Search

The extent and relevance of altered bone metabolism for statural growth in children with chronic kidney disease is controversial. We analyzed the impact of renal dysfunction and recombinant growth hormone therapy on a panel of serum markers of bone metabolism in a large pediatric chronic kidney disease cohort. Methods Bone alkaline phosphatase (BAP), tartrate-resistant acid phosphatase 5b (TRAP5b), sclerostin and C-terminal FGF-23 (cFGF23) normalized for age and sex were analyzed in 556 children aged 6-18 years with an estimated glomerular filtration rate (eGFR) of 10-60 ml/min/1.73m(2). 41 children receiving recombinant growth hormone therapy were compared to an untreated matched control group. Results Standardized levels of BAP, TRAP5b and cFGF-23 were increased whereas sclerostin was reduced. BAP was correlated positively and cFGF-23 inversely with eGFR. Intact serum parathormone was an independent positive predictor of BAP and TRAP5b and negatively associated with sclerostin. BAP and TRAP5B were negatively affected by increased C-reactive protein levels. In children receiving recombinant growth hormone, BAP was higher and TRAP5b lower than in untreated controls. Sclerostin levels were in the normal range and higher than in untreated controls. Serum sclerostin and cFGF-23 independently predicted height standard deviation score, and BAP and TRAP5b the prospective change in height standard deviation score. Conclusion Markers of bone metabolism indicate a high-bone turnover state in children with chronic kidney disease. Growth hormone induces an osteoanabolic pattern and normalizes osteocyte activity. The osteocyte markers cFGF23 and sclerostin are associated with standardized height, and the markers of bone turnover predict height velocity. KFH Foundation for Preventive Medicine European Renal Association-European Dialysis and Transplant Association Federal Ministry of Education & Research (BMBF) (01EO0802) Pfizer Deutschland GmbH Kidney Research UK (KRUK) (RP39/2013)

Bu çalışmanın amacı, işletme yönetiminin en önemli süreçlerinden biri olan bütçeleme sürecinde yaşanan bütçesel katılımın yönetimsel güven üzerindeki etkisini araştırmaktır. Ayrıca yine dağıtımsal adalet ve prosedürel adalet algılarının bu etkiye olan katkısı da araştırmanın içeriğini oluşturmaktadır. Türkiye genelinde Özel Sağlık sektöründe farklı yönetim ve uzmanlık seviyelerinde çalışan 144 kişiye uygulanmış olan anketlerin analizinden elde edilen sonuçlar; bütçesel katılımın dağıtımsal ve prosedürel adalet algıları üzerinde, dağıtımsal ve prosedürel adalet algılarının da yönetimsel güven üzerinde ve yine bütçesel katılımın da yönetimsel güven üzerinde pozitif bir etkisi olduğunu ortaya koymaktadır. The purpose of this study is to research the effect of budget participation on managerial trust that occurs in the budgeting process, which is one of the most important processes of business management. Also, the contribution of distributive fairness and procedural fairness perceptions to this effect are parts of this research. The results that are obtained from analyses of the questionnaires that were given to 144 people working in various managerial and expertise levels in private healthcare sector in Turkey show that there is a positive effect of budget participation on distributive and procedural fairness perceptions, distributive and procedural fairness perceptions on managerial trust, and budget participation on managerial trust as well. 61

Tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT) uygulamaları, konvansiyonel tedavilerin yanında veya yerine uygulanan tedavi yaklaşımlarıdır. Bu çalışmada, Hacettepe Üniversitesi Çocuk Hastanesi Çocuk Nefrolojisi Bilim Dalında nefrotik sendrom, tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu (İYE), taş hastalığı ve kronik böbrek hastalığı tanıları ile izlenmekte olan 201 hastada (%48,3 kız; ortanca yaş 11 yıl; ortanca hastalık süresi 5,1 yıl) hangi TAT yöntemlerinin ne sıklıkla kullanıldığı, TAT kullanımını etkileyen faktörler incelenmiş; sonuçlar kronik hastalığı olmayan 260 çocuktan oluşan kontrol grubu ile karşılaştırılmıştır. Bilgiler anket yoluyla ve hasta kayıtlarının incelenmesi ile elde edilmiştir. Hem hasta hem de kontrol grubunda en sık kullanılan TAT yönteminin ilaç dışı ürün kullanımı (İDÜ, biyolojik temelli yaklaşımlar) olduğu görülmüştür (hasta grubunda %38,8, kontrol grubunda %54,6; p=0,001). Her iki grupta da balık yağının sık kullanıldığı saptanmıştır (hasta grubu %14,4, kontrol grubu %35,0; p

Bu çalışma böbrek fonksiyonlarında ?ani ve devam eden? bozulma olarak tanımlanan akut böbrek hasarı (ABH) geçiren yenidoğanların 2-12 yıl sonraki durumunu değerlendirmek, renal hasar yönünden araştırmak ve renal hasar için risk faktörlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla (01.01.2000-31.12.2009 arasında) yenidoğan döneminde ABH geçiren hastalar 2-12 yıl sonra değerlendirilmiştir. İdrar çıkışında azalma, oligo-anüri, serum kreatinin düzeyinin ilk üç gün 1,5 mg/dl, üçüncü günden sonra 0,7 mg/dl'nin üzerinde olması veya serum kreatinin düzeyinin 48 saat içinde %25 ve üzerinde artış göstermesi ölçütlerinden en az birisini karşılayan hastalar araştırmaya dahil edildi; 360 hastanın ailelerine davet mektubu gönderildi ve 106 hasta (%29) değerlendirmeyi kabul etti. Çalışma kapsamında bu hastaların ilk olarak yenidoğan ve ABH dönemleri incelenmiştir. Hastaların değerlendirme döneminde ise mevcut klinik durum (kronik hastalıklar, kullanmakta olduğu ilaçlar, hastaneye yatış sayısı ve nedenleri), aile özellikleri değerlendirildi, fizik muayene (tam sistemik muayene, vücut ağırlığı, boy, vücut kitle indeksi, beslenme durumu, kan basıncı ölçümü), laboratuvar çalışmaları, ACR (idrarda mikroalbümin/kreatinin oranı), renal ultrasonografi (US), renal Doppler US, ambulatuar kan basıncı ölçümü (AKBÖ) yapıldı. Değerlendirme anında hastaların ortalama yaşı 6,78±2,9 yıldı; 59 hastanın (%55,6) kronik hastalığı olduğu, 32 hastanın (%30,2) düzenli ilaç kullandığı, 47 hastanın (%44,3) hastaneye yatış öyküsünün olduğu öğrenildi; ortalama glomerüler filtrasyon hızı (GFH) 152,49 ±29,5 ml/dk/1.73m2 (92,81 -245,54 ml/dk/1.73m2 ) idi; GFH 38 hastada (%35,8) >160 ml/dk/1.73 m2, 13 hastada (%12) >187 ml/dk/1.73 m2 idi; 10 hastada (%9,8) ofis kan basıncı ölçümü ile hipertansiyon, 27 hastada (%26,5) mikroalbüminüri, 12 hastada (%11,3) tübüler fonksiyon bozukluğu, 6 hastada (%16,6) AKBÖ ile hipertansiyon ve 20 hastada (%54) AKBÖ ile ?nondipping? fenomeni saptandı. Kızlarda mikroalbüminüri (sırasıyla %43,9 ve %14,8; p: 0,002), 2-6 yaş arasında hiperfiltrasyon (sırasıyla %47,8 ve %.26,7; p: 0,041), konjenital kalp hastalığı olanlarda hiperfiltrasyon (sırasıyla %33,3 ve %9,6; p: 0,039) daha sıktı. Altmış hastada (%56,6) renal hasar göstergelerinden [mikroalbüminüri, hipertansiyon, hiperfiltrasyon (GFH >160 ml/dk/1.73 m2)] en az biri; 14 hastada(%13,2) ise ikisi vardı. Yenidoğan döneminde ABH geçiren hastalarda yaşamın sonraki yıllarında renal hasar görülme riski yüksektir; bu hastaların rutin değerlendirmelere ek olarak ACR tayini ve AKBÖ ile değerlendirilmeleri renal hasarın erken tanısı için yararlı olabilir.Anahtar kelime: Uzun dönem izlem, akut böbrek hasarı, yenidoğan, hipertansiyon, hiperfiltrasyon, mikroalbüminüri, ACR, ambulatuar kan basıncı ölçümü The aim of the study was to evaluate long term effects of acute kidney injury (AKI) in neonatal period, and to determine the risk factors for renal injury. Inclusion criteria were as follows: oligo-anuria or plasma creatinine >1.5 mg/dl during first three postnatal days or >0.7 mg/dl after third postnatal day or ?