186 results on '"Özer, Füsun"'
Search Results
52. Growth hormone (GH), prolactin (PRL), and diacylglycerol acyltransferase (DGAT1) gene polymorphisms in Turkish native cattle breeds
- Author
-
ÖZKAN ÜNAL, Emel, primary, KEPENEK, Eda Şeyma, additional, DİNÇ, Havva, additional, ÖZER, Füsun, additional, SÖNMEZ, Gizem, additional, TOĞAN, İnci Zehra, additional, and SOYSAL, Mehmet İhsan, additional
- Published
- 2015
- Full Text
- View/download PDF
53. Hybrid layer, features of hybrid layer and microscopic formations which are observed in the hybrid layer
- Author
-
Dönmez, Nazmiye., Özer, Füsun., and Selçuk Üniversitesi
- Subjects
Diş Hekimliği, Hibrit tabakası, nanosızıntı, demineralize dentin - Abstract
Günümüz dentin bağlayıcı sistemlerinin adezyon mekanizması büyük oranda hibrit tabakası oluşumu ile gerçekleşmektedir. Bu tabakanın fiziksel özelliklerinin demineralize dentinden daha iyi olduğu, mineralize dentinden ise daha kötü olduğu düşünülmektedir. Günümüzde kullanılan teknikler ile hibridizasyonun özelliklerini submikron seviyede detaylı bir şekilde elde etmek mümkündür. Bu derlemede dentin bağlayıcı sistemlerin adezyon mekanizması olan hibrit tabakasının oluşumu, özellikleri, ultramorfolojik yapısı hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır. Ayrıca son yıllarda SEM ve özellikle TEM ile hibrit tabakasında gözlenen mikroskobik oluşumlardan bahsedilmiştir., The mechanism of adhesion for current dentin bonding agents greatly rely on hybrid layer formation. It is considered that physical characteristics of this layer are better than demineralized dentin but these are worse than mineralized dentin. Currently ultramorphologic characteristics of hybridization are possible to obtain detail with using several microscopic techniques. In this review, hybrid layer formation which is mechanism of adhesion for dentin bonding agents, characteristics, and ultramorphological structure of hybrid layer will be try to explain. In addition, it will be discussed about from microscopic formations which are observed in the hybrid layer with SEM or especially TEM.
- Published
- 2007
54. Tek Aşamalı Self etching Adezivlerin Dentine Bağlanma Dayanımının Değerlendirilmesi
- Author
-
KANIK, ÖZGÜR, ERGÜCÜ, ZEYNEP, TÜRKÜN, LEZİZE ŞEBNEM, ÜNLÜ, NİMET, and özer, füsun
- Published
- 2007
55. Farklı sayıda termal siklus uygulamasının bir kompozit rezinin marjinal sızıntısı üzerine etkisi
- Author
-
Şengün, Abdülkadir, Öztürk, Bora, Ülker, Mustafa, Dişçioğlu, Feridun, and Özer, Füsun
- Subjects
Termal siklus,mikrosızıntı,kompozit rezin ,Health Care Sciences and Services ,Thermocycle,microleakage,composite resin ,Sağlık Bilimleri ve Hizmetleri - Published
- 2005
56. Effect of thermocycling marginal leakage of a composite resin
- Author
-
Şengün, Abdülkadir, Öztürk, Bora, Ülker, Mustafa, Dişçioğlu, Feridun, Özer, Füsun, and Selçuk Üniversitesi
- Subjects
Diş Hekimliği - Abstract
Amaç: Bu çalışmanın amacı, sınıf V kavitelerde bir kompozit rezinin kenar sızıntısı üzerine farklı sayıda termal siklus uygulamasının etkisini in vitro olarak değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 40 adet çekilmiş insan molar dişi kuşanıldı. Standart sınıf V kaviteler dişlerin bukkal ve lingual yüzeylerine oklüzal marjini minede ve servikal marjini ise dentinde olacak, şekilde hazırlandı. Dişler total-etch (Optibond Solo Plus, Kerr, Calif. A.B.D.) bir adeziv sistem ve hibrit bir kompozitle (Point 4, Kerr, Calif. A.B.D.) restore,edildi. Örnekler rastgele 4 gruba ayrıldı (n20) ve elektronik bir termal siklus cihazında (Nova, Konya, Türkiye) farklı sayıda termal siklusa maruz bırakıldı. Kontrol; termal siklus yok, Grup 1; 1000 termal siklus, Grup 2; 5000 termal siklus, Grup 3; 10000 termal siklus (5 C, oda ısısı ve 55 C; bekleme süresi 30 s). Termal siklus uygulandıktan sonra'örnekler % 0.5 bazik fuksin solüsyonu içinde 24 saat 37 "C'de bekletildi. Her bir diş bukko lingual yönde kesildi ve boya penetrasyonu x20 büyütmede stereomikroskop altında skorlandı. Bulgular: Sonuçlar, 10000 termal siklus uygulamasının diğer termal siklus uygulamalarından mikrosızıntıyı daha fazla arttırdığını gösterdi (p0.05). Hiçbir grupta mine marjinlerinde sızıntı görülmeksizin dentin marjinlerinde her zaman sızıntı oluştuğu bulundu. Sonuç: Yüksek sayıda uygulanan termal siklusun dentin marjinlerinde mikrosızıntının artmasına yol açtığı söylenebilir., Objective: The aim of the present study was to evaluate in vitro the effect of different number of thermocycles on the marginal leakage of a composite resin restoration in Class V cavities. Material and Method: In this study, 40 extracted human molar teeth were used. Standard Class V cavities with the occlusal margin in enamel and cervical margin in dentin were prepared to the vestibule and lingual surfaces of the teeth. The teeth were restored by a total-etch adhesive (Optibond Solo Plus, Kerr, Calif. USA) and a hybrid composite (Point 4, Kerr, Calif. USA). The specimens were randomly divided into four groups (n20) and subjected to thermocycles by an electronic thermocycler (Nova, Konya, Turkey) as follow: Control; No thermocycle, Group 1; 1000 thermocycles, Group 2; 5000 thermocycles, Group 3; 10000 thermocycles (5°C, room temperature and 55°C; dwell time of 30 s). After thermal cycles, the specimens were immersed in 0.5% basic fuchsin dye at 37°C for 24 hours. Each tooth was sectioned buccal-lingually and dye penetration was observed under a stereomicroscope (x20 magnification). Results: The results showed that 10000 thermocycle group showed significantly higher microleakage than the other thermocycle groups (p
- Published
- 2005
57. Paraganglioma of the cauda equina: A highly vascular tumour
- Author
-
Demirçivi Özer, Füsun, Aydın, Murat, Bezircioğlu, Hamdi, and Oran, İsmail
- Published
- 2010
- Full Text
- View/download PDF
58. Office-Bleaching Sonrası Geçen Sürenin Kompozit Rezinin Mineye Bağlanma Dayanımına Etkisi
- Author
-
Çobankara, Funda Kont, Ünlü, Nimet, and Özer, Füsun
- Subjects
Office-bleaching,kompozit rezin,makaslama bağlanma dayanımı testi ,Office-bleaching,composite resin,shear bond testing ,Health Care Sciences and Services ,Sağlık Bilimleri ve Hizmetleri - Published
- 2004
59. Acetate peel technique: a rapid way of preparing sequential surface replicas of dental hard tissues for microscopic examination
- Author
-
Özer Füsun, Belli Sema, Alkaya Füsun, and Karakaya Solen
- Subjects
Materials science ,Microscope ,Surface Properties ,Mineralogy ,Mandible ,Acetates ,law.invention ,Imaging, Three-Dimensional ,stomatognathic system ,Acid Etching, Dental ,Human tooth ,law ,Etching (microfabrication) ,medicine ,Humans ,Composite material ,Dental Enamel ,General Dentistry ,Microscopy ,Enamel paint ,Acid etching ,Staining and Labeling ,Dental enamel ,Histological Techniques ,Cell Biology ,General Medicine ,Molar ,medicine.anatomical_structure ,Otorhinolaryngology ,visual_art ,visual_art.visual_art_medium ,Tooth - Abstract
Summery Objective: In order to study dental structures in three-dimensional views, sequential microscopic sections are needed. Routine thin-sectioning needs equipment, it is time-consuming, expensive and cause sample wastage during sectioning. The acetate peel technique used for microscopic examinations of carbonate rocks and fossils was modified and successfully adapted for teeth. Design: A human tooth was embedded in resin block; the surface to be peeled was ground and polished with carborundum powder on a glass plate using water. The polished surface was etched, washed, and dried. The dry surface was flooded with acetone and a piece of acetate film was placed over it. As the acetone evaporated, the film settled down to take the shape of micro relief produced by etching. The film dried in 10–15 min. It was pulled off the surface and mounted between two glass slides for examination under microscope. Results: This technique enabled making numerous sequential surface replicas (peels) from a tooth, especially from fully mineralised enamel without routine decalcifying, dehydrating, sawing, and mounting processes. Conclusions: The results obtained with the stained peels, showed that this technique is an efficient way to study gross and fine structures of etched dental hard tissues surfaces and restoration-cavity marginal integrity with three-dimensional detail.
- Published
- 2004
60. Hibrit tabakası, özellikleri ve hibrit tabakasında gözlenen mikroskobik oluşumlar
- Author
-
Dönmez, Nazmiye and Özer, Füsun
- Subjects
Health Care Sciences and Services ,Hibrit tabakası,nanosizıntı,demineralize dentin ,Sağlık Bilimleri ve Hizmetleri ,Hybrid layer,nanoleakage,demineralized dentin - Published
- 2004
61. Restoration of fractured anterior teeth using original tooth fragment: A case report two years
- Author
-
Karakaya, Şölen, Özer, Füsun, and Selçuk Üniversitesi
- Subjects
Diş Hekimliği - Abstract
Diş yaralanmaları, çocukluk yaşlarından itibaren ve özellikle sporla uğraşan genç bireylerde sıklıkla görülür. Kırılmış bir anterior diş, kırık parçasının kalan diş dokusuna adezivler aracılığı ile yapıştırılması ile restore edilebilir ve kırık parçanın kullanılması ile restorasyonun tamamlanması mükemmel sonuçlar doğurabilir. Bu vakada, 4-Meta içerikli bir adeziv rezin siman (Super-Bond C&B) kullanarak kırık parçanın dişe yeniden yapıştırıldığı konservatif bir yaklaşımdan bahsedilmektedir. Bu tedavinin 2 yıllık takibi sonrasında yapılan muayene sonucunda dişin canlılığını koruduğu, hassasiyetin olmadığı ancak kırık hattında hafif bir renk değişimi olduğu gözlendi. Bu vakanın 2 yıllık sonuçları, kron kırıklarında, bu tarz tedavilerin yapılması ile estetik ve fonksiyon yönünden başarılı sonuçlar elde edilebileceğini ortaya koymaktadır., Dental trauma frequently occurs in beginning from children period and particularly spoilsmen young people. Fractured anterior teeth can be restored by adhesive bonding of the fragment to the remaining tooth structure; it is possible that restoration of such teeth using the fractured fragment may produce a superior result. This case report describes a conservative treatment of fractured teeth by reattaching teeth with an adhesive resin cement included 4-Meta (Super-Bond C&B). After 2 years, the tooth showed presence of pulpal vitality, absence of sensitivity and a discrete color alteration in the line between the fragment and the dental remnant. Two years results of this case shows that restoration of such fractured anterior teeth using fractured natural fragment may produces successful results.
