63 results on '"Doğan, Ömer Erbil"'
Search Results
52. İzmir bölgesindeki iki merkez hastanede ektopik gebeliklerin epidemiolojik incelenmesi
- Author
-
ALPAYDIN, Oğuzhan, CELİLOĞLU, MURAT, DOĞAN, ÖMER ERBİL, İŞSEVER, Doğan, TÜRE, Sevgi, and BAĞCI, Mustafa
- Published
- 2003
53. FİTOÖSTROJENLER ve MENAPOZ
- Author
-
Doğan, Ömer Erbil and Gülekli, Bülent
- Published
- 2002
54. p53 and c-erbB-2 expression in epithelial ovarian tumors and their relationship with clinical and pathological factors
- Author
-
Doğan, Ömer Erbil, Acar, Berrin, and Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı
- Subjects
Genes-P53 ,Oncology ,Obstetrics and Gynecology ,Kadın Hastalıkları ve Doğum ,Onkoloji ,Ovarian neoplasms - Abstract
ÖZET Over kanseri, kadın genital sistem kanserleri içinde nispeten daha az görülmesine karşın, jinekolojik kanserler içinde en sık ölüme sebebiyet verenidir. Uzun süre spesifik bir bulgu vermediğinden, tanı genellikle ileri evrelerde konulur ve bu nedenle tedavi şansı azalır. Epiteliyal over kanserinin etiyolojisi tam olarak bilinmemekle birlikte özellikle genetik değişikliklerin etkili olduğu düşünülmektedir. Kanserin genetik bir hastalık olarak kabul edilmesi ile birlikte tümör supresör gen ve proto-onkogen olarak adlandırılan iki gen tipi tespit edilmiştir. Bir tümör supresör gen olan p53 ve bir proto-onkogen olan c-erbB-2'nin çeşitli kanserlerde değişmiş olarak saptanması ile bunların kanserin çok basamaklı gelişiminde rol oynadıkları ileri sürülmüştür. Çalışmamızda, benign, borderline ve malign epiteliyal over neoplazisi tanılarıyla hastanemizde tedavileri yapılan toplam 83 olgunun parafine gömülü bloklarında immunohistokimyasal boyama metodu ile p53 ve c-erbB-2 ekspresyonu araştırıldı ve klinik ve histopatolojik faktörler ile ilişkisi incelendi. Çalışmada p53 immunoreaktivitesi benign grupta hiç saptanmazken, borderline ve malign gruplarda sırasıyla %10 ve %33.3 olarak bulunmuştur. Seröz tip kanserlede p53 immunoreaktivitesi diğer histolojik tiplere göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (p
- Published
- 1998
55. The effect of intrauterine insemination time on semen parameters.
- Author
-
Koyun, Elvan, Okyay, Recep Emre, Doğan, Ömer Erbil, Kovalı, Müge, Doğan, Sultan Seda, and Gülekli, Bülent
- Subjects
ANALYSIS of variance ,HUMAN artificial insemination ,GREENHOUSE effect ,SPERMATOZOA ,SPERM motility ,STATISTICS ,DATA analysis ,REPEATED measures design ,DATA analysis software - Abstract
Objective: The purpose of this observational study was to determine whether semen parameters (concentration, motility) were affected by the interval between the onset of postwash sperm incubation and intrauterine insemination (IUI) time. Material and Methods: Semen specimens of 100 normozoospermic men collected at the clinic were allowed 20 minutes for liquefaction at room temperature. Semen samples were subjected to both macroscopic and microscopic examinations. After centrifugation in a density gradient column and sperm-washing medium, the samples were kept in an incubator. After 30 minutes, 60 minutes, and 120 minutes, the concentration and motility were recorded. Results: According the results of the Bonferroni post hoc test, there were significant differences in values of mean sperm count, percent progressive sperm motility, and total motile sperm count between 30 minutes and 120 minutes (p=0.000, p=0.000, and p=0.000) and between 60 minutes and 120 minutes (p=0.000, p=0.000, and p=0.001), but there was no significant difference between 30 minutes and 60 minutes (p=1, p=0.173, and p=1). Conclusion: This study demonstrated that sperm parameters are negatively affected from prolonged incubation time. A maximum 60-minute limit of the interval between the onset of postwash sperm incubation and IUI time may increase pregnancy rates. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2014
- Full Text
- View/download PDF
56. İntrasitoplazmik sperm enjeksiyonu uygulanan 39 yaş ve üzeri infertil kadınlarda prognostik faktörlerin gebelik başarısına etkileri.