%25 increase in plasma creatinine within 48 hours during hospitalization in neonatal period. Three hundred sixty children who had AKI during neonatal period (between 01.01.2000-31.12.2009) and survived to hospital discharge were invited; 106 of them accepted to participate. Patients? characteristics, features during AKI, medical records (chronic diseases, using medicine, number of hospitalization and indication of hospitalizatoin) during follow-up were recorded; a physical examination including body weight, height, body mass index, casual blood pressure (BP) measurement was performed; laboratory studies included ACR (urine microalbumin/creatinine ratio), renal ultrasonography, renal Doppler ultrasonography, ambulatory blood pressure measurements (ABPM). The mean age on evaluation was 6.78±2.9 years; 59 patients (55.6%) had chronic disease, 32 patients (30.2%) were on medication, 47 patients (44.3%) had a history of hospitalization after discharge. The mean glomerular filtration rate (GFR, based on Schwartz formula) was 152.49±29.5 ml/min/1.73 m2; 38 patients (35.8%) had a GFR >160 ml/min/1.73 m2, and 13 patients (12%) had a GFR >187 ml/min/1.73 m2. Ten patients (9.8%) had hypertension based on casual BP, 27 patients (26.5%) had microalbuminuria, 12 patients (11.3%) had tubular function impairment, 6 patients (%16,6) had hypertension with ABPM and 20 patients (54%) were non-dipper. Microalbuminuria was more frequent in girls (43.9% versus 14.8%; p: 0.002), hyperfiltration was more frequent in 2-6 years (47.8% versus 26.7%; p: 0.041), hyperfiltration was more frequent in patient with congenital heart disease (33.3% versus 9.6%; p: 0.039) was more frequent. Sixty patients (56.6%) had at least one sign of renal injury [microalbuminuria, hypertension, hyperfiltration (GFR >160 ml/min/1.73 m2)] and 14 patients (13.2%) had at least two signs of renal injury. The risk for renal injury in patient who had AKI in neonatal period is high; duringviifollow-up of these patients, ACR measurement and ABPM may be valuable tools for early diagnosis of renal injuryKeywords: Long term follow-up, acute kidney injury, neonate, hypertension, hyperfiltration, microalbuminuria, ACR, ambulatory blood pressure measurement 97

Bu araştırmanın amaçları, kas ve iskelet sistemi ile ilgili şikayetlerle ilk kez başvuran hastaların demografik özelliklerini belirlemek, başvuru şikayetlerini inceleyerek bu yakınmalara neden olan hastalıkları belirlemek, konulan tanılar ile (örn. romatizmal hastalıklar, kanser, enfeksiyöz hastalıklar) başvuru anındaki belirtiler, fizik muayene bulguları ve laboratuvar bulguları arasındaki ilişkiyi araştırmak, elde edilen veriler ile diğer ülke verilerini karşılaştırmak idi.Çalışmaya hastanemizin Çocuk Acil Ünitesi, Genel Çocuk Polikliniği, Adolesan Ünitesi ve Çocuk Nefroloji-Romatoloji Ünitesi'ne Aralık 2007-Mart 2008 ve Temmuz-Ağustos 2008 aylarında toplam altı ay süresinde kas iskelet sistemine ait ağrı, kızarıklık ve şişlik şikayetlerinden en az biriyle ilk kez başvuran tüm hastalar (1603 hasta) alındı, hastalar `akut travma' nedeni ile başvuran ve `akut travma dışı' nedenle başvuran olmak üzere iki gruba ayrıldı. Akut travma dışı grubundaki hastalar aldıkları tanılara göre enflamatuar olmayan nedenler, romatizmal hastalıklar, enfeksiyon ilişkili nedenler ve malignite olmak üzere dört gruba ayrıldı.