- Published
- 2004
62. The effect of elapsed time following office-bleaching on enamel bond strength of resin composite
- Author
-
Çobankara, Kont Funda, Ünlü, Nimet, Özer, Füsun, and Selçuk Üniversitesi
- Subjects
Diş Hekimliği - Abstract
Bu in vitro çalismada, %35'lik hidrojen peroksit (HP) ağartma ajani uygulanmis ine yuzeyine kompozit rezinin bağlanma dayaniminda agartma sonrasi geçen sürenin etkisi değerlendirildi. Çalismada 75 adet çürüksüz alt santral diş kullanildi. 600-grid'lik zimpara yardimiyla duz mine yuzeyleri elde edildi. Daha sonra dişler rasgele 5 gruba ayrıldi (n15) ve bukkal yuzeyleri ustte kalacak şekilde akrilik rezin içine gömüdü. Kontrol grubu örneklerine ağartma işlemi uygulanmadi. Diğer dişlere %35'lik HP içeren bir office-bleaching ajaniyla toplam 30 dak. olacak şekilde ağartma işlemi uygulandi. Deneysel gruplarda ağartma işlemi sonrasinda; hemen, 24 saat, 1 ve 2 hafta sonra olmak üzere farkli süreler sonunda standart kompozit rezin silindirler bir bonding ajan yardimiyla mine yüzeylerine yapıştırıldı. Her bir süre sonrasi kontrol ve deneysel gruplardaki makaslama dayanim testi bonding-kompozit rezin uygulamasini takiben 24 saat içerisinde yapildi. Veriler MPa olarak kaydedildi. istatistiksel analiz, test edilen gruplar arasında anlamli farklar oldugunu gosterdi. Buna göre, ağartma islemini takiben hemen ve 24 saat sonra mineye yapıştırılan kompozit rezinlerin bağlanma dayanim degerleri anlamli derecede daha düşüktü (p0.05). 1 ve 2 hafta bekletme sonrasi mineye yapıştırılan kompozit rezinlerin bağlanma dayanim degerleri ise ağartma islemi uygulanmamis kontrol grubuyla benzerdi (p0.05). Sonug olarak, mineye HP uygulanmasi sonrasi geçen süre kompozit rezinlerin mineye baglanmasini etkiledigi igin uygulanacak olan kompozit rezin restorasyonların bir hafta kadar ertelenmesi tavsiye edilir., This in vitro study evaluated the effect of post-treatment time on the shear bond strength of a composite resin to enamel which was treated by a 35% hydrogen peroxide (HP) bleaching system. Seventy-five noncarious human mandibular central incisor teeth were used. A flat enamel surface was obtained with 600-grit SiC paper. Teeth were randomly divided in¬to five groups (n15) and embedded in acrylic resin. Specimens of control group were not bleached. Other teeth were bleached for totally 30 min using an office bleaching product. Four experimental groups comprised the evaluation of four time intervals after bleaching (immediately, 24 h, 1 or 2 wks). After each incubation, standardized cylinders of composite were bonded to bleached buccal enamel using a bonding agent. Shear bond strength test was carried out 24 h after bon¬ding-composite application. Data were recorded in MPa. Statistical analysis showed that the bond strengths were signifi¬cantly different (p0.05). As a result, at least 1 wk delay of resin composite bond to bleached enamel surfaces is suggested because the elapsed time following application of HP bleac¬hing agents on enamel affects the bond strength of composite resin to enamel.
- Published
- 2004
63. Surface roughness and morphology of resin composites polished with two-step polishing systems
- Author
-
CAN SAY, Esra, primary, YURDAGÜVEN, Haktan, additional, YAMAN, Batu Can, additional, and ÖZER, Füsun, additional
- Published
- 2014
- Full Text
- View/download PDF
64. el-Musâhabetu’l-Luğaviyye fi’l-Hadîsi’nNebeviyyi’ş-Şerîf, ‘Alâ’ Tal‘at Ahmed, Mektebetu’l-Âdâb
- Author
-
Altınöz, Halil Cenk, Ünverdi, Ayçe Eldeniz, Genç, Aşır, and Özer, Füsun
- Subjects
Sürekli eğitim,teşhis,koruyucu dişhekimliği,restoratif dişhekimliği,endodonti,anket ,Health Care Sciences and Services ,Continuing education,diagnosis,preventive dentistry,restorative dentistry,endodontics,questionnaire ,Sağlık Bilimleri ve Hizmetleri - Abstract
Dilde kelimelerin bir araya gelişi rastgele olmayıp dizgisel (sentaktik) ve anlamsal bakımdan belli bir düzene göredir. Örneğin “elma yedim”, “su içtim”, “sarışın kız” ve “saksıdaki çiçek” ifadelerinde kelimelerin birlikteliği son derece uyumlu ve alışılmış olup yadırganmazken, “elma içtim”, “su yedim”, “sarışın çiçek” ve “saksıdaki kız” ifadeleri uyumsuz bir birliktelik arz eder ve yadırganır. Her dilde olduğu gibi Arapçada da durum böyledir: Bir sıvının ağız yoluyla yutulması eylemini ifade eden بَ ُرشَ ْ ي) içiyor) fiili insan için kullanılırken, devenin içme eylemini karşılamak üzere عَ ُ َ ُع veََ يْر َ ْكر ي fiilleri tercih edilmektedir
- Published
- 2003
65. Comparison of marginal leakage of composite and ceramic inlay and direct composite restorations
- Author
-
Öztürk, Bora, Öztürk, Nilgün, Özer, Füsun, Şengün, Abdülkadir, and Selçuk Üniversitesi
- Subjects
Diş Hekimliği - Abstract
Bu çalışmanın amacı seramik inley, kompozit inley ve posterior kompozitlerin 5. sınıf kavitelerdeki sızıntılarını değerlendirmektir. 44 adet premolar dişin vestibül ve lingual köle bölgesinde standart 5. sınıf kaviteler hazırlandı. Bu çalışmada kullanılan seramik inleyler (Vitadur Alpha), kompozit inleyler (Estenia) ve iki farklı markada kompozit rezin (Clearfil Photo Posterior, Aelite) kavitelere uyg0ulandı, inleyler dual sertleşen bir rezin siman ile (Panavia F) yapıştırıldı. Direkt kompozit rezinler kendi dentin bonding sistemleri ile (Clearfil SE Bond, One Step Plus) kullanıldı. Örneklere 500 kez termalsiklus uygulandı. Dişler boya penetrasyonuna tabi tutulduktan sonra vertikal olarak ikiye ayrıldı ve sızıntı skorları bir stereomikroskop yardımıyla skorlandı. Bu çalışmanın sonuçları dentin marjinlerindeki mikro sızıntının mine marjinlerinden daha fazla olduğunu gösterdi (p0,05). Ancak mine marjinlerinde çalışmada kullanılan materyallerin mikrosızıntı değerleri arasında önemli bir farklılık yoktu (p0.05). Dentin marjinlerinde kompozit grupları arasında istatistiksel olarak önemli bir fark olmadığı görüldü (p0.05). Genel olarakda kompozitlerin mikrosızıntısı inley restorasyonlarınkinden daha fazlaydı (p0,05). İnley grupları arasında ise dentin marjinlerinde önemli bir fark gözlenmedi (p0.05). Sonuç olarak, kompozit ve seramik inley restorasyonların marjinal mikrosızıntıyı önleme açısından direkt uygulanan posterior kompozit materyallerden daha başarılı sonuçlar verdiği görüldü., The aim of this study was to evaluate the microleakage in class V cavities restored with ceramic inlay, composite May and direct composite restorations. Standart Class V cavities were prepared on the buccal and lingual surfaces offourtyfourpremolar teeth. Cavities vere restored with ceramic inlay materials (Vitadur Alpha), composite inlays (Estenia) and two different composite resin (Clearfil Photo Posterior, Aelite). The restorations were luted with a dual cured resin cement (Panavia F). Dentin bonding systems (Clearfil SE Bond, One-Step Plus) were used with the direct composite restorations. Ali samples w er e thermocycled 500 times. The teeth were then subjected to dye penetration and scored under a stereomicroscope. The results of this study showed tlıat the microleakage at the dentin margins was greater than those of the enamel margins (p0.05). At the dentinal margins, statistical analysis showed no significant difference between the two composite restoration groups (p>0.05). in general, microleakage of composite restorations was greater than those of inlay restorations (p0.05). As a conclusion, the composite and ceramic inlay restorations were found more succesful than direct applied posterior composite restorations in preventing marginal leakage.
- Published
- 2003
66. Sem observations of some dentin adhesives on caries affected and non affected dentin
- Author
-
Şengun, Abdülkadir, Öztürk, Bora, Özer, Füsun, and Selçuk Üniversitesi
- Subjects
Diş Hekimliği - Abstract
Bu çalışmanın amacı; çürükten etkilenmiş ve sağlıklı dentin üzerine uygulanan dentin bonding sistemlerin dentin yüzeyi SEM görüntülerini karşılaştırmalı olarak değerlendirmekti. Bu çalışmada sekiz tanesi koronal dentin çürüklü olmak üzere toplam on altı adet çekilmiş insan III. molar dişi kullanıldı. Çürük lezyonu çevreleyen sağlıklı dentini kaldırmak için oklüzal yüzey dişin uzun aksına dik olarak aşındırıldı. Görsel inceleme ve çürük teşhis edici boyama solüsyonu birlikte kullanılarak çürük doku tamamen uzaklaştırıldı. (Kuraray Co, Ltd, Osaka, Japan). Dentin yüzeyleri 600'lük zımpara ile akan su altında düzleştirildi. Adeziv sistemler (Clearfil SE Bond, Single Bond, Prime Bond NT, Optibond Solo Plus) üretici firmanın önerilerine göre uygulandı. Örnekler bağlantı ara yüzeyine dik olarak her bir dişin çürükten etkilenmiş ve sağlıklı kısımları boyunca akan su altında, düşük hızda çalışan elmas separe kullanılarak kesildi. Bundan sonra bağlantı arayüzeyi 10 sn %10'luk fosforik asite ve 5 dak. %5'lik sodyum hipoklorite maruz bırakıldı. Bütün örnekler l dak. distile suda yıkandı ve tamamen kurutuldu. Hazırlanan örneklerin I. ve II. yüzeyleri ince bir altın filmle kaplandı ve tarama elektron mikroskobu (SEM) altında incelendi. Hem sağlıklı hemde çürükten etkilenmiş dentinde oluşturulan hibrit tabakasının asit ve diğer etkenlere karşı dirençli olduğu izlendi. Kullanılan bütün bonding sistemlerinde çürükten etkilenmiş dentinde oluşturulan hibrit tabakasının sağlıklı dentinde oluşturulana göre daha kalın olduğu bulundu. Özellikle Single Bond ve Prime&Bond NT'de oluşan resin taglarının hibrit tabakasının altında demineralize dentinal tübüllerinin hemen başlangıcında resin köprüleriyle birbirine bağlı olduğu görüldü. Sonuç olarak bu çalışma gösteriyor ki dentin tipi ve onun histolojik yapısı adeziv rezin materyallerinin bağlanma performansı üzerinde önemli bir rol oynar, ilave olarak bonding sistemin kimyasal içeriği de bağlanma mekanizmasının performansı üzerinde etkili olabilir., The purpose of this study was to eualuate the Scanning electron microscopy (SEM) appearance of four dentin bonding systems on caries affected and normal dentin. Sixteen extracted third molars teeth were used in this study. Eight of them had occlusal caries on their coronal part. The occlusal cusps of teeth were cut off to the long axis of the tooth to expose a flat surface of dentin. in order to obtain caries affected dentin, grinding was per-formed using the combined criteria of visual examination and staining with a caries- detector solution. Flat dentin surface polished with 600- grit silicon carbide paper under running water. Adhesiue systems (Clearfil SE Bond, Single Bond, Prime Bond NT, Optibond Solo Plus) and a composite resin material (Clearfil AP-X) were applied according to the manufacturers' instruction. The specimens uıere vertically cut through the caries affected and normal portions of each tooth perpendicular to the bonded surface, using a low-speed diamond saw under water cooling. Bonded surfaces were then subjected to 10 % Phosphoric acid for 10 sec and 5 % sodium hypochlorite for 5 min. All specimens uıere cleaned in distilled uıater for l minute and were dried thoroughly. The pre-pared surfaces of the first and the second pieces uıere coated with a thin film of Gold and observed under a scanning electron microscope (SEM). SEM observations indicated that the hybrid layers created both in normal and caries-affected dentin resistant to acid and base challenges. it was found that the hybrid layer uıas thicker at caries affected dentin than normal dentin for all used bonding systems. It was shown that the resin tags of especially Single Bond and Prime&Bond NT were attached each to uıith resin bridges at the beginning of över demi-neralized dentinal tubules under the hybrid layer. This study demonstrated that the type of dentin and its histological structure play an important role effect of adhesiue resin materials. And also chemical composition of a bonding system can after bonding mechanism.
- Published
- 2003
67. A pilot study to evaluate the clinical attitudes of dentists about diagnosis, preventive, restorative dentistry and endodontics
- Author
-
Altınöz, Halil Cenk, Ünverdi, Eldeniz Ayçe, Genç, Aşır, Özer, Füsun, and Selçuk Üniversitesi
- Subjects
Diş Hekimliği - Abstract
Bu çalışmanın amacı bir grup dişhekiminin teşhis, koruyucu dişhekimliği, restoratif ve endodonti konularındaki malzeme kullanımı ve yaklaşımlarının değerlendirilmesidir. Konya merkezde çalışan 246 dişhekiminden tabakalı örnekleme metoduna göre seçilen 65'ine içeriğinde 18 adet soru bulunan anket çalışmacılar tarafından uygulandı. Dişhekimlerinin malzeme seçimi, kullanımı ve klinik yaklaşımları büyük ölçüde mezun oldukları dönemlere ait klinik yaklaşımlara ve zaman içerisinde kendi edindikleri tecrübelere dayandığı, bu nedenle her seviyedeki dişhekimi için ileri eğitim gerekli olduğu kanısına varıldı., The aim of this study is to evaluate the clinical attitudes of a group of dentists about diagnosis, preventive, restorative dentistry and endodontics. The survey in which 18 questions were involved was delivered to 65 dentists which were selected out of 246 dentists by stratified random sampling method. Attitudes, clinical equipment, material selection and usage by the dentists reflected the time they graduated from the fa-culty and their experience. Therefore, further educational programs about material usage and clinical attitudes are neces-sary for all dentists.