- Author
-
Doğan, Sultan Seda, Kovalı, Müge, Doğan, Ömer Erbil, and Gülekli, Bülent
- Subjects
CONCEPTION ,PREGNANCY ,CHILDBIRTH ,GONADOTROPIN ,PITUITARY hormones - Abstract
Copyright of Journal of Turkish Society of Obstetrics & Gynecology / Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Dergisi is the property of Turkish Society of Obstetrics & Gynecology and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2014
- Full Text
- View/download PDF
57. The effect of post-wash total progressive motile sperm count and semen volume on pregnancy outcomes in intrauterine insemination cycles: a retrospective study.
- Author
-
Ok, Elvan Koyun, Doğan, Ömer Erbil, Okyay, Recep Emre, and Gülekli, Bülent
- Subjects
- *
EVALUATION of medical care , *HUMAN artificial insemination , *COLLECTION & preservation of biological specimens , *CHI-squared test , *PREGNANCY , *SPERM motility , *T-test (Statistics) , *RETROSPECTIVE studies , *DATA analysis software , *SPERM count - Abstract
Objective: The purpose of this study was to determine the impact of post-wash total progressive motile sperm count (TPMSC) and semen volume on pregnancy outcomes in intrauterine insemination (IUI) cycles. Material and Methods: The retrospective study included a total of 156 cycles (141 couples) and was performed in our center over a 24-month period. The semen parameters were recorded for each man and each insemination. The semen samples were re-evaluated after the preparation process. Post-wash TPMSC values were divided into four groups; Group 1: <1x106; Group 2: 1-4.9x106; Group 3: 5-9.9x106; Group 4: 10x106 and >10x106. Post-wash inseminated semen volume was divided into three groups; Group 1: 0.3 mL; Group 2: 0.4 mL; Group 3: 0.5 mL. The effect of post-wash total progressive motile sperm and semen volume on pregnancy outcomes was evaluated. Results: The pregnancy rates per cycle and per couple were 27.56% and 30.49%, respectively. There was not a significant relationship between the inseminated semen volume and pregnancy rate (p>0.05). However, a significant linear-by-linear association was documented between the TPMSC and pregnancy rate (p=0.042). Conclusion: Our findings suggest that the post-wash inseminated semen volume should be between 0.3-0.5 mL. An average post-wash total motile sperm count of 10x106 may be a useful threshold value for IUI success, but more studies are needed to determine a cut-off value for TPMSC. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2013
- Full Text
- View/download PDF
58. D vitamini eksikliği nedeniyle tedavi alan polikistik over sendromlu hastaların klinik,metabolik ve ultrasonografik parametrelerinin değerlendirilmesi
- Author
-
Atlihan, Ufuk, Doğan, Ömer Erbil, and Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı
- Subjects
Treatment ,Retrospective studies ,Vitamin D deficiency ,Diagnosis ,Obstetrics and Gynecology ,Vitamin D ,Kadın Hastalıkları ve Doğum ,Polycystic ovary syndrome - Abstract
AMAÇ: Polikistik over sendromlu hastaların (PCOS) farklı tedavi yöntemleri vardır. Bunlardan en sık kullanılan kombine oral kontraseptif (KOK) tedavisidir. Son yıllarda PCOStedavisinde D vitamini içeren preparatların besin desteği olarak kullanımı giderek artmaktadır. Bu çalışmada, D vitamini eksikliği nedeniyle tedavi alan polikistik over sendromlu hastaların klinik, metabolik, ultrasonografik parametrelerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.YÖNTEM: Bu çalışma, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu izni alındıktan sonra gerçekleştirilmiştir. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Üreme Endokrinolojisi ve İnfertilite Bilim Dalı Polikliniği'ne 01/12/2013-01/12/2014 tarihleri arasında başvuran Rotterdam kriterlerine göre polikistik over sendromu tanısı konulan toplam 95 hasta çalışmaya alınmıştır. D vitamini eksikliği nedeniyle tedavi alan polikistik over sendromlu hastaların 3 aylık tedavi sonrasındaki klinik, metabolik, ultrasonografik parametreleri retrospektif olarak değerlendirilmiştir.Tüm olguların antropometrik ve kan basıncı ölçümleri ve modifiye Ferriman Gallwey skor hesaplamaları yapılmıştır. Serum açlık glukoz, açlık insulin, homeostatik insülin rezistans (HOMA-IR, prolaktin (PRL), tiroid stimülan hormon (TSH), yüksek dansiteli lipoprotein (HDL), düşük dansiteli lipoprotein (LDL), trigliserid (TG), total kolesterol, folikül stimüle edici hormon (FSH), luteinize edici hormon (LH), estradiol, total testosteron, serbest testosteron, seks hormon bağlayıcı globulin (SHBG), dehidroepiandrosteron sülfat (DHEAS), 25-OH D vitamini, 17-OH progesteron, OGTT, androstenedion parametreleri seviyeleri ölçülmüştür. Hastaların serbest androjen indeks, vücut kitle indeksi ve LH/FSH oranı hesaplanmıştır. Hastaların hastane veritabanında kayıtlı ultrasonografik bulguları ve klinik parametreleri tedavi öncesi ve sonrası olarak karşılaştırılmıştır. Tüm hastaların İstatistiksel analizi için The statistical Program for Social Sciences(SPSS,version 22) kullanıldı, p
- Published
- 2016
59. Plasental growth faktör ve uterin arter doppler indekslerinin kombine tarama testi ile birlikte değerlendirilmesinin iskemik plsental hastalıkları öngörme etkinliği
- Author
-
Nuriyeva, Gulnar, Doğan, Ömer Erbil, and Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı
- Subjects
Fetal growth retardation ,Placenta ,Uterus ,Obstetrics and Gynecology ,Umbilical arteries ,Ultrasonography-doppler ,Arteries ,Pre-eclampsia ,Kadın Hastalıkları ve Doğum ,Growth substances ,Ultrasonography - Abstract
PLASENTAL GROWTH FAKTÖR VE UTERİN ARTER DOPPLER İNDEKSLERİNİN KOMBİNE TARAMA TESTİ İLE BİRLİKTE DEĞERLENDİRİLMESİNİN İSKEMİK PLASENTAL HASTALIKLARI ÖNGÖRME ETKİNLİĞİAmaç: Rutin kombine tarama testine eklenecek uterin arter doppler indeks ve plasental growth faktör maternal serum düzey tayininin iskemik plasental hastalıkların öngörüsündeki etkinliğini araştırmak.Yöntem: : Prospektif gözlemsel çalışmamız Eylül 2014 ile Eylül 2015 tarihleri arasında değerlendirilen 465 gebeye ait sonuçları içermektedir. Hastalar Grup I kontrol grubu (n:378) ve Grup II iskemik plasental hastalık saptanan hastalar (erken başlangıçlı preeklampsi (n:4), geç başlangıçlı preeklampsi (n:11) ve intrauterin gelişme geriliği (n:19)) olarak 2 grupta incelendi. Ayrıca Grup II kendi içinde Grup II a (erken başlangıçlı preeklampsi ve intrauterin gelişme geriliği olan olgular) ile Grup II b ( geç başlangıçlı preeklampsi) olarak alt gruplara ayrılarak ileri değerlendirmeler yapıldı.Bulgular: Çalışmamız 465 hastanın gebelik sonuçları ile tamamlanmıştır. Çalışma kriterlerine uymayan hastaların sonuçları çıkarıldıktan sonra 412 hastanın gebelik sonucuyla tez yazılmıştır.378 kontrol (%91.7) ve 34 hastalık grubu (%8.3) sonuçları karşılaştırılmıştır. VKİ, sistolik kan basıncının, sol uterin arter ve ortalama uterin arter PI değerlerinin, PAPP-A, plasental growth faktör değerleri ve fetal ağırlığın gruplararası anlamlı olarak farklı olduğu izlenmiştir.Sonuç: Birinci trimester uterin arter doppler incelemesi ve maternal serum plasental growth faktör düzey tayini iskemik plasental hastalıkları öngörmede etkindir.Anahtar kelimeler: preeklampsi, intrauterin gelişme geriliği, plasental growth faktör. Objective We aim to evaluate whether adding measurement of uterin artery indices and maternal serum placental growth factor levels could predict ischemic placental disease(IPD) cases, during the first trimester combined screening.Methods: During this prospective observational study 465 patients were included between September 2014 and September 2015. Patients were categorized as 2 groups: Group I - control group (n:378) and Group II disease group [ early preeclampsia (n:4), intrauterin growth restriction(n:19) and late preeclampsia(n:11)]. Group II was also divided as subgroups, Group IIa ( early preeclampsia and intrauterin growth restriction) and Group II b ( patients with late preeclampsia (11) according to the recent hypothetical IPD definitions.Results: Our study were include obstetric results of 465 patients. After excluding the results of patients don't meet the study criteria thesis were written with the results of 412 patients. 