`Akut travma ' tanısı kas ve iskelet sistemi şikayetine neden olan tanılar arasında en yüksek orana sahipti (%74). `Akut travma dışı' grubunda en sık konulan tanı `kas iskelet sistemine ait enflamatuar olmayan ağrı durumu' idi. Tanı gruplarının oranı enflamatuar olmayan nedenler (%42.2), romatizmal hastalıklar (%31.0), enfeksiyon ilişkili nedenler (%21.6), malignite (%2.4) idi. Hastaların %2.8'ine (12 hasta) tanı konulamadı. Belirtilen özellikler yönünden tanı grupları arasındaki farklılıklar istatiksel olarak anlamlı bulundu. 0-6 yaş grubunda enfeksiyon ilişkili nedenlerin oranı enflamatuar olmayan nedenlere göre daha yüksekti. 12 yaş üzeri grupta ise romatizmal hastalıkların oranı enflamatuar olmayan nedenler ve enfeksiyon ilişkili nedenlere göre daha yüksekti. Malignite ve enfeksiyon ilişkili nedenler gruplarının şikayet süreleri romatizmal hastalıklar ve enflamatuar olmayan nedenler gruplarına göre daha düşük bulundu. Enflamatuar olmayan nedenler grubundaki eklem tutulumu, aksama ve büyük eklem tutulumu oranı diğer gruplara göre daha düşük bulundu. Romatizmal hastalıklar grubunda küçük eklem tutulumu oranı enflamatuar olmayan nedenler ve enfeksiyon ilişkili nedenler gruplarından daha yüksek idi. Malignite grubundaki anemi oranı diğer üç gruba göre daha yüksek, romatizmal hastalıklar grubundaki anemi oranı da enflamatuar olmayan nedenler ve enfeksiyon ilişkili nedenlere göre daha yüksek bulundu. Malignite grubunda lökopeni oranı enflamatuar olmayan nedenler ve romatizmal hastalıklara göre daha yüksek bulundu. Malignite grubundaki trombositopeni oranı diğer üç gruptan yüksek bulundu. Romatizmal hastalıklar grubundaki trombositoz oranı enflamatuar olmayan nedenler ve enfeksiyon ilişkili nedenler gruplarındakinden daha yüksek bulundu. Ayrıca enfeksiyon ilişkili nedenler ve malignite grubundaki trombositoz oranı enflamatuar olmayan nedenler grubundan yüksekti. Romatizmal hastalıklar ve malignite grubunda enflamatuar olmayan nedenler ve enfeksiyon ilişkili nedenlere göre daha yüksek ESH değerleri mevcuttu. ESH düzeyi 60 mm/saat ve üzerinde yüksek, 60 mm/saat'in altında düşük olarak sınıflandırıldığında ise malignite grubundaki ESH yüksekliği oranı romatizmal hastalıklara göre fazlaydı (p=0.011). CRP düzeyi için ise diğer üç gruptaki CRP yüksekliği oranı enflamatuar olmayan nedenlere göre daha fazla idi. Sonuç olarak kas-iskelet sistemi şikayetiyle başvuran bir hastada yaş, şikayet süresi, eklem tutulumu ve aksama varlığı, büyük ve küçük eklem tutulumu, tam an sayımı, ESH ve CRP düzeyleri ayırıcı tanıda yol göstericidir The aim of the study was to determine demogrophic properties and the diagnosis of children and adolescents presenting with musculoskeletal symptoms for the first time to our hospital and to assess the relation between signs, symptoms, laboratory findings and the diagnosis (e.g rheumatological diseases, infection related diseases, malignancy) and to compare the data with the other countries?.The study consisted of 1603 patients admitted to our pediatric emergency unit, pediatric outpatient clinic, adolescent unit and pediatric nephrology-rheumatology unit between December 2007-March 2008 and July-August 2008 with at least one of the musculoskeletal complaints such as pain, swelling and limited range of motion for the first time. Patients were divided into two groups, ?with acute trauma? and ?without acute trauma?. Patients without acute trauma were divided into four groups according