- Published
- 2003
68. The investigation of bond strength of amalgam to dentin by using different resin meterials
- Author
-
Şengün, Abdülkadir, Karakaya, Şölen, Özer, Füsun, Kuşdemir, Mahmut, and Selçuk Üniversitesi
- Subjects
Diş Hekimliği - Abstract
Bu çalışmada bir one - bottle adeziv sistem (Single bond), bir dual-cure adeziv sistem (Clearfil Liner Bond 2 V) ve bir dual-cure kompozit rezin luting siman (Panavia F) ile beraber kullanılan amalgam restorasyonların dentine bağlanma dayanımı, sadece amalgam kullanılan restorasyon-1 larla push-out test metodu kullanılarak karşılaştırıldı. 52 adet yeni çekilmiş insan 3. molar azı dişleri kullanıldı. Dentini düz bir yüzey halinde çıkartmak için okluzal yüzeyler aşındırıldı. Okluzal yüzeye dik bir şekilde tungsten karbit frez ile pa-ralelometre kullanılarak 2.2 mm çapında ve 3 mm derinliğinde standart kaviteler açıldı. Bütün materyaller üretici firmaların direktifleri doğrultusunda uygulandı ve amalgam kondanse edildi. Kondansasyondan 24 saat sonra örneklerden 2 mm kalınlığında amalgam restorasyon içeren dentin diskleri kesit makinesi yardımıyla alındı. Dentin diskleri bir Universal Test cihazına yerleştirildi ve amalgam kaviteden bütünüyle çıkana kadar 1 mm/dk'lık hız ile silindirik metal bir uç vasıtasıyla kuvvet uygulandı. İstatistiksel analizler için Krusskal Wallis One Way ANOVA ve Mann Whitney-U testleri kullanıldı. Sadece amalgam restorasyon uygulanan grup, diğer bütün adeziv sistem uygulanmış amalgam restorasyonlu gruplardan önemli derecede daha küçük bağlanma dayanımı gösterdi (p0.05). Sonuç olarak, bu çalışmada kullanılan adeziv sistemlerin amalgam bonding için faydalı ve etkin olduğu saptandı., This study compared the bond strength of amalgam bonded with one bottle adhesive system (Single Bond), one dual-cure adhesive system (Clearfil Liner Bond 2 V), and a dual-cure resin composite luting cement (Panavia F) to unbonded amalgam using push-out test method. 52 recently extracted sound human third molars were used. The occlusal surfaces were ground to expose the dentin. Cavities 3 mm in height and 2.2 mm in diameter were prepared with tungsten carbide bur perpendicularly to occlusal surface. All materials were applied according to manufacturers' instructions and amalgam was condensed. 24 hours after condensation, dentin disc of 2 mm including amalgam restorations were cut from samples. The dentin discs were seated on a universal testing machine and a force of cross-speed of 1 mm/min was applied until amalgam was fully pushed out from the cavity. Krusskal Wallis One-Way ANOVA and Mann Witney-U tests were used for statistical analyzes. Unbonded amalgam group showed significantly lower bond strength than all the bonded amalgam groups (p
- Published
- 2002
69. Mitochondrial DNA Diversity of Modern, Ancient and Wild Sheep (Ovis gmelinii anatolica) from Turkey: New Insights on the Evolutionary History of Sheep
- Author
-
Demirci, Sevgin, primary, Koban Baştanlar, Evren, additional, Dağtaş, Nihan Dilşad, additional, Pişkin, Evangelia, additional, Engin, Atilla, additional, Özer, Füsun, additional, Yüncü, Eren, additional, Doğan, Şükrü Anıl, additional, and Togan, İnci, additional
- Published
- 2013
- Full Text
- View/download PDF
70. Reliability of electronically detection of fissure caries (by using a prototype device): An alternative diagnostic electronic caries monitor device
- Author
-
Baglar, Serdar, primary, Özbay, Yüksel, additional, Özer, Füsun, additional, Öztürk, Bora, additional, Sengun, Abdulkadir, additional, and Akdemir, Bayram, additional
- Published
- 2013
- Full Text
- View/download PDF
71. Azygos anterior cerebral artery aneurysm with concomittant vascular anomaly: Case report
- Author
-
Binatli, Özcan, primary, Özer, Füsun Demirçivi, additional, Aydin, Murat, additional, Çiçek, Ebru, additional, and Binatli, Yiğit Can, additional
- Published
- 2013
- Full Text
- View/download PDF
72. Neurological recovery after traumatic Cauda Equina syndrome due to glass fragments: An unusual case.
- Author
-
Şenoğlu, Mehmet, Karadağ, Ali, Türk, Çağlar, and Özer, Füsun Demirçivi
- Subjects
GLASS ,BACK injuries ,COMPUTED tomography ,CONVALESCENCE ,FOREIGN bodies ,LAMINECTOMY ,LEG ,LUMBAR vertebrae ,MAGNETIC resonance imaging ,NEUROLOGIC examination ,PAIN ,POLYRADICULOPATHY ,MUSCLE weakness ,SPINAL canal ,RADIOGRAPHY ,PROGNOSIS ,WOUNDS & injuries - Abstract
Copyright of Turkish Journal of Trauma & Emergency Surgery / Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi is the property of KARE Publishing and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2018
- Full Text
- View/download PDF
73. How necessary is computed tomography in pediatric minor head trauma?
- Author
-
METE, Mesut, primary, DURANSOY, Yusuf Kurtuluş, additional, KARABIYIK, Özgür, additional, DEMİRÇİVİ ÖZER, Füsun, additional, and SELÇUKİ, Mehmet, additional
- Published
- 2011
- Full Text
- View/download PDF
74. Spontaneous resolution of a herniated fragment cervical disc
- Author
-
METE,, Mesut, primary, SAVRAN,, Mehmet, additional, DEMİRÇİVİ ÖZER,, Füsun, additional, and DURANSOY, Yusuf Kurtuluş, additional
- Published
- 2011
- Full Text
- View/download PDF
75. Effect of artificial aging regimens on the performance of self-etching adhesives
- Author
-
Ülker, Mustafa, primary, Özcan, Mutlu, additional, Şengün, Abdulkadir, additional, Özer, Füsun, additional, and Belli, Sema, additional
- Published
- 2010
- Full Text
- View/download PDF
76. Multiple cerebral hydatid cysts: Report of a case with 24 pieces
- Author
-
Yurt, Alaattin, Avcı, Meltem, Selçuki, Mehmet, Özer, Füsun, Çamlar, Mahmut, Uçar, Kubilay, Taşlı, Funda, and Altınörs, Nur
- Published
- 2007
- Full Text
- View/download PDF
77. Microtensile and Microshear Bond Strength of an Antibacterial Self-Etching System to Primary Tooth Dentin
- Author
-
Yıldırım, Sibel, additional, Tosun, Gül, additional, Koyutürk, Alp Erdin, additional, Ṣener, Yaḡmur, additional, Ṣengün, Abdulkadir, additional, Özer, Füsun, additional, and Imazato, Satoshi, additional
- Published
- 2008
- Full Text
- View/download PDF
78. A Rare Embryologic Variation: Anterior Communicating Artery Aneurysm Associated with Carotid–-Anterior Cerebral Artery Anastomosis or Infraoptic Course of the Anterior Cerebral Artery
- Author
-
Yurt, Alaattin, primary, Uçar, Kubilay, additional, özer, Füsun, additional, Oran, İsmail, additional, and Arda, Nuri, additional
- Published
- 2008
- Full Text
- View/download PDF
79. Growth hormone (GH), prolactin (PRL), and diacylglycerol acyltransferase (DGAT1) gene polymorphisms in Turkish native cattle breeds.
- Author
-
ÖZKANÜNAL, Emel, KEPENEK, Eda Şeyma, DİNÇ, Havva, ÖZER, Füsun, SÖNMEZ, Gizem, TOĞAN, İnci Zehra, and SOYSAL, Mehmet İhsan
- Subjects
CATTLE breeding ,ANIMAL diversity ,DIGLYCERIDES ,ACYLTRANSFERASES ,GENETIC polymorphisms ,PROLACTIN ,SOMATOTROPIN - Abstract
The aim of this study was to determine the genetic diversity of 4 native Turkish cattle breeds, based on the growth hormone (GH), prolactin (PRL), and diacylglycerol acyltransferase (DGAT1) genes. In order to study the polymorphisms in these genes, the polymerase chain reaction and restriction fragment length polymorphism (PCR-RFLP) method was performed. A 329-bp fragment and a 223-bp fragment of GH, a 156-bp fragment of PRL, and a 411-bp fragment of DGAT1, thus 4 loci of 3 genes, were amplified via PCR. These fragments were then restricted with the enzymes MspI, Alu1, RsaI, and CfrI, respectively. In this study, 2 types of alleles, ( + ) and ( - ) for the GH-MspI, L and V for the GH-Alu1, A and B for the PRL, and K and A for the DGAT1 loci, were observed. The results of the present study will contribute to the polymorphism data on the world's cattle breeds. Furthermore, the above-mentioned allele frequencies of Turkish native breeds are evaluated in relation to their genetic relatedness, and to infer their milk production properties on the basis of the available literature. In turn, these results can be utilized for future breeding programs of dairy cattle in Turkey. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2015
- Full Text
- View/download PDF
80. Depressed fractures over cranial venous sinus
- Author
-
Özer, Füsun Demirçivi, primary, Yurt, Alaattin, additional, Sucu, H. Kamil, additional, and Tektaş, Şevket, additional
- Published
- 2005
- Full Text
- View/download PDF
81. Mitochondrial DNA Diversity of Modern, Ancient and Wild Sheep(Ovis gmelinii anatolica) from Turkey: New Insights on the Evolutionary History of Sheep.
- Author
-
Demirci, Sevgin, Koban Baştanlar, Evren, Dağtaş, Nihan Dilşad, Pişkin, Evangelia, Engin, Atilla, Özer, Füsun, Yüncü, Eren, Doğan, Şükrü Anıl, and Togan, İnci
- Subjects
MITOCHONDRIAL DNA ,SHEEP genetics ,BIOLOGICAL evolution ,GENETIC markers ,HAPLOTYPES ,GENETIC polymorphisms ,CYTOCHROME b - Abstract
In the present study, to contribute to the understanding of the evolutionary history of sheep, the mitochondrial (mt) DNA polymorphisms occurring in modern Turkish native domestic (n = 628), modern wild (Ovis gmelinii anatolica) (n = 30) and ancient domestic sheep from Oylum Höyük in Kilis (n = 33) were examined comparatively with the accumulated data in the literature. The lengths (75 bp/76 bp) of the second and subsequent repeat units of the mtDNA control region (CR) sequences differentiated the five haplogroups (HPGs) observed in the domestic sheep into two genetic clusters as was already implied by other mtDNA markers: the first cluster being composed of HPGs A, B, D and the second cluster harboring HPGs C, E. To manifest genetic relatedness between wild Ovis gmelinii and domestic sheep haplogroups, their partial cytochrome B sequences were examined together on a median-joining network. The two parallel but wider aforementioned clusters were observed also on the network of Ovis gmelenii individuals, within which domestic haplogroups were embedded. The Ovis gmelinii wilds of the present day appeared to be distributed on two partially overlapping geographic areas parallel to the genetic clusters that they belong to (the first cluster being in the western part of the overall distribution). Thus, the analyses suggested that the domestic sheep may be the products of two maternally distinct ancestral Ovis gmelinii populations. Furthermore, Ovis gmelinii anatolica individuals exhibited a haplotype of HPG A (n = 22) and another haplotype (n = 8) from the second cluster which was not observed among the modern domestic sheep. HPG E, with the newly observed members (n = 11), showed signs of expansion. Studies of ancient and modern mtDNA suggest that HPG C frequency increased in the Southeast Anatolia from 6% to 22% some time after the beginning of the Hellenistic period, 500 years Before Common Era (BCE). [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2013
- Full Text
- View/download PDF
82. Comparison of The Histopathologic Outcome of Three Different Allograft Used For The Repair of Spinal Dural Defect in Rats.