378 (%91.3) of them were control group and 34 (%8.7) were disease group. BMI, systolic blood pressure, left uterin artery PI, mean uterin artery PI, placental growth factor, PAPP-A and fetal weight were significant differences between control and disease group.Conclusion: Combining uterine artery doppler evaluation and maternal serum placental growth factor levels provide effective tools for prediction of ischemic placental diseases during first trimester combined screening.Key words: preeclampsia, intrauterin growth restriction, placental growth factor. 65
- Published
- 2016
60. Abortus imminenslerde HCG , progesteron ve ADAM 12 nin abortusları öngörmedeki yeri ve kötü obstetrik sonuçlarla ilişkisi
- Author
-
Kuşku, Mehtap Zeynep, Doğan, Ömer Erbil, and Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı
- Subjects
Abortion ,Obstetrics and Gynecology ,Chorionic gonadotropins ,Metalloproteinases ,Kadın Hastalıkları ve Doğum ,Progesterone - Abstract
Amaç: Bu çalışmanın amacı abortus imminensli olgularda maternal serum β-hCG, progesteron ve A Disintegrin ve Metalloprotease 12 (ADAM 12) düzeylerini araştırmak, bu belirteçlerin abortus imminensli olgularda gerçekleşebilecek abortusları belirlemedekullanılabilirliğini incelemek ve terme ulaşan gebeliklerde kötü obstetrik sonuçlar açısındanbu üç maternal serum belirtecini değerlendirmektedir.Gereç ve Yöntem: Çalışmamız Dokuz Eylül Üniversitesi Etik Kurul'undan onay alındıktansonra Kasım 2012- Haziran 2013 tarihleri arasında prospektif olarak planlandı. 7.-14. haftalar arasında olan 100 abortus imminens ve 100 kontrol olmak üzere toplam 200spontan tekil gebe çalışmamıza dahil edildi. Tüm gebelerden ilk başvuru esnasında serum β-hCG e progesteron düzeyleri gönderildi. Çalışmaya dahil edilen tüm gebelere 20. gebelik haftalarında telefon ile ulaşılarak gebelik devamı hakkında bilgi alındı. Daha sonra çalışmayadahil edilen olgular terme kadar takip edildi. Preterm doğum (0,05). Abortus imminens grubunda maternal serum β-hCG ve progesterondüzeyleri kontrol grubuna göre istatistiksel anlamlı olarak daha düşük saptandı (sırasıyla; p< 0.001 ve p=0.013). Yapılan ROC analizine göre, abortusları doğru olarak öngörebilmesindeβ-hCG için eşik değerin ≤ 56.000 IU/L olması gerektiği, progesteron için ise eşik değerin ≤ 27.86 ng/ml olması gerektiği bulundu (sırasıyla p 0.05). In threatened miscarriage maternal serum β-hCG and progesterone levels were found significantly statistical low in control groups (respectively p
- Published
- 2013
61. Bevasizumab sıçan endometriyozis modelinde apoptozisi indükler
- Author
-
Soysal, Didem, Posacı, Cemal, Doğan, Ömer Erbil, and Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı
- Subjects
Bevacizumab ,Endometriosis ,Obstetrics and Gynecology ,Apoptosis ,Angiogenesis ,Kadın Hastalıkları ve Doğum ,Rats - Abstract
AMAÇ: Anjiyogenetik bir hastalık olan endometriyozisde endometriyal dokunun ektopik bölgelerde gelişmesi ve hayatta kalabilmesi için neovaskülerizasyona ihtiyaç duyulur. Bu nedenle anjiyogenez inhibitörleri bu hastalığın tedavisinde yeni bir umut olarak görülmektedir. Bevasizumab bazı insan tümörlerinde kullanılan, insan vasküler endotelyal büyüme faktörünü (VEGF) hedefleyen bir rekombine monoklonal antikordur. Bu çalışmanın amacı anti-VEGF antikoru olan Bevasizumabın sıçan endometriyozis modelinde endometriyal implantlarda apoptotik gen ekspresyonu üzerine etkisini araştırmaktır.YÖNTEM: Çalışmaya 8 hafta yaşında, gebe olmayan, Wistar albino suşu toplam 29 adet sıçan dahil edilmiştir. Her bir sıçanda cerrahi endometriyozis modeli oluşturulmuştur. İlk operasyondan 3 hafta sonra ikinci laparotomiler yapılıp, endometriyotik odak boyutları ölçülüp yüzey alanları hesaplanmıştır. Sıçanlar üç gruba ayrılmıştır: Grup I (kontrol grubu) intraperitoneal tek doz %0.09 NaCl solusyonu (0.25 cc; n=10); Grup II (çalışma grubu) intraperitoneal tek doz bevasizumab (2.5 mg/kg; n=10); Grup III (pozitif kontrol grubu) subkütan tek doz leuprolid asetat (1 mg/kg; n=9) verilmiştir. İkinci operasyondan 3 hafta sonra sıçanlar sakrifiye edilip endometriyotik odakların boyutları tekrar ölçülüp, adezyonların şiddeti, yaygınlığı incelenip total adezyon skoru hesaplanmıştır. Endometriyotik odaklar RNA ekstraksiyonu, histopatolojik inceleme ve immünohistokimyasal inceleme için çıkarılmıştır. Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) ile Bax, Cyc-c, Bcl-2 ve Bcl-xl mRNA gen ekspresyonu seviyeleri belirlenmiştir. İmplantlarda epitelyal hücre varlığı CD10 immünohistokimyasal boyama ve semikantitatif inceleme ile değerlendirilmiştir.BULGULAR: Bevasizumab grubu (%58.8) kontrol grubu (%6.2) ile karşılaştırıldığında implant yüzey alanlarını anlamlı olarak küçültmüştür (P0.05).SONUÇ: Bu bulgular ışığında yeni bir anjiyogenez inhibitörü olan bevasizumab endometriyotik odakları geriletmede leuprolid asetatla benzer etkinliğe sahiptir. Bu etkiyi açıklamada olası bir mekanizma apoptozis indüksiyonudur. INTRODUCTION: Endometriosis is accepted to be one of the angiogenetic diseases and neovascularization is essential for the development and survival of the endometrial tissue at the ectopic sites. Therefore, angiogenesis inhibitors are novel therapeutic agents promising a new hope for this disease. Bevacizumab is a recombinant, monoclonal antibody targeting human VEGF and it is used in various human tumors. The aim of this study was to investigate the effects of anti-VEGF antibody Bevacizumab on endometrial explants and on apoptotic gene expression levels in the rat endometriosis model.MATERIAL & METHODS: In this study surgical induction of endometriosis was performed in 29, nonpregnant, 8 weeks old Wistar Albino rats. After 3 weeks, second laparotomies were performed to measure dimensions of endometriotic foci and explant areas were calculated. The animals were divided in three groups: Group I (control group), single intraperitoneal injection of saline (0.25cc; n=10); Group II (study group), single intraperitoneal injection of bevacizumab (2.5 mg/kg; n=10); and Group III (positive control group), single subcutaneous injection of depot leuprolide acetate (1 mg/kg; n=9). Three weeks later, the rats were sacrificed and the endometriotic explant dimensions were measured, the severity and extent of the adhesions and total adhesion scores were calculated. Endometriotic foci were removed for apopotic gene expresions, histopathologic and immunohistochemical examination. The level of Bax, Cyc-c, Bcl-2 and Bcl-xl mRNA gen expressions were detected by polymerase chain reaction PCR. The presence of epithelium in explants were examined by the semiquantitative evaluation and CD10 immunohistochemistry.RESULTS: Bevacizumab treatment statistically significantly decreased the endometriotic implant size (58.8%) compared with control (6.2%) (P0.05).CONCLUSIONS: This study suggests that a novel angiogenesis inhibitor, anti-VEGF antibody bevacizumab is as effective as leuprolide acetate in the regression of the endometriotic lesions. One possible mechanism of this effect is the induction of apoptosis. 95
- Published
- 2012
62. Early changes of ovarian reserve markers after laparoscopic excision of endometrioma
- Author
-
Göksever Çelik, Hale, Doğan, Ömer Erbil, and Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı
- Subjects
endocrine system ,Ovarian function tests ,Endometriosis ,Obstetrics and Gynecology ,Kadın Hastalıkları ve Doğum - Abstract
