görülmemiştir. Erkek olgularda %11.3, kadın olgularda ise %1 1.8 olmak üzere BH' lan genelinde %1 1.6 oranında artiküler tutulum gözlenmiştir. Artiküler tutulum sadece İYBH grubunda kadın cinsiyette36 erkek cinsiyete göre daha sık saptanıp, bunun dışında cinsiyet ve yaş grubu farkı gözlenmemiştir. Anjiyo-Behçet, erkek olgularda %11.7, kadın olgularda ise %2.1 sıklıkta gözlenip erkek olgularda 5 kat fazla saptanmış ve tüm hastalarda %7 oranında tesbit edilmiştir. Anjiyo-Behçet sıklığı toplam BH, EBH ve İYBH grupları içinde erkek cinsiyette fazla görülürken yaş gruplarına göre anjiyo-Behçet sıklığı açısından anlamlı fark gözlenmemiştir. Erkek olgularda %3.3, kadın olgularda %1.3 olmak üzere BH' lan genelinde %2.3 oranında nörolojik tutulum gözlenmiştir. Yaklaşık erkek olgularda kadın olguların 2 katı oranında nöro-Behçet gözlenmiştir. Nörolojik tutuluma toplam BH, EBH grupları içinde erkek cinsiyette daha sık rastlanmıştır. Yaş gruplarına göre anlamlı farklılık nörolojik tutulum için tesbit edilmemiştir. Tüm olguların %1.4' ünde GIS tutulumu gözlenirken, bu oran erkek ve kadın olgularda da tesbit edilmiştir. GIS tutulum sıklığı cinsiyete göre farklılık göstermemekle beraber İYBH grubunda EBH grubuna göre daha sık entero-Behçet saptanmıştır. Erkek olgularda %1.8, kadın olgularda %0.03 olmak üzere yaklaşık 6 kat fazla sıklıkta pulmoner tutulum sıklığı saptanırken tüm olguların %1' inde gözlendiği tesbit edilmiştir. Pulmoner tutulum sıklığı toplam BH ve EBH grubu içinde erkek hastalarda fazla iken EBH ve İYBH grupları arasında pulmoner tutulum sıklığı açısından fark gözlenmemiştir. Renal tutulum ise sadece 2 olguda saptanmıştır. Toplam BH grubu içinde yalnız genital ülserasyonlar ve eritema nodozum kadın cinsiyette anlamlı olarak daha sık bulundu. Buna karşın papülopüstüler erupsiyon ve tromboflebit, ayrıca hastalığın prognozunu kötü yönde etkilediği bilinen göz tutulumu, nörolojik, pulmoner tutulum ve anjiyo- Behçet erkek BH' larında anlamlı olarak daha sık bulundu. JBH grubu hiçbir tutulum açısından risk teşkil etmeyip en iyi prognozlu gruptu. Yalnız göz tutulumu riski İYBH grubundan fazlaydı. EBH grubu ise genital ülserasyon görülmesi açısından risk teşkil etmekte olup diğer yaş gruplarından fazla oranda genital ülserasyon saptandı. İYBH grubu ise sadece GIS tutulumu açısından risk teşkil ederken EBH grubundan daha sık GIS tutulumuna rastlanıyordu. İleri yaş kadın cinsiyet en iyi prognoza sahip grup olurken, hemen hemen tüm yaş gruplarında erkek cinsiyet en kötü prognoza sahipti. Çalışmamız Behçet hastalığında klinik bulguların üç farklı yaş grubunda37 dağılımını araştıran ilk çalışma olup, ayrıca bulguların cinsiyete göre dağılımını karşılaştıran en büyük seridir. 47