- Author
-
ATCI, İbrahim Burak, ÖZER, Füsun DEMİRÇİVİ, METE, Mesut, ÇAMLAR, Mahmut, KOCAMAN, Ümit, AKÇAY, Emrah, ERŞAHİN, Yusuf, ÖNER, Özer, and KÜPELİOĞLU, Ali
- Subjects
- *
CELLULOSE , *CEREBROSPINAL fluid , *NEUROSURGERY , *HISTOLOGY , *LABORATORY rats - Abstract
Purpose: Repairing of the duramater is one of the major factor that effects the mortality and morbidity of patients after neurosurgical approaches. The gold standard for repairing of duramater is watertight suture or duraplasty with autografts such as pericranium and/or temporal fascia. Sometimes edges of the dura mater generally are shrunken and the watertight suture of the dura becomes impossible especially in emergency conditions. In the present study, we aimed to determine the most effective artificial dural graft in experimental dural defect in rats. Materials and Methods: Twenty eights wistar albino rats weight ranging from 280-320 grams and equal numbers of male and female were used. The animals were divided into four groups. Control (n=7 Group-1), collagen matrix graft (n=7 Group-2), cellulose graft (n=7 Group-3) and teflon graft (n=7 Group-4). Rats were sacrificed after 30 days and their damaged dura were removed and sections were taken. All histological preparations examined using light microscope. Histological analysis focused on fibroblastic activation, new capillary formation, inflammatory reaction, foreign body reaction and capsule formation and results were compared. Results: While fibroblastic activation was observed most frequently in teflon graft group, new capillary formation, inflammatory reactions and capsule formation were most frequently seen in cellulose grafts group. Conclusion: This animal model for artificial dural grafts suggest that cellulose was the most effective dural substitute for repairing of defective dura. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2013
83. Edaravone Leads To Increased Internal Luminal Vascular Circumference Following Subarachnoid Hemorrhage in An Animal Model of Vasospasm.
- Author
-
METE, Mesut, ÖZER, Füsun Demirçivi, DURANSOY, Yusuf Kurtuluş, KOCAMAN, Ümit, ORAN, İsmail, DEMİRTAŞ, Eren, and SELÇUKİ, Mehmet
- Subjects
- *
NEUROPROTECTIVE agents , *BLOOD vessels , *SUBARACHNOID hemorrhage , *CEREBRAL vasospasm , *ANIMAL models in research , *ETIOLOGY of diseases , *MORTALITY - Abstract
Purpose: Cerebral vasospasm is the leading cause of morbidity and mortality following subarachnoid hemorrhage. Although a number of factors have been examined in clinical and experimental studies, the agent(s) responsible for developing and diminishing vasospasm remain poorly understood. Here, the role of edaravone, an antioxidant agent, was evaluated for its ability to diminish vasospasm in an animal model of subarachnoid hemorrhage. Materials and Methods: A rat basilar artery subarachnoid hemorrhage model was used. Rats were divided into three groups: sham (n=7; Group 1), subarachnoid hemorrhage (n=7 Group 2), and subarachnoid hemorrhage plus edaravone (4 mg/kg intraperitoneally, n=7; Group 3). At the end of the seventh day, the rats were sacrificed, their brains were removed, and sections were taken from the basilar artery. These were examined using a light microscope, comparing the internal luminal circumference of the basilar artery of each group. Results: The circumference was largest in Group 1, followed by Group 3 and then Group 2. That of Group 3 was 2% higher than that of Group 2, but this difference was not statistically significant. Conclusion: This animal model for vasospasm suggests that edaravone helps enlarge internal luminal circumference following vasospasm caused by subarachnoid hemorrhage. It may do this by blocking lipid peroxidation and thereby reducing the effects of oxyhemoglobin and reactive oxygen species. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2012
84. The Role of Thrombocyte Activation on Early Brain Injury in Experimental Subarachnoid Hemorrhage Model.
- Author
-
KOCAMAN, Ümit, ÖZER, Füsun DEMİRÇİVİ, ORAN, İsmail, METE, Mesut, ATCI, İbrahim BURAK, TURHAN, Tuncer, and DEMİRTAŞ, Eren
- Subjects
- *
BLOOD platelet activation , *BRAIN injuries , *SUBARACHNOID hemorrhage , *NEURONS , *LABORATORY rabbits , *ANESTHESIA , *HIPPOCAMPUS (Brain) - Abstract
Aim: Thrombocyte activation is one of the mechanisms blamed for emerging of early brain injury(EBI) soon after subarachnoid hemorrhage(SAH). It is wondered by researching to what extend neuron injury is prevented by making thrombocyte inhibition in SAH model. It shows that the role of trombocyte activation on EBI. Material and Method: 21 rabbits weighting 3-5 kg are divided in 3 groups 7 each. After ether anesthesia, 0.2 cc arterial blood taking from group 1 and 2 was injected into cysterna magna and created SAH. After SAH, at regular intervals antithrombocyte drug (tirofiban) was given to group 2 intraperitoneally; no treatment was carried on group 1. 0.2 cc SF was injected into cysterna magna in group 3. Decapitation was done in 72nd hour and then ischemic brain map was done at hippocampus level. The amount of ischemic neuron was scored and statistically analyzed. Results: SAH was detected in all rabbits of group 1 and 2. There are meaningful difference between the group 1 and group 3 of scoring ischemic neuron of hippocampus's CA-3 and CA- 4 areas. Whereas in group 2 ,which is a ischemic neuron treatment group, there is a decline in each area, this decline has reached to a statistical means only in CA-4 area. Conclusion: There can be neuronal loss due to EBI even in the area which is free from blood in experimental SAH. Decreasing the injury of neuron with an antithrombocyte medicine shows that thrombocyte activation plays a great role in pathogenesis of EBI. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2012
85. Primary spinal epidural Hodgkin's lymphoma.
- Author
-
Yaman, Onur, Özdemir, Nail, Ertan Sevin, İsmail, Demirçivi Özer, Füsun, and Ünlüoğlu, Saime
- Subjects
HODGKIN'S disease ,CENTRAL nervous system surgery ,ANTINEOPLASTIC antibiotics ,SPINAL surgery ,BLEOMYCIN - Abstract
Primary spinal epidural Hodgkin's lymphoma is very rare. We will discuss the clinical features and treatment of primary spinal epidural Hodgkin's lymphoma. In this paper, a 30-year-old male patient who presented with spinal epidural tumor at the T9-11 level is reported. Subtotal resection of the tumor was performed and the histological examination of the tumor specimen revealed Hodgkin's lymphoma. All other examinations were negative for an occult disease. Six courses of chemotheraphy containing adriamycin, bleomycin, vinblastine and dacarbazine were given to the patient. Surgery is the first therapeutic approach in malignancies compressing the spinal cord. Hodgkin's lymphoma is a very chemo- and radio-sensitive tumor. The indications for surgery were reduced and limited to laminectomy or even biopsy only, leaving the major role to chemo- and radiotheraphy. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2013
- Full Text
- View/download PDF
86. Evcil dişi kanatlılarda üreme ve hormonal denetimi
- Author
-
Özer, Füsun Sema, Aşkın, Yücel, and Diğer
- Subjects
Ziraat ,Agriculture - Abstract
Ill ÖZET Yüksek lisans Tezi EVCİL DİŞİ KANATLILARDA` ÜREME VE HORMONAL DENETİMİ ÎUsun Sema ÖZER Ankara Üniversitesi Pen Bilimleri Enstitüsü Zootekni Anabilirn Dalı Danışman: Doç.Dr. Yücel AŞKIN 1988, Sayfa: i65 Jüri: Doç. Dr.Yücel AŞKIN Doç.Dr.Rüveyde Akbay Prof.Dr. Lütfü Özcan Üreme cinsel bir etkinlik olduğundan, yaşayan bir yavrunun varlığı ile başarılı sayılmaktadır. Bu konu hem horozu, hem de tavuğu ilgilendirir. İki cinsiyet arasında ki ilişki ve davranışlar üreme performansını etkilemekle birlikte, tavuklar yumurtlayan hayvanlar olduklarından, çiftleşme olmaksızın da yumurta vereceklerdir. Hazırlanan tezde sadece dişi hayvanların incelenmesi, yumurtlama mekanizmasının anlaşılmasında yeterli olacaktır. Canlı organizmalar üzerinde çalışmalar yapılırken, her olay için birden fazla mekanizma olduğu görülmüştür. Bu gibi örnekler yumurtlama (ovipozisy on) ile ilgili olarak da ortaya konmuştur. Kanatlılarda üreme `ovoviviparity` ile tanımlan-. maktadır. Üremenin bu modeli pekçok memeli ve sürüngen ' türlerinde görülmüştür. Ovovivipar hayvanlarda döller embriyonik gelişmenin çok kısa dönemlerini geçirdikten sonra anneyi terkederler ve gelişmelerinin büyük bir kısmını anne vücudunun dışında devam ettirirler. Hazırlanan bu tezde evcil dişi kanatlılarda üreme sisteminin anatomi ve fizyolojisinin yaraşıra, erkek kanatlılarda üreme sisteminin anatomi ve fizyolojisine de kısaca değinilmiştir. Cinsel olgunluğun başlamasını açıklayan kriterlerden bazıları dikkate alınmış, dişi kanatlılarda üreme fizyolojisini.belirleyen ovulasyon ve ovipozisyon döngüleri, döngüsel yumurtlama, yumurta üretimini etkile yen çevserel faktörlerden söz edilmiştir. Ovulasyonun kontrolünde ovulasyon uyarıcı hormon LH üzerine progeste-ronun etkisi tartışılmıştır. Dişi kanatlılarda üreme en-IV dokrinolojisi açıklanırken hipotalamo-nipofizyal sistem, ovaryumun steroid metabolizması ve kontrolüne de değinil miştir. ANAHTAR KELİMELER: Kanatlılarda üreme, cinsel olgunluk, ovaryum, ovidukt, döngüsel yumurtlama, ovulasyon döngüsü, ovipozisyon döngüsü, ovulasyonun kontrolü ABSTRACT Masters Thesis REPRODUCTION IN POULTRY AND ITS HORMONAL CONTROL Füsun Sema ÖZER Ankara University Graduate School of Natural and Applied Sciences Department of Animal Science Supervisor: Assoc. Prof.Dr. Yücel AŞICEN 1988, Page: 165 Jury: Assoc. Prof.Dr. Yücel AŞKIN Assoc.Prof.Dr.Rüveyde Akbay Prof.Dr. lütfü Özcan Since reproduction is a sexual activity, its suc cess in estimated by the viable offsprings. The behavior and the relationship between hens and roosters influence the sexual performance. Because the females are capable of ovulation without mating the ovulation mechanism ws investigated in this study. Many investigations showgd that every event in the living organisms involves more than one mechanism as does the oviposition. Reproduction in poultry is defined as `ovovivi- parity`. This model of reproduction was also seen in mammals and reptiles. In ovovivipar animals, the embryo leaves the mother after a very short period of develop ment and the major part of the development takes` place outside the body of the mother. This study also autlined the anatomy and physio logy of the reproductive organs both in females and males. Some of criteria related to the start of the sexual matu rity, the ovulation and oviposition cycles which determine the reproductive physiology, cyclic ovulation, and envi ronmental factors that influence egg production were studied. Also the effect of progesteron on LH hormone which stimulates ovulation was discussed. Reproductive hypothalamo-hypophyse system and steroid metabolism and control of ovarium were also discussed. KEYWORDS: Poultry reproduction, sexual maturity, ovarium, oviduct, sequential laying, ovulation cycle, oviposition cycle, control of ovulation. 165
- Published
- 1988
87. Human inbreeding has decreased in time through the Holocene
- Author
-
Ceballos, Francisco C., Gürün, Kanat, Altınışık, N. Ezgi, Gemici, Hasan Can, Karamurat, Cansu, Koptekin, Dilek, Vural, Kıvılcım Başak, Mapelli, Igor, Sağlıcan, Ekin, Sürer, Elif, Erdal, Yılmaz Selim, Götherström, Anders, Özer, Füsun, Atakuman, Çiğdem, and Somel, Mehmet
- Subjects
2. Zero hunger - Abstract
The history of human inbreeding is controversial. In particular, how the development of sedentary and/or agricultural societies may have influenced overall inbreeding levels is unclear. Here we present an approach for reliable estimation of runs of homozygosity (ROH) in genomes with ≥3x mean sequence coverage across >1 million SNPs, and apply this to 411 ancient Eurasian genomes from the last 15,000 years. We show that the frequency of inbreeding, as measured by ROH, has decreased over time. The strongest effect is associated with the Neolithic transition, but the trend has since continued, indicating a population size effect on inbreeding prevalence. We further show that most inbreeding in our historical sample can be attributed to small population size instead of consanguinity. We observed singular cases of high consanguinity only among members of farming societies.
88. Human inbreeding has decreased in time through the Holocene
- Author
-
Ceballos, Francisco C., Gürün, Kanat, Altınışık, N. Ezgi, Gemici, Hasan Can, Karamurat, Cansu, Koptekin, Dilek, Vural, Kıvılcım Başak, Mapelli, Igor, Sağlıcan, Ekin, Sürer, Elif, Erdal, Yılmaz Selim, Götherström, Anders, Özer, Füsun, Atakuman, Çiğdem, and Somel, Mehmet
- Subjects
2. Zero hunger - Abstract
The history of human inbreeding is controversial. In particular, how the development of sedentary and/or agricultural societies may have influenced overall inbreeding levels is unclear. Here we present an approach for reliable estimation of runs of homozygosity (ROH) in genomes with ≥3x mean sequence coverage across >1 million SNPs, and apply this to 411 ancient Eurasian genomes from the last 15,000 years. We show that the frequency of inbreeding, as measured by ROH, has decreased over time. The strongest effect is associated with the Neolithic transition, but the trend has since continued, indicating a population size effect on inbreeding prevalence. We further show that most inbreeding in our historical sample can be attributed to small population size instead of consanguinity. We observed singular cases of high consanguinity only among members of farming societies.