AMAÇ: İnaktif ve büyümekte olan folikül havuzunu işaret eden Antimüllerian hormonun (AMH), aynı zamanda menstrüel siklus boyunca serum konsantrasyonunun minimal değişimi nedeniyle günümüzde over rezerv belirteci olarak kullanımı yaygınlaşmaktadır. Biz de bu çalışma ile endometriyoma nedeniyle laparoskopik kistektomi yapılan hastalarda over rezervi belirteçlerini AMH'yı da kapsayacak şekilde kombine kullanarak rezervin nasıl değiştiğini tespit etmeyi amaçladık. Ayrıca laparoskopik kistektomi esnasında oluşan over dokusunun kaybını histopatolojik olarak inceleyerek over rezervindeki değişimi tespit etmeyi amaçladık.YÖNTEM: 18-45 yaş arası endometriyoma nedeniyle laparoskopik cerrahi geçiren 65 hasta çalışmaya dahil edildi. Preoperatif dönemde menstrüel siklusun 3. günü kanda folikül stimüle edici hormon (FSH), lüteinleyici hormon (LH), östradiol ve AMH ölçümü yapıldı ve FSH/LH oranı hesaplandı; transvajinal veya transabdominal ultrasonografi (USG) ile her iki overdeki toplam bazal antral folikül sayısı (BAF) ve endometriyomanın boyutları bakıldı. Laparoskopi ile endometriyoma eksizyonu uygulanan bu hastalarda operasyon esnasında endometriyoma boyutları tekrar değerlendirildi ve Amerikan Reprodüktif Tıp Cemiyeti sınıflaması (Revised American Society for Reproductive Medicine Classification of Endometriosis, rAFS) skorlaması yapıldı. Postoperatif 6. haftada kontrole çağrılan hastalarda menstrüel siklusun 3. günü FSH, LH, östradiol ve AMH tekrar kanda bakıldı ve FSH/LH oranı hesaplandı; transvajinal veya transabdominal USG ile de BAF tekrar değerlendirildi. Alınan her doku örneği histopatolojik olarak incelenmek üzere Patoloji Bölümü'ne gönderildi. Patolog kist duvarına yakın over dokusu olup olmadığını değerlendirdi ve semikantitatif bir skalayla bu dokuları 0'dan 4'e kadar derecelendirdi. (0= folikül yokluğu; 1= sadece primordial folikül; 2= primordial ve primer foliküller; 3= birkaç adet sekonder folikül; 4= normal over dokusundaki gibi primer ve sekonder foliküller). Ayrıca kesitte hesaplanan folikül sayısının FSH, FSH/LH ve AMH ile olan ilişkisi değerlendirildi.BULGULAR: Folikül stimüle edici hormonun ortalama postoperatif değeri preoperatif değerlere göre anlamlı olarak daha yüksekti (p
- Published
- 2010
63. Effects of mature cystic teratoma on reproductive health and malignant transformation: A retrospective analysis of 80 cases
- Author
-
Kurt S, Avşar HA, Doğan ÖE, Saatli HB, and Saygılı U
- Abstract
Objective: To examine cases of mature cystic teratoma (MCT) that were diagnosed and treated in our clinic regarding their association with fertility, and to detect the rate of malignant degeneration and the types of malignancies., Material and Methods: Patients who underwent surgery due to adnexal mass between April 2012 and August 2017 and were diagnosed as having MCT were retrospectively examined. The mean age of the 80 patients who met the inclusion criteria was 30.60±10.5 years. Nine had infertility according to hospital records. Sixty-seven percent of these (n=6) had accompanying endometriosis and MCT was bilateral in 55.5% (n=5). Malignant degeneration was present in 6.25% (n=5), all were monodermal tumors. Malignant degeneration was more common among patients with larger diameter adnexal masses (9.1±2.9 cm) and in those of postmenopausal age. Tumor markers were within the normal range for patients who developed malignancy. Malignant degeneration was not present among infertile patients with endometriosis., Results: Although MCTs do not seem to negatively affect the ovarian reserve, infertility is prominent in patients with concurrent endometriosis. During assessment, concurrent endometriosis should be considered. Imaging findings, large adnexal masses, and postmenopausal period are important for the assessment of MCT concerning malignant degeneration. It should not be overlooked because tumor markers may be normal., Conclusion: MCTs can be present concurrent with endometriomas. In such cases, infertility is more distinct. In MCT malignant degeneration, mass diameter, complex mass internal structure, and postmenopausal status are important factors.
- Published
- 2019
- Full Text
- View/download PDF
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.