to their diagnosis; noninflamatory causes, rheumatologic diseases, infection related causes and malignancy.Acute trauma was the most common musculoskeletal complaint among the study group with an incidence of %74. In patients without acute trauma, noninflamatory causes were the most common subgroup (%42.2) and the others were rheumatologic diseases (%31), infection related causes (%21.6) and malignancy (%2.4). The following differences among the subgroups in noninflammatory group were found statistically significant. In 0-6 age group, infection related causes were higher than noninflamatory causes. In >12 age group, rheumatologic causes were higher than noninflamatory and infection related causes. Complaint durations in the infection related causes and malignancy group were lower than noninflamatory and rheumatologic diseases group. In noninflamatory causes, joint involvement, limping and big joint involvement were lower than other groups. In the rheumatologic diseases group, small joint involvement were higher than other groups. Anemia was higher in malignancy group than the other groups, in rheumatologic diseases group anemia was higher than noninflamatory and infection related causes group. The ratio of leukopenia and thrombocytopenia were higher in the malignancy group than the other groups. Thrombocytosis was higher in the rheumatologic diseases group than the other groups. Also thrombocytosis in the infection related causes and malignancy group was higher than noninflamatory group. Erythrocyte sedimentation rates in rheumatologic diseases and malignancy group were higher than noninflamatory and infection related causes. When the ESRs of patients were classified as ?60 mm/hour and

Ill ÖZET Dr. Sevil Kalender. Akut Poststreptokokkal Glomerülonefrit ve Henoch- Schönlein Purpura Nefriti Geçirmiş Hastalarda Ambulatuvar Kan Basıncı Monitorizasyonu. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanlık Tezi. Ankara, 2003. APSGN ve HSP nefritinde iyileşme dönemini takiben kan basıncının gün içinde normal bireylerden daha yüksek seyredip seyretmediği, kan basıncı paterninin normalden farklı olup olmadığı bilinmemektedir. Bu çalışmada APSGN (10 erkek, 6 kız; 10.64±4.32yıl) ve HSP nefriti (12 erkek, 7 kız; 12.12±3.88 yıl) geçirmiş hastalarda, iyileşme döneminden sonra ayaktan kan basıncı monitorizasyonu (AKBM) yapıldı ve kontrol grubu (14 erkek, 7 kız; 10.94+2.90 yıl) ile karşılaştırıldı. Gruplar arasında cinsiyet, yaş, boy yönünden anlamlı farklılık yoktu. Kontrol, APSGN ve HSPN gruplarında 24 saatlik ortalama SKB değerleri sırası ile 105.9 ± 6.0 mmHg, 107.6 + 6.2 mm Hg, 109.3 + 7.6 mm Hg idi (p>0.05). Kontrol grubundaki 21 hastanın hiçbirinde 24 saatlik, gündüz ve gece SKB ve DKB değerleri 90 persentili aşmazken; aynı dönemler için APSGN ve HSPN grubunda toplam 210 ölçüm döneminin 18 'inde (%8.57) SKB ve DKB değerleri >90 p idi (p 0.05) ve 4 (%21.1, p> 0.05); gece 4 (%25.0; p: 0.028) ve 4 (%21.1; p 0.042) vakada DKB yükü %20'den büyüktü. Kontrol, APSGN ve HSPN gruplarında gece SKB ve DKB değerlerinde düşme düzeyleri arasında pozitif korelasyon vardır (kontrol grubunda r:0.878, p0.05). No patient in control group had systolic or diastolic BP above 90th percentile. On the other hand in APSGN and HSPN groups systolic or diastolic BPs were above 90th percentile in 18 out of 210 episodes (8.57%, p 20% in 1 (6.25%, p>0.05) and 4 (%21.1, p>0.05) patients (p> 0.05) during day time; and 4 (25.0%, p: 0.028) and 4 (21.1%, p 0.042) patients during night time, respectively. The dipping of systolic and diastolic BP was closely correlated (control r: 0.878, p