89. Human inbreeding has decreased in time through the Holocene
- Author
-
Ceballos, Francisco C., Gürün, Kanat, Altınışık, N. Ezgi, Gemici, Hasan Can, Karamurat, Cansu, Koptekin, Dilek, Vural, Kıvılcım Başak, Mapelli, Igor, Sağlıcan, Ekin, Sürer, Elif, Erdal, Yılmaz Selim, Götherström, Anders, Özer, Füsun, Atakuman, Çiğdem, and Somel, Mehmet
- Subjects
2. Zero hunger - Abstract
The history of human inbreeding is controversial. In particular, how the development of sedentary and/or agricultural societies may have influenced overall inbreeding levels is unclear. Here we present an approach for reliable estimation of runs of homozygosity (ROH) in genomes with ≥3x mean sequence coverage across >1 million SNPs, and apply this to 411 ancient Eurasian genomes from the last 15,000 years. We show that the frequency of inbreeding, as measured by ROH, has decreased over time. The strongest effect is associated with the Neolithic transition, but the trend has since continued, indicating a population size effect on inbreeding prevalence. We further show that most inbreeding in our historical sample can be attributed to small population size instead of consanguinity. We observed singular cases of high consanguinity only among members of farming societies.
90. Matrilineal phylogeography of wild and feral sheep from the Mediterranean and the Middle East
- Author
-
Mereu, Paolo, Pirastru, Monica, Morell Miranda, Pedro, Atag, Gözde, Columbano, Nicolò, Vural, Kivilcim Basak, Wilkens, Barbara, Zedda, Marco, Barbato, Mario, Togan, Inci, Naitana, Salvatore, Hadjisterkotis, Elefterios, Leoni, Giovanni G., Somel, Mehmet, Özer, Füsun, Günther, Torsten, Mereu, Paolo, Pirastru, Monica, Morell Miranda, Pedro, Atag, Gözde, Columbano, Nicolò, Vural, Kivilcim Basak, Wilkens, Barbara, Zedda, Marco, Barbato, Mario, Togan, Inci, Naitana, Salvatore, Hadjisterkotis, Elefterios, Leoni, Giovanni G., Somel, Mehmet, Özer, Füsun, and Günther, Torsten
- Abstract
Mouflons are flagship species of the Mediterranean islands werethey persist. Once thought to be the remnants of a Europeanpopulation, archaeology suggests they were imported by humansto the islands of Cyprus in the Early Neolithic and laterto Corsica and Sardinia, and their status as wild animals hassince been disputed. To study the relationship between thisisland populations and other domestic and wild sheep fromthe Mediterranean we sequenced mitogenomes of 44 mouflonsfrom the islands, plus modern and ancient Sardinian domesticsheep and Anatolian mouflons. We used those in addition withpublicly available mitogenomes to reconstruct the phylogeny ofsheep and its closest wild relative, the Asiatic mouflon (Ovisgmelini) to describe how the free-ranging populations on theMediterranean islands fit. Our analysis highlights the structureof haplogroup B, where Sardinian mouflons form two geographicallyseparate clusters with gene flow between them and withdomestic sheep, and the isolation of the Corsican population,which appears as a basal lineage to all other sheep from thishaplogroup. While Corsican and Sardinian mouflon belong tobasal lineages of the domestic haplogroups associated with theearly European expansion, Cyprus mouflons are more relatedto Anatolian and Iranian mouflons belonging to the wild haplogroupX, which seems to be basal to the domestic C-E complex.These results highlight the unique genetic structure of thisisland populations while placing them in the wider context ofthe evolution of the Ovis genus.
91. Ancient genomes reveal 7000 years of interconnected Demographic History between Sheep and Humans in Iberia.
- Author
-
Morell Miranda, Pedro, Galindo-Pellicena, Maria Ángeles, Mereu, Paolo, Iriarte, Eneko, Kaptan, Damla, Monero-García, Marta, Antolinos, Juan Antonio, Pirastru, Monica, Vural, Kıvılcım Basak, Columbano, Nicolò, Tejedor, Cristina, Arsuaga, Juan Luís, Leoni, Giovanni G., Royo Guillén, José Ignacio, Naitana, Salvatore, de Gaspar, Ignacio, Rojo-Guerra, Manuel, Smith, Colin, Barbato, Mario, Carretero, José-Miguel, Somel, Mehmet, Özer, Füsun, Valdiosera, Cristina, Günther, Torsten, Morell Miranda, Pedro, Galindo-Pellicena, Maria Ángeles, Mereu, Paolo, Iriarte, Eneko, Kaptan, Damla, Monero-García, Marta, Antolinos, Juan Antonio, Pirastru, Monica, Vural, Kıvılcım Basak, Columbano, Nicolò, Tejedor, Cristina, Arsuaga, Juan Luís, Leoni, Giovanni G., Royo Guillén, José Ignacio, Naitana, Salvatore, de Gaspar, Ignacio, Rojo-Guerra, Manuel, Smith, Colin, Barbato, Mario, Carretero, José-Miguel, Somel, Mehmet, Özer, Füsun, Valdiosera, Cristina, and Günther, Torsten
- Abstract
As the first domestic livestock species, sheep has had a fundamentalrole in human populations since the Neolithic. Theirdemographic history is, however, poorly understood. We successfullysequenced 13 ancient sheep from 2 sites in NorthernIberia to up to 8.74× and 1 modern Corsican mouflon to describethis demographic history at the Western extreme of theMediterranean. Our results support an initial maritime expansioninto Iberia and that European mouflons descended fromferalized Neolithic sheep. We also describe a secondary expansionof Eastern ancestry in sheep at the same time when humanSteppe ancestry arrived to Iberia, and when we expect woollysheep to expand through Europe. Lastly, we found a third expansionin the Mediterranean area during the Roman period,when some historical sources mentioned fine-wool sheep beingtraded. We see evidence that this expansion had a significanteffect in shaping the modern European sheep gene pool leadingto modern breeds like the popular Merino. These resultsillustrate the dynamic history of Iberian sheep populations, andhow human cultural and demographic changes left their footprintsin the sheep gene pool, marking them as a useful proxyfor describing complex human demographic events.
92. Archaeogenetic analysis of Neolithic sheep from Anatolia suggests a complex demographic history since domestication
- Author
-
Yasin Gökhan Çakan, Yılmaz Selim Erdal, Füsun Özer, Anders Götherström, Eren Yüncü, Erhan Biçakçi, Pedro Morell Miranda, Mohammad Foad Abazari, Çiğdem Atakuman, Vendela Kempe Lagerholm, Sevgi Yorulmaz, N. Ezgi Altınışık, C. Can Bilgin, Özlem Çevik, Maja Krzewińska, Mustafa Özkan, Ali Akbaba, Torsten Günther, Ayshin Ghalichi, Douglas Baird, Johannes A. Lenstra, Louise Martin, İnci Togan, Fokke Gerritsen, Nihan Dilşad Dağtaş, Gözde Atağ, Javad Hoseinzadeh, Evangelia Pişkin, Mehmet Somel, Can Yumni Gündem, Ekin Sağlıcan, Onur Özer, Sinan Can Açan, Gülşah Merve Kılınç, Dilek Koptekin, Erinç Yurtman, Kıvılcım Başak Vural, Reyhan Yaka, Rana Özbal, Damla Kaptan, Müge Şevketoğlu, Elif Surer, Art and Culture, History, Antiquity, CLUE+, Özbal, Rana (ORCID 0000-0001-6765-2765 & YÖK ID 55583), Yurtman, Erinç, Özer, Onur, Yüncü, Eren, Dağtaş, Nihan Dilşad, Koptekin, Dilek, Çakan, Yasin Gökhan, Özkan, Mustafa, Akbaba, Ali, Kaptan, Damla, Atağ, Gözde, Vural, Kıvılcım Başak, Gündem, Can Yümni, Martin, Louise, Kılınç, Gülşah Merve, Ghalichi, Ayshin, Açan, Sinan Can, Yaka, Reyhan, Sağlıcan, Ekin, Lagerholm, Vendela Kempe, Krzewinska, Maja, Gunther, Torsten, Miranda, Pedro Morell, Pişkin, Evangelia, Sevketoğlu, Müge, Bilgin, C. Can, Atakuman, Ciğdem, Erdal, Yılmaz Selim, Sürer, Elif, Altınışık, N. Ezgi, Lenstra, Johannes A., Yorulmaz, Sevgi, Abazari, Mohammad Foad, Hoseinzadeh, Javad, Baird, Douglas, Bıcakcı, Erhan, Çevik, Özlem, Gerritsen, Fokke, Gotherstrom, Anders, Somel, Mehmet, Togan, İnci, Özer, Füsun, College of Social Sciences and Humanities, Department of Archeology and History of Art, and One Health Toxicologie
- Subjects
Turkey ,QH301-705.5 ,Population genetics ,Demographic history ,Medicine (miscellaneous) ,Introgression ,Zoology ,Biochemistry ,DNA, Mitochondrial ,Mitochondrial-DNA ,Ancient DNA ,Origins ,Sequence ,Genomes ,Agriculture ,Management ,Emergence ,Lineages ,Farmers ,Article ,Evolutionary genetics ,General Biochemistry, Genetics and Molecular Biology ,Evolutionsbiologi ,Domestication ,Bronze Age ,Genetics ,Animals ,Biology (General) ,Genetik ,DNA, Ancient ,Innovation ,Sheep, Domestic ,Demography ,Cell Nucleus ,Evolutionary Biology ,Polymorphism, Genetic ,Epipaleolithic ,Agricultural and Biological Sciences(all) ,Biochemistry, Genetics and Molecular Biology(all) ,Genomics ,Archaeology ,Genetic structure ,and Infrastructure ,SDG 9 - Industry, Innovation, and Infrastructure ,General Agricultural and Biological Sciences ,SDG 9 - Industry ,Genetics and Molecular Biology(all) ,Biology ,Multidisciplinary sciences ,Life sciences ,Biomedicine ,Science and technology ,Human mitochondrial DNA haplogroup - Abstract
Sheep were among the first domesticated animals, but their demographic history is little understood. Here we analyzed nuclear polymorphism and mitochondrial data (mtDNA) from ancient central and west Anatolian sheep dating from Epipaleolithic to late Neolithic, comparatively with modern-day breeds and central Asian Neolithic/Bronze Age sheep (OBI). Analyzing ancient nuclear data, we found that Anatolian Neolithic sheep (ANS) are genetically closest to present-day European breeds relative to Asian breeds, a conclusion supported by mtDNA haplogroup frequencies. In contrast, OBI showed higher genetic affinity to present-day Asian breeds. These results suggest that the east-west genetic structure observed in present-day breeds had already emerged by 6000 BCE, hinting at multiple sheep domestication episodes or early wild introgression in southwest Asia. Furthermore, we found that ANS are genetically distinct from all modern breeds. Our results suggest that European and Anatolian domestic sheep gene pools have been strongly remolded since the Neolithic., Yurtman, Özer, Yüncü et al. provide an ancient DNA data set to demonstrate the impact of human activity on the demographic history of domestic sheep. The authors demonstrate that there may have been multiple domestication events with notable changes to the gene pool of European and Anatolian sheep since the Neolithic.
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
93. Exploring the evolutionary history of anatolian neolithic sheep using modern and ancient genomics
- Author
-
Yurtman, Erinç, Somel, Mehmet, Özer, Füsun, and Biyoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Biology ,Biyoloji - Abstract
İnsanlığın ilk olarak avcı-toplayıcı düzenden yerleşik hayata Doğu Akdeniz ve Mezopotamya coğrafyasında geçmiş olması bölgede geçmişte varlığını sürdürmüş insan popülasyonlarının diğer canlılarla ve diğer insan popülasyonlarıyla etkileşimlerinin sık olmasını sağlamıştır. Neolitik Dönüşüm ve yerleşik yaşama geçiş beraberinde tarım ve hayvancılığın başlamasını sağlamıştır. Bu noktada yabani hayvanların (koyun, keçi, vs.) evcilleştirilmesi insanlık için kritik bir rol oynamıştır. Dört ana çiftlik hayvanından koyunun evcilleştirme merkezinin Anadolu'nun içinde olduğu düşünülmektedir. Önceki arkeozoolojik çalışmalar da evcilleştirme sonrası bu türün insanlarla beraber dünyanın çeşitli bölgelerine göç ettiğini önermektedir. Bu projede Tepecik Höyük (Orta Anadolu) ve Ulucak Höyük (Batı Anadolu) kazı yerlerlerinden alınan Neolitik döneme ait koyun örneklerinin antik genomu, modern koyun ırklarının genomlarıyla karşılaştırarak analiz edildi. Modern Avrupa ve Asya ırklarının ve evcil Anadolu Neolitik koyunların arasındaki ilişkiyi anlamak için üç farklı istatistiksel yöntem (TBA, D-istatistiği ve f3-istatistiği) kullanıldı. Anadolu'dan yakın bölgelere göç edilirken kullanıldığı düşünülen olası göç yolları (Kara Yolu ve Deniz Yolu) incelendi. Sonuç olarak Anadolu Neolitik koyunlarının modern Avrupa ırklarına (Orta ve Kuzey Avrupa ırklarına daha fazla) Avrupa'dan olmayan ırklara göre genetik olarak daha yakın olduğunu gözlemledik. Bu sonuç bize Anadolu Neolitik koyunlarının modern Avrupa ırklarının gen havuzuna Kara Yolu'ndan göç ederek katkı yapmış olabileceğini gösteriyor. Böylelikle bu çalışma evcil koyunların tarihine antik DNA kullanılarak yapılmış ilk genomik incelemeyi sunuyor. The transition from hunting-gathering to sedentism happened in West Asia in the early Holocene, eventually giving way to the establishment of agriculture and livestock breeding. In this process, domestication of wild animals played crucial role for human settlements. The domestication center of sheep, among the main four livestock species, is thought to have been within Anatolia. Previous archaeozoological studies also suggested that after domestication this species migrated with human populations to other parts of the world. There has yet been no ancient whole-genome study investigating the evolutionary history of Anatolian sheep from the Neolithic period. In this project, we analyzed ancient genome data belonging to Neolithic sheep from Tepecik Höyük (Central Anatolia) and Ulucak Höyük (West Anatolia), comparing these with modern sheep genomic data. Three different statistical methods (PCA, D-statistics and f3-statistics) were used to understand the relationship between modern European and Asian sheep breeds and Anatolian Neolithic domestic sheep. Possible migration routes (the Land Route and the Maritime Route) that led from Anatolia to neighboring regions were investigated. We report that Anatolian Neolithic sheep samples are genetically closer to modern European sheep breeds (showing particularly high affinity to Central and Northern European breeds) than to non-European populations. This implies that Anatolian Neolithic sheep might have contributed to modern domesticated European breeds gene pool by having migrated through the Land Route. This work thus provides a first genomic insight into domestic sheep history using ancient DNA. 76
- Published
- 2019
94. Çine-Tepecik insan iskelet kalıntılarının arkeogenomik analizi
- Author
-
Yorulmaz, Sevgi, Büyükkarakaya, Ali Metin, Özer, Füsun, and Antropoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Antropoloji ,Anthropology - Abstract
Antik DNA çalışmalarında son dönemde artış görülmektedir. Bu yeni çalışmalarla incelenen arkeolojik insan topluluklarının genetik yapıları, demografik bilgileri ve çağdaşları olan diğer arkeolojik topluluklar ile olan ilişkileri ortaya çıkarılmaktadır. Bunun yanı sıra arkeolojik ve antropolojik değerlendirmelerle belirlenmiş olan eski insan topluluklarının iç dinamikleri hakkında edinilen bilgilere de yeni çözümlemeler getirilmektedir. Bu tez çalışmasında Batı Anadolu'da yer alan Çine-Tepecik arkeolojik yerleşiminden gün ışığına çıkarılmış insan iskelet kalıntıları incelenmiştir. Çine-Tepecik, Geç Neolitik/Kalkolitik dönemden itibaren Tunç Çağına kadar kesintisiz kültür tabakalarına sahiptir, aynı zamanda yerleşmede Helenistik/Roma dönemlerine tarihlendirilen mezarlar da buunmaktadır. Bahsi geçen tabakalardan 10 birey arkeogenomik inceleme için seçilmiştir. 10 Bireyin tamamından diş örnekleri, aynı bireylerin beşinden de ayrıca pars petrosa kemikleri seçilmiştir. Bu örneklerden aDNA elde edinimi yapılarak, mitokondri kalıtsal yapısında yer alan ve anasal soy hakkında fikir veren HVRI ve HVRII bölgeleri analiz edilmiş ve bu bireylere ait haplogruplar tespit edilmiş ve bunlar yayınlanmış diğer antik topluluklara ait verilerle berbaber değerlendirilmiştir. Ek olarak bireylere ait genomik kütüphaneler oluşturulmuş tüm genom analizleri yürütülmüştür. Elde edilen tüm genom verileri, antik genom bilgileri yayınlanmış diğer arkeolojik topluluklar ile karşılaştırılarak, Çine-Tepecik insan örneklerinin eski Anadolu ve Batı Avrasya popülasyonlarındaki konumu tartışılmıştır. mtDNA analizleri ve tüm genom çalışmaları sonucunda dört örnekte haplogrup tayini yapılabilmiştir. Genom çalışmalarından elde edilen veriler ışığında 8 bireyin biyolojik cinsiyetleri belirlenmiştir. Beş bireye ait PMD (ölüm sonrası baz değişimi) grafikleri çizilmiştir. Beş bireyin dördünde otantiklik düzeyi görülmüştür. Genom sonuçlarından elde edilen PCA grafiğine ve mtDNA haplogruplarına (J1d, H2 ve R) bakıldığında Çine-Tepecik örneklerinin eski Anadolu popülasyonları ile genetik benzerlik gösterdiği görülmüştür. There has been an increase in ancient DNA studies recently. With these new studies, the genetic structures, demographic information and relationships with other archaeological communities of contemporaries are revealed. In addition to this, new analyzes are introduced to the information obtained on the internal dynamics of the old human communities determined by archaeological and anthropological evaluations.In this thesis, human skeletal remains unearthed from the archaeological settlement of Çine-Tepecik in Western Anatolia were investigated. Çine-Tepecik has cultural layers covering the period from the Late Neolithic /Chalcolithic to the Bronze Age. It has also a cemetery dated Hellennistic/Roman Period. Ten individuals were selected for archaeogenomic examination. 10 dental specimens were selected from all individuals and Pars petrosa bones were selected from five of the same individuals. By obtaining aDNA from these samples, the HVRI and HVRII regions in the mitochondrial hereditary structure, which gave an idea about the maternal lineage, were analyzed and haplogroups of these individuals were identified and evaluated together with the data of other published ancient communities. In addition, genomic libraries of individuals were created and all genome analyzes were conducted. All genome data obtained were compared with other archaeological communities with ancient genome information published and the position of Çine-Tepecik human samples in ancient Anatolian and Western Eurasian populations was discussed.As a result of mtDNA analysis and whole genome studies, haplogroup determination was made in 4 samples. In the light of the data obtained from genome studies, biological sexes of 8 individuals were determined. PMD (postmortem damage) graphs of five individuals were plotted. Authenticity was observed in four of five individuals. When PCA graph and mtDNA haplogroups (J1d, H2 and R) obtained from genome results were examined, it was seen that Çine-Tepecik samples showed genetic similarity with the ancient Anatolian populations. 161
- Published
- 2019
95. The effect of an antibacterial bonding agent on pulp response and marginal bacterial leakage
- Author
-
Çobanoğlu, Nevin, Özer, Füsun, and Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı
- Subjects
stomatognathic diseases ,Diş Hekimliği ,stomatognathic system ,Dentistry - Abstract
6. ÖZET Bu çalışmada iki self etching bonding sistemin sınıf V kavitelere uygulandıktan ve bir kompozit ile restore edildikten sonra dentin pulpa kompleksi üzerindeki etkileri karşılaştırılmıştır. Ayrıca bu iki bonding sitemin in-vitro marjinal bakteri ve boya sızıntıları karşılaştırılmış ve ön çalışma olarak dişlerin otoklavda steril edilmelerinin bir bonding sistemin dentine bağlanma dayanımına, mikrosızıntısna ve yüzey morfolojisine etkileri değerlendirilmiştir. Çalışmada kullanılan dentin bondin sistemlere karşı oluşan pulpa cevabını değerlendirmek için hastaların ortodontik nedenle çekimine karar verilen küçük azı dişlerine yapılan restorasyonlar 7 ve 90 günlük periyotlar sonunda çekilerek pulpada değişimler histopatolojik olarak incelenmiştir. Ön çalışma için çekilmiş insan molar dişlerine restorasyonlar yapılarak bağlanma dayanımı testi, mikro sızıntı testi ve SEM incelemesi yapılmıştır. İn vitro bakteri sızıntısını tesbit etmek için çekilmiş insan molar dişlerine restorasyonlar yapılarak S.mutans kültüründe 10 gün bekletildikten sonra alınan histolojik kesitler incelenmiştir. Bu sonuçlar çekilmiş insan molar dişlerine yapılan restorasyonların 24 saat boya solüsyonunda bekletilmeleriyle oluşan sonuçlarla karşılaştırılmıştır. Bonding sistemlerin pulpal cevapları arasında bir fark görülmemiştir. Her iki bonding sistemin 90 günlük grubunda sadece birer dişte kronik inflammatuar hücre infilitrasyonu gözlenmesinin haricinde bu sistemlerle ilişkili pulpal inflamasyon ve önemli bir yumuşak doku bozukluğu gözlenmemiştir. İnflammatuar hücre infilitrasyonu görülen dişlerde tamir dentin yapımı ve kavite tabanında görülen bakteriler dikkati çekmiştir. İn vitro bölümde ise bonding sitemlerin bakteri ve boya sızıntıları arasında bir fark görülmeksizin her iki sistemin de kabul edilebilir bir marjinal kapama sağladığı bulunmuştur. Ayrıca dişlerin otoklavda sterilizasyonun kullanılan bonding sistemin dentine bağlanma dayanımına ve mikro sızıntısına etkisi bulunmazken dentin rübüllerinde bir miktar büzülmeye neden olduğu görülmüştür. 94 7. SUMMARY In this study, in-vivo human pulp-dentin complex response to the two self-etching bonding systems after restoration with a composite material was evaluated in Class V cavities. In addition, in-vitro marginal bacteria and dye leakage of this self ecthing bonding systems was compared and as a pilot study, the effect of autoclave sterilization on dentin bond strength and microleakage of a self etching bonding agent and dentinal surface morphology was evaluated by SEM. For evaluation of pulp-dentin complex response to the adhesive systems used in this study, premolar teeth of patients scheduled to be extracted for orthodontic reasons were restored and after time periods of 7 and 90 days, teeth were extracted and pulp responses were evaluated histopatho logically. Extracted human molar teeth were restored with the same materials for in-vitro pilot study and shear bond strength test, microleakage test and SEM investigations were performed. For evaluation of in-vitro bacteria leakage, extracted human molar teeth were restored and stored in broth culture of S.mutans for 10 day then prepared histological sections were investigated. The results of in-vitro bacteria leakage study compared with the results of dye leakage study in which human molar teeth with restorations were stored in dye solution for 24 h. In this study no difference was observed in pulp response of bonding systems. There was no pulp inflammation and soft tissue disorganization associated with both bonding systems, except for one tooth of both bonding systems at 90 days showed chronic inflammatory cell infiltrations. Depositions of repair dentin and bacteria survival on cavity floor of teeth with inflammatory cell infiltrations were observed. Both two bonding systems showed an acceptable marginal sealing ability, without showing any significant difference between in-vitro bacteria and dye leakage. Besides, autoclave sterilization did not affect dentin bond strengths and microleakage of dentin bonding systems used in this study, but caused a few contractions in dentin tubules. 95 112
- Published
- 2006
96. Er, Cr: YSGG lazerinin endodontik dezenfeksiyonda ve kök kanal duvarının hazırlanmasında etkinliğinin incelenmesi
- Author
-
Ünverdi Eldeniz, Ayçe, Özer, Füsun, and Endodonti Anabilim Dalı
- Subjects
Diş Hekimliği ,Dentistry - Abstract
6. ÖZET: Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Endodonti Anabilim Dalı DOKTORA TEZİ / KONYA 2003 AYÇE (ÜNVERDİ) ELDENİZ Er,Cr: YSGG Lazerinin Endodontik Dezenfeksiyonda ve Kök-kanal Duvarının Hazırlanmasında Etkinliğinin İncelenmesi Bu çalışma iki bölüm halinde yürütüldü. İlk bölümde hedeflenen Er,Cr:YSGG lazer, EDTA ve hidrojen peroksit uygulamalarının, dört rezin simanın (Super Bond C&B- Sun Medical, Japan, Chemiace II-Sun Medical, Japan, Panavia 21 TC-Kuraray, Japan and XENO Cem-Sankin, Japan) kök kanal dentinine mikrotensile bağlanma dayanımına etkisini incelemektedir. Yeni çekilmiş 120 insan köpek dişinin kök kanalları, genişletildi ve mezial veya distal yüzlerinden aşındırılarak, kök kanalının tamamına direkt giriş sağlandı, tik gruptaki 40 dişin kanalları ilk olarak 0.5 W çıkış gücü ve %20 hava ve su seviyeleri ile irradie edildi ve takiben 2.5 W ve %50 hava ve su seviyesi ile ikinci bir laser uygulaması yapıldı. İkinci grup %17 EDTA'yı takiben %5.25'lik NaOCİ ile irrige edildi ve üçüncü grupta kalan kökler %3'lük H202 ve de %5.25'lik NaOCİ ile irrige edildi. Rezinler direkt olarak 10 diş kökü içeren alt gruplardaki örneklerin kanallarına uygulandı. Örnekler 24 saat 37°C'de inkubatörde bekletildikten sonra her bir kökden 6-9 arasında çubuklar elde edilecek şekilde 1 mm kalınlığında seri kesitler alındı. Her örnek kesit alam yaklaşık olarak 1x1 mm2 olacak şekilde hazırlanarak, mikrotensile bağlanma dayanımı testine tabii tutuldu (MPa). 87Çalışma sonucunda elde edilen veriler two-way ANOVA, one-way ANOVA ve Tukey HSD testleri ile incelendi. Genel olarak her muameleden sonra Super Bond C&B en yüksek bağlantı değerlerini gösterirken, en düşük bağlantı değerleri Xeno-Cem rezin modifiye cam iyonomer simanda bulundu. H202, Super Bond C&B siman haricindeki diğer sunanların bağlantı dayanımım istatistiksel olarak önemli miktarda azalttı. EDTA uygulanmış yüzeylerde en yüksek bağlantı dayanımı köklerin orta bölgesinden alınan kesitlerde, Panavia 21 rezin simam ile elde edildi. SEM incelemelerinde, kök kanalından preparasyon esnasında oluşan smear tabakasını uzaklaştırmada ise Er,Cr:YSGG lazer EDTA/NaOCl irrigasyonuna benzer sonuçlar vermesine rağmen, smear kaldırırken hala en iyi metot olarak %17'lik EDTA ve %5.25'lik NaOCİ ile irrigasyon yöntemi bulunmuştur. Çalışma neticesinde, endodontik postların rezin simanlar ile yapıştırılacağı vakalarda, 4-META içeren materyallerin kullanımı yüksek bağlantı dayanım değerleri ve farklı dentin muamelelerine daha az hassasiyet göstermeleri açısından tercih edilmelidir diyebiliriz. Çalışmanın ikinci bölümünde amaç Er,Cr:YSGG lazer ve %3'lük NaOCİ solüsyonunun Enterococcus faecalis (ATCC 10451) ile enfekte kök kanallarındaki etkinliklerini belirlemektir. Çekilmiş 44 adet üst santral kesici diş eğeler ile #60 numaraya kadar genişletildi ve otoklavda sterlize edildi. Kökleri E.faecalis ile inoküle edilen örnekler 4 gruba ayrıldı. Grupların üçünde 10 kök herbirinde ve en son grup ise 14 kök ihtiva edecek şekilde ayrıldı En son inoküle edilen grup kontrol grubu olarak kullanıldı. İlk grubun kök kanalları sadece %3'lük NaOCI ile irrige edilirken kalan 20 kök Er,Cr:YSGG lazer (Waterlase Millennium, Biolase Tech., USA) ile lazerin çıkış gücü 0.5 W ve %20 hava ve su seviyesi olacak şekilde muamele edildi. İki lazer grubu arasındaki farklılık bir lazer grubundaki dişlerin apikallerinin açık olması idi. Uygulanan prosedürlerin dezenfeksiyon etkinlikleri, örneklerin iç kanal duvarlarından dentin talaşlarının alınması ve canlı E.faecalis'lerin sayılması ile belirlendi. Dentin talaşları sulandırıldı ve klasik bakteri sayım tekniği kullanılarak Müller-Hinton Agar' da (Difco,USA) E.faecalis'ler sayıldı. KruskaJ Wallis ve Bonferroni düzeltmeli Mann- Whitaey U Testleri ile yapılan istatistiksel analiz neticesinde, kontrol ve lazer gruplarının ortalamaları arasında 88istatistiksel olarak önemli fark gözlendi (p0.05). %3'lük NaOCI uygulaması Er,Cr:YSGG lazer uygulamasından istatistiksel olarak üstün bulundu (p0.05). The 3% NaOCl treatment was statistically superior to the laser treatment (p
- Published
- 2003
97. Farklı adeziv sistemlerin bağlanma dayanımlarının, mikrosızıntılarının ve rezin-dentin bağlanma arayüzeylerinin pulpa odası duvarında değerlendirilmesi
- Author
-
Öztürk, Bora, Özer, Füsun, Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı, and Enstitüler, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Diş Hastalıkları ve Tedavisi Ana Bilim Dalı
- Subjects
Diş Hekimliği ,Microleakage ,Dentistry ,Pulp chamber walls ,Pulpa odası duvarı ,Adeziv sistemler ,Adhesive systems ,Mikrosızıntılar - Abstract
Endodontik tedavi sonrasında yapılan restorasyonlarla diş yapısı arasındaki bağlanma ve marjinal kapamadaki eksiklik kök-kanal tedavisinin başarısını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Son zamanlarda endodontik tedavili dişlerin rezin kompozitlerle başarılı şekilde restore edilebilme şansı, yeni nesil dentin bonding sistemlerin geliştirilmesine bağlı olarak artmıştır. Bu in vitro çalışmanın amacı; beş forklı adeziv sistemin (Clearfil SE Bond (CSEB); Prompt L-Pop (PLP); Prime&Bond NT (PBNT); Scotchbond Multi Purpose Plus (SMPP); EBS-Multi (EBSM) ve bir cam iyonomer siman (ChemFil)'ın NaÖCl uygulamadan önce ve uyguladıktan sonra pulpa odası duvarı dentinine bağlanma dayanımlarım değerlendirmek, pulpa odası duvarı dentinindeki sızdırmazlık özelliklerini nitel bir şekilde ölçmek, rezin-dentin bağlanma arayüzeylerini SEM (Scanning electron microscopy) altında incelemek ve bağlanma dayanımıyla sızdırmazlık yetenekleri arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir. Bu çalışmada 164 adet yeni çekilmiş insan molar dişi kullanıldı (Bağlanma dayanımı çalışması için=60, mikrosızıntı çalışması için=90 ve SEM çalışması için- 14). Pulpa odası tavam ve köklerin alt yarısı kesme cihazı ile uzaklaştırıldı. Pulpa dokusu el ve kanal aletleri kullanılarak çıkartıldı. Bağlanma dayanımı çalışması için dişler önce iki ana alt gruba ayrıldı, ilk 30 dişin pulpa odasına 1 dakika %5'lik NaOCI uygulanırken, kalan 30 diş NaOCI uygulanmadan bırakıldı. İki ana gruptaki örnekler daha sonra 5 dişten oluşan 6 alt gruba ayrıldı ve test edilecek materyallerle restore edildi. Restore edilmiş pulpa odası mesial duvarlarından 3 tane kare şekilli ince çubuklar elde edildi ve toplam 180 örneğin mierotensile bağlanma dayanımları ölçüldü (MPa). Mierotensile sonucu Mpa cinsinden elde edilen değerler; iki yönlü varyans analizi, Bağımsız t testi, Kruskal VVallis ve Mann- Whitney U testleriyle 90 değerlendirdi. Bulgular NaOCI uygulamasının genel olarak bonding ajanların bağlanma dayanımlarını azalttığım gösterdi. NaOCI uygulanmayan örneklerde hem CSEB hem de PLP grupları en yüksek bağlanma değerleri gösterdi. NaOCI uygulanan gruplar arasında da CSEB ve PLP, diğerlerinden daha iyi performans gösterdi. Sonuçta pulpa odası duvarı dentinine bağlanmada self-etching sistemler (CSEB, PLP) diğer sistemlerden (Tek-şişe and multi-step) daha başarılıydı. Kırılma yüzey analizi sonuçlan ise bağlantı başarısızlık tipinin ağırlıklı olarak (%83) adeziv olduğunu gösterdi. Mikrosızıntı çalışmasında kullanılan 90 diş herbirinde 15 diş içeren 6 gruba ayrıldı. Restoratif materyallerle pulpa odası kapatıldı. Mikro sızıntının nitel olarak değerlendirilmesi için fluid filtrasyon metodu kullanıldı. Sıvı geçişinin ölçümleri 2 dakika aralıklarla toplam 8 dakikada yapıldı. Her bir örneğin restorasyondan hemen sonra, 1 gün, 1 hafta ve î ay sonrasında ölçümleri yapıldı. Ölçüm sonuçlan; tekrarlayan ölçümlerde varyans analizi, Friedman testi, Wilcoxon Signed, Kruskal Wallis ve Mann- Whitney U testleri kullanılarak istatistiksel açıdan değerlendirildi. Sonuçta, mikrosızıntı değerleri farklı ölçüm periyodlarında önemli bir şekilde farklılık gösterdi. Genel olarak bütün gruplarda mikrosızıntı değerleri zamanla azaldı. Ancak PBNT ve PLP uygulanmış örneklerde restorasyonların hemen sonrasında yapılan ölçümlerde en az sızıntı değerleri gözlendi. Bir ay sonunda ise, sızıntı adeziv sistemlerin hiçbirisinde önemli bir farkılık göstermedi. Bu çalışma sonucunda kullanılan materyallerin hiçbirisinin pulpa odası duvarı dentininde mükemmel bir kapama sağlayamadığı ortaya çıktı. SEM çalışması için bir örneğin pulpa odasına hiçbirşey uygulanmadı (Nç adeziv material nede NaOCI). Bir örneğe sadece bir dakika %5'lik NaOCI uygulandı. Kalan 12 örneğin 6 tanesi bir dakika %5'lik NaOCİ uygulandıktan sonra diğer altı örnek ise NaOCI uygulamaksızın adeziv sistemlerle restore edildi. Örnekler uygun işlemlerden sonra SEM'de incelendi. Hiçbirşey uygulanmayan pulpa odasının SEM görüntüsünde smear tabakası bulundurmayan, düzensiz dentin yüzeyi (Predentin) gözlendi. NaOCİ uygulanmasını takiben ise, kollajen fibrillerin ortamdan uzaklaştığı, daha düz bir dentin yüzeyi ile birlikte huni şekilli genişlemiş dentin tübül ağızlan oluştuğu gözlendi. NaOCI uygulanmış örneklerin rezin-dentin arayüzeylerinde hibrit tabakasına rastlanmazken kalın bir adeziv rezin tabaka ve uzun rezin uzantılan mevcuttu. Bütün adeziv materyaller birlikte değerlendirildiklerinde, bağlanma dayanımları ve mikrosızıntıları arasında önemli derecede ters bir ilişki bulundu. Yani, bağlanma dayanımı artarken mikrosızıntı azaldı. Ancak her bir adeziv materyal ayrı ayrı 91 değerlendirildiğinde, bağlanma dayanımı ve mikrosızıntı arasında istatistiksel olarak önemli bir ilişki bulunamadı. Sonuç olarak, endodontik tedavi görmüş dişlerin pulpa odasının restorasyonunda daha güçlü bağlantı ve daha az sızıntı sağlayacak olan self-etching dentin bonding sistemlerin kullanımı tavsiye edilebilir. Yine de mükemmel bir bağlanma dayanımı ve pulpa odası dentininin sızdırmaz bir şekilde kapatılması için bonding sistemlerinin geliştirilmesine yönelik yeni çalışmalara gereksinim vardır., Evaluation of Bond Strength, Microleakage and Resin-Dentin Interfaces of Different Adhesive Systems on the Pulp Chamber Wails Lack of adhesion and sealing between the final restoration and tooth structure may adversely affect the results of root canal treatment. Recently the chance of restoring endodontically treated teeth with resin composites has increased due to new developments in dentin bonding systems. The aims of this in vitro study were to evaluate bond strengths of five different dentin adhesive materials (Clearfil SE Bond (CSEB); Prompt L-Pop (PLP); Prime&Bond NT (PBNT); Scotchbond Multi Purpose Plus (SMPP); EBS-Multi (EBSM) and a glass ionomer cement (Chem Fill) to pulp chamber dentinal wall before or after NaOCl irrigation; quantitativaly measure the sealing properties of the adhesive materials to pulp chamber dentinal wall after NaOCl irrigation; investigation of resin-dentin interfaces by SEM (scanning electron microscopy) and investigation of relationship between bond strength, and sealing ability. One-hundred sixty four recently extracted human molar teeth were used in the study (for bond strength study=60; for microleakage study=90 and for SEM study- 14). The top of pulp chambers and the bottom half of the roots were removed using isomet saw. The pulp tissue was removed by hand and canal preparing instruments. For bond strength study, the teeth were divided into two main groups. While the first 30 teeth pulp chambers were irrigated with the 5% NaOCL for 1 minute, the remaining 30 teeth were left unirrigated. The specimens of the main groups were subdivided into 6 groups of 5 teeth each and then restored with the test materials. Three rectangular thin sticks were obtained from mesial pulp chamber wall of restored teeth. A total number of 180 sticks were obtained. Microt ensile bond strengths of materials to pulp dentin wall measured (MPa). Data were analyzed by two way ANOVA, Independent t test, Kruskal Wallis and Mann- Whitney U tests. The results indicated that NaOCl application generally decreased the bond strength values of the bonding agents. Both CSEB and PEP without NaOCl showed the highest bond values. Among NaOCl applied groups, CSEB and PLP performed better than the others. In conclusion; self-etching systems (CSEB,PLP) were more succesful than the others system (One-bottle and multi-step) in bonding pulp chamber dentinal wall. The fracture analysis of the surfaces showed that the failure was mostly adhesive in nature (83%). 93 In microleakage study, 90 teeth were randomly divided into 6 groups of 15 teeth each. The pulp chambers were restored with test materials. A fluid filtration method was used for quantitative evaluation of microleakage. Measurements of fluid movement were made at 2 minute intervals for 8 minutes. The quality of the sealing ability of the each specimen was measured immediately after restoration, 1 day, 1 week and 1 month. The results of measurement were statistically analyzed with Repeated Measurements Multivariate ANOVA, Friedman test, Wilcoxon Signed, Kruskal Wallis ve Mann- Whitney U tests. The results indicated that the microleakage values of the materials were significantly different at different measurements periods. In all groups generally the microleakage values were decreased by the time. PBNT and PLP showed the least leakage during immediate measurements after restorations (p0.05). This study concluded that none of the materials showed perfect ability to seal pulp chamber walls. For SEM study, nothing (neither adhesive material nor NaOCl) was applied to the pulp chamber dentin of one tooth. Only 5% NaOCl for 1 minute was applied to one specimen. 6 of remaining 12 teeth were restored after 5% NaOCl application for 1 minute, other 6 teeth were restored without NaOCl irrigation. The specimens were observed under SEM after special procedures. In SEM observation of mesial dentin wall nothing applied of specimen irregular dentin surface was observed without any smear layer. However, NaOCl aplication removed the collagen fibrils by leaving dentin surface smooth. Funnel shaped enlarged dentin tubule orafices were also observed. In resin-dentin interfaces of specimens treated with NaOCl, no hybridization zone was observed. But there was thick adhesive resin zone and long resin tags. There was significantly inverse correlation between bond strength and microleakage performance of all adhesive materials when they evaluated all together. While the bond strength was increased, the microleakage was decreased. But, when each adhesive material separately evaluated, no significant correlation was found between bond strength and microleakage. In conclusion, because of higher bond strength and microleakage preventive values of self-etching adhesive systems. The use of these materials may be recommended for the restoration of pulp chamber of endodontically treated teeth. More studies are needed to develop current bonding systems.
- Published
- 2002
98. Florlu ve florsuz dişmacunu kullanmanın bakteri plağı pH'sı ve tükürük akış hızı, pH'sı tamponlama kapasitesi, F, Ca, P ve total protein konsantrasyonlarına etkisinin incelenmesi
- Author
-
Başbozkurt Ünlü, Nimet, Özer, Füsun, and Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı
- Subjects
Diş Hekimliği ,Toothpaste ,Dentistry ,Fluorine ,Saliva ,Salivary proteins - Abstract
6. ÖZET S.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı DOKTORA TEZİ / KONYA 1998 Nimet BAŞBOZKURT ÜNLÜ Florlu ve Florsuz Dişmacunu Kullanmanın Bakteri Plağı pH'sı, Tükürük Akış Hızı, pH'sı, Tamponlama Kapasitesi, F, Ca, P ve Total Protein Konsantrasyonlarına Etkisinin İncelenmesi Bu çalışmanın amacı, florlu ve florsuz olmak üzere iki tip dişmacunun, tükürük akış hızı, pH'sı, tamponlama kapasitesi, F, Ca, P ve total protein konsantrasyonlarına ve bakteri plağının asit yapısı üzerine etkisini incelemektir. Bu amaçla düzenli olarak dişlerini fırçalayan, tükürük akımı ve bakteri plağının özelliğini değiştirebilecek sağlık problemi olmayan, herhangi bir ilaç (antibiyotikler, antasitler, antihipertansif vs..) kullanmayan, kooperasyon sağlayabileceğimizi düşündüğümüz Dişhekimliği Fakültesi öğrencisi olan 20 birey hem kontrol hem de deney grubu olarak seçildi. Çalışmaya katılan bireylere dişleri, kontrol grubu olarak dişmacunsuz ve deney grubu olarak da iki ayrı tip dişmacunuyla ikişer hafta boyunca her öğün yemeklerden sonra 2'şer dakika ayna karşısında fırçalattırılmıştır. İkişer haftalık fırçalama periotlarının sonunda kontrol ve deney gruplarının tükürük ve plak verileri elde edilmiştir. Tükürük akım oranlan lmg tükürük İmi kabul edilerek darası alınmış tüplerde tartılarak belirlenmiştir. Akış hızı belirlenen tükürük örneklerinin pH'ları derhal ölçüldükten sonra tükürük tamponlama kapasitesini belirlemek için İmi tükürüğe 3ml 0.005 M HC1 katılarak 20 dk sonundaki pH'sı ölçülmüştür. Kalsiyum, fosfor ve total protein konsantrasyonlarının ölçümleri bir otoanalizörde yapılmıştır. Tükürük flor konsantrasyonları 77ise bir iyon analizöründe değerlendirilmiştir. Plak pH ölçümleri dokunma yöntemine göre bir ağız içi minyatür pH elektrotu kullanılarak yapılmıştır. Çalışmanın sonunda florlu grup Ca, P ve F konsantrasyonu, florsuz ve kontrol gruptan daha yüksek bulunmuştur. Total protein değerlerinde kontrol ve deney gruplarının her ikisinde de bir farklılık görülmemiştir. Tükürük akış hızında ise gruplar arasında önemli bir fark bulunmamıştır. Diş macunu ile fırçalamalardan sonra sükroz çalkalamasıyla oluşturulan plak asit atağı plak pH'sını hiç bir grupta kritik plak pH düzeyinin altına düşürememiş ve sükroz alımıyla düşen plak pH'sının çok hızlı bir şekilde yükseldiği gözlenmiştir. Bu arada minimum plak pH değerinin, deneysel dişmacunu kullanan gruplarda kontrol grubuna nazaran uyarılmamış plak pH seviyesine daha çabuk döndüğü bulunmuştur. Sonuç olarak bu çalışmada üç öğün düzenli olarak florlu dişmacunu kullanmanın diş çürüğünün önlenmesi ve durdurulması açısından tükürük yapısı ve diş plağı üzerine faydalı etkileri olabileceği gözlemlenmiştir. 78 7. SUMMARY The purpose of this study was to investigate the effects of two types of dentifrices, with or without fluoride on salivary flow rate, pH, buffering capacity, Ca, P, F, total protein concentrations and acidic characteristic of bacterial dental plaque. For this reason, 20 easy cooperable Dental School students who regularly brush their teeth were selected. In order not to effect the structure of dental plaque, it was carefully examined that the student did not have any health problem and were away from any drug usage (such as antibiotics, antiacid, antihipertansif). Control group brushed their teeth without toothpaste and experimental group brushed with two type of toothpaste for two weeks after each meal for 2 minutes in front of mirror. After this period, both saliva and plaque values were determined. Flow rate of 1 mg saliva was accepted 1 ml in tubes which were weighed empty. After the identified flow rates of saliva samples' pH were immediately measured. In order to find out saliva buffering capacity, 3ml 0.005 M HC1 was added to 1 ml of saliva and pH was measured at the end of 20 minutes. Concentrations of Ca, P, and total protein were measured by using an analizer. Concentration of F was measured by using an fluoride ion analizer with a specific fluoride electrode. Plaque pH measurements were done by using an intra oral miniature touch pH electrode. At the end of the study, Ca, P and F levels were found higher in fluoride group then in control and fluorless dentifrices groups. Total protein levels were similar in all groups. There was not any difference in saliva flow rate among the groups. After brushing with toothpastes, plaque acid attack did not drop plaque pH under critical plaque pH level and it was observed that dropped plaque pH level rose very fast. On the other hand, it was found that minimum plaque value came back to resting level faster in experimental toothpaste groups than in control group. As a result, 2 minutes of using a dentifrice with flor 3 times at a day after each meal can be thought to be beneficial on saliva and dental plaque in order to prevent dental caries. 79 94
- Published
- 1998
99. The Population History of Domestic Sheep Revealed by Paleogenomes.
- Author
-
Kaptan D, Atağ G, Vural KB, Morell Miranda P, Akbaba A, Yüncü E, Buluktaev A, Abazari MF, Yorulmaz S, Kazancı DD, Küçükakdağ Doğu A, Çakan YG, Özbal R, Gerritsen F, De Cupere B, Duru R, Umurtak G, Arbuckle BS, Baird D, Çevik Ö, Bıçakçı E, Gündem CY, Pişkin E, Hachem L, Canpolat K, Fakhari Z, Ochir-Goryaeva M, Kukanova V, Valipour HR, Hoseinzadeh J, Küçük Baloğlu F, Götherström A, Hadjisterkotis E, Grange T, Geigl EM, Togan İZ, Günther T, Somel M, and Özer F
- Subjects
- Animals, Sheep genetics, Genome, DNA, Ancient analysis, Europe, Sheep, Domestic genetics, Domestication
- Abstract
Sheep was one of the first domesticated animals in Neolithic West Eurasia. The zooarchaeological record suggests that domestication first took place in Southwest Asia, although much remains unresolved about the precise location(s) and timing(s) of earliest domestication, or the post-domestication history of sheep. Here, we present 24 new partial sheep paleogenomes, including a 13,000-year-old Epipaleolithic Central Anatolian wild sheep, as well as 14 domestic sheep from Neolithic Anatolia, two from Neolithic Iran, two from Neolithic Iberia, three from Neolithic France, and one each from Late Neolithic/Bronze Age Baltic and South Russia, in addition to five present-day Central Anatolian Mouflons and two present-day Cyprian Mouflons. We find that Neolithic European, as well as domestic sheep breeds, are genetically closer to the Anatolian Epipaleolithic sheep and the present-day Anatolian and Cyprian Mouflon than to the Iranian Mouflon. This supports a Central Anatolian source for domestication, presenting strong evidence for a domestication event in SW Asia outside the Fertile Crescent, although we cannot rule out multiple domestication events also within the Neolithic Fertile Crescent. We further find evidence for multiple admixture and replacement events, including one that parallels the Pontic Steppe-related ancestry expansion in Europe, as well as a post-Bronze Age event that appears to have further spread Asia-related alleles across global sheep breeds. Our findings mark the dynamism of past domestic sheep populations in their potential for dispersal and admixture, sometimes being paralleled by their shepherds and in other cases not., (© The Author(s) 2024. Published by Oxford University Press on behalf of Society for Molecular Biology and Evolution.)
- Published
- 2024
- Full Text
- View/download PDF
100. The first complete genome of the extinct European wild ass (Equus hemionus hydruntinus).
- Author
-
Özkan M, Gürün K, Yüncü E, Vural KB, Atağ G, Akbaba A, Fidan FR, Sağlıcan E, Altınışık EN, Koptekin D, Pawłowska K, Hodder I, Adcock SE, Arbuckle BS, Steadman SR, McMahon G, Erdal YS, Bilgin CC, Togan İ, Geigl EM, Götherström A, Grange T, Özer F, and Somel M
- Subjects
- Animals, Equidae genetics, Genome, Mitochondrial, Extinction, Biological, Fossils, Genetics, Population, Genetic Variation, DNA, Mitochondrial genetics, Haplotypes genetics, Phylogeny, Gene Flow
- Abstract
We present palaeogenomes of three morphologically unidentified Anatolian equids dating to the first millennium BCE, sequenced to a coverage of 0.6-6.4×. Mitochondrial DNA haplotypes of the Anatolian individuals clustered with those of Equus hydruntinus (or Equus hemionus hydruntinus), the extinct European wild ass, secular name 'hydruntine'. Further, the Anatolian wild ass whole genome profiles fell outside the genomic diversity of other extant and past Asiatic wild ass (E. hemionus) lineages. These observations suggest that the three Anatolian wild asses represent hydruntines, making them the latest recorded survivors of this lineage, about a millennium later than the latest observations in the zooarchaeological record. Our mitogenomic and genomic analyses indicate that E. h. hydruntinus was a clade belonging to ancient and present-day E. hemionus lineages that radiated possibly between 0.6 and 0.8 Mya. We also find evidence consistent with recent gene flow between hydruntines and Middle Eastern wild asses. Analyses of genome-wide heterozygosity and runs of homozygosity suggest that the Anatolian wild ass population may have lost genetic diversity by the mid-first millennium BCE, a possible sign of its eventual demise., (© 2024 The Author(s). Molecular Ecology published by John Wiley & Sons Ltd.)
- Published
- 2024
- Full Text
- View/download